• Sonuç bulunamadı

'Ses'ini yitirmeyen ozan:Sabahattin Kudret, 50 yıldır "dilsel bir yapı kurma" çabasında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "'Ses'ini yitirmeyen ozan:Sabahattin Kudret, 50 yıldır "dilsel bir yapı kurma" çabasında"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S - M (

>i: Cumhuriyeı Matbaacılık ve Gazetecilik TUrk Anonim Şirketi adına • Nadl # Genel Yayın Müdürü: Htuuuı Cemal, Müessese Müdürü: Emine lığlı, Yazı İsleri Müdürü: Okay Gönensin, # Haber Merkezi Müdürü: s Bayer, Sayfa Düzeni Yönetmeni: AU Asar, # Temsilciler: ANKARA: et Tan, İZMİR: Hikmet Çetlnkaya, ADANA: Celal Başlangıç.

7 * 7 * 5 / V. c > O U

İstanbul Haberleri: Erhan Akyıldız, Dış Haberler: Erjjun Bakı, Ekonomi: Cengiz Turhan, Kültür: Celal Üsler, Spor Danışmanı: Abdiilkadir Yücelman, Düzeltme: Heflk Durbaş, Araştırma: Şabln Alpay, iş Sendika: Şük- n » fotencl, Yurt Haberleri. Necdet Doğan, Dizi Yazılaz: Kerem Çalışkan, # Koordinatör: Ahmet Kurulsan, V Malı işler: Erol Erkut, # Muhasebe: Bülent Yener % BUtçe-Planlama: Sevgi Osmiınbeşeoğlu % Reklam: Ayşe lorun, Ek Yayınlar: Hülya Akyol • İdare: Hüseyin Gttrer, İşletme, önder Çelik, Bilgi işlem: Nail İnal

Uman ve Yuyun Cumhuriyet Matbaacılık ve Gajelecilik T.A.Ş. itlik Ocağı Cad. 39/41 Cajaloğlu

34334 111. PK: 24b lllanbul. Tel: 512 05 05 (20 hal), TWcx: 2224* Fa«: (I) 526 60 12 •

Uunolur Ankum: Ziya OOkalp Blv İnkılap S. No: 19/4, KW: 133 II 4147, Tele« 42344 Fax: (4)

133 II 41/428 • lınılr: İt. Ziya Blv. 1352 S.2/3, Tkl: 13 12 30. Telex: 5235» Fax: (51) 19 53 60 • Adana: İnönü Cad. 119 S. No: I Kat I, Tel: 19 37 52 (4 hal). Telex: 62155, Fax: (71) 19 37 52

VÎM: 15 MAYIS 1989

, ---

İmsak: 3.54 Güneş: 5.40 öğle: 13.05 İkindi: 17.00 Akşam: 20.21 Yatsı: 21.59 Ilvay A.Ş. tesislerinde basılmıştır.

Sabahattin Kudret, 50 yıldır “dilsel bir yapı kurma” çabasında

‘Ses’ini yitirmeyen ozan

Ozan, kendi sesini

korumak zorundadır.

O sesi değiştirebilir.

Ancak özünde mutlaka

o sesin bir tınısının

bulunması gerekir.

Bulunurda.

Şiir, yoğunluğunu

yitirir oldu. Yeniden

düz yazıya dönüşme

tehlikesi belirmeye

başladı. Şiirin bundan

sıyrılması gerek.

 ΠT  Y K A B A C A L I

İlk şiiri 1938’de Varlık dergisin­ de yayımlanmış. Tüm şiirlerini (on şiir kitabını) bir araya getiren

Şiirler (Cem Yayınevi), 1988 ta­ rihini taşıyor. Tam elli yıl!

Sabahattin Kudret ilk şiirini ya­ yımladığında Türk şiiri neredey­ di? Bu konudaki değerlendirme­ si, onun yapıtım çözümleme yö­ n ü n d en de önem li ip u ç la rı verecek:

“ Yahya Kemal ve Ahmet Ha- şim Cumhuriyet’ten önce başla­ mışlar ama” diyor, “ asıl kişilik­

leri Cumhuriyet’ten sonra yayım­ ladıkları şiirlerde oluşuyor. On­ larda yenilikler birbirini izliyor. Bir yenilik atılımı da Nâzım Hik- met’ten geliyor. Yedi M eşale’ci- ler de yeni bir şiirin arayışındalar. Aynca bağımsız diyebileceğimiz ozanlar var: Ahmet Muhip, Ca­ hit Sıtkı, Necip Fazıl, Fazıl H üs­ nü... Daha sonra Orhan V eli, Me­ lih Cevdet, Oktay R ifat’m şiirle­ ri... Onlar, 1937’de ‘Garip’ este­ tiğinde ilk şiirlerini yayımlamaya

Sabahattin Kudret — “ Şiir uyumsuz ve oransız olamaz.''

POR TRE

SABAHATTİN KUDRET AKSAL

Şiir ve tiyatro

192û’de İstanbul’da doğdu. Işık Lisesi’ni (1937), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü (1943) bitirdi, öğretm enlik, memurluk, İstanbul Belediyesi’nde müfettişlik ve yazı işleri müdürlüğü, Şehir Tiyatroları müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. Belediye Konservatuvarı’nda öğretmenlik yaparken emekliye ayrıldı (1977). Bir süre de Akademi’de (DGSA) estetik ve sanat kuramları dersi verdi (1980-81). İlki Şarkılı Kahve (1944), sonuncusu Bir Zaman Düşü (1984) olmak üzere on şiir kitabı yayımladı; 1979’da Yeditepe Şiir Arm ağanı’na değer görüldü. Gazoz Ağacı (1954) ve Yaralı Hayvan (1956) adlı öykü kitaplarıyla Sait Faik ve Türk Dil Kurumu armağanlarını kazandı. Çoğu sahneye konulan ve basılan on kadar oyunundan

Kahvede Şenlik Var (1965) iki, ön em li Adam (1983) bir tiyatro ödülü aldı.

başlamışlardı.”

İşte böyle bir ortam da şiire ilk adımım atıyor Sabahattin Kudret. Kısa bir süre sonra da G arip’çi- ler ilk önemli çıkışlarını yapı­ yorlar.

Sabahattin Kudret’e göre, o dö­ nemde şairler topluca yenilikler ardında koşuyorlar. Ama o yılla­ rın yenilikçiliği aşan, daha önemli bir anlamı var: “ Türk şiiri yeni

baştan kurulmak isteniyordu. Çünkü (Yahya Kemal’in bir sap­ taması var, çok doğru), D ivan’- dan sonra çok uzun bir süre, yet­ miş seksen yıl, şiir edebiyatın gün­ deminden düşmüştü. Bunun ne­ deni şuydu: Tanzimat, Batı’ya açılan pencere, düzyazıyı getir­ mişti. Edebiyatımız -bilerek ya da bilmeyerek- düzyazı ardına o ka­ dar düşmüştü k i... Sonradan, şi­ iri yeni baştan kurmak, düzyazı­ dan kurtarmak gündeme geldi.”

Sabahattin Kudret de aynı nok­

tadan çıkıyor: “ Yeniden dizeyi,

uyumu, şiiri şiir eden şeyleri bul­ mak. O bileşimi, o sesi bulmak. Şiirde en önemli şey, ses.”*

Çağdaş şiirimizin Divan Şiiriyle Haik Şiirinden gelen sağlam bir geleneği olduğunu belirtiyor Sa­ bahattin Kudret. “ A ncak,” diye sürdürüyor, “ bugün Divan Şiiri

geleneğinden pek yararlanılamaz. Çünkü ölü bir dil. O dille şiir ya­ şayamaz. Ama sesi bugüne etkir. Halk Şiiri ise hep yaşar, hep et­ kir. Gelenek; şiirin ne dünyası, ne imge düzeni, ne anlattıkları, ko­ nusu, tema’sı... hiçbiri değil... se­ sidir. Ozan, kendi sesini korumak zorundadır. O sesten çıkacaktır yola. O sesi değiştirebilir. Ancak özünde mutlaka o sesin bir tını­ sının bulunması gerekir. Bulunur d a .”

Onun şiire başladığı yıllardan bugüne doğru geliyoruz. Yenilikçi havanın, “ şiiri şiir eden şey ter” i

yeniden b u lm a ça b asın ın

1945-50’lere kadar bütünlüğünü yitirmeden, niteliğini bozmadan sürdüğü görüşünde: “ Bu döneme

kadar şiir bir söyleyiş, bir dil ol­ gusuydu. Sonra bir değişim ol­ du: Şiir, yavaş yavaş, sonra gittik­ çe hızlanarak, bir söyleyiş, dil ol­ gusu olmaktan çıktı; bir iç dök­ meye dönüştü. Yani en önemli ni­ teliğini: yoğunluğunu yitirir oldu; ya da büyük oranda azaltır oldu. Yeniden düzyazıya dönüşme teh­ likesi belirmeye başladı. Elbette bu, bütün ozanlar için böyle de­ ğil. Ama egemen karakterinin bu olduğu kanısındayım. Bundan ye­ niden sıyrılması, uzaklaşması ge­ rek.”

“ İkinci Yeni” üzerine görüşü­ nü soruyorum Sabahattin Kud­ ret’e. “ 1940'lann şiirinin imgeden

uzaklaşmasına bir tepki olarak doğdu,” diyor.

Ya kendi şiirinin ikinci

Yeni’-ye yakınlığı? “ Evet,” diyor, “ be­

nim şiirimde de imge şiirine yeni­ den dönüş başladı.” Bu yeniden dönüş, 1962’de yayımlanan Elinle adlı kitabındaki şiirlere kadar uzanıyor.

1979’da çıkan Bir Maviyi Bul- mak’tan bu yana, zaman zaman eskilerin “ mensur şiir” dediği tür­ den, “ düzyazı şiir” ler de yazıyor Sabahattin Kudret. Bir örnek ola­ rak “ Gece Gündüz” başlıklı şii­ rini aktaralım: “ Gece gündüz

usumda, neyin simgesiydi bu, ner- de gördüm, ne zamandı anımsa­ yamıyorum: Pirinç evler, mavi tüy ağaçlar,.badem gökler.”

Ona göre, “ şiir mutlaka ölçü,

uyakla ya da ölçüsüz uyaksız, fa­ kat sınırlı sayıda dizelerle, kesik satırlarla yazılan bir biçim değil.’’

Çok daha geniş, şiirin alanı. “ Bı­

rakın on beş, yirmi satırlık düz­ yazı şiirleri, bir tek romanla, bir- tek oyunla da bir şiir yazılabilir. Şiirin uyumu, oranlamaları ko­ runmuşsa... Şiirde her şeyden ca- yılabilir, ya da zaman zaman ki­ mi öğeler eksik olabilir. Ama uyu­ mun eksik olmasını hiç anlamıyo­ rum .”

Tiyatro tutkusu______

Sabahattin Kudret, öykü ala­ nında şiirleri ölçüsünde verimli ol­ mayışını şiire ve tiyatroya daha büyük ilgi duymasıyla,daha geniş zaman ayırmasıyla açıklıyor.

Tiyatro, onda, şiirle atbaşı ge­ lişen bir tutku. Oyunlarını ikiye ayırıyor:

İlk jçümedekiler, psikolojik yo­ ğunlaşmaların ağır bastığı oyun­ lar: “ Evin Üstündeki Bulut

(1948), Şakacı (1952), Bir Odada Üç Ayna (1956), Tersine Dönen Şemsiye (1958).

“ Tiyatroya şiiri getirmek, ger­ çeği dönüştürmek” amacıyla yaz­ dıkları, ikinci kümede yer alıyor:

Kahvede Şenlik Var (1965), Kıral Üşümesi (1969), Bay Hiç (1980), Sonsuzluk Kitabevi (1980) ve

Önemli Adam (1983). Bunların ilk kümedekilerden ayrımından söz ederken, “ olayları, insanları

ve dili stilize etmeye çalıştım,” di­ yor; “ çok plastik bir yapı kullan­

dım, dili de plastik niteliğe ulaş­ tırmak istedim .”

Nurullah Ataç, onun önem ver­ diği yazarların ilk sırasında:

“ Ataç bize çok şey öğretti. Hu- manizma, aydınlanma çağı onunla edebiyatımıza geldi. En büyük de­ ğerin us olduğunu ondan öğren­ dik. Dili o ayakladı ve oturttu. Tümcenin sınırlarını genişletti, Türkçenin sözdizimini (sentaksı­ nı) kurdu. Bunu kurması, belki dil özleşmesine verdiği emekten da­ ha ağırlıklıdır.”

A taç’ın yıllarca unutulmasına şaştığını, son aylarda kitaplarının yeniden yayımlanmasının ise se­ vindirici olduğunu belirtiyor Sa­ bahattin Kudret.

Batı’dan öğrenmek

Söz, Ataç’ın Batıcılığından açı­ lıyor, oradan da edebiyatta Batı etkilerine geçiyoruz. Aksal diyor ki:

“ Batı’dan öğreneceğimiz çok şey var. Roman türünü, roman yazmayı Batı’daıı öğrendiğimize göre, Batılı bir romancıdan öğre­ neceğimiz çok şeyler yok mudur? Kuşkusuz vardır. Aynı şey tiyat­ ro için de geçerli. Bence Batı’ya bakmaktan, hatta bir adım da atarak diyebilirim ki, Batı’ya öy- künmekten korkmamalıyız. Ede­ biyatımızın öyle bir geleneği, se­ si, özü var ki, her türlü Batı öy­ künmesini sindirebilir, eritebilir. Nitekim şiirde öyle oldu. Kanım­ ca, Cumhuriyet’ten sonraki şiiri­ miz, Batı'nın son yüzyıldaki şii­ riyle eşdeğerdedir. Bunu daha ge­ niş bir alana doğru yayabiliriz: ’Şiirde geleneğimiz var’ demek, düpedüz, edebiyatın her alanında da biraz geleneğimiz var demek­ tir. Mademki şiir bir söz sanatı­ dır, edebiyatın özüdür, sözün özüdür, öyleyse anlatımda da ge­ leneğimiz var.”

Böylece, yeniden şiire döndük. Ve Sabahattin Kudret’in -yalnız şiirini değil, öykü ve romanlarını da kapsamına alacağını sandığtm- şu açıklamasıyla, söyleşimiz sona erdi:

“ Ben, önceliği dilsel bir yapı kurmaya verdim. İlk yayımladık­ larımda da düşüncem buydu, son yayımladıklarımda da budur. Bu amacın içine birtakım temalar gel­ di yerleşti. Bir de imge düzenle­ meleri var. Bunlar değişen şeyler. İmge anlayışı, imge düzenlemele­ ri, oranlamaları, imgenin yoğun­ luğu değişiyor. İçerik, temalar, sorunlar değişiyor. Değişmeyen şey, dilsel bir yapı, kurma ama­ cım .”

Araştırmaya

binde 2 p a y

AN K ARA (UBA) —

Türkiye’de özet ve kamu

kesiminde bilimseI

araştırma cimriliği sürüyor.

Araştırma ve geliştirme

çalışmalarına milli

gelirimizin ancak binde

ikisini ayırdığımız

belirlendi. DİE ve DPT

verilerinden yola çıkarak

yapılan araştırmaya göre,

Türkiye ‘nin araştırma ve

geliştirmeye harcadığı para,

dünyanın diğer ülkelerine

göre çok düşük bir düzeyde

bulunuyor. Araştırma ve

geliştirmeye en fazla pay

ayıran ülkelerin başında

Japonya geliyor. Bilimsel

ve teknolojik araştırmalar

için Japonya her yıl milli

gelirin yüzde 2.9’unu,

Amerika yüzde 2.8’ini,

Avrupa Topluluğu ülkeleri

yüzde 1.9’unu ayırırken,

Türkiye bilimse! ve

teknolojik araştırmalar için

milli gelirinin sadece binde

2 ’sini ayırıyor.

129 bölgede

arkeolojik kazı

AN K ARA (UBA) —

Türkiye’de bu yıl 129 ayrı

yerde arkeolojik kazı ve

araştırma yapıldığı

açıklandı. Eski Eserler ve

Müzeler Genel Müdürü

Alton A kat, “Bu yıl 27

yabancı kazı heyeti,

Türkiye’de arkeolojik kazı

ve satıh çalışması

yapıyorlar. Biz, iyi niyetle

ülkemize gelen, bilimsel

araştırma yapan bütün

yabancı ekiplere açığız,

ancak arkeolojik

kaçakçılığa isimleri

bulaşmış, bizim

kaidelerimize uymayan

yabancıların kazı izinlerini

iptal ediyoruz” dedi.

Kyzikos tahrip

ediliyor

BANDIRMA (Cumhuriyet)

Erdek’teki antik kent

Kyzikos harabelerinin,

devlet kuruluşlarınca da

tahrip edildiği ve ortadan

kaldırılmak istendiği iteri

sürüldü. Bandırma Rotary

Kulübü’nce bu yıl İkincisi

düzenlenen ve Bandırma

Kültür Merkezi’nde yapılan

panele Ege

Üniversitesi’nden Prof. Dr.

Tomris Bakır ile Doç. Dr.

Ersin Doğer, Erzurum

Atatürk üniversitesi’nden

Doç. Dr. Abdullah Yaylalı

katıldı. Doç. Dr. Abdullah

Yaylalı, panelde yaptığı

konuşmada, antik kent

Kyzikos’t a geçen yıl kazıya

başlamak istediklerini,

ancak bunun

sağlanamadığını söyledi.

2 0 0 0 ’lerde

inşaatçılar

AN K ARA (UBA)

Ortadoğu Teknik

Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat

Mühendisliği Bölümü ve

İnşaat Mühendisleri Odası

Ankara Şubesi’nin işbirliği

ile “2000’li Yıllardaki

İnşaat Mühendisliği”

çarşamba günü

düzenlenecek panelde

tartışılacak. ODTÜ Merkez

Mühendislik A nfisi’nde

yapılacak olan panele

İnşaat Mühendisliği Bölüm

Başkanı Doğan Altınbilek

ve İnşaat Mühendisleri

Odası Ankara Şubesi

Başkam Şerafettin Doğan

katılacaklar.

Denizli’de

gençlik şöleni

D EN İZLİ (Cumhuriyet)

Denizli Belediyesi’nce 19-20

ve 21 Mayıs 1989 tarihleri

arasında T. Gençlik Şöleni’

etkinlikleri

gerçekleştirilecek.

Gençliğin sevgi ve dostluk

duyguları içinde, barışı

kucaklayarak bir arada

aynı coşkuyu yaşaması

şeklinde amacı özetlenen

şölen, 19 Mayıs akşamı saat

21.00'de Erhan Doğan Hi-

Jazz grubunun Pop-Jazz

türündeki, Delikliçınar

meydanında halka açık

verecekleri konserle

başlayacaktır. 20 mayıs

akşamı Açık Hava Kültür

ve Sanat Merkezi’nde

Tolga Çandar’ın sunacağı

‘Türküleri Ege’nin

resitaliyle devam edecek

etkinlikler ,21 mayıs günü

son bulacaktır.

Umurbey’e

otomatik ‘alo’

AN K ARA (ANKA) —

Çanakkale’ye bağlı

Umurbey merkezi

bugünden itibaren

şehirlerarası ve

milletlerarası tam otomatik

telefon görüşmesine

açılacak. P T T ’den yapılan

açıklamaya göre,

üm urbey’in telefon kod

numarası 1892-7 olarak

belirlendi, öte yandan,

Bilecik merkezinin 2291

olan telefon kod numarası

yanndab itibaren 229

olarak değiştirilecek

Referanslar

Benzer Belgeler

Ahmet Emin Yalm an sunda, Trablusta, Çanakkalede, İstiklâl mücadelesinde hizmetle­ ri, saltanatı ve hilâfeti tasfiye­ de, lâikliği kurmakta, nefsimize güvenimizi ve

• Çalışmaya katılan kadın işçilerin meme kanseri taraması için kendi kendine meme muayenesi yapma, mamografi işlemi yaptırma durumuna göre Sağlıklı Yaşam Biçimi

Dendrimerler, ilaç taşıyıcı sistemler olarak etkin maddenin çözünürlüğünü ve biyoyararlanımını arttırmak, etkin maddenin salımını modi- fiye etmek ve etkin

Hatta bunun için bir vakıf kurulduğunu ve İnternet üzerin- den bir öngörüde bulunabileceği ya da var olan öngörüler üzerine bahse

Çok kuvvetli bir asker olup Abdülâzizin tahtından indirilmesinde oynamış olduğu rol­ den sonra memleketin en nüfuzlu şahsiyeti halinde ortaya çıkan Serasker

~inebüü, "Tesyin ertniy türeg biçeesiyg dabin nyagtalsan ni (Novoe issledovanie drevnetyurkskoy nadpisi na Reke Tes) ([Tes nehrindeki eski türkçe yaz~t üzerine

A N KA RA seyircisi Şimdiye kadar haftada en az iki de­ fa bale temsili seyretmek imkânını bulmakta iken İs- tanbulda geçen sezona kadar (Ö zel bale ve Devlet

Bilâhare neşret­ tiği kitabı okuduktan sonra anla­ dım ki açık mektup yazarı, perva­ sızlıkla vasıflandırdığı bu mütevazı, fakat belki biraz cesur sual