A K Ş A M
Devrim üzerine düşünceler:
im
d
Ziya Gökalp meselesi
Yazan: Prof. Halü Nimetollah ÖZTÜRK
Geçen gün «Cumhuriyet» ga zetesinde «Ziya Gökalp mese lesi» t i ] başlıklı yazıyı gör düm. Toplum hayatımızın al makta olduğu yeni gidiş üze rine bir takım düşünceleri ileri
süren yazar bu gidişi Ziya
Gökalp’m nasıl yöneltmek İs tediğini inceliyerek bazı sonuç ları çıkarmaya varıyor. Bugün bu konu üzerine düşünürleri mizin uzun uzun incelemelerde bulunması başta gelen İşlerden
biri olduğunu düşünerek, bu
yazıyı ilgi ile okudum.
Yazann incelemek istediği
konuda yerinde olan düşünceler ileri sürüldüğü gibi, yerinde ol- mıyan görüşlerin de bunlarını yanında sıralandığını, ve bir ta kim düşüncelerin arasında ise çelişmeler bulunduğunu gördü ğümden, ben de bunlar üzerin de durmak istiyorum
tür» ü birbirinden ayırması ol
duğunu görürüz. Medeniyet
«milletlerarası* olduğu halde
kültür «m illi» dlr derken bir
gerçekliği ortaya koymuş olu yordu. Zaten bu ayırmayı Ziya Gökalp yapmamış olsaydı onu bir Türkçü, Türkçülüğün ülkü ye doğru - daha açıkça - «Bü yük Türk devrimi» ne roğru yü rüyüşünde onu bir konak say mak yerinde olmazdı. Oysa kİ Ziya Gökalp ulus varlığı duy gusunu gözönünde en derin bir kılıkta duyan Türkçülerden bi ridir. Bundan dolayıdır ki onun
düşünceleri üzerinde durulur,
eleştirmeler yapılır.
İlkin yazar Ziya Gökalp’m
kendi düşüncelerini dayandır
d ığ ı^ söylediği Bergson ve
Durkfcelm’ı ele alıyor ve : « .Fa kat taassupla dayandığı Bergson ve Durkheim bizzat sistem sa hibi değillerdir. Bergson lelse- : fe kitaplarında orijinal felsefe-
i sinden bahsolunan filozoflar
| arasmda görülmez. Durkheim
bir sosyoloji sistemi tesis ede yim derken genç yaşında öle rek eserini yarıda bırakmıştır.,, diyor. Bu sözlerden anlaşılıyor- ki yazarın felsefe konusu üze
rindeki bilgisi eksiktir. Ziya
Gökalp’m Bergson ve Durkhe- im’dan nasü etkin olduğu dü şüncesini bir yana bırakarak,
Bergson felsefe kitaplarında
orijinal bir sistem ortaya koy muş filozoflardan sayılır. Durk
heim ise genç yaşmda değil,
yaşı hayli ilerlemiş olduğu hal de ölmüştür. Ondan filozof ol
madığı için zaten bir sistem
bekelenemezdi. Fakat sosyoloji alanında en verimli çalışmalar da bulunmuş bir bilgindir.
Yazıda «Lâkin aklî bilimle?
disiplininin en şümûllüsü olan sosyolojide sistem kurmağa za
man istiyor» sözü de felsefe
görüşü bakımından yerinde bir
1 düşünce sayılamaz. Sosyoloji
«Aklî bilimler» kümesine değil, I «tabiî bilimler» kümesine ayrı- ! lir Sistem ise felsefede olur, bi
««Medeniyet» ile «Kültür» ün ayrılmasına gelince, bu da «ger çeklik-realite» ye dayanan bir ayırmadır, çünkü bir çok ulus lar harhangi çağda bulunup o çağın medeniyet şekline girerek bir medeniyette olabilirler. Fa
kat aralarında kültür ayrılığı
gene kendini gösterir. Burada
Ziya Gökalpm anladığı «m e
deniyet» ile «kültür» ün ne de mek olduklarını açıkça ortaya koymak gerektir- Her ne kadar bunu kendisi bir çok yazıların da anlatmak yolunu tutmuş ise de gene, kısaca açıklamak ye rinde olacaktır. Tıpkı tek insa nın «benlik» i gibi toplum ben liği de iki türlü varlıktan doğar. Biri «Dış varlık» öteki «iç var lık». Nasıl tek insan «uzviyet» i ile dış varlığını «ruhiyet» i ile iç varlığım gösteriyorsa; bunun gibi «toplum» da «maddiyat» ı ile dış varlığını, «Maneviyat» ı ile de iç varlığını gösterir. Top lumun «maddiyat» ı onun yer yüzündeki toprak parçası bile o toprağın üzerinde topluma bü
tün iyilikler, yararlıklar vere
cek ve işte - yazann dediği g i bi - «tabiat ve matematik» gibi bilim ve sanatierin İşlemleriyle ortaya koyduğu bolluk ve ge nişliği sağlıyaeak olan araçlar dır.
Yazıda: «Bugün batının ne si varsa alıyoruz. Aldıklarımız coğrafya mecburiyetlerine, et-
noğrafik, tarihi, hukukî, etik
ve estetik İmkânlarımıza göre bizi yeni bir millet haline koya caktır.» denilirken «İmkânlar» kaydının konulması da alaca ğımız şeylerin kendi öz varlığı mıza yenilikler vereceği, fakat kendimizi kendimizden ayırmı-
yacağı, başka deyim ile, ulus
varlığımızı değiştirmiyeceği söy lenmiş olmuyor mu ki, bu da kültür ayrılığını göstermiş ol maz mı?
Yazıda c...Yolları kaldırın.. Muhabere tekniğini değiştirin..
Cemiyetteki felsefi ve mânevi
muhtevaların sapır sapır dö
küldüğünü, yenilerinin çıktığını göreceksiniz...» denüiyor ki, e- ğer bu görüş doğru olsaydı fel sefî ve manevî alanda bundan meselâ yirmi yüz yıl önceki dü şüncelerle bugünküler arasmda hiçbir benzerlik kalmamak ge rekirdi-. Halbuki bunun tama- miyle tersini görmüyor muyuz?
Ziya Gökalp Türk düşünürle ri arasında «Türklük» e, Türk kültürüne ettiği değerli hizmet lerle kendi yüksek yerini almış bir bilglnimizdlr. «Büyük Türk devrimi» ne doğru olan yürü yüşte önemli bir konaktır. Dü şüncelerinin devrime doğru o- lan yürüyüşte yararlı olanları nı alır, eksik kalanlarım bırakı
rız. Böylece ona gereken yeri
vermiş, kültür varlığımıza etti ği hizmetleri saygı ile anarak hakkını yerine getirmiş oluruz.
(1) «Ziya Gökalp M t ıt ln lı Dr. N. A. Cumhuriyet gazeiesi 11 kazım 949.
(S) Kültür kelimesinin Mr da Mr kimsenin «Genel bilgisi» yahut bir «bilimde derin bilgisi» olmak mâna n a » gelmesi »ardır kİ. meselâ «kül türlü adam» dediğimiz »akit bu mâ nada söylemiş oluruz; burada kül türün bu mânada olmadığı meydan dadır.
limde değil.
Yazıda: «Ziya Gökalp’a göre
¡cemiyetin iki safhası vardır:
Kültür safhası, medeniyet saf
hası. Bunlar bir levhanın iki
tarafı gibidir ve birbirinden ay- ! rıdır. Ona göre kültür bir vadi
de, medeniyet başka bir vâdi- de inkişaf eder. Bir millet be- ■ ğendiği medeniyeti alabilir, lâ
kin o medeniyetin sahiplerinin taşıdığı kültürü alamaz. Türk- ler batıdan medeniyet alacak lardır, kültür alamıyacaklardır. Ziya Gökalpa göre kültürümüzü biz kendimiz tesis edeceğiz. Bu nun için gerilere doğru (araş tırmalar) yapacağız. Dört başı mâmur bir Türk milleti o za
man belirecektir.» dendikten
sonra: «Kültür ve medeniyeti
iki kimya elemanı gibi aykırı
I tutmanın imkânı var mıdır?
Bunlar tek ve bütün olan sosyal ı hayatı insanın kavramasını ko- j
laylaştırmak için baş vurulmuş tahlil usulünün İcbar ettiği iki bakış tarzı değil midir? Muvak kat bir anlama metodunu dai mî bir realite - Ziya Gökalpm tâbiriyle - şeniyet saymak doğ ru mudur? Halbuki cemiyet bö lüm kabul etmez dinamik bir varlıktır. Cemiyetteki medeniyet
onun kültürü üzerine şiddetle
müessir olduğu gibi kültürün
baskısı da medeniyet üzerine
tesir etmektedir » deniliyor. Her
hangi incelemede «herşeyin
hakkını vermek» en başta ge len bir ilke olduğundan Ziya Gökalpm doğru gördüğü konu larla, göremediği konulan bir-j birinden ayırmak için onun d ü -; şüncelerini incelerken bu ilkeyi gözönünde bulundurmak gerek- j tir. Bugün Türk varlığına ilişik'
herhangi konu ele alınırken
düşüneceğimiz tek amaç, o rta -,
ya konan görüşlerin «Büyük1
Türk devrimi» ne olan yaklaşma!
derecesi, ona doğru no kadar
yürümüş olması, cııun gerçek-, leşmesino doğru olan yardımı
batanımdan, incelenmesidir. I
>,V .
İşte bu bakımdan Ziya Gö kalpm diişüncelereni inceleme ğe başlayınca, onun en kuvvetli tarafının «medeniyet» ile «kül-,
Toplumun «Mâneviyat» ı İse; en başta «D il» olmak üzere a- ile, hukuk, ahlâk v.s. gibi ku-rumlardır. Toplumdaki bu «m â
nevi varlık» ı yapan şeylerin
topu da onun «kültür» üdür
Toplumun öz varlığı olan kül türü onun ulus varlığını göste rir. Yoksa kültürün yokluğu ile ulus varlığı da ortadan kalkar Nitekim bugün hangi toplumu ele alsak onun kültürünü öbür-!
lerinden ayrı olarak görürüz.
(2) Bundan dolayı bugün ulus varlığı kısaca «kültür birliği bu lunan bir toplum» diye tanım lanıyor. Bugün meselâ bir Fran
sız kültürü vardır, öte yanda
bir de Alman kültürü vardır.
Bir çağın medeniyetini taşıyan ! bu iki toplum bu kültür ayrılı- ' ğı ile kendi öz varlıklarım ya- 1 şarlar ki; ayrı ayrı birer ulus oldukları da bundan ileri gelir. Fakat böyle olmakla bugünkü «medeniyet» i yaşıyan büyük in sanlık âleminde kendi yüksek
yerlerini kaybetmiş olmazlar;
tersine kendi ulus varlıklarında
yani kültürlerinde ne kadar
ilerlerse, o kadar çağdaş mede niyeti edinmiş, o kadar insan lık âlemini de ilerletmiş olur lar. (3)
(3) İnsanı lek varlık olarak gösl«-
tmn «uzviyyei* ile «ruhiyyel» İn bir birleri üzerine etkide t« tepkide bulundukları gibi «medeniyet» ile «kültür» ün de b i r b i r i i üzerinde et kide) ve tepkide bulundukları şüp hesizdir.
(4) Çene bunun gibi kültürümüzü yapmada dayanacağımız temel taşı olan «lAyıklİği» de görememiştir»
Şimdi bugün biz de ayni du
rumda bulunuyoruz. Yirminci
yüzyıl medeniyet çevresine gir mekle beraber kendi kültürü müzü yapma zorundayız. Nite
kim «Osmanlılık» döneminde
yabancı kültürün etkisi altında kaldığımız için kendi öz varlı
ğımızı kaybetme derecesine
gelmiş «Türklük» ümüzü he
men hemen unutmuş oluyorduk. |
Halbuki ortaçağın medeniyeti
içinde ve o medeniyetle atbaşı1
beraber giderken salt kendi i
kültürümüzü boşladığımız, bu nun sonucu olarak yürüyen ve
ilerliyen medeniyetle beraber
yiirüyemedlğimiz için geri kal mış olduk. Şimdi kendi kültürü müzü yapmağa başladık ve çağ daş medeniyete kavuşma yolu
nu da tutmuş olduk Bu yolu
önümüze açan da (Büyük Türk devrimi) dir.
Görülüyor ki Ziya Gökalpm «medeniyet» ve «kültür» ayır
ması yerlndcdlr. Şu kadar ki
bu doğru görüşe kendisi tama- miyle sâdık kalanınmış, meselâ kültürümüzün baş kurumu olan dilde tutulması gereken en doğ
ru yolu bulamamış, gene ya
bancı kültürün etkisi altında
kalmadan kurtulamamıştır. (4)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi