• Sonuç bulunamadı

bilig 47. sayı pdf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "bilig 47. sayı pdf"

Copied!
250
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Saime Selenga GÖKGÖZ*

Özet: Atatürk devrinde Türk-Fin siyasî ve diplomatik ilişkilerinin

ku-rulmasını Cumhuriyet’in ilânı sonrasına yerleştirmek mümkünse de Türk hariciyesinin Osmanlı devrinden itibaren, Rusya İmparatorlu-ğu’nun bir parçası olarak bu ülkeye yönelik bilgi takibinin olduğu da Osmanlı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Cumhuriyet aydını Fin-landiya ile sınırlı da olsa ilgilenmiştir. Atatürk devrinin dış siyaset ilkele-ri ve bu çerçevede Misak-ı Millî sınırları hailkele-ricinde kalan Türk dünyası-na yönelik siyasetleri Finlandiya Türkleri konusunda da tanıkladünyası-nabilir. 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren İdil boyunda Nijni-novgorod vilâyetinden ekonomik sebeplerle Finlandiya’ya göç eden Türk-Tatarlar, 1919’da Finlandiya’nın Rusya’dan kopması ve bağım-sızlığını kazanmasının ardından Finlandiya vatandaşı konumuna geç-mişler ve bir İslâm cemaati olarak hukuken Fin hükûmeti tarafından tanınmışlardır. Fin hükûmeti nezdinde sivil, dinî, kültürel meselelerini temsil ve millî varlığını sürdürebilmek üzere gerekli siyaseti ve faaliyet-lerini gerçekleştirmek üzere 1925’te Finlandiya Cemaat-i İslâmiyesi olarak örgütlenen Finlandiya Türkleri, 1935 yılında ise Finlandiya Türkleri Birliği’ni kurmuşlardır. Söz konusu dönemde nüfusları hakkın-da kesin bir rakam verilemeyen Finlandiya Türkleri Helsinki, Abo ve Tampere’de hâlâ varlıklarını sürdürmektedir. Finlandiya Türkleri millî kimliklerini korumak üzere kurdukları bu örgütlerle okullaşma işini ilk sorun olarak görmüşlerdir. Bu yönde Tampere’de 1930’da kurulan Fin-Türk Halk Mektebini Himâye Cemiyeti, kurulacak ilk mektebe Cumhuriyet hükümetinden öğretmen istemek suretiyle ilk teması da sağlamıştır. 1923 ve sonrası yeni Türkiye’nin geçirdiği kökten değişimi izleyen Finlandiya Türkleri, bu noktada mektepleşme meselesinde Türkiye Cumhuriyeti’nden destek ve yardım almak üzere harekete geçmişlerdir. Bu makale, Finlandiya Türklerinin “yeni Kabe” olarak Ankara’yı kabul ettiğine dair bir görüşle, Finlandiya Türkleri evrakı ola-rak nitelenen ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nin çeşitli fonlarındaki belgeleri, Türk hükümetlerinin Finlandiya Türklerine yönelik izlediği si-yaseti de bazı yönleriyle ortaya koyan yazışmaları değerlendirmektedir.

Anahtar Sözcükler: Türk-Fin ilişkileri, Finlandiya Türkleri, Türk

inkı-lâbı, Tatarlar

*

(2)

Giriş

Yeni Türkiye, Misak-ı Millî sınırları haricinde kalan Türk dünyasına ve İslâm dünyasına yönelik siyasetlerini, Millî Mücadele ve sonrası olmak üzere, ayrı karakteristiklerle, politik olduğu kadar ekonomik gücü ölçüsünde, iç ve dış yeni yönelimler doğrultusunda çıkarlarıyla ilişkili biçimlendirmiştir. 1923-1938 arası savaş yıllarını da içine alarak Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı ve tabii onun belir-lediği dış politika ilkeleri doğrultusunda Batı Avrupa, Balkanlar, Sovyetler Birli-ği ve Yakın Doğu-İslâm devletleri hattında çok yönlü bir dış politika yürütül-müştür. Onun ardından Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü’lü II. Dünya Sava-şı yılları ve 1946 yılı çok partili sisteme geçiş ve nihayet Demokrat Parti’nin 1950 seçimleriyle uzun Cumhuriyet Halk Partisi iktidarından sonra iktidara gelişi ile Batı ittifakı içinde yerini belirleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin, kendi tarihsel kırılmaları olduğu da bilindiğinde, Finlandiya ile ne zaman resmî dip-lomatik ilişki kurduğu ve hangi seyir içinde bu ilişkiyi devam ettirdiği bu maka-lede ayrıntılı olarak ele alınmamıştır. Bu, Türk-Fin-siyasî ilişkilerinin tarihi içinde ayrı bir bahistir.1 Atatürk dönemi dış politikası, bu dönemde komşu ve diğer ülkelerle ikili ilişkiler hakkında diplomasi ve siyasî tarih çalışmalarında ise, ne Baltık ülkeleri ne de Finlandiya’nın dahil olduğu İskandinav ülke temsiliyetine bu çerçevede tesadüf edilmediği hemen belirtilebilir.2

Eğer burada Millî Mücadele’den başlatarak “Türk hariciyesi” ifadesini, Cum-huriyet öncesi Osmanlı-Türk emperyal hariciyesinin kadro ve yapı itibariyle ancak yeniden teşekkülü olarak kavramak mümkünse, Osmanlı devletinin, Berlin, Stockholm, St.Petersburg hattı üzerinden sefirlerinin, emperyal Rus-ya’ya 1809 yılında Finlandiya Büyük Dukalığı olarak geniş bir hukukî muh-tariyet ile bağlanan Finlandiya hakkında malumat sahibi olduğu da dikkate değerdir. Rus yönetiminin tüm 19. yüzyıl boyunca izlediği; Finlandiya’daki sosyal tabakaların temsiliyeti ile kurularak, yasama gücüne sahip Diet (Seym) meclisinin ilgası, dolayısıyla, I. Aleksandr’ın ardılı üç çar devrinde devam eden muhtar statüsünün kaldırılması, Finlandiya’nın da başka Rusya vilâyet-lerinden biri olarak kabulünü içeren statü değişikliği yönünde özellikle III. Aleksandr’la başlayan ve II. Nikola ile devam eden, baskıcı, dayatmacı ve asimilatif politikalar hakkında, bu üç emperyal başkentteki Osmanlı elçileri-nin aktardığı bilgiler ve dayandığı; 1 Ocak 1862-16 Temmuz 1910 tarihli belgeler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin [BOA, İstanbul] Hariciye Nezareti

Siyasî Kısım Evrakı Dosya Usulü Envanter Katalogu’nda [BOA. HR.SYS]

“Muhtelif Konular” başlığı altında; 1301/9 ve D-108 numaralı dosya içinde,

(3)

dosya yanında, yine Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin II. Abdülhamid dönemi (1876-1909) evrakını kapsayan Yıldız tasnifinde, Yıldız Perakende Elçilik,

Şehbenderlik ve Ataşemiliterlik Tahriratı (Kısmı) Katalogu’nda (Y.PRK. EŞA), 1320-1326 yani 1905-1910 arasında, St.Petersburg’un merkezle

tah-riratının kayda değer ve fakat henüz incelenmemiş ve Osmanlı perspektifin-den emperyal Rusya’nın, Bolşevik devrimini haber veren bu kızgın zamanla-rının nasıl değerlendirildiğine dair yoğun, yer yer yorumlu pek çok belge bulunmaktadır. Özellikle beş yıllık zaman diliminde, Rusya ahvaline eklemle-nen “Finlandiya meselesi” ya da “Finlandiya ahvali” hakkında hususî tahri-rat yapılması bile, Osmanlı devletinin St. Petersburg Sefareti’nin elçileri dı-şında, müsteşar, serkatip, 3. katipleri, ataşe militerleri ve mütercimleri yani resmî kalemleriyle yalnızca Rusya Türklüğü değil, genel olarak emperyal düzlemde kendisine koşut olarak kaynayan Rusya hakkında da bilgi akışının olduğuna işaret eder.3 Rusya Türklüğü üzerine bu çeşit tahrirat ise Kazan şehrinin 1000. yılı kutlamaları münasebetiyle Başbakanlık Osmanlı Arşivince yayınlanan Osmanlı Belgelerinde Kazan (Ankara 2005) kitabında mevcuttur. Rus-Japon Savaşının, muhafazakâr ve milliyetçi Rus matbuatının “Sarı Pig-meler” olarak aşağıladığı Japonların zaferiyle neticelenmesi eğer 1905 dev-rimini hızlandıran bir dönüm noktası ise, bu dönüm noktasında, 1890’lı yıl-lardan itibaren Finlandiya, statüsünü tedricen daraltma yönünde hareket eden Rus yönetimine karşı, “kızılların” da devrimin beşiği olarak gördükleri bir özellik sunmaktaydı. Fin körfezindeki Sveaborg limanında kızıl bayrağı çekip, “Kızıl Alay” adıyla bir ihtilâl alayı oluşturup genel grev ilânı teşebbü-süyle başlayan süreç, Petersburg kabinesini 1909 Ekimi’nde, özel bir komis-yon tarafından hazırlanan Finlandiya projesini uygulamaya sevk etmiştir. Bu proje, Rusya imparatorluğunun her yerinde geçerli hukukun ayırt edilmeksi-zin Finlandiya Büyük Dukalığı’nda tatbiki için belirlenen; yönetimden, eko-nomi ve maliyeye, kültür ve eğitim işlerine çok yönlü siyaset alanlarındaki muhtemel izlenecek adımları içeriyordu. Bu proje 1899’da, Finlandiya’da hayata geçirilemeyen ve merkez nezdinde olduğu kadar meselenin uluslara-rası boyuta da taşınmasına sebep olan askerî kanun değişikliği dayatması karşısında Finlandiya Dieti’nin ve halkın ciddî protestosundan sonraki yatı-şan durumla da ilgiliydi. 1907’de emperyal hükûmet, Finlandiya Dieti’nden askerî harcamalara katılma yönünde yasa kabulünü tekrar dayatmıştı. 1909 tarihli projenin hükûmet tarafından karara bağlanarak Duma’ya sunulması, muhalefet partilerinin oylamayı terk etmelerine rağmen 2’ye 3 çoğunlukla kabul edilmişti; Rus liberal basını ise I. Aleksandr’ın Fin halkına verdiği

(4)

ye-minin çiğnenmesi karşısında canlı bir protesto yayını başlatmıştı. Projeye göre, Finlandiya, tüm emperyal harcamalara olduğu kadar, emperyal vergi sistemine de dahil olmuştu. Askerlikten muafiyet kaldırılmıştı. Rus dili her seviyede mecburî olmuştu. Mahkemeler, Rusya’nın diğer vilâyetlerindeki yargı yetkisiyle işleyecekti. Duma’ya dört milletvekili seçebilecek, Devlet Şurasında ise, diğer Rus olmayan tebaa gibi 2 koltukla temsil edilecekti. Os-manlı devletinin St. Petersburg Sefiri Turhan Paşa’nın Hariciye Nazırı Rıfat Paşa’ya, 3-16 Temmuz 1910 tarihli tahriri dışında Osmanlı hariciyesinin Finlandiya meselesi hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olması için Turhan Paşa’nın tahrire ilâve ettiği iki yayın da ayrıca mühimdir.4

1917 Bolşevik devriminin Finlandiya meselesinde ayrı bir devreyi beraberin-de getirdiği şüphesizdir. Ekim 1917’yi izleyen üç ayda, Aralık 1917’beraberin-de Fin-landiya bağımsızlığını ilân etmiş ve Bolşevikler de bunu tanımış olsalar bile, Finlandiya 1918 Ocak ayında Kızıl ordu işgalinden, Helsinki’de komünistle-rin gerçekleştirdiği darbeden kendini kurtaramamıştır. Çarlık ordusunun Fin generallerinden Mannerheim’ın, I. Dünya Savaşının mağlubu Alman ordusu desteğinde dört aylık direnişi ile Sovyet hakimiyetine son verilmiş, 1919 Martı’nda Anayasa kabul ve Cumhuriyet ilân edilmiştir. 1920 Ekimi’nde imzalanan Dorpat antlaşması ile Sovyet Rusya, Finlandiya’nın bağımsızlığını tanımıştır (Armaoğlu 1988: 191).

Cumhuriyet Aydınının Finlandiya İlgisi ve Şükufe Nihal’in Finlandiya’sı

‘Beyaz Zambaklar Memleketi’ Finlandiya, milliyet prensibini neticelendirdi-ğinde, Anadolu Türklüğü bu prensibe dayanarak, 1922’de nihaî savaşa son veren Mudanya Ateşkesi ve ardından I. Dünya Savaşı’nın galipleriyle, galip olarak masaya oturduğu Lozan konferansı ve Misak-ı Millî sınırlarını kabul ettirdiği Lozan Barış Antlaşması sonrası, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilân edecekti. Yeni Türkiye’de, özellikle Atatürk devri entelektüel temsiliyetin Finlandiya’ya ilgisinin;5 üç Türk yazarının telif kaleminden ve bir de tercüme eserle sınırlı kaldığı anlaşılmaktadır. Bu ilgide teğet geçilmeyen konu ise, gerek bu yazarların gerekse Türk Hariciyesinin resmî evrakındaki adlandırma ile “Finlandiya Türkleri”; Müslüman Türk-Tatar cemaatidir. Diğer yandan bu cemaatin de kendisini saf “Tatar” etnonimine sıkıştırmadığı ve kendisini “Finlandiya Türkleri” olarak çağırdığı da dönemin resmî belgelerinden ve yayınlardan anlaşılmaktadır.6

(5)

Osmanlı-Türk kadın hareketinin öncü isimlerinden, edebiyat ve coğrafya öğretmenliği yanında şair ve yazar olarak aktivist kimliği ile bilinen Nihal (1896-1973; ayrıntılı bilgi için bk. Argunşah 2003), 3 günlük Finlandiya seyahat notlarını, Finlandiya hakkında dönüşünden sonra getirtmiş olduğu kitaplarla da destekleyerek 1935’de Finlandiya adıyla yayımlamıştır. Bu ese-ri, beş yıl sonra Cumhuriyet’in gürbüz çocuklarını yetiştirecek, sporun ve beden terbiyesinin kurumsallaşmasında etkin isimlerin başında gelen Ordu Mebusu Selim Sırrı Tarcan’ın 1940 tarihli eseri takip eder. Bu eser, Selim Sırrı’nın Cumhuriyet öncesi ve sonrası bu üç ülkeye yaptığı bilimsel amaçlı gezilerin gözlem notlarıdır. Fakat harf devrimi öncesinde, Finlandiya hakkın-da hakkın-daha erken tarihli biri tercüme diğeri telif iki eser hakkın-daha vardır. İlk iki baskı-sı 1928’de eski ve yeni harflerle yapılan, ikinci baskıyı üstlenen Maarif Vekâ-leti’nin, Vekâletin Talim ve Terbiye Kurulu’nun Cumhuriyetin öğretmenleri için yayınladığı meşhur Terbiye dergisi abonelerine bedava dağıttığı, 3. bas-kısı 1940’da ve 4. basbas-kısı 1942’de Kanaat Kitabevi tarafından yapılan ve Ali Haydar Taner tarafından tercüme edilen Grigoriy Petrof’un Beyaz

Zambak-lar Memleketi Finlandiya eseri. Çok baskısı yapılan bu tercüme eserle ilgili

Şükufe Nihal’in de kendi kitabının girişi “Finlandiya’yı niçin yazdım”da açık-ladığı gibi eseri “on beş yıl önce okuduğu” ve etkilendiği, “Finlandiya sevgi-sinin içinde her gün biraz daha büyüdüğü ve biraz daha kökleştiğine” dair satırları ilginçtir (1935: 5).

Bu noktada Cumhuriyet Türkiyesi’ne Türklükbilimi alanında entelektüel-akademik katkısı tartışmasız bir eser de Abdullah Battal-Taymas’ın 1928 tarihli çalışmasıdır. Bu çalışmasına “Kazan Türklerinin sabık Millet Meclisi azası” olarak imzasını atan Battal-Taymas’ın Türkiye’ye iltica etmeden önce-ki politik ve entelektüel geçmişi bilindiğinde, manidar başlığıyla 64 sayfalık eser kayda değerdir (1928). Battal-Taymas, bu iki eserinin ana malzemesini, maceralı hayatı okunursa,7 1921’de Rusya’dan nihâî olarak ayrılıp Finlandi-ya’ya sığındığında ve Helsinki’de yaşadığı 1921-1925 yılları arasında topla-mıştır. Devrin Türk hariciyesi mensupları için de bu ülkeleri, tarihselini de ele alarak tanıtan eserin sahibi Battal-Taymas, hakkında bir çalışması olan Birin-ci’nin kaydettiğine göre, Finlandiya’da iken Helsinki’de hemşerilerinin açtığı bir mektepte de öğretmenlik yapmıştır.8 Rusya’dan Ayrılan Milletler eserinde, Battal-Taymas tarafından Finlandiya bahsinde Finlandiya Türklerine ait bir bilgiye yer verilmese de, Şükufe Nihal’in Finlandiya’sı ile Selim Sırrı’nın

(6)

Selim Sırrı, Finlandiya’nın nüfusunu 1938’de yayınlanan istatistiklere göre 3 milyon 800 bin olarak kaydetmiş, nüfusun çoğunluğunun Lüteryen, pek azının Katolik ve Yahudi, 60.000 kadar Ortodoks ve 1500 kadar da Müslü-man Türk olduğu notunu eklemiştir (Tarcan 1940: 11). Bu rakam doğru olmasa gerektir. Bu Türklerin İdil boyu’ndan, Çarlığın Nijni-Novgorod vilâye-tine bağlı Sırgaç (Sergaçskiy) kazasından, temelde ekonomik sebeplerle, 19. yüzyılın ortalarında göç eden Tatarlar (Mişerler) olduğu ise belirtilmez. Şükufe Nihâl’de ise, “Finlandiya’da Türkler” başlığı altında, 3 sayfada veri-len bilgiler az ve özdür; tüccar ve kentli, nüfusu 700-800’ü bulan ‘Fin Türkle-ri’nin, Nijni Novgorod vilâyetinin ‘Aktuğ’ köyünden gelen Mişerler olduğu ilk satırlarda vurgulanır (Şükufe Nihal 1935: 5). “Kültür işine gittikçe daha çok özen vermekte, liselerde epeyce kız vardır” notunda, Cumhuriyetin kadın meselesinin içindeki Şükufe Nihal Finlandiya seyahat notlarında “Finlandiya Kadınları” başlığı ile Fin kadın hareketinin tarihçesini de vermiştir; Fin kadın-ları gibi ‘asrî Fin Türk kadınkadın-ları, yalnızca ev kadını ve anne’ değildir, çalışır-lar. Helsinki Müslüman Tatar cemaatinin zengin tüccarlarından ve ismi, ce-maatin örgütlenme işlerinde de geçecek olan Zuhur Tahir tarafından misafir edildiği anlaşılan Şükufe Nihal’in, Zuhur Tahir’in genç eşinin kendisiyle ma-ğazasında beraber çalıştığını not etmesi dikkat çekicidir (1935: 80). “Kendi ırkları üzerinde bilgileri azdır, hatta denilebilir ki bazıları Türk olduklarını bile unutmuşlardır. Türkler aleyhine eskiden beri bütün yeryüzünde yapılan kötü propagandalar buralara da yayılmıştır. Finlerden başka orada yaşayan bu Müslüman Türkler de Anadolu Türklerini geri kalmış sanırlar” cümlelerindeki oryantalist indirgemeci bakışa özellikle yer verdiği aşikârdır. Cumhuriyet aydınını temsilen Nihal, 1932-1935 arasında mîllî tarih ve dil inşası üzerin-den okunan ve defedilmeye çalışılan “Batı kompleksinin” bıraktığı izle de bir iç konuşurdur. Şükufe Nihal 1932’de ziyaret ettiği Finlandiya’da, Finlandiya Türkleri vasıtasıyla olsa gerek asıl Finlerle de temas etmiş ve belli ki söyleş-miştir. Fakat onun, Türk devriminin inançlı bir Cumhuriyet kadını olarak, Finlandiya Türklerinin, Fin kültürü karşısında millî kültürü, özellikle dil ve din üzerinden saklama amaçlı örgütlenmeye ve neşriyat yapmaya başladıkları haberi kayda değerdir; burada: “Gençler Fin kültürüyle besleniyorlar, lakin son çağlarda memleketimizin büyük devrimi Türklüğü ve Türkleri tanıtmak yolunda orada uyanıklık yaratmıştır” yargısını destekleyen haber, Helsinki’de Mehmet Sadık tarafından çıkarılan Turan gazetesinin ve 1932’de “Türklerin yükselmesi yolunda ve bütün ulusal kurumlar arasında birlik yaratmak ülkü-süyle Turan Ocağı’nın”, “Türk sevgisini kurak gönüllere temiz bir su gibi

(7)

akıtan bu gazetenin, yıllarca yorulmadan, şimalin bize uzak kalan parçasiyle ve orada yaşayan ırkdaşlarımızla aramızda bir gönül bağı yaratmaya uğraşır-ken”, “Anadolu Türklerinin son büyük devrimine” tarafgirliğidir (Şükufe Nihal 1935: 80-81).

Cumhuriyet aydının Finlandiya ilgisi, karşısında hayranlık beslediği ve esasta kendi gerçekleştirdiği “eşsiz inkılâbı” anlayabilecek ve tabii takdir edebilecek, Çarlık’tan Bolşevikliğe geçişte bağımsızlığını elde etmekle beraber Sov-yet’lerle komşu olmanın dayanılmaz “ağırlığını” da duyan politik bir bağlama da yerleşir. Türk-Fin ilişkileri, Cumhuriyet devri Hariciye evrakı izlendiğinde buradaki Türk-Tatar cemaati ile Türkiye arasında “akan” malumatın, takip ve yer yer himâyenin, cemaatin yardım, destek talepleri ile sınırlı kalmadığı da görülmektedir.

Stockholm Elçisi Ragıp Raif Bey’in Finlandiya ile akdedilen Ticaret Muahe-desi nüshalarının değişimi için 6 Temmuz’da (1932) Stockholm’den Helsin-ki’ye gidişiyle 8 Temmuz 1932’de teatinin gerçekleşmesi ve Fin Hariciye Nazırı Baron Yrjö Koskinen ile görüşmesi ve ardından Cumhurbaşkanı Svinhufvud tarafından kabulünü resmettiği tahrirat, içerik itibariyle Finlandi-ya’nın Türk dış siyasetini değerlendirmesi bakımından önemlidir. Ragıp Raif Bey, Cumhurbaşkanı Svinhufvud ile 15 Temmuz’da görüşecektir. 3 gün sonra ise Türkiye 18 Temmuz 1932’de davet edildiği Cemiyet-i Akvam’ın resmen üyesi olmuştur. Ragıp Raif’in Fin Hariciye Nazırı ile görüşmesi bu zemin üzerinde şekillenmiştir:

“Türkiye’nin Akvam Cemiyeti’ne girmeğe daveti için yapılan teklife teşebbüs ve iştirak suretile Finlandiya Hükûmetinin göstermiş olduğu bu çok nazikâne dostluk eserine karşı Cumhuriyet Hükûmetinin derin tehassüs ve teşekkürlerini beyan eyledim. Müşarünileyh Nazır ceva-ben: Cumhuriyetin izhar eylediği hissiyattan Hükûmetinin pek ziyade mütehassis olduğunu, Türkiye’nin komşularile iyi geçinmek ve en müşkül ihtilâfları sureti muslihanede hal hususunda bir çok memleket-lere misal olabileceğini işaret eyledikten sonra, bilhassa Balkanlar’da oynadığımız mühim rolden ve takip eylediğimiz açık sulh siyasetinden fevkalâde sitayişkâr bir lisanla bahsederek zatı devletlerine beslemekte olduğu hürmet ve takdir hislerinin iblağını rica eyledi.”9

Ragıf Raif Bey’in Svinhufvund tarafından resmî kabulünde Fin Cumhurbaş-kanının beyanatının satır başları da ayrıca kayda değerdir. Türkiye’nin “ah-vali umumiyesi” hakkında kendisiyle mülâkatta bulan Svinhufvund’a Ragıp

(8)

Raif’in açıklamalarındaki temsil gücü ve kendinden emin oluş hâli diplomatik üsluba hükmetmiştir. Ragıp Raif Bey, “hükûmeti Cumhuriyemizin memleke-timizin imarı ve milletin refah ve saadeti uğrunda yapmış olduğu icraatı ve ıslahatı ve mübeccel Reisicumhurumuz, büyük halâskâr Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin irşadatı münevveranelerile milletimizin geçirdiği inkılâbı içtima-iyi müşarünileyhe izah eyledim” sözlerinin ardından Cumhurbaşkanının “büyük bir alâka ile dinledikten ve memleketimizde yapılan ıslahat ve icraat ve bilhassa latin hurufatının kabulü hakkında fevkalâde takdirkâr bir lisan kullandıktan sonra” ifadelerini tahrire yansıtmıştır. Şüphesiz harf devrimi, radikalizmiyle “Garp medeniyetinin” parçası olma yönünde siyasî tereddüdü dışlayan bir değişimdi, Cumhuriyet eliti için Svinhufvund ise, Finlandiya gibi Türkiye’nin de “belkemiğini” çiftçinin teşkil ettiği, ve hakları tanınmayan bu sınıfın yükselmesi için iki memlekette de “esaslı faaliyetler” yapıldığını belirt-miştir. Fin Hariciye Nazırı ile Ragıp Raif görüşmesini kuvvetlendiren seviyede Svinhufvund “Finlandiya’nın da Türkiye gibi açık ve samimî bir sulh siyaseti takip eylediği ve Sovyetlerle adem-i tecavüz misakının bunun en bariz bir misali olduğunu” vurgulamış, bu görüşmenin ana temasının ticaret muahe-desi de olduğu hatırlanırsa, Finlandiya’nın Türkiye ile “eşya mübadelesi esasına dayalı ticaretin” geliştirilmesini arzu ettiğini de beyan etmiştir.10 Ger-çekten de iki savaş arasında, revizyonist-anti revizyonist kamplaşmanın ken-dini göstermeye başladığı bu yıllar, Batı tarafından da Sovyetler Birliği’nin, uluslararası politik zeminde kendi yalnızlığının dışına çıkma yönünde hareke-te geçtiği, komşularıyla da saldırmazlık anlaşmaları yaptığı yıllardı. Sovyetler Birliği, 2 yıl sonra 1934’te Cemiyet-i Akvam üyesi olacaktı.

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nin Finlandiya Türkleri Evrakı Helsinki, Abo (Turku) ve Tampere kentlerine dağılan Finlandiya Türklerinin nüfusu 1930 yılında kurulan Tampere Fin-Türk Halk Mektebini Himaye Cemi-yeti nizamnamesine göre yaklaşık 800, Zuhur Tahir’in 1955 tarihli Finlandiya

Türkleri adlı risalesine göreyse tahminen 900 olarak verilir. Bu gruba dair

Baş-bakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde sınırlı, fakat içeriği itibariyle zengin ve önemli, belki de tartışmalı belgeler bulunmaktadır. Finlandiya Türklerinin, Şükufe Ni-hal’in Türk devrimine tarafgir gözlemlerini doğrulayan resmî saptamalar yanın-da, özellikle cemaatin okullaşma işi, bunun örgütlenmesi ve kurulacak okullar-da, Türkiye’de 1928’de kabulü sonrası Latin esaslı yeni Türk harflerinin kulla-nılması üzerine iki ayrı yönelimin varlığını; dolayısıyla hangi alfabeyle anadilde okuma-yazma öğretileceği meselesi etrafında cemaatte ‘Arapçı-Latinci’ şeklinde bir iç ayrışma olduğunu ortaya koyan belgeler vardır.

(9)

Maarif Vekâletinden Başvekâlete gönderilen 17 Mayıs 1933 tarih ve 1703 numaralı tezkerede, Finlandiya’nın Tampere şehrinde 1930’da kurulan

Fin-Türk Halk Mektebi(ni) Himaye Cemiyeti adına gelen bir mektuba

dayana-rak, bütün masrafları Cemiyet tarafından temin edilmek üzere, açılan bu ilk mektebe (1930 yılı itibariyle cemaatin ilk mektep ihtiyacı duyan 100 çocuğu vardır), maaşı Vekillikçe temin edilecek bir öğretmen gönderilmesi rica edil-diği bildirilmişti.11 Vekâletin tezkeresinde “yabancı memleketlerdeki ırkdaşla-rımızın talim ve terbiyesi için açılmış olan irfan müesselerine yardım edilmesi çok ehemmiyetli ve zarurî bir mesele olduğundan buna esaslı bir çare bu-lunması için bir karar ittihazı istenilmiştir.”12 İcra Vekilleri heyetinin 25 Mayıs 1933 tarihli toplantısı, reisicumhur Gazi Mustafa Kemal’in, vekillerin tama-mının imzalarıyla Fin-Türk halk mektebine bir öğretmenin gönderilmesini karara bağlamıştır. Bu kararname dışında, söz konusu mektebe, eğer gönde-rildi ise öğretmenin kimliği vs. gelişmeler hakkında başka bir kayıt da yoktur. Finlandiya Türklerinde mektep meselesi odaklı bu örgütlenmeden önceki yapı, cemaatin özellikle dinî ve medenî (doğum, evlilik, ölüm, miras) işlerini Fin hükûmeti nezdinde temsil etmek üzere, Finlandiya’da dinî serbestiyetin azınlık hukuku çerçevesinde kabulünün ardından (1922) 24 Nisan 1925 tarihinde kurulan Finlandiya Cemaati İslâmiyesi (Suomen Muhamettilainen Seurakunta) idi. Finlandiya Cemaati İslâmiyesi ile beraber 14 Nisan 1935’te yine Helsin-ki’de kurulan Finlandiya Türkleri Birliği, cemaatin geçen 80 yılda, varlığının sürdürülmesinde etkin kurumlar olarak durmaktadır. Stockholm büyükelçiliği kanalıyla Finlandiya Türkleri Birliği’nin kurulduğu bilgisi alındıktan sonra, Halk Partisi tarafından bu Birlik hakkında araştırması yapılması da istenmiştir. Hari-ciye Vekâleti III. Daire Umum Müdürlüğü antetiyle Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği’ne iletilen Stockholm çıkışlı 6 Temmuz 1935 tarihli rapor bu araştırmanın sonucudur ve Birliğin yasasını da ek olarak sunmaktadır. Halk Partisinin “Dışarı Cemiyetler dosyasına” dahil edileceği notu düşülen Raporda, Finlandiya Cemaati İslâmiyesi’nin “ulusal kültür işlerini korumak yolunda ça-lışmaya ve her şeyden önce okul işlerini düzeltmeye ve gençliğe Türklük ru-hunda terbiye vermeğe uğraşmaktadır. Maateessüf şimdilik tedrisat çok iptidaî bir şekilde yapılmakta ve elan eski Arap harfleri kullanılmaktadır” denilmekte-dir. Cemaati İslâmiye’nin, artan kültürel ihtiyaçlar karşısında yetmediği, “ulusal alanda faaliyet göstermek, “buradaki Türklerin varlığını ve kültürünü korumak-tan maada gençliğe Türklüğü korumak-tanıtmak, yad ulusların Türk tarih ve acununa doğru bakış edinmeleri için” çalışacak olan Finlandiya Türkleri Birliği’nin ku-rulduğunu bildiren raporda, idare heyeti üyelerinin isimleri de zikredilmektedir.

(10)

Tampere’de 1933’te açılan mektebe yüksek meblağda bağış da yapmış olan tüccar İbrahim Arifulla müdürdür. Bir genel yazman, bir kasadar ve üç tüc-car, diğeri hukuk fakültesi öğrencisi Ömer Dahir’le Birliğin İdare Heyeti dört üyeden oluşmuştur. “Elan eski Arap harfleri” ile öğretimin yapıldığı vurgula-nan raporun son satırları Birliğin, Atatürk’ü rehber aldığına dair “Atatürk’ün önderliği altında yapılan değişimi kendisi için yüksek bir ülkü bilerek bunu yakından takib etmek, öğrenmek ve gençliği bu ruhta yetiştirmek istiyor. Yakında yeni Türk harflerinin kullanılması bu nedenledir. Finlandiya Türkleri memleketimizden çok uzakta yaşamakta olmalarına rağmen tarihlerinin en umutlu bir çağını yaşadıklarını ve büyük önder Atatürk’ün gösterdiği yolda yürüyerek bütün Türk acunu ile birlikte parlak bir geleceğe kavuşacaklarına inanıyorlar” denilmektedir.13

Ankara, Türk dünyasının Bolşevik devriminde faal olarak “kendi kaderini tayin prensibine” dayanarak mücadele eden ve “başarılı” olamayan, Türki-ye’ye sığınan siyasîlerin kullandığı metaforla, Finlandiya Türkleri (-Tatarları) için de “yeni Kabe”dir. Bu “asrilik” modeli içindeki devrimler de takip edile-cektir. Dolayısıyla Latin esaslı yeni Türk harflerinin cemaat arasında ana tartışma konusu olduğu açıktır. Abo ve Tampere’de şubeleri de olan Birliğin yeni harflere yöneldiği de belgeden anlaşılmaktadır. Fakat 6 Temmuz 1935 tarihli bu raporun ardından 3 yıl sonra, Finlandiya’daki Tampere cemaatin-den tüccar Zinnet İ. Ahsen Böre tarafından Ulus gazetesinin başmuharriri Falih Rıfkı Atay’a gönderilen ve Türkiye Riyaseti Cumhur Umumi Katipliği antetiyle Yüksek Başvekâlete iletilen 18 Şubat 1938 tarihli mektup ve ekleri cemaatin içindeki “Arapçı-Latinci” gibi bir ayrışmanın hatta sanki bir çatış-masının yaratıldığına işaret eden bilgileri ve esaslı ithamları içermektedir. Mesele Finlandiya Türklerinin ilk cemaat örgütü olan Finlandiya Cemaati İslâmiyesi merkezliğinde yapılandırılacak mektep (lerde) Türk dilinin öğreti-lirken bunun hangi alfabe temelinde olacağı üzerinedir. Bu sorunun başlan-gıcı Tampere’de kurulan Fin-Türk Halk Mektebini Himaye Cemiyeti’nin kuruluş sürecine kadar gitmektedir.

İthamların yöneldiği iki mühim şahsiyetten biri Rusya Türklüğünün 1905-1918 arası politik hayatında yeri tartışmasız olan Sadri Maksudi’dir. Maksudi, 1925’te Türk tabiyetine geçerek Türk dil devrimi başta olmak üzere Yeni Türkiye’nin kültür meselesine doğrudan eklemlenmiştir. Ankara Hukuk Mek-tebi’nin seçkin hukuk profesörüdür, milletvekili de olmuştur. Gazi’nin sofra-sında özellikle 1932-1937 arasofra-sında yeri sabittir. Türk Dili İçin’in yazarı olsa da 1935’lere damgasını vuran Güneş-Dil teorisine derin şüpheyle

(11)

yaklaşan-lardandır. Diğeri ise Çarlık Rusyası devrinde, dinî teceddüdün önde gelen ismi din bilgini Musa Carullah’tır (Bigiyev). Tüccar Zinnet Ahsen Böre’nin tasviri ilginç: Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni harfleri kabulünden sonra cemaa-tin bir iki yıl tereddüt içinde kaldığını, fakat Cemaati İslamiye’nin mütevelli heyetinin yeni harfleri kullanmaya başladığını, yeni harflerle Türk dili okuta-cak Türk Fin Halk mektebi kurma çalışmalarına dahi başladığını, fakat 1934 senelerinde Sadri Maksudi ve Musa Carullah beylerin Helsinki’ye gelmesinin ardından yeni harflere boykotun başladığını, Mütevelli Heyetin reisi Zuhur Tahir başta olmak üzere bir şirket kurularak ve birkaç bin lira toplanarak matbaa satın alındığı ve “Finlandiya Türk neşriyat basma evi” açıldığını kay-deden Ahsen Böre, matbaa müdürü olarak da Ankara’dan Zakir Kadiri’nin (Ugan) getirildiğini belirtmektedir.14 İddialar şimdilik kapalı kutu, Sadri Maksudi hususî evrakı ise suskundur. Adile Ayda tarafından yazılan biyografi çalışmasında bu Finlandiya seyahati hakkında, bildik teveccüh ifadelerinin dışında bir bilgi yok (Ayda 1991: 194).15 Ahsen Böre mektubunun sonunda, “Bu gün Finlandiya Türklerinin isteği bir dakika geciktirmeden çocuklarını yeni harflere kavuşturmaktır” savunusu yaparken “mutaassıp” olarak nitele-nen Zuhur Tahir Bey ve birkaç arkadaşının pek yakında hatalarını anlayarak “ister istemez yeni kurdukları arap harfleri antika olarak Finlandiya müzehânelerinin birine hediye” edecektir cümlesiyle ironi de yapmaktadır. “Halk ve çocuklar bu faydasız araplıktan usanmışlardır” kesin yargısı ve fakat bu “muhaliflerin” gücü karşısında, yeni harflerin tesisinin maddî ciheti ve Türkiye’den öğretmen aldırılamaması Ahsen Böre’nin üstü kapalı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne de bir eleştiri ve imdat mesajı gibidir. Diğer yandan aynı Zuhur Tahir, 1955 yılında Helsinki’de yayınladığı Finlandiya Türkleri kitapçığını Türkiye Türkçesiyle ve yeni alfabe ile yazmıştır.16

Açıklamalar

1. Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya ve diğer iki Baltık ülkesi Letonya ve Estonya arasındaki ilişkilerin başlangıcı 1924 yılına tarihlenir. 1930’larda ise Türk Hariciye-sinin Finlandiya’nın başkenti Helsingfors (Helsinki) ile Stockholm Sefareti aracılı-ğıyla bilgi akışı olmuştur. Bunun öncesindeyse ilk temaslar Varşova elçiliği kanalıy-la yürütülmüştür. Nitekim Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi [BCA, Ankara],

Bakan-lar Kurulu KararBakan-ları Fonu’nda [Fon Kod. 030.18] yer alan belgelerden ikisi yeni

Cumhuriyet hükûmetinin Varşova orta elçisi Yahya Kemal’e Finlandiya, Estonya ve Letonya ile dostluk muahedenâmesi imzası için yetki verildiğine dair kararnâ-meleri içerir. “Hükûmet-i Cumhuriye kararı ile Finlandiya ve Letonya hükûmetleri arasında 9 Kanun-ı evvel 924 ve 2 Kanun-ı sani 925 tarihlerinde akdedilmiş ve

(12)

Varşova’da teatisi tekarrür eden muvakkat muahedenâmelerin” imzası için Varşo-va elçisi Yahya Kemal Bey’in yetkili kılındığı karara bağlanmıştır; BCA 030.18.01.01/20.46.8; Kararnâme tarihi 28 Temmuz 926. Diğer kararnâme ise aslında Finlandiya Cumhuriyeti’nin Moskova, Estonya’nın da Varşova elçilerine başvurarak Türkiye ile birer dostluk antlaşması imzasına talip olduklarına ve bu yönde görüşmelerin yapılması için Varşova elçisi Yahya Kemal Bey’e Hariciye Vekâletince ve İcra Vekilleri Heyetinin 21.9.340 tarihli içtimaında yetki verildiğine dairdir. BCA 030.18.01.01/011.45.8, 21.9.340 tarihli kararnâme. Bu yetkinin ve-rilmesi iki ülkenin birbirini resmen tanıması anlamına da gelecektir. Lozan Konfe-ransı’nda Türk Heyeti içinde de yerini alan Yahya Kemal, II. TBMM’de Urfa Me-busu’dur. Şair kimliğinin dışında Lozan’la başlayan siyasî hayatı Türk Hariciyesi-nin mensubu olarak devam etmiştir. Onun Varşova elçiliği 1926’da başlamış ve üç yıl sürmüştür. Kendisinin verdiği bilgiye göre Varşova’daki ilk Türk Sefaretha-nesi Yahudi mahallesindedir, orada iki ay kalan Yahya Kemal, oradan sonra biz-zat tutup tanzim ettiği Szopena’daki Sefarethane’de ikamet etmiştir (bk. Banarlı 1960: 141). Yine dostluk anlaşmaları dışında bir kararnâme de, “Belçika ve diğer devletlerle müzakereye memur tayin Ticaret Vekili Ali Cenani Beyefendi’nin riya-setindeki heyet-i murahhasanın Finlandiya Hükûmeti ile de müzakereye memur edilmesi ve müzakeratın intacına intizâra altı ay mer’i olmak üzere…” daha sonra imzalanması 28 Nisan 926 tarih ve 59899/228 sayılı tezkere ile teklif üzerine İcra Vekilleri heyetinin 1 Mayıs 926 içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur; BCA 030.18.01.01/018.27.16. Finlandiya ile bu seviyede kurulan ilişkilerin daha ileriye taşındığı da açıktır; 9 Haziran 1930 tarihinde Ticaret ve Seyrisefain Muahedenâ-mesi akdedilmiştir; BCA 030.18.01.02/12.42.5. Finlandiya hükûmeti ile yine ticarî ilişkiler noktasında; “altı ay müddetle akit ve 19 Aralık 1933 tarihinde imza ve tea-ti olunan muvakkat Ticaret Anlaşmasının imza tarihinden 15 gün sonra meriyete geçmek üzere tasdiki Hariciye Vekâletinin 26/12/933 tarihli ilgili tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 27/12/933 tarihinde tasvip ve kabul olunduğuna” dair de bir kararnâme vardır; BCA 030.18.01.01/ 41.91.4.

2. Meselâ Armaoğlu 1988, Bilge vd. 1969, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve

Beyannâ-meleri ve Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (Ankara, 1989) belge yayınlarda,

Ma-car, Leh, Ukrayna vd. elçi kabul ve resmî ziyaretleri veya ilgili diğer ülkelerin millî gün ve bayram tebrikleri bağlamlarında resmî söylev, demeç ve telgraflar yer alsa da, Finlandiya ile ilgili bu türden bir belge saptanamamıştır.

3. Söz konusu bu Osmanlı evrakına dayanarak, emperyal Rusya’nın Finlandiya Meselesi hakkındaki makale, “Osmanlı Hariciye Evrakında Finlandiya Meselesi” başlığı altında tarafımdan yazım aşamasındadır.

4. BOA. HR.SYS 1301/9, D-108, 1910.7.16. Sefir Turhan Paşa’dan Hariciye Nazırı Rıfat Paşa’ya 3/16 Temmuz 1910 tarihli Fransızca tahrir. Bu tahrire ek olan belge-ler: Rus resmî görüşünü sunan; Gregoire Evreinow (senateur), Exposé de la

Question Finlandaise (St. Petersburg, Imp. “Russo-Française”, rue des Officiers,

(13)

tezin tartışıldığı 26 Şubat-1 Mart 1910 tarihleri arasında Londra’da akademik hu-kukçulardan oluşan uluslararası toplantının yine Fransızca basılı tutanak metnidir;

Finlande et Russie Déliberation internationale de Londres 26 Février-1er 1910

(Paris, A. Pedone, editeur de la “Revue générale de Droit Internationale public”, et du “Recueil des Arbitrages Internationaux”, 13, Rue Souflot, 13, 1910). 5. Türk İnkılâbı’na bağlanan ve II. Meşrutiyet’in fikir ikliminde Garpçı düşünce içinde

sayılagelen, İçtihad ve Âti dergilerinde (diğerleri bir tarafa) yüzlerce makalenin ve pek çok eserin sahibi Celâl Nuri’nin (İleri) (1882-1938), özellikle Âti’deki (1918 yılı), Bol-şevik devrimiyle ilgili makaleleri, bu devrimi, Osmanlı-İslâm ve Türk dünyası açısından yerleştirmeleri burada belirtilmeye değerdir. Aynı Celâl Nuri’nin biri Baltık, İskandi-navya ülkelerine; İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya, Ukrayna’yı da içine alan Çarlık Rusyasına (Kazan’a kadar, Tatar aydınlarıyla sınırlı teması) seyahatlerini, izle-nim ve hatıralarını yayınladığı iki önemli eseri, Türk aydınının Cumhuriyet öncesi Fin-landiya’ya ilgisi noktasında kaydedilebilir (bk. İleri 1330, 1331).

6. Bu makalede, diğer alt başlıkta “Finlandiya Türkleri Evrakı” içinde kullanılan Hariciye ve Halk Partisi evrakı ile beraber, Finlandiya mahreçli belgelerde “Fin-landiya Türkleri” kullanımı sabittir. Bu bağlamda hem Ankara’nın hem de Finlan-diya Türk (-Tatar) cemaatinin kendisini nasıl gördüğü ve yerleştirdiğine işaret eden şu belge açıklaması yeterli gelebilir: 14 Nisan 1935’de Helsinki’de kurulan

Finlandiya Türkleri Birliği’nin (Birliğin ismine dikkat!) kuruluş haberinin

alınması-nın ardından Birlik hakkında Stockholm Elçiliğinden istenen araştırma Raporu, bu Raporun Hariciye Vekâleti III. Şube Umum Müdürlüğü’nden CHP Genel Sekre-terliği’ne gönderilmesi. İlgili üst yazı ve Stockholm Elçisinin Tahriri ve Tahrire ek olarak Birliğin Yasası . Stockholm Elçisinin tahriri (2 sayfa), 8113/299, Stock-holm/6 Temmuz 1935, Özü: Finlandiya Türkleri hakkında. Tahrirde dahi “Finlan-diya Türklerinin ekserisinin anayurdu Edil-Uraldir.” kaydı. Türk hariciyesine İdil-Ural “bilinmez” bir bölge değildir, bu Türklük coğrafyasının neresi olduğu, “Ka-zan” merkezliğinde hafızaya Osmanlı’dan devralınmıştır. Yine Finlandiya Cemaati İslâmiye Başkanı Zuhur Tahir’in kaleme aldığı Finlandiya Türkleri risalesi (Helsin-ki, 1955). Bu risalede dahi “Tatar” etnonimi kullanımı yoktur. Zuhur Tahir de, Deşt-i Kıpçak Türklüğünü, Bulgar ve Kıpçak karışmasına bağlayan sürece itibar ederek, Şimal Türkleri, ya da İdil-Ural İstiklal hareketinin haricteki siyasî lideri Ayaz İshakî’yi, ya da Battal-Taymas’ın Kazan Türkleri ile beraber bu coğrafyayı etnonimler üzerinden okumaktan sakınmış olsa gerektir. 19. yüzyıla tarihlenen Osmanlı metinlerinde ise bu sahadan göçlerle ilgili kayıtlarda, geldikleri yer (Ka-zan, Orenburg, Saratov..) yazıldığı gibi, doğrudan “Kazan muhacirin-i İslamiyesi…”, “Kazan Tatar muhacirleri”, “Kazan muhacirleri” adlandırmaları esastır. St. Petersburg Sefaretinden ilgili evrakta ise (Rusya Türkleri hakkında ma-lumat veren çeşitli tahrirat) “Rusya’da mütemekkin ahaliyi İslâmiye”, “Rusya Müs-lümanları”, “Kazanlı”, “Tatar muhacirleri” ve “Tatarlar için” kurulan Rus emperyal kurumlarına atıfla da “Tatar” kullanımı vardır; msl: “Tatar mekatibi

(14)

mü-fettişi”, “Tatar lisanı”. Tüm bu saptamalar için bk. Osmanlı Belgelerinde Kazan, s. 14, 16 ve özellikle “Muhacirler ve İskân” kısmındaki belgeler.

7. Battal-Taymas’ın ve çağdaşı Sovyet karşıtı Türk siyasî muhaceretinin önemli isimleriyle kader birliğini kaleme aldığı, Bolşevik devrimini gören ve yaşayan bir entelektüel aktivist olarak üç yılı, 1917-1919 arasını Rusluk ve Rusya Türklüğü açısından bu çılgın devrim tablosunu resmettiği iki hatıratı vardır (1947, 1962). Ali Birinci, Abdullah Battal-Taymas’ın külliyatını (yalnızca kitapları değil, özellikle asıl mesleği itibariyle gazeteci olarak binleri bulan makaleleri) ortaya koyabilmek için Mısır, Kazan, İstanbul hattında ciddî bir mesai gerektiğini ve onu Kazan diyarının İbnülemin’i olarak niteler. A.Battal-Taymas hakkında vefayatlar dışında, herhâlde yegâne biyografi çalışmasının da sahibidir bk. Birinci 2005: 171-195.

8. Birinci, Battal-Taymas’ın Dışişleri Bakanlığı’ndaki dosyasını (Dosya No. 5300.) ve Emekli Sandığı Dosyasını (Dosya No. 75508) kullanmıştır. 1925 Kasımında Tür-kiye’ye gelen Battal-Taymas, İstanbul’da iki yılını doldurmadan Ankara’nın daveti üzerine Matbuat Umum Müdürlüğü’ne mütercim namzedi memurluğuyla gelmiş, 15 Haziran 1927’de çalışmaya başlamıştır. 7 Aralık 1931 tarihinden itibaren ise Hariciye Vekâletinin mütercimlik kadrosuna geçmiş, 1947 yılında yaş haddinden emekliye ayrılmıştır. Birinci 2005: 188-189. Gerçekten de Hariciye Vekâleti’nin “Rusluk dosyalarında” Battal-Taymas’ın ismine rastlamak mümkündür. Bu konu-da bk. Gökgöz 2004: 1321-1332, dipnot 25. Yine onun Matbuat Umum Müdür-lüğü ve Hariciye Vekâleti mesaisi, Türkiye’deki Türk siyasî muhacir neşriyatına da katkılarını beraberinde getirmiştir. Yakın dostu ve Azerbaycan İstiklâl Hareketi’nin hariçteki lideri Mehmed Emin Resulzâde’nin 1923-1927 arasında İstanbul’daki Azerbaycan Türk siyasî muhaceretinin ilk yayın organı [ve hatta Zeki Velidî Togan ve Osman Hoca’nın liderliğinde çıkarılacak olan Türkistan muhaceretinin sesi

Ye-ni Türkistan’dan da (1927) önce tüm Rusya Türklüğü’nün İstanbul’daki siyasî

muhaceretteki ilk yayın organı] Yeni Kafkasya’ya “Kazanlı” müstearıyla Finlandi-ya’dan yazılar göndererek Türk matbuatına dahil olan Battal-Taymas’ın daha sonra da yine Resulzâde’nin baş yazarlığında İstanbul’da aylık yayınlanan Odlu

Yurt’ta (Mart 1929-Temmuz-Ağustos 1931, 31 sayı) “Beynelmilel Hayattan”

kıs-mını yönettiği külliyatı açısından belirtilmeye değerdir. Odlu Yurt’un “Beynelmilel Hayattan” kısmı, ilk sayıdan itibaren başlamış, I. yılında (Yıl I, Cilt I, 1929-1930, Sayı 1-12) yalnızca 3. 7. sayılarında yer almamıştır. II. yılında (Yıl II, Cilt II, 1930-1931, Sayı 13-25) ise yalnızca 13., 14. ve 18. sayılarında yer almıştır. Abdullah Battal ilk sayıda A. B. imzasıyla bu kısmı yönetmiş olsa da, sonraki sayılarda A. Bat. kısaltmasını kullanmıştır. 18. sayıda ise herhangi bir imza yoktur. Yine aynı derginin “Matbuat ve Kitabiyat” kısmında imzası olmasa da katkısı olduğu tah-minden uzak değildir.

9. BCA Başbakanlık Muamelât Genel Müdürlüğü Evrakı [Fon.Kod. 030.10], BCA 030.10/246.665.4, Stockholm Elçiliğinin 4 Ağustos 1932 tarih ve 5542/343 nu-maralı tahriratı sureti, s.1. T.C Hariciye Vekâleti Ticarî İşler Şube II. Müdürlüğü

(15)

antetli, “Finlandiya Reisicumhurunun beyanatına dair” hulasalı, Ankara 11 Eylül 1932 tarihli Başvekâlete tahrir.

10. BCA 030.10/246.665.4, İlgili tahrir, s. 2.

11. Cemiyetin Dahili Nizamnâmesinin 3. maddesinde: “Mektebin programı ve teşkilâtı Fin köy ilk mekteplerinin (iki senelik ilk mektep, dört senelik yukarı ilk mektep) program ve teşkilâtının aynıdır. Yalnız mektepte Hıristiyan dinî tedrisatı yapılmaz ve ilaveten Türkçe, Türk tarih ve coğrafyası ve İslam dini tedris olunur.” şeklinde açıklanmaktadır. 14 Maddelik Nizamnâme metninin ardından “Finlandiyede Türk Fin mektebinin lazuminin sebebi” başlıklı (5-8) kısımda, Cemiyet kurulması girişi-minden önceki ilk mektep meselesi, cemaat içinde bu mesele üzerinde söz ve dü-şünce birliğin sağlanmasındaki güçlükler bütün açıklığıyla tartışılmaktadır. Daha önce de zikredildiği gibi Ahsen Böre imzalı mektubun leffi olan bu nizamnâme ve ilgili kısımdaki açıklamalara göre Finlandiya’da öğretim çağındaki Türk çocuklar Fin ve Sviç (İsveç, İsveççe ikinci resmî dildir) ilk ve orta okullarında okumaktadır-lar. Vatandaşı olunan ülkenin resmî dilini bilme (kullanma, bu dilde sosyalleşme ve kültürlenme) ve bu yolla entegre olma (“Fin ve Sviç mekteplerinde okuyarak medenî terbiye alıyorlarsa da”) ve fakat dinî ve millî aidiyetini, kimliğini de koru-ma Cemiyetin temel hassasiyetidir. 10-15 aileli Tampere ve Helsinki gibi merkez-lerde dahi çocuklarını Fin ve İsveç mekteplerine gönderen ailelerin, bu şehirmerkez-lerde “rehberleri, programları” olmadığı için mektep tarafından Türkçe öğretmeni bu-lundurulamaması da aynı metinde belirtiliyor. Fin eğitim sisteminde farklı kültür-den çocuklara belirli saatlerde anadili öğretimi için öğretmen tayini hakkının ce-maate verilmesi, ya da bunun talep edilmesi meselesi cemaatin örgütsüzlüğü ile ilişkilendiriliyor. Helsinki, Abo ve Tampere’de beş altı haftalık geçici kurslar açma-nın kısmen bir çözüm olduğu, fakat bu noktada program, kitap ve öğretmen soru-nunun devam ettiği de belirtiliyor. Fakir ailelerin çocuklarını buralara dahi gönde-remediği de not ediliyor. Bu bir tür gerekçe yazıda (Ahsen Böre kaleminden?) “milli ve dini işde hususi düşmanlıklar çıkarılmalı, milli ve dini [metinde bu iki ke-lime büyük punto] terbiyeden mahrum kalan halkımızın çocukları için bir can bir ten olarak muhakeme etmeli” ifadelerine yer verilmektedir. Bu metin bir birlik çağrısıdır, cemaatin açılacak mektebe maddî himayesinin sağlanması istenmekte-dir. Cemaat, 1928 yılında, kütlevî olarak kurban bayramında Helsinki’de bir araya gelerek (100 kişi) ciddî tartışmalar sonunda, imamların da oluruyla, bir yer bulu-nup mektep kurulmasına karar vermiş, Cemiyeti İslamiye’nin Mütevelli heyetin-den tüccar İsmail Arifulla 35.000 Fin markı/900 dolar hibe edeceğinin sözünü vermiştir. Bir diğer toplantı bir nikâh vesilesiyle Lapeenranta’da gerçekleşmiş, dinî temsiliyetten müderris Alimcan İdris Bey ve Finlandiya imamı Veliahmet Hakim “Finlandiya’da Türk çocuklarının milliyet ve dinlerini muhafaza için” ilk mektep tesisinden başka çare olmadığını söylemişlerdir. Hibe edilen paradan öte, mektep kurma işini takip için 3 kişilik bir heyet tertip edilmiş, bazı Fin pedagogları ile ha-zırlanmış mektep nizamnâmesi de yeniden incelenmiş ve kuvvetlendirilmiştir. Ni-zamnâme, Cemiyeti İslamiye Mütevelli Heyetine gönderildikten sonra, cemaat

(16)

adına maddî imkânların sınırlı olduğunu bildiren bir itirazcı grubun ortaya çıktığı da aynı metinden anlaşılıyor. Cemiyeti İslamiye Mütevelli Heyeti ile Fin Türk Halk Mektebini Himaye Cemiyeti’nin Mektep Heyeti arasında ciddî gerginliğin yaşan-dığı bu süreçte, Himaye Cemiyeti, Dahili Nizamnâmeyi 8 Kanunuevvel 1930’da Fin hükûmetine tasdik ettirmiştir. Anlaşılan o ki, bu seviyede mektepleşmenin önündeki engel cemaatin, burada din ehli etkin olsa da, iç dayanışma problemi-dir. BCA 030.10/246.663.8. Fakat 1938 yılına gelindiğinde Himaye Cemiyetince tasarlandığı gibi bir mektep hâlâ yoktur, fakat 1948’de Helsinki’de Fince ve Türk-çe bir arada eğitim veren Türk Halk Mektebi açıldığını da Zuhur Tahir kaydedi-yor. Bu mektep resmî Fin okullarının haklarına sahip olmasının yanında öğrencile-rinin mezuniyetten sonra Fin liselerine devam edebildiği de belirtiliyor. Tahir 1955: 5.

12. BCA 030.18.01.02/36.39.16. Kararnâmeye esas teşkil eden Cemiyetin mektubu-nu okumak ilginç olabilirdi. Zira (bk. dipnot 14) atıfta bulumektubu-nulan Ahsen Böre’nin Mektep hakkındaki malumatı, kuruluş vs. etrafındaki tartışmalı bağlam, öğretmen talebinden beş yıl sonrasına tarihlenmektedir. Zinet(ullah) Ahsen Böre’nin tüccar kimliği dışında hakkında Battal-Taymas 1962’de önemli bir bilgiye tesadüf edil-miştir. Bağlam, Battal-Taymas’ın Petrograd’dan tanıdığı ve “aydın ve cemiyetçi imam” olarak nitelediği Lütfi İshaki ile ilgilidir. Battal-Taymas, imam Lütfi İshaki ile Helsinki’de iki yıl beraber yaşamıştır ve yakın dostudur. Lütfi İshâki Helsinki’de bir cami inşası için Londra-Paris-İstanbul hattında iane toplamak için çaba har-camış fakat hayal kırıklığı da yaşamıştır. Sağlığı pek de iyi olmayan Lütfi İshâki Bey 5 Kasım 1925’te İstanbul’da vefat etmiştir. İshaki’nin Finlandiya’da mektup-laştığı iki kişiden biri de “Kazanlı tüccar” Zinet Ahsen Böre’dir. Battal- Taymas, Ahsen Böre’nin Tampere’de 1943 yılında bu mektuplardan bazılarını bir risale-sinde yayınladığını belirttikten sonra, dipnotta risalenin başlığını veriyor: Finlandi-ya Cemiyet-i İslâmiyesin(i) kurmaFinlandi-ya muvaffak olduk da, Fin-Türk mektebin(i) açmağa neden muvaffak ol(a)madık? (bk. 1962: 160).

13. BCA Cumhuriyet Halk Partisi Evrakı [Fon Kod.490.01], BCA 490.01/605.93.3, Türkiye Cumhuriyeti Hariciye Vekâleti III.Daire Umum Müdürlüğü antetli, Cum-huriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği’ne, Stockholm’den gönderilen 6.7.1935 ta-rihli Rapor ve Rapora Ek olarak Birliğin Yasası.

14. BCA 030.10/246.663.8, Zinnet Ahsen Böre’nin Tampere’den Ulus gazetesi baş-yazarı Falih Rıfkı Atay’a gönderdiği 18.2.1938 tarihli 2 sayfalık Mektup; s. 1. Ah-sen Böre, Mektubu yazma sebebini “muteber” olarak nitelediği Ulus gazetesinin 5896 numaralı nüshasında “Prof. Sadri Maksudi hakkında yazılan ve söylenen sözler münasebetiyle Türk milletinin hürmeti için hakikat namına birkaç söz yaz-mağa lazım gördüm” cümleleriyle Maksudi ve beraberindekilerin (Sadri Maksudi, Musa Carullah, Zakir Kadiri, Zuhur Tahir) yine mektubun diliyle aktarıldığında “bu ikiyüzlü adamlar”ın gerçek yüzünü ifşa etmek istemiştir. Mektupta nitekim “şimdi bu halk bir taraftan kendilerine yeni bir edebiyat tesis etmekteler (:Arap harfli edebiyat kastediliyor), ikinci taraftan Türkiye Cumhuriyetinin bayramlarını

(17)

yapıp idare şeflerini kutlamak telgrafları da çekmekteler” ifadeleri Cemaat liderli-ğinin “çelişkisini” (Ahsen Böre’ye göre “ikiyüzlülüğü”) ortaya koyan satırlardır. Diğer taraftan Ahsen Böre, Falih Rıfkı’ya yazdığı mektubun sonunda, mektubu matbuatta yayınlamak isterse, kendisinin adını yazmamasını “Finlandiya’dan Mektup” demekle yetinmesini rica etmekten kendini alamaz. Ahsen Böre, mektu-bun “işe yararlık” noktasında açıkça neşredilmeyebileceğini de düşünmektedir. Nitekim Finlandiya Türkleri’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî ve millî bayramla-rını kutlama geceleri tertip ettiklerini ilgili bir belge tanıklamaktadır. Hususî kutla-ma mektupları da Stockholm Elçiliği kanalıyla Ankara’ya iletilmektedir. Finlandiya Türkleri Birliği Başkanı İbrahim Arifulla imzalı, Elçiye hitapla yazılan mektup sure-tinde 1937 yılı Cumhuriyet Bayramının Finlandiya cemaati arasında nasıl kutlan-dığı anlatılır; “Başka Türkler gibi Finlandiya Türkleri de Helsingfors’da yeni Türki-ye’nin kuruluş ve cumhuriyet bayramını büyük bir samimiyetle ve sevinçle tes’id ettiler. 29.10 tarihinde 19.30’dan 23:00’e kadar devam eden içtimalarında ateşin natıklar söylendi, Ulu Atatürk’ün terceme-i hali, Türk devletinin mücadele ve ku-ruluş tarihi, ve Türkiye’de başarılan inkılâbın eşsizliği anlatıldı ve cumhuriyet bay-ramı kutlandı..” satırlarına yer verilir. Ahsen Böre’nin ithamının muhataplarından Zakir Kadiri Ugan’ın takdimiyle Atatürk’e, Başbakanlık’a, Mareşal Fevzi Çakmak’a “büyük bayram münasebetiyle sonsuz ve derin saygılarını arz etmek hususunda” elçiye başvurulmasına da karar verilmiştir. Hariciye Vekâletinden Başvekâlete gönderilen ilgili mektup sureti, BCA 030.10/197.350.19, 7.1.938 tarih.

15. Ayda, babasının Finlandiya seyahatini 1932 sonbaharı olarak kesin tarihlendirmi-yor. Ahsen Böre de “1934 senelerinde” tarihini veritarihlendirmi-yor.

16. Finlandiya Türkleri Evrakı olarak nitelenen bu makalede kullanılan belgelerden yalnızca bir tanesi Demokrat Parti iktidarı dönemine tarihlenmektedir. Başvekil Adnan Menderes’e Finlandiya Cemaati İslamiye Reisi sıfatıyla Zuhur Tahir’in, 3.10.1959 tarihli mektubuna verilen cevaba 24.11.1959 tarihli teşekkür yazısıdır. Cemiyetin antetli kağıdına yazılan (Fince karşılığı: Suomen Muhamettilainen

Seurakunta, adres) Teşekkür metni kısa ve özdür. Zuhur Tahir’in imzasının yanına

ve Cemiyetin damgası vurulmuştur (Daire damga, ortada ay-yıldız etrafında eski harfler Finlandiya Cemiyeti İslamiyesi, bu yazının etrafında Fince karşılığı:

Suomen Muhamettilainen Seurakunta). Konu, daha önceki ilgili mektupta yapılan

bir maddî yardım, destek başvurusudur. Cemiyet’in inşa ettireceği bir bina için, Başvekâlet 1960 yılı bütçesinden beş bin sterlin tahsisat ayırmıştır. “Büyük mem-nuniyet ve derin bir sevinç uyandıran” bu haber karşısında Cemaatin Reisi Zuhur Tahir’in Finlandiya Türkleri adına sarf ettiği teşekkür ifadeleri burada aktarılabilir; “onların dinî ve millî varlıklarını korumak yolundaki çalışmalarına göstermiş bu-lunduğunuz alâkanın maddî kıymeti yanında manevî kıymeti bizim için sonsuz büyüktür” BCA. Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü Evrakı [Fon Kod.030.01], BCA 030.01/124.793.4.

(18)

Kaynakça

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA, Ankara) Bakanlar Kurulu Kararları Fonu (Fon. Kod. 030.18)

030.18.01.01 / 20.46.8; 030.18.01.01 / 011.45.8; 030.18.01.01/ 018.27.16; 030.18.01.01 / 41.91.4; 030.18.01.02 / 12.42.5; 030.18.01.02 / 36.39.16;

Başbakanlık Muamelât Genel Müdürlüğü Evrakı (Fon.Kod.030.10) 030.10 / 246.665.4;

030.10 / 246.663.8; 030.10 / 197.350.19

Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü Evrakı (Fon.Kod.030.01) 030.01 / 124.793.4

Cumhuriyet Halk Partisi Evrakı(Fon.Kod.490.01) 490.01 / 605.93.3

ARGUNŞAH, Hülya (2003), Şükufe Nihal: Bir Cumhuriyet Kadını, Ankara: Akçağ. ARMAOĞLU, Fahir (1988), 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1914-1980), 5. baskı. Ankara:

İşbankası Yay.

AYDA, Adile (1991), Sadri Maksudi Arsal, Ankara: Kültür Bakanlığı.

BANARLI, Nihad Sami (1960), Yahya Kemal’in Hatıraları, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yahya Kemal Beyatlı Enstitüsü Neşriyatı: 2.

BATTAL -Taymas, Abdullah (1928), Rusya’dan Ayrılan Milletler (Estonlar, Latişler,

Litvanyalılar, Finler ve Lehler), Ankara: Türk Ocakları Merkez Heyeti Matbaası.

(1962), Ben Bir Işık Arıyordum, İstanbul: Tan Gazetesi Ve Matbaası. (1947), Rus İhtilalinden Hatıralar, İstanbul. Güven Basımevi.

BİLGE, Suat vd. (1969), Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1965), 2. baskı, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak.

BİRİNCİ, Ali (2005), “Abdullah Battal-Taymas: Kazanlı bir Alimin Hayat Hikâyesi”,

Journal of Turkish Studies/Türklük Bilgisi Araştırmaları, 30/1, 171-195.

GÖKGÖZ, Saime Selenga (2004), “İstanbul-Paris Hattında Türkistan Siyasî Muhacir Yayınlarında (1927-1939) Atatürk İmgesi”, V. Uluslararası Atatürk

Sempoz-yumu, 8-12 Aralık 2003, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 1321-1332.

İLERİ, Celal Nuri (1930), Şimal Hatıraları, İstanbul Matbaa-i İçtihad.

(1331), Kutub Musâhabeleri, İstanbul: Matbaa-i İçtihad.

ŞÜKUFE Nihal (1935), Finlandiya, İstanbul: Yayl. y. TAHİR, Zuhur (1955), Finlandiya Türkleri, Helsinki: Tekijä.

TARCAN, Selim Sırrı (1940), Şimalin Üç İrfan Diyarı, Finlandiya-İsveç-Danimarka, İstanbul: Ülkü Basımevi.

(19)

Saime Selenga GÖKGÖZ*

Abstract: It is possible to argue that the political and diplomatic

relations between Turkey and Finland were established after the foundation of the Turkish Republic. However, Ottoman archives reveal that even during the Ottoman period Turkish diplomats were interested in collecting information on Finland, which was then a part of the Russian Empire. The intellectuals of the Republic were also interested in Finland, though to a limited extent. During Atatürk’s presidency, the Finland Turks were a concern of Turkish foreign policy regarding the Turkish world remaining outside the boundaries set by the Turkish National Pact (Misak-ı Milli). During the second half of the 19th century the Turkish Tatars, who emigrated – due to economic

reasons – from the city of Nizhny Novgorod along the Volga River to Finland, became Finnish citizens following the independence of Finland from Russia. They also gained the Finnish government’s recognition as a Muslim community. In 1925 the Finland Turks founded a society called Finlandiya Cemaat-i İslâmiyesi in order to maintain their national existence and to communicate their civil, religious and cultural problems to the Finnish government. In 1935 they founded yet another society, Finlandiya Türkleri Birliği. Today the Finland Turks still live in the cities of Helsinki, Turku, and Tampere. Schooling has been one of the major concerns of the societies founded by the Finland Turks for the purpose of preserving their national identity. In this regard, Fin-Türk Halk Mektebini Himâye Cemiyeti, which was founded in 1930, contacted the Turkish government to appoint Turkish teachers to the first school to be opened for the Finland Turkish community. The Finland Turks have maintained this kind of contact with the Turkish government since the days of the early Republic. This article adopts the view that the Finland Turks regard Ankara as “the new Kaaba” and evaluates a variety of documents and correspondence found in the Turkish Prime Ministry National Archives in order to shed light on various Turkish governments’ foreign policy concerning Finland Turks.

Key Words: Turkish-Finnish relations, Finland Turks, Turkish reforms,

The Tatars

(20)

Ê osen# 2008 Ê Výpus: 47: 1-20 Саиме Селенга ГЁКГЁЗ* Резюме: Турко-финские дипломатические отношения уходят своими корнями далеко во времена Османской Империи. В архивах Османской Империи существуют документы, свидетельствующие о дипломатических отношениях с Финляндией, которая в то время входила в Российскую Империю. В Финляндии проживали татары-тюрки из рода Идиль. Они переселяются сюда начиная со второй половины 19 века из Нижне-Новгородской области по экономическим причинам. После отделения Финляндии от Российской Империи в 1919 году страна получает независимость. Татары получили Финское гражданство, образовали Исламское общество, которое было официально признано финским правительством. В 1925 году татары образовали Исламскую Общину Финляндии для того, чтобы представлять свои религиозные, культурные интересы при поддержке правительства. В 1935 году татары образуют Союз Тюрков Финляндии. Точная численность населения татар не известна.Они и сегодня живут в Хельсинки, Абе и Тампере.Главной проблемой татар было образование школ .В 1930 году они образовывают в Тампере Попечительский Совет Финско-тюркской Народной Школы. Совет обратился за помощью к Правительству Турецкой Республики. Наблюдая коренные изменения, происходившие в Турецкой Республике после 1923 года, финские тюрки начали с новыми надеждами поддерживать отношения с ней. В данной статье рассматривается документация, дипломатическая переписка из архива Правительства, из которых можно получить информацию о турецкой политике по отношению к Тюркам Финляндии. Ключевые Слова: турко-финские отношения, Тюрки Финляндии, Турецкая Революция, Татары

* Хаджеттепе Университет , Институт новейшей истории и изучения принципов Ататюрка./ г. АНКАРА

(21)

II. Meşrutiyet Mahrecli Tecdid Teklifi Üzerine

Prof.Dr. Seyfettin ERŞAHİN*

“Bu zaman medeniyet zamanıdır. Bu zamanda her millet, insanlığın ve kendi vatandaşlarının menfaati ve mutluluğu için karşılıksız hizmet edi-yor. Hatta bu yolda canını ve malını ortaya koyanlar az değildir. Enver Beyler-Niyazi Beyler, ‘Osmanlı’ meşrutiyeti ve hürriyeti için nice feda-kârlıklar yaptılar. Bunları amacı vatandaşlarına hizmet değil de ne idi?” (Fıtrat, Münazara, 67-68)

Özet: Türkistan cedidi hareketinin önemli temsilcilerinden olan

Buharalı Fıtrat, Türkiye’ye modern eğitim almak için gönderilen öğ-renciler arasındadır. O, İstanbul’da II. Meşrutiyet ortamında milliyetçi ve yenilikçi fikirlerle karşılaştı. Bu arada önemli eserleri olan Münazara, Hind Seyyahının Kıssası ve Rehber-i Necat’ı yazdı. Bunlarda toplumu-nun gerileme sebeplerini tartıştı ve kurtuluş teklifini yaptı. Bu makalede söz konusu teklifin tahlili yapılmış; Fıtrat’ın İslam medeniyeti ile, eğitim başta olmak üzere bazı Avrupaî kurum, kavram ve değerleri telif etme çabaları incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Fıtrat, II. Meşrutiyet, Buhara, cedidcilik, İslam,

Türkistan

Giriş

Biz makalemizde İstanbul II. Meşrutiyet muhitinin yetiştirdiği Buharalı cedidci Fıtrat’ın; bölge için, eğitim başta olmak üzere bazı geleneksel kurumlar ve kavramlarda Avrupaî tecdid / yenileşme teklifini ana hatları ile ele almak istiyoruz. Esas olarak eğilmek istediğimiz husus da “Avrupaî tecdidin” dini meşruiyet temelleri olacaktır. Diğer bir ifade ile, yaklaşık iki asırdır Müslü-manların yoğun bir şekilde tartıştıkları “Avrupa’dan ilim, fen, sanat ve tekno-loji almak caiz midir?” sorusunun cevabını Fıtrat’ta arayacağız. Onun, II. Meşrutiyet ortamından mülhem olarak özelde Buhara, genelde Türkistan ve hatta İslam dünyası için düşündüğü ıslahat programında Avrupa-İslam telifini dini referanslardan hareketle meşrulaştırma çabalarına değineceğiz.

I. Fıtrat’ın Hayatı

Asıl adı Abdurrauf Abdurrahimoğlu olan Fıtrat, 1886’da Buhara’da Özbek baba ve Tacik anadan dünyaya geldi. Tahsilini geleneksel mahalle

*

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / ANKARA ersahin@divinity.ankara.edu.tr

(22)

binde başlatıp Buhara’nın ünlü eğitim kurumlarından Mir Arab Medrese-si’nde sürdürdü. Sonra, zeki ve kabiliyetli gençleri yurt dışında okutmayı amaçlayan Cemiyet-i Terbiye-i Etfal tarafından 1909’da İstanbul’a gönderil-di. Burada 1914 ortalarına kadar İslamiyeti yeni usullerle anlatmayı amaçla-yan ve yeni bir müfredatla ortaya çıkan Medresetü’l-Vaizin de (bk Atay 1983: 308-311, Ateş 1988: 25-40, Yazıcı 1991: 102-112) aralarında olmak üzere med-reselere devam etti. İttihat-Terakki gibi milliyetçi ve Sırat-ı Mustakim gibi İslamcı çevrelerle yakın ilişki içinde bulundu. Bu arada İstanbul’daki Buharalılara yardımcı olmak amacıyla bir grup arkadaşıyla Buhara Tamim-i Maarif Cemiyeti’ni kurdu.

1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Fıtrat, pek çok Buharalı öğrenci arkadaşıyla Türkistan’a döndü. Buhara’da cedidcilerin ileri gelenleri arasına girdi. Bir yandan, bazı yerlerde usûl-i cedid mektepleri açarken diğer yandan tiyatro ile meşgul oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. 1915’te Buhara cedidcilerinin sağ ve sol olarak ayrılmaları üzerine Abdulvahid Burhanov sağın, Fıtrat da solun başına geçti. 1917 Rusya Şubat İnkılabı sırasında A. Burhanov kurduğu Buhara İnkılabi Partisi’ninin baş katipliğine / genel sekreterliğine seçildi. Bazı siyasi gelişmeler üzerine Taşkent’e geçerek cedidcilerin Hürriyet adlı gazetesinde çalışmaya başladı. Bu arada 1918 sonu ile 1919 başlarında Taşkent’te Çağatay Gurungi adlı topluluğu kurdu. 1919-1920’de Afganistan’ın Taşkent Büyükelçiliği’nde tercüman olarak çalış-tı. 9 Nisan 1920’de ilk dergisi Tang’ı yayınlamaya başladı. .

Fıtrat, Yaş Buharalılar hareketinin Emirlik rejimini yıkıp Buhara Halk Cum-huriyetini kurmasından sonra, 1921’de Buhara’ya dönebildi. 1922’de Buha-ra Merkezi Komite üyeliği, Halk Dışişleri Nazırlığı, Halk Ekonomi Âli ŞuBuha-rası reis yardımcılığı ve Halk Maarif Nazırlığı gibi görevlerde bulundu. Rusya KP Merkezi Komite katibi Ya. E. Rudtzutak, Maarif Nazırlığı’nın sosyalizme geç-mek için yeterince çalışılmadığı ve sosyalist sanatı teşvik etmediği gerekçesiy-le 12 Haziran 1923’te onu görevden aldı. Bunun üzerine ilmi hayata dönen Fıtrat, 1923-1924 yıllarında Moskova Üniversitesi Şark Dilleri Enstitüsü’nde ve St. Petersburg Üniversitesi’nde Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri verdi. 1925 başlarında Ferganadaki ilmi gezisinde Türk kültürünün en önemli kay-naklarından Kutadgu Bilig’in bir yazmasını buldu. 1926’da Latin Yazısına Geçme Komitesinde çalıştı. Bu tarihten itibaren kendini ilme veren Fıtrat, üniversitelerde hocalık yapıp eserler yazdı. 1929’da “halk düşmanı” ve “Marx, Lenin ve Stalin talimatlarına karşı mücadele eden kişi” olarak suçla-nan Fıtrat 24 Nisan 1937’de tutuklanıp 4 Ekim 1938’de kurşuna dizildi (

Şerafuddinov vd. 1939: 28)

Sovyet döneminde 1956’da itibarı iade edilen Fıtrat’ın, Özbekistan’ın bağım-sızlığını kazanmasından sonra önemi hemen fark edilmiş olup adı caddelere

(23)

ve okullara verilmiştir. Doğum yerinde de bir hatıra müzesi ve meydan açıl-mıştır. 1996’da doğumunun 110. yılı ülke çapında çeşitli etkinliklerle kutlan-mış Özbekistan Cumhurbaşkanının fermanı ile Nevai ve Müstakillik madalya-ları ile ödüllendirilmiştir.

Fıtrat’ın eserleri dünyanın çeşitli dillerine çevrilirken Özbekistan’da da 1980’lerin ortalarından itibaren ilgi çekmeye başlamıştır (Baltabayev 1994: 34-39; Balcı 1997: 109-117).

Fıtrat’ın fikir serüvenini üç döneme ayırmak mümkündür.

1. Müslüman Cedidci/Islahçı Fıtrat (1909-1918): İstanbul’da Meşrutiyet or-tamında milliyetçi ve İslamcı çevrelerle yakın temaslarından sonra, 1913-1917 yıllarında kendisini Türkistan’da ortaya çıkan büyük siyasi, kültürel ve toplumsal değişikliklerin içinde bulmuştur. Bu süreçte, Yaş Buharalıların önde gelen bir üyesi olarak Emir’e karşı mücadelelere katılmıştır. Yaş Buharalıların, Taşkent Sovyetleri ile 1918’de ittifak yaparak bir geleneksel İslam devleti olan Buhara Emirliği’ne açtığı savaşta onların safında yer almış-tır. Buhara cedidcilerinin mütefekkiri konumunda olduğu bu dönemde daha çok bir Müslüman ıslahatçı ve milliyetçi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda Türkistan’ın uyanışı için çaba harcamıştır.

2. Sosyalist Fıtrat (1918-1924): Bolşeviklere inanan Fıtrat, Türkistan’ın geri kalmışlıktan ve İslam dünyasının İngiliz sömürgesinden kurtulmasını Bolşevik Rusya ile ittifakta görmüştür (Fıtrat1992 [ilk baskısı 1919]). Bu sırada Türkistan’ın kurtuluşu için silaha sarılan Basmacıları tenkit ederken Hokand’da ilan edilen Türkistan Muhtar Hükümeti’ni büyük bir sevinçle karşılamıştır. 1920-1924 yıllarında büyük ümitlerle kurulmasına çaba harcadığı Buhara Halk Cumhuri-yeti’nin sosyalizme doğru gidişini yaşamıştır. Bu süreçte Bolşevik Rusya’nın himayesinde Türkistan’ın yeni hayat yolunu kurmasının mümkün olduğu inan-cını taşımıştır.

3. Ateist Fıtrat (1924-1938): Kısa sürede siyasi hayal kırıklığı ve başarısızlık-tan sonra tekrar edebi ve ilmi çalışmalarına dönen Fıtrat, 1924-1938 yılların-da İslamyılların-dan sosyalizme, orayılların-dan yılların-da ateizme varan bir duygu ve düşünce macerası yaşamıştır.

Fıtrat, bütün bu savrulmalarına rağmen daima milliyetçilik vasfını korumuş, Türkistan’daki büyük değişimin mimarlarından biri olmuştur.

Müslüman Cedidci / Meşrutiyetçi Fıtrat

Fıtrat’ın fikir yapısını 19-20. yüzyılda bölgede, Rusya’da ve Avrupa’da geli-şen olaylar ile İslam dünyasında gerçeklegeli-şen ıslahat hareketleri şekillendir-miştir. Onun ilk yıllarındaki cedidciliği büyük ölçüde, Osmanlı Meşrutiyetine dayanmaktadır. Cedidcilik Kazan ve Kırım’da ortaya çıkmakla beraber

(24)

Tür-kistan’da önemli bir ivme kazanmış, kısmen mahallileşerek, mesela Buhara cedidciliği diyebileceğimiz kıvam, kavram ve kuramlara ulaşmıştır. Bu bağ-lamda ortaya çıkan Buhara hatta Türkistan cedidcililğinde Fıtrat, Fıtrat’ta da Osmanlı Meşrutiyeti önemli rol oynayan kaynaklardan biridir. Fıtrat, elbette sonraları farklı alanlara savrulmuş, kaynaklara yönelmişse de fikir hayatının mühim oluşum safhası olan 23-27 yaşlarını, üniversite dönemini, en dina-mik, değişime açık, atılımcı, girişimci yıllarını İstanbul’da geçirmiştir. Dolayı-sıyla eğer bugün bir Fıtrat’tan ve Buhara cedidciliğinden hatta Türkistan cedidciliğinden bahsediyorsak burada II. Meşrutiyet’in katkısını göz ardı et-mek konuyu eksik değerlendiret-mek olur. Fıtrat’ta İstanbul etkisi o kadar bariz-dir ki görüşlerini desteklemek için sık sık Osmanlı ıslahat uygulamalarına atıfta bulunur, Türkçe gazete okumayı bilgilenme ve kültürlenmenin araçla-rından sayar. (Fıtrat 1911: 149) Fıtrat’ın İstanbul’daki hayatı oldukça verimli geçmiş görünüyor. Burada Şehbenderzade Ahmet Hilmi’nin Hikmet’i, Meh-met Akif’in başyazarlığında çıkan Sırat-ı Müstakim ve Abdürreşid İbrahim’in çıkardığı Tearüf-i Müslimin’de yazıları yayınlanmıştır (bk. Fıtrat 1910a, Fıtrat 1910b: 10; Orta Asya cedidciliği ve Fıtrat’ın İstanbul ile ilişkileri hak. bk. D’Encausse 1978, 71-116; Khalid 1999: 112-113).

Buhara’da geleneksel muhitte medrese eğitimi alan Fıtrat’a özellikle İstanbul’da geçirdiği 1909-1914 yılları, ıslahatçı ve inkılapçı fikirlerle tanışma imkanı hazır-lamıştır. Bu dönemle ilgili dinî, felsefî ve siyasî görüşlerinin önemli bir kısmını, esasen II. Meşrutiyet muhitinin etkisiyle yazdığı üç temel kitabı Münazara,

Be-yanât-ı Seyyah-i Hindi ve Rehber-i Necat ile vatanperverlik ruhuyla yazdığı şiir

kitabı Sayha’da (İstanbul 1911) bulmak mümkündür (makalemizde atıflar Fıtrat 2000’e yapılacaktır). Türkistan ziyalıları/aydınları tarafından hiç kuşkusuz yaygın bir biçimde okunan bu eserler bölgenin uyanışında önemli rol oynamış-lardır (Ayni 1926: 533, Kasımov 1994: 76, Hocayev 1976: 99). Fıtrat’a 1929’da yapılan karşı devrimcilik, milliyetçilik ve dindarlık suçlamaları arasında Münazara da vardı Fıtrat, söz konusu suçlamalara karşı kendini savunmak için bir mektup yayınlamıştır (1929). Bu mektup H. Baltabayev tarafından Kiril harfleriyle yeniden neşredilmiştir (Yaşlık, 1990/5).

Münazara, Buharalı bir müslüman müderris ile bir Avrupalı’nın geleneksel Buhara değerleri ile Avrupa değerlerini karşılaştırmalarına dayanan bir tartış-madır. Bu tartışma bir süre Müslümanlar arasında ilmin durumu üzerinde yo-ğunlaşır, sonunda Avrupalının galip gelmesi üzerine Buharalı müderris eğitim-de Avrupaî tarzda yeniliği kabul eeğitim-der. Hind Seyyahı’nda ise Hindistan’dan Türkistan’a gelen bir seyyah, gezisi boyunca bölgenin değerlerini Avrupa de-ğerleri ve standartları ile karşılaştırır; gerilemenin sebeplerini tahlil eder ve teklif-lerini sunar. Fıtrat, işin başında belki de temel sorunun Buhara’nın ahlakî, ilmî ve içtimaî bunalımı olduğu düşüncesinden hareketle ilk iki kitabını buna

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

[r]

Türki* yeyi Birinci Cihan Harbi sıralarında yakından tanımış olan mütercim (Sir Wyndham Deeds) bu tercümesile İn- gilizlere yalnız Türk edebiyatından bir

kanı Tahsin Çetli, Genel M aden işçi­ leri Sendikası Yönetim Kumlu, Ç ağ­ daş Yaşamı Destekleme Demeği İzmir Şube Başkanı Asuman Boyacıgiller, ÇYDD Maltepe

Kuzu Postunda Kurt, Çetinkaya Hikmet Güzel Aydınlık (Şiir-1), Cumalı, Necati İmbatla Gelen (Şiir-2), Cumalı, Necati Metelikten Medyaya, Yiğenoğlu, Çetin Liderler

"Tıp fakül­ tesi son sınıftayken kadm-doğum sınavı öncesi herşeyi bir yana bırakarak, manzum ve tiyatro formunda olan “Zamanın Arkası” adlı oyunu

• Hüseyinoğlu, Azerbaycan Edebiyatı Tarihinin Yeni Metotla Yazılmasında Emin Abid’in Rolü • KIŞ 2012 / SAYI

İttihatçıların devleti merkezîleştirerek kurtarma hedefi Araplar arasında “Türkçülük” politikası olarak algılanmış ve bu döneme kadar birlikte imparatorluğu