• Sonuç bulunamadı

"Hikayeciliğimizin hayalgücü kısır"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Hikayeciliğimizin hayalgücü kısır""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sanat • K uıtur* insan

GÜNEŞ SAYFA 6

30 HAZİRAN 1987 SALI

«n

Attilâ Ilhan, günümüz Türk hikayecilerinden söz ed erk en umutsuz:

CENGİZ ÛNDERSEVER

S

avın Attila İlhan. G enç okurlar sizi daha çok şair ve romancı yönünüzle tanıyor. Oysa, bir zamanlar öyküler de yazıyordu* nuz. Hatta, Seçilm iş Hikayeler

Derglsi’nde “ H izip" adlı öykünüz çıkmış­ tı. Sanırım, bugüne değin yayınlanan tek

öykünüz.. — Evet.

— Neden tek ö y k ü ? Neden 1955'ten bu yana diğer yazın türleri?

— 1950’li yıllarda Salim Şengil bir hika­ ye dergisi çıkartıyor ve yaşatıyordu (SHD). Sonra bir yayınevi kurdu ve benim ilk edi­ törüm oldu. (Sokaktaki Adam). Bana sık sık

neden hikaye yazmadığımı sorar, dergisin­ de bir de hikayemi yayımlamak istediğini söylerdi. Tam kestiremıyorsam da, daha o zamandan geniş, çok boyutlu ve kapsamlı şeyler yazmaya yatkın olduğumu seziyor­ dum.

Üçbln mısralık bir destan denemiş, üç cilt­ lik bir romanın iki cildini yazmıştım. İlki, ' ‘Şa ­ fak Vakti Dünya", İkincisinin adı “ Saadet

Hepimize M ahsustur" idi.

Uzun romanlar kuruyordum. Yine de, bir hikaye denemek bana ilginç göründü. Şu var ki, o hikayeyi de tek düşünmedim, 12 hikayeden oluşan bir kitabın o zaman — ki adı, ' ‘Yalnızlığın Kapısını Çaldım” olacaktı— ilk hikayesi olarak HİZİP'! tasarladım ve yaz­

dırdı.

Üç şeyi gözönünde tutmuştum. Gerçek­ çi hikaye yazmak o zamanlar, köy hikayesi yazmak sanılıyordu. Ben bir şehir hikayesi yazdım, ikinci olarak, gerçekçi anlatımı za­ bıt katibinin tutanak üslubuna indirgemiş­ lerdi. Estetik bir anlatım getirmeye çalıştım. Üçüncüsü, tiplemeler son derece şematik oluyordu: daha diyalektik tiplemeler yapma­ ya çalıştım. Ayrıca o dönemde iktidar parti­ si olan D P ’nin grev hakkı vaadini yerine ge­ tirmemesi üzerine basıyor, böylelikle hika­ yenin toplumcu işlevselliğini yerine getiri­ yordum.

Bir hikaye yayımlandıktan sonra, enine boyuna tekrar okuyunca, aslında bir roman konusunu özştlemiş olduğumu farkettlm.

Attilâ İlhan, bir zamanlar 12 hikâyeden oluşan “ Yalnızlığın K ıp ıs n ı Çaldım ” adlı bir hikâye kitabı yayınlamayı düşünüyordu. Yıllar geçti, şimdi sararmış sayfalarda ya­ yınlanmış tek bir hikâyesi kaldı...

“ H ikayecilerim iz, şu anda yaşadıkları Türkiye’den onun somut so­

runlarından, yetiştirdiği insanlardan hareket etmiyorlar. Mizahçılar is­

tisna, onların ayaklan daha çok y ere basıyor”

Bugün de HIZIP'ten, dörtyüz sayfalık bir ro­ man çıkabileceğini düşünüyorum.

Sonraki gelişmelerde, benim, romanla da yetinmeyecek; roman dizileri, TV dizileri ya­ zacak, bir maratoncu olduğumu gösterdi. Bir maratoncudan nasıl bir sprinter çıkmaz­ sa, hikayeler de çıkmaz. Çünkü hikaye tü­ rü, vüs'at değil, yoğunluk gerektiren ve za­ man içinde küçük birimler kullanan, mekan içinde kısıtlı ve sınırlı bir sanat türüdür. Mu­ hayyilemi orada tutamıyorum. Tutmaya ça­ lışınca da, bir romanın canına okunuyor. Bu yüzden, "Yalnızlığın Kapısını Çaldım” hiç­ bir zaman yayımlanamadı.

— Şiir, öyküden daha dar bir alan. Şiir yazarken 'muhayyile' kısıtlanmıyor mu?

— Şiir, muhayyileyi kısıtlamıyor. Çünkü, şiirin mantığı, hikayenin mantığından fark­ lı. Hikayede anlatmak zorunda olduğumuz kişi, zaman ve yerfe sınırlısınız. Halbuki 5 mısralık bir şiirde bile bütün dünyayı dola­ şırsınız. Şiir mantığı, çağnşım atlamalan, im­ ge diyalektiği sayesinde, hikayenin tanımın­ dan gelen sınırlamaları koyalıkla aşar.

— Peki, türler arası girişim ? Kaldı kİ şi­ irin tüm olanakları öykü ve romanda da var.. Hatta, romana doğru gittikçe ola­ naklar daha da artıyor.

— Hikayenin tanımından gelen dtye bir laf ettim. Sanatçı seçtiği türde yapacağı yeni­ likleri, tanımın getirdiği unsurlan muhafaza ederek, fakat değiştirerek yapar: Değiştir­

me payı sonsuzdur; reddetme payı yoktur. Reddettiğiniz anda, bir başka türe girersi­ niz. Y a mensur şiir, ya anı, ya izlenim, ya deneme, yada parça parça bunlan yanya- na getirme mozaik bir metin. Metin yazarı, hikayeci demek değildir.

— Peki sizce romanla hikaye arasındaki temel türsel farklılıklar nedir?

— Hikaye, bir tipten, yaşanm ış bir halet-i ruhlyeden, duyulmuş bir olaydan yola çıkı­ larak gerçekleştirilebilir. Oysa, roman, bir projeksiyondur. Bu projeksiyon, yazann ya­ şadığı toplumdan olay kesitlerini ve insan tiplemelerini İçermek zorundadır. Bu da, ta­ rihten sosyolojiye, iktisattan psikolojiye et­ raflı ve ayrıntılı bir taban gerektiriyor.

— Anlıyorum. Bazı romanlarda, bölüm­ lerin ardarda getirilmiş öyküler olduğu­ nu organik bağın olmadığını görüyoruz. Bu sizce türsel bir eksiklik m İ?

— Uygulamada, bazı romanlar vardır ki,

eseri bir tren katan görünümündedir. Bö­

lümler neredeyse birbirinden bağımsız va gonlan oluşturur. Bazılannı ayırıp, hikaye gi­ bi okuyabilirsiniz. Daha çok, 19. yüzyıl so­ nu ve 20. yüzyıl başındaki romancılar böy

le yazıyorlardı. Bir de, sentez romancılar

vardır. Bu takdirde, bir inşaat projeksiyonı halindedir roman. Sözgelişi, bir gemi yapı mına benzer. Hiçbir gemiden hiçbir kama rasını çıkaramazsınız! Gemi batar.

— öykü yazmıyorsunuz, ö ykü okuyc musunuz peki? *

— 10 sene öncesine kadar görev olara (yayınevi danışmanıydım), şimdi de yine gc rev olarak (sanat dergisi danışmanıyım) h kaya okumayı; yalnız okumayı değil, düşüı meyi, yazmayı sürdürüyorum. Hikayecik rimizde beni rahatsız eden, şaşılacak m hayyile kısırlığıdır. Bence şu anda yaşad ları Türkiye’den, onun somut sorunlarında yetiştirdiği insanlardan hareket etmlyorlt Yerli ve yabancı, başka hikayecilerin ye

dıkları hikayelerden hareket ediyorlar. C nümüz Türkiye’sini hikayecilerimizin çoğ' da bulabilmek zor. (Mizahçıları istisna mek lazım. Onlann ayaklan daha ç o k ) basıyor.)

T em m u z ayında yayınlanm aya b aşlayacak " Y i E d e b iya t" ad» edebiyat aeçkiti Atilla İlhan özel bölüm alınmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu geniş saha Fatih Devri âskerî ricalinden ve oğlu ikinci Sultan Bayazid zamanında 15 se­ ne Sadrıâzamlık yapan meşhur Davud Paşa is­ miyle anılıyor.. Bir

Dünya destan edebiyatında çok başarılı bir örnek olarak önemli bir yer alır. kucak kucağadır bu eser­ de

Türkiye Yeşilleri Uluslararası çalışma Grubu, dünyanın en önemli kültürel miraslarından biri olan Bergama Sunağı'nın ait oldu ğu Bergama'ya geri gönderilmesini istedi..

Tarımda kimyasal gübre kullanımı gibi neoliberal politikaların dayattığı yanlış uygulamalara işaret eden Üzüm-Sen başkanı Adnan çobanoğlu, "Dayatılan yöntemlerle

1991 yılından itibaren Bursa Barosu çevre-Hukuk Komisyonu'nun aktif bir üyesi olarak çalıştı; çevre ihlallerinin hukuki olarak takibi için Büyükşehir

Türkiye Yeşilleri'nden Ümit Şahin, destekledikleri bağımsız "yeşil" adaylar 22 Temmuz seçimlerinde Meclise giremese de seçim sürecinde binlerce insan ula

Araştırmada bu sekiz ayaklı etçillerin, özellikle ormanlar- da ve çayırlarda sayısız zararlı böcek yakaladığı ortaya çıktı, Nyffeler ve Birkhofer daha önce

[r]