• Sonuç bulunamadı

Bu yalılar kimin?:Anadolu yakası, ünlülerin yazlık mekanı olmuş. Kimi satın alıyor, kimi kiralıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bu yalılar kimin?:Anadolu yakası, ünlülerin yazlık mekanı olmuş. Kimi satın alıyor, kimi kiralıyor"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M illiy e t

in PARASIZ EKİDİR AYRICA SATILMAZ

13 NİSAN 1986 PAZAR

(2)

Burası Anadoiuhisarı... Eskisi, yenisi ile Boğaziçi gerdanlığında yalılar birer inci gibi sıralanı­ yor. Kimi aşiboyalı, kimi betonarme, kimi ahşap, kimi kar b eyazı... Bahçelerinde kuşların oy­ naştığı, nilüferlerin açtığı, salkımsöğütlerin döküldüğü yalılar. Önünde mavi su, arkasında yeşil orman, ağacı, çiçeği, yaprağıyla iki yanı rengârenk “ zevkü sefa” evleri. Ağaç ve su ile evin,

bitkiler ve hayvanlar ile insanın birbirlerini korkutmadan, bozmadan, yıpratmadan dostça ve be­ raberce yaşamalarının en güzel tablolarını oluşturan bir sergi... İşte Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, hemen yanında ünlü işadamı Rahmi Koç’ un yalısı, onu Erdoğan Oemirören’ ln Yalısı izli­ yor, ileride ise Mehlika Gökpınar’ ın Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı var. (Fotoğraf: Erol DİKSOY)

A nadolu yakası, ünlülerin yazlık m ekanı olm uş... Kimi satın alıyor, kimi kiralıyor

Bu yalılar

1

kim ini

v a lü ttfto & r

neni

f® !

OĞAZİÇİ'nde günün ilk ışıkla­ rı. Kuş cıvıltıları, yapraklarda buğular gözyaşı gibi. Mavi de­ niz kimi yosun yeşili, kim i laciverde dönüşüyor, renk cümbüşünde. Kıyı­ larda hafif dalgacıklar yalıları yalayıp geçiveriyor.

Yalılar bir hüzünlü, bir şen şakrak. Kimi tarihten bir çığlık koparırcasına, kimi mutluluk şarkısı söylercesine yalılar yaşam kavgasında. Var olmak­ la yıkılmak, terk edilmekle el değiş­ tirmek, satılmakla, kiralanmak, ara­ sında suskun sahiplerine kucak açan ahşap yapılar. Denizle, yamaçların dudak dudağa verip öpüştüğü yerde kurulan, birer saray yavruları. Kazık­ ların üstündeki çıkıntıları, altındaki kayıkhaneleriyle denizle sarmaş do­ laş olmuş yalılar.

“ Leb-i derya” diye bilinen deniz kenarındaki bu görkemli evlerin ortak özellikleri vardı. Bahçesinde nilüfer­ ler, palamutlar, dut ağaçları, önünde kayıklar, içlerinde kendine özgü mi­ mari düzenleme, süsleme sanatları­ nın örnekleri. Geniş, sonsuz göz ala­ bildiğine uzanan yeşilin her tonuyla rengârenk bahçeler... Birbirlerine ala­ bildiğine uzak, yakın olanların harem­ lik ve selamlık bölümleri ayrı düzen­ lenmiş aşı boyalı binalar...

Vezir yalılarının yanlarındaki ba­ lıkçı evlerinde yoksullar otururdu. Büyükdere, Tarabya, Yeniköy yaban­ cıların semtleriydi, onların yalıları vardı. Bebek’te daha çok devlet yö­ neticileri, Rum elihisarı’nda bilim adamları, Kuruçeşme ve Ortaköy’de hanedan mensuplarının sahil saray­ ları bulunurdu. Anadolu yakasında ise Beylerbeyi’nde din adamları ve ilimle uğraşanlar yalıların sefasını sü­ rerdi. Hıristiyanların yalıları gri ren­ ginden anlaşılır,aşı boya, beyaz ve ye­ şil ise Türk ve Müslümanların yalıla­ rını belirlerdi.

Evliya Çelebi ünlü “ Seyahatname” sinde Boğaziçi yalılarını anlatırken, Viyana seferiyle başlayan savaşlar nedeniyle yalıların giderek harap ol­ duğunu yazıyordu.

III. Ahmet ile Nevşehirli Damat İb­ rahim Paşa devrinde Boğaziçi kıyıla­ rı yeniden şenleniyor, ardından Pat­ rona Halil İsyanı ile yeni bir durgun dönem başlıyordu. III. Selim devri ise Boğaziçi'nin yeniden neşelendiği, zevk âlemlerinin düzenlendiği bir dö­ nem oluyordu

TU RG U T G Ü N G Ö R

Arnavutköy’den Sarıyer'e, Beykoz’dan Beyler­

beyine sıralanm ış inci gerdanlık gibi Boğazi­

çi yalıları... Aşiboyalı ahşap yalılar, ayakta dur­

maya çalışırken, yeni lebiderya daireler, yanı-

başında beton yığını olarak yükseliyor...

Kabakçı Mustafa isyanı ardından Kırım Savaşı ve daha sonra gelen ya­ bancılar, Mısırlıların etkisiyle başla­ yan tatlı hayat, Boğaz'a yeniden zevk veriyordu. Cevdet Paşa ünlü "Tarih” kitabında yabancı akını ile Boğaz­ iç i’nde yalı fiyatları ile kiralarının na­ sıl arttığını anlatıyordu.

Yakın dönemde, II. Abdülhamit’- in yasaklamaları, Birinci Dünya Sava­ şı ile yalılar özelliklerini kaybediyor, Cumhuriyet ile birlikte yalılar sayfa­ sında yeni bir dönem başlıyordu.

Yalılar, koruları, mesireleri, mem­ ba suları, bahçesindeki kuyuları, dal­ yanları, çeşmeleri, yanı başlarındaki camileri, mimari özellikleri, havuzla­ rı, mutfak düzenleri, musiki fasilları, edebiyat toplantıları, kayık âlemleri ile bir daha geri gelmeyecek biçim­ de tarihe gömüldüler.

O günlerde "ya lı” şöyle tarif edi­ liyordu:

‘‘Selamlıkta deniz üzerinde fevka­ ni bir oda ve bir sofa ve tahtanı bir

D o ğ a n ı n

k u d r e t

f ır ç a s ı

‘ ‘ Avrupa ile Asya’ nın karşı- karşıya geldiği kıyılarda, gurubu seyrederken susan ağaçların, yamaçlarda diz boyu yayılan çiçeklerin ve günün her saatinde rengi değişen, akar- - suyun tadına varmak, OsmanlI Türklerine nasip olm uş... 500 yıl Boğaziçi’ nde ilmik-ilmik bir mimarlık, süsleme sanatları, bahçecilik örgüsü örülüp durmuş. Doğa,eline geçirdiği kudret fırçasıyla boyamış da boyamış.”

köşk ile kara tarafında bir oda, bir ki­ ler ve bir koğuş ve kahve odası ve bir kayıkhane ve bir çeşme ve bir buçuk masura tatlı su, bir mahzen, üç kıta setli bahçe, bir mutfak ittisalinde ki­ ler, bir büyük su hâzinesi, fevkani üç aşçı ve ayvaz odaları ve karşı sokak­ ta sekiz, on hayvan alır ahır, saman­ lık, bir buçuk dönüm bahçe ve harem­ de fevkani deniz üzerinde bir oda, iki mabeyn ve büyük sofa ve bir mutfak ve iki setli bahçe...”

Yalı yaşamında gelenek ve göre­ nek belli özellikler taşıyordu. Sürgün­ de bulunan kişilerin sahip olduğu ya­ lıların pencereleri, kapıları kapalı du­ rurdu. Yalılarda oturmaya başlama ve buralardan göç etme zamanları da yı­ lın belirli aylarında olur, kimi zaman hükümdar tarafından çıkarılan fer­ man ve iradelerle izin verilirdi.

İşte, Türklerin 500 yıldır Boğazi­ çi'nde kurdukları bir yaşama biçimi­ nin son kalıntıları bugün tarihe gö­ mülmek üzere.

(Denizle yamaçların buluştuğu

yerde kurulan aşiboyalı ah­

şap yalılar, giderek yok oluyor

I B e to n a r m e v e lüks m a lz e m e le ­ ri y a lıd a ir e le r i ile y a lık o n d u la - r ın f iy a t la r ı 350 m ily o n lira

(Y e n i yapılan sözde yalılar 2

milyara satılıyor.

Kira bedeli,

aylık 1 milyon liradan başlıyor

( Ç e n g e lk ö y 'd e k i s a d u lla h Paşa Yalısı n d a ü n lü işa d a m ı Asil N a ­ d ir 2 .5 y ıld ır k ira d a o t u r u y o r

( Esma Sultan Yalısı na Kültür ve

Turizm Bakanlığı sahip çıkmış,

turistik tesis için onarıyor...

(OsmanlI hükümdarı ııı. Selim ­

in yaptırdığı yalıyı, yıllardır

Fransız sefareti kullanıyor...

( Kandilli deki M ehm et A b u t

Efendi Yalısını , işadamı İsmail

Özdoyuran restore e ttiriy o r

B

AHÇE kapısında atlı faytonlar yerini son mo­del otomobillere bırakmış, ahırlan bozulmuş garaj olmuş, ön cephedeki denizde sıralanan ka­ yıklar gitmiş, tekneler, yatlar gelmiş... Toprak, ya da Arnavut kaldınmı taş yollar asfalt döşenmiş. Birbir­ lerini taş duvarlar kesmiş.

Boğaziçi bir zamanlar yalı cennetiydi. Bugün, kı­ yılan beton yığınlan ile dolu. Kimi yalı özelliğini ko­ ruyor, kimi yalı dairesi oldu, kimi saray yavrulan bi­ rer yahkondu olarak mavi ile yeşil arasında yükseli­ yor.

Çok değü, 10 yıl önce sadece 2 müyon lira bulu­ nup onarılamayan ve kaderine terk edilerek yanan Ha- sip Paşa Yalısı gibi çoğunun yerinde ya yeller esiyor, ya yeni evler inşa ediliyor. Üstelik fiyatlan çirkin ya­ pılaşma gibi ürkütücü.

• MİLYARLIK SERVETLER

Piyongo milyarderi Adanalı Şahin San bile Boğa­ ziçi’ndeki yalıları almayı düşünemiyor. Ayakta kala­ bilenler, zamana kafa tutarak yaşamlarını sürdürme­ ye çalışanlar 1-2 milyar lira. Eskilerinin yerine kuru­ lan ve bugün yalı diye satılanlar ise onlardan geri Kal­ mıyor. 350-500 milyon. Kısaca güzelliklerin, zevk âlem­ lerinin, aşklann/yaşandığı yaldar bugün milyarlık bi­ rer servet. /

Peki kimler oturuyordu bu yalılarda? Kimler sefa sürdü? Kimler cefasını çekti? Nasıl el değiştirdi? Kim­ lerin eline geçti? Sahibi kimler oldu?

Amavutköy’den Sanyer’e, Beykoz’dan Beylerbe­ yine önce denizden, sonra karadan yaptığımız iki yol- culakta bütün bu soruların cevaplarını araştırdık. En eskisinden en uzununa, restorasyonu yapılandan boş

(3)

arsası kalana, yerinde beton blok yükselenden, yanında balıkçı kulübesi olana kadar yahlan bir bir taradık.

• KİM İN D İ, KİM İN O LD U?

Çilek bahçeleriyle ünlü Arnavutköy’de sırayaldar uzanıyordu. İstanbul’da yalı kavramını ilk bozan, yan betonarme sırayaldar. İlk sahipleri 100 yd öncenin es- naflanydı. Bugün ise Kayserdi, Niğdeli, Trabzonlu, Mersinli adeler oturuyordu. “Yalı” kavramım bilme­ diklerini, sadece deniz kenannda birer evleri olduğu­ nu söylüyorlardı. Çoğunun mülkü, dededen geliyor­ du. Ve bir istekleri vardı: “Devlet bize yer versin, bu­ raları turistik tesis yapsın, pansiyonculuğa açsın.”

Emirgân’da Şerifler Yalısı, onanmı tamamlanmış yeniden ziyaretçilere kapdannı açacağı günü hazır bek­ liyor. Rumelihisan’nda Tophane Müşiri Zeki Paşa Ya­ hşi o günlerdeki gösterişiyle duruyor. Yeniköy’de sı­ ralanan Sait Halim Paşa Yabsı turistik tesis, kumar­ hane olarak kullanılıyor, Şehzade Burhanettin Efen­ di Yafası, Faik ve Bekir beylerin yalısı, Ziya Kalka- van Yahşi öylece sıralanıyor.

Tarabya bir başka âlem. III. Selim’in yaptırdığı yalı Fransız Sefareti’nin, bir başkasında Almanlar otu­ ruyor, İtalyan Konsolosluğu da, yine bir yalıdan bo­ zularak yapılmış.

Bebek’ten Sanyer’e kadar olan kuşakta, yanan Es­ ma Sultan Yahsı’na Kültür ve Turizm Bakanlığı sa­ hip çıkmış, onarıldıktan sonra turistik tesis olarak hiz­ mete girecek. Mısır Konsolosluğu’nun yanında Aslan Sadıkoğlu, Necati Akçağhlar, Feyyaz Berker ve Nu­ ri Çapa’lann Tevfik Ercan, Kaya Sabancı, Bezmen­ ler ’in ve Selahattin Beyazıt’ın yalıları ise yıkılacakla­ rı günü bekliyorlar.

Rumeli yakasında ünlü Azeryan Yalısı var ki, bu­ gün Sadberk Hanım Müzesi olmuş. Büyük Reşit Pa­ şa Yafası ise önce Bahkçıhk Enstitüsü olarak kullanıl­

mış, bugün sağlık konusunda hizmet veriyor. Baltaii- manı Kemik Hastalıkları Hastanesi olarak...

• A N A D O LU Y A K A S IN D A

Anadolu bölümüne geçtiğimizde iki-üç insan bo­ yu yüksekliğindeki yalı bahçesi duvarlarının üzerindeki kapı zillerini çalarak, oturanlarla konuşarak yolculu­ ğumuzu sürdürüyoruz.

Beylerbeyindeki iki kuleli armatör Ziya Kalkavan’ ın yafasında son günlerde Sabancilar görülüyormuş. Satılmış mı, kiraya mı verilmiş, henüz bilen yok. Ama, “bu yafa da yakında sahip değiştirebilir” diyorlar.

Kazasker Ali Rıza Paşa’mn yafası “Koçlar” yafa­ sı olarak biliniyor. Yıllardır burada Vehbi Koç ve ai­ lesi oturuyor.

Jübnşh Mehmet Emin Paşa yalısında torunların­ dan Emin Dirvana var. Anadoluhisan’ndaki

Amca-zjde Hüseyin Paşa Yahşim da torunları kullanıyor. Kandillideki Server Paşa Yafası, JPolonyafa Kont Ost- rorog’un yalısı olmuş. İkinci eşi Çekoslovak asıllı Kon­ tes Christina İşka yaşamım sürdürüyor. Kanfaca’daki Hekimbaşı Salih Efendi Yahsinda.vânslerinden Meh- ' lika Gökpmar ve kızı Şatüye oturuyorlar. _

Çengelköy’deki Sadullah Paşa Yalısı, ünlü işada­ mı Asil Nadir’e kiralanmış. Kandillideki Mehmet Abut Efendi Yalısı ise işadamı İsmail Özdoyuran ta­ ralından sarin alınarak, yeniden restorasyonu yaptırı­ lıyor, ilk günkü bütün özellikleri koruyarak yaşatıl­ maya çalışılıyor.

• R ES TO R A S Y O N VAR

Kanlıca kavşağında 68 numaralı yalının ziline ba­ sıyoruz. Kapıda “Barlas Turan” adı pirinç bir

lehva-Çelik Gülersoy, Boğaziçi’nden yana dertli

* * Tabloyu onarmak

gerekiyordşı"

r

I r p ı I ÜRKİYE Turing ve Otomobil Kurumu Başkan/ Çelik Gülersoy, bir Boğaziçi hayranı... Aşıboyalı yalı evleri-

1---‘ nin geçmişini ve bugünkü durumunu anlatırken, göz­ leri dolu dolu oluyor:

“ Evlerin yerleşiminde önde su, arkada orman, yanlarday­ sa çiçek vardı. O dönemde evler, fonksiyonerdi. Dışarıdan ba­ kıldığında basitti, ama bu görünüm, bir anlamda gizlenmek içindi. Kepenkleri kapandığında bir kutuyu andırırlar. Lale Dev- ri’nden beri İstanbul evleri pembe, tahini, uçuk leylak, saman sarısı ve beyaz renge boyanmıştır. Yatağın atlas örtüsü veya hanımların feracelerinin rengi, evlerin renkleriyle uyum sağ­ lamıştır.

Su kıyısının büyük ve görkemli evleri, 20. yüzyıl sonu Tür­ kiye’sindeki deyimi ile mutlu bir azınlığa ayrılmış. Çağına gö­ re ekonomik, politik gücü kim elinde tutuyorsa, o çevrelerin malı. Önce padişahın ve ailesinin, sonra vezirler, paşalar gibi büyük bürokrasinin, Hıristiyan azınlık gibi ticaret burjuvazi­ sinin ve arada bir küçükleri de

esnafın-Boğaziçi, çaresiz değişecekti. Çağa uyum, zorunluydu. Fa­ kat, sadece değişmesi ve tıpkı bir tabloyu onarır gibi, yer yer yeniden düzenlenmesi gerekirdi, yok edilmesi değil...”

Yalılar iki gruba ayrılmış. Birinci gruptakilere bir çivi çak­ mak bile yasak, ilk günkü özellikleri ile restore ediliyorlar. İkinci grup yalıların ise bazı bölümleri değiştirilebiliyor, betonarme ola­ biliyor.

Mimar Ziya Ünyücel, yalı restorasyonu konusunda 8 yıldır çalışıyor. Boğaziçi’ nde birçok yalıyı yenilediğini anlatıyor:

“ Son olarak Mehmet Abut Efendi Yalısı'nın restorasyonu­ nu yapıyorum. Buranın yeni sahipleri İsmail ve Meliha Özdoyu­ ran, hiçbir masraftan kaçınmadan, çok titiz bir şekilde yalıyı yenilememizi istiyorlar. Yalıyı yıkıp yeniden yapsaydık, üçte bir daha ucuza çıkardı."

Kanlıca Koyunda güzel ve çirkin yan ya n a ... Eski bir yalı ama, pırıl pırıl... Kar beyazı boyalı... Ve yanında yeni yükselen bir beton yığını... İnşaatı şimdilik durmuş. Kimbilir ne problemi var? Ama, daha bugünden o tarihi yalının güzelliğine gölge düşürüyor. İşte, yalıların yanında bitiveren yalıkondunun en güzel örneği...

ya yazılı. Bir-iki-üç kez tekrarlıyoruz. Gelen giden yok. Yol boyu ilerliyoruz. Hekimbaşı Salih Efendi Ya­ lısı, Necip Maki Yafası ve yeni adıyla Özdoyuran ya­ ldan onarılıyor. İşçiler harç yapıyor, sıva çekiyor, tahta döşüyor, çivi çakıyorlar.

Karşımızda Mimar Ziya Özyücel.

“8 yıldır yafa restorasyonlarıyla uğraşıyorum. Türkiye’de geçmişi çok yeni bir iş. Normal betonar­ me inşaattan zor çalışılıyor. Empremiye edilmiş ağaç kullanıyoruz. Denizli’de bir fabrikadan geliyor. Özeil- liği 500 yd ömrü olması, ayrıca ilaçlandığı için rutu­ bete ve haşereye karşı dayanıklı. Yalıyı ilk günkü özel­ liğini bozmadan yeniden var etmeye çalışıyoruz.”

Boğaziçi’nin en eski yafası 1698’de yapılmış. Bu­ günkü adresi Körfez Caddesi 47 numara. Köprülü Am­ cazade Hüseyin Paşa Yafası. Bir vakıf tarafından yö­ netiliyor. Bahçe duvarı hemen hemen yok gibi. Alçak mı alçak. Paşa’nın bugün 100 kadar torunu var, on­ lar bölüm bölüm kullanıyorlar.

Sonra bir başka yeni yafakondu, yafa dairesi türün­ den yafalara geliyoruz. Özel garaj yaptınlmış. Bir lev­ ha: “Garaj girişidir park yapılmaz”. Kapıda uyan ya­ zısı: “Dikkat köpek var” . Ve hepsinde ortak özellik. Bir kapı zili. Bir de diyafon.

Zile basarak, şansımızı deniyoruz. Doğu Anadolu şiveli bir kadın sesi yanküamyor.

— “ Kimsiniz?”

— “Gazeteciyiz. Yafa hakkında bilgi almak isti­ yoruz.”

— “ Hanım evde yok, görüşemezsiniz.” — “Sizinle görüşelim?”

— “ Ne yapacaksın beni. Biz kapıcıyıh.” — “Aşağıda kaç yalı var? Kimler oturuyor?” — “ Altı daire var. Kimler olduğunu söylemem, şimdi işim var, daha merdivenleri sileceem, güle gü­ le.”

Eh, bu kadan da yeter diyecek halimiz yok. Bir başkasına yöneliyoruz. Yine zil. Yine diyafondan ge­ len ses, Yine bir kapıcı. Yine evde kimse yok cevapla- n . Belli ki sezon başlamamış. Ya da hepsi tembihli. “Kapıyı kimseye açmayacaksın.”

Bu sahilde,bu yalılarda ünlüler oturuyor. Zeki Mü­ zen, Müzeyyen Senar, Gülşen Bubikoğlu, Ajda Pek- kan, Vehbi Koç, Asil Nadir.

Yafaların her birisinde günlük hayat, kentteki ya­ şamdan farksız. Yafalarla birlikte yeni bir meslek doğ­ muş. Eski, tarihi yafalarla d e p . Yeni yapılan apart- manyafalarla, yafakondularla, milyarlık yalı daireleriy­ le yafa kapıcılığı.

§ m u ı

«

öpei

m

H'er kopudict ayn ı depren

Boğaziçi’ ndeki sırayaldar. eski özelliklerinin yanı sıra, çağdaş gelişmeye ayak uydurmuşlar. Hep­ sinde aynı tür levhalar yer alıyor. “ Garaj giri­ şidir, park yapılm az.” Sonra zil, diyafon tertibatı... Eskiden kalma kapı tokmağını artık kullanan olmadığı için, bir süs eşyası gibi. Ve en önemlisi “ Dikkat köpek var” yazılı levha 9

(4)

yaz Köprülü’ niin denetiminde kullanılıyor. Varisler, yalınım bahçesinde 12 yeni villakondu yapmışlar. Bunları İstanbul Beledi­ yesi yıkım planına almış. Sahipleri ise, evlerin yasal olduğunu, elek­ trik ve sularının bağlandığını, ayrıca 1983’te çıkan yasayla af kapsamına girdiğini savunuyorlar. Amcazade Hüseyin Paşa Yalı- sı'nın bahçesinde, mütevelli Feyyaz KöprüJü’ nün de bir villası var, yaz aylarını öteki vârislerle birlikte burada geçiriyor.

Boğaziçi’nin 1698’de yapılan en yaşlı yalısı istimlak planında yer alıyor

KaHofça Anlaşması

burada imzalandı

Anadoluhisarf ndaki, Boğaziçi’ nin en eski yalısı bugün 288 yaşın­ da yağmura, rüzgâra, neme var gücüyle kafa tutmaya çalışıyor. II. Sultan Mustafa’ nın sadrazamlarından Amcazade Hüseyin Pa­ şa’ nın yalısı ahşap payandalarla denizin üstüne çıkma yapmış, öy­ lece duruyor. Türk süsleme sanatının en özgün örneklerini içinde barındıran yalıda tavan ile duvardaki kalem işlemeleri Taç Vakfı ta­ rafından restore ettiriliyor. Yalı, Amcazade Vakfı mütevellisi

Fey-\

A Anadoluhisarı'nda 300 yıld ır

ayakta durmaya çalışan üç ta­

rafı camlarla çevrili, ahşap

kubbeli yalının restorasyonu

tamamlanarak halka açılacak

• p a ş a n ın t o r u n l a r ı , 1 2 y a lı y a p m ış . Y a z g e lin c e b u r a y a g e le r e k y a lık o n d u la r ın d a B o ­ ğ a z iç i’n in t a d ın ı ç ık a r ıy o r la r

“ T- IMCAZADE Hüseyin Paşa Yalısı, Boğaziçi’ nin en yaşlı yahşi... Yapım yılı 1698... Tarihi --- olaylara tanık olmuş ahşap bina, bugün ayak­ ta duramayacak kadar yorgun, çökmüş...

Yahya tarihi değer kazandıran 1699 Karlofça An­ laşması. Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa, anlaş­ mayı bu yalısında imzalamış.

Lâle Devri’nde Sadrazam Nevşehirü Damat İbra­ him Paşa, Pasarofça Muahedesi’nin imzalanmasından sonra, İstanbul’a gelen Avusturya Sefiri Vinnand’un şerefine yine bu yalıda davet veriyor.

• A L T IN V A R A K LI S Ü S L E R

Üç tarafucamlarla çevrili, ortada yekpare mermer­ den işlenmiş, fıskiyeli havuz ve sedef kakmalı, ahşap kubbeli divanhanesiyle ünlü “Köprülü Amcazade Hü­ seyin Paşa Yalısı” nda restorasyon yapılıyor. TAÇ Vakfı, bu yapıyı, ilk günkü işçiliğiyle onarıyor. Na­ kışlı, altın varakla kaph duvar süsleri, restorasyondan sonra ışıl ışıl parıldayacak. Anadoluhisarı’nda 300 yıl­ dır ayakta durmaya çalışan yalıya, paşanın 7. göbek­ ten torunu Feyyaz Köprülü, “mütevelli” olarak sa­ hip çıkıyor.

# BİR M E V LE V İ DERVİŞİ

Amcazade Hüseyin Paşa, Sultan 2. Mustafa dev­ rinin sadrazamlarından Köprülü Fazıl Ahmet ve Mus­ tafa paşaların amcasının oğlu olması nedeniyle, tari­ he “Amcazade” lakabıyla geçen Hüseyin Paşa, aym zamanda Mevlevi dervişi.

Paşa’mn iki kızı Ayşe ve Rahmiye sultanların to­ runlarının torunları, yalının arazisi üzerinde kendile­ rine 12 yeni yalı yapmışlar. İşte, bu yalılar şimdi İs­ tanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın Boğaz­ içi’ndeki yıkım projesinde adı geçen yalılar. Oysa, vakıf şartnamesine göre, burası satılamaz, ancak çocuklar kullanabilir. Mütevelli Feyyaz Köprülü, şöyle konu­ şuyor:

“Yüksek Amtlar Kurulu 1971’de burayı birinci derecede eski eser olarak belirledi ve tapu kaydına işledi. Ayrıca 1983’te yalı Kültür ve Tabiat Varlıkla- nnı Koruma Yasası ile koruma altına alındı. Ve mü­ tevellisi ile vakıf arasında yapılan protokol uyarınca bir yandan onarımı devam ediyor. Ama, bir yandan da İstanbul Büyük Şehir Belediye si'nin 31 Aralık 1985 günü aldığı encümen karan ile halka açık yeşil alan olarak kamulaştıracak. Önümüzdeki günlerde çok uğraşacağız.”

(5)

Emel Esin masraftan çok bulunca, kiraya verdi

A sil Nadir keyfini sürüyor

ADULLAH Paşa Yahşi konusunda ilk bilgi Bostancıbaşı defterlerinde yer alıyor. I. Abdül- bamid’in bu yalıyı Da’rüs Saâde Ağası Meh­ met Ağa’ya verdiğini yazan kayıtlara göre, yalı 1792’de Mehmet Ağa kızı ve Yusuf Paşa’mn eşi Hanife Ha- tun’un mülkü.

# T Ü R K OTAĞI GİBİ___________

Hanife Hatun kızı Emine ve kocası Seyyit Ali Paşa ile yalı, renkli günler geçiriyor, ama sahip değiştiri­ yor. Berberbaşı Hüseyin Ağa ve kızı Fatma Refna Ha­ nım, Koca Yusuf Paşa’mn torunu Hamdi Paşa ile ev­ lenince yine bu yalıya geliyor.

1872 yılında Sadullah Paşa bütün hisseleri satın alarak Çengelköy’deki bu eşsiz yalıya sahip oluyor. Oval salonu, gök mavisi kubbesi ve duvar süslemele­ riyle Türk otağının bir benzeri olan salon, aym za­ manda Avrupa barok çağı etkisini taşıyan duvar re­ simlerinde İstanbul, Boğaziçi, kasr ve yelkenliler, ya­ lılar yer alıyor.

# BİR V A K IF AR IYO R

Yalının son sahibi Dr. Emel Esin, emekli büyük­ elçi olan Seyfullah Esin’in vasiyeti ile burayı bir kül­ tür merkezi haline getirmek için, bağışlayabileceği bir vakıf arıyor. Bu konuda yeni kiracısı Asil Nadir’in girişimleri olduğunu anlatan Emel Esin, şunları söy­ lüyor:

“Yalının bakımı çok masrafh oluyordu. EmekU maaşımla bütün yükünü karşılayamaz oldum. Önce TAÇ Vakfı onanmını yaptı, ardından Petrol Vakfı damım aktardı. Baktım olmuyor, kiraya vererek, ta­ mir parasım çıkarmak istedim. İki yıl önce Asil Na-dir’e aylığı 200 bin liraya kiraladım. Bunun yan pa­ rasıyla tamirinin yapılmasını istedim. Özellikle Ay­ şegül Nadir çok zevkli olduğu için kontratımızı yeni­ ledik. Bu yd kirayı 1 milyona çıkardık. Aynca ken­ dileri bir vakıf kurmak istiyorlar.”

ı 1792 kayıtlarına göre Hanife

Hatun un mülkü olan yalı,

1872 de Sadullah Paşa’nın bü­

tün hisselere sahip olmasıy­

la, günümüze kadar geliyor

Ç e n g e lk ö y 'd e k i y a lın ın s o n sa­ h ib i e m e k li B ü y ü k e lç i S e y fu l­ la h Es in in v a s iy e tiy le eşi E m e l E s in , b u r a y ı b ir k ü lt ü r m e r k e ­ z i v e m ü z e y a p m a k is tiy o r

Çengelköy’ deki Sadullah Paşa Yalısı’ nda son sahibi oturamıyor. Emel Esin, masraflarının çok olduğunu, bu nedenle yalıyı aylığı bir milyon liraya kiraya verdiğini ama eşinin vasiyeti ile burayı bir mü­ ze ve kültür merkezi yapmak istediğini anlatıyor. Sadullah Paşa..

V . Murat ile II. Abdülhamit’ in sadrazamlığını yapmış. Aşıboyalı bu yalının oval üst salonu, Türk çadırlarını hatırlatıyor. Duvar ve niş içlerindeki İstanbul resimleri, Batı etkisi altındaki süslemeler­ den oluşuyor. 200 yıllık bu yalıda işadamı Asil Nadir oturuyor.

l*

Mehlika Gökpınar, 200 yıllık yalıyı gözü gibi koruyor

GO'lık hekimhaşmm gençlik ilacı

Salih Efendi, 60 yaşında üçün­

cü evliliğini yaptı. Sultan Ab-

dülaziz'in özel em ir ve izin

belgesiyle, 16 yaşındaki cariye

Ayşe Payidar ile evlendi.Yalıda

aşkın son torunu o tu ru yor

H

Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, Anadoluhisarı’ nda ilk günkü özelliklerini yitirmeden yaşamını sür­ dürüyor. Salih Efendi yalıda 1895 yılına kadar oturmuş, çeşitli bitkiler yetiştirmiş. Yalının çok uzun bir cephesi varmış. Sonra ortadan bölünerek yarısı başkalarına sablmış. Hekimbaşı Salih Efendi ile 16 yaşındaki cariye Ayşe Payidar’ ın aşklarını ilk günkü tazeliği ile anlatan bölüm yerinde duruyor, yan kısmında ise yeni yalı var. Bugünkü sahibi Mehlika Gökpınar, kışın emekli maa­ şından biriktirdiği para ile baharda yalının onarımlarını yaptırdığını, yaz aylarını burada torunla­ rıyla geçirdiğini, içindeki eşyaları tümüyle koruduğunu, eskiyenleri onardığını anlatıyor. “ Bu kültürü çocuklarıma ve torunlarıma da aşıladım. Yalıyı hiçbir zaman satmayacağız. Hem aile ta­ rihimizi gösteriyor, hem de Boğaziçi’ ndeki gerdanlıktan bir inci tanesi. Koparıp ahlamaz” diyor.

EKIMBAŞI Salih Efendi Yahşi 18. yüzyıl son­ larında yapılmış. Harem ve selamlık bölümle­ ri olan yalının tapu senetleri Ali Rıza Efendi vakfiyesinden geçtiğini gösteriyor. Payandalar üzeri­ ne denize doğru çıkıntılarla ayakta durmaya çalışan bu yalı, Mehlika Gökpınar'ın titiz balonuyla aym özel­ liklere sahip olarak korunuyor.

Eskiden tıp ve şifalı bitki konuşmalarının yapıldı­ ğı Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı’nda bir büyük aşkın öyküsü hâlâ anlatılıyor. Fransızca bilen Salih Efen­ di, Sultan Abdülaziz’in kızkardeşinin çocuklarına ders vermeye gidiyor. Burada 16 yaşlarında bir cariyeye gö- nüf veren Hekimbaşı Salih Efendi, padişahtan “ irade-i seniyye” çıkarıyor. Böylece 60 yaşındaki Salih Efen­ di sonuncu evliliğini 16 yaşındaki Ayşe Payidar ile ya­ parak mutlu oluyor.

• B ETO N RIHTIM Y A P ILD I

Yalı, daha 5 yıl öncesine kadar gemiler geçtikçe, dalgalar vurdukça deprem olmuşçasına sallanıyormuş. Mehlika Gökpınar’ın girişimleriyle TAÇ Vakfı tara­ fından önüne bir rıhtım yapılmış, beton dökülmüş, ay­ nca boyalan tazelenmiş, tahtaları değiştirilmiş. Şimdi yepyeni, pınl pırıl.

Mehlika Gökpınar şimdi kızları ve torunlanyla Mayıs-Kasım aylarında bu yalıda günlerini geçirdiği­ ni anlatıyor:

“ Emekli maaşımı kışın biriktiriyorum, yaz gelme­ den yalının onanmlannı yapıyorum. Aynca bütün eş- yalan tamir ederek ilk günkü özelliklerinde korumaya çalışıyoruz. Satmak hiçbir zaman aklımızdan geçmi­ yor. Bunun gibi kaç tane yaşlı yak, İstanbul evi kal­ dı ki? Ben ölsem de, kızım ve torunlarım aym titizlikle burayı koruyacaklardır."

11

M !,w ı Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Şimdiye kadar “ gazi,, silâh arkadaş­ larının başında kumanda eden Onun maddî varlığı gibi bundan sonra “ şe­ hit,, çocuklarının yanında yaşıyacak

Aksiyel tomografi kesitinde özefagus orta kesimde yaklaşık 2.5 cm uzun- luğunda lümeninde hava dansiteleri içeren divertikül ile uyumlu görünüm saptandı (beyaz ok)

Neither atropine sulfate and ramosetron nor theophylline pretreatment significantly changed the blood flow responses obtained from GLP–2 infusion.. Conclusion: These

44 sene evvel çıkmış ve o zaman çok beğenilmiş, tutulmuş olan j şarkının güftesi şudur;.. | Entarisi ala {benziyor Şeftalisi bala benziyor Benim yârim

Ankara Devlet Balesi, bu yıl Uluslararası İstanbul Festivali’- ne müziğini Bülent Tarcan’ın gerçekleştirdiği “Deli Dumrul” balesiyle katıldı.

Dilimin döndüğü, aklımın erdiği ka - dar anlatmak istedim, bunun adeta bir nevi talim ve terbiye tekniği olduğunu, talebeye usul tahtında nasıl ders

Çünkü, tam­ pon bölgeye girmiş olan Türk askerinin bu bölgeye girmiş olabileceğine ilişkin olarak Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Bartş Gücü'ne

[r]