12 Ocak 1034
~ A \
| Tarih konuşmaları:
illlllllillllllllHIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIIIir
XIXuneu
Asırda İstanbul
Sokakları
N asıldı ?
A : Beyazıt meydanı
(Sokak köpeklerinin vazi* fesi. — Caddelerden gelip geçenler. — Seyyar satıcı lar. — Sokakta kadın. — Karı-koca yan yana yürü yemez. — Ferace giyen Rum ve Ermeni kad.nlan. — İstanbul sokaklarında sürücüler. — Istanbula o- tomobil sokmıyan padişah. — Geceleyin İstanbul so
kakları.)
II
4 sene Tüıkiyede kaldık tan sonra 1839 da îstanbul- dan memleketine döner. Mareşal Malike hâtıı atın da İstanbul sokağından bir panorama vermektedir;
“ Sokakta milyonla ( ! ) sahipsiz köpek, ekmekçi ve kasabın sadakaları ile ve biraz da sa’yi zâtîlt ri ile geçinirler. Köpeklerin mü him vazifelerinden biri ve başlıca sı doğrudan doğru ya sokakları temizlemek tir. Yolda giderken bir bey gir veya merkep düşüp öl se, ahalinin, hayvanı bir köşebaşma ve pek lûtufkâr davranırsa bir yangın yeri ne kadar sürüklemektir. Lâşenin imhası ile şehri ko kudan kurtarmak vakfesi paçalarını sıvayıp işe başlı- yan köpeklere düşer, ölü hayvanı yerler Bunun hak kından Allah için pek gü zel gelirler. Sokakta dola şırken yol üzerine uzanmış köpeklerin kesreti hayreti mi mucip O'dtı. Asıl tuhafı bu köpekler üzerine insan basacakmış veya hayvan çiğnenecekrmş hiç düşün mezler ve yattıkları yer den kıpırdamazlar.,,
1876 senesinde İstanbul sokaklarının halini Ahmet Rasim Bey (inkılâbın muh telif mânaları) adlı maka lesinde pek güzel anlat maktadır:
“ Sırtında yaz ve kış çı karmadığı sako, bacağında şalvar bozması pantalon, ayaklarında mest ve kan- dralı bir sakallı; yahut ba şında ağbanî sarıklı fes, sırtında çepken, çepkenin altında siyah kırmızı oluk lu zıbın, arasına dirhemle rini yerleştirdiği kirli ku şağını beline dolamış, ha fifçe aşağı düşmüş kaba şayaktan pof urlu ve yarım v kundura içine alaca yün çotap giymiş bir satıcı; dükkânının önünde ayakta gelene geçene bakan bir taraftan da sigarasını tüt türen kollan sıvalı bir tez gâhtar, defterhane ve ev kaf idaresinde kâtip efen diden bir külhanbeyi, ak şamüstü avaz avaz bağıra rak malını satan yoğurtçu, sınklı yağ mumcu, eşeği ile sokakları dolaşa dola* şa iflâhı kesilmiş sirkeci, soğancı, cmlatacı. kuşlo- kumcu, lokmacı, muhalle bici, şekerci, turşucu göze çarpardı. Banlardan baş ka; bohçalı. heybeli, zen- billi, çıkınlı, ,-epetli, çanta lı, cübbeli, renk renk sarık lı, takkeli, külâhlı, hırkalı, saltalı, ensesi çubuklu, değ nekli, keşküllü, şalvarlı, poturlu, yelkenbezi Jonlu, ayakları yemenili, sarı, kırmızı, yeşil çedik pabuç lu, nalınlı, lâpçmlı, çarıklı, galoşlu, çizmoli, omuz’ arın- da balta, bel, sırık, bellerin de gümüşlü, savatlı, çak maklı tabancalar, fişeklik ler, Çerkeş «amaları,
baş-Nâzım YÜCELT
lanm sallıyarak, aksaya rak muhtelif perdelerden bağıra bağıra dolaşan di lenci, derviş görünüşlü ka dın erkek, Çoluk rocuk İs tanbul sokaklarım dolduru yorlardı. Kadınlara gelin ce: sokağa çıkamaz, ikin diden sonra evinden dıgar- da kalamaz, dükkânlara girip oturamaz, camilere gidemez, sokakta bir şey yiyemez, içemez, yolun or tasından gi içmez, kalaba lık arasına sokulamar, hız lı yürüyemez, kınlamaz, konuşamaz, edilemez, bir yere dikkatli bakamaz, te rini silemez, yol soramaz dı; karı koca yan yar.a yü rüyemez. erkek mutlaka ön de giderdi. Kava açık veya kapalı olsun şemsiye ile gezerdi. Kadınlar faytona değil, kupa arabasına bi nerler ve perdelerini de in dirirlerdi. Kadın kendi e- vinin bahçecinde dolaşır ken başına örtü önerdi. Taze bir kadın yanında ih tiyar olmadan sokağa çı kamazdı. Rum, Ermeni ve Yahudi kalınları bile fe race giyerler, yaşmak tu tunurlardı. Ferâceler; tek peşli, göğüslü, ensesi ka palı. bal bedenli, bal yenli, belden kuşakla bağlı, ayak lan örtecek kadar uzundu. Nohudî, siyah, koyu mavi üstüne beyaz puvanlı, pö- tikareli, kırmızı oluklu ku maşlardan yanılırdı, yel
dirme ve çarşaflar da bu kumaşlardan dikilirdi.,,
Bayezit meydanında bu günkü havuz yoktu. Ca miin avlusunda güvercinler uçuşurlar, gelen geçen, ca miye girip çıkan onlara yem atardı. Şehzacicbaşı çok ensiz h v cadde ıüi. A- ra sokaklara kadar dardı ki evden eve el uzatmak mümkündü. Umumiyetle sokağa pençere açılmaz, açılanlar da boydan boya kafesle örtülürdü.
Vasıtai nakliye olarak sürücü beygirleri vardı. İlk olarak faytonu Mahmut II getirtmişti, önce Kendi sine mahsus olan bu araba, sonraları vezirlere, daha sonraları halka da tahsis edilmişti. Sürücü beygirle ri 40 sene evveline kadar vardı, önde müşteri nt üs tünde tempo ile zıplaya zıplava yol al.rken arkadan da sürücü, kan ter içinde koşardı.
Avrupada otomobil icat edildiği zamanlarda bazı it halâtçılar jâbdülbamit II. ye başvurarak Türkiyeye otomobil getirmek için mü saade istediler. Abdiilha- mit de İstanbul sokakları nın dar olduğuru ileri süre rek melhuz kazaları düşü nüp otomobil ithaline izin vermemişti.
Asrın sonlarına doğru ge celeri sokaklarda havaga zı fenerleri yanıyordu. Bu fenerleri yakmak ve sön dürmeğe memur ademi ar vardı.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi