/ RASİMİN MEZARINDA '
O, ölümünden sonra hatırlanma
nın ebedî zevkine de erdi!
Ahmed Rasim, külfeti çok, şerefi az mesleğe inad
denilebilecek bir bağlılıkla sarılmıştı; gözlerini
kapadığı gün kalemini, ölüsünün yanında buldular
Merhum Ahmed Rasimin kabri başında....
«Ahmed Rasim » in hatırasını ziyaret etmekten geliyorum. İki saat evvel, kar - şımızda taş kesilmiş bir hüviyet vardı: «48 sene kalemde Türk diline hizmet e- den Ahmed R asim !»
V e başı ucunda gülümsiyen bir fotoğ raf... Üstadın en son resmi!... Susuyor - duk. Fakat hiçbir fani hıçkırık, bu uhrevî sükût kadar beliğ olamazdı!
Büyük kardeşlerinin manevî huzurun da el bağlıyan Darüşşafakalılara bakar - ken, Ahmed Rasimin kendi dilde anlat - tığı çocukluk hatıraları, kafamın içinde canlanır gibi oldu: Onu da bir zamanlar, anasının kucağından ayırıp bu şefkat yu vasının içine atmışlardı.
İsmail Safalar, Salih Zekiler, Meh - med İzzetler gibi, Ahmed Rasim de bu binanın «sayei sakf» ında yetişti.
Şimdi, hiç yaşamamışa dönen «S arı - güzel» li çocuğun, Heybeliada tepesinde ebedlere sürecek uykuya varıncıya ka - dar, çektiği ıstırab ve gördüğü cefalar, bir değil, belki birkaç hayatı eskitmeğe yeterdi.
Onun devrinde gazeteci, «uşakların eski elbisesile geçinen; çeşme yalakların da yaşamağa lâyık» bir mahlûktu.
Ahmed Rasim, bu külfeti çok, şerefi az, tehlikesi sayısız mesleğe, inad denile cek bir bağlılıkla sımsıkı sarılmıştı. Göz lerini kapadığı gün, kalemini ölüsünün y a nında buldular.
Ahmed Rasim, Darüşşafakanın çocu ğu olarak atıldığı hayatı, belki de, yarı aç, yarı tok yaşıyan emektar bir gazeteci olarak bitirecekti. «Ömrüm» müellifi, bu mukadder akıbete kendisini çoktan hazır lamıştı. Fakat, istibdadın yarım asır sü ren lâkaydhğını, Cumhuriyet idaresi, bir anda tamir etti: Ahmed Rasimi, bir mu harririn erişebileceği en yüksek mevkie getirerek, ömrünün son günlerini, sefalet içinde geçirmekten onu kurtardı.
Eski idareler devam etseydi, Ahmed Rasim de bir gün «B ak i» gibi, kadrinin (senki musallâ) da bilinmesinden şikâyet etmek hakkını kazanacaktı.
Huzur içinde yaşıyamıyanlar için re fahı katre katre tadarak ölmek de bir te selli değil midir?.. Şairin dediği gibi:
Verir 'bir câmı memlû, bin tehî peymaneden sonra, Felek, ehli dili dilşad eder amma, neden sonra..
■ Üstadın mezarı başında şimdi Sadri
Ertem konuşuyor:
— Ahmed Rasim, diyor, bende eser leri kadar mütenevvi hatıraları canlandı rır. Rasim, muharrirlik hayatının en verimli çağını, istibdadın ve sansürün kahrına terketmişti.
Üstadın en büyük ıstırabı, mesleğin teşkilâttan mahrum oluşu idi. Rasim, is tibdadın ve sansürün kahrolduğunu gördü. Fakat mesleğin kurtulduğunu görmeğe muvaffak olamadı,
O yaşamalıydı ve bugün meslektaşla rının, kendilerini korumak için izhar ettik leri heyecan karşısında, hükümetin gös - terdiği şefkatli alâkaya şahid olmalıydı.
Rasimi, bundan sonra ziyarete gelecek gazeteciler, mesleklerinin itibarlı ve şe - refli hüviyetile onun son uykusunu uyu - duğu köşeyi hâlelendireceklerdir.»
Sadri Ertemin bu güzel ve yerinde söz lerini, Darüşşafakanın kıymetli müdürü A li Kâmi Akyüzün canlı hitabesi takib etti:
ketmeğe hazırlanıyoruz. A rabada gider ken; onun sofra menkıbeleri hâlâ kulağı mızda çınlıyor. Ahmed Rasim, herkes bilir ki, içerdi, içki, onun en büyük zâfı, yahud en büyük kuvveti idi. Sofra başın da, neşelenmesini ve neşelendirmesini bi - lirdi.
Bir tarihte -ölümünden sanırsam üç dört yıl evveldi- onunla, Papazın bağın da bir mülâkat yapmıştım.
— Ustad.. diye sormuştum, rakı nasıl içilir?
Henüz mahmurluğu zail olmıyan göz leri, kalın camlı gözlüğünün altında par lamıştı :
— Oğlum., rakı kadehe konulur, fa kat içilmez!
— Y a, ne ile içilir üstad?.. — Yudumla içilir oğlum.. V e ilâve etmişti:
— Ben, elli senedir rakı içerim.. Elli senedenberi de kadehle değil, yudumla içerim!
Arkadaşlarının birinden, dinlemiş tim: İçkinin yasak edildiği devirde, A h in -i Rasim, bir akşam rakı bulamamış. Bü mahrumiyetin verdiği teessürle, ya - nındakilere:
— Size birşey söyliyeyim mi? demiş, ben artık buralarda duruculardan deği - lim. Yakında Mısıra gidiyorum!
— Mısırda ne yapacaksın? diye sor muşlar.
— Mısıra ne yapmağa gidilir canım., demiş, rakı içmeğe gidiyorum!
Onun içmediği zamanlar, yazı yaza - madiğim söylerlerdi. Fakat bana temin ettiklerine göre, yazı yazdığı zamanlar, ağzına bir katre içki koymazmış.
Ahmed Rasimin mezarını ziyaretten dönerken büyük üstad Hüseyin Rahmi nin çok yerinde düşen acı bir esprisini ha tırlamamak elimden gelmedi. Rasim gö müldüğü gün Hüseyin Rahmi, büyük bir teessür içinde idi. M ezarlığa gelenler arasında gözüne ilişen bir meyhaneciye:
— Demek, siz, dedi, öldürdüklerinizi gömmeğe de gelirsiniz!
iskelede vapuru beklerken birisi sordu: — A caba M ardik gelmedi mi? — Mardik de kim?
— Ahmed Rasimin senelerce tezgâ - hmda demlendiği meşhur meyhaneci..
— Gelmiştir mutlaka., dediler, her sene ölümünün yıldönümü, mezarında bir kırkdokuzluk rakı şişesi k ırar!»
Kırk sekiz sene, kalemile Türk diline hizmet eden Ahmed Rasim... Ne mutlu sana ki, ahiret eşiğinde kıpını çalan ve a- rayıp soranların var! Gençliğinde unutul manın acısını; ihtiyarlığında çıkarmıştın. Simdi de ölümden sonra, hatırlanmanın ebedî 7nvki*ıe erivorsun. Ne mutlu sana!
SALÂH ADDIN GÜNGÖR
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi