• Sonuç bulunamadı

Dantelle kitabın raksı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dantelle kitabın raksı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CUMHURİYET DERGİ

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türk romanında önemli bir yere sahip.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın

Heybeliada’daki evi ziyarete

açıldı. Elyazmalan, kitapları,

fotoğrafları, giysileri,

yağlıboya resimleri,

dantelleri, nakışları ve

örgüleri temizlendi, paklandı.

Ev, yazann sevenleri için

yeniden yaşama döndürüldü.

Gürpınar’ın giysileri...

O R A L Ç A L IŞ L A R

ii

D

ün sabah saat on birde, Be- I şinci Ceza M ahkemesi’nde ‘Ben Deli m iyim ?’ tefrika­ sından dolayı, yazar Hüse­ yin Rahmi ve ‘ Son Telgraf ’ Mesul Müdürü Fevzi Lütfü aleyhinde açılmış olan ‘Genel ahlakaaykın yayım’ davasına bakıldı.”

26 Eyİül 1924 tarihli Tevhidi Efkâr gaze­ tesi Hüseyin Rahmi G ürpınar hakkmdaki bir yazısı nedeniyle dava açıldığını bu baş­ lıkla veriyordu. Haber şöyle devam ediyor­ du:

“Salonda yaklaşık beş yüzü geçen kişi bulunuyordu.. Dinleyiciler içinde bir çok doktor, hâkim, subay ve kendilerine ayrıl­ mış yerde oturan bayanlar dikkat çekm ek­ teydiler...”

Tevhidi Efkâr gazetesi, mahkeme ile ilgi­ li çeşitli bilgiler verdikten sonra Hüseyin Rahmi ’nin şunları söylediğini aktarıyor:

“Babamın adı Said’dir. Paşa rütbesinde- dir. Heybeliada’da oturuyorum. Yazarlık yapıyorum. Çocuklarım yoktur. Benim ka­ bahatim bazı bazı nezahatten çok ayrılan çıplak anlatışımdadır. Yalandan hoşlanma­ yan hakikati veren kalemim sanat gereği olarak çoğunlukla konunun derinliğine ini­ yor. örtülm esi gereken pisliği karıştırıyor.” Bundan tam 76 yıl önce, yaşamını yazar­ lık yaparak sürdüren ve Heybeliada ’da otu­ ran Hüseyin Rahmi hakkında açılan dava, sansürle kavganın da cumhuriyetin ilk yıl­ larındaki ilginç örneklerinden birisi oldu.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, edebiyatım ı­ zın ilginç ve farklı yazarlarından birisidir. Yazar, “Ben Deli miyim?” yazısı nedeniyle yargılandığı davadan sonunda beraat etti. Beraat kararını dinlerken kendisini destek­ lemeye gelen kadın okuyucularını reverans yaparak selamlaması, gazetelerin h afif alaycı bir dille haber yapmasına yol açtı.

Bu haber üzerine Tevhidi Efkâr gazetesi­ ne kısa bir mektup yazan Gürpınar, kadınla­ rı neden selamladığını anlattı. Gazete, bu mektuptan yola çıkarak değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Üstadın mektubundan, genç hanımların alkışlan üzerine ruhunun gençleştiğini, na­ zik ve nazenin ellerin çırpınması karşısında kalbinin de çırpındığını anlıyoruz. Davayı takip eden zümreler arasında sanatçının dikkatini erkeklerden çok latif cinsten olan­ ların çekmesi buna delalet eder. Kendine üst üste selam ve reveranslar yaptıracak ka­ dar heyecan içinde bırakan seçkin hanım ­ lardan söz açarken Hüseyin Rahmi ‘Melek zümresi ’ tabirini kullanıyordu. Yani hâkim­ ler heyetine ve özellikle savcıya karşı; ha­ nımların kendisi için koruyucu melekler ol­ duğunu anlatmak istiyor. Üstadın hayatın çirkinliklerinden, riyakârlıklarından, yarım ve tam deliliklerinden bıkmış ve bezmiş olan ruhuna, kendi için çırpınan hanım elle­ ri gerçekten bahtiyarlık hissi verdi ise yazar, yalnız ‘beraat’ kararıyla değil, aynı zaman­ da mahkemeden ‘saadetle’ de çıkmış olu­ yor... Heybeli ’de tek başına ve bir kenarda yaşayan Hüseyin Rahmi için bundan büyük mazhariyet olur mu?”

17 Ağustos 1864’te İstanbul’un Ayazpa- şa semtinde doğan Hüseyin Rahmi Gürpı­ nar, 8 M art 1944 tarihinde 80 yaşında Hey- betiada’da yaşama gözlerini yumdu. Hüse­ yin Rahmi, Osmanlı İmparatorluğu döne­ minde yazarlığa başlamış, ilk eserlerini yı­ kılan imparatorluğun çalkantıları içinde ka­ leme almıştı. Cumhuriyet döneminde ya­ zarlığını sürdüren Gürpınar, 7 yıl damillet- vekilliği yaptı. Yazdıklarıyla oyıllarda ge­ çinebilen ender romancılardandı. Çok oku­ nan bir yazardı. Onun bu kadar çok

(2)

okun-27 AĞUSTOS 2000. SAYI 753

masının nedeni farklı olmasıydı. Gündelik hayatın içinde sıradan yaşamları anlatmak­ ta oldukça ustaydı. Kadınları iyi anlıyordu. Kadın özgürlüğünün ne kadar önemli oldu­ ğunu ilk kez dile getirenlerden birisiydi. Bu nedenle kadınlar da onu anlıyor ve seviyor­ lardı.

Hüseyin Rahmi ’nin Heybeliada’da yaşa­ mının son 32 yılım yaşadığı evi, şimdi mü­ ze haline geldi. Bu evi, 1911 yılında yayım­ lanan ‘Şıpsevdi’ rom anından kazandığı 700 altın lira ile yaptırmıştı. Her ne kadar Tevhidi Efkâr gazetesi Hüseyin Rahmi ’ nin adada tek başına yaşadığım söylese de o bu güzel ve zarif köşkte, sevgili dostu Miralay Hulusi bey ile birlikte yaşıyordu.

Adalıların anlattığına göre evin alışveri­ şini de Hulusi bey yapıyordu. Hulusi bey, Hüseyin R ahm i’nin çocukluktan bu yana arkadaşıydı. 1933 yılında ölünceye kadar Heybeliada’daki köşkte onunla birlikte ya­ şamıştı. Hulusi beyin ölümü, yazan can evinden vurmuştu. Ölümünden sonra onun yanına gömülmeye vasiyet etmiş, bu vasi­ yeti yerine getirilmişti. Heybeliada Abbas Ağa Mezarlığı ’ nda Hüseyin Rahmi ile sev­ gili dostu Miralay Hulusi Bey yanyana yatı­ yorlar.

Köşkün öyküsü...

Hüseyin R ahm i’nin yazarlığından ka­ zandığı parayla 1911 yılında yaptırdığı köşk, uzun yıllann ihmalinin ardından, şimdi müzeye dönüştü. Onun Hulusi beyle birlikte yaşadığı Heybeliada ormanı içinde­ ki ev, onun yaşadığı dönem in eşyalarıyla birlikte ziyarete açıldı. B iry azan n evinin uzun yıllar sonra üstelik el yazmaları dahil eserleri korunarak müze haline getirilmesi kolay değildi.

Kültür Bakanı lstem ihan Talay’ın ve İs­ tanbul milletvekili Ahmet Tan’m Adalar kaymakamlığına verdiği destekle Hüseyin Rahmi Köşkü iki yıllık bir çalışmanın so­ nunda yazarın yaşadığı yıl lara yeniden dö­ nebildi. Eşyaların onarılıp sergilenir hale getirilmesi için Adalar’da öğretmenler, Hü­ seyin Rahm i’yi sevenler çok özel bir çaba gösterdiler. Birçoğu çürümeye yüz tutmuş eşyaların onarılıp temizlenip düzene sokul­ ması kolay iş değildi. Kitapların bir kısmını kurtlaryemişti. Perdeler, koltuk yüzleri çü­ rümüştü. Bazı demirbaşlar kayıp olmuştu.

Köşkün, elden ele dolaşan, sahipsizlik nedeniyle ortada kalan ve sonunda bir çö­ züme ulaşan öyküsü oldukça uzundu. Bir noktadan başlamak gerekirse 1964 yılını başlangıç alabiliriz. Köşk, bu tarihte Hüse­ yin Rahm i’nin mirasçıları olan Gülçin ve Abdullah Tanrınınkulu tarafından İl Özel İdaresine 150 bin lirayla satıldı. Köşkle bir­ likte yazara ait eşya ve kitaplık da ö zel İda­ re’ye satılmıştı.

Bu tarihten 1983 yılma kadar köşk, bir bekçinin emrine verildi. 1983 yılında İl Özel İdaresi, köşkü, ilgi alanı nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devretti. Bakanlık da köşkün bakım ve onanm ını Türk İslam Eserleri Müzesi M üdürlüğü’ne havaleetti. 1987 yılına kadar eşya dökümü dışında bir değişiklik olmadı. 1987 yılında bekçi korumasındaki bina A dalar Beledi- yesi’nin isteği üzerine kültür hizmetlerinde kullanılmak amacıyla Bakanlık tarafından belediyeye tahsis edildi.

Elden ele dolaşan ve bir türlü onarılıp kullanılır hale getirilemeyen köşkün öykü­ sü, Mustafa Farsakoğlu’nun 30 Eylül 1996 yılında Adalar K aym akam lığına atanma­ sına kadar böyle sürdü. Farsakoğlu, Ocak 1997 yılında, köşkün hiçbir bakıma ve ko­ rumaya tabi tutulmadığını tespit etti ve ha­ rekete geçti. Hatice Farsakoğlu, Mahmut Yerlikaya, Yaser Kayışoğlu, Arzu Erhan,

5

Gürpınar’ın yıllara direnebilen kitapları... Funda Kurnaz, Can Sayıner, ve Fev­

zi Günay ’dan oluşan bir grup öğret­ men ve kütüphaneci ile çalışmaları başlattı. K itapların ve kolilerin bu­ lunduğu paketler açıldığında m an­ zara üzüntü vericiydi. Kitapların bir kısmı kurtlar tarafından yenmiş ve onanlam az hale gelmişti. Porselen ve cam eşyanın bir kısmı kırılmıştı. Yazarın kendi yaptığı yağlıboya tab­ lolar, yakınlarına ait tablolar, yazar tarafından bir dikkatle düzene so­ kulmuş dönem in fotoğrafları peri­ şan durumdaydı. Giysiler lime lime olmuş, yazarın büyük bir özenle ör­ düğü takkeler, nakış işleri, örtülerin bir kısmı paramparça olmuş, bir kıs­ mı iyice yıpranmıştı. Takım elbise­ lerini güveler yemişti.

Bu perişan tablo iki yıllık bir ça­ bayla büyük ölçüde ortadan kaldı­ rıldı. Güvelerin yediği elbiseler örüldü, yazarın eldivenleri, beresi, fötr şapkası, bastonu temizlenince Hüseyin Rahmi yeniden hayata döndü. Çürüyen, kın lan eşyaları, koltuklan, m asalan elden geldiğin­ ce onanldı ve yaşadığı dönemdeki gibi evin içine yeniden yerleştirildi. Şimdi artık H eybeliada’da hepi­ mize onur verecek güzel bir müze var. Hüseyin Rahmi, bütün aykınlı- ğı, sevimliliğiyle orada yaşıyor. Ev­ deki en etkileyici görüntü yazarın çalışma odası. Masası, yazı hokkası bir yan­ da, örgü şişleri, yum aklan, ördüğü güzelim danteller bir arada duruyor. Odada iki san­ dalye yer alıyor. Birisi çalışma amacıyla kul­ landığı, diğer ise örgü örmek için oturduğu uzun ve sallanır sandalyeler.

H eybelida’m n yaşlı kadınları, Hüseyin Rahmi ’ yi nasıl hatırlarsınız sorusuna şu ce­ vabı veriyorlar. “Elinde örgüsü ve şişleriyle yolda yürür ve bize lafatardı. ‘Hey kadınlar, çocuğunuz ağlıyor dikkat edin ’ der, gülüm­ ser sonra da örgüsünü örerek yoluna devam ederdi.”

Örgü ören, danteller işleyen, zarif yatak örtüleri yapan, TBM M ’ye seçilip siyasetle

uğraşan, yazdıklanyla kitlelerin, özellikle kadınlann sevgilisi haline gelen bir yazar az şey m i! Üstelik bütün bunları Osmanlı İm­ paratorluğu döneminde ve Cum huriyet’in kuruluş yıllarında yapmıştı.

Hüseyin Rahmi aykırı bir yazardı, aynı za­ manda çağdaş düşüncelerin, laikliğin de ka­ rarlı bir savunucusuydu. Çağdaş düşüncele­ rini savunmak ve on binlerce okuyucusu olan bir yazar haline gelmek kolay bir iş mi? O, kitlelerin sevgilisi haline gelen aykırı ve m odem bir yazardı. Popüler bir yazardı. Bu nedenle her dönemde tutucu düşüncelerin hedefi haline geldi. Bunedenle mahkemele­ re düştü, yargılandı.

Her kitabından sonra tartışm alar çıkardı. ‘Cadı Çarpıyor’ romanı 1913 yılında yayımlandığında yapı­ lan tartışmalarda, aralarında Cemal N adir ve Ali Naci K aracan’ın bu­ lunduğu bir grup onun yazdıklarını namusa uzanan bir el olarak gör­ müşlerdi. Cemal Nadir, bu eleştiri­ leri şöyle dile getirmişti: “Benken- di hesabıma Cadı Ç apnyor’da hasta, m antıksız, şahsa, nam usa uzanan kelim elerden başka bir şey görm e­ dim. Eğer kendilerine büyük ro­ mancı süsü verenlerin tek meziyeti bu ise, her şeyden evvel bu m em le­ kete o kadar acımak lazım ki...”

Hüseyin Rahmi, karşılaştığı hoş­ görüsüzlükten, tutuculuktan hiç yıl­ madı. 1924 yılındaki bir yazısında bu konudaki duygulan ifade eder­ ken şunlan söyledi:

“H erne denirse densin, düşünce­ si henüz olgunlaşmamış uzak bir di­ yarda yaşıyoruz. Bu mem lekette herhangi bir eseri beğenip yazannı övecek bir makam yoktur. Fakat ce­ zalandırm ak için bin dil, bin kalem ve o kadar makam hemen çalışmaya geçer.

Burada feylesofluk hakaret gören bir vasıftır. Eğitimciler sefildir. Öğ­ retm enler açlıktan ölür. Fakat dört satırlık Türkçeyi doğru anlatmayı başaram ayan bilgisiz eğitimciler, cepleri kâğıt paralarla şişkin gezerler. Bizde en büyük marifet, esen rüzgârın yönüne uy­ mayı bilmektir. Bizde içki yasaklanır. Bu ya­ sağın uygulanm asına m em ur olanları zil zum a görürsünüz.

.. .Bu çıbanlar hangi kötü kullanışın eseri­ dir? Bunu biliriz, lâkin ortada tek kabahatli bulamazsınız. Gitgide bu derde deva ara­ mak, bu sorundan söz etmek suç sayılır. Ab- dülhamid zamanından beri, bu memlekette susmanın mükâfatı, söylemenin cezası var­ dır.”

Hüseyin Rahmi, Heybeliada ’da kitapları, örgüleri, dantelleri ve tablolarıyla sizi bekli­ y o r .^

Gürpınar’ın Heybeliada’daki evinin dış görünümü... (Fotoğraflar: SENEM ÖZTÜRK)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak parçal› tutulma bafllang›c›ndan sonra, Dünya’n›n gölgesi Ay’›n üzerine düflmeye bafllayacak ve ay bir kenar›n- dan bafllayarak gölgede kalacak.. Tam

Bu 20 yıl boyunca, De­ niz Gezmiş için ne çok kitap yazıldı.... Anılar, araştırmalar,

huşusî bir kıymet arzetmi- yen tablonun içinde gizli gizli yüreği atan nur kaynağının as­ lına geleceğim: Eski (Mektebi Sultanî) nin şahsiyetini yapan

Bizim İstanbul gazetelerini gördüm; siyasi hırıltılarımız uzaktan çok elîm (acıklı) bir tesîr hâsıl ediyor (etki yaratıyor).. Vatana bir daha

Çalışmamızda, AKH olan hastalarda OTH değerini, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulduk.. Nazal obstrüksiyonun en yaygın sebeplerinden biri

Termal buharlaştırma yöntemi ile üretilen ince filmler, Van-Der Pauw geometrisine uygun olarak üzerlerine indiyum kontak alındıktan sonra sıcaklığa bağlı Hall

Fakat yine de Adalar ve onların “Kaptan Köşkü” olan Büyükada, hem tarihin, hem doğa­ nın kalan son nimetlerini, Adalı veya şehirden ge­ len

Birbirine yakın birkaç kaya parçasının olması durumunda farklı kaya parçalarının etrafından kıvrılarak gelen gaz akımları birbiriyle etkileşiyor.. Farklı gaz