13
S A N A T IN İÇ İN D E N
Ataol Behram oğlu şiirinin yurdunda...
3 Temmuz 1989 Pazartesi (7 )
_______ Doğan HIZLAN
A
TAOL Behramoğlu'ylayıllar sonra bir araya gel dik. Şairlikten, sürgünlükten konuştuk. Yoğun ve dağınık gündemimize çekidüzen ver meye çalışm adık, aksine, keyfini çıkardık. Değişmeler, gelişmeler, yakınmalar... Şa irin vatanı, dilinin konuşul duğu yer... Ataol da bunu savunuyor.
Klasik sorulardan ne ben, ne o hoşlanır. ‘En çok neyi
özledin?’ sorusu da bu yüz
den teyp bandına geçmedi. Bir yaz bahçesinin rehaveti içinde eksenimiz, şür oldu.
“En çok neyi özledim, biliyor musun?” diye söze
b a şla d ı... “ T ü rk çe g ü l
m ey i...”
Ataol, yurt dışında yaşa
dığı süre, T ürk edebiyatım tanıtm a çabasını hep yeni ledi. ANKA adlı Türk edebi yatı ürünlerini yayınlayan, Fransızca bir dergi kurdu.
► HÜRRİYET: “ A taol, A N K A 'd a n b a ş la y a lım s ö z e ... O rada yaşad ığın günlerin güzel bir giri şim i.”
ATAOL: “ ANKA, yaban cı dilde yayınlanan, T ürk edebiyatını tanıtan, nitelikli ve kapsandı ilk dergi. Her sayı bir özel sayı. Son sayı şım görmüşsündür, İstanbul' a ayrıldı.
^ “Evet, Vedat Türkali' nin bir giriş yazısı var. Türk şairlerinden örnek le r in ç o ğ u , F r a n s ız c a - -Türkçe iki dilde yayınlan mış. Yılda kaç kez yayın lanıyor?”
- “D ö rt kez. Fransız Ya zarlar Birliği'nin de destek vermesi, derginin ciddiliğine bir kanıt. Yardımın bir bö lümü, Fransa dışındaki ülke lerin kütüphanelerine yapılan abone karşılığı.
“Gelecek sayılarımızdan biri, Sürgün Edebiyatı'na, di ğeri de Fransız Devrimi'ne avrıldı. Sürgün Edebiyatı özel Sayısı'nın giriş yazışım
Demir ö z lü hazırbyor.”
İs ta n b u l,
bir yaşam biçimi..*
^ “Sürgün şair, sürgün edebiyatı... Birbirine teğet!
:eçen a m a b irb irin d en arkh kavramlar. Ne der sin? Senin özlem şiirlerini de bu açıdan değerlendir. Gezgin Ataol ile sürgün Ataol'un Paris karşılaştır m aları...”“özlem şiirleri dedin. '
Kızım a M ektuplar' T ü r
kiye'de yazılmaya başlandı. Benim için sürgünlük, ül kem de başlam ıştı. K endi y urdunda saklanm ak çok başka bir şey. Anlatılması güç bir acı. Şöyle özetleyebi lirim: Aileni görmek müm kün, ama imkânsız. Yakıcı bir duygu. 0 dönemde duy duğum en yakıcı hasret, ço cuğuma duyduğum hasretti. Y ab an cı ü lk ed e zo ru n lu olarak yaşamak, anlatılması çok zor bir duygu, 70'lerin başında da P aris'teydim , ama bana hiçbir zaman ya kın gelmedi, yaşamına katıl dığım bir kent değil Paris.
► “ S ü r g ü n ” ve " G ö ç m en” . Zaman zaman bir birinin içinden geçiyor, am a sence farkb değil mi? Sürgün kendi yurdu dışın da y a şa m a y a m a h k û m edilmiş, kendi ülkesine dö nem iyor, oysa göçm en is tediği zam an ülkesine ge lebiliyor. Birinde seçim in sanın kendine bağh, diğe rinde başkalarına...”
- “İki kavram çok farklı, biz A N K A 'da bu ayrımı be lirttik. Siyasal nedenlerle ül kesinden ayrılıp başka ülkede yaşamak zorunda kalanlar. Nâzım H ikmet'in dizesiyle, '
Sürgünlük zor zenaat.' ' Yabancı ülkede yaşam ak ve yaratm ak' ise yurt dışına
sürgün olarak gitmeyen ama sonradan bu konuma düşen ler. Dergideki başlık aynmı, sanırım, iki olaya bakışımızı özetliyor, ö rn e ğ in F ak ir
Baykurt dergimize yazdığı
yazının başlığım şöyle koy muş: Sürgün Müyüm, N e
yim?'”
f- ‘
(Fotoğraf: Sinan ÛZBALKAM)
PARİS ŞİİRLERİ...
Yaşadığı Paris. A taol Behramoğlu'nun hayran olduğu kentlerden değilm iş... Yahya Kem al'in P aris'te yazdıkları onu çok etkilem iş, başka yerde zorunlu yaşamanın buruk ş iirin i yazm ış... Ş iirin sorunlarına, edebiyatımıza yen i b ir açıdan bakıyor...Ona göre, toplum daki b irik im i dünyaya taşıyabilm ek için başka çabalara gereksinim var... Bunun için ilkönce burnu büyüklükten ve taşra ¡ılıktan kurtulm ak gerekiyor...
Türkçe
gülebilmenin
•
•
K İ M
sevinci...
•B e h r a m o ğ lu , T ü rk ed eb iy atın a k a r ş ı k a p a lı b ir
d ü n y a ile k a r ş ı k a rş ıy a o ld u ğu m u z k an ısın d a...
• Yurt dışında işçi topluluklarına okuduğu şiirler
arasında; en çok beğenilenler modem Türk şairleri...
Yalın güzelliğin şairi
MR Ataol Behramoğlu 1942'de Ç atalca’ kara Ü n iversite si D u ı
S ıla doğdu. A nka ra Ü n iversite si D il ve I * T arih-C oğrafya F a k ü lte s i Rus D ili ve E debiyatı B ö lü m ü ’nü b itird i. K a rd e şi Ş a ir Nihat
B e h ra m ’la b irlik te M ilita n d e rg is in i çıkardı.
İsmet Ö zel’le b irlik te H a lkın D o stla n d e rg is in i de yayın lad ı. 1981 ’de Asya A frik a Y azarlar B irliğ i Lotüs E debiyat O d ü lü ’n ü kazandı. Ş iirle r 0969-1982), (ş iirle rin d e n seçm eler). E s k i B ir Nisan. Kızım a M e k tu p la r ş iir k ita p la rın d a n b ir bölüm ü. İy i B ir Y urttaş A ra n ıyo r,
ş iir-k a b a re türün de b ir çahşm asıydı. Yaşayan B ir Ş iir, B e h ra m o ğ lu 'n u n ş iir üzerinde denem elerini iç e riy o r. Lermontov’un ş iirle rin i.
Vera Tulyakova Hikmet'in N izım ’la
Söyleşi s in i de d ilim iz e çe vird i. Namık Kem al’
den Nevzat Ç e lik ’e 2 c iltlik B üyü k T ü rk Ş iir i A n to lo jis i ’n i hazırladı.
ÖĞLE SONRASI
Sürgünlükten şiire. İstanbul'dan Ege'ye kadar aklım ıza düşen ne var sa konuştuk A taol'la. "Bileşim m ucizesi" diye tanım lanan İstanbul'un karmaşasını özlemiş.^ “Ya göçm en edebiyatı? Onun oluşm a nedeni, ko num u, yazarları?...”
- “Göçmen edebiyatı ayrı bir kavram. Y urt dışında ya şayan insanlarımız var. Bu insanların arasında da yeni bir edebiyat oluşuyor, geli şiyor. Göçmenlik seçime bağ lı bir olay. Yeni kuşaklarla birlikte özellikle Almanya'da bir göçmen edebiyatı çıktı ortaya. Bu ister Almanca is ter Türkçe yazılmış olsun, kesinlikle Alman toplumun- dan renkler taşıyor, örneğin Makedonya'da bazı arkadaş larımız Türkçe şiirler ya zıyor, ama bunlar T ürk şu- rinden farklı. Elbette Türk edebiyatıyla bağlar taşıyan yanları var, ama bunlar daha çok yazıldığı bölgenin izlerini taşıyor.”
► “İstanbul, değişken bir şehir. Türkiye de öyle.
Bıraktığın İstanbul'la bul duğun İstanbul için ne dü şünüyorsun?”
- “ Benim, “ Bir Sabah Tamdık Bir Şehre Girerken" şiirimi düşün. Bir sabah ta mdık bir şehre g irerk en /H ü zünlü tuhaf şeyler düşünür insan / Sadece o şehrin değil / Kendisinin de değiştiği duy gusunda.
“Olay bu. Hayat akıp gi diyor, her şey değişiyor. Hem heyecan veriyor, hem de hü zün. Şimdi benim ruhumda bir İstanbul var. Çocuklu ğumda görmeden hakkında duyduklarım, gördüğüm ilk gençliğimin İstanbul'u. İs tanbul'un o çok renkli, koz mopolit, cıvıl cıvıl yaşamı var benim ruhumda. Yani İstanbul'da sevdiğim şeylerin değiştiğini sanmıyorum. Ah met Hamdi Tanpınar'm de diği gibi. İstanbul bir bileşim mucizesi.”
► “Biliyor musun Ataol, bir zaman gelir, insanın içinde bir özlem duygusu kıpırdar. Belki her zaman değil, am a senin yakıcı d u ygu d iye n ite le d iğ in duygu, özlem in doruğu, lavı bu mu? A n latsan a...”
- “Avustralya'dan İsveç’ e kadar birçok ülke gezdim, çok güzellikler gördüm. F a kat fstanbul'suz, Türkiye'siz yaşayamayacağımı ne zaman anladım bilir misin? Geçen yıl Kıbrıs Rum Kesimi'nde bir yazarlar toplantısına çağ rıldım. Bir sabah deniz kıyı sında, salaş bir kahvede, mu şamba masalar üstünde sade kahvelerini içen insanları gör düm. 0 atmosfer dışında ya şayam ayacağım ı anladım . Balkanlar'ın, Akdeniz'in hele hele Ege'nin atmosferi bu. Bu güneş olmadan, bu kar maşa, bu yaşam biçimi ol
madan biz yaşayamayız. Ya şam a kültürü, rom antizm yapmak istemiyorum, ama içimde öyle bir duygu var ki, bir bakıma Türkiye'de kay bolmaya geldim.”
t f m
JL ürk aydını
İki ateş arasında...*
^ “ Bir Türk şairinin, ya zarının; kısaca bir Türk edebiyatçısının yurt dışın da tanınm ası çok zor. Na- sd tanınabilir, nasıl oku nulduk kazanabilir? M üm kün m ü , koşullan çok mu ağır?...”- "Çok önemli bir soru. Açık biçim de cev ap v e reyim.. Yurt dışına çıktığım ilk günlerde. Amnesty In ter national benden bir konuşma istedi. Konuşmama şu sözler le başladım: Türk aydım iki ateş arasındadır. Biri kendi ülkesinde karşılaştığı b as kılar, diğeri de yabancı ülke lerde karşılaştığı Türklere karşı önyargılar ve tu tu m .”
^ “İki ciltlik büyük bir şiir antolojisi hazırla dm. Hazırlık yaparken bütün Türk şairlerin i yeniden okudun, üstelik toplu bir b ak ış süzgecinden g
eçi-—
k i m d i r
rerek. Türk şiiri hakkında düşüncelerin, değerlendir m e ölçütlerin değişti mi? Abartarak soruyu sürdü reyim , sevm ediğin şairleri se v m e k zorunda kaldın mı?
- “ Biraz tuhaf kaçacak ama, sevmediğim şair yok. Ne var ki, birinin tek şiirini severim, diğerinin otuz şu- rini. Türk şiirinin genel yapı sında çok ilginç bağlantılar gördüm. T ürk şiirinin geli şimi içinde umulmadık şairler arasında umulmadık bağlan tılar var. Şimdi C ahit Sıtkı Tarancı ile Cemal Süreya arasında ilişki var dediğimde; spkülasyon yaptığım kara sına varabilirler.”
Antoloji bana, Türk şii rine genel bir bakış açısı ka zandırdı. A taol'un çok ilgi çekici bir gözlemini iletmek isterim.
Ataol, çoğunluğunu işçi
lerin oluşturduğu salonlarda nice şiirlerini okumuş, top lumsal konulu olanlardan çok daha fazla ilgiyi onun birey sel şiirleri çekmiş. Halk şair lerinden daha çok modem şairler sevilmiş.
Şiirimiz, insanımız adına büyük bir kazanç değil mi? Ne sevindirici bir gözlem.
Hoş geldin A taol, iyi şiir lerde buluşmak üzere...
M
İstanbul F e s tiv a li'n d e
A K M /B üyük Salon, 18.30
□ MOSKOVA Radyo-TV Büyük Senfoni Or k estrasının ikinci konserinde solist yine piyanist Di mitri Alexeev. Orkestra, Beethoven'in “ 3 Nolu Sen foni Eroıca”smı ve Bernstein'ın “Batı Y akası'tun
ö y k ü s ü ” nden S ü itin i s e s le n d irire n , A le x e e v
Gershwin'in “Mavi Rapsodisi "ni yonımlavacak. (Bi
let var. 30.000, 25.000, 20.000) AK M /K onser Salonu, 21.30
□ İSTANBUL Üniversitesi Türk Müziğini Araştırma
ve Uygulama Grubu, Prof .Dr. Ayhan S o n g a r ve
Yard. Doç.Dr, Rahmi Oruç Güvenç yönetiminde bir
konser verecek. (Bilet var. 10.000)
Yapalı, romantik bestecileri seviyor
Ayhan Songar: “Türk müziği,
Arap veya Bizans kökenli değir
PESTtVALİN en ilginç topluluklarından biri, ve bu■ akşam Atatürk Kültür Merkezinde konser verecek
olan İstanbul Üniversitesi Türk Müziğini Araştırma ve Uygulama Grubu, Prof.Dr. Ayhan Songar ve Yardımcı Doç.Dr. Rahmi Oruç Güvenç
yönetimindeki topluluk, klasik Türk musikisinden ve Türk halk musikisinden örnekler verecek. Bat müziğinin matematik temellere oturduğunu belirten Songar. tek sesli
fakat çok makamiı Türk müziğinin ise daha yumuşak ve ruhu etkileyici olduğunu savunuyor, iddia edildiği gibi Türk müziğinin Arap veya Bizans kökenli olmadığını söküyor Türk Müziğini Araştırma ve Uygulama Grubu'
nun, klasik Türk müziği ve halk müziği arasındaki tavır farklarını ortaya koyduğunu ve bunun için de enstrümanlardan yararlandığını belirtiyor.
B
U yıl Uluslararası İstanbul Festivali'nin genç ko nukları arasında yer alan pi yanist Yapalı ile Festival ve genç kuşakların müzik anla yışı hakkında görüştük.
HÜRRİYET; “Sayın Nihan
Yapalı, İstanbul Belediye
Konservatuvan'nda başla dığınız müzik eğitiminizi, Alm anya'da sürdürüyor sunuz. Bir sanatçının ye tişm esinde, eğitim in rolü nedir?"
YAPALI: - “Kendi açımdan
baktığım da, konservatuvar eğitiminin son aşamasında olduğum u söyleyebilirim . F re ib u rg 'd a k i konservatu- vara birincilik ile girdim. Bu rada çalışmak, harika bir şey. Piyano hocam Vitali
Margıılis. dünya çapında bir
pedagog... Bana müzik konu sunda istediğim her şeyi ve reb ileceğ in e in a n ıy o ru m . Ama şunu söylemek istiyo rum, müzik eğitimi, kişinin kendisini yetiştirmesi açısın dan yaşam boyu sü rm e lidir..."
^ “ 1988 yılında, IBM'in d ü zen led iği U lu slararası Müzik Yarışm asında bi rincilik kazandınız. Bir
pi-Festivaiin genç sanatçılarından Nihan Yapalı
yanistin m eslek yaşam ın da başardı olması için, ne yapması gerekli?”
“Bence bunun iki şartı var. Birincisi, piyano edebi yatının güçlü eserlerini iyi yorumlayacak bir tekniğe sa hip olmak; İkincisi, güzel
sanatların tiim dallarını iyi bilmek. Bence, iyi bir piya nist olmak için eseri seslen dirmede gerçek mükemmeli yete varmak gerekli...”
► “ H a n g i b e s t e c i l e r i kendinize daha yakın
bu-BÜLENT çiziyor
IH
& İRISI, Ş A P K A S IN I DEVAM LI B E N İM ODAYAglptAKIYOlZ-9
Ur.
'H-^ S î
¿»•s-Ahm et ALTAN
günün
sozu
Her kahraman sonun
da bir yük oluyor.
Emerson
Kahramanlar
K
AHRAMANLARIN beyaz atlarıvardı eskiden, tüylü şapkaları, ko caman kılıçları, parlak çizmeleri var dı... Savaşırlar, dövüşürler, korkmaz lardı... Kahramanlar eskiden çok kahramandı.
Lâkin gün döndü, devran döndü, teleks, telefon, telefaks, televizyon çıktı mertlik bozuldu.
Kahramanlar beyaz atlarını, tüylü şapkalarını, kocaman kılıçlarını, par lak çizmelerini... En fenası da kahra manlıklarını kaybettiler... Kahraman sız kahramanlar oldular.
Amerikan gazeteleri geçen hafta kahram anların içyüzünü yazdı... Amerika'nın en kahramanları, Beyaz Saray'ın yönetecileri, o sırım gibi, gü neş gözlüklü, temiz gömlekli general ler, bilumum senatörler “erkek fahl-
şelerte” alemler yapmışlar.
Beyaz Saray'a İki gün İki gece ka pattıkları oğlanları bir de sahte kredi kartlarıyla dolandırmışlar.
Vay anasına, bu Amerikan kahra manları neler yapıyor derken, bu se fer de Küba'nın kahramanları giriver di televizyon haberlerine.
Sosyalizmin değerli evladı, Küba'
HİŞŞŞT!...
Selam
Jüt S e zan savaşta as kerleri şöyle selamlıyordu:
“Ave Sezar, seni ölüme gidenler selamlıyor”
ö z a li da “liberalleri" selamlıyor: "Ave özal, seni Demlrel'e gidenler selamlıyor." .
nın, Angola'nın, Etiyopya'nın kurtarı cısı, Gorbaçev'e bile “icabında” postasını atan Castro'nun o müthiş yardımcıları... Generallerin en gene ralleri, göğüslerine, omuzlarına, ku lak deliklerine madalyalar asılmış o muhteşem kahramanlar “kokain ka
çakçısı” çıktılar.
Kübalı generaller, kurtarmaya git tikleri Afrika'dan kıymetli taşlar kaçır mışlar... Sonra, gözü körolsun pa raya alışmışlar, ülkeye dönünce taş yerine kokain işine başlamışlar.
Kokainci generaller, bu arada ba kanlıklarda çalışan görevlileri de rüş vete alıştırmışlar
Şimdi hep beraber mahkemede yargılanıyorlar... Galiba Kübalılar kahramanlarını kurşuna dizecekler.
Teleksler, televizyonlar, gazeteler kahramanların ipliğini pazara çıkarır ken... Kendine, komşusuna, karısına, komutanına, kedisine kızdıkça hart tadak karnına bıçağı batırıp harakiri yapan kahraman Samurayların ülke sinden de haberler geldi.
Eski başbakan ve en kahraman milletvekilleri, çuvallarla rüşvet al mışlar bir şirketten... Japonlar o kah ramanları kovalayıp, yerlerine yeni başbakan bulmuş... Onun da reşit ol mayan bir geyşayla, pirinç rakıları içip alem yaptığı, karşılığında dört ayda 440 milyon ödediği anlaşılmış.
Sovyetlerde eski devlet başkanı
Bre)nev'in halk kahramanı damadı
ise, pırlantalar ve inanmayacaksınız ama kasalarla karpuz rüşvet almak tan hapis yatıyor... Orada da hergün yeni yolsuzluklar çıkıyor ortaya.
Ne oldu bu kahramanlara.. Nerde o eski kahramanlar... Bunlar oğlancı, kokainci, rüşvetçi, karpuzcu oldular... Teleks, telefaks, televizyon çıktı, her- şey aydınlanıp ortaya döküldü... Kah ramanlar kahramansız kaldılar.
D em irel-D alan pazarlığı:
A l İstanbul'u ver bakanlığı
Dosya
C
EMAL SABAN tam 26 yıl öğretmenlik yaptı... Geçen Şubat ayın da Ankara'ya gidip emekli olmak için Emekli Sandığı'na başvurdu.
Aradan beş ay geçti ses yok... Haziran'ın başında yeniden gitti... Emniyet Sandığı, MIHI Eğitim Bakan lığından emeklilik için “onay bel
gesi” getirmesini söyledi.
Onu da alıp Emekli Sandığı'na
verdi. Gene beklemeye başladı. Beş aydır maaş almıyordu... Ki rada oturuyordu ve üç çocuğu vardı... Hayat zordu kısacası.
Haziran'ın sonunda hala ses çık madığını görünce telefon edip, “ne
oldu benim emeklilik” diye sordu.
Ne olduğunu söylediler.
- Sizin dosya kayboldu... Bulur sak emekli olacaksınız.
Anket
luyor, eserlerini yorum la m a k t a n z e v k a lı y o r sunuz?”
- “B ütün bestecileri çok seviyorum. Belli dönemler deki duygulanm a göre, bu ilgi bazıları üzerinde yoğun laşır. Şu sıralar romantikleri, özellikle de C hopin'i ken dime yakın hissediyorum.”
► “Türk besteciler hak k ın d a n e d ü ş ü n ü y o r sunuz?”
- “T ürk bestecilerin eser lerine, resitallerimde her za man yer vermek istiyorum. Türk bestecilerin eserlerini yorumlarken ayrı bir zevk alıyorum ve değişik bir duy g u la n m a n ın içinde b u lu yorum kendimi.
^ “İstanbul Festivali'ne, daha doğrusu bir uluslar arası festivale ilk kez k a tıldınız. Neler hissediyor sunuz?”
- “Evet, ilk defa çaldığım bir uluslararası festivalin kendi ülkemde olması, benim için ayrı bir önem taşıyor. Festivaller, sanatçılar için bir sergi niteliğinde. Ben de İs tanbul Festivali'ndeki resita limde tüm becerimi en iyi bi çimde göstermeye çalıştım .”
B
İR reklam ajansının yayınladığıAyda Bir isimli dergi de bir anket yapmış... Çeşitli mesleklerden insan lara “ayda kaç kez banyo yapıyor
sunuz” diye sormuş... Herkes de
ğişik cevaplar vermiş.
Hıdır Söylemez... Seyyar satıcı:
- Çoook... Haftada İki sefer.
Cem Acar... İşsiz:
- Her cumartesi yıkanırım.
Eğlencelik
Y
ASALARIMIZA göre “eğ lence” yerlerinin yıl sonunda gösterdikleri hasılat vergi memurları tarafından ye tersiz bulunursa, memurlar bu konuda araştırma yapıp orta lama bir hasılat saptıyorlar... Aradaki farkın vergisini eğlen ce yerinden alıyorlar.
Vergi memurları Van'da bazı genelevlerin de hasılatı düşük gösterdiğini düşün düler... Ve ek vergi istediler. ,
Bunun üzerine genelevin avukatları Danıştay'ın 1980 yı lında aldığı kararı buldular.
Hamamların “eğlence yeri” olduğunu belirten Danış
tay'a göre, genelev “eğlence
yeri” değildi... Bu nedenle
vergi memurları ek vergi çı karamazlardı.
Danıştay, kararında gene levin “ne yeri” olduğunu ise belirtmemişti.
D U N Y A H A L I
Mustafa Eker... Emlakçı
- Sular akarsa ayda iki üç kere.
Fahri Deliorman... Muhasebeci.
- Her sabah yavu... Veya İki günde bir... Hlh, hih, hlh.
Aygün Kara... Organizatör:
- Günde bir kere.
Tamer Mercan, öğrenci:
- Ne banyosu yahu... Bilmi yorum.
Haşim Baloğlu... Teknisyen:
- İşimin gereği her akşam İş dö nüşünde.
Ekrem Pehlivan... Memur:
- Ayda mı? Orada yanıldın işte, haftada üç kez.
Fahri Başaran... işadamı:
- Genç bir işadamı olarak kaç kez banyo yapmam gerekiyorsa o kadar.
Bahri Halaçoğlu... Memur:
- Haftada üç dört kez.
Mesut Karadağ... Futbolcu:
- Abi bana hiç sorma. Günde iki defa yıkanıyorum.
Gülşen Kaya... Öğrenci:
- Haftada bir İki defa.
Cemil Aksu... Bekçi:
- Normalde ayda Uç kara.
Canan Abdan... Avukat:
- Ayda dokuz kere falan.
Ziya Çebni... Büfeci:
- Pazar günleri hariç her gün.
Sadık Mete... Çay ocakçısı.
- Ayın her cuması yıkanırım.
Hüseyin Kıroğlu... Oto satıcısı:
- Aaaa... O da nereden çıktı? si zin başka işiniz yok mu?
Kurs
A
MERİKA'da acil durumlarda uçak kullanabilmeleri için yol culara kurs veriliyor.Uçak Sahipleri ve Pilotlar Der- neği'nin denetiminde yapılan kurslarda, pilotun ani olarak has talanması halinde uçağın nasıl kontrol altına alınabileceği öğreti liyor.
Uçak kullanabilmek için gerek li belge 40 veya 60 saatlik kurslar dan sonra veriliyor.
WÊÊÊÊÊÈÊÊSÊÊÊÈÊÈÈÈÈÈÈÊÊÊÈÊÊÊÊÈÊ
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi