• Sonuç bulunamadı

Müziğin edebiyatla kucaklaşması:Leyla Pamir'den "Müzik ve Edebiyat"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Müziğin edebiyatla kucaklaşması:Leyla Pamir'den "Müzik ve Edebiyat""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f u

Leyla Pamir’den “Müzik ve Edebiyat”

Müziğin edebiyatla

Levla Pam ir’in “Müzik ve

Edebiyat

ını okurken yalnız

kitaplara uzanmakla kalmıyor,

plaklığmıza da uzanıp sözü

eçen müzik yapıtlarını, yeni bir

reo

uıl

akla duymak istiyorsunuz.

EVİN İLYASOĞLU

B

azı kitaplar vardır ki onları okurken belli bir birikim önkoşuldur. Sayfaların­ da ilerlerken kafanızdaki referans nok­ talarına gönderme yapmanız gerekir. Hatta ye­ rinizden kalkıp kütüphanenize uzanarak o ki­ tapları bir kez daha ve yeni bir gözle okuma­ nız bile söz konusudur. Leyla Pamir’in son ki­ tabı Müzik ve Edebiyat ı (Varlık Yayınla- rı/Deneme Dizisi: 13, 1996) okurken yalnız kitaplara uzanmakla kalmıyorsunuz, plaklığı- nıza da uzanıp sözü geçen müzik yapıtlarını baştan, yeni bir kulakla duymak istiyorsunuz. Hatta nota arşiviniz daha zengin olsa da plağı­ nı dinlediğiniz yapıtı notadan da izleseydim, diyorsunuz. Gerek edebiyat alanında gerekse müzikte bilegeldiğiniz nice başyapıt yeniden gündeme geliyor, bir başka açıdan onları irde­ lemeniz için sizi kışkırtıyor Leyla Pamir.

Leyla Pamir’in kitabında müziğin genelde üç yöndeki işlevselliği ele alınmış: Birincisi strüktür açısından, müziğin malzemesini ken­ di malzemesi haline dönüştüren edebiyat ya­ pıtları ki sonat yapısının uyarlanması ya da le- itmotiflerin kullanımı bunun göstergesi. İkinci işlev ise müzik sanatından söz eden, bestecile­ re ve onların belirli yapıtlarına değinen, onla­ rın konulannı bir esin kaynağı olarak kullanan romanlar şeklinde ele alınmış. Burada yer yer müzik sanatı öyle ağırlık kazanıyor ki, romanı ya da bir başka edebiyat türünü bir gereç (va­ sıta) olarak kullanabiliyor. Örneğin Thomas Mann’ın müzik bilgisi bunun kanıtı. Adrian ve Serenus arasındaki müzik sohbetleri gibi. Thomas Mann’m Dr. Faustus’unu müzıksel öğelere bölüyorsunuz, romanın Thom as Mann’ın müzik bilgisini aktarmak için bir

ge-£

reç olarak kullanıldığını görebiliyorsunuz. Açık açık anlatmaktadır Thomas Mann müzi­ ğin kendi sanatını etkileyen inceliklerini. Oysa &ir de gizli kapaklı anlatanlar var müzik-ede­ biyat ilişkisini. Örneğin Hindistan’a Bir Geçit adlı romanında E.M. Foster, sonat biçemini azışma uyarlarken sözünü ettiğimiz birinci iş­ leve örnek vermektedir. Üçüncü işlev ise ede- biyat-müzik işbirliğinin doğurduğu ancak mü­ ziğin eklenmesiyle süslenip yücelen türler. Bu­ nun örneğini Da Ponte’nin librettosunu Mo­ zart’ın yüceltmesiyle Don Giovanni’nin gör­ keminde görüyoruz.

Disiplinler arası etkileşim son yılların başlı­ ca entelektüel konularından biri haline geldi. Tüm sanat dallarının bir diğerinin malzemesi­ ni kullanarak kendine yeni boyutlar aradığı bir dönemde yaşıyoruz. Müzik ise en soyut dal olarak tüm sanatları etkilemekte. Müziğin malzemesi resim, mimari, heykel gibi dallarda; sinema, tiyatro gibi görsellikle birebir örtüştü- ğü dallarda daha işlevsel olarak ele alınırken edebiyatın içerdiği türlerde ayrı bir önem ka­ zanıyor. Edebiyat türlerinde, şiir, öykü, roman, deneme, vb., müzik ya birincil işlevinde, yapı olarak öne çıkmış durumda, ya da edebiyat tü­ rünü kullanıp kendi varlığını sunmuş, ikincil durumda ortaya çıkıyor. Doğal ki bu yalnız günümüzde böyle olmuyor. Çağlar boyu bu etkileşim söz konusuydu. Ancak nice klasik­ leşmiş yapıtı günümüzün gözlükleriyle irdele­ diğimiz zaman daha belirginleşiyor bu karşı­

lıklı etkileşim '

Aslında Leyla Pamir ın kitabını okurken bir de bakıyorsunuz ki iş müzik-edebiyat ilişkisini çoktan aşmış; ruhbilim ve toplumbilim gibi

dalların da müzikle alış­ verişi söz konusu edil­ mekte. Mahler’in ürün­ lerine değinmeden onu Mahler yapan karmaşık b ir karaktere sahip eden koşulların da ele alınması gibi. Mahler,

, abancılaştığı dünyada cendi imgelemi içinde yüce bir katta yazdığı senfonilerde yer yer so­ mut, dış dünyayı çağrıştıran göndermeler ya­ par. Bu göndermeler bazen klasikleşmiş bir bestecinin klişeleşmiş yapılarıdır; bazen doğa seslerinin yansımasıdır. Bu somut belirtileri “Müzik sözcükleri” olarak tanımlayan yazar, Mahler senfonilerden çeşitli örnekler veriyor. Örneğin, 1. Senfoni’nin 3. bölümündeki Ce­ naze Marşımın teknik yapısını incelerken şöy­ le bir açıklama getiriyor: “Cenaze Marşı boz­ guncu bir kanonla başlarken, surdinli davullar bir dörtlü aralığını duyururlar. Bu ritmik dört­ lü aralıkla başlayan marşın üst seslerinde çin­ gene polkaları ve göbek havalarını anımsatan gülünç bir ezgi bulunur. Burada çok açık olan Cenaze parodisinde, Mahler’in dünyanın ka­ balıklarına, vurdumduymazlığına duyduğu ya­ bancılaşmalar, dünyaya ilişkin müzik sözcük­ leriyle doğrudan açımlanmaktadır.” Mahler’in kültür fetişizmine karşı çıkışını, çağlarboyu alışılagelmiş, tekrarlana tekrarlana yozlaşmış müziğe başkaldırışını ve böylece bu dünyaya ve sanatına yabancılaşmasını edebiyat dünya­ sından bir örnekle koşut anlatıyor yazar: “Dostoyevski’nin Budala romanındaki Nastas- va Fillipovna’nın şöminenin alevlerine attığı kâğıt paralar gibi, Mahler de bir parçası oldu­ ğu büyük bir geleneğin müzikse! anılarını, ya da anı paçavralarını bir anda imler ve yok eder.” Manler’in senfonilerini bu yönde ince­ lenirken onun mektuplarındaki kendi açıkla­ maları ve Adorno’nun irdelemeleri de bu

bağ-tabm özetini okuyoruz bu bölümde.

“1900’lerin Rus Sanatı Çerçevesinde Rus Simgecileri” başlıklı bölümde ondokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyılı hazırladığı toplumsal tarihinden edebiyat tarihine, müzik tarihinden resim tarihine kadar uzanan bir yelpazede Av­ rupa’yı soluyoruz. Ruslar’m yapıtlarında odak­ lanıyoruz.

Yazar önsözde değindiği bazı romanların Türkçe çevirisi olmadığından onların konula­ rla aktarmak, örneğin Proust’un Yitirilen rını

Zamanın Aranışı adlı kitabının “Özünü alıntı­ larla örnekleyerek sunmak zorundaydım” şek­ linde bir saptama yapıyor. Öyle ya toplumu- muzda okur, dinleyici ya da izleyici her şeyi hazır lop, komprime tabletler halinde almaya o kadar alıştı ki, bilmediği bir romanın özetini incelenen konunun uzantısı doğrultusunda ve

aaşında art arda ortaya çıkan bu iki tema ve onlardan ayrışan motifçikler, iç manın hemen

doğal olarak yazardan bekleyecektir! P ro ­ ust’un imgeleminde yarattığı besteci Vinte- uil’un keman-piyano sonatını hangi besteciye ya da hangi besteci karışımlarının üslubuna uygun olabileceği araştırması başlıbaşına mü- zikbilimsel bir çalışmayı sergiliyor. Burada Proust’un müzik bilgisine hayran kalmamak elde değil. Leyla Pamir, Proust’un müzik este­ tiğinin algı konusuna ilk kez nesnel bir bakış açısıyla eğildiğini savunuyor. Ayrıca çağdaş ve zor bir müziğin anlaşılmasının zamana bağımlı olduğunu ancak tümevarımda gerçek anlama kavuşulacağını ekliyor. Proust’un aynı düşün­ ce çerçevesindeki Yitirilen Zamanın Aranışı adlı romanı da tümevarımı sürekli geciktir­ mekte. “Ancak geçmişe yönelen arayış süreci tamamlanıp, yaşam tüm boyutlarıyla sergilen­ diğinde bir senteze varmak mümkün olabilir.” Yazarın anlatım dili de yer yer öylesine mü- zikselleşiyor ki, belli bir ivmeye kapılıp size in­ ce ince bir ezgiyi mırıldanmaya başlıyor: “Ro­

basında art arda ortaya ç ' ifçikk içe kenetlenirler, temaları minimal dozajlarda çeşitlerler, çatışırlar, uzlaşırlar, romanın ana düşüncesini geliştirirler.”

Aslında bu kitap müziğe biraz torpilli dav­ ranmış, müzik sanatının edebiyatı nasıl süsle­ diğini, ona nasıl yeni bir boyut kazandırdığını kanıtlamak istercesine bir eğilim taşıyor. Ünlü librettist Da Ponte’nin Don Giovanni libretto­ sunda “Tiyatro tekniği, şiir dili, diyalog kıv­ raklığı ve parlak mizahı ile” büyük bir ustalık sergilediğini ileri sürerken, bu librettonun eğer Mozart gibi yüce bir dehanın eline geç- meseydi sıradan bir metin olarak günümüze kalacağını da belirtmiş oluyor. “Ne var ki, söz­ cükle ifade edilemeyen, karakterlerin bilinçal- tmdaki gizleri açığa vuran, çeşitli eylemler içindeki insanların karşılıklı söyleşileri sırasın­ da hızlı duygu değişimlerini ifade eden ya da bir durumun getirdiği vahameti ve onun aşıl­ masını vansıtan, Mozart’ın hızlı ve değişken anlatımlı müziğidir.” Öte yanda Da Ponte’nin Mozart’a hazırladığı tablo da operanın beste­ lenmesine zengin bir çerçeve oluşturmuştur. “Tiyatro, metin ve müzikte hiçbir zorlukla karşılaşmayan Mozart entelektüel bir müzik üslubunu, orta seviyedeki halk kültürü ve köy­ lü üslubuyla senteze vardırır, “Mozart’ın Da Ponte ile Don Giovanni Operası için nasıl iş­ birliği yaptığını okurken onun adeta bir ruhbi­ limci gibi tek tek karakterlerin özelliklerini na­ sıl müziğinde yansıttığını da görüyoruz. Yazar, operanın konusal ve müziksel özetini birinci perdeden itibaren birebir bir karşılaştırma içinde incelemiş. Sonuçta, “Müziğin diyabolik yönünde karanlık, hüzünlü,trajik olan her şey, hınzırlık, aldatıcılık ve mizahla birleşmekte; müzik kısa bir sürede oyunsu’bir hafiflikle her şeyi örtmektedir. ”

Türk Edebiyatında Müzik

Leyla Pamir’in kitabı daha nice nice çağrı­ şımlara açık bir çalışma. Her bir bölümü oku­ yup bitirince elinizde olmadan bir çağrışımlar dünyasına giriyorsunuz. Beyin jimnastiği şek­ linde daha neler nelerle karşılaştırılabilir, şek­ linde kendinizi sorguluyorsunuz. Örneğin Türk edebiyatında, şiiri bir yana bırakırsak yalnız düz yazıda nefer araştırılabilir bu yön­ tem üstüne? Müzikse! yapıyı edebiyat yazısına uygulamış yazarlarımızla, müziğin roman ya da öykü süresince yarattığı gelgitlerle yapıtını ören yazarlarımız da bu tür bir inceleme ile gündeme gelebilir. Ahmet Hamdi Tanpı- nar’dan başka, klasik Türk müziği ile Batılılaş­ ma sürecindeki müziği karşıtlayan Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnusu; Oğuz Atay ın Demiryolu Hikayecileri, Pınar Kür’ün bir konçerto formunda işlediği ve Brahms’a gön­ dermeler yaptığı Bir Deli AğaÇ adlı romanı; Adalet Ağaoğlu’nun Ruh Üşümesi; Tomris Uyar’ın Miles Davies’e koşut bir anlatım uy­ guladığı Siesta’sı bu bağlamda incelenmeye değecek, hemen aklımıza gelen birkaç yapıt. Ayrıca müzik sanatının öğelerini anlatım aracı olarak kullanıp Türk dilini bu yolda işleyen yazarlarımız da var. Çağdaş müziğin kakışımlı anlatım dilini müziğe hiçbir gönderme yap­ maksızın romanında kullananları, daha yumu­ şak bir dil ararken sözcüklere aliterasyon yo- uyla euphon’ik (uyuşundu) bir işlev yük­ leyenler de var. Leyla Pamir’in bu çalışması bizim edebiyatımızda da karşılaştırmalı in­ celemelere bir öncü olmalıdır. ■

fi

Leyla Pamir

Müzik ve Edebiyat / Leyla Pam ir / Varlık

Yayınları / 200 s.

P S A Y I 3 5 8 S A Y F A 3

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yine sözü Veli- dedeoğlu’na bırakırsak 1900'lü yılla- nn gösteri dünyasına yepyeni pırıltılar getiren ve kendisi gibi yirminci yüzyılı baştan sona yaşayan

Abel Turnier ve Tülay Erduran'ın kayınvalidesi, Merhum Salahaddin Atakul ve Nermin Türkkan'ın teyzesi, Berrin Ekmekçi ve Ali Erdengiz'in halası, Murat-Pınar

172.. fesidir, Burada, kurulula karqt halkrn destek ve anlay{rnt sallamak igin varhgrnr halkla iletiqim kurdulu politikalar ve uygulamalarda bulan bir ytinetim sdz

“Ne kadınlar sevdim zaten yok­ tular / yağmur gi­ yerlerdi sonbaharla bir / azı­ cık okşasam sanki çocuktular / bıraksam korkudan gözleri sislenir / ne

Derin acılarla akan göz yaşları arasında halkevi müze şu­ besi Başkanı Vehbi Okay Atatürk’ün doğduğu günden başlıyarak bütün ha­ yatını ve hizmetlerini

Başbakan Turgut Özal’ın küçük kardeşi ve DPT Müsteşarı Yusuf Bozkurt Özal, sıcakların da etkisiyle dün Başbakan Özal’ın tabiriyle “ motoru­ nu

Üstün zekâsı ile beraber, derin saflığı zaman zaman sivrileşen dili, Çallı demekti i Topraklara verdiğimiz gün­ den sonra dahi, onu yine gü- lümsiyerek

 Genel olarak, dönüşümcü, etkileşimci ve bırakınız yapsınlar liderlik yaklaşımı gruplarından, dönüşümcü liderlik yaklaşımı daha çok alt düzey