• Sonuç bulunamadı

2018 YILI MEZUNLARI TEZ ÖZETLERİ (II)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2018 YILI MEZUNLARI TEZ ÖZETLERİ (II)"

Copied!
46
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EMBRİYONAL GELİŞİM ÜZERİNE NİKOTİNİN TERATOJENİK ETKİSİNE KARŞI B12 VİTAMİNİNİN SIÇAN ÖN (ÜST) EKSTREMİTE KEMİKLERİNİN GELİŞİMİNE ETKİSİ

THE EFFECT OF B12 VITAMIN ON RAT FRONT (UPPER) EXTREMİTY DEVELOPMENT AGAINST NICOTINE'S TERATOGENIC EFFECTS ON EMBRYONAL DEVELOPMENT

Ahmet PAYAS Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Anatomi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2018 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Mehtap NİSARİ

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Anatomy

M.Sc. Thesis, July 2018 Supervisor:Asst. Prof. Mehtap NİSARİ ÖZ

Çalışmamızda nikotinin gebe sıçanların fetuslarının kemik gelişimine olası etkileri ve vitamin B12’nin (Vit-B12) bu etkilere karşı teratojenik etkisi ikili iskelet sis-temi boyama yönsis-temi ile araştırıldı. Erciyes Üniversite-si Deneysel Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Mer-kezinde (DEKAM) üretilen ortalama ağırlığı 150 g olan 18 adet genç dişi Wistar albino cinsi sıçan kullanıldı. 2 dişi sıçana 1 erkek sıçan olacak şekilde saat 17.00’den saat 07.00’e kadar aynı kafeste tutuldu. Mikroskop al-tında vaginal smear incelenerek spermium görülen dişi sıçanlar 0.5 günlük gebe kabul edildi. Gebe sıçanlar rastgele kontrol, düşük doz nikotin (DDN), yüksek doz nikotin (YDN), düşük doz nikotin+vitamin B12 (DDN+Vit-B12), yüksek doz nikotin+vitamin B12 (YDN+Vit-B12) ve Vit-B12 olarak oluşturuldu. Gebeliğin 1-20. günleri arasında kontrol grubuna 1 ml/kg serum fizyolojik (SF), DDN grubuna 3 mg/kg nikotin, YDN grubuna 6 mg/kg nikotin, DDN+ Vit-B12 grubuna 3 mg/ kg nikotine ek olarak 0.5 mg/kg Vit-B12, YDN+ Vit-B12 grubuna 6 mg/kg nikotine ek olarak 0.5 mg/kg Vit-B12, ve Vit-B12 grubuna 0.5 mg/kg Vit-B12 verildi.

Gebe sıçanlardan gebeliğin 20. gününde fetuslar sezar-yenle alınarak, ağırlıkları ve baş-kıç uzunlukları ölçülüp kaydedildi. Daha sonra fetusların ikili iskelet boyama yöntemiyle kemik yapıları Alizarin Red-S ile kırmızıya, kıkırdak yapıları da Alcian Blue ile mavi renge boyandı. Fetuslara ait ön ekstremite kemikleri (scapula, humerus, ulna, radius) stereomikroskop altında incele-nerek fotoğrafları çekildi. Daha sonra Image J programı kullanılarak kemik boyu, kemikleşme uzunluğu ve ke-mikleşme yüzde oranları hesaplandı. Elde edilen veriler R 3.2.3 programında değerlendirildi.

Kemik boyu değerlendirildiğinde; DDN grubu ile kont-rol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olmadığı; YDN grubunun kontrol grubuna göre istatis-tiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu (p<0.05) görüldü. Kemik boyunun Vit-B12 verilen DDN+Vit-B12 ve YDN+Vit-B12 gruplarında DDN ve YDN gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yükseldiği ve kont-rol grubu verilerine yakın olduğu tespit edildi. Kemik-leşme uzunluğunun DDN ve YDN gruplarında kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede azal-dığı (p<0.05), DDN ve YDN gruplarına nikotine ilaveten Vit-B12 verildiğinde ise kemikleşme uzunluğunun ista-tistiksel olarak anlamlı derecede arttığı (p<0.05) ve kontrol grubuna yaklaştığı belirlendi.

ABSTRACT

In our study, the possible effects of nicotine on the bone development of fetuses of pregnant rats and the teratogenic effect of vitamin B12 (Vit-B12) on these effects were investigated by the dual skeletal system staining method. Eighteen female Wistar albino rats were used in Erciyes University Experimental Research Application and Research Center (DEKAM) with an average weight of 150 g. Two female rats were kept in the same cage as 1 male rat from 17.00 to 07.00 hrs. Under vaginal smear examination under the microscope, female rats with spermium were regarded as 0.5 day pregnant. Groups were formed as control, low dose nicotine (LDN), high dose nicotine (HDN), low dose nicotine+vitamin B12 (LDN+Vit-B12), high dose

nicotine+vitamin B12(HDN+ Vit-B12) and Vit-B12. Between

1-20 days of pregnancy 1 ml/kg of saline given for control group, 3 mg/kg of nicotine for LDN group, 6 mg/kg of nicotine for HDN, in addition 3 mg/kg nicotine 0.5 mg/kg Vit-B12 for

LDN+Vit-B12 group, in addition 6 mg/kg nicotine 0.5 mg/kg Vit -B12 for HDN+Vit-B12 group and 0.5 mg/kg of Vit-B12 for Vit-B12

group.

On the 20th day of the pregnancy, the fetuses were caesarean sectioned and their weights and head-to-hip lengths were measured. Subsequently dual skeletal staining was used to redirect fetal bones red with Alizarin Red-S and cartilage blue with Alcian Blue. After examination of fetal front bone (scapula, humerus, ulna, radius) under the stereomicroscope photos were taken.Then, using the Image J program, bone length, ossification length and percentage of ossification were calculated. The obtained data were evaluated with the R 3.2.3 program.

When bone size was evaluated; There was no statistically significant difference between the LDN group and the control group; The HDN group was statistically significantly lower than the control group (p <0.05). Bone size; The LDN +Vit-B12 and HDN + Vit-B12 groups given Vit-B12 were statistically significantly higher than the LDN and HDN groups and were close to the control group. Length of ossification; LDN, HDN groups were statistically significantly lower than control group (p <0.05) when Vit-B12 was given in addition to LDN and HDN, the length of ossification increased statistically significantly (p <0.05) and close to the control group. In our study, it was found that nicotine used in pregnancy delayed ossification on the skeletal system,Vit-B12 is the result that it can increase ossification by reducing this teratogenic effect.

Anahtar kelimeler: Sıçan, nikotin, vitamin B12, kemikleşme,

(2)

PLAZMA MEMBRANI KALSİYUM POMPASININ KİNETİK PARAMETRELERİNİN HİPERPARATİROİD HASTALIĞINA SAHİP KİŞİLERİN ERİTROSİT GHOST’LARINDA İNCELENMESİ

INVESTIGATION OF THE KINETIC PARAMETERS OF PLASMA MEMBRANE CALCIUM PUMP IN THE PATIENTS WITH HYPERPARATIROID DISEASE WITH ERYTHROCYTE GHOSTS

Armağan CANER Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Biyofizik Anabilim Dalı Doktora Tezi, Mart 2018 Danışman: Prof.Dr. Saim ÖZDAMAR

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences, Depatment of of Biophysics

PhD. Thesis, March 2018 Supervisor: Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR ÖZ

Hücre içi kalsiyum konsantrasyonunun artması veya azalması halinde hücre ölümü gerçekleşmektedir. P-tipi ATPaz’ların, tip IIB alt ailesinin üyesi olan plazma membranı kalsiyum ATPaz (PMKA) pompaları, hücre zarı boyunca Ca+2 iyonunun dışarı atılmasından sorum-lu yüksek afiniteli, ATP bağımlı pompalardır. N ve C terminallerinin ikisi de birden sitoplazma içerisinde olduğu için hücre içerisindeki Ca+2 artışına karşı has-sastır. PMKA pompaları en iyi eritrosit membranlarında incelenebilir. Paratiroid dokusundan fazla miktarda parathormon üretilmesi hiperparatiroidi olarak bilinmektedir.

Çalışmada, PMKA pompasının kalsiyum iyonunu çıkar-ma hızı ve çıkardığı kalsiyum iyon miktarı hiperparatiroid hastalarından elde edilen kırmızı kan hücrelerinin membranı kullanılarak incelendi. Bunun için eritrositlerin içerisindeki hemoglobin boşaltılarak Indo 1FF AM kalsiyum indikatörü yüklendi ve floresan mikroskop altında kalsiyum iyon konsantrasyonları hesaplandı. Daha sonra pompanın Vmax ve Km değerleri hesaplandı. Kontrol grubu Km ve Vmax değerleri sıra ile m ve Vmax bulundu.

Sonuç olarak, Hiperparatiroid hastalarının PMKA pom-pasının kalsiyum iyonlarını maksimum çıkarma hızı ile kontrol grubunun PMKA pompasının kalsiyum iyonları-nı maksimum çıkarma hızı arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.05). Hiperparatiroid hasta-larının PMKA pompasından çıkan kalsiyum miktarı ile kontrol grubunun PMKA pompasından çıkan kalsiyum miktarı arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.05).

ABSTRACT

If the intracellular calcium concentration increases or decreases, cell death occurs. PMCA pumps, which are members of the type IIB subfamily of P-type ATPases, are high-affinity, ATP-dependent pumps responsible for the excretion of Ca ions through the cell membrane. Because both the N and C terminals are in the cyto-plasm, they are sensitive to the Ca+2 increase in the cell. PMCA pumps can be best examined in the membranes of red blood cells. If parathyroid tissue produces a lot of parathormone, that is known as hyperparathyroidism. In this study, the removal rate of calcium ions by the PMCA pump and the amount of calcium ions released by the PMCA pump were studied using membranes of red blood cells from hyperparathyroid patients. Therefore, the hemoglobins in the erythrocytes were emptied, then the Indo 1FF AM calcium indicator was loaded and after that the calcium ion concentrations under the fluorescence microscope were calculated. Then the Vmax and Km values of the pump were calculated. The control group Km and Vmax values respectively and the patient group Km and Vmax values respectively.

As a result, there was a statistically significant difference (p <0.05) between the maximal withdrawal rate of the calcium ions of the PMCA pump of the hyperparathyroid patients and the maximal withdrawal rate of the calcium ions of the PMCA pump of the control group. There was a statistically significant difference between the amount of calcium excreted from the PMCA pump of the hyperparathyroid patients and the amount of calcium excreted from the PMCA pump of the control group (p <0.05).

Anahtar kelimeler: PMKA, hücre içi Ca+2 iyon görüntüleme, hiperparatiroid, eritrosit kesecikler

Keywords: PMCA, intracellular Ca ion imaging, hyperparathyroid, erythrocyte ghost

(3)

ÖTİROİD NODÜLER GUATRLI HASTALARIN DNA HASARI VE TAMİRİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF DNA DAMAGE AND REPAIR IN EUTHYROID PATIENTS WITH NODULAR GOITER

Büşra DÜZGÜN

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kök Hücre Bilimleri Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi, Mayıs, 2018

Danışman: Prof. Dr. Hamiyet DÖNMEZ-ALTUNTAŞ

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences, Department of Stem Cells

M.Sc. Thesis, March 2018

Supervisor:Prof.Dr. Hamiyet DÖNMEZ ALTUNTAŞ ÖZ

Tiroid nodülleri ülkemizde ve dünyada yaygın olarak görülen her cins ve yaşta rastlanan hastalıklardan biri-dir. Tiroid nodüllerinin belli bir oranında kanser ortaya çıkmasına rağmen çoğunluğu benigndir. DNA çift zincir kırıkları (ÇZK), iyonize radyasyon, ultraviyole ışığı ve kimyasal bileşikler gibi ekzojen ajanlarla ve replikasyon hataları, deaminasyon gibi endojen ajanlar-la oluşabilir. P53 bağajanlar-layıcı protein 1 (53BP1) de, fosforlanmış H2AX’e (γ-H2AX’e) bağlanır ve DNA çift iplik kırıklarının tamirini düzenler. Bu çalışmada, ince iğne aspirasyon biyopsisi uygulanan ötiroid nodüler guatrlı hastalardaki DNA hasarı ve tamirinin araştırıl-ması amaçlanmıştır.

Çalışmada, ötiroid nodüler guatrlı 33 hasta ve 52 sağ-lıklı kontrol toplam 85 kişiden EDTA’lı tüplere 3 ml periferal kan örnekleri alındı. Alınan kan örnekleri Aklides Nuk sistem protokolüne uygun şekilde hazırla-narak elde edilen preparatlar, tam otomatik Aklides okuma sistemi ile γ-H2AX ve 53BP1 fokuslarının analizi yapıldı. Elde edilen değerlerin istatistiksel karşılaştırıl-ması Mann-Whitney U testi kullanılarak yapıldı. Çalışmamızda, ötiroid nodüler guatrlı hastalardaki hüc-re başına γH2AX fokus sayısının, γH2AX pozitif hüchüc-re oranının, 53BP1 pozitif hücre oranının ve apopitotik hücre sayısının kontrol kişilere göre daha yüksek oldu-ğu bulundu (p < 0.05).

Sonuç olarak bu çalışmada, ötiroid nodüler guatrlı has-taların periferal kan örneklerinde γ-H2AX ve 53BP1fokus analizleri ile DNA hasarının (ÇZK’ları) ve DNA tamir kapasitelerinin arttığını gösterdik.

ABSTRACT

Thyroid nodules are one of the most common diseases of all gender and ages in our country and worldwide. Although thyroid cancer accounts for a small percentage of thyroid nodules, the majority are benign. Double strand breaks (DSB) can be caused by exogenous agents such as ionizing radiation (IR), ultraviolet radiation (UV) and chemical compounds and endogenous agents such as deamination, replication faults. P53 binding protein (53BP1) bound γ-H2AX which is a phosphorylated form of H2AX. 53BP1 was regulated DSB repair. The present study was conducted to evaluate DNA damage and repair in euthyroid patients with nodular goiter performed fine needle aspiration biopsy.

In this study, 3 ml of peripheral blood samples were taken from 85 subjects (33 euthyroid patients with nodular goiter and 52 healthy subjects) to test tubes with EDTA. Blood samples were prepared in accordance with the Aklides Nuk System protocol. 53BP1 and γ-H2AX foci on slides prepared were analyzed with Aklides fully automatic system. The statistical comparisons of data were analyzed using Mann-Whitney U test.

In our study the number of H2AX foci per cell, γ-H2AX positive cell ratio, 53BP1 positive cell ratio and the number of apoptotic cells of euthyroid patients with nodular goiter was found to be higher than in those of control individuals (p < 0.05).

In conclusion, in this study we showed that DNA damage and repair capacities were increased in blood samples of euthyroid patients with nodular goiter by using γ-H2AX and 53BP1 foci analysis.

Anahtar kelimeler: Genom Hasarı, H2AX yöntemi, 53BP1,

(4)

KLİMAKTERİK DÖNEMDEKİ KADINLARA EŞLERİN UYGULADIĞI SIRT MASAJININ MENOPOZAL YAKINMALAR, UYKU KALİTESİ VE EŞ UYUMUNA ETKİSİ

THE EFFECT OF BACK MASSAGE APPLIED BY THE SPOUSES OF WOMEN IN THE CLIMACTERIC PERIOD ON THE MENOPAUSAL COMPLAINTS, SLEEP QUALITY AND MARITAL ADJUSTMENT

Didem KAYA Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Hemşirelik Anabilim Dalı Doktora Tezi, Mayıs 2018 Danışman: Prof. Dr. Mürüvvet BAŞER

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nursing,

PhD Thesis, May 2018 Supervisor: Prof. Dr. Mürüvvet BAŞER ÖZ

Araştırma klimakterik dönemdeki kadınlara eşlerin uyguladığı sırt masajının menopozal yakınmalar, uyku kalitesi ve eş uyumuna etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Araştırma Haziran-Aralık 2016 tarihleri arasında iki aile sağlığı merkezinde uygulanmıştır. Araştırma kriter-lerine uyan 33 çift müdahale ve 30 çift kontrol grubu olmak üzere 63 çift ile araştırma yürütülmüştür. Araş-tırma öncesinde müdahale ve kontrol grubundaki ka-dınlara ve erkeklere Kişisel Bilgi Formu ve kaka-dınlara Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ), Menopoz Semptomları Değerlendirme Ölçeği (MSDÖ) ve Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ), eşlerede Evlilik Uyumu Ölçeği (EUÖ) doldurulmuştur. Müdahale grubundaki kadınla-rın eşlerine sırt masajı öğretilmiş ve eşlerine haftada 2 kez olmak üzere 4 hafta boyunca uyku saatinden yarım saat önce 15 dakika süreyle sırt masajı yapmaları isten-miştir. Kontrol grubuna herhangi bir müdahale yapıl-mamıştır, 4 hafta sonra sırt masajı anlatılmıştır. Her iki gruba ölçekler 4 hafta sonra son kez doldurulmuştur. Veriler ShapiroWilk testi, Fisherexact testi, iki yönlü varyans analizi, Bonferroni testi ve Pearson korelasyon analizi ile değerlendirilmiştir. p<0.05 değeri istatistik-sel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

Araştırmada müdahale öncesi iki grubun MSDÖ, PUKİ, EUÖ ile eşlerin EUÖ puan ortalamaları birbirine ben-zerdir (p>0.05). Masaj sonrası ise; MSDÖ toplam puan ortalaması müdahale grubunda 15.42 puan, kontrol grubunda 0.33 puan azalmıştır (p<0.001). Müdahale grubunun PUKİ puan ortalaması yaklaşık 11 puan aza-lırken, kontrol grubunun puanında artış olmuştur (p<0.001). Müdahale grubundaki çiftlerin evlilik uyu-munun arttığı; kontrol grubundaki çiftlerin ise evlilik uyumunun azaldığı belirlenmiştir (p<0.001).

Sonuç olarak, eşlerin uyguladığı sırt masajı, kadınların uyku kalitelerini ve evlilik uyumlarını artırmış, menopozal yakınmalarını azaltmıştır. Aynı zamanda erkeklerinde evlilik uyumlarını artırmıştır.

ABSTRACT

The aim of this study is to determine the effect of back massage applied by the spouses of women in the cli-macteric periodon the menopausal complaints, sleep quality and marital adjustment. The study was con-ducted between June and December 2016 in two family health centers. The study was carried out a total of 63 pairs which met the research criteria, of them 33 cou-ples were intervention and 30 coucou-ples were as control group. At the beginning of the study, Personal Informa-tion Form was filled in the women and their spouses in the intervention and control group, and The Pittsburgh Sleep Quality Index (PUKI), Menopausal Symptoms Rating Scale (MSDS) and Marital Adjustment Scale (ESS) were also filled in the women in both groups. Back massage were taught the spouses of the women in the intervention group and were asked to apply half an hour before sleep over 15 minutes twice a week for 4 weeks. Women in the control group were not given any additional treatment, back massage was told after 4 weeks. The scales were implemented to both groups after 4 weeks.

For statistical analysis, Shapiro-Wilk, Fisherexact, two-way analysis of variance, Bonferroni tests Pearson cor-relation analysis were used.The statistical significance levels were considered at p<0.05.

Before the intervention, the mean scores of MSDS, PUKI, ESS were similar in both groups (p>0.05). After the massage, the mean total score of MSDS decreased by 15.42 points in the intervention group and by 0.33 points in the control group (p<0.001). When the inter-vention group's PUKI score average decreased by 11 points, the score of the control group increased (p<0.001). It was determined that marital adjust-mentincreased for the couples in the intervention group; but it decreased for the couples in the control group (p<0.001).

As a result, back massage applied by the spouses in-creased the sleep quality and marital adjustment of the women and decreased the menopausal complaints. At the same time, marital adjustment has increased in men.

Anahtar kelimeler: Evlilik uyumu, klimakterik dönem,

(5)

OTOİMMÜN TİROİDTTE SERUM ESER ELEMENT DÜZEYLERİ VE OKSİDATİF STRESİN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF SERUM TRACE ELEMENT LEVELS AND OXIDATIVE STRESS IN AUTOIMMUNE THYROIDITIS

DNYA ALİ HASSAN

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2018 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Recep SARAYMEN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Medical Biochemistry

M.Sc. Thesis, May 2018 Supervisor: Dr. Recep SARAYMEN ÖZ

Otoimmün tiroid hastalıkları (OİTH), bağışıklık sistemi-nin regülasyon bozukluğundan kaynaklanan ve tiroid bezi üzerine bir immün saldırısı başlatır. Hashimoto tiroiditi (HT) tiroid bezinin kronik bir enflamasyonudur. En sık görülen otoimmün hastalığın yanı sıra hipotiroidinin en yaygın nedeni olarak kabul edilir. Bu çalışmanın amacı, Hashimoto tiroiditi (HT) ve tiroid otoantikorları, serum selenyum eser element düzeyleri ve ötiroid ve subklinik hipotiroid aşamaların-daki oksidatif stres parametreleri arasınaşamaların-daki ilişkinin incelenmesidir. Çalışmaya toplam 100 hasta dahil edil-di; Bunlardan 71'i yeni HT tanısı almış (ötiroidte 51 hasta ve subklinik hipotiroid alt grupta 20 hasta), 18 yaş üstü ve daha önce herhangi bir tedavi almayan ve 29'u sağlıklı gönüllü kişilerden oluşmaktadır. Ortalama total oksidan durum (TOS), kontrol grubuna göre daha yüksek seviyede bulundu. TAS düzeyleri ötiroid ve subklinik hipotiroid grupları arasında belirgin bir fark-lılık göstermezken, kontrol grubuna göre düşük seviye-lerde olup anlamlı bulunmuştur. Çalışma grupları ara-sında serum selenyum düzeleri araara-sında anlamlı bir fark gözlenmemiştir.

Bulgularımız, HT'li hastalarda hipotiroidin gelişimi sırasında oksidatif stresin sürekli arttığını göstermek-tedir. Selenyum eser elementi HT hastalarında doğru-dan tiroid fonksiyonunu etkileyebilir.

ABSTRACT

Autoimmune thyroid diseases (OİTH) result from a deregulation of the immune system leading to an im-mune attack on the thyroid gland. Hashimoto thyroidi-tis (HT) is a chronic inflammation of the thyroid gland. It is considered to be the most common autoimmune disease, as well as the most common cause of hypothy-roidism. The aim of this study was to study the rela-tionship between Hashimoto’s thyroiditis (HT) and thyroid autoantibodies, serum selenium trace element levels and oxidative stress parameters in euthyroid and subclinical hypothyroid stages. A total of 100 patients were included in the study; 71 of whom were newly diagnosed with HT (51 patients in the euthyroid, and 20 patients in subclinical hypothyroid subgroups), aged over 18 and had not received any prior treatment and 30 of whom were healthy volunteers. The total oxidant status (TOS) levels were higher in patient groups com-pared to controls. The mean serum selenium levels were similar between the control, euthyroid and sub-clinical hypothyroid groups. The total antioxidant status (TAS) levels were lower in Euthyroid and sub-clinical hypothyroidism patients in comparison to con-trol group.

Our results suggest that oxidative stress increases con-tinuously during the development of hypothyroidism in patients with HT. Selenium trace element may directly influence the thyroid function in patients with HT.

Anahtar kelimeler: Otoimmün tiroid hastalıkları, Hashimoto

(6)

KADINLARDA BEL ÇEVRESİ VE BEDEN KİTLE İNDEKSİ VE BECK DEPRESYON ENVANTERİ PUANLAMASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN SAPTANMASI

DETERMINING THE RELATIONSHIP BETWEEN WAIST CIRCUMFERENCE AND BODY MASS INDEX AND BECK DEPRESSION INVENTORY POINTS IN WOMEN

Elif BUNSUZ Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Beslenme ve Diyetetik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2018 Danışman: Doç. Dr. Nalan Hakime NOĞAY

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nutrition and Dietetics

MS. Thesis, June 2018

Advisor: Assoc. Prof. Dr. Nalan Hakime NOĞAY ÖZ

Kadınlarda beden kitle indeksi (BKİ), bel çevresi ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) puanlaması arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılan kesitsel ve tanımlayıcı tipteki bu çalışmanın örneklemini ilaç kullanmayan, gebe olmayan, sağlıklı 245 kadın oluşturmuştur. Katılımcılara ait genel bilgiler anket formuna kaydedilmiş, antropometrik ölçümleri alınmış (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi, kalça çevresi), BKİ ve bel/kalça oranı hesaplanmıştır. Depresyona yatkınlık durumu BDE ile değerlendirilmiştir. Bireylerin % 40’ının bel çevresi 88 cm üzerinde bulunmuştur. BKİ’ye göre bireylerin % 29.8’i hafif şişman, % 27.8’i şişman olarak bulunmuştur. Hafif şişman ve şişman olan grubun BDE’den aldığı puan ve depresyona yatkınlık oranının BKİ’si normal olan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Depresyona yatkın olanların boy uzunluğu, BKİ ve bel çevresi ölçümleri depresyona yatkın olmayanlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p<0.05). Depresyona yatkınlığı olanlar, olmayanlara göre şişman olma açısından 2.43 kat daha riskli bulunmuştur. Depresyona yatkın olma riskini yaş 1.04 kat, BKİ 1.07 kat arttırmaktadır. Yaş, vücut ağırlığı, kalça çevresi ve bel çevresindeki bir birimlik artışın hafif şişman ve şişman olma riskini sırasıyla 1.15, 1.45, 1.32 ve 1.34 kat arttırdığı saptanmıştır. Sonuç olarak, obezite ve depresyon karşılıklı ilişki içerisindedir. Bu nedenle obezite tedavisi gören kadınlar tedavinin başarılı olması için mutlaka psikiyatrik açıdan değerlendirilmelidir.

ABSTRACT

The sample group of this cross-sectional and descrip-tive type research, performed to study the relationship between the body mass index (BMI), waist circumfer-ence and Beck Depression Inventory (BDI) scoring in women, consisted of 245 healthy and non-pregnant women not taking any medication. General information about the participants was recorded in the survey form. Anthropometric measurements were taken (body weight, body height, waist circumference, hip circum-ference), BMI and waist/hip ratio was calculated. Their susceptibility to depression was assessed by BDI. Ac-cording to the BMI, the waist circumference of 40% of the participants was over 88 cm. According to BMI, 29.8% of the participants were overweight and 27.8% were obese. BMI scores of the mildly obese and their susceptibility to depression were significantly higher than the group with normal BMI scores (p <0.05). Those who were susceptible to depression have signifi-cantly higher body height, BMI and waist circumference measurements compared to those who were not sus-ceptible to depression (p < 0.05). Those with suscepti-bility to depression were 2.43 times riskier in terms of obesity than those without. The risk for susceptibility to depression increased 1.04 times with age and 1.07 times with the BMI. One unit increase in age, body weight, hip circumference and waist circumference were found to increase the risk of being overweight and obese at the rate of 1.15, 1.45, 1.32 and 1.34 times, respectively. In conclusion, obesity and depression are correlated. Therefore, women undergoing obesity treatment should necessarily be evaluated in terms of psychiatric condition in order for the success of the treatment.

Anahtar kelimeler: Obezite, Depresyon, Bel Çevresi, Beck

(7)

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ ADAYLARININ EPİSTEMOLOJİK İNANÇLARI, AKADEMİK ÖZ-DÜZENLEME VE ÖZ-YETERLİLİK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

INVESTIGATION OF THE RELATIONSHIP OF THE EPISTEMOLOGICAL BELIEFS, SELF-REGULATION AND SELF-EFFICACY LEVELS OF PHYSICAL EDUCATION AND SPORT TEACHER CANDIDATES

Emire ÖZKATAR KAYA Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı Doktora Tezi, Haziran 2018 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Osman PEPE

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physical Education And Sports

PhD,Thesis, June 2018 Supervisor: Asst. Prof.Osman PEPE ÖZ

Bu çalışmada beden eğitimi ve spor öğretmeni aday-larının epistemeolojik inançları, akademik öz-düzenleme ve öz yeterlilik düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.

Araştırmada Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesinde bulu-nan illerdeki Yükseköğretim Kurumlarına bağlı üniver-sitelerin Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği bölümleri-nin I. ve IV. sınıf öğrencileri bulunan toplam 450 öğren-ci gönüllü olarak katılmıştır.

Çalışmaya katılan gönüllülerin yaş, cinsiyet, sınıf, genel akademik not ortalama (GANO), öğrenim gördükleri üniversite ve yaşanılan yer olmak üzere altı soruluk demografik bilgi formunu, Chan ve Elliot (2002 ) tara-fından geliştirilen ve Aypay (2011) taratara-fından Türkçeye uyarlanan epistemolojik inanç ölçeğini, Manuel Martinez-Pons (2000) tarafından geliştirilen ve Kaplan (2014) tarafından Türkçeye uyarlanan akademik özdüzenleme ölçeğini ve Jerusalem ve Schwarzer (1981) tarafından geliştirilen ve Yılmaz ve Ark. (2007) tarafından Türkçeye uyarlanan akademik özyeterlilik ölçeğini doldurmaları istenmiştir.

Verilerin analizinde IBM SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) 20 istatistik paket programı kulla-nılmıştır. Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği bölümle-rinde öğrenim gören öğrencilerinin akademik öz dü-zenleme, akademik öz yeterlilik ve epistemolojik inanç ölçeklerinden aldığı puanların aritmetik ortalama ve standart sapma X±Sd olarak sunulmuştur. İkili karşılaş-tırmalarda bağımsız gruplarda t testi kullanılır iken, çoklu karşılaştırmalarda tek yönlü varyans analizi, olu-şan farklılıkların tespitinde ise Schefffe testinden fayda-lanılmıştır. Ölçeklerden elde edilen verilerin ilişkisini ortaya çıkarmak için Pearson Momentler Çarpımı Kore-lasyon Analizi uygulanmıştır. p<0.05 değeri anlamlı kabul edilmiştir.

Sonuç olarak, beden eğitimi ve spor öğretmeni aday-larının akademik özyeterlilik düzeylerinin GANO’larına ve öğrenim gördüğü üniversiteye göre, Akademik öz-düzenleme düzeylerinin yaş, cinsiyet, GANO, yaşanılan yer ve öğrenim gördüğü üniversiteye göre epistemolo-jik inançlarının ise, yaş cinsiyet ve öğrenim görülen üniversitelere göre farklılık gösterdiği, Akademik özye-terlilik ve akademik öz düzenleme arasında negatif, epistemolojik inanç ve akademik öz-düzenleme düzey-leri arasında pozitif yönlü ilişki tespit edilmiştir.

ABSTRACT

In this study, it is aimed to examine the relationship between epistemological beliefs, academic self-regulation and self-efficacy levels of physical education and sports teacher candidates.

A total of 450 students who study at the 1st and 4th grades of the Physical Education and Sports Teaching Departments of the universities in the Central Anatolia Region participated in the study voluntarily.

The participants were asked to fill in the demographic information form including questions of age, gender, grade, general point of average (GPA), the university they study at and the place they live in, the epistemo-logical belief scale that was developed by Chan and Elliot (2002) and adapted into Turkish by Aypay (2011), academic self-regulation scale that was devel-oped by Manuel Martinez-Pons (2000) and adapted into Turkish by Kaplan (2014) and academic self-efficacy scale that was developed by Jerusalem and Schwarzer (1981) and adapted into Turkish by Yılmaz et.al (2007).

IBM SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) 20 statistics package software was used for data analy-sis. The arithmetic mean and standard deviation of the scores obtained from the academic self-regulation, aca-demic self-efficacy and epistemological belief scales of the students studying at Physical Education and Sports Teaching Department were presented as X±Sd. While t test was used in independent groups for paired com-parisons, one-way analysis of variance was used for multiple comparisons and Scheffe test for the determi-nation of the differences. To reveal the relation of the data obtained from the scales, Pearson Product-Moment Correlation analysis was used. The value of p<0.05 was accepted significant.

As a consequence, it was determined that the academic self-efficacy levels of the candidates of physical educa-tion and sports teachers differed depending on their GPA and the university they study at, their academic self-regulation levels differed depending on their age, gender, GPA, the place they live in and the university they study at, and their epistemological beliefs differed depending on their age, gender and the university they study at. A negative relation was found between aca-demic self-efficacy and acaaca-demic self-regulation, and a positive relation between epistemological beliefs and academic self-regulation levels.

Anahtar kelimeler: Beden Eğitimi ve Spor, Epistemolojik

(8)

HİPOKSİK EMBRİYO KÜLTÜRÜNDE FOLİK ASİTİN EMBRİYO GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİSİ EFFECT ON FOLIC ACID EMBRYO DEVELOPMENT IN HYPOXIC EMBRYO CULTURE

Ertuğrul DAĞLI

Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Anatomi Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2018 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Mehtap NİSARİ

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Anatomy

MS. Thesis, June 2018

Advisor: Dr. Öğr. Üyesi Mehtap NİSARİ ÖZ

Canlı organizmalarda büyüme ve bölünmenin sorunsuz devam etmesi için yeterli miktarda oksijen olmalıdır. Oksijenin yetersiz olduğu durumda hipoksi ortaya çık-maktadır. Erken embriyonik dönemde canlının hipoksiye maruz kalması birçok anomaliye veya canlı-nın ölmesine neden olmaktadır. Hipoksi neticesinde serbest radikaller birikmesi ile oksidatif stres meydana gelmektedir. Serbest radikallerin ortamda birikmesini engelleyen maddeye antioksidan denilmektedir. Folik asit metabolizmada önemli görevleri olan bir antioksi-dan maddedir. Yapılan literatür taramasında folik asit kullanımının doğumsal sorunları ve Nöral tüp defektini azalltığı görülmektedir. Bu çalışmada hipoksik embriyo kültüründe folik asit’in embriyo gelişimi üzerine etkile-ri araştırıldı.

Bu çalışmada wistar albino (150-250 gr) türü gebe sıçanlar kullanıldı. Gebeliğin 9.5. gününde embriyolar anne karnından çıkarıldı. In vitro embriyo kültürü tek-niği ile embriyolar büyütüldü. 48 saatlik kültür periyo-du sonunda folik asit’in (1 mmol-2 mmol) hipoksik embriyolar üzerine etkisi morfolojik olarak değerlendi-rildi.

Kontrol grubu ile hipoksi grubu morfolojik parametre-leri karşılaştırıldığında kontrol grubu gelişimini ta-mamladığı, hipoksi grubunun ise gelişiminin yeterli olmadığı görüldü. Kontrol grubu ile hipoksi grubu ara-sında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlendi (p<0.05). Hipoksi grubu ile hipoksi düşük doz folik asit ve hipoksi yüksek doz folik asit grubu karşılaştırıldığın-da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlendi (p<0.05). Ayrıca Hipoksi grubu ile hipoksi düşük doz folik asit ve hipoksi yüksek doz folik asit grubunda ise hipoksi grubuna oranla daha iyi gelişim gözlendi (p<0.05).

Sonuçlar, FA’nın hipoksik koşullara maruz bırakılan ve embriyonik gelişim geriliği gösteren embriyolar üzerin-de olumlu etkileri olabileceğini ortaya koymaktadır.

ABSTRACT

There must be enough oxygen in the living organisms to allow growth and division to proceed smoothly. Hypoxia occurs when oxygen is inadequate. In the early embryonic period, the exposure of the living organism to hypoxia causes many anomalies or live organisms to die. As a result of hypoxia, oxidative stress occurs due to accumulation of free radicals. Antioxidant is a sub-stance that prevents free radicals from accumulating in the environment. Folic acid is an antioxidant that has important roles in metabolism. It is seen that the use of folic acid in the literature survey is congenital and the neural tube defect is reduced. In this study, the effects of folic acid on embryo development in hypoxic embryo culture were investigated.

Wistar albino (150-250 gr) pregnant rats were used in this study. Embryonal dissection was performed at 9.5. days of gestation. Embryos were grown by in vitro embryo culture technique. After 48 hours of culture period, the effect of folic acid (1mmol-2mmol) on hypoxic orders was evaluated morphologically. The morphological parameters of the hypoxia group were compared with the control group. It was seen that the development of group control was complete, the development of group hypoxia was not enough. A statistically significant difference was observed between group control and group hypoxia (p<0.05). A statistically significant difference was observed between hypoxia group and hypoxic low-dose folic acid group and hypoxic high dose-folic acid group group (p<0.05). Moreover, the hypoxic low-dose folic acid and the hypoxic high dose-folic acid A group showed better development than the hypoxia group (p<0.05).

The results suggest that folic acid may have positive effects on nerve development especially on embryos exposed to hypoxic conditions and showing embryonic developmental retardation.

Anahtar kelimeler: Folik Asit, Embriyo Kültürü, Sıçan,

(9)

NADPH OKSİDAZIN BAZI FONKSİYONEL ANALİZ TESTLERİ VE X'E BAĞLI KRONİK GRANULOMATOZ HASTALIK TANISINDA MOLEKÜLER TESTLER İLE UYGULAMASI

SOME FUNCTİONAL ANALYSİS TESTS OF NADPH OXİDASE AND APPLİCATİON WİTH MOLECULAR TESTS İN THE DİAGNOSİS OF X-LİNKED CHRONİC GRANULOMATOUS DİSEASE

Esma BENTLİ Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

İmmünoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2018 Danışman: Prof. Dr. Mustafa Yavuz KÖKER

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Immunology

MSc. Thesis, May 2018

Supervisor: Prof. Dr. Mustafa Yavuz KÖKER ÖZ

Kronik Granülomatoz Hastalık (KGH) fagositik hücrele-rin bazı bakteri ve mantarları fagosite ettikten sonra öldürememesi ile karakterize kalıtsal bir primer immün yetmezlik hastalığıdır. KGH da fagosit nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (NADPH) oksidaz enzim yapısını oluşturan oksidaz proteinlerin-den (gp91, p22, p47, p67) birinin eksikliği neproteinlerin-deni ile oksijen radikallerinin öncüsü olan süperoksit üretile-mez.

Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İmmü-noloji Anabilim Dalı İmmün Yetmezlik Araştırma Laboratuvar’ına gelen 25 aileden X KGH tanısı alan 30 hasta, 29 anne, 1 büyükanne, 1 teyze ve 5 kız kardeş ten oluşan 36 X KGH taşıyıcı hasta yakınından ve 40 sağlıklı bireyin olduğu kontrol grubundan alınan periferik kan örnekleri kullanıldı. Hasta, taşıyıcı ve kontrol örnekle-rinden nötrofil fonksiyon analizi DHR 123 testi ile ger-çekleştirildi. Ayrıca taşıyıcı bireylerden gp91/p22phox spesifik antikorla sitokrom b558 ekspresyonu ölçümü akım sitometrede çalışıldı.

Çalışmaya alınan 30 hasta örneğinde KGH ile uyumlu DHR123 test sonucu elde edildi. Ortalama SI: 1,15 ola-rak bulundu. Kontrol örneklerinde DHR 123 testi sonu-cu ortalama SI: 80 olarak bulundu. 36 taşıyıcının tama-mında DHR 123 testi ile iki farklı nötrofil populasyonu elde edildi. Benzer şekilde ancak stimulasyon olmadan yapılan p22/gp91phox intrasellüler antikor boyaması sonucu da bütün taşıyıcı örneklerinden iki farklı nötrofil populayonu elde edildi. Ayrıca CD11b M1/70 APC-Cy7 ve CD14 MOP9-APC-Cy7 spesifik antikorları DHR 123 testinde dihidrorodamin’e alternatif olarak kullanıldı ve benzer sonuçlar elde edildi.

Sonuç: X-KGH tanısında DHR 123 yönteminin tanı ve taşıyıcılık takibinde tam doğru sonuçlar verdiği gözlen-di. Taşıyıcılık takibinde ve tanıda p22/gp91 testinin de destekleyici bir test olduğu belirlendi.

ABSTRACT

Chronic Granulomatosis Disease (GHD) is a hereditary primary immunodeficiency disease characterized by phagocytic cells that can not kill certain bacteria and fungi after phagocytosis. It is not possible to produce superoxide which is the precursor of oxygen radicals due to the lack of one of the oxidase proteins (gp91, p22, p47, p67) that constitute the phagocytic nicotina-mide adenine dinucleotide phosphate (NADPH) oxidase enzyme structure in this disease. This study was con-ducted in Immunodeficiency Research Laboratory of Department of Immunology, Erciyes University Faculty of Medicine and peripheral blood samples from 30 pa-tients who were diagnosed with X CGD from 25 families, 36 X CGD carrier consisting of 29 mothers, 1 grand-mother, 1 aunt and 5 sisters and 40 healthy subjects were used. Neutrophil function analysis from patient, carrier and control samples was performed by DHR 123 test. In addition, measurement of cytocrom b558 ex-pression with gp91 / p22phox specific antibody from carrier individuals was performed by a flow cytometer. In 30 patients, DHR 123 test result was found to be compatible with CGD. The mean SI was found to be (1.15). In the control samples, result of DHR 123 test SI value found in 80. Two different neutrophil populations were obtained by DHR 123 test in all 36 carriers. Simi-larly, two different neutrophil populations were ob-tained from all carrier samples in a p22 / gp91phox intracellular antibody staining result without stimula-tion. Furthermore, specific antibodies to CD11b M1 / 70 APC-Cy7 and CD14 MOP9-APC-Cy7 were used as an alternative to dihydrorodamine in the DHR 123 test and similar results were obtained. Conclusion: It was ob-served that DHR 123 method is useful for the diagnosis of X-CGD and in follow-up of carrier stage in X-CGD. Additinally, p22 / gp91 test is also useful for identifica-tion of carrier stage in X-CGD.

Anahtar kelimeler:NADPH Oksidaz, X'e Bağlı Kronik

(10)

VOLEYBOL OYUNCULARINDA CİNSİYET FARKLILIĞINA GÖRE VÜCUT KOMPOZİSYONU İLE AEROBİK VE ANAEROBİK PERFORMANSIN KARŞILAŞTIRILMASI

RELATIONSHIP BETWEEN AEROBIC AND ANAEROBIC PERFORMANCE WITH BODY COMPOSITION ACCORDING TO SEXUAL DIFFERENCE OF VOLLEYBALL PLAYERS

Esra COŞKUNER Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Fizyoloji Anabilim Dalı Yüksek lisans Tezi, Temmuz 2018 Danışman: Prof. Dr. Sami AYDOĞAN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Physiology

MSc,Thesis, July 2018 Advisor: Prof. Dr. Sami AYDOĞAN ÖZ

Bu çalışmanın amacı kadın ve erkek voleybol oyuncularının cinsiyet farklılığına göre vücut kompozisyonun aerobik ve anaerobik performans ile ilişkisini karşılaştırmaktır. Çalışma-ya Erciyes Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu voleybol öğrencileri gönüllü olarak katılmıştır. Katılan voley-bol oyuncularının 18’i kadın ve 21’i erkektir. Kadın voleyvoley-bol oyuncularının yaşları 16,83±1,38 yıl, boy uzunlukları 172,83±9,31cm ve vücut ağırlıkları 63,15±6,91 kg, erkek vo-leybol oyuncularının yaşları 19,8±2,06 yıl, boy uzunlukları 180,9±7,84 cm ve vücut ağırlıkları 74,39±9,61 kg’dir. Kadın oyuncuların vücut kitle indeksi 21,21±2,41 kg/m2, yağ yüzde-si %22,35±3,89, yağ kitleyüzde-si 14,26±3,32 kg, yağsız vücut kitleyüzde-si 47,95±3,55 kg, toplam vücut suyu 35±2,55 kg erkek voleybol oyuncularının vücut kitle indeksi 22,68±2,68 kg/m2, yağ yüz-desi %10,16±4,37, yağ kitlesi 7,67±3,86 kg, yağsız vücut kitlesi 66,33±6,73 kg, toplam vücut suyu 48±4,78 kg. Vücut kitle indeksi cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05). Vücut yağ yüzdesi cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05). Yağ kitlesi cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05). Yağsız vücut kitlesi cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05). Toplam vücut suyu cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05) Kademeli artan koşu test verileri aerobik test süresi kadınlar-da 4,35±0,43 dk, erkeklerde 6,33±0,53 dk. aerobik test koşu hızı kadınlarda 110±8,4 m/dk, erkeklerde 130±9,48 m/dk. VO2max kadınlarda 38,04±5,65 ml/kg/dk erkeklerde 49,86±6,95 ml/kg/dk, anaerobik eşikteki VO2 kadınlarda 33,39±4,52 ml/kg/dk, erkeklerde 40,73±5,63 ml/kg/dk anae-robik eşiğe ulaşılan süre kadınlarda 2,10±0,30 dk, erkeklerde 3,03±0,38 dk olarak elde edilmiştir. Kademeli artan koşu tes-tinde; test süresi, aerobik test koşu hızı, anaerobik eşiğe ulaşı-lan süre, VO2 max, anaerobik eşikteki VO2, değerleri cinsiyet-ler arasında anlamlı fark bulunmuştur(p<0,05). Wingate bisik-let ergometresi test verileri ise; Wingate zirve güç/kg kadın-larda 6,17±0,79 w/kg, erkeklerde 9,97±1,72 w/kg, ortalama güç/kg kadınlarda 4,34±0,61w/kg, erkeklerde 6,95±0,94 w/ kg, yorgunluk indeksi kadınlarda %67,78±5,57 erkeklerde % 67,13±12,28 olarak ölçülmüştür. Wingate bisiklet ergometresi testinde yorgunluk indeksi cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05). Zirve güç,/kg, ortalama güç/kg de-ğerleri cinsiyetler arasında anlamlı fark bulunmuştur (p<0,05).;

Sonuç olarak yapmış olduğumuz kademeli artan koşu testi ve wingate bisiklet ergometresi test verileri cinsiyetler arasında vücut kompozisyonu değerleri göz önünde bulundurularak kıyasladığımızda voleybol oyuncularının performansları ob-jektif olarak değerlendirilip uygun antrenman programı hazır-lamak, yaranlama riskini azaltmak , müsabakalarda galibeyet sağlamak için önem arz etmektedir. Bu ilişkilerin saptanması başarılı elit oyuncu yetiştirilmesini sağlayacaktır.

ABSTRACT

Purpose of this study is to compare relationship between aerobic and anaerobic performance of body composition according to sexual difference of man and woman voleyball players. Student of Erciyes University school of physical education and sports took part voluntarily. 18 of 39 volleybal players are women and 21 are men. Age of women volleyball players is 16,83±1,38, heights is 172,83±9,31cm and weights is 63,15±6,91 kg. And the age of man volleyball players is 19,8±2,06, heights is 180,9±7,84 cm and weights is 74,39±9,61 kg. According to tanita’s datas, Body mass index of woman players is 21,21±2,41 kg/m2, percentage of fat is 22,35±3,89 %, fat mass is 14,26±3,32 kg , lean body mass is 47,95±3,55 kg, total body water is 35±2,55 kg and bmi of man players is 22,68±2,68 kg/m2, percentage of fat 10,16±4,37 %, fat mass is 7,67±3,86, lean body mass is 66,33±6,73, total body water is 48±4,78 BMİ is insignificiant between gender(p>0,05). Body fat percentage between genders is significiant(p<0,05). Fat mass between genders is significiant(p<0,05). Lean body mass between genders is significiant(p<0,05). Total body water between genders is significiant(p<0,05). In regards of aerobic performance test’s datas, aerobic test duration of women is 4,35±0,43 mn and men is 6,33±0,53 mn. Aerobic test running speed of women is 110 ±8,4m/mn and men is 130 ±9,48 m/mn. Anaerobic threshold duration of women is 2,10±0,30 and men is 3,03±0,38. MaxVO2 of women is 38,04±5,65 ml/kg/mn and of men is 49,86±6,95 ml/kg/mn. VO2 at anaerobic thresold for woman is 33,39±4,52 ml/kg/mn and for man is 40,73±5,63 ml/kg/mn. Aerobic performance test for genders is significiant(p<0,05). Anaerobic performance tes data’s, Peak power/kg of woman is 6,17±0,79 w/kg and of man is 6,95±0,94 w/kg. Avarage power for woman is 4,34±0,61w/kg and for man is 6,95±0,94 w/ kg. Index of fatigue for woman is %67,78±5,57 and for man is %67,13±12,28. In anaerobic performance test, index of fatigue is the only insignificiant between genders.

In conclusion;when we compare incremental maximal exercise test on a treadmill and wingate tests via body composition we can have objective datas, and it can show us a way to make a better traninng paln and it can decrease possibility of getting injury. Tehese datas help us improve the players winning possibilities.

Anahtar kelimeler: Voleybol, wingate, aerobik performans,

(11)

ERİŞKİN AKUT MİYELOİD LÖSEMİDE AKIM SİTOMETRİK MİNİMAL REZİDÜEL HASTALIK TAKİBİ FOLLOW OF MINIMAL RESIDUAL DISEASE AT ADULT ACUTE MYELOID LEUKEMIA BY FLOW CYTOMETRY

Fatih Serdar ŞAHİN

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Kök Hücre Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2018 Danışman: Prof. Dr. Mustafa ÇETİN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Stem Cell Sciences

M.Sc. Thesis, July 2018 Supervisor: Prof.Dr. Mustafa ÇETİN ÖZ

Akut miyeloid lösemi, genel olarak yaşlı bireylerde görülen malign bir hastalıktır. AML; hızlı başlar, hızlı ilerler ve hematopoetik sistemi blastik hücreler istila ederler. Tedavi sağlanmazsa, ölüme neden olabilecek bir karaktere sahiptir.

Minimal rezidüel hastalık; antitümöral tedavilerden kaçan, vücutta varlığını sürdüren ancak morfolojik ola-rak tespit edilemeyen ve ileriki dönemde relapsa neden olabilecek potansiyeli olan malign hücrelerin varlığı olarak tanımlanır. AML’de fazla sayıda hücre soyu has-talıkla ilişkili olduğu için MRH takibi son derece zor ve karmaşıktır.

Yapılan bu çalışmada AML hastalarında CD123,CD117,CD34,CD38 ve CD45 gibi yüzey belirteç-lerinin hastalık dönemleri içerisinde nasıl değişimler gösterdikleri araştırıldı. Çalışmamız iki ana grup (MRH görülen hasta grubu ve MRH görülmeyen hasta grubu) üzerinden değerlendirildi. Bu değerlendirme için 7’li gruplar oluşturuldu ve bu gruplardan elde edilen veri-ler değerlendirildi.

Minimal rezidüel hastalık görülen hasta grubunda remisyon dönemine ulaşan hastalarda lösemik kök hücre (CD34+/CD38-) potansiyeli antitümöral tedavi-nin bir sonucu olarak tamamen azalması beklenirken, lösemik kök hücre (CD34+/CD38-) potansiyelinin an-lamsız artış ve azalışlar sergilediği gözlemlenmiştir (p>0,05). Aynı şekilde MRH dönemindeki hastalarda da lösemik kök hücre (CD34+/CD38-) potansiyelinin an-lamsız artış ve azalışlar sergilediği gözlemlenmiştir (p>0,05).

Minimal rezidüel hastalık görülmeyen hasta grubunda ise remisyon dönemine doğru lösemik kök hücreler (CD34+/CD38-) potansiyelinin anlamlı ve kararlı bir azalış sergilediği gözlemlenmiştir (0.05<p<0.10 Wilcoxon) (p<0,05 Friedman).

Minimal rezidüel hastalık görülen grupta CD123’ler CD45 bağımlı olduklarında anlamlı (p<0,05), lösemik kök hücre bağımlı (CD34+/CD38-CD123+) oldukların-da anlamsız değişimler sergilemektedirler (p>0,05). Bunların sonucunda MRH’nın tespiti için CD45 bağımlı CD123 belirtecinin MRH’nın takibi için fikir ifade edebi-leceği düşünülebilir. Buna ek olarak AML’nin başlatıl-ması ve bitişi lösemik kök hücre kontrolünde gerçekle-şiyor olsa dahi, MRH sürecinin öncül hücrelerin (CD123) kontrolüne seyrettiği düşünülebilir.

ABSTRACT

Acute myelogenous leukemia (AML) is a malignant disease commonly seen in elderly individuals. AML starts fast, rapid advances, and blastic cells invade the hematopoietic system. If treatment can not be provided, it has a character that can cause death. Minimal residual disease (MRD); is defined as the pre-sence of malignant cells that escape from antitumoral therapies, have the potential to induce their presence in the body but are not morphologically detectable and may lead to relapse in the future. MRD tracking is extremely difficult and complex because of number of cell lines in AML are associated with disease.

In this study, we investigated how surface markers such as CD123, CD117, CD34, CD38 and CD45 in AML patients show changes during disease episodes. Our study was based on two main groups (the patient group with MRD and the patient group without MRD). For this evaluation, 7 subjects were used in each group and the data obtained from these groups were evaluated.

It has been observed in a group of patients with mini-mal residual disease, patients reaching the remission period were expected to the leukemic stem cell (CD34 + / CD38-) potential completely decrease as a result of antitumoral therapy, the leukemic stem cell (CD34 + / CD38-) potential exhibits meaningless increases and decreases (p>0,05). Likewise, it was observed that the leukemic stem cell (CD34 + / CD38-) potential exhibited nonsignificant increases and decreases in MRH-stage patients (p> 0.05).

It was observed that in a group of patients without mi-nimal residual disease, in the remission period the leukemic stem cell (CD34 + / CD38-) potential significantly and steady decrease (0.05<p<0.10 Wilcoxon) (p<0,05 Friedman).

In a group of patient with minimal residual disease, CD123 showed significant (p <0.05) changes when they were CD45 dependent (p> 0.05), CD123 exhibit meaningless changes when they are leukemic stem cell (CD34+/CD38-CD123+) dependent (p> 0.05).

As a result, it can be considered that the CD45-dependent CD123 marker for detection of MRD may be an idea for the follow-up of MRD. In addition, even if the initiation and termination of AML is under control of leukemic stem cells, it can be considered that the MRD process is controlled by precursor cells (CD123).

Anahtar kelimeler: AML; CD123; Minimal Rezidüel Hastalık;

(12)

OVER KANSER HÜCRELERİNDE MikroRNA-144’ün ROLÜNÜN ARAŞTIRILMASI INVESTIGATION THE ROLE OF MiR-144'in OVARIAN CANCER CELLS

Fatma Aysun TÜRÜT

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Eczacılık Biyokimya Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2018

Danışman: Doç. Dr. Özge ÇEVİK

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Pharmacy Biochemistry

M.Sc. Thesis, July 2018 Supervisor:Doç. Dr. Özge ÇEVİK ÖZ

Over kanseri kadınlarda yaygın görülen malingnent tümör kanserlerinde 7.sırada gelmektedir. Son zaman-larda yapılan çalışmalar karsinogenezde rol oynayan mikro RNA’ların, kanserde oncomir ya da tümör süpressör olarak davranış sergilediğini göstermektedir. Bu çalışmada östrojen pozitif ve negatif over kanser hücrelerinde miR-144’ün COX-2 ve apoptozla ilgili sin-yal yolağı ile ilişkisi araştırılmıştır. Çalışmamızda insan over kanser hücre hatları OVCAR-3 ve SKOV-3 kullanıl-mıştır. Hücrelerde COX-2 inhibisyonu selektif bir inhi-bitör olan Celecoxib (CLX) ile yapılmış ve miR-144 dü-zeyleri Anti-miR-144 oligonükleotidi kullanılarak bas-kılanmıştır. Hücrelerde, MTT ile hücre proliferasyonları bakılmış, CA-125 düzeyi ELİSA ile ölçülmüştür. Hücre-lerde Bax, Bcl-2, COX-2, Cas-3 protein ve gen ekspres-yon düzeyleri western blotlama ve qRT-PCR ile ölçül-müştür. Hücrelerde COX-2 promoter gen aktivitesi pCOX-2-Luc plazmidi kullanılarak ekspre edilmiş ve lusiferaz aktivitesi ile ölçülmüştür. OVCAR-3 ve SKOV-3 hücrelerinde Anti-miR-144 ve CLX’in koloni oluşumuna etkisi incelenmiştir.

Sonuç olarak, miR-144 inhibisyonu hücrelerin proliferasyonunu arttırır ve COX-2 proteininin ekspres-yonun artışını gerçekleştirir. MiR-144 inhibe edildiği zaman hücrelerde apoptoz mekanizması baskılanarak migrasyon artışı başlamaktadır.

Over kanseri tedavisinde yeni yaklaşımların geliştiril-mesi konusunda miR-144 aktive edecek ilaçlar gelişti-rilmelidir. Ayrıca gen terapi ile miR-144, kanser hasta-ları için yeni bir tedavi yöntemi olabilir.

ABSTRACT

Over cancer is the 7th most common malignent tumor cancers which seen on women. In recent studies it has been seen that micro RNA which play role in carsinom-agenesys, behave as oncomir or tumor supressor in cancer. In this study it, the relation between miR-144 and COX-2 and signalic pathway related to apoptose in ostrogen positive and ostrogen negative cells is investi-gated. In our study human cancer cell lines OVCAR-3 and SKOV-3 are used. COX-2 inhibition in cells is done by Celecoxib (CLX) which is a selective inhibitor and miR-144 levels are suppressed by using Anti-miR-144 oligonucleotid. In cells, cell proliferation is observed by MTT, CA-125 level is measured by ELISA. Bax, Bcl-2, COX-2 and Cas-3 proteine and gene expression levels in cells are measured by western blotting and qRT-PCR. COX-2 promoter gene activity in cells is expressed by using pCOX-2 plasmide and luciferaz activity is meas-ured. Effect of Anti-miR-144 and CLX in colony forma-tion is investigated in OVCAR and SKOV3 cells.

In conclusion, mir-144 inhibation increases prolifera-tion of cells and increases the expression COX-2 pro-tein. When miR-144 is inhibed, increase in migration is initiated in cells by suppressing apoptose mechanism. In treatment of over cancer, in order to develop new approaches, new medicine which activate miR-144 must be developed. In addition, gene therapy and miR-144 together can be a novel curing method for cancer patients.

(13)

NİKOTİNİN EMBRİYONAL KEMİK GELİŞİMİ ÜZERİNDEKİ TERATOJENİK ETKİSİNE KARŞI FOLİK ASİTİN KORUYUCU ROLÜ

THE PROTECTIVE ROLE OF FOLIC ACID AGAINST TERATOGENIC EFFECT ON NICOTININ EMBRYONAL BONE DEVELOPMENT

Kadirhan DOĞAN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü

Anatomi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2018 Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Mehtap NİSARİ

Erciyes University, Graduate School Of Health Department of Anatomy

M. Sc. Thesis, May 2018 Supervisor: Asst. Prof. Mehtap NİSARİ ÖZ

Bu çalışmada nikotinin gebe sıçanların fetuslarının kemik gelişimine olası teratojenik etkileri ve folik asitin bu etkilere karşı koruyucu etkisi ikili iskelet boyaması yöntemi ile araştırıldı. Çalışmamızda 18 adet dişi ve erişkin Wistar-Albino türü sıçan kullanıldı. 2 dişi ve 1 erkek sıçanın aynı kafeste 14 saat geçirmesinin ardın-dan yapılan vajinal smear testi ile gebe olduğu tespit edilen sıçanlar her gruba 3 tane düşecek şekilde 6 gru-ba ayrıldı. Gruplar kontrol, düşük doz nikotin (DDN), yüksek doz nikotin (YDN), düşük doz nikotin+folik asit (DDN+FA), yüksek doz nikotin+folik asit (YDN+FA) ve folik asit (FA) olarak oluşturuldu. Gebeliğin 1-20. günle-ri arasında kontrol grubuna 1 ml/kg serum fizyolojik (SF), DDN grubuna 3 mg/kg nikotin, YDN grubuna 6 mg/kg nikotin, DDN+FA grubuna 3 mg/kg nikotine ek olarak 400 µg FA, YDN+FA grubuna 6 mg/kg nikotine ek olarak 400 µg FA ve FA grubuna 400 µg FA verildi. Gebeliğin 20. gününde fetuslar sezaryenle alınarak ağırlıkları, biparietal ve baş-kıç uzunlukları ölçüldü. Daha sonra ikili iskelet boyama yöntemi kullanılarak fetusların kemik yapılarının Alizarin Red-S ile kırmızı, kıkırdak yapılarının da Alcian Blue ile mavi renge bo-yanması sağlandı. Fetuslara ait ön ve arka ekstremite kemiklerin (scapula, humerus, ulna, radius, femur, tibia, fibula) stereomikroskop altında incelenmesinin ardın-dan fotoğrafları çekildi. Daha sonra Image J programı kullanılarak kemik uzunlukları, kemikleşme sergileyen bölgenin uzunlukları ve kemikleşme yüzde oranı he-saplandı. Elde edilen veriler R 3.2.3 programı ile değer-lendirildi.

Kemik boy uzunlukları değerlendirmesinde DDN uygu-lanan grup verileri ile kontrol grubu verilerinin arasın-da istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı (p<0,05); YDN verilen grubun verilerinin anlamlı dere-cede düşük olduğu (p<0,05); DDN+FA ve YDN+FA grup-larına verilen FA’nın ise DDN ve YDN grupgrup-larına verilen nikotinin etkisini düzelterek kontrol grubu verilerine yaklaştırdığı (p<0,05) tespit edildi.

Bu veriler ışığında nikotinin teratojenik etkisinin ke-mikleşmeyi azalttığı; nikotine karşı verilen FA’nın ise bu etkiyi azaltarak kemikleşmeyi arttırdığı sonucuna varıldı.

ABSTRACT

In this study, the possible effects of nicotine on the bo-ne development of fetuses of pregnant rats and the protective effect of folic acid on these effects were investigated by dual skeletal staining. In our study, 18 adult female Wistar-Albino rats were used. Two female and one male rats were exposed to the same cage for 14 hours and the rats were found to be pregnant by vaginal smear test. Two female and one male rats were exposed to the same cage for 14 hours and the rats were found to be pregnant by vaginal smear test. Groups were formed as control, low dose nicotine (LDN), high dose nicotine (HDN), low dose nicotine+folic acid (LDN+FA), high dose nicotine+folic acid (HDN+FA) and folic acid (FA). Between 1-20 days of pregnancy 1 ml/kg of saline given for control group, 3 mg/kg of nicotine for LDN group, 6 mg/kg of nicotine for HDN, in addition 3 mg/kg nicotine 400 μg FA for LDN+FA group, in addition 6 mg/kg nicotine 400 μg FA for HDN+FA group and 400 μg of FA for FA group. On the 20th day of the pregnancy, the fetuses were caesarean sectioned and their weights, biparietal and head-to-hip lengths were measured. Subsequently dual skeletal staining was used to redirect fetal bones red with Alizarin Red-S and cartilage blue with Alcian Blue. After examination of fetal front and rear bone (scapula, humerus, ulna, radius, femur, tibia, fibula) under the stereomicroscope photos were taken. Then, Image J program used to evaluate, the bone lengths, the lengths of the ossifying region and the percentage of ossification. The obtained data were evaluated with the R 3.2.3 program.

There was no statistically significant difference between groups of LDN applied group and control group (p<0.05); the data of the group given HDN were significantly lower (p<0.05); FA given to LDN+FA and HDN+FA groups improved the effect of nicotne given to the LDN and HDN groups to the control group (p<0.05). According this study the teratogenic effect of nicotine reduces ossification; whereas FA given against nicotine increased the ossification by reducing this effect.

Anahtar kelimeler: Sıçan, nikotin, folik asit, kemikleşme, ikili

(14)

HASTANE DIŞI TOPLUMSAL ALANLARDA ANTİBİYOTİKLERE DİRENÇLİ İNDİKATÖR MİKROORGANİZMALARIN ARAŞTIRILMASI

INVESTIGATION OF ANTIBIOTIC RESISTANT INDICATOR MICROORGANISMS IN PUBLIC AREAS Leman KARBUKAN NAYİM

Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi Nisan 2018 Danışman: Prof. Dr. Duygu PERÇİN

Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Microbiology

MSc Thesis, April 2018 Supervisor: Prof. Dr. Duygu PERÇİN

ÖZ

Amaç: Metisiline dirençli Staphylococcus aureus, Vankomisine dirençli Enterokoklar, ESBL üreten gram negatifler, Karbepeneme dirençli Pseudomonaslar, Karbepeneme dirençli Enterobacteriaceae, çoklu ilaca di-rençli Acinetobacterler tedavi güçlüğü nedeniyle hastane enfeksiyonları etkenleri arasında en çok korkulan mikro-organizmalardır. Bu etkenlerin hastanede yayılımının ön-lenebilmesi için çok çeşitli önlemler alınmaktayken top-lumsal alanlarda yayılımları ile ilgili fazla bir veri yoktur. Bu çalışmada, indikatör mikroorganizma olarak isimlendi-rilen bu antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların top-lumsal alanlarda varlığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Şubat – Mart 2017 tarihleri arasında Kayseri il sınırı içinde çeşitli camilerin lavaboları, giriş kapıları, alışveriş merkezleri, çocuk oyun parkları, şehirle-rarası otobüs terminali, toplu taşıma araçları, bankamatik-ler ve erişkin spor aletbankamatik-lerinden toplam 175 sürüntü örneği knit swab ile alınarak triptik soy sıvı besiyerine ekildi ve 35 °C de bir gece inkübasyona bırakıldı. İnkübasyon sonra-sı tüm örnekler altı farklı kromojenik besiyerlerine (BioMerieux, Fransa) ekildi. Üreyen koloniler Microgen GN -ID A ve B Panel (LABM, İngiltere) kullanılarak tanımlandı. Duyarlılık testleri Kirby Bauer Disk difüzyon testi ve E-test yöntemleri ile yapılarak sonuçlar EUCAST sınır değerlerine göre değerlendirildi.

Bulgular: Alınan 175 tane örneğin 47’sinde (% 26,9 ) indi-katör mikroorganizma tespit edildi. İzolasyon oranı cami-den alınan örneklerde % 23.3, bankamatiklercami-den alınan örneklerde % 60, alışveriş merkezlerinden alınan örnek-lerde % 35.4, toplu taşıma araçlarından alınan örnekörnek-lerde ise % 18 olarak bulundu. Üreme görülen örneklerde en sık izole edilen mikroorganizma 32 örnekte (% 18.2) MRKNS, iken; 8 örnekte (% 4.5) MRSA, 2 örnekte (% 1.1), çoklu dirençli Acinetobacter haemolyticus idi. MRSA bulunan örneklerin tamamı vankomisine duyarlı bulundu.

Sonuç: Sonuç olarak hastane dışı toplumsal alanlarda anti-biyotiklere dirençli indikatör mikroorganizmalaın araştı-rılması çalışmamızda özellikle alışveriş merkezleri, genel tuvaletler, şehirlerarası otobüs terminali, toplu taşıma araçları (otobüsler, tramvay), bankamatikler, paralar, eriş-kin spor aletleri vb. alanlardan antibiyotiklere dirençli indikatör mikroorganizmalar izole edilmiştir. Toplumsal alanlarda da kontroller sık sık yapılmalı, gerekli tedbirler alınmalı, hijyen eğitimlerine önem verilmelidir. Aksi tak-dirde dirençli mikroorganizmaların hastanelerde olduğu gibi hastane dışında da yayılacağı aşikardır. Toplumsal alanlarda benzer epidemiyolojik çalışmaların yapılması bu soruna farkındalık yaratmak ve küresel bir sorun haline gelmesini engellemede önemli bir basamaktır.

ABSTRACT

Aim: Methicillin-resistant Staphylococcus aureus, Vancomycin-resistant enterococci, ESBL producing gram negative microorganisms, Carbepenem resistant Pseudomonas spp, Carbepenem resistant Enterobacteriaceae, multiresistant Acinetobacter spp. are the most feared microorganisms among nosocomial infections due to treatment problems. While there are a number of measures taken to prevent the spread of these microorganisms in the hospital, there is not much data on their spread in the public area. In this study, it was aimed to investigate the presence of these antibiotic resistant microorganisms, which are called indicator microorganisms, in public areas.

Materials and Methods: A total of 175 samples from sinks, entrance doors of various mosques, shopping centers, children's play parks, intercity bus terminal, public transportation vehicles, cash dispensers and adult sports devices in Kayseri, were taken using knit swabs between February and March 2017. The samples were seeded on tryptic soy broth and left overnight incubation at 35 °C. After incubation all samples were seeded on six different chromogenic media (BioMerieux, France). The suspicious colonies were identified using Microgen GN-ID A and Panel B (LABM, UK). Antibiotic susceptibility tests were performed using Kirby Bauer Disk diffusion and E-test methods and the results were evaluated according to EUCAST breakpoints.

Results: Indicator microorganisms were detected in 47 (26.9%) of 175 samples. The isolation rate was found to be 23.3% for samples taken from mosques, 60% from the cash dispensers, 35.4% from shopping centers and 18% from public transportation vehicles. The most frequently isolated microorganisms were MRKNS in 32 samples (18.2%), MRSA in 8 samples (4.5%) and multiresistant Acinetobacter haemolyticus in 2 samples (1.1%). All methicillin-resistant staphylococci were found to be susceptible to vancomycin.

Conclusion: In conclusion, by this study, antibiotic resistant indicator microorganisms have been isolated in non-hospital public areas such as shopping malls, public toilets, intercity bus terminal, public transportation vehicles (buses, trams), cash machines. Audits should be done frequently in public areas, necessary precautions should be taken immediately and hygiene education should be given regularly. Otherwise, it is obvious that resistant microorganisms will be spreading in public areas as well as in the hospitals. Performing similar epidemiological studies in the public areas is an important step in raising awareness fort the problem and preventing it from becoming a global one.

Anahtar kelimeler: Hastane enfeksiyonu, indikatör

mikroorganiz-ma, antibiyotik direnci, hijyen, toplumsal alan, epidemiyolojik yayılım Keywords:

Hospital infection, indicator microorganism, antibiotic resistance, hygiene, public area, epidemiological spread.

Referanslar

Benzer Belgeler

Depolama süresince farklı düzeylerde SO 2 içeren kuru kayısılarda meydana gelen esmerleşme üzerine çalışmamızda incelenen faktörlerin etkisini belirlemek

İkinci aşamada ise karayolu trafik kazalarına; mevsimlerin etkilerinin yanı sıra 2000 yılında Karayolları Trafik Kanunu’nda meydana gelen değişikliğin ve 2001 yılı

ANAHTAR KELİMELER: Burulma düzensizliği, eşdeğer deprem yükü yöntemi, göreli kat ötelenmeleri, bina önem katsayısı, hareketli yük artırma katsayısı,

Dördüncü bölümde göz hareketlerinin geometrisi üç boyutlu dönme uzay¬nda ve onun bir alt manifoldu olan Listing manifoldu üzerinde incelenmi¸ s, üç boyutlu dönme uzay¬n¬n

Bu tez çalışmasında, keçilerde mevsimsel veya yıl boyu östrus gösterme ile ilişkili olduğu düşünülen MTRN1A-RsaI polimorfizmi yönünden Türkiye’de en

Diyabet + Quercus ithaburensis Dence grubunda diyabet grubuna göre kan glikoz, serum total kolesterol, plazma ve doku malondiadehit düzeylerinde (kalp, kas,

Buna ek olarak k¨ ume de˘ gerli d¨on¨ u¸s¨ umlerin alttan, ¨ ustten yarı s¨ ureklilikleri, Hausdorff, Lipschitz, pseudo Lipschitz ve pseuo H¨ older s¨ ureklilikleri

Katılımcıların aile planlaması bilgi düzeyi ile yaş, öğrenim, meslek ve medeni durumlarının karşılaştırıldığı tanımlayıcı istatistik tablosu...38