' T T - ' f o l ? ’ t
llltl STANBUL’da korkunç bir fırtına gibi estiler:t • * ı Galatasaray bunlarla dolmuştu.. Çünkü Kızılordu’nun önün_ I — A — — U . . n I a i>I n I m ■ ı r> ♦ ■ • f i n 1/ ı' ı IS ı “T ı I ı ı ’ n ı m A
den yıldırım gibi kaçan Çar artıkları, İstanbul’a kapağı güç
I
II Haraşolar fırtınası!...Beyaz Ruslar İstanbul’da!.. Kadınları, sanki bir I korsan gemisinden çıkarılmış da, Sultan’a tak- || dim edilmek üzere saraya veya eslrpazarına I götürülen, o zamana kadar görülmemiş güzel likte, sarışınlar ordusu!..Erkekler ise,bir acayip kalabalık.. Çar ordusunun yüksek rütbeli subayları, dimdik ve kıpkırmı zı yakalı üniformalar içinde generaller, kocaman kalpaklıK a z a k l a r . Rasputin’e benzeyen Rus Ortodoks kilisesi rahip leri... Beyoğlu sokaklarında sanki Tolstoy’un roman sahife- lerlnden kaçmış bir kalabalık dolaşıyordu.. Hani “Savaş ve Barış”daki Prens Pier'in vefasız karısı Helene var ya.. Me meleri dalma dışarda gezen güzel Helene... İşte, Taksim ve
atmışlardı!...
Gelenlerin çoğunun, Moskova ve Petrograd yüksek sos yetesine mensup oldukları giyinişlerinden anlaşılıyordu... O sefalet içinde, kiril üniformaları üzerinde birinci rütbeden Çar nişanları taşıyan erkekler, yollarda, altın saçları bitlen miş, fakat gerdanları pırlanta kolyeli kadınlar...
Göçmenlerin dört yol ağzı İstanbul çok muhacir görmüş tü ama hiç böylesini görmemişti.
Sanki bir grandükler ve grandüşesler kalabalığı doldur muştu İstanbul'u.
Oysa, Ruslar’ın toplu halde Türkiye’ye ikinci göçleri İdi bu.Daha önce. Kazaklar, atlarının sırtında Türk sınırını aşa
rak bize sığınmışlardı. Tâ Büyük Petro zamanında...Türki ye'ye sığınmalarının da çok tuhaf bir nedeni vardı: Sakalları nı Çar’ın usturasından kurtarmak için!...Büyük Petro, büyük devrim olarak köylülerin sakallarını usturadan geçiriyordu... Kazaklar, sakal uğrunda terk-l diyar ettiler...OsmanlI Hükü meti onlara Manyas gölü kenarında bir yer verdi. Meşhur "Kazaklar Köyü” böyle kuruldu...Son yıllara kadar orada yaşadılar...
Çalışkan insanlardı Kazaklar...Eğlenceyi seviyorlar, çok da İçiyorlardı... Hatta su katılmamış ispirto bile.. Manyas gölünün balıkçılığında büyük rol oynuyorlardı.. Köyde bir de kilise yapmışlardı. Belirli zamanlarda köyden yükselen çan sesleri işitilirdi...Kadınları sarhoştu ama birer, dünya güzeliydi.. Halk çok ikramcı... Bir defasında köylerinde
Menderes’i bile ağırlamışlardı.Sonra Sovyetlerle yapılan anlaşma ile “ Kazaklar Köyü” halkı yeniden Rusya’ya döndü ler...Erkekler sakallı gelmişler, sakalsız gitmişlerdi...
Sonradan gelen Haraşoların ise bunlarla hiç ilgisi yoktu.. Onlar asaletlû kişilerdi, Manyas’takiler müjikü!
Kendimi hatırladığım zamanlar, Beyaz Ruslar çoktan İstanbul’a gelmişlerdi. Ama çok uzun zaman kaldılar... 1930 ortalarına‘kadar... Hâlâ da Türkiye’de o kafileden kalmış olanlar vardır...
O yıllarda, evlerde Beyaz Ruslar’dan “Semavi bir afet” gibi laf edilirdi. Halk onlara toptan “ Haraşolar” derdi... Güzel insanlar olduklarından, kıskanç kadınlar bayağı kayguianmışlardı. Kocaları bir Haraşo’ya abayı yakacak, evi barkı unutacak diye.
Yarım yüzyıl önce esen müthiş fırtın a !
Hikmet
Feridun ES
Beyaz Ruslaor İstanbul'da
Fotoğraflar: Sd ah attin G iz'in öze! arşivi'nden
K ız ıio r d u ' nun ö n ü n d en k a ç a n Ç a r a r t ık la r ı, İsta n b u l 'a k a p a ğ ı güç a t m ış la r d ı.
A r a la r ın d a h assa a lb a y la rın d a n ün sa h ib i s a n a t ç ıla r a , d ü n y a g ü ze li
s o y lu la r d a n s e r v e t sa h ib i iş a d a m la r ın a k a d a r k im le r y o k tu k il
G a z in o k a p ıs ın ı b e k le y e n e s k i b ir a lb a y , v e s t iy e r d e b ir k o n t e s , s a r ış ın
g ü z e li g a rso n k ız la r , b a r s a h n e s in d e ü n lü b ir s a n a tç ı ...A r a la r ın d a
g ü n ah e v le r in e d ü ş e n le r d e a z d e ğ ild i h a n i...
>1925-30 yılların da Beyoğlu’ nun en güzde eğlence yerlerinden biri haline gelen ünlü “ Garden Bar” . Tepebaşı’ nda
Perapalas” ııı yanıbaşında yer alan bu ahşap binanın yerinde bugün yalnız parkın merdivenleri var...
Beyaz Ruslar’ ın gelmesiyle açılan “ Türkuaz” , şehrin en lüks lokantalarından biriydi. Rus kadın garsonlarının da servis yaptığı lokanta, seçkin kimselerin uğrak yeriydi.
Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Taha Toros Arşivi
Beyaz R u slar İstanbul'da
Mizah dergileri harâşotara ait karikatürlerle dolu idi... İşte bunlardan biri:
-“Beni boşa herif! ..Ayağımın bağını çöz..Ben gidiyo rum..." diyen kadın kocası yanıtlıyor: “Güle güle hanım.. Ben de alırım bir Haraşo.. Keyfime bakarım!..”
Haraşo böylesine girmişti hayatımıza.. Onlar gelir gel mez, İstanbul’un, özellikle eğlence hayatının çehresi bir anda ve tamamen değişmişti... Bu bir avuç Rus aristokra tının çalışabilecekleri tek alan “Eğlence Dünyası’ idi. . .Onlaı da bu işi sevmişlerdi. Beyoğlu, değil Balkanlar’ın, belki Avrupa’nın en namlı eğlence merkezi haline gelmişti. “ Eğ lence Kralı’Arditi’nin Perapalas Oteli kapısı bitişiğinde,ah şap olarak yaptırdığı, sivri çatılı “Garden Bar" dünya ro manlarına girecek kadar şöhret salmıştı. Tahtadan barın kapısında Çar ordusunun general üniformasını giyen bir kapıcı bekliyordu:Albay Serj!..Vestiyerde galiba bir kontes... İçeride de kim oynuyordu?.. Dünyanın en ünlü kazaska sanatçısı, Atatürk’ün iltifatına mazhar olan KafkasyalI bü yük Kazbek... Ve sahiden bir peri kadar güzel karısı... Kazbek Rusya’da, en oüyük kazaska ustası idi. .Çar’ın karşı sında kazaska oynadığı söylenirdi. Ağzı ile güzel karısına 25 hançer fırlatırdı... Dudakları arasından!..
O zamanlar Rusça şarkılara Türkçe aranjmanlar yaparlar d ı... Kazaskaya da uydurdukları şey çok meşhur olmuştu... Kazaska oynanırken, el çırpılır, bağıra bağıra söylenirdi: “ Rus geldi aşka... Rus’un aşkı başka...”
Ve millet coşardı... İstanbul bu yıllarda, Garden Bar’da yeni bir keyif maddesi tanımıştı: Kokain ve eroin... Gırla gidiyordu... İçkiler arasında da yeni bir şişe: Votka!... İstanbul ilk votkayı Beyaz Ruslar’ın elinden tadıyordu... Her şeylerini yollarda bırakan Haraşolar, sıkı sıkı sarıldıkları votkalarını İstanbul’a kadar getirmişlerdi... O günlerde göz de olan içki viski değil, votka idi..'. Ama Rusya’dan gelen votkalar bitince, İlk yerli ürün votkalar boy göstermeye başladı... O zamanlar her gün inbikle rakı çeken yeraltı fabrikaları basılıyordu... Sonra bu fabrikalar işi votkaya çe virdiler... Patatesten yapıyorlardı.. İşin başında Ruslar ol duğu için çok güzel votka çekiyorlardı... Bugün dünyaya sattığımız, Rus ve Polonya votkasından sonra, dünya üçün- cüsü Izmira’nın büyükbabası işte bu kaçak votkalardır...
Ahmet Haindi
Tanpınar, Çallı İbrahim ,
Raşit Rıza, Sait F aik,
Ferdi Tayfur gibi
entellektüel bohemler,
Beyaz Ruslar uı
çalıştırdığı eğlence
yerlerinden çıkmaz
olmuşlardı.
Garden Bar’a karşılık, İstanbul tarafında, Çarşıkapı’da meşhur “Bahçesaray Bar"ı açmışlardı... O da ahşap...Onun da kapısında yüksek rütbeli Rus subayı üniformaları görü nüyordu.. Rusya’dan kaçtıktan sonra,büyük şöhret kaza nanlar, Olga Checova’lar, hatta Ivan Mujukin’ler hep Çarşi- kapı’da ilk defa sahneye çıkmışlardı... Bahçesaray barında..
Barlarda çalışmayanlara yeni açılan pastahanelerde rastlıyorduk. Turkuaz’larda, Nisuaz’larda.. Ama Petrograd hepsinden başka idi. 24 saat açıktı.. Hiç kapanmadan... İstanbul’un rakipsiz eğlence merkezi, Garden Bar’da sa- bahlayanlar şaşmaz huylar edinmişlerdi
Garden’de sabahlamak, Petrograd’da kahvaltı!..
Petrograd’ın çavdarlı kahvaltıları meşhurdu. Bu da Pet- rograd’ın spesyalitesi idi. Anasonlu taze çavdar ekmeği.. Hafif haşlanıp bardağa kırılmış yumurta.. Tereyağı, gravyar peyniri.. Çaylar gümüş zarflı, ve gümüş kulplu cam bardak lar ile gelirdi...Ruslar kendilerine,/tısa boylu tombul sosis ler de ısmarlariaraı ■
Galata’da, Tünel’in yanındaki Domuz sokağında baş dön dürücü bir faaliyet göze çarpıyordu... 24 saat açık, her an yiyecek sıcak bir şeyler, kışın konyaklı punca kadar içilecek nesne bulunduğu için Petrograd, entellektüel bohem dün yasının tek merkezi olmuştu. Belki biraz kozmopolit ama, bir AvrupalI havası getirmişti... Geceyarısı, dolgun bir bah şiş verdikten sonra eve giderken,beyaz giysili, sahici bir kontes “Garsone Hanım”ın elini öpen bir üniversite profesö rü: Mustafa Şekip Bey!.. Gedikli müşteriler arasında kimler yoktu?.. Ahmet Hamdi Tanpınar, Çallı İbrahim, Nahit Sırrı ürik, Kâzım Sevinç... Hemen yan sokaktaki, içkili “Bizim Lokanta”nın sahibi aktör Rasıt Rıza.. Ve saat 24’den sonra
geceyarısı müşterileri.. Sait Faik,Ferdi Tayfur, Bahriyeli Kırmızı Rıdvan (Ajda Pekkan’ın babası)... Daha kimler?... Kimler?...Servet-ı Fünun’cular için Tgpebaşı bahçesi...Ziya Gökalp için Çınaraltı.. Yedi meşaleciler için Küllük. Petrog rad böyle bir toplantı merkezi idi.Otel bulamayanların, veya otel parası çıkışmayan entellektüel bohemin, geceden arta kalan son bir iki saati geçirdikleri bedava otel...
MODERN SABAHÇI KAHVELERİ
Beyaz Ruslar’dan pek azı da Ankara’ya gitmiş, orada lokantacılığa başlamıştı.. Ama ellerinden hiç bir şey gelme yenler de Galata’ya ve Abanoz’a düşmüştü... Buraları bebek kadar güzel kızlar, saçlarına yeni ak düşmüş, ama hâlâ mihrap yerinde kadınlarla dolmuştu... Bütün gün veya bü tün gece çalıştıktan sonra,bunları kocaları gelip alırdı. Ve günah kapısından çıktıkları an, kocaları tarafından öpülerek, sahici bir kontes muamelesi görerek...
İstanbul’un hayatına yalnız renk katmakla kalmamışlar, acayip mobalar da getirmişlerdi... Mesela “Rus başı” ... Beyaz Ruslar’dan çoğunun, özellikle kadınların saçlarr kesikti.. Yollarda bitlendikleri için..
Sonra ne oldu. Abanoz sokağından, Petrograd pastaha- nesine ve milyoner ailelerine kadar giren Beyaz Ruslar?.. Garden’den Roznuvar’a kadar sevdiğiniz ile otururken, ma sanıza taze menekşeler bırakan çiçekçi kontes?... Tepeba- şında eteklikli kırmızı balıklar satan Petresburglu albay?.. Nereye mi gittiler?.. Hep beraber Arjantin’e !.. Patagon- ya’lara kaymıştı Haraşo rüzgarı!.. Serüven rüzgarı. W
Niçin mi? Yalnız Arjantin’den vize alabilmişlerdi. »
Burası da, bugün bile hâlâ açık olaii, ünlü “ Rejans” ın içi. O devirde de pek rağbet gören ve ayrı bir havası olan bu lokantada, işte, Mısır’ dan gelen bir heyete ziyafet veriliyor.
jr m ~
fiAZGüL
«
v a k u p*
„KMTArrBiRBHflMESt
.
O günlerin Beyoğlu’ sundan tipik bir görünüş. Camında hem Türkçe, hem de Fransızca “ Beyaz G ü l" yazıh bir lokanta ve birahane. Ne var kİ yazıdaki NTcrden biri düz, öteki ters. Ve önünde bekleyen üç kadın. Beyaz Rus mu, değil mİ, meçhul. Tıpkı ne bekledikleri gibi...
1930 ve onu izleyen yıllarda “ İl modası” denen sıkmabaş, kaı
arasında pek yayılmıştı, özellikle
genç hanımlar, kıyafetlerini sıkmabaşla tamamlarlardı. Bu moda, uzun süre, tâ savaşın ilk yıllarına kadar sürdü gitti.