• Sonuç bulunamadı

Bozkır'da sosyal ve dini hayat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bozkır'da sosyal ve dini hayat"

Copied!
155
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI

BOZKIR’DA SOSYAL VE DİNİ HAYAT

Mustafa TAŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Mehmet AKGÜL

(2)
(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin Adı Soyadı (İmza)

(4)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Mustafa TAŞ tarafından hazırlanan ‘Bozkır’da Sosyal ve Dini Hayat’ başlıklı bu çalışma …/…/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Mehmet AKGÜL

Danışman İmza Üye İmza Üye İmza

(5)

ÖNSÖZ

Değişim, önlenemez ve geri döndürülemez bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır. Bu çaresizlik karşısında birey ya da daha genel çapta toplum, değişimi kendi lehine çevirmek için ne yapmalıdır? Coğrafya, iklim gibi toplumu mahkûm eden unsurlar dışında, farkında olma farkındalık yaratma güçlü toplumların ayırt edici özelliklerindendir. Zaten din ve eğitimin temel hedefi farkındalık yaratma değil midir? Farkındalık yaratmanın imkânı bilinçten geçmektedir. Kazanılan bilinç hedefsizce teslimiyetin önündeki en büyük set olacaktır. Değişen bir toplumu en iyi dönüştürme aracı, bilinçli bir farkındalık yaratma gibi görünüyor.

Değişim sürecinde din, bir balans görevi üstlenmektedir. Değişime kapı aralayan ya da ayak direyen en başat öğe dindir. Hattı zatında din, toplumlar için verimli bir toprak görevi üstlenir. Toplum kültürünün bu toprakta yeşerip serpildiğini unutmamak gerekir. Eğer bu toprağa yad tohumlar atılırsa istenen verim alınmayacak, inkâr edilecektir.

Dini değiştiren bir toplum, toplumu değiştiren bir din, dilemması toplumun inşasına işaret eder. Din en başta devrimci kimliğiyle toplum karşısına dikilirken, toplum, dinin skolâstikleşmemesi için muharip bir güç durumuna gelir. Aslında bu çift taraflı gerilimden toplumsal varoluş doğar.

Dinin skolâstikleşmesi, dini değerlerde olduğu kadar toplumsal değerlerde de bir sapmaya sebep olurken, dinin inkârı da toplumsal varoluşu inkâra götürür. Çünkü toplum hayatında ‘kutsal’, ‘ahlâk’ gibi kelimelerin karşılık bulduğu değerler varsa, ilk adımda doğruluk yanlışlık ayrımı yapılmadan, din olmak zorundadır. Dinin, toplum hayatında tam bir işlevsellik kazanmasının imkânı, bu konuda toplumsal bir bilincin oluşmasıyla mümkündür.

Toplumlar dönüşüme doğru akarken, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden olan Bozkır’da sosyal ve dini hayat nasıl bir sarmallık göstermektedir. Bozkır halkının öncellediği gündelik hayatın teklifleri mi, yoksa dini hassasiyetlerin yön verdiği bir sosyal hayat mı sorusuna cevap bulmaya gayret ettik.

(6)

Çalışmam süresince önerileri ve yardımlarıyla destek olan danışmam hocam Prof. Dr. Mehmet AKGÜL’e, anket çalışmam esnasında beni yalnız bırakmayan Bozkır’daki öğrencilerime, tebessümleri karşısında her vakit kendilerine vefa borcu hissettiğim Bozkır halkına ve eşime en kalbî teşekkürlerimi sunuyorum.

Mustafa TAŞ

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Mustafa TAŞ Numarası:

044245042007 Ana Bilim/Bilim Dalı Felsefe ve Din Bilimleri /

Din Sosyolojisi

Ö

ğrencinin

Danışmanı Prof. Dr. Mehmet AKGÜL

Tezin Adı Bozkır’da Sosyal ve Dini Hayat

ÖZET

Özelde birey genelde toplumsal hayatın kaderi değişim temasıyla şekillenecektir. Değişim, bazen özlenen, istenen bir değer olarak toplum hayatında yerini alırken bazen de oluşan şartlara mahkûmiyetin adı olacaktır. Ama sonuç, değişimin galibiyetiyle nihayet bulacaktır.

Önlenemez bir hakikat olan değişim karşı konulamaz da değildir. Zaman zaman toplumsal hayata varlığını cebren kabul ettirmeye çalışan değişim, toplum hayatında kök salmış kadim değerleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Çünkü bu değerler, içtimai hafızanın ve cemiyeti var kılan kompleks unsurların, toplumu koruma gayretidir. Kadim ve yerleşik değerlerin başat öğesi olarak din, toplumsal algı ve kültürle anlam kazanmakta ve tüm toplumsal hareketliliği meşruiyet zemininde denetlemektedir.

Bu çalışmada Bozkır’da yaşayan halkın, sosyal hayatı ve dini telakkileri analiz edilmeye çalışılmıştır. Dinî unsurların, sosyal hayatın ritmini belirleyiciliği ile sosyal hayatın dinî telakkileri yeniden ve yeniden inşası, çalışmanın hedeflediği esas amacı oluşturacaktır.

Anahtar Kelimeler: Bozkır, Din, Sosyal Hayat, Dini Hayat, Din Toplum

(8)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Name Surname Mustafa TAŞ ID: 044245042007

Department/Field Philosophy and Religious Studies / Sociology of Religion

Student’s

Advisor Prof. Dr. Mehmet AKGÜL

Research Title Social and Religious Life in Bozkır County

ABSTRACT

In general, the fate of social life, and in special, of individual life, will be taken shape by change theme. As change takes its place in the public life sometimes as a value missed and wished, sometimes, it will be a name of condemnation to present conditions. But the end will be ended by the victory of change.

Change that is an unavoidable reality is not opposeless, besides. Change that sometimes tries to put its existence on social life by force is obliged to consider ancient values taking root in the public life. Because these values are the effort of protecting the community of communal memory and complex elements generating the society. Religion as the principal element of ancient and permanent values has meaning with social perception and culture and controls the whole communal mobility on the base of legitimacy.

In this Work, it has been tried to be analyzed the social life and the religious considerations of people who lives in Bozkır County. The main aim of the work will be formed by religious elements set the rhythm of social life and by social life reconstructs religious considerations.

Key Words: Bozkır, Religion, Change, Social Life, Religious Life, The

(9)

İÇİNDEKİLER

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU: DİN VE TOPLUM İLŞKİSİ ... 17

2. ARAŞTIRMANIN AMACI ... 25

3. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI... 28

4. ARAŞTIRMANIN EVRENİ... 29

5. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ... 31

6. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ (METODOLOJİ) ... 33

1.1. BOZKIR’IN ADI VE KISA TARİHİ ... 38

1.1.1. Coğrafi Durumu ... 39 1.1.2. İklim Özellikleri ... 39 1.1.3. Ekonomik Durumu... 39 1.1.4. İdari Yapısı... 40 1.1.5. Nüfus ve Göç... 40 1.1.6. Eğitim Durumu... 40 1.1.7. Dini Yapı ... 41

1.2. ÖRNEKLEMİN KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ ... 42

1.2.1. Örneklemin Cinsiyete Göre Dağılımı ... 42

1.2.2. Örneklemin Yaş Guruplarına Göre Dağılımı ... 43

1.2.3. Örneklemin Medeni Duruma Göre Dağılımı ... 44

1.2.4. Örneklemin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı... 45

1.2.5. Örneklemin Meslekî Duruma Göre Dağılımı... 46

1.2.6. Örneklemin Aile Fert Sayısına Göre Dağılımı... 47

1.3. BOZKIR’DA AİLENİN SOSYO-EKONOMİK DURUMU... 48

1.3.1. Örneklemin Aylık Gelir Durumuna Göre Dağılımı ... 48

1.3.2. Göç ve Değişim... 50

1.3.3. Örneklemin Bozkır’a Yerleşme Sebebi... 51

(10)

1.4. SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT VE DİN ... 53

1.4.1. Örneklemin Komşu İlişkileriyle İlgili Tutumu ... 53

1.4.3. İzlenen Programların Türüne Göre Dağılım ... 57

1.4.4. Kullanılan Sosyal Paylaşım Sitelerine Göre Dağılım ... 59

1.4.5. Örneklemin Sahip Olduğu Dinî Kitaplarla İlgili Dağılım... 60

1.4.6. Örneklemin Alkol Alımıyla İlgili Tutumu ... 62

1.4.7. Örneklemin Din-Güven İlişkisiyle İlgili Tutumu... 63

1.4.8. Modern Tıbba Uygun Olmayan Uygulamalarla İlgili Tutumlar... 64

1.4.9. Örneklemin Sosyo-Ekonomik Tutumu ... 66

2.1. İNANÇ BOYUTU İLE İLGİLİ BULGULAR ... 67

2.1.1. Örneklemin Genel Dindarlık Algısı ... 67

2.1.2. Allah İnancı Bakımından Örneklem Tutumu... 69

2.1.3. Allah İnancının Oluşmasına Etki Eden Faktörler ... 71

2.1.4. Örneklemin Peygamberle İlgili Düşünceleri... 73

2.1.5. Örneklemin Kadere İmanla İlgili Görüşleri ... 75

2.1.6. Örneklemin Ahiretle İlgili Tutumu ... 77

2.1.7. Meleklere İman Konusunda Örneklem Tutumu... 79

2.1.8. Kuran'ı Kerim’in Allah Tarafından Korunduğuna İlişkin Örneklem Tutumu ... 80

2.1.9. Kuran-ı Kerim'i Türkçesinden Okumayla İlgili Örneklem Tutumu... 82

2.1.10. Günümüzde Kuran’ı Kerim'in Tüm Ayetlerinin Geçerliliğiyle İlgili Örneklem Düşünceleri ... 83

2.1.11. Yapacakları İşlerin Dine Uygunluğu Konusundaki Örneklem Görüşleri ... 85

2.1.12. Örneklemin Doğaüstü Algı ve Olaylarla İlgili Tutumu ... 87

2.2. DİNİ PRATİKLER VE İBADET BOYUTU İLE İLGİLİ BULGULAR ... 89

2.2.1. Örneklemin Namazla İlgili Tutumu ... 89

2.2.2. Örneklemin Oruçla İlgili Tutumu ... 90

2.2.3. Örneklemin Zekâtla İlgili Tutumu ... 91

(11)

2.2.5. Örneklemin Kurban Kesme İle İlgili Tutumu ... 94

2.2.6. Dilek Tutma Ya Da Zor Durumlar Karşısında Kurban Adamayla İlgili Örneklem Tutumu ... 96

2.2.7. Örneklemin Cuma Namazıyla İlgili Tutumu ... 98

2.2.8. Örneklemin Bayram Namazıyla İlgili Tutumu ... 99

2.2.9. Örneklemin Nafilelerle İlgili Tutumu ... 100

2.2.10. Duayla İlgili Örneklem Tutumu... 101

2.2.11. Örneklemin Dua Etme Sıklığı ... 103

2.3. DİNİ HAYATIN BİLGİ BOYUTU ... 104

2.3.1. Dini Bilgi Bakımından Örneklemin Yeterliliği... 104

2.3.2. Örneklemin Dine Ait Bilgileri Edindikleri Yerler ... 105

2.3.3. Örneklemin Dine Ait Bir Sorunla Karşılaştıklarında Müracaat Mercileri.. 107

2.3.4. Örneklemin Okulda Verilen Din Eğitimine Karşı Tutumu... 108

2.3.5. Okulda Verilen Din Eğitiminin Yeterliliğiyle İlgili Örneklem Düşünceleri109 2.3.6. Kız Çocuklarının Eğitimi Hakkında Örneklem Düşünceleri ... 111

2.3.7. Kuran'ı Kerim'i Arapça Yüzünden Okuyabilme Konusunda Örneklemin Durumu ... 113

2.3.8. Kuran’ı Kerimi Türkçesinden Okuyan Örneklemin Tutumu... 114

2.3.9. Cemaatlerin Vermiş Oldukları Din Bilgisine Güven Konusunda Örneklem Tutumu ... 116

2.4. DİNİN TOPLUMSAL ETKİSİ İLE İLGİLİ BULGULAR ... 117

2.4.1. Din Aile İlişkileri ... 117

2.4.1.1. Örneklemin Flörtle İlgili Tutumu... 117

2.4.1.2. Örneklemin Dinî Nikâhla İlgili Tutumu... 119

2.4.1.3. Örneklemin Eşlerin Dindar Olmasıyla İlgili Tutumu... 120

2.4.1.4. Örneklemin Eşlerin Giyimiyle İlgili Tutumu... 121

2.4.1.5. Kadınların Çalışmasıyla İlgili Örneklem Tutumu... 122

2.4.1.6. Aile Bireylerinin Daha Dindar Olmasıyla İlgili Örneklem Tutumu... 123

(12)

2.4.1.8. Evlilik Sonrası Edinilen Mallarla İlgili Örneklem Tutumu... 125

2.4.1.9. Din-Ahlâk Arasındaki İlişkiye Dair Örneklem Düşüncesi... 126

2.4.1.10. Diyanet İşlerinin Yeterliliğine İlişkin Örneklem Düşüncesi... 127

2.4.2. Din-Cemaat İlişkisi ... 129

2.4.2.1. Cemaate Devama Dair Örneklem Tutumu... 129

2.4.3. Bölge-Sorun İlişkisi... 131

2.4.3.1. Örneklemin Yaşadıkları Bölgeye Dair Sorun Tespitleri ... 131

2.4.4. Din-Memleket İlişkisi ... 133

2.4.4.1. Örneklemin Siyasi ve Ekonomik Olarak En Güçlü İslâm Ülkesi Tespiti... 133

2.4.4.2. Örneklemin İslâm’ın Yaşanabileceği En İyi Ülke Tespiti ... 135

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ... 137

(13)

KISALTMALAR

a.e. : Aynı eser a.g.e. : Adıgeçen eser ank. : Ankara bkz. : Bakınız Çev. : Çeviren Hz. : Hazreti İst. : İstanbul

LÖSEV : Lösemeli Çocuklar Vakfı

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı s. : Sayfa

vb. : Ve benzerleri vd. : Ve diğerleri Yay. : Yayınevi

(14)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Örneklemin Cinsiyete Göre Dağılımı ... 42

Tablo 2: Örneklemin Yaş Guruplarına Göre Dağılımı... 43

Tablo 3: Örneklemin Medeni Duruma Göre Dağılımı ... 44

Tablo 4: Örneklemin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı ... 45

Tablo 5: Örneklemin Meslekî Duruma Göre Dağılımı ... 46

Tablo 6: Örneklemin Aile Fert Sayısına Göre Dağılımı... 47

Tablo 7: Örneklemin Aylık Gelir Durumuna Göre Dağılımı ... 48

Tablo 8: Örneklemin Uzun Süre Yaşadığı Yer ... 50

Tablo 9: Örneklemin Bozkır’a Yerleşme Sebebi ... 51

Tablo 10: Örneklemin Yaşamak İsteği Yerle İlgili Görüşü ... 52

Tablo 11: Örneklemin Komşu İlişkileriyle İlgili Tutumu ... 53

1.4.2. Kitle İletişim Araçlarının Kullanımıyla İlgili Örneklem Dağılımı... 55

Tablo 12: Kitle İletişim Araçlarının Kullanımıyla İlgili Örneklem Dağılımı ... 55

Tablo 13: İzlenen Programların Türüne Göre Dağılım ... 57

Tablo 14: Kullanılan Sosyal Paylaşım Sitelerine Göre Dağılım ... 59

Tablo 15: Örneklemin Sahip Olduğu Dinî Kitaplarla İlgili Dağılım... 60

Tablo 16: Örneklemin Alkol Alımıyla İlgili Tutumu... 62

Tablo 17: Örneklemin Din-Güven İlişkisiyle İlgili Tutumu ... 63

Tablo 18: Modern Tıbba Uygun Olmayan Uygulamalarla İlgili Tutumlar... 64

Tablo 19: Örneklemin Sosyo-Ekonomik Tutumu ... 66

Tablo 20: Örneklemin Genel Dindarlık Algısı... 67

Tablo 21: Allah İnancı Bakımından Örneklem Tutumu... 69

Tablo 22: Allah İnancının Oluşmasına Etki Eden Faktörler ... 71

Tablo 23: Örneklemin Peygamberle İlgili Düşünceleri... 73

(15)

Tablo 25: Örneklemin Ahiretle İlgili Tutumu ... 77

Tablo 26: Meleklere İman Konusunda Örneklem Tutumu ... 79

Tablo 27: Kuran'ı Kerim’in Allah Tarafından Korunduğuna İlişkin Örneklem Tutumu80 Tablo 28: Kuran-ı Kerim'i Türkçesinden Okumayla İlgili Örneklem Tutumu ... 82

Tablo 29: Günümüzde Kuran’ı Kerim'in Tüm Ayetlerinin Geçerliliğiyle İlgili Örneklem Düşünceleri... 83

Tablo 30: Yapacakları İşlerin Dine Uygunluğu Konusundaki Örneklem Görüşleri ... 85

Tablo 31: Örneklemin Doğaüstü Algı ve Olaylarla İlgili Tutumu ... 87

Tablo 32: Örneklemin Namazla İlgili Tutumu ... 89

Tablo 33: Örneklemin Oruçla İlgili Tutumu ... 90

Tablo 34: Örneklemin Zekâtla İlgili Tutumu ... 91

Tablo 35: Örneklemin Hacla İlgili Tutumu... 93

Tablo 36: Örneklemin Kurban Kesme İle İlgili Tutumu... 94

Tablo 37: Dilek Tutma Ya Da Zor Durumlar Karşısında Kurban Adamayla İlgili Örneklem Tutumu... 96

Tablo 38: Örneklemin Cuma Namazıyla İlgili Tutumu ... 98

Tablo 39: Örneklemin Bayram Namazıyla İlgili Tutumu ... 99

Tablo 40: Örneklemin Nafilelerle İlgili Tutumu ... 100

Tablo 41: Duayla İlgili Örneklem Tutumu... 101

Tablo 42: Örneklemin Dua Etme Sıklığı... 103

Tablo 43: Dini Bilgi Bakımından Örneklemin Yeterliliği... 104

Tablo 44: Örneklemin Dine Ait Bilgileri Edindikleri Yerler ... 105

Tablo 45: Örneklemin Dine Ait Bir Sorunla Karşılaştıklarında Müracaat Mercileri... 107

Tablo 46: Örneklemin Okulda Verilen Din Eğitimine Karşı Tutumu... 108

Tablo 47: Okulda Verilen Din Eğitiminin Yeterliliğiyle İlgili Örneklem Düşünceleri 109 Tablo 48: Kız Çocuklarının Eğitimi Hakkında Örneklem Düşünceleri ... 111

Tablo 49: Kuran'ı Kerim'i Arapça Yüzünden Okuyabilme Konusunda Örneklemin Durumu... 113

(16)

Tablo 51: Cemaatlerin Vermiş Oldukları Din Bilgisine Güven Konusunda Örneklem

Tutumu... 116

Tablo 52: Örneklemin Flörtle İlgili Tutumu... 117

Tablo 53: Örneklemin Dinî Nikâhla İlgili Tutumu ... 119

Tablo 54: Örneklemin Eşlerin Dindar Olmasıyla İlgili Tutumu ... 120

Tablo 55: Örneklemin Eşlerin Giyimiyle İlgili Tutumu... 121

Tablo 56: Kadınların Çalışmasıyla İlgili Örneklem Tutumu... 122

Tablo 57: Aile Bireylerinin Daha Dindar Olmasıyla İlgili Örneklem Tutumu ... 123

Tablo 58: Çocuk Sayısı İle İlgili Örneklem Düşüncesi... 124

Tablo 59: Evlilik Sonrası Edinilen Mallarla İlgili Örneklem Tutumu ... 125

Tablo 60: Din-Ahlâk Arasındaki İlişkiye Dair Örneklem Düşüncesi ... 126

Tablo 61: Diyanet İşlerinin Yeterliliğine İlişkin Örneklem Düşüncesi... 127

Tablo 62: Cemaate Devama Dair Örneklem Tutumu... 129

Tablo 63: Örneklemin Yaşadıkları Bölgeye Dair Sorun Tespitleri... 131

Tablo 64: Örneklemin Siyasi ve Ekonomik Olarak En Güçlü İslâm Ülkesi Tespiti.... 133

(17)

GİRİŞ

Din, bir inanç sistemi, bireysel bir tecrübe olmaktan ziyade toplumların daha kâmil olmasına koşut yapılandırılmasıyla birlikte sosyolojinin merkezine doğru hareketlendi. Çünkü din, kutsal olanla ilişki ve etkileşime girerken aynı zamanda insanlar arası ilişki ve etkileşimi de gerektirmiş oldu.1 Bu noktadan itibaren de Din Sosyolojisi temellenmiş oldu. Artık tanımlardan hareketle dinin bir tek tanımı, yorumu, olmadığından bir tek din anlayışından da bahsetme imkânı kalmamıştır. Çünkü din hususundaki tanımınız, sizin toplum ve din karşısındaki tutumunuza, duruşunuza, dini hangi fonksiyonla ele aldığınıza işaret etmektedir. Bu konuda pozitif tavır takınanlar ile negatif tutum içerisinde bulunanların kesiştiği bir nokta vardır ki, bu da toplumdur. Toplumların bir arada yaşama, toplumsal normlara riayet etme, bir ölçüde neslin devamı ki bu aynı zamanda toplumların devamına denk düşer, din hakikati üzerinden temellendirilmiştir. Aslında bu durum sözün bittiği yerdir. Çünkü din, iktidar elitinin elinde, halk katmanlarının sürekli çalışmalarına rağmen yokluk, sefalet ve çaresizlik ile toplumun taşıyabileceğinden daha ağır sorumluluk yüklemiş ve halk yığınlarının omuzlarını her yerde acımasızca çökerten ruhsal baskı araçlarından biri olmuştur.2diyen Lenin, bu negatif tutumuna rağmen toplum söz konusu olduğunda, daha doğru ifade ile toplum için, topluma yönelik mesajlarda daha dikkatli davranır. Dinî inançları yüzünden halk arasında fark gözetmenin hoş görülemeyeceğini söyler.3 Gerçekte Lenin’in dine karşı oluşu, din adına bir karşı oluş da değildir, din adına yapılan toplumsal sömürüye karşı duruştur. Devrimci iççi sınıfı, devletin hâkim olduğu tüm alanlarda, dini gerçekten özel bir hüviyete kavuşturmayı başaracak, ortaçağın skolâstik renksizliğine son vererek ekonomik köleliği, insanlığın dinî yönden aldatılmasının gerçek kaynağını ortadan kaldırmak için geniş ve açık bir savaş sürdürecektir.4 Genellikle Marx’ın dini ihmal ettiğine inanılır. Oysa Marx, ‘dinin, kalpsiz bir dünyanın kalbi olduğunu, günlük

1 Phill Zuckerman, Din Sosyolojisine Giriş, Çev. İhsan Çapcıoğlu, Halil Aydınalp, Birleşik Yayınevi,

Ank., 2009, s. 55

2 Lenin, Din Üstüne, Çev., F. Gelendeş, Başak Yay, Ank. ,., 1988, s. 7

3 Lenin, a.e., s. 8

(18)

gerçekliğin acımasızlığından kaçıp sığınılan bir liman olduğunu belirtir’.5 Amaç, sisteme dini hassasiyeti olmayan bireyler katmak değil dinin bireyselleştirilerek dinî sömürünün önüne geçmek, böylece toplumu iki yönden de korumaktır. Birinci yönü dinî duyarlılığın bireylere aktarılarak toplumsal dayanışmayı güçlendirmek, ikinci yönü de özellikle skolâstik dönem boyunca toplumların ve siyasal sistemlerin, karşısında var olma mücadelesi verdikleri Hıristiyanlığın dinî sömürü imkânlarını güçleştirmektir.

Dinin kaynağı ile ilgili öne sürülen teoriler ve araştırmalar objektiflikten uzaktır. Dinlerin menşei olgusu ilkel insan ile özdeşleştirildiğinden ve ilkel olanın eksik olduğu psikolojik baskısından dolayı, bir medeniyet inşa edememiş, dünyanın merkezinden uzak kabile toplulukları incelendiğinden ya da bireysel öngörülerle dinî tanımlamalar, din bağlamından koparılmıştır. ‘Din, düşüncenin daha karmaşık ve daha soyut (abstract) bir derecesidir. Bazı büyü törenlerindeki etkisizlik onun güçsüzlüğünü, zayıflığını, başarısızlığını ortaya koymuş, böylece büyünün yanlışları yeni bir düşünüşün yani dinin doğmasına neden olmuştur. Din de zamanla gücünü gittikçe artırarak büyüden daha üstün bir yer tutmaya başlamıştır.’6 Dini aşkınlığın ele alınmadığı bu tür tanımlarda büyünün de salt düşünceye indirgenmesi, yani hem dinin hem de büyünün bir akıl oyununa dönüştürülmesi dinin özünün anlaşılmadığı ile izah edilebilir. Büyünün yanlışlarından neşet eden bir düşünce nasıl olur da farklı ifade edilişlere rağmen farklı coğrafyalarda müteal bir muhteva kazanabilir. Vahye tabi dinler açısından Schuon’a göre dinlerin çok olması semavi iradeye uygun bir hadise iken şu da akılda tutulmalıdır ki, bu dinler arasında batıni ve müteal bir birlik mevcuttur. Dinlerin müteal birliğinin kaynağı, dinlerin aynı kaynaktan yani Tanrı’dan gelmiş olmalarıdır. Schuon’a göre ‘her din ed-Din’dir’.7 ‘Tarih boyu kutsal veya aşkın bir varlığa referansı olsun olmasın insanların, farklılaşmış, özgülleşmiş, bireysel ve toplumsal hayatın devamı ve sürekliliği içinde işlevsel özelliklere sahip bir inanç sistemi ve bir inanma eylemi mevcuttur. Din bu inanma eylemleri içinde adı konabilmiş, dolayısıyla kurumsallaşabilmiş en önemli boyut olarak varlığını geçmişte ve günümüzde,

5 Orhan Gökçe, H.Hakan Afacan, Hacer Tuğba Eroğlu, Toplumbilim Ders Notları, Dizgi Ofset, Konya,

2008, s. 62

6 Nurettin Şazi Kösemihal, Sosyoloji Tarihi, Remzi Kitabevi, İst., 1995, s.275

(19)

sürdürmektedir. Bu manada din, kuşattığı alan itibariyle varlığını gelecekte de devam ettireceğe benzemektedir.’8

Din, yadsınamaz bir gerçek olarak, insanlık tarihinin her döneminde, bireysel ve toplumsal varoluşun en temel, en kuvvetli dinamiklerinden biri olmuş, her devirde aldığı konum ve duruşla varlığını ve işlevini devam ettirmiştir. Bu durum, modernizmin dinî inançları, dinî değer ve kurumları kendi karakteristik alanının dışına itmek için, politik, epistemolojik ve ideolojik dayatmalarına rağmen mümkün gözükmemektedir.9 Çünkü dinlerin, az çok anlaşılması güç tarafları olsa da şu an oldukları ve icra ettikleri toplumsal taraflarıyla değerlendirilme zorunluluğu vardır.10

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU: DİN VE TOPLUM İLŞKİSİ

Göç, ekonomik durum, eğitim düzeyi, yaşanılan çevre, yaş, cinsiyet, Medeni Durum, ilgi alanları, medya tasarrufları, sosyal ve kişisel travmalar gibi pek çok etken, değişimin yönünü ve hızını belirlemektedir. Değişim her ne kadar bireyin dışında gerçekleşen ama bizzat bireyde tezahür eden bir zamansallığı ifade etse de din, bireyin zihninde şekillenen, gönlünde abideleşen bir duygu evreninden ilham alır ve toplumda ifadesini bulur. Çoğu kez değişim, özelde birey, genelde ise toplum için bir amaç değil, zorunluluğun bir ifadesidir; öyle ki, bireyi inşa eden tüm yönlerin, birbirleriyle uyumlu ve bağımlı olması gibi, toplumu kuran bütün öğeler de içlerinde uyumlu ve bağımlı olma zorunluluğunu hissederler. Bu iç uyumun yanında birey-toplum, toplum-birey referansları da önemlidir. İletişimin bu hali modüler bir yapı arz eder. Birbirinden güç alan ve ancak biri diğerine destekle ayakta kalabilen bu yapının her hangi bir biriminde görülen değişim diğerlerini de zorunlu olarak konumlandırmaktadır. Değişim için çok sebep, dinin özünün korunması için de yoğun bir gayret varsa, din ve değişim, yekinin diğerini belirlediği, konumlandırdığı, hatta var kıldığı bir hüviyeti kazanmakla, diğerinin ayağına basmama özenini de göstermek zorundadır.

Değişim tüm hatlarıyla ya da tüm renkleriyle öngörülebilir, kestirilebilir bir şey değildir. Çünkü değişimi belirleyen pek çok parametre mevcuttur ve bu parametreler her

8 Mehmet Akgül, Türk Modernleşmesi ve Din, Çizgi Kitabevi, Konya, 1996, s. 11

9 Mehmet Akgül, a.g.e, s. 11

(20)

yer ve toplumda ya farklıdır ya da farklı algılanır. Kadının statüsünün kırsal bölgelerde ayrı, kentlerde ayrı algılanması gibi.

Bu bağlamda, din sosyal hayatın her alanını, bireyi ve onu inşa eden sosyal çevreyi etkileyen, sınırlar çizen, temel bir değer olarak karşımızda durmaktadır. Dini tecrübe, inanç, ibadet, muamelat ve ahlâk yönüyle ya da genel olarak, teorik, pratik ve sosyolojik olarak din, insan ve toplum hayatını kuran bir değişken olarak, sosyal olgu ve olayları etkilemekle, toplum özelinde bireyin de, anlama, anlamlandırma ve ifadesinde kendine has özellikleri bu etkileşimi karşılıklı olmaya itmektedir. Terazinin kefesi gibi, bir taraftaki değişim kaçınılmaz olarak diğerini de değişime zorlamaktadır. Toplumsal yapı değiştikçe, din de bu değişim sürecine çok yönlü etkilerle eşlik etmektedir.

Medeniyetlerin kurucu unsurunun din olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde Weber, Kalvinizmin Batı’ya, ilmî, toplumsal ve ekonomik alanlarda yeni bir soluk getirdiğini, taze bir ruh kazandırdığını, hatta Avrupa için itici bir kuvvet, bir motor görevi üstlendiği iddiasında bulunmuştur. Weber’e göre, bu yeni ahlâk anlayışıyla, Protestanlar bazı ilkelere uymak zorunda kalıyorlardı ki bu ilkelerin başında çalışmak geliyordu. Hıristiyanlar çalışmalı, üretmeli, kazanmalı ki ilâhi saltanatı ihdas edebilsinler. Bu sebeple, uyuşukluk, tembellik, atalet kerih görülmüş, günah sayılmıştır.11

Kültür inşasının postulası maddi unsurlara dayanmaz, bilakis o, manevi alanı değer alarak yürür. Kültür, manevi bir evrenden doğar ve maddileşerek somut bir evrende görünürlük kazanır. Kültürün ana temasını inançlar, heyecanlar, hisler ve bilgiler oluşturur ki bu öğeler manevi enstrümanın aygıtlarıdır. Bu aygıtlar uygulama safhasında manevi kimlikleriyle birlikte maddi formlara dönüşürler. Mesela dinî inançlar, inanç olarak soyut bir alana ait iken, camii, tespih ve başörtüsü gibi somut bir alanın elemanlarına dönüşürler. 12 Başka bir anlatımla, maddi kültürün her elemanına içkin, dinî, ahlakî ve estetik, manevi, ruhî bir değer bulunmaktadır.13 Kültür tarihi, bir rezerv, bir katmanlar tarihidir, hangi topluma ait ise, o toplumun istikbalini muhafaza

11 İbrahim Canan, Peygamberimizin Hadislerinde Medeniyet Kültür ve Teknik, Cihan Yay., İst.,1984.s.

47-48

12 Erol Güngör, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İst., 1992, s. 15

(21)

etme reaksiyonuyla, kendi özelliklerini koruyarak biriktirme eğilimindedir.14 Şu da hatırdan çıkarılmamalıdır ki, kültürel değişmeler, toplumların gelişmesinde en temel faktördür ve medeniyetler, kültürler kadar eskidir.15 Kültürel değerler, dogmatiklikten uzak, dönemin gereksinimlerine cevap veren, özünü yıpratmadan, bozmadan değişime de kapı aralayan bir yapıda olmalıdır.16 Yani kültürün özünü oluşturan öğeler, inançlar ise, medeniyetler kültürlerin üst yapısını oluşturuyorsa, toplumları meftun eden gerçek, büyüden bozma bir safsata olmasa gerekir. Bu inançların bir felsefesinin, aşkın bir yönünün ve dahası bir realitesinin olması hakikattir. Her dönem ve her toplumda, belirli ihtiyaçları karşılamak maksadı ile meydana getirilmiş basit veya filtre edilmiş, inceltilmiş ve işlenmiş teknik ve bilginin yanında, sosyal ilişkileri düzenleyen, toplumsal işleyişi kolaylaştıran kural ve kaidelerle, örf ve adetler, inançlar, fikirler ve kanaatler, his ve heyecanlarla toplum, düzeninden şaşmayan bir makineye benzer.17 Dahası toplum, bir araya gelen fertlerin veya küçük insan topluluklarının, gurupların, görünen kalabalıklarından daha sofistike bir yapıdan müteşekkildir. Bu sofistike yapı, toplum içinde yaşayan fertlerin daimî münasebetlerinden, işbirlikleri veya mücadelelerinden kaynaklanan, karşılıklı etkileşimlerinden vücuda gelen, kurallar ve kaideler, örf ve adetler, teşkilat ve nizamlar sosyal rol ve statüler, topluma eksiksiz ve düzenli bir bütünlük vermekte ve toplum düzeni bu karşılıklı ilişkiler toplamında salınımlarla bir ahenk kazanmaktadır.18Gökalp’a göre bir toplumun hayatı belli değerler üzerinde şekillenir. Buna göre, sosyal değerler arasında aşağıdan yukarıya ilerleyen bir aşamalılık vardır. Bu aşamanın en alt katmanını, ekonomik değer (ucuz-pahalı), sonraki aşamayı ilmî değer (iyi-kötü), oluşturur. Bu aşamalılıkta, her aşama alanında değer üreten insanların mamulleri, yukarıya doğru hareket edildikçe alttakilerin yaptıklarından daha değerli olur. Meselâ, bir ilim adamının çalışması, ekonomik alanda artı değer üreten, mal ve hizmet sunan iş adamının gayretlerinden daha önemli ve aşamalılıkta daha yukarıdadır. Deha’nın yarattığı estetik değer, ilmî gerçeklerden ve bulgulardan daha yüksek seviyededir. Ahlakî değer ise, ‘iyi’ ve ‘güzel’ den de kıymetlidir. Fakat bir başka değer daha vardır ki, o, bütün manevi değerleri içkin olması yönüyle en yüce, en

14 Mustafa E. Erkal, Sosyoloji, Der Yay., İst., 2006, s.145

15 Mümtaz Turhan, a.e, s. 17

16 Mustafa E. Erkal, a.e, s.145

17 Mümtaz Turhan, a.e, s. 41

(22)

yüksek değerdir, o da dindir. Dinî değerlere dikkatlerimizi ‘mukaddes’ kelimesi çeker.19 Her toplumda, manevi hayat ve muhtevanın özünü oluşturan bu unsurlar kültürün tüm enstrümanlarını bir araya getirmesi dolayısıyla, zihni hazırlık ve aklî unsurlar işe koşulmadan değiştirilmemeli ve de sonuçları hakkında bir kestirimde bulunmadan bir yapılandırma faaliyeti içine girilmemelidir. Bu kontroller iyi yönetilmeden kalkılacak işlerde, sosyal ilişkilerin çözülmesine, hâlihazırdaki düzenin yıpranıp bozulmasına, işlerin aksamasına, hatta toplumsal felaketlere sebep olunabilmektedir. Kültürün doğal yapısı ve akışına müdahale ederek dengenin bozulması, kültürel anomaliye sebep olmakla, fertlerde manevi muvazenenin bozulması neticesini doğurmaktadır. Böylelikle fertler, bu kültür anaforunda neye nasıl uyum sağlayacakları hususunda şüphe ve tereddüt içerisinde bocalamaktadır. Bunu sonucu ise, toplumsal buhrandır.20 Bu konuda Paul TİLLİCH’in tespiti durumu hulâsa etmektedir. ‘Dinden esinlenen her şeyi yeryüzünden kaldırsaydık, medeniyetimizin en değerli hazineleri kaybolurdu. Tanrı, insanın en iyi özlemlerinin ve en iyi değerlerinin sembolüdür.’21

Modernizm, doğrusal tarih anlayışından hareketle din ve kültür alanlarını birbirinden ayırma zorunluluğunu hissetmiştir. Bu ayrılık, hem din hem de kültür açısından kaçınılmazdır. Yalnız bu ayrılığın bedeli, moderiniteyi kuran aklın öngörülerinden daha ağır olmuştur. Çünkü din, kültürel alan için salt bir vitrin olmadığı gibi kültür de dine, suyu atlayıncaya kadar gerekli olan bir köprü muamelesi yapamaz. Kültür-din arasındaki ilişki, yaşam-nefes kadar elzem bir ilişkidir. Kültürü hamlığından, kuruluğundan kotaran, estetik kisvesiyle kültürü rafine eden, ona aşkın bir ruh kazandıran, ilham kaynağı dindir. Din, kültür için cevher, gelişimi için zorunlu öğedir. Din alanını ihmal eden modern toplum, kendini kuşatmış anlam kümesinin içeriğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. 22 ‘Dinî hayat, yalnız düşüncenin kılı kırk yaran tartışmalarından ibaret değildir, din gündelik varoluşun sorumluluğunu bütünüyle üstüne alır.’23

19 Mehmet Akgül, a.g.e, s. 316

20 Mümtaz Turhan, a.g.e, s. 221

21 Georges Gusdorf, İnsan ve Tanrı, Çev. Zeki Özcan, Alfa Yay.,İst., 2000, s. 61

22 Paul Tillich, Din Felsefesi, Çev. Zeki Özcan, Alfa Yay., ist., 2000, s. 19

(23)

Bazı sosyologlar, çağdaş toplumsal süreçleri analiz etmede dinden kaynaklanan hareketleri incelemenin gereksizliği, bu tarz toplumsal hareketliliğin geçmişe ait oldukları, sanayileşmenin yaygınlık kazanması, sekülerleşme ve gündelik hayatta dinî sembollerden kaçınma süreçlerinden ötürü, dinî karakterli hareketlerin sosyologlar için güncel bir inceleme objesi olamayacağı düşüncesini ileri sürebilirler.24 Ama “XX. yüzyılın son üç çeyreğinde bile, insan ruhunun gösterdiği tezahürler arasında, dünyada en çok yaygın olanlardan birisi, din olayıdır.’25 Comte, toplumun kronik bir düzensizlik içerisinde bulunmasını ahlâkî bir disiplinin yokluğuna bağlar. Ona göre, sosyal problemlerin kaynağı politik değil, ahlâkîdir. Ahlâken aksayan toplumlar kargaşa ile mustariptirler. Bu toplumlarda anarşinin hüküm sürmesi beklenir ki, bu durumlarda toplum yenileşemez ve yeni bir şeyler üretme istidatını da kaybeder.26 ‘Esasta yerleşmiş bir dinin kuvvetli bir sosyal kontrol aracı olduğu söz götürmez.’27 Dini ayinlerin, toplum içinde yaşayan insanlara, zaman zaman kendi toplumsal yapılarının anayasasını hatırlatma ve toplumsal değerleri, bireylere dikte etme gibi bir görevi de vardır.28 Dinin toplum için diğer fonksiyonlarını da ana çizgileriyle izah edecek olursak;

1- Din, toplumsal istikrar ve toplumların devamlılığında belirleyici bir fonksiyon üstlenir.

2- Dinler, toplum üyelerine, toplumsal sapmalara fırsat vermeden, güç şartlar altında dahi yaşam mücadelelerini sürdürmeleri için cesaret verir.

3- Dinin önemli bir ritüeli olan dua, müntesiplerine, ruhî baskılardan sıyrılabilmeleri için bir kurtuluş yolu sağlar.

4- Dinî törenler toplumsal dayanışmanın ana parametrelerindendir.

5- Dinler için adalet vazgeçilmez bir unsur olduğundan, sosyal yönden aksayan yönler tenkide uğramış, toplumsal adalete zemin hazırlanmıştır.29

24 Nur Vergin, Din, Toplum, Siyasal Sistem, Bağlam Yay., İst., 2000, s. 17

25 Mehmet Aydın, Din Fenomeni, Tekin Kitabevi, Konya, 1993, s.3

26 Murtaza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi, Hece Yay., Ankara, 2002, s. 38

27 Sulhi Dönmezer, Sosyoloji, Savaş Yay., Ankara, 1983, s. 263

28 Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İletişim Yay., İst., 2010, s. 45

(24)

‘Ayrıca, sosyal kontrol mekanizmalarından ahlâk ile din arasını tefrik etmenin imkânı yoktur. Sosyal normların bir kategorisini oluşturan din kuralları ile ahlâk kuralları arasındaki ilgi çok yakındır. Hatta denilebilir ki, bu iki gurup kurallar arasındaki fark, kapsam bakımından değil ve fakat otorite ve müeyyide yönündendir. Ahlâk ve din birbiri içine dokunmuştur.’30 Bu iki öğenin var olma imkânları birbirine bağlıdır.

Freud’un ‘Din ilk yaşların korkuya bağlı paniğinin bir kalıntısıdır.’31İfadesi din hakikatini küçümsemektir çünkü dinlerin sistemli yapısı korku düşüncesine indirgenemez. Korktuğundan dolayı dindar olmak, mümin olmak başkadır, din hakikatinin kaynağını, insanların korkularında aramak başkadır. Din hakkında negatif bir tutum sergileyenlerin ortaya koymuş oldukları akli deliller endişe boyutunda kalan gözlenebilmesi kabil olmayan öngörüler olarak karşımızda duruyor. Lâkin dinle ilişkisi ne ölçüde olursa olsun veya hangi dinin mensubu bulunursa bulunsun objektif bir değerlendirmede bulunan toplumbilimciler dinin bireysel ve toplumsal ehemmiyetini vurgulamışlardır. Hatta Comte gibi, dini, Tanrıdan alıp insanlara tevdi ederek “ İnsanlık Dini’’ni tesis eden bir filozof bile dinin fonksiyonunu inkâr edememiştir. ‘Bütün geçmiş toplumlar, her ırktan ve her çağda, sürekli ve istisnasız, dinî olan toplumlardır. Diğer bir deyişle, her toplumun düşünce ve kültürünün geçmişteki dayanağı din olmuştur. Öyle ki, tarihçi, kültür ve uygarlıklar tarihini yazmak istediğinde yahut üniversitede bu konuda ders vermeyi düşündüğünde, kültür ve uygarlık incelemelerine başlayınca çalışma alanının o toplumun dininin incelenmesine kaydığını görür.’32 ‘Şu halde, insanların tarih boyunca bir dine mensup olduklarını biliyoruz. Her bir toplum, sadece bir dine inanmakla kalmamış, üstelik dine dayanmıştır. Yalnızca kültürleri, ahlâk ve felsefeleri dinî olmakla kalmamış, iktisadi biçimleri, hatta kentlerinin yapı ve kuruluş biçimleri de yüzde yüz dinî olmuştur.’33 Dinin, yaşam tarzını belirlemede bir referans olmasının doğal bir sonucu, toplumların iktisadi hayatlarının da dini motifler taşımasını gerekli kılmıştır. Tabi’i ki bu etkileşimi tek taraflı yorumlamak realitenin pek çok cihetinin dikkatlerden kaçmasına sebep olur. Zorunlu olarak bu ilişki çift yönlüdür.

30 Sulhi Dönmezer, a.e, s. 265

31 Mehmet Aydın, a.g.e, s. 11

32 Ali Şeriati, Dine Karşı Din, Çev. Hüşeyin Hatemi, İst., 1990, s.35

(25)

Ekonomik hayatın içerisinde dini saikler bulunduğu gibi, dini tefekkürün rengini belirlemede, coğrafi, politik, sosyal, ulusal ve yerleşik ekonomik düzen gibi yapılar da mevcuttur.34

Moderinitenin her şeye bir standart getirme hassasiyeti bazı alanlarda durumun inceliğini gözden kaçırmasına sebep olmuştur. Özellikle din alanında, doğruların aranması ve yanlışların ayrıştırılması gerekliliği totaliter bir değerlendirmeyle, bir coğrafyada hâkim bir dinin, aksayan bazı yönleri varsa, bu tüm dinler ve toplumlar için de geçerlidir sanrısına dönüşmüştür. 'Dahası, gerçeğin rasyonalizasyonundaki akıldışı öğeler, entellektüelizmin doğaüstü güçlere sahip olma yolundaki bastırılamayan özleminin odak noktaları olmuştur. Dünya irrasyonellikten ne denli sıyrılmış görünürse, bu hal daha fazla görülmüştür. İçindeki her şeyin somut büyü olduğu ilkel dünya imajının bütünlüğü, zamanla, bir yanda akıl yoluyla kavrama ve ona egemen olma çabası, öbür yanda “mistik” deneyimler olmak üzere bir bölünmeye doğru gitmiştir. Mistik olayların açıklanamayan özü, ilahları çalınmış bir dünya çarkına eklenebilecek tek “öte” haline gelmiştir.’35 Tanrı lütfünün yeryüzünde kurumsallaşmış sembolü olan kilise, kendini halk nezdinde dindarlığı örgütlemeye adamıştır. Fakat bu misyonu yerine getirirken kilise, tekelci, resmi inançlarını eleştirilemez tek hakikat olarak dikte eder. Bu tutum, İsevi hakikate muarız olsa bile. Kilisenin diğer bir açmazı ise, ileri gelenlerinin menfaat durumuna göre ve de kutsal değerlere inandırıcılık kazandırmak için demokratik olma zorunluluğu hissetmesidir.36 Dine inandırıcılık kazandırmak için takınılan bu tutum, bir durum karşısında pozisyon almaktan ziyade, bireyi bir sebeple kiliseye bağlama hissiyatından kaynaklanmıştır. Bu durum, palyatif çözümlere kapı aralamış ve dini kurumsal yapısından koparmıştır, din, aşırı individual karakteriyle toplumsal vurguları ihmal eder. Bu aşırılık, dini, din olmaktan çıkarıp bir felsefe disiplini olmaya iter. Tanrıyla bağı kalmayan, aşkınlığını ve derinliğini yitirmiş bir din, birey gerçeğinde sorunlara ancak psikolojik-rehberlik boyutunda çözümler getirir.

Hakikat kimi zaman uygulayıcıların elinde batıla dönüşebilir. Lâkin bir din ne kadar rasyonalize edilirse edilsin hatta bir din ne kadar zamana cevap vermede akim

34 Max Weber, Sosyoloji Yazıları, Çev. Taha Parla, iletişim Yay., İst., 2006, s. 340

35 Max Weber, a.g.e, s. 358

(26)

kalırsa kalsın müntesipleri olduğu müddetçe cemaat ve toplum yasaları çerçevesinde faydalı olmayı sürdürecektir.

‘Nerede yaşam biçiminin yönü tümüyle rasyonalize edilmişse, bu, kesinlikle rasyonalizasyonun yöneldiği yüksek değerlerin eseri olmuştur. O halde, değer yargılarını ve tutumları belirleyen “din”dir. Tam bir kesinlik bulunmasa da, dinsel yargılar, ahlâki bir rasyonalizasyon yapılabileceği sürece etkili olurlar ve çok kere de kesin sonuç verirler.’37 Yaşama biçimlerinin en özel, en belirgin duyarlılıklarından olan dini, uygulama alanından, alışkanlıklardan ve toplum hayatından tecrit ederek bir kültürü anlamaya çalışmak, körlerin fili tanıması kadar anlamlı olacaktır. 38 Her hangi

bir Avrupalı, yaşamış olduğu coğrafyanın dini olan Hıristiyanlığın doğru olmadığına inanabilir. Fakat onun söylediği, ürettiği ve yaptıkları karşılığını ancak Hıristiyan kültürde bulur ve bu kültür, varlığını Hıristiyan geleneğine borçludur.39

‘Maddi anlamlar kendi kendine yetmez. Olguların kör zorunluluğunu kontrol altına almak için bir değerler disiplinine müracaat gibi, ikinci bir sigorta zorunludur.’40 Tanrı düşüncesi zorunlu bir referanstır. O olmadan bütüne toplu bir bakış imkânsızdır.41 Çünkü her din, inanç ve ibadetlerden müteşekkil bir bütün olmasının yanında, müntesiplerine bir dünya görüşü ve hayat tarzı da sunmaktadır. 42

‘Din olgusu insan ve toplum yaşamının vazgeçilmez bir inanç kaynağı ve değer sistemini temsil etmektedir. İnsanların din yoluyla cevap aradıkları sorular durdukça –ki bunlara başka bir yoldan tam çözüm bulunması bilimsel olarak imkânsızdır- dinin varlığı devam edecektir.’43

Bozkır, toplum yapısı itibari ile diğer pek çok yerleşim yerinden farklıdır. Bozkır’da yaşayanların hayata tutunabilmeleri için iki seçeneği vardır. Ya eğitimlerini tamamlayıp memur olacaklar ya da küçük yaşta farklı bölge ve illere geçici işçi olarak

37 Max Weber, a.g.e, s. 364

38 İsmail Doğan, Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Sistem Yay., İst., 1998, s. 328

39 İsmail Doğan, a.e, s. 329

40 Georges Gusdorf, a.g.e, s. 27

41 Georges Gusdorf, a.e, s. 22

42 Ünver Günay, a.g.e, s. 171

(27)

göç edeceklerdir. Çünkü yeteri kadar ne tarım arazisi vardır ne de iş yeri. Okumayı tercih edenlerin çoğu, ekonomik yoksunluk sebebiyle, cemaatlere müracaat edecektir ki, barınacak bir yerleri, yiyecek birkaç lokmaları olsun. Bu sebeple Bozkır’da çoğu ailenin yolu bir şekilde cemaatlerle kesişmiştir. Aslında Bozkırlı cemaat gibi geleneksel eğitim kurumlarına yabancı değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar medreseler bu coğrafyada vardır. Zikredilen bu birkaç mevzu bile toplumun değer sistemini oluşturmasında etkin rol üstlenir. Bu cümleden olması itibariyle, Bozkır halkının cemaate bakışını, tecrübe ettikleri gerçeklik belirleyecektir. Eğitim hakkındaki görüşlerini içinde bulundukları yoksunluk şekillendircektir. Kredi kullanımı, kız çocuklarının eğitimi, yaşanılan bölgenin sorunları, devletten beklentiler hep bu saikler neticesinde anlamlanacaktır.

Cemaatler değişmeli midir? Daha işlevsel roller mümkün müdür? Okullarda din eğitimi verilmeli midir/yeterli midir? Kadına dair düşünülenler nelerdir? Modern tıbbın dışında tedavi şekilleri mümkün müdür? İşte bu tür sorulara cevap bulmak için Bozkır’da 18 ve üzeri yaştakilerin ferdî düşünceleri ve sosyal ilişkileri inanç ekseninde, anket tekniğiyle değerlendirilmeye çalışılmıştır.

2. ARAŞTIRMANIN AMACI

İnsanın, güç atfettiği bir takım doğaüstü varlıklara inanması ve inandığı bu varlıklara çeşitli formlarda ibadet etmesi, din olarak tanımlanabilir. Dini, birey, cemaat, toplum veya bir kültürün, bilinç ekseninde duygusal bağla kutsallık atfettikleri varlık ya da varlıklarla kurdukları tinsel bir bağ, bu vesile ile toplumsal ilişkiler bütünü olarak da algılamak mümkündür.44

‘Bir din incelenirken, o dinin kurucusu, yenileticisi ve önderi de ele alınır; kurucu, yeniletici veya önder iç ve dış etkilerin baskısı altındadır. İç etkiler, Tanrı Vergisi’ne (Charisme) ermiş bulunan bu kimseleri, içinde yaşadıkları toplum şartlarına bağlı kılar. Bunlar, toplum şartları ile iki yönden bağlıdırlar: Bir kere, toplum onların fikrî donatımını doğrudan doğruya tayin eder. İkinci olarak, toplum, önderin demeçlerini alma ve devam ettirme tarzlarını tayin eder. Bir din yöneticisi, yerli kültür

(28)

ve medeniyetin özelliklerine ilgisiz kalamayacağından yaptığı yeniliklerde bir dereceye kadar bazı gelenek sınırları içinde kalmak zorundadır. Toplumun bu bağlayıcı etkisi tapınmada (amel) olduğu kadar, imanda (akaitte) da kendini gösterir.’45

Dini inançları, bireylerin psikolojik yapılarıyla sınırlamak eksik bir tanımlama olacaktır. Oysa dinin, toplumun genel yapısı ve toplumsal bilinç çerçevesinde açıklanması gerekir. Durkheim’in çıkış noktasını da bu oluşturur. Durkheim ve takipçilerine göre, dini olgu, en önemli toplumsal vakıalardan biridir. Bu bağlamda bireye ait psikolojik mekanizmalarla anlaşılması imkânsızdır. Din, daha ziyade toplumsal tasavvurlar, tabular, pratikler, kutsal mekânlarla birlikte toplumsal bütünlük ile din arasında karşılıklı belirleyicilikleri ortaya koymakla anlaşılabilir.46

‘Din inançtır, evet ama daha önemlisi o bir toplum, bir cemaat biçimidir. Bonald, “din” sözcüğünün “bir birine bağlanmak” anlamına gelen Latince “religare’’ fiilinden türediğini belirtir. Protestanlığın günahı, diye iddia eder, dini, toplumsal örgütten ayrı olduğunda her zaman eğreti olması gereken bireye, onun İnançına yerleştirmeye çalışmasıdır. Bonald için din başta da, sonda da ve her zaman bir toplum biçimidir; toplum biçiminin ta kendisidir; toplumsal olan başka her şey, gereğince kurulmuş olduğunda dinin imgesinde şekillenir.’47Toplumsal piramidin en üstünde, düşünsel-bilimsel-dinsel katman, piramidin en alt katmanında ise, iş-meslek katmanı bulunur. Bu ikisi arasındaki geniş ranjı ise halk tabakası oluşturur. Bu katmanlaşma, toplumsal sınıfların işlevselliğinin yapılaşmasıdır.48

‘Hakiki eğitim din ve aileden ayrılamayan nitelikleri ve bağlamları gerektirir.’49 ‘Tarihsel olarak her çeşit ahlâk, kuşkusuz, dinle başlamıştır…’50 Ahlâkî ilkeleri zayıf veya anomik toplum anarşiyi doğurmaktadır.51 Dinin, bireysel ve toplumsal ahlâk üzerinde etkisi o kadar yoğundur ki, toplumların ekonomik ve ahlakî

45 Mehmet Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, Ankara Üniv. İlâh. Fak. Yay., Ank., 1975, s. 92

46 Barlas Tolan, a.g.e, s. 174

47 Tom Bottomore, Robert Nisbet, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, Çev. Mete Tunçay, Aydın Uğur,

Ayraç Yay., Ank., 2002, s. 108

48 Tom Bottomore, Robert Nisbet, a.e, s. 120

49 Tom Bottomore, Robert Nisbet, a.e, s. 108

50 Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları, Cilt I, Çev. Mete Tunçay, Remzi Kitabevi, İst. 1994, s. 74

(29)

tutumları bu etkiyle şekillenir. İslâm Dini’nin, nefsine hâkim olma, israftan kaçınma, zekât ve tasattuk gibi öğretileri, bu dini benimseyen toplumlarda, iktisadi hayata yön veren ana parametreler olmuştur.52

Başlangıçtan günümüze kadar din sosyolojisi, hem bireylerin hem de toplumların şuurlarında, dinin gerilediği bir süreç olarak tanımlanan ve modernleşmenin kaçınılmaz sonucu gibi görülen sekülerleşme olgusunun büyüsünden bir türlü kurtulamamıştır.53Hıristiyan dünyası değişimi algılayabilecek, içselleştirebilecek parametrelerden uzaktı. Çünkü Hıristiyanlığın ilham kaynağı antik yunandı, özellikle Platon’da değişim, asıl formu tahrif etme olarak algılanır. Değişim kötü, dinginlik tanrılıktır.54 Eğitim, yasama ve dinde her türlü yenilik, teceddüt yasaklanmalıdır.55 Buna benzer açıklamalarından dolayı Popper, ‘Platon’un felsefesi, liberal düşüncelere karşı tarihin gösterebileceği en vahşi en kökten saldırıdır’56sözleriyle Platon’u itham eder. Hıristiyan din adamlarının, antik yunandan, özellikle Platon’dan mülhem yargıları ve skolâstik tavrı da anakronizme yol açmış, sorunlara, senkretik bir tutum ve palyatif çözümlemelerle yaklaşılmıştır. Bu da dine bütüncül bakma imkânını kısıtlamış, zaman zaman toplumsal savrulmalara sebebiyet vermiştir.

İslâm Dini skolâstiktik düşünceye imkân tanımamıştır. Hz. Muhammed ilâhi vahye sımsıkı bir bağlılık gösterirken, aynı zamanda tavrını, yeni durum ve şartlara yaklaşmada, ılımlılık ve esneklikten yana koydu. Hz. Peygamber, tüm hayatı boyunca, gelen vahiyleri, değişen ve gelişen şartlara, prensipler oluşturma amacını da göz önünde bulundurarak değerlendirmiştir.57

Peygamberin benimsemiş olduğu bu esnek tavır, kendisinden sonra gelen Müslüman liderler için geniş bir açılım sağladı. Çünkü Müslüman liderler, değişen zaman ve şartlara uyum sağlamada temelde pragmatikti. Karşılaşılan yönetimsel problemlerle başa çıkmada, eklektik bir tavırla, eski imparatorlukların yönetiminden ya da memurlarından faydalanılarak, sorunlara çözümler üretilebiliyordu. Özel bir

52 Mustafa E. Erkal, a.g.e, s. 82

53 Bünyamin Solmaz, İhsan Çapcıoğlu, Din Sosyolojisi Klâsik ve Çağdaş Yaklaşımlar I, Çizgi Kitabevi,

Konya, 2006, s. 38

54 Karl Popper, a.g.e, s. 92

55 Karl Popper, a.e, s. 93

56 Karl Popper, a.e, s. 93

57 J. Obert Voll, İslâm Süreklilik ve Değişim, Çev. Cemil Aydın, Cengiz Şişman, Mehmet Demirhan,

(30)

problemle karşılaşılırsa çözmek için pratik düzenlemeler yapılıyor ve bunlar daha sonra sistemleştiriliyordu.58

Değişen olgu ve olayları yapılandırıp eklemleyen bir dinin, bir kültür havzasının bugünkü temsilcileri acaba din ve sosyal hayat karşısında nasıl bir tutum içindedirler. Bozkır mikro ölçeğinde bu durumun tezahürlerini görmek mümkün olacaktır.

3. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI

Gündelik hayatta araştırma dediğimiz zaman çok geniş bir ranja atıfta bulunmuş oluruz. Bir konunun araştırılmasından fiyat araştırmasına, bir kişi hakkında bilgi toplamadan bilimsel bir konuda araştırma yapmaya kadar uzanan bir ranjdır bu. Tabii ki, bir fiyat araştırması ile bilimsel bir araştırma aynı saikleri işe koşmayacaktır. Böylece araştırmayı, planlı ve sistemli bir şekilde, verilerin toplanması, guruplanması, analizi, sentezi, açıklanması ve değerlendirilmesi işlemleriyle problemlere güvenilir çözüm yolları bulma süreci olarak tanımlamak gerekecektir.59‘Sosyolojik düşünce içinde her şey “toplumsal”dır. Birey toplumsal bir kategoridir. Bireyin kendisi toplumsal bir varlık olduğuna göre bilgi “birey özeli”nde ele alınmaz. Buna göre bilgi toplumsal varoluş şeklinde ele alınmalıdır.’60 Bununla birlikte bilimsel bir çalışma,

araştırma sonuçlarının daha net ortaya konabilmesi açısından sınırlandırılma zorunluluğunu içerisinde barındırır. Böylece araştırma, amacının dışında bir şeye hizmet etmemiş olur. Sosyoloji, araştırma konusunun sınırlarını tespit etmedikçe, başarısızlıkla karşılaşma olasılığıyla karşı karşıyadır.61 Bulgular, ancak, tespit edilmiş sınırlılıklar içinde bir anlam taşır.62 Sınırlama, gereksiz ayrıntıları problem dışında tutma gayretidir.63

58 J. Obert Voll, a.e, s. 23

59 Saim Kaptan, Bilimsel Araştırma Teknikleri, Rehber Yayınevi, Ank., 1973, s. 1

60 İsmail Doğan, a.g.e, s. 13

61 Hamide Topçuoğlu, M.Göğüş, Y.Akyüz, Sosyal Bilimlerde Metod prensipleri ve Teknikleri Ders

Notları, A.Ü. Eğitim Fak., Ank., 1969-1970, s. 6

62 Niyazi Karasar, Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayın Dağıtım, Ank., 2010, s.250

(31)

Tarihsel olayların taşıyıcı öğesi insanlıktır, insanlıkla tek insan arasındaki ilgi, dalga ile ırmak arasındaki ilgi gibidir.64 Bu durum kaçınılmaz olarak bir toplumu, bir evreni ifade eder. Araştırmanın evreni, bilgi elde etmek için, üzerinde gözlem yapılacak birimlerdir.65 Olayların, belirli bir gurubun içerisinde nasıl göründüğünü anlayınca, üyelerin neden öyle davrandıklarını anlamamız daha kolay olacaktır.66

Araştırmamız, Bozkır İlçe merkezinde yaşayan 18 yaş ve üzeri, 350 örneklemle sınırlıdır. Araştırma konumuz ise Bozkır’da yaşayan halkın sosyal ve dini hayatının çeşitli tezahürlerini, değişkenleriyle birlikte tespit ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca, örneklemin % 60’ını erkekler, % 40’ını kadınların oluşturduğu görülmektedir. Bozkır’da kadın nüfusu, erkeklere oranla fazla olmasına67 rağmen, erkek ve kadınlar arasındaki örneklem sayısı eşitsizliği metodolojik zorunlulukla veya Türkiye genelinde olduğu gibi, Bozkır’ da da kadınların henüz modern toplumsal şartların gerektirdiği bazı nitelik ve donanımlara sahip ve hazır olmamasıyla- okuma yazma bilmemek, kamusal hayatın gerekliliklerine uzak olmak gibi- açıklanabilir. Nüfusla ilgili sayısal veriler 2010 yılı verileri olup tuik.gov.tr internet adresinden alınmıştır.

4. ARAŞTIRMANIN EVRENİ

Evren (population), araştırmadan elde edilen sonuçların genellenmek istendiği elemanlar bütünüdür.68Araştırma evreni, bilgi sağlamak üzere, hakkında gözlem yapılacak birimlerden oluşur.69 Araştırma sorunuyla ilişkili olan insanların tamamı araştırma evrenini oluşturur.70

Her araştırmada sonuçların isnat edileceği bir gurup, bir alan vardır. Araştırmanın planlanması esnasında, gurubun ve alanın sınırlarının belirlenmesi, tanımlanması şarttır. Araştırma dilinde bu gurup, evren olarak nitelenir. Evren,

64 Cavit Orhan Tütengil, Sosyal Bilimlerde Araştırma ve Metod, İ.Ü.İktisat Fak., İst., 1975, s. 52

65 Muzaffer Sencer, Toplumbilimlerde Yöntem, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İst. 1989, s. 24

66 Anthony Giddens, Sosyoloji, Ayraç Yay., Ankara, 2000, s.573

67 Türkiye İstatistik Kurumu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) 2010 yılı verilerine göre

Bozkır İlçe merkezinin toplam nüfusu 7331’dir. Bunlardan 3612’si erkek, 3719’ u da kadındır.(Bkz http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=39&ust_id=11)

68 Niyazi Karasar,a.g.e, s.109

69 Muzaffer Sencer, a.g.e., s.24

(32)

araştırma alanına giren elemanların, öğelerin, objelerin ya da bireylerin tümüdür. Evren, araştırmanın kapsayacağı, araştırma yoluyla hakkında bilgi toplanması planlanan hedef kitle ya da guruptur. Evren, araştırma sonunda ortaya çıkan sonuçların mal edilmek istendiği, genelleneceği alan ve bu alan içine girecek elemanların tamamıdır.71 Araştırma evreni sınırlarının tespit edilmesi, sorunun taşıyıcısı olan birimlerin, yani gözlem konularının kesin bir çizgiyle sınırlandırılmasını da zorunlu kılar.72 Araştırma, sonuçların genellenebildiği oranında değer kazanır.73 Sonuçların genellenebilirliği arttıkça geçerliliği de artacaktır.

İç Anadolu Bölgesinde yer alan Konya İli’nin Bozkır İlçesi’nde yaşayan halkın din telakkileri ve bölgenin sosyal hayatı araştırmamızın konusunu oluşturmaktadır. Bu araştırma için anket tekniğinden faydalanıldı. Anket çalışması, Bozkır İlçe merkezinde yaşayan halkla sınırlıdır. Bozkır ilçesinde yaşayan halkın sosyal ve dini hayatı farklı değişkenler çerçevesinde incelenecektir.

Bozkır’da yaşayan 18 yaş ve üstü, 350 kişilik örneklem gurubumuz, sosyal ve dini hayat açısından, deneysel bir yaklaşımla incelenerek değerlendirilmiştir. Değerlendirme yapılırken, yaş guruplarının dengeli bir şekilde dağılmasına dikkat edilmiştir ki böylelikle yaş guruplarının düşünce farklılıkları, sosyal ve dini hayat hususundaki yaklaşımları kestirilmeye çalışılsın. Değişkenlik üzerine oturan sosyal ve dini hayatın, periferideki varlığını, değişkenleriyle beraber tespit etmek, araştırmamızın amacını oluşturmaktadır.

Evrenin tayin edilmesinde, araştırmanın hedef ve ereği katî derecede önem taşır. Araştırmayı yapan kişi, amaca uygun ölçütler geliştirerek, evreni belirlemeye gayret eder. Bütün araştırmalarda, tespit edilen hedefleri gerçekleştirebilecek ‘en uygun evren’ bir tanedir.74

Araştırmamızın genel evrenini, Bozkır İlçe merkezinde yaşayan 18 yaş ve üzeri, kadın ve erkekler oluşturmaktadır.

71 Saim Kaptan, a.g.e., s.11

72 Muzaffer Sencer, a.e., s.24

73 Niyazi Karasar,a.e, s.109

(33)

5. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ

Örneklem (sample), belirlenen evrenden, kuralına göre seçilmiş ve seçildiği evreni temsil yeterliğine kanaat getirilen küçük kümedir.75 Örneklem, araştırmaya doğrudan dâhil olan bireyler, objeler ve varlıklar gurubudur. Araştırmacı, evreni tespit ettikten sonra, örneklemin ölçüsünü, yani örneklemde yer alacak bireylerin, objelerin sayısını kararlaştırmalıdır.76 Genel bir ifade ile örneklem, bir bütünün, kendi içinden seçilmiş parçasıyla temsil edilmesidir.77 Örnekleme yöntemi, bir kitlenin tamamı yerine, onun bütün özellikleri hakkında bize eksiksiz bilgi verecek, temsili bir gurubun seçilip incelenmesi işlemine dayanır.78 ‘O, bütünde mevcut olduğu için her parçada vardır,

yoksa her parçada var olduğu için bütünde var değil.’79

Sosyologlar, genellikle pek çok bireyin özellikleriyle ilgilenmektedir, bütün bir nüfusun, yani toplumu oluşturan tüm bireylerin, siyasi tutumları buna örnektir. Bir toplumu oluşturan tüm insanlar üzerinde, tek tek çalışmak imkânsız olacağından, bu durumlarda araştırma, örneklem çalışmaları üzerinde yoğunlaşır ya da gurubun tayin edilen bir kısmı, çalışma alanı olarak belirlenir. Örneklemin, hedefe uygun biçimde seçilmesi durumunda, nüfusu temsil ettiği ve nüfusun tümüne genellenebileceğine dair bir güven vardır.80

Gözlenmesi düşünülen olgu veya olayın, bütünü yerine, tamamını temsil gücüne sahip belirli biriminin alınarak, anket teknikleri ile gözleminin yapılması, sosyal bilimlerde sıkça kullanılan bir metottur ve sosyolojide de araştırmacılar tarafından en çok başvurulan usul olarak dikkatleri çekmektedir.81 Anket teknikleri genellikle geniş kitlelere uygulanırlar ve bu durumda ‘survey’ adını alırlar.82

Survey, araştırma evrenini temsile liyakat gösterecek örnekleme (temsili örneklem) sahip olan, standart veri toplama araçları kullanan ve verilerin sistemli olarak

75 Niyazi Karasar,a.e, s.110

76 Saim Kaptan, a.g.e., s.11

77 Muzaffer Sencer, a.g.e, s. 356

78 Cavit Orhan Tütengil, a.g.e, s.69

79 Durkheim, Sosyolojik Metodun Kuralları, Çev. Enver Aytekin, Sosyal Yayınlar, İst., 1994, s. 44

80 Anthony Giddens, a.g.e, s.575

81 Sulhi Dönmezer, a.g.e, s.18

(34)

elde edildiği, aynı zamanda da birden çok veri toplama tekniğinden faydalanılarak meydana getirilen araştırma tekniğidir.83

Araştırma alanlarının geniş ve araştırılması gereken nesnelerin sayıca çok olması, araştırmaya konu olan öğelerin tek tek ele alınmasını imkânsız kılmaktadır. Bu sebeple, sosyal bilimlerde araştırmalar, evreni temsile yetkin örneklem üzerinden yapılmaktadır.84 Örneklem, ana evren içinde aranan karakteristikleri tarafgirliğe yol açmadan yansıtması halinde temsil yeteneği taşır. Örneğe temsil yeteneği kazandırabilmek için öncelikle şu iki ön şartı yerine getirmek lazımdır. Birincisi; evrenin uygun bir şekilde sınırlandırılması, ikincisi örneği oluşturacak birimlerin, yani gözlemlerin dikkatle tanımlanmasıdır.85

Araştırmalar, genel olarak örneklem kümeler üzerinde yapılır ve alınan sonuçlar, ilgili oldukları evrene genellenirler. Çoğu zaman, iyi seçilmiş küçük bir örneklem gurubu üzerinde yapılan bir araştırma, geniş bir evrende yapılandan daha iyi sonuçlar verir.86 Örnek olay inceleme yönteminin temel özelliği, ele aldığı konuyu ölçmeden veya vakıanın biçiminden ziyade, olayların incelikle irdelenip, iç yüzeylerine girebilmeyi amaç edinmesidir.87

Yaşadığımız topluma ait somut olaylar, bireyler, guruplar, kurum ve kuruluşlar, örnek olay yöntemi ile birer canlı varlıklarmış gibi kabul edilerek incelenebilir. Bir kurumun, bir sendikanın veya bir siyasal partinin nasıl doğduğu, hangi aşamalardan geçerek büyüdüğü ve geliştiği tüm yönleri ve ayrıntıları ile örnek olay yönteminin konusu olabilir.88

Örneklemimizi belirlerken 2010 yılı nüfus verilerinden faydalandık. Bu verilere göre Bozkır İlçe merkezinin nüfusu, 7.331 kişidir. Bunların, 3612’si erkek, 3719’u kadındır. Bu nüfus dağılımına göre 350 kişilik bir örneklem gurup belirledik.

83 Nadir Suğur, a.g.e, s. 21

84 Muzaffer Sencer, a.g.e, s. 356

85 a.e., s. 358

86 Niyazi Karasar,a.g.e, s.110

87 Orhan Türkdoğan, Bilimsel Araştırma Metodolojisi, Timaş Yay., İst., 2000, s. 321

(35)

Farklı kesimden insanlar, araştırmanın temsil gücünü artırma adına, ankete dâhil edilmiştir. Bunun için güdümlü örneklem yöntemi kullanılmıştır. Güdümlü örneklemin özelliği, araştırmanın amaçları gereğince bir evrenin temsilci bir örneği yerine, güdümlü olarak bir ya da birkaç alt kesimini örnek olarak almaktır.89 Yöntem gereği tanımlı bir evrende, örneklem gurubuna, esnaf ve zanaatkârlar, memurlar, öğrenciler, ev hanımları, emekliler ve işsizler alındığı gibi 18 ve üzeri tüm yaş guruplarına ulaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca kahvehaneler hariç, caddelerin sol cenahındaki esnaflara anket uygulanmıştır. Bozkır’da çoğunluk kahvehaneler, sosyal hayatın en ritmik attığı Bozkır Çayı’nın sağında kümelenmiştir. Buralar sadece oyun oynanan mekanlar değildir Bozkır’da, aynı zamanda kültürel mevzuların, siyasetin, dini konuların, gündemdeki pek çok meselenin konuşulup tartışıldığı, memur, emekli, iş sahibi ve işsizlerin, ilkokul mezunlarından üniversite mezunlarına pek çok kesimin ilgisini çekmiş sosyal alanlardır. Kahvehaneler bütün sosyal kesimlere hitabettiğinden 100 kişilik bir örneklem gurubunu buradan seçtik.

Bozkır’ın üç mahallesinden Cumhuriyet, genellikle eğitimli kişilerin tercih ettiği, memur ve esnafın yoğun olduğu, görece zengin bir mahalledir; binaları da apartman şeklindedir. Yukarı Mahalle, genel olarak köylerden göç edenlerin meskûn olduğu, taşra kültürünün daha yoğun yaşandığı bir mahalledir ve ekonomik düzey daha zayıf, binaları tek kat ya da az katlıdır. Demirasaf mahallesi de yukarıda ifade edilen iki mahalle arasında bir karaktere işaret eder. Bu durum bize mahalle seçme imkânı tanımamıştır. Sosyal çeşitliliği yakalama ve tüm değişkenleri değerlendirebilme adına üç mahalleye de anket uygulama zorunluluğu doğmuştur.

6. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ (METODOLOJİ)

Bilimin amacına ulaşmak için takip ettiği genel yola yöntem adı verilir. Başka bir ifade ile yöntem, bilimsel bir bilgiye ulaşmak üzere uyulması gerekli genel kuralları ifade eder.90

Bilimlerin evrimi, yöntem ve araştırma tekniklerinin evrimine sıkı sıkıya bir bağlılık gösterir.

89 Muzaffer Sencer, a.g.e, s. 386

(36)

Bir bilim, varmak istediği hedefe, her şeyden önce yöntemini belirleyerek ulaşabilir. Yöntem, ‘nasıl’ın cevabıdır, amaca göre bir araştırma planıdır. Yöntem, bir kavrayış, bir düşünsel girişimdir; düşüncede hareket tarzı; düşünsel bir süreçtir.91

Kelimenin en geniş anlamıyla yöntem, bizi hakikate ulaştıran yoldur.92 Yöntem, bilimin amacına ulaşmasını sağlar. Bir amaca göre araştırma planıdır. Düşünsel bir teşebbüs olup, düşüncede bir tutumdur.93

Araştırmada kullanılması düşünülen yöntem veya yöntemler büyük ölçüde araştırmanın konusuna ve eldeki imkânlara göre tespit edilir. Konu, yöntemini kendisiyle birlikte getirir.94

Sosyolojik bir araştırmada, ön çalışmayla bazı varsayımların saptanması zorunluluğu vardır. Varsayım, bilgi, tecrübe ve sezgiden kaynaklanan kuramsal nitelikte bir önermedir. Yöntem, tayin edilen varsayımlara ve araştırma konusunun hususiyetlerine, araştırma teknikleri ise, yöntem ve konunun özelliklerine göre saptanır.95 Yöntem, bilimin veya somut bir araştırmanın yöneldiği hedefe ilişkin zihinsel bir girişim ve tutumları ifade eden araştırma planıdır. Bir başka ifade ile bir bilim dalının, hedefine yönelmesini ve amacını gerçekleştirmesini sağlayan zihinsel tutum ve yaklaşımlara yöntem diyoruz. Bu anlamda yöntemin görevi, araştırma konusunu, yani nesnel gerçekliği açık ve anlaşılır bir biçimde yansıtabilmesidir.96

Bilimsel yöntem, bilimsel bilgiye ulaşma yolunda gerekli olan bilimsel sürecin yönetilmesi ve bilimsel kuralların uygulanmasıdır.

Bilimsel yöntemi, hedefe götüren yol, araştırma tekniklerini ise bilimsel yöntemin, hedefine ulaşmak için kullandığı araçlar olarak da tarif etmek mümkündür.97

91 Doğan Ergun, 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı, Gerçek Yayınevi, İst., 1984, s. 104-105

92 Orhan Türkdoğan, Bilimsel Değerlendirme ve Araştırma Metodolojisi, MEB Yayınları, İst., 1995, s.

169

93 Mahmut Tezcan, Sosyolojiye Giriş, Feryal Mat. Ank., 1995, s.5

94 Cavit Orhan Tütengil, a.g.e, s. 100

95 Barlas Tolan, a.g.e, s. 199

96 Barlas Tolan, a.g.e, s. 200

(37)

Gurvitch’in ifade ettiği gibi, sosyolojinin konusu, tafsilatlı olarak tüm kısımlarıyla ele alınacak sosyal gerçeği kapsar. Sosyal gerçeğin kısımları ise birbiri içine girmişlerdir. Bu sebeple bütünden soyutlandıkları taktirde sosyal gerçeğin unsurlarını teker teker anlama imkânı kalmaz. Bu durumda sosyolojik araştırmada incelenecek bütünsel gerçek bir sosyal sistem modeli haline getirilerek basite indirgenmeli ve bu şekilde anlaşılmasının imkânı araştırılmalıdır. 98

Böylelikle, bilimsel yöntem, olaylar arasında ilişkiler kurduğu toplumsal geçerliği ortaya koyduğu, vakıalar arasında bir düzenin olup olmadığı, varsa bu düzeni yöneten kanunların ve temel ilkelerin ne şekilde ve nasıl değerlendirilebileceğini sağlar. Ancak o zaman olaylar arasında bir bütünleşme gerçekleşir. Bu bütünleşme, olaylara çok yönlü bakmayı ve aksayan yönlerin bütün içerisinde daha çabuk kavranmasını sağlayacağından, toplumsal reformlar ve iyileştirmelerin önünü de açabilir. Hatta bu bağlamda, yöntemin sadece bir araştırma işlemi değil, aynı zamanda, sosyal ilişkileri iyileştirme ve geliştirme adına zorunlu olduğunu ileri sürenler vardır.99

Sosyoloji, bilinen olayların ilişki ve dinamiklerinden hareketle muhtemel olaylar hakkında gerçekçi açıklama ve kestirimlerde bulunabilirse, bu bilimin başarısından bahsedebiliriz. Bu yönüyle sosyolojinin geçerliliği, soyut yöntem tartışmalarıyla değil, gerçekler karşısında sınanmasıyla ortaya konulacaktır. 100 Belirlenen yöntem, hem varsayımın gerçekleşmesini hem de konunun dinamiklerini, tarafsız ve tüm değişkenleriyle ortaya koyabilmesi açısından önemlidir. Bu uygulamalı araştırmamız için günümüzde en etkili yöntem olan, alan araştırmasından yararlanılacaktır, (field work). Bu yöntem, iki yönüyle tercih edilebilir: a) Alan araştırmasında, araştırmacı, inceleme gurubunun içine girme ve onlarla yüz yüze görüşme yapma durumundadır. Böylece, gurup içinde hem gözlem (observation) hem de görüşme (interview) yapma imkânını bulmuş olur. Sosyal bilimlerde, katılımcı gözlem ve görüşme başlı başına bir yöntemdir. Alan araştırmasının bilime sağladığı

98 Sulhi Dönmezer, a.g.e, s. 16

99 Orhan Türkdoğan, Çağdaş Türk Sosyolojisi, Turan Yayıncılık, İst., 1995, s. 31

(38)

ikinci önemli imkân ise, araştırmacının yaklaşımını (etik) değil de bizzat içinde araştırma yapılan gurubun yaklaşımını (emik) ortaya koymasıdır. 101

Bilim, yöntemi gereğince bilgiyi üretirken bazı teknikler de kullanmak zorundadır. Bilimsel teknik, genel yöntem gereğince bilgi üretmede başvurulacak araç ve işlemlerdir.102

Yöntem ve araştırma teknikleri ifadelerini bir birine karıştırmamaya özen göstermek gerekir. Pek çok kişi, ‘anket yöntemi, örnekleme yöntemi’ gibi yöntem ve araştırma tekniği ifadelerini bir biri yerine kullanmakla kusur ederler. Bu hataya mahal vermemek, aralarındaki farka işaret etmek için, strateji ve taktik arasındaki ayrım bu konuya misal olarak verilebilir. Strateji, hedeflerin saptanması ve saptanan hedeflere varmada kullanılması muhtemel yolların tespit edilmesi demektir. Oysa taktik, belirlenen stratejik planı gerçekleştirmek için faydalanılacak araçları belirler ve o araçları kullanmayı ifade eder. Bu örneklemde, strateji ile yöntem, taktik ile araştırma tekniği özdeştir. 103

Toplum yaşamını betimlemede alan çalışması, başarıyla uygulanması durumunda, diğer araştırma yöntemlerine göre daha zengin bilgi ve bol malzeme sağlar. Belirlenen klik bir topluluk ya da bir gurubun içinden işlerin nasıl göründüğünü kavramak, gurup üyelerinin neden ve nasıl farklılık yarattıklarını, davranış formlarını anlamada ilk elden bilgi ve kolaylık sağlar. 104

Yapacağımız alan çalışmasında, anket tekniğinden faydalanma yoluna gideceğiz. Anket uygulama tekniği, bilgi verecek kişilerin, madde köklerini soru cetveli yardımıyla doğrudan okuyup yanıtlayacakları, bir gözlem tekniğidir.105 Anket tekniği, yazışma tekniklerinden biridir. Yazışma tekniğinin güçlü yönü, uygun bir ortam oluşturulabilirse, büyükçe bir toplulukta bile, çok miktarda bulguyu kısa zaman aralığında kolay ve ucuza temin imkânını sağlar. Diğer bir avantajı da, hazırlanan soru köklerinin değiştirilmeden, uygulama sahasındaki bireylere yöneltilmesi durumunda bir

101 Orhan Türkdoğan, a.g.e, s. 305

102 Muzaffer Sencer, a.g.e, s. 19

103 Barlas Tolan, a.g.e, s. 199-200

104 Anthony Giddens, a.g.e, s.573

Şekil

Tablo 2: Örneklemin Yaş Guruplarına Göre Dağılımı
Tablo 4: Örneklemin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı
Tablo 8: Örneklemin Uzun Süre Yaşadığı Yer
Tablo 10: Örneklemin Yaşamak İsteği Yerle İlgili Görüşü
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Ermenistan temsilcisi Hatisyan, Türk heyetinin teklif ettiği sınırı kabul ettiklerini, plebisit kabul edildiği için sulh şartlarında mevzubahis olan arazide muhtemelen

The approval rate of violence against married women for any reason was higher among the younger group of married individuals in both sexes.. Certain socio-economic characteristics

偏頭痛又可依據有無前兆, 區分成典型偏頭痛及一般偏頭痛。

生物化學暨細胞分子生物學科黃彥華主任 表示,對於曾任中研院分子生物研究所研

[r]

İğne EMG’de incelenen sağ ve sol tibialis anterior, sağ vastus medialis, sağ biceps, sağ gas- trokinemius, sağ 1.. dorsal interosseus kaslarında yaygın denervasyon (fibri-

Hz. Çün kü ka dın da er kek gi bi şerî tek- li fe mu ha tap tır. Bu açı dan işa ret edi len nok san lık eh li yet nok san lı ğı de ğil dir. Ay rı ca bu nok san lık, psi ko

Bu çalışm am ız da alan araştırm ası şeklindedir. Bu nedenle yörede gözlem ve anket çalışm alarında bulunduk. Alan araştırm ası yöntem ine göre yaptığım ız