Öteki- Dünya
ı
T
-Hürriyet Abidesi hela ve meyhane oldu...
UMUMİ HELA DEĞİL, ŞEHİTLİK...
Bu kapının açıldığı merdivenin bitiminde 70'den fazla şehit yatıyor ve üzerleridüzinelerle şarap şişesiyle kaplı... Türbenin meyhaneye dönüp muhteşem avizeyle vitrayların paramparça edilmiş olması genç tarihçi Gültekin Yıldız'ı bir hayli şaşırtmış olmalı ki, topladığı şişeleri nereye koyacağına bir türlü karar veremiyor...
Enver Paşa bu
mezbeleye gömülecek
Geniş bahçesinde üç sadrazamla bir devrin önde gelen liderleri, son uykularını uyumakta... Bahçenin ortasındaki kuleyi andıran zarif binada, kaç kişi olduklarım kimselerin bilmediği şehitlerin, 1909'daki 31 Mart ayaklanmasında can veren askerlerin türbeleri var...
Sakinleri sıradan, pek öyle hatırlanmayan sadrazamlar değil, oldukça önemli isimler üstelik... İttihat ve Terakkinin 1921'de bir Ermeni teröristin kurşunuyla can veren "b ir numaralısı" Talat Paşa, Hareket
Ordusunun kumandanlığından sadrazamlığa yükselip 1913'te bir suikasta kurban giden Mahmud Şevket Paşa ve Türkiye'de hürriyet hareketinin öncülüğünü yapan, Birinci Meşrutiyet'i ilân ettirdikten sonra canından olan bir isim: Midhat Paşa... Hepsi tarihe imzalarım atmış, iktidarları sırasında aldıkları kararlar devletin geleceğini temelinden etkilemiş ve bugün bile tartışılan isimler... Son uykularım Okmeydam'ndaki bu mekânda, "Hürriyet Abidesi"nde uyumadalar... Mimar Muzaffer Bey tarafından yapılan, 191 l'de büyük törenlerle açılan ve çok değil, bir yıl öncesine kadar şehitlik olan ama şimdi şarapçıların gece alemi, sıkışanların da hacet görmek için tuvalet niyetine kullandığı bir
Eskiden “ Hürriyet Abidesi" olan bu yer, şimdi şarapçıların mekânı, sıkışanların tuvaleti... Bahçesinde üç sadrazam ve 70'den fazla “Hürriyet şehidi" yatıyor... Enver Paşa da buraya getirilecek...
■ S E m ^ n
mnmws&im
M.ŞEVKET PAŞA
Okmeydam'ndaki "Hürriyet Abidesi" sadrazamların, bir devrin liderlerinin ve hürriyet
şehitlerinin yattığı devlet anıtıydı... Şimdi ise umumi hela niyetine kullanılan, geceleri şarap
alemlerinin yapıldığı bir mekan... Enver Paşa'nın mezarı da, bu mezbeleye nakledilecek.
yer bu "Hürriyet Abidesi"...
Birkaç gün önce, Sadrazam Talat Paşa'mn ailesinden bir beyle beraber gittim Okmeydam'ndaki "sabık" amt-mezara... Gittim, ölmüşlere ve tarihe gösterdiğimiz saygının, kadirbilirliğimizin, edebin ve terbiyenin örneklerim gördüm orada...
Dış kapı diye birşey, zaten yoktu artık... Bir zamanlar kapı olan demirler eğilmiş, bükülmüş, yerlerde sürünmedeydi; bahçe ise
bir yangın yeri, bir şarap şişesi mahşeri... Cam kırıkları mozaiğe dönmüş, her tarafım kaplamıştı bahçenin... Şaraplı alem gecelerinden kalma şişeler ya yakılmış ağaçların küllerim çevrelemedeydi, yahut sadrazam kabirlerine mezartaşhğı etmede... Mezarların mermerleri parçalanmıştı, lâhidlerin başındaki fesler uçurulmuş, yok olmuştu... Şarap şişelerinin üzerinden atlayıp, abidenin içine girdik... Eskiden binbir yerden
güç belâ izin alınıp girilirdi oraya ama artık ne izne lüzum vardı, ne kimselere haber
vermeye... Zira kapısı da kalmamıştı, çatısı da... Çift kanatlı demir kapı kırılmış, "İşte ecdada saygımız" deyip cümle aleme ibret olsun dercesine bir kancaya asılmış, oracıkta bırakılmıştı...
İçi, küçük bir mesciddi abidenin... 31 Mart olayında şehit düşenler, "Hürriyet şehitleri", mihrabın gerisinde gömülüydü ve mescidi değil, deccal girmişi andırıyordu içerisi... Her adım başında insan pisliği, odun külü yığını yahut kırık şişeler karşılıyordu sizi... Vaktiyle duvarları süsleyen, hattat Hacı Haşan Sabri Efendi'nin elinden çıkıp mermere işlenmiş yazılar ya yoktu, yahut parçalanmıştı... Literatüre girmiş güzelim kristal avize kırılmış, bin parçaya ayrılmış, bahçeye taşmıştı parçalan... Ve mihrabın gerisindeki türbeden, birileri hüzünle seyrediyordu bizi: Hürriyet şehitleri... O anda, Neyzen'in pek bilinmeyen bir mısraı takıldı dilimize: "Bu milletten beka her kim ki bekler / Güler ahvaline itler, eşekler"
sözü... Sonra kime, hangi kuruluşa ait olduğunu merak ettim Hürriyet Abidesi'nin... Kültür Bakanlığı "Bizim değil" dedi... Sadece bakanlık değil Vakıflar da sahiplenmiyordu abideyi, Belediye de...
Derken, gazetelerde çıkan, Enver Paşa'mn kemiklerinin Orta Asya'dan Türkiye'ye nakledileceği haberini hatırladım... Getirilip Hürriyet Abidesi'ne, kader arkadaşlarının yanma defnedileceğini... Şevket Süreyya, üç ciltlik "Enver Paşa"smı, içli bir cümleyle bitirir, "Paşa, hayatının muhasebesini, Orta Asya'nın Pamir eteklerinde, Çegan Tepesi'nde toprağa akan kanlarıyla ve dileğince yazdı... Şimdi gök kubbe altmda ondan kalan şada, işte bu son kanlı savaşın, halâ o dağlarda yaşayan yankısıdır" der...
Bırakalnn olduğu yerde, Çegan'da evliya türbesine dönmüş mezarında kalsın Enver Paşa... Zira, kemiklerim getirip de bu mezbeleye defnetmeye, Çegan Tepesi'ndeki o yankıyı susturmaya artık hiç mi hiç hakkımız
kalmadığını Hürriyet Abidesi'nde
yaptıklarımızla çoktan ispat ettik...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi