GÜNEŞ SAYFA 9
Dünden • Bucründen
22 M AYIS 1987 CUMA
--- [
9
]---C
ELÂL Bayar’ın kişisel yaşamının aksine, siyasal yaşamı inişli çıkışlıydı. Türkiye'nin en çalkantılı dönemlerinde bir gün AP,bir gün DP (Demokratik Parti), 12 Eylül'- den sonra da DYP çiçeklerinin önünde
fotoğraf çektirmekte herhangi bir sakın ca görmedi. Birinin yanında yer aldığın da ötekine hakaret yağdırması, aradan sure geçince de aynı kişiyi övmesi zor olmadı. Tüm bu davranışlarının nedeni sorulduğunda da, amacının sağı topar lamak, bütünleştirmek olduğunu söyle di.
Gün geldi evi icazet mabedine (izin ta pınağı) dönüştü. O günlerde ziyareti ne gelenlere dönemin Başbakanı Süley
man Demirel’den yakınırken “ devlet hayatına yalanı soktu” dedi. Süre ge
çip onunla arası düzeldiğinde “ ama siz
onun için (şu benim su müdirim...) de miştiniz de .. .” diye sorulunca, "bun da alınacak ne var? Bir zamanlar be nim de adım bankacı Bayar dı. İnsan lar hayatlarında, çalışmaya başladık
ları meslekleriyle de anılırlar. DSİ Ge nel Müdürlüğü küçük bir şey mi?” di
ye konuştu.
Kızını bir dönem AP'den, bir başka dönem de DP’den aday yaptırttı; millet vekili seçtirtti.
Bunlar, siyasal yaşamındaki tutarsız lığı, ya da hedefine ulaşmak için uygu ladığı yöntemiydi.
Ya yakınlarının ve tanıyanlarının gö zündeki Bayar nasıl bir (insan)dı acaba?
Hayrettin Erkmen'e göre, ağır kişilikli
bir adamdı. İradesi kuvvetliydi, duygu larını hiç belli etmezdi. Milliyetçiydi, ka tıksız bir Atatürkçü'ydü. Kadirbilirdi de. Memnuniyetini belirtmekten çekinmez, bu konuda nekes davranmazdı.
1950 seçimi kampanyasında CHP, DP'li adaylar hakkında ileri geri sözler söylüyordu. “ Bunlar halk adamı, cahil
ler, kasketliler, baldırı çıplaklar, Ha- so’lar, Memo'lar” diyordu. Seçim oldu,
DP Giresun'dan tulum geldi. "Dr. Ali
Naci Duyduk, Hukukçu - Ekonomist Hayrettin Erkmen, Maliye Müfettişi Mazhar Şener, Maden Yüksek Mühen
disi Hamdi Bozdağ, banka müfettişi
Tahsin İnanç, diplomat Hikmet Pamu- koğlu, gazeteci Doğan Köymen Ve sa
nayici Adnan Tüfekçioğlu milletvekili seçilmişlerdi. İl başkanı Duyduk dışın dakilerin hiçbiri örgütten değildi.
Bayar kendilerini Çankaya Köşkü'nde kabul etti, başarılarını kutladı ve ülke için yararlı çalışmalar yapmalarını diledi. Sıra il başkanına gelmişti. “ Doktorum , ben- sizi iki defa te b rik edeceğim . Biri ka zandığınız, İkincisi de çok değerli ar kadaşlarım ızı s e ç tirip g e tird iğ in iz iç in ” dedi.
Baha Akşit’in gözünde Bayar, son
derece ciddi, karşısındakinde her an saygı uyandıran bir yapıya sahipti. Ha pishanedeki odasına bile randevuyla gi rilirdi. Radyo haberleri saatlerinde ran- devusuz gelinmesine izin veriyordu. Aralarında her bakımdan mesafe bulun masına karşın, kendilerine her zaman arkadaş gibi davranırdı. Herkesin söy- lediğinin.aksine, İsmet Paşa aleyhinde bir kez bile konuştuğu duyulmamıştı, in san yetiştirme hususunda çok titizdi, ha yatı boyu kendi çıkarını gözetmemiş kim senin ekmeğiyle oynamamıştı.
S
aDE yurttaşların
kendisini hatırlamasından
büyük zevk duyardı
Dünya tarihini okumuş Avukat Gülte-kin Başak açısından, Türk milleti, Ba
yar gibi dürüst ve namuslu bir devlet ada mına sahip olduğu için gurur duymalıy dı. 12 Eylül'den sonra, Org. Kenan Ev
ren için “ Türk Ordusu'nun hasletli
(güzel huylu) paşaları böyledir” demiş ti.
Çok dinleyen, fiKirlerin açıkça tartışıl masından yana olan bir insandı. Bir halk adamıydı. Zamanlı zamansız kapısı her kese açıktı. Sade yurttaşların kendisini hatırlamasından büyük zevk duyardı. Ai lesi yönünden de çok şanslı bir kişiydi.
Siirt eski Milletvekili Mehmet Daim
Süalp de "Bayar inanmış bir Atatürk- Çü’ydü. Dinine çok bağlıydı, fakat la iklikten kesinlikle taviz vermezdi" di
yordu.
Konuşanı iyi dinler, branşına göre her kesin fikrinden yararlanırdı. Kendisi de gayet mantıklı konuşurdu. Prensip sa hibi ve her bakımdan dürüst bir kimsey di. Herkesi tartar, ölçer, ona göre değer verirdi. Yassıada'da zayıf iradeli arka daşları ifadelerinde kendisine çamur atınca, “ Hakim bey, bu arkadaşlarımız
memleketimizin değerli, seçilip gel miş kıymetleridir. Söylediklerinin ba na zararı dokunabilir. Fakat ne diyor larsa doğrudur, belki ben unutmuş olabilirim" diye yüreklice ve ders verir
cesine konuşmuştu.
Anne tarafından Sadrazam Ali Paşa'- nıh, babası yönünden de Harbiye Nazı rı Nazım Paşa’nın torunu, sosyal de mokrat görüşlü emekli deniz ulaştır- macısı Necdet Bey'in eşi Psikolog Dr.
Selma Sedet, Celal Bayar' 11965 seçi mi öncesinde tanıdı Politikaya heves lenmiş, AP’ye girmişti. İstanbul il Kadın Kolu kurucuları arasında yer aldı, Bey oğlu ilçe Kadın Kolu Başkanlığı yaptı. Ama gözü daha yükseklerdeydi. Millet vekili olmak istiyordu, adaylığını koydu.
“ Git Bayar'a danış, desteğini iste" de
diler, icazet mabedinin yolunu gösterdi ler.
İlk izlenim: Çok nazik bir insandı. Din ledi, kendisine danışırlarsa Selma Ha-
nım’ı salık vereceğini bildirdi.
Fakat o arada öyle dolaplar, fırıldak lar döndü ki, Selma Hanım'in ağzı açık kaldı. Erkekler “ postu bir kadına kap-
tırmazlar” dı! Düşündü, yapamazdı. La
net olsun diyerek politikayı bıraktı. En büyük kazancı Bayar'ı tanımak ol muştu. Sonra dostluk getirdi bu tanış ma. 1986 Ağustos’unun ikinci yarısına dek süren bir dostluk. Söyleşiyorlar, anı yorlar, düşünüyorlar, gülüyorlar, hüzün leniyorlardı.
Bayar fikirlere kıymet verir, insanları
severdi. Hayır, kesinlikle salt kendi gö- rüşündekilere değil. Kendisi, ittihatçılar’- ın gadrına uğramış bir ailedendi, Bayar da onların karşıtı. Belki de çektikleri do layısıyla olgunlaşmıştı. Oscar Wilde (De Profondüs) adlı kitabında “ felaket in
sanları olgunlaştırır. Hayat felsefele rini genişletir, İnsanları birbirlerine
yaklaştırır. Diğerlerinin ıstırabını an lamaya neden olur. Istırabın mevsimi yoktur' derdi.
Ondan, karşı görüştekiler aleyhinde hiç bir söz duymamıştı.
Yakın dostlarındın biri de, partili
ol-Hapishanedeki
odasına randevu
ile gidiliyordu
B A H A Akşit’in gözünde Bayar son d erece
ciddi, karşısındakinde her an saygı uyandıran
bir yapıya sahipti. Radyo haberleri saatlerinde
randevusuz gelinm esine izin veriyordu
BAYAR,
İsmet İnönü’nün aleyhinde
konuşmamasına rağmen, oğlu Refi’nin ölüm
nedenini İsmet Paşa döneminde açılan davaya
bağlıyordu
mayan fakat (DP davasına) gönül ver miş, otomobilinin plakası bile (06 DP
946) olan gazeteci Turhan Dilligil’di.
Tereciye tere satılmayacağı için, Dil- ligU ’i kendi kaleminden okuyalım:
“ Hayatını milletinin mutluluğuna adamış, ülkesinin kalkınmasına ve devletinin yücelmesine etkin katkılar da bulunmuş her ‘büyük devlet adamı' hakkında söylenenler ve yazı lanlar, aynen Celâl Bayar için de söy lenmiş ve yazılmıştır.
Bayar’ı olumlu ve olumsuz yorum larla değerlendirenler bazı “ asgari m ü ş te re k le rd e birleşmektedirler. Tüm görüşler onun irade sağlamlığın da, sabırlılığında, kararlılık yeteneğin de ve faziletinde odaklaşmaktadır.”
Kuşkusuz Bayar bir büyük devlet adamıdır. Ancak (Büyük Devlet Adamı) kavramının tek başına bir seçkin in
sanı tanımlamaya yeteceğini sanmı yorum.
Bir insanı tüm ayrıcalıkları ve mo ral değerleri ile tanıtmak için, o kim seyi yakından inceleyip tanımak ge rekir.
Ben, özellikle son yirmibeş yılda Bayar'ın yakın dostları arasındaydım. Onu gereği gibi tanıyacağımı iddia edemem. Fakat günlük notlarımın ve belleğimin yardımı ve bazı anekdot larla onun kişiliğine ışık tutabileceğim kanısındayım.
Yıl 1947 ve aylardan Nisan'dı. Bir yıl kadar önce kurulan ve Kül tür Park taki Sergi Sarayı'nın bir bö lümünde çalışmalarını sürdüren İzmir- Şehir Tiyatrosu’nda Mebrure S. Ko- ray'ın Paul Lindau'dan çevirdiği (O
Adam) isimli dram temsil ediliyordu.
Ben de tiyatro kadrosu ndaydım. Bir akşam kulise çiçeklerle donatılmış bir büyük sepet getirdiler. Üzerinde kü çük bir zarf, zarfın içinde de (Celâl Ba
yar) yazılı bir kartvizit vardı. Çiçeği ge
tiren kişi, o gün İzmir'de bulunan Ba- yar’ın tiyatroya gelmek istediğini, fa
kat bir toplantıya katılmak zorunda ol duğu için özür dilediğini, sanatçıların tümüne başarı dilekleriyle sevgileri ni gönderdiğini bildirmişti. Bayar’ın bu davranışı hepimizi duygulandır- mıştı.
Yıl: 1957 ve aylardan Ekim di. Erkene alınan genel seçimler 27 Ekim’de yapılacaktı. Zafer Gazetesi’n- de iç politika haberleri ağırlık kazan mıştı. Ben, görevim gereği olayları ya kından izliyor ve elimden geldiğince haberleri ilgi çekici yorumlarla yayı na hazırlıyordum. O günlerin birinde müessese müdürümüz Cumhurbaş
kanının beni görmek istediğini bildir di. Hem şaşırmış, hem de korkmuş tum. Gazetenin servis kamyonetiyle gittiğim Çankaya Köşkü'nün kapısın da beni nöbetçi yaver karşıladı ve bir- saiona götürdü. Cumhurbaşkanı otur duğu kanapenin sol yanında bana yer gösterdi. Portakal suyu ikram etti. Ha tırımı, babamın kim olduğunu ve ne iş yaptığım sordu. Cumhurbaşkam'- nın beni neden görmek istediğini an lamakta güçlük çekmiştim. Sonunda:
'Tebrik ederim, çok güzel yazıyorsun, aferin. .' sözleri, bugün bile kulakla
rımda yankılanmaktadır.
Yıl 1962'den Ağustos 1986’ya ka dar...
Kayseri Cezaevi'ne ziyaretlerimle başlayan ilişkimiz giderek hısım - ak raba yakınlığına dönüşmüştü. Artık Bayar'ın evinde ve sofrasında özel bir- yerim vardı. Yirmibeş yılı kapsayan zaman diliminde onun eşine, çocuk larına, torunlarına, dostlarına, dava arkadaşlarıyla sıradan ziyaretçilerine nasıl davrandığını, hangi durumlarda nasıl duygulandığını yakından gör düm, sevinçli ve kederli hallerine ta nık oldum.
Bayar’ın ismet Paşa ile buluşmaları
öncesinde, karar vermek için yaptığı nefis mücadelesini, olaylara paralel değişen ruh halini, adeta elle tutula cak kadar belirgin gördüm ve sanki birlikte yaşadım."
Özel Şahingiray. “ Bayar’ın küçük dostu” ydu. Babası büyük.dostunun ya
kın arkadaşıydı Ali Rıza İnanlı, küçük
Talât Bey ve Bayar’ın ısrarıyla İzmir
Merkez Komutanlığından istifa ederek sivil yaşama geçmiş, ittihat Terakki’ye girerek politikaya atılmıştı. Yani babasıy la, Çankaya Köşkü’nde on yıl süreyle kendisine hizmet verdiği Celâl Bayar, daha Özel Hanım doğmadan dost ol muşlardı. Ve aileler yıllar boyu bir sev gi çemberi ortasında hep içice yaşamış lardı. Anneleri can ciğer dost, kendisi de Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Ni
lüfer B ayar’la dönem arkadaşıydı.
Zaman ilerledi, üniversite bitti, Filolog ve Tarihçi Özel İnanlı çalışma yaşamıyla tanıştı. Bayar Cumhurbaşkanı olunca da, Çankaya Köşkü’nün Kütüphane Mü- direliğine atandı.
Cumhurbaşkanı genelde Milli Müca dele dönemi ve Atatürk'le ilgili kitapla rı okurdu. Zeki ve çok soylu bir insandı. Öğrenci olaylarının başladığı günlerdey di... Duruma çok üzülen müdire hanım
“ bu millet nankör mü?” diye soracak
oldu. “ Sen tarihçisin. Tarih içindeki
bütün milletleri yakından tanıyorsun. Senin milletin bütün milletlerden
da-Adalet Partisi, Demokratik Parti ve D Y P ’yi zaman ve zemine göre destekleyen Bayar bu siyasal değişimini "sağı toparlamak” amacına bağlıyordu, fotoğrafta Bayar, AP'nin son genel kurulunda Demirel, Sadettin Bilgiç ve Cağlayangil ile görülüyor.
ha üstündür” yanıtıyla ağzının payını al
dı
Geçmişte yaşadığı olayları anlatırken heyecanlanır, o günü yaşardı. Severek ve büyük bir istekle çok okurdu ve oku duğunu da anlardı. Müdire hanıma gö re bir insanın okuması başka, anlaması başka şeydi. Konuşurken ya da yazar ken bir olayı mutlaka bir dokümana da yandırma huyu vardı. Bu nedenle bel ge toplamaya büyük özen gösterirdi.
İstanbul'a her gidişinde ne yapar ya par, gazetecileri atlatır, Sahaflar'a uğ rar, değerli bilgi içeren kitap arardı. Bul duklarının hepsini alır, Ankara’ya dön düğünde bunları müdire hanımın masa sına yığar, sevinçle ve keyifle “ Bak sa
na neler getirdim ” diye konuşurdu.
Bunlar çalışmayla ilgili gözlemlerdi.
(İnsan Bayar) nasıl bir kişiydi acaba?
Müdire hanım, on yıl içinde hiç incin- memişti. Oysa bir kadındı ve herkesin bildiği gibi, kadınlar erkeklere oranla da ha duyarlıydılar. Çok iyi ve nazik bir kim seydi. Hep çok kibar davranmıştı. Bir günden bir güne ters bir söz çıkmamış tı ağzından. Ve müdire hanım bu bakım dan kendisine minnettardı, ona verdiği hizmeti helal sayıyordu.
Kendisini en çok duygulandırdığı gün ise, eşi gazeteci Cehdi Şahingiray’ı kaybettiği güne rastlıyordu. Yıl 1971 'di. ilerlemiş yaşına bakmadan camiye gel miş, Özel Şahingiray'ın yanında ayak ta duruyordu. Eşini kaybetmesinden do layı çok üzgün, üzgün hafif kalır perişan dı. Elini tutup kulağına eğildi, “ metin ol,
beni örnek al” dedi.
Üçüncü Cumhurbaşkanı’nın (insan ki şiliği) hakkında buraya kadar görüş be lirtenler, onun, şu ya da bu nedenle ya kını olmuş, yandaşı, arkadaşı ve dost larıydı. Peki... 1946’dan başlayarak onun karşıtı konumunda bulunan, ama ondan önce yakın çalışma arkadaşı plan, İnönü hükümetlerinin Devlet ve içişleri Bakanı 37 yıllık CHP’li 26 yıllık parlamenter Hıfzı Öğuz Bekata’ya gö re nasıl bir insandı acaba?
Bekata önce “ Rahmetli Celâl Ba- yar’ın politika dışı hayatı yok gibi” di
yordu. Yüzdört yıllık ömrünü son günü ne kadar siyasetle uğraşarak geçirmiş ti. O Milli Mücadele yıllarının Galip Ho-
c a ’sı, İş Bankası’nın kurucusu, bakan,
başbakan, DP Genel Başkanı ve Cum- hurbaşkanı’ydı. 27 Mayıs 1960'ı gör müştü. Yassıada Mahkemesi'nde ve sonrasında baş eğmemişti. Atatürk’ün hayranı, yakını ve arkadaşıydı.
Bekata'ya göre “ bütün bunlar Ba- yar’ın kişiliğini göstermeye yeter’’di.
Ama bir de onun, İktisat Bakanı ve TBMM'deki çalışma arkadaşı bir Celâl
Bayar vardı.
D E K A T A ’nm, CHP grup
başkanvekilliğine aday
olması önerisini
cevaplandırırken, sözlerini
şöyle bitirmişti: “ Evlat acısı
unutulamıyor”
76 yaşındaki Hıfzı Oğuz Bekata’yı dinleyelim:
“ Ben rahmetliyi, iktisat vekili oldu ğu yıllardan beri tanırım. Bakanlıkta müdürdüm. Zaman zaman bakanın başkanlığında önemli toplantılar olur du. Bayar, toplantıyı açar, konuyu söyler, sonra susar, herkesi konuştu rurdu. Konuşmalar bitince kendisi ya vaş yavaş söze başlar, görüşleri to parlar, fazla ayrıntıya girmezdi. Fakat öylesine eleştirirdi ki, biz toplantıdan ayrılırken, bakanın konuyu önceden çok iyi incelemiş olduğu kanısında birleşirdik. Sonradan öğrendiğimize göre, bakan önceden konuyu incele me fırsatı bulamamıştır. Ancak top lantı görüşmelerindeki dikkati ve kav rayışı, uzmanlara yön verecek değer de olurdu.
1943 te Ankara Milletvekili olarak Meclis’e girdiğimde Bayar da sadece milletvekiliydi. Tek parti dönemini ya şıyorduk. Bayar’ın Cumhurbaşkanı
İnönü ile arası iyi değildi. Bunu her
kes bildiği için, Meclis’te arka sırala rı tercih eden Bayar’ın yanına oturan pek olmazdı. Bu hal bana dokunuyor du. Sık sık Bayar’ın boş bulunan ya nında oturmaya başladım.
Bunu sezen rahmetli bir gün bana:
"Bekata, seni anlıyorum, çok teşekkür ederim. Ama seni jurnal ederler. Benim yüzümden sana bir kötülük gelmesini istemem" dedi. Kendisine böyle şey
lere önem vermediğimi kesin bir dil le anlattım ve kendilerine hakim olan bu korkudan dolayı, Bayar'dan uzak durmaya titizlikle dikkat eden yakın dostlarını kınadığımı söyledim.
‘Bizde politika böyledir' karşılığını
vermişti.
Başka bir gün gene Bayar'ın yanın da oturuyordum.
O günlerde CHP Meclis Grup Baş- kanvekilleri ve yöneticileri seçimleri yapılacaktı. CHP Meclis Grubu Başka nı da parti Genel Başkanı İsmet
İnönü’ydü.
Bayar’a 'sizi grup başkanvekili seç- sek, böylece ismet Paşa’yla aranızdaki soğukluk kalksa...’ önerisinde bulun
dum. Duygulandı olmaz' dedi. Nede nini sordum, içtenlikle verdiği ceva bın herşeyi ve gelecek günleri de ay dınlatacak derinlikte olduğunu gide rek daha iyi anladım.
‘Bekata, onun tarafından bakarsak, Paşa Hazretleri'nin bana karşı tutumu değişmez.
Benim yönümden ise şunu bilmelisin ki, evlat acısı unutulamıyor.’ (1941'de ölen büyük oğlu Refî, yolsuzluk yaptığı iddiasıyla “ Satiye Davası ” nda yargılan dı ve sonunda aklandı. Refî Bayar kalp romatizmasından şikayetçiydi ve ailesi ölüm nedeni olarak bu davayı gösteriyor du. Bayar da bunu kastediyordu. N.S.)
Bayar, sevdiklerine çok vefalıydı.
Kendisine yakın bildiklerine ise fazla inanırdı. Bunlardan Bayar’ı aldatanlar ve bu yüzden onu yanlış düşünce ve kararlara sevkedenler olmuştur.
Rahmetli Bayar’ı kaşları çatılmış olarak hiç görmedim. Yüzü daima gü leçti. Belli etmeden derinliğine dikkat liydi. Gülen gözlerinin içiyle düşünür- gibiydi.
Yenilgiye katlanmayan inatçı bir ki şiliği vardı. Bu nedenle olacak 27 Ma- yıs’a, Yassıada’ya karşı da direnmiş, herşeye rağmen, kendi kendini kanıt layarak ve kişiliğini kabul ettirerek devlet töreniyle bu dünyadan ayrıl mıştır.”
YARIN:
VASİYETİ NEYDİ?Sorular • Sorunlar
KONUK Y A ZA R
“ Turizm 8 7’
T
u riz m , diğer bir deyim le “ B aca sız S a n a y i” ayrı bir işkolu olarak son yıllarda kabul edilm iştir. T urizm in alt yapı u nsurlarından olan turizm okulları da son yirm i yılda ku rulm uş olm asına rağm en, m aalesef ülkem izdeki geliş me potansiyeline paralel ola rak gelişem em iştir. Yani alt yapı her sahada henüz iste nen seviyede değildir.Turizm okulu mezunları bü yük işletm eler tarafından ka pışılmaktadır. Çıraklık eğitimi ise yetersizdir. Bu durum , yat işletmeciliğinden lokantalara, otel işletmeciliğinden eğlence ve benzeri yerlere kadar her- türlü işletm elerde kalifiye iş çi sıkıntısını had safhaya ulaş tırmıştır.
işçi temini, ücret yönünden de ayrı bir sorun olarak kar şımıza çıkmaktadır. Bir yanda 40 bin TL. civarında brüt üc rete razı iş arayan yığınlar var ken, diğer yanda kalifiye ele man arayan işletm eler ve ay lık, net 600 bin TL. ücret iste yen yetişkin, kalifiye elem an lar var.
Bir başka önemli sorun ise, rahat ve kolay iş bulabilm e imkanının kalifiye elem ana getirdiği sebatsızlıktır. Ayrıca, turizm bölgelerinde, özellikle küçük işletm elerde, işçinin, tem izlikten sosyal güvenceye kadar bir çok sorunu çözüm beklem ektedir. Bu ve buna
benzer sebeplerin işçi-işveren ilişkilerini zaafa uğrattığı da bir gerçektir.
Yaz ortasında işsiz kalan işçi ve yine yaz (se zon) ortasında işçisiz kalan işletm eler, ister is temez turizm hizmetlerini aksatmaktadır. Haber siz işten çıkarılan işçinin hakkını arayacak mer c ile rin olması (Bundan birçok işçi habersizdir) buna karşılık, işini habersiz bırakan işçiye bir- şey yapam ayan işverenin durum u da yasal bir dengesizlik olarak göze çarpm aktadır.
Ş ehircilik de turizm im izin ayrı bir yarasıdır. Turizm potansiyeli yüksek olan şehirlerim izde, turizm sezonu boyunca nüfus patlam aları ol makta, belediye hizm etleri de çeşitli im kansız lıklar nedeniyle aksam aktadır. Ö rnek verm ek gerekirse, Kuşadası, B odrum , M arm aris, A la n ya gibi yerleşim ve turistik m erkezlerde, bele diyelerin bütçesi ve personeli, o şehrin nüfus sayımına göre düzenlenm ekte, ancak şehir nü fusunun 4.5 misli kalabalığa hizmet verilm ek zo runda kalınmaktadır. Rakam larla ifade edersek, 30 bin nüfuslu A lanya'da 130 hatta 140 binden fazla insan yığınına hizmet verilmeye çalışılmak tadır.
Bir d iğer önem li husus ise, turizm geliri olan işletm elerin, her hizm eti (şehircilik açısından) belediyelerden görm elerine rağm en, belediye lere hiçbir maddi katkıda bulunmamalarıdır. Sa dece ruhsat atımında küçük bir ödem e yapıl maktadır. Yine A lanya’yı örnek verirsek, 40 m il yar TL. civarında turizm geliri, 17 m ilyar TL. c i varında ziraat geliri olduğu söylenm ektedir.
’ye girerken
Alanya Belediyesi Hal'ine ge len ziraat ürünlerinden bele diyenin aldığı stopaj, şehirci lik hizmetleri oian kaldırımla ra, şehir içi yollarına, temizlik, işçilik vs. işlerine harcanmak tadır. Oysa bu hizmetlerden köylü hiç yararlanamamakta dır.
Yetersizliklerin yanısıra bil gisizlik ve beceriksizlikler de turizmimizin ayrı çıkmazları dır. Bazı şehirlerde belediye ler esnafın görüşünü almadan et ve sebze fiyatlarını serbest bırakmakta, lokanta fiyatları na tarifeler getirmektedir. İk tisat Müdürlüğü olmayan bir çok belediye kontrol yapama makta, özellikle küçük esna fın birçoğu da, fiyat dengesi ni yemek gramajı noksanlığıy la ayarlamaktadır.
Bir başka husus ise, büyük şehirlerde yılda birkaç defa kontroller yapılırken, sanki, Türkiye’nin kaçırılan bütün vergisi, birkaç ay çalışan tu rizme dönük işletmelerden kaçırılıyormuş gibi, vergi me murları, sezon boyunca es nafla beraber dükkan açmak ta ve hatta esnafla beraber dükkan kapamaktadır.
Devlet, iyi imkanlarla turizm kredilerini büyük işletmelere vermektedir. Ancak, bu işlet melerin birçoğu "reception" (müracaat) memurundan kat işçisine kadar dil bilmeyen elemanlarla turiste hizmet gö türmeye çalışmaktadır. Büyük işletmelerle ev pansiyonculuğu desteklenmekte, plaj, lokanta, eğlence ve benzeri yerler devlet kredisi deste ği görememektedir.
Oysa turist küçük esnafla daha çok haşır- neşir olmaktadır. Bu nedenle küçük esnaf tu riste daha hazırlıklı olmalıdır. Güvenini kaybe den turisti tekrar kazanmak çok daha zordur. Zaten bir çoğu önyargılı geldiklerini ama fikir lerinin değiştiğini söylemekten çekinmemekte dirler. Ancak, yemek saatinde normal kontrol için gelen belediye zabıtasından da polis diye ürkmektedir. Oysa kontroller yemek saatleri dı şında yapılabilir. Turisti küstürmemenin yolla rını bulmak zorundayız. Son yıllarda, özellikle Arap turizminde gördüğümüz menfi ‘ p a tla m a y ı’
yaşamak istemiyorsak, turistin yolunacak kaz olmadığını küçük büyük otelciden lokantacıya, berberden taksiciye, tuvaletçiye kadar bütün es naf anlamalıdır.
Her turistin dikkatini çeken, ülkemize gelme sine en büyük sebep teşkil eden tarihi, kültürel ve tabii güzelliklerimiz kumsallara dikilen beton yığınlarının gölgesinde kaybolmamalıdır. Gerek ekonomik yönden, gerek sosyal yönden, toplu- mumuzun vaz geçilmez unsurlarından olan kü çük esnafın sesine kulak verilip huzursuzluğu önlenmelidir. Turizmimizin ortak değerlerimize zarar vermeden gelişmesi için turizm işletme leri, belediyeler^devlet, aksaklıkları tesbit etmeli ve gerekeni yapmalıdır.
M USTAFA ATMACA
G
AZİANTEP’In İslahiye İl çesinde 1950 yılında doğdu. Orta öğrenimini Gazi antep’te gördü. Hacettepe Üniversitesi FDE bölümünü bitirdi. Turizm rehberliği tu rizm enformasyon memurlu ğu, enformasyon müdürlüğü yaptı. Halen uluslararası A grubu bir seyahat acentasının sorumlu müdürlüğünü yürü tüyorT
esisve
çalışanlarıyla pek çok
sorunu olan turizm
sanayiini gerçek
yerine oturtmak için
işletmeler, belediyeler
ve devlet işbirliği
yapmalıdır
O k u y u c u d a n G ü n e ş ’e
Bulmaca
• Telefon: 511 40 00 (10 hatıKulak verin
D
EMOKRASİ “ Halkın kendi kendisini idaresi” dense de,herhalde temsilcilerimize sesimizi yeterince duyuramıyoruz ki, mem nun olmadığımız birçok konu varken, hiç bir şeyin değişmediğini, önlem alınmadığını görüyoruz.
Atatürk ilke ve inkılâplarını benim semiş toplumumuzun düzenini boz maya çalışan dış güçler ve hainler varken, bunlar kınanır, mücadele edilirken, Melcis’ten, seçtiklerimiz den, bir milletvekilinin Meclis’e kıra- vatsız girmeye çalışması, bu konu
da direnmesi, üzücü ve endişe veri cidir. Bu zat bilmiyormu ki, kendisi ne oy veren seçmen, Atatürk çü ol duğunu düşünerek oy verdi Ata türkçülük kisvesi altında oy alıp, va tandaşı aldatmak ayıp değil mi? Bu ne vicdan, bu ne rahatlık?... iyiyi, gü zeli, kalkınmış ülkeleri, medeni insan ları örnek alın. Geri gitmişleri, geri zihniyetlileri değil.
Bir mücadele yapacaksanız; her kese okuma imkânı, iş imkânı sağ lamak, ferah yaşamayı sağlayacak aylık, iyi bakım, ilgi ve temizlik olan hastaneler, sıkı trafik kontrolü olan, trafik kurallarına riayet disiplini oian vatandaşlar, temizlik için, yere tükü- rülmemesi*mendil kullanılması, ye re çöp atılmaması, toplu taşımacılık ta yaşlı ve bayanlara yer verilmesi, sıraya girilmesi, memur ve işçiye ma aşları oranında kredilerle konut ve araba imkânının sağlanması konula rında. Halkın refah, ferah ve mede ni yaşaması için çalışarak, bu konu larda önlemler alarak dirensenize..
•Hepimiz hamdolsun Müslümanız. İbadetimiz Allah'la bizim aramızda. Biz ibadetimizi gizli yaparız. Reklam için bir gaye uğruna kullanmayız. Din, İbadet, Müslümanlık, kravat takmamakla, umacı gibi kapanmak la olmaz. Kulun kuldan dm için he sap sormaya hakkı yoktur. Her ko yun kendi bacağından asılır. Güna hının sevabının hesabını herkes za manı gelince Allah’a verecektir. Kim senin ibadeti kimseyi ilgilendirmez. Ancak, dinimizi alet ederek kuralla ra uymamak, laiklik ve medeniyet anlayışına uymaz. Hiç kimsenin. Müslümanlığın kutsallığını ve temiz liğini, du gibi uygunsuz davranışlar la bozmayS hakkı yoktur
M.O. - İstanbul
SOLDAN SAĞA: 1- Tarlaya atılan tohumu örtmek için gezdiri len, ağaçtan geniş araç, sürgü - Altınkökü. 2- Şair - Anahtar. 3- Haftanın yedi gününden biri. 4- Geviş getirenlerden, Belçika Kon go’sunda yaşayan, bir memeli hayvan - Yarı. 5- Hindistan'da mihraceden küçük hükümdar - Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı simit. 6- Yayla atılan, kısa tahta çubuk - Hıristiyan din adamı. 7- Daha çok hekimlik ve fotoğrafçılıkta kullanılan, hayvanların kemik ve kıkırdak gibi dokularından ya da bitkisel yosunlardan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir madde - Postu kaplan postu gibi çizgili bir tür Afrika zebiri. 8- Olağanüstü büyüklüğü olan - Bellek, hafıza. 9- Yüz metrekare tutarındaki yüzey ölçüsü biri mi - Evlenmemiş kimse. 10- Dini inançları olmayan kimse - Un, et ve bamya ile yapılan bir tür yemek. 11- Patlıcangillerden, yap rakları ve sürgünleri acı bir bitki ve bitkinin toprak altında olu şan, nişastaca zengin, yenebilen yumruları - Bir renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Geometrik cisimlerin nitel özellik lerini ve bağıl konumlarını, biçim ve büyüklüklerinden ayrı ola rak alıp inceleyen geometri dalı - Bir haber ajansının kısa yazılışı. 2- Bir içdeniz - Ayakkabı çekeceği. 3- Haftanın yedi gününden biri - ¡falyanın para birimi. 4- Sermaye, kapital. 5- Gerileme, ge ri çekilme - Küçük gemi. 6- Bir tür binek hayvanı - Alıcı, almaç. 7- Bir ilimiz - Piyasada etki ya da tepki. 8- Top oyunlarında oyun culardan birinin topu.başkasına geçirmesi - Eski bir siyasi par timizin kısaltması - Özgü, mahsus. 9- Hiçbir eksiği, hiçbir üzüntüsü ve acısı olmama durumu .; Yaşam, hayat. 10- Olabilir lik, olanak - Müzikte bir nota. 11- Önem ya da değer bakımın dan gitgide yükselen bir sıra basamakların her biri - Sıcak, heyecan gibi nedenlerle deriden sızan sıvı.
I
2
3
4
5
6
7
8
9
İ O
l l
DÜNKÜ BULMACANIN CÜZÜMÜ:
SOLDAN SAĞA: 1- M ü fte h ir, Ma. 2- Ulu, Su, Ulaç. 3- Hel me, İhata. 4- Aş, İm ik, Lir. 5- K senon. 6- Alev, A nofel. 7- Palaska. 8- Beka, Hami. 9- Rab, Fay, Kin. 10- Edebi yat, 11- Yakarış, Sav.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- M uhatap, Rey. 2- Üleş, Laba- da. 3- Ful, Kelebek. 4- Misvak, Ba. 5- Eseme, Safir. 6- Hu, İnak, Ayı. 7- İkona, Yaş. 8- Ruh, No. 9- Lal, Frak. 10- Ma tin e , Miza. 11- Açar, Lain.
--- ---
1Taha Toros Arşivi