• Sonuç bulunamadı

Oktay Rifat:İnsana inanırım, insana inandığım için de kendime güvenirim.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Oktay Rifat:İnsana inanırım, insana inandığım için de kendime güvenirim."

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GÖSTERİ

Aralık 1980, sanat-edebiyat

Ayda bir yayımtanır Yıl: 1 / Sayı: 1 / 100 lira

Sahibi: Egemen BOSTANCI

Genel Yayın Danışmanı: Doğan HIZLAN Yazıişleri Müdürü: Ergil TEZERDİ Sayfa düzeni: Nurettin Oktay

Adres: Gösteri

Sanat-Edeblyat Dergisi Narlıbahçe Sok. No. 15 Cağaloğfu-lstanbul Telefon: 20 54 00 Yazışma adresi:

P.K. 460. Slrkeci-lstanbul Abone koşulları:

Yıllık: 1200 lira. Altı aylık: 600 lira. (Yabancı ülkeler aboneleri için posta ücreti eklenir)

Ofset hazırlık: Dünya Süper Web Ofset A.Ş. Baskı: Hürriyet Ofset Matbaacılık ve

Gazetecilik A.Ş. Dağıtım: Hürriyet Holding A.Ş.

EDEBİYAT___________________________________

4 Oktay Rlfat-Şllrler

6 Oktay Rifat’la konuşma-Doğan Hızlan 8 Oktay Rlfat Şiirinden Ders Notları-Ferlt Edgü 9 Bir Derin Kör Kuyu I Nezihe Meriç I öykü 13 Behçet Necatlgll’e Saygı

14 Esmer ve Sarışın-Salâh Birsel 18 Bir Roman Nasıl Oluşuyor-Sellm İleri 20 Orhan Vell'nin Şilri-Mehmed Kemal 22 Hayatları Roman-Attlla Ilhan 25 Atatürk ve Uygarlık-Vedat Günyol

29 Roman Gerçeğl-Toplum Gerçeğl-Fethi Naci 31 Sevgi Soysal'ı Anarken-Füsun Akatlı 35 Ayın Dosyası: Nobel Edebiydi ödülü 38 Mllosz'tan Şiirler

41 Nobel Ödülü ve Şiir Çevlrlsl-Mellh Cevdet Anday 42 Ödüllerin Toplumsal Işlevl-Emre Kongar 44 Türkiye'de Edebiyat ödülleri Çizelgesi 46 Türk Yazarları Edebiyat ödüllerini Tartışıyor 55 Bir Roman-Atllla özkırımlı

61 Aforoz Edilmiş Bir Şllr-Yaşarllksavaş 72 lylnlyet Çıkmazı-Hasan Bülent Kahraman

RESİM

26 Nedim Günsür'ûn Sanatçı Gücüne Dalr-Sezer Tansuğ 33 Cûda’nın özgün Yapısı-özdemlr A İtan

57Ankara'da Mevsim Başı-Erhan Karaesmen 73 Burhan Uygur ve Mustafa Plevneli-O.Zeki Çakaloz 81 İslam’da Resim yasağı ve Osmanlılar-Fahlr Aksoy

TİYATRO

56 Eski Bir Söylenceyi Cumalı’nın Yorumlayışı-Konur Ertop 71 Bitmemiş Oyun-Hızır Doktor-Sevgi Sanlı

76 Genç Osman Tragedyası-Ayşegül Yüksel

MÜZİK

53 Türk Musikisinin Sorunları-Ekrem Karadeniz 54 Müzikte Çok Seslllik-Kemal İlerici

74 Bir Portre: Ali Doğan-Flllz Ali

SİNEMA_____________________________________

58 Hazal’ı Yönetmeni Anlatıyor-Atllla Dorsay

65 Bereketli Topraklar Üzerinde ve Düşman-Rekln Teksoy 70 Gösterime Giren İlk Filmler Üzerlne-Burçak Evren

TELEVİZYON_______________________________

62 Kitle Kültürü ve Televı'zyon-Ertuğrul Özkök 63 Televizyonda Tiyatro Olamaz-özdemlr Nutku

MÜZİKAL

51 Yapay Evrenin Canlı Kişisl-Sellm İleri 60 Bir Oyun Nasıl Hazırlanıyor-Necatl Güngör 68Acele Taze Kan Aranıyor-Sevgi Sanlı

KARİKATÜR

(2)

OKTAY RİFAT / ŞİİRLER

DENİZDE

Çiçek açmış ılgınların orda soyun, Burda her iz silinir, her tutku yeni, Köpüklenmiş mor aydınlığında suyun Çim, uzaklarda bir balıkçı yelkeni! Tuz kokan yamaçta yayılırken koyun, Geride kalsın, kumsal devedikeni, Sırtüstü gözlerin gökte yüzükoyun Derin suya bak, gör balıklı üçkeni.

Ve açıl, duy çığlığını martıların Tüyden hafif ahr gider seni mavi. Zaman denen o külçede bugün, yarın. Nedir ki düşün! Hep o tohum, hep o kök. Bir yastığa baş koyan ikizler gibi

(3)

~ fT - ? 2 3 o

O KTAY

RİFAT:

“İnsana

inanırım,

insana

inandığım

için de

kendime

güvenirim.”

DOĞAN HIZLAN

Sayın Oktay Rifat, Garip'in önsözünde yer alan şiir kura­ mıyla Yusufçuk dergisinin ekim sayısında yayınlanan Şiirin Dili adlı yazınızda savunduğunuz ilkeler arasında ne gibi ayrımlar ve benzerlikler buluvorsunuz?

Sayın Doğan Hızlan, Yusuf­ çuk dergisinin Ekim 1980 sayı­ sında Şiirin Dili başlığı altında­ ki yazımda bir’ gözlemde bulunmuş, bundan yüz yıl önce sdmbolizmacıların söyle­ dikleri sözlerin günümüze de­ ğişerek ulaştığını ileri sürmüş, Mallarme'nin bu konudaki dü­ şüncesini aktarmış, yine sem- bolizmacıların Aristo'dan bu yana süregelen yansıtma ya da betimleme diyebileceğim iz yöntemi bir yana iterek duyur­ ma yöntemiyle şiir yazdıkları­ nı, dillerini müzik diline yak­ laştırdıklarını, ancak bunun için dili ezip büzmeye gerek olmadığını belirtmiştim. Şiir

dilinin salt bir duyuru aracı olarak kullanılmasının, üstelik gerçeğe yan çizerek boş kalıp­ lar,peşinde koşulmasının şiiri yozlaştıracağını eklemiştim. Demek bir iki yargı d’ışında ilke filan yok o yazıda, öyleyse ayırımlar ve benzerlikler' söz konusu değil.

Garip'ten Bir Cigara Içimi'ne kadar çektiğimiz çizgide, şiiri­ nizin gelişim yada değişjm aşamalarını bize genel çizgile­ riyle anlatabilir misiniz? Ya da böyle bir gelişim ve değişim sözkonusu değilse şiirinizin kendine özgü, akımların ege­ menliğinde olmayan serüve­ ninden sözedebilir misiniz ?

izin veriniz de anlatmaya­ yım, Bu bir eleştirmenin işidir. Ben. sadece şiir yazarım, iki roman yazdım, beş on da oyunum var. öyle çelişkiye düşmek, etki altında kalmaktan korkmak gibi kaygılarım da

yoktur. Tek dayanağım oldu­ ğum gibi görünmektir. İnsana inanırım, insana inandığım için de kendime güvenirim. Yazdık­ larımın Türk yazını içinde bir değeri varsa sorunuzun konusu eleştirmenlerce yorumlanacak­ tır.

Şiirimizin bir kaç ustası var, siz de onlardan birisiniz. Akım­ ları eğrileri gene Oktay Rifat potasında eritip, özümseyip yansıttınız. Şöyle bir soru sora- bilirmiyiz. Şiir kavramınızı, şiir kuramınızı batıdan ve bizden etkileyen adlar oldu mu?

Olmaz olur mu: Bir iki kez yazdım. Bir daha söyleyeyim. Türk ve Fransız yazınında, hele ilk zamanlarda, eteğine yapıştı­ ğım, yollarından yürümeye ça­ lıştığım bir çok ozanlar oldu. Bütün büyük ozanları sevdim! Eski Yunan ve Latin ozanlarını okudum. Şiirler çevirdim

(4)

onlar-dan. Yunan Antologyasından

Seçmeler, Latin Ozanlarından Seçmeler adlı iki de küçük

kitabım var. Bu ozanların da etkisinde kaldım. Fransız düşü­ nürü Aidin özgünlüğü etkiye karşın değişmeyen özellik ola­ rak tanımlar. Belki bu düşünce de etkiledi beni. Dedim ya, etki altında kalmaktan korkmadım. Karşılıklı Fransızca-ingilizce, Fransızca-Almanca metinler­ den Alman ve Ingiliz ozanla­ rını okudum. Aynı yolla Is ­ panyol ozanlarını okudum, iyi ozan her zaman, her yerde birbirine benzer. Benzer yön­ temlerle derdini anlatır. Bu yöntemlerin neler olduğunu zaman zaman yazdım. Yeri gelince yine yazarım.

İkinci Yeni diye nitelendiri­ len akımın şiirimize ve şiirinize olumlu kâtkısı olmuş mudur?

Tuhaf bir soru, ikinci Yeni 1956 kasımında yayımladığım 'Perçemli Sokak adlı şiir kitabı­ mın basımından, bu tarihten sonra ortaya çıktı. Tersini söyleyen, bu tarihten önce basılmış ikinci Yeni özelliği taşıyan tek bir satır varsa gös­ tersin. özür dilerim, var. 1940' larda yazdığım bir şiir var: Karga. Alışmadığım bir çiçek

koklamak isterdim/Güle ben­ zemesinden korkuyorum diye

başlar. Kısa bir şiir, ilk kita- bımdadır. Merak eden varsa okusun. Perçemli Sokak'ta sa­ vunulan düşünceleri bir kez j daha özetlemek istiyorum: An­ lamlı söz diye aklın ilkeleriy­ le (nedensellik ilkesi gibi, tıpkıIık ilkesi gibi, illiyet, ayni­ yet prensipleri) çelişmeyen sö­ ze denir. Başka türlü söyle­ mek gerekirse anlamlı söz gerçekle çelişmeyen sözdür. Çünkü aklın ilkeleriyle doğayı yöneten yasalar, belki aklımız doğanın bir ürünü olduğu için, uyum halindedir. Bu bakımdan anlamlı söz olağanı dile getirir. Oysa şiirin olağanla bağlı kal­ ması istenemez. Çünkü bir de olağanüstü var. Aklın ilkelerini hiçe sayan bilinçaltı var. Bu bakımdan olağanla bağlı kal­ masını istevemeyeceğimiz şiir ister istemez anlamla da bağlı kalamaz. Şimdi yeniden soru­ nuza geliyorum. Bilgi yayınevi­ nin çıkardığı Orhan Veli

-Bütün Eserleri, adlı kitabın cilt I, 296. sayfasında "Aramızda Konuştuk adında bir yazı var. 15.2.1949 da Yaprak dergisinde çıkm ış. Orhan, Sabahattin Eyuboğlu Melih ve ben ara­ mızda konuşmuşuz. Kitabın 298. sayfasında şöyle diyorum: "Bir de akıl dışı manalar var. Frenk şairlerinden bazıları keli­ meleri mantık ölçülerine göre birleştirmiyorlar. Tabir caizse yeni manalar çıkıyor ortaya, Eluard'da olduğu gibi." Demek 1956 da çıkan Perçemli Sokak önsözünün . ilkelerini 1949 da aramızda konuşurken özetle­ mişim. Var mı ötesi!

Ş iirin izd e toplumsal'c/an

toplumculuk'a doğru bir gidiş

olduğu saptamında bulunsak siz katılır mısınız? Ya da iki kavram arasında büyük bir ayrım var mı sizce?

Aşağı Yukarı ve Karga ile Tilki adlı iki kitabımı Çan yayınlarında 1963 de İkilik adıyla bir araya getirdim. Aşağı, Yukarı ve Karga ile Tilki kitap­ larında yayımlanan şiirlere çeki düzen verdim: Bu dönem, diyeceğim Aşağı Yukarı ve Karga ile Tilki dönemi toplum­ cu sanata en çok yaklaştığım dönemdir. Bunu 1956 dönemi izledi. Perçemli Sokak ve Aşık

Merdiveni adlı ’kitaplarımın, söylemek gereksiz, toplumcu-, lukla filan ilgisi yoktur. Ordan bu yana Bir Cıgara Içimi'ne doğru yürüdüm. Sartre, kendi deyimiyle, engagé edebiyattan yanadır. Ama şiiri bundan ayırır. Onun kendine özgü kuralları olduğunu söyler. Ner- de söyler! Aklımda kalmadı. Galiba Edebiyat Nedir? yapıtın­ da. Şiir konusunda ben de Sartre gibi düşünüyorum.

Yeni şiir kitabınız üzerine söyleyecekleriniz. Ne tür çalış­ malarınızı içeriyor?

Ada yayınevinin çıkaracağı yeni şiir kitabımın adı Elifli. Başta on tane sone var. Bu sone sözcüğünü hiç sevmiyo­ rum.. Buram buram yabancılık kokuyor. Türkçe bir karşılık bulabilsek, bu şiir biçimi de hemen bizim olabilir. Çünkü her şey adlandırılmakla baş­ lar. Ne yazık ki yabancı söz­ cüklere karşılık bulmak pek elimden gelmez. -Evet, on tane sone var. Bunlar çobanıl (pas­ torale) diyebileceğimiz türden. Gerisi Bir Cıgara Içimi'ndeki şiirler gibi. Değişik bir gerçek­ üstücülük eğilimi var kimisin­ de.

(5)

OKTAY RİFAT ŞİİRİNDEN DERS NOTLARI_________ __

FERİT EDGÜ

l/CENEL

Her günün yeni duygulan, değişik sözcükleri olduğunainamyorum.

Her günün ayrı ışığı, ayrı ısısı, ayrı yeli olduğu gibi Her günün-giderek her ânın.

Eğer, zaman (Khronos) yaratıcının en amansız düşmanı ise, ona kendi silahlarıyla karşı koymak doğal değil mi?

Zaman'ın silahları: Sürekli değişim, yineleme, aynı ırmakta iki kez yıkanmama.

II/KİŞİLİK

Kişilik, yaratıcının kendi sesini bulmasıdır. Kendi sesini bir kez bulan ve bununla yetinen yaratıcılar vardır.

Bunlar, buldukları sesi geliştirme, derinleştirme çabasındadırlar.

Buldukları, yarattıkları sesle yetinmeyen yaratıcılar da vardır.

Bunlar yapıtlarını sürekli yenilemek isterler. Yaklaşımları değişir.

Bakışları değişir.

Ama has bir sanatçının yapıtına eğildiğimizde görürüz ki, dünyaya, insanlara bakış değişmemiştir. Bunları eskitmemek için yeni yolları denerler. Sanat yapıtının gençlik aşısı gibi şeydir. Bu yönelişler.

XX.yüzyıldan önce,

Bir sanatçının değişik dönemlerinden söz etmek (bir kaç ayrıt hariç)

olanak dışıdır.

Türk şiirinde ise hiç yoktur. III./

Sanat alanındaki bu sürekli yeniliklerin,

yönelişlerin, bir serüven niteliği taşıdığı kuşkusuz. Serüvenin, duyarlıkları bileyen bir etkisi olduğunu da unutmayalım.

Düş gücünü geliştiren

"ıssız ada" ya da "uzay yolu" serüvenlerinin dışında doğrudan doğruya yaratıcılığın serüveninden söz edilebilir. Serüven sözcüğünün içinde, bir "bilinmez"i yaşamak varsa kendinden öncekileri ve kendini yinelemeyen şiir

başlıbaşına bir serüvendir.

Türk şiirinde bu serüvenlerin en ilgincini Oktay Rifat'ın şiirinde izleriz.

Yaşayıp Ölmek Aşk ve Averelik Üstüne Şiirler'den

bu yana Oktay Rifat'ın şiir serüvçni zaman içinde değişen

ama her değişmede kendi olarak kalan bir şairin yaratıcı serüvenidir.

Oktay Rifat'ın şiiri, bir dönemde lirik, bir dönemde kızgın, bir dönemde sevdalı, bir dönemde alaycı, bir dönemde toplumsal,

bir dönemde bireysel gibi görülebilir. Ama her dönemde Oktay Rıfat'ın sesidir.

Herbüyük şair gibi kendine özgü bir dil yaratmıştır Oktay Rifat.

Her döneminde, kendine özgü sesi korumasının gizi yarattığı dilde olmalı.

8

IV . /DİL

Bir çok kez yineledim:

Bir yazın yapıtında öz ve biçim diye birbiriyle bağdaşan ya da birbirinden kopan

iki ayrı kavram yoktur.

ö z ve biçim bir DİL'in içinde oluşur.

özü ve biçimi DİL'den ayırmanın, soyutlamanın, ayrı ayrı ele almanın olanağı yoktur.

Oktay Rifat şiirinin çeşitli dönemlerini birleştiren öğe, en önemli öğe kanımca dilidir.

Şair, halk Türkçesinin olanaklarıyla,

yeteneğiyle, kendi yaratıcılığını aynı potada birleştiriyor.

Halk dilinin cevherini Şair kullanagelmiştir.

Ama daha çok,deyim/ deyiş öykünmeciliğiyle. Oktay Rıfat, onlardan temelde ayrılır:

Halk dilinin cevherini olduğu gibi (brüt) kullanmıyor onu işliyor.

Başka bir deyişle,

halk dilinin zenginliklerinden yararlanarak kurmuyor şiirini. O dili işleyerek, kendine mal ederek özgün bir şiir dili yaratıyor.

Şiir, ortak bir dil değildir. Ortak dil klişelerden oluşur. Klişelerse şiirin baş düşmanıdır. Ancak, halk dilini,

klişelerden oluşan bir dil olarak görmek halkın düş gücünü yok saymak demektir. Oysa bir sokağa, "perçem"i

yakıştıran, Şair değil, halktır.

(İstanbul'da "Perçemli Sokak" diye bir sokak olduğunu kaç kişi bilir?)

V . /ANLAMLI/ANLAMSIZ Anlamsızlığın şiiri ile anlamsız şiir arasındaki

ayırımın altı çizilmedi bugüne değin. Doğal.

Çünkü, şiire eğilen eleştirmenlerimizin kafasında böylesi bir ayrım yok gibi.

Yerli ya da yabancı örneklerde anlamsız şiir

şiiri anlamdan soyutlama şiiridir. Anlamsızlığın şiiri ise

anlamı olan, anlamlı bir şiirdir. Bir iletim şiiridir.

Anlamsızlığı iletmek ister.

Ya da iletimin güçlüğünü. Olanaksızlığını. Oktay Rifat'ın şiiri,

her döneminde anlamlı bir şiirdir. Güncel gerçekliğin,

Aristo mantığının dışına çıktığı şiirleri vardır. Ama, sanırım, şiir için bu iki "kaçamak" kaçınılmazdır.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Roman gerçekliğinden yaşam gerçekliğine dön­ düğümüzde, Yaşar Kemal’in -yani yazann- kendisi ile Derviş ve Küçük Mustafa kahramanları arasında bir

Sivrac Kontu’nun 1790 yılında ortaya çıkardığı bu ilginç yü­ rüyen oyuncağını aradan yir- miyedi yıl geçtikten sonra bir başka Fransız soylusu Baron

1927’de İstanbul Belediye Başkanı (şehremini) Muhiddin Üstündağ’ın girişimiyle İstanbul Belediyesi'ne bağlandıktan sonra, topluluk birkaç yıl daha Dârül

Şerif Gören'in yö­ netmenliğini yaptığı ve Kadir İna­ nırla oynadığı«Dila Hanım» adlı son filminin dış sahnelerinin çekimi için Niğde’ye giden

1947’de Yıldız resim seminerinde Şeref Akdik ve İlhami Demirci’nin Gazi Eğitim Enstitüsünde Refik Epikman ve Malik Ak- sel’in öğrencisi oldu.. Altı yıl

Burada 24 yaşında depresyon tanısı ile sertralin tedavisi başlanan ve akneiform dö- küntü gelişen kadın hasta sunuldu.. OLGU

Antalya’da bulunduğu müddet içinde, oradaki öğretmen okulunun üçüncü sı­ nılma kadar okuyan Mustafa Fehmi, okulun kaldırılması üzerine İzmir Öğretmen

İşitiyoruz ki, iktidar parti sinin Dahiliye Vekâleti, deği­ şecek valilerin ikinci ve üçün­ cü listesinde İstanbul valili­ liğini de bulunduracakmış.j Yeni