• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 680 inci yıldönümünde Mevlana Celaleddin-i Rumi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 680 inci yıldönümünde Mevlana Celaleddin-i Rumi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

m

m

m

\

ö lü m ü n ü n 680? ineli

yıldönümünde

i

s:

t-; ii-fca

M

e v

b m

CiiÂliDBîN-i

i « « ! «

Mevlevîlikten ve bu tarikatın büyüklüğünden bahseden «Menakipname» lerin hepsinde de Mev- lânâ hakkında verilen malûmat dolusu yazılar kaleme alınmış olmakla beraber, bunların ne de­ receye kadar sıhhatli olduğu meşkûktür. Hattâ o kadar ki, Mevlânânın ölümü tarihi hariç, muh­ telif vak’alara dair verilen rakamlar dahi, mü­ nakaşası yapılmayacak derecede hatalıdır. Yazı­ mız bu nokta üs.ünde durarak Mevlânâ hakkın­

da geniş bilgi vermektedir.

Yazan: Hadi KOÇDEMİR

E

D EBİYA T müverrihleri, bir çok ciddî tetkikattan sonra, Mevlânâ Muhammed Celâled- din-i Rumî’yi, Hicrî 6 Rebi-ül- evvel 604 ve mukabili olan Milâ­ dî 30 eylül 1207 tarihinde (Belh) şehrinde doğmuş olarak göster­ mektedirler.

Horasan, tarih boyunca yetiş­ tirdiği büyük evlâdının doğumu­ na şahit olduğu zaman Belh, Har- zem şahların hükmü alt'.nda bu­ lunuyordu.

ıMevlânâ’nın hayatına dair en itimada şayan vesika muhakkak ki oğlu Sutlan Veled’in İptida- name isimli eseridir. Sultan Ve- led bu eserinde, dedesi Sultan - iil Ulemâ Muhammed Bahaed- din’i Harzem şah'ara gücenerek Be'h’i terkettiğini yazmakta ise de hicretin ne yüzden vuku bu - duğunu müphem b'rakmışt.r. Yal. nız hakikat şudur ki, Muhammed Bahaeddin’in mensup olduğu Ha- tiboğu'.iarı ailesi ile, bu havali­ ye hâkim olan Harzem şahlar hanedanı arasında bir irs ve is­ tihkak hâvası mevcuttu. Bir baş­ ka rivayete göre de Muhammed Bahaeddin-i Râzî, onun ulaşmış o'dûğu büyük şöhreti, etrafını saran talebe ve müritlerinin çok­ luğunu çekemiyerek Harzem şahlarla anlaşmış, esasen mane­ vî nüfuzu da hanedanı kuşkulan­ dırdığı için Muhammed Bahaed- din Belh’i terke icbar edilmiştir. Nitekim lâkabından da an’aşıla- cağı cihetle Sultan-ül-Ulema Muhammed Bahaeddin, devrinin nâdir yetişir âlim ve mutasavvıf- larındandır. Hattâ, vaiz ve ted­ rislerinde zamanın büyükleri ile çok zaman bizzat hükümdarın dahi hazır bulunduğu tarihî bir hakikattir.

Sultan-ül-Ulemanın ailesi ile birlikte Belh’ten hicreti. Milâ­ dî 1220 - 21 senelerine tesadüf ettiğine göre, Mevlânânın o ta­ rihlerde 14 yaşlarında olması lâzım gelir- Nitekim, Sultan-ül Ulemanın daha yolda iken Moğol istilâsının Belh’i harabettiği ha­ berini almış olması da bu kanaa­ ti teyid eder mahiyettedir.

Ailesi ile birlikte Belh’ten ay­ rılan Muhammed Bahaüddin, önce Nişabur’a oradan da Irak’a gitti. Sonra hac farizasını ifa et­ mek üzere Hicaz’a geçti. Dö­ nüşte bir müddet. Bağdat’ta kal­ dı. Hicrî 612 yılında Erzincana gitti ve 617 de Larende ismi ve­ rilen Karaman’a göç ederek se­ kiz sene kadar burada ikamet et­ ti. 625 te de-Konyaya gelip te melli olarak yerleşti.

Mevlânâ, Karaman’da iken Se- merkantlı Şerafeddin Lâla adlı bir zatın kızı olan Gevher ha­ tunla evlendiği gibi, aynı şehir­ de annesi Mümine hatunla, kar­ deşi Alâüddin’i ve Konya’ya ge­ lişlerinin 3 üncü yılında da ba­ basını kaybetti. Ancak Sultan-ül -Ulemanın Konya’ya yerleşişi bir tesadüften ziyade, onun geniş şöhretini duyan Şelçukî hüküm­ darı Alâeddin Keykubat’ın da­ veti üzerine vaki olmuştur. Sel- çukî ümerasının, Muhammed Ba- lıaiiddin’in vaızlarından çok fe­ yiz aldıkları muhakkaktır.

M. 1225 senesinde Sultan-ül- Ulemanın irtihali üzerine, yerini oğlu Hazreti Mevlânâ’nın dol­ durduğunu görmekteyiz. Mevlâ­ nâ bir din âlimi sıfatiyle vaiz ve nasihatlarda bulunmaktadır. Bun­ dan bir sene sonra, babasının es­ ki müridlerinden Seyyid Burha- neddin Muhakkik Tirmizî, Kon­ ya’ya şeyhini ziyarete gelmiştir.

Ne yazık ki şeyhi artık hayatta değildir. Fakat yerinde irşada muhtaç, oğlu Mevlânâ Celâ'eddin bulunmaktadır. Bundan sonra do­ kuz sene kadar 'Mevlânâyı Sey­ yid Burhaneddin’in müridi olarak görüyoruz.

Babasının İlmî varisi olduğu gibi, dokuz sene Seyyid Burha­ neddin’in tasavvufî irşad ve tel­ kini altında irşada mezun bir mutasavvıf olarak yetişiyor. Bu

arada Moğol istilasından kaçıp Haleb’e sığınan büyük âlimler­ den istifade aklına gelerek Ha­ lep ve Şam’a bir seyahat yapı­ yor. Şamda Şeyh-i Ekber Muh- yiddin-i Arabi ile görüşüyor, fa­ kat avdetlerinde Kayseri’ye var­ dıkları zaman Seyyid Burhaned- din irtihal ediyor. Mevlânâ, dev­ rine ve muhitine göre artık tc- üemmül etmiş bir haldedir. Bun­ dan sonra beş sene kadar med­

resede fıkıh ve dinî ilimler okut­ makla meşgul olmuş, bu hal H. 642 senesi Cemaziyelahirinin 26 sına kadar devam etmiştir.

Mevlânânın 38 inci yaşını sür­ düğü bu tarihte, Şems-i Tebrizî- nin Konya’ya gelmesi ile bera­ ber, onun hayatında esaslı bir inkılâbın vuku bulduğuna şahit oluyoruz. Büyük bir din âlimi o- Ian Mevlânâ, artık yavaş yavaş bu hüviyetinden sıyrılacak, ha­ yatının bu ikinci devresinde bam. başka bir veçhe ile karşımıza çıkmıştır.

O muazzam varlık üzerinde böylece bir inkılâp yaratacak ka­ dar nâfiz olan Şems kimdi?

Şemseddin Mehmed bin Ali bin Melek Dâd, büyük meşayihden şeyh Ebubekir Sellebaf’ın müri­ didir. Ve bunun yanında yetiştik­ ten sonra seyahate çıkmıştır. Bir çok yerlere uğrayarak sayısız â- limlerle görüşen Şems-i Tebri- zî’nin yolu Konya’ya da uğramış­ tır. Şems’in, Mevlânâ i'e ilk mü- lâkatı şu şekilde rivayet edilmek­ tedir:

«Bir gün Mevlânâ, dersten çı­ kıp etrafını yüzlerce talebesi sarmış ve mükellef bir katıra ra­ kip olmuş bir halde evine döner­ ken, pejmürde kıyafetli bir der­ viş yo.unu keserek bir müşkülü­ nü hallettirmek istediğini söy­ ler; müsaade aldıktan sonra: (Peygamberimiz mi büyüktür, yoksa Bayazid-i Bistamî mi?) diye sorar. Mevlânâ ateş püskü- rerek: (Bayazid kim oluyor ki, Peygamberle kıyaslanabilsin? Sözünü geri al, tövbe istiğfar et!) diye azarlar. Bunun üzerine Şems: (Ya öyledir de, Peygam­ ber, Yarabbi seni tam ve hakikî azametinle tanıyamadım, dediği halde, Bayazid, benim şanım yü­ celerden yücedir, diyebilmiştir?) deyince Mevlânâ’yı bir düşünce­ dir alır ve (Bayazid, hakikat der­ yasından bir damla ile kanmış ve coşmuştur; fakat Peygamber okyanuslarla bile kanıtlamıştır. Birindeki gurur ve ötekindeki aciz bundandır.) der. Der amma, Şems’in de yakasını bırakmaz. E- vine götürür; mülâkatlar, soh­ betler ve halvetler başlar.»

İşte büyük Mevlânâ, bu mü- lâkattan sonra asıl hüviyetini a- lan ve ebediyete bu sıfatla a- kıp giden şahsiyettir.

Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, Mevlânâ Celâleddini Rumî adlı risalesinde:

«Mevlânâ o güne kadar kudret­ leri gizli bir hazine idi; bir a- nahtara muhtaçtı. Bir cephane idi, kıvılcım bekliyordu- Bu ha­ zine açıldı, bu cephane infilâk etti. O vakur âlim, şimdi lâüba- li bir rind olmuştu, bir meczuba dönmüştü. Tamamen başka bir âleme girmişti. Şems’ten bir an ayrılmıyordu. Müridlerini, tale­ belerini terketmişti. Şems âle­ mine çekilmiş güneş gibi dönü­ yor, yanıyor; yana yana dönü­ yordu.» demektedir.

Halk hayretler için idi. O büyük âlimin bir serseri dervişe uyarak birdenbire değişmesine müridlerini ve talebelerini ihmal edişine bir mâna veremiyorlardı. Bu hâdiseyi, oğlu Sultan Veled şöyle hikâye eder:

«Halk birbirine soruyordu: Niçin şeyhimiz böyle bir adama bağlanıp bizden yüz çevirdi. Biz hepimiz asil insanlarız. Küçük­ lüğümüzden beri Allahın emri dahilinde yaşamış, Allahı ve ha­ kikati aramışız.

(Davamı galacalc sayıda)

(2)

ANSİKLOPEDİSİ

Ölümünün 680/iinci Yıldönümünde

Mevlânâ, ŞemsAin gaybubetini müteakip, ir şad vazifesine devam edemeyecek hale gelmişti. Daha da ileri giderek, ümmî bir kuyumcu olan Salâ- haddin Erkub’iu kendi yerine şeyh tâyin edecek kadar çılgınlık gösterdi. Bundan sonra da kendi­

ni tamamiyle sema’ ve ı-aksa kaptırdı.

w _____________________________________________________ _

Yazan: Hadi KOÇDEMİR E Y H İM ÎZ ÎN yolunda sadık

bir kuluz. Biz ondan ders alıyoruz. Bu Şems kimdir ki şeyhimizi ırmağın b ir çöpü sürüklediği gibi bizden aldı gö­ türdü.»

Nhayet bu dedikodular kulak­ tan kulağa yayda yayıla halkta bir iğbirar şeklini aldıt. Şems aleyhine bir suikast terti­ bini düşünüdürecek kadar ileri gitti.

Durumun vahamet kesbettiğini farkeden Şems Konya’da daha fazla tutunamıyarak, Mevlânâ’nın bütün ısrarlarına rağmen kalkıp Şam’a gitti.

Şems’in ayrılığına tahammül edemiyen Mevlânâ büsbütün irâ­ desini kaybedip, bir mecnuna dönmüştü. Istırap içinde kıvranı­ yordu. vaziyeti müridleri indin­ de de ciddî bir endişe uyandırı­ yordu. Herkes yaptığına pişmar olmuş, ıMevlânâdan af dilemek üzere huzuruna çıkıp yalvarmak­ ta idiler. Bunun üzerine Mevlânâ. oğlu Sultan Veldin yanma 20 ar­ kadaş katarak Şems’i dâvet et­ mek üzere bu heyeti Şama yolladı. Bunlar Şems’i tekrar alıp Kon­ ya’ya getirdiler.

Mevlânânm neş’esi avdet et­ miş, yeniden halvetler, mülâkat- Iar başlamıştı. Bu iki büyük â- lem ruhen o kadar kaynaşmışlar­ dı ki halk, ettiği tövbeleri unu­ tarak tekrar Şems aleyhinde bir­ leşmişti. Bu def aki cereyan eski­ sine nisbetle daha kuvvetli idi. Mlev.lânâ’ya divane, Şems’e de sihirbaz nazarı ile bakmağa baş­ lamışlardı. Hattâ Şems’i zaman zaman ölümle tehdit ettikleri bi­ le oluyordu.

Nihayet bu defa Şems, bir da­ ha görünmemek üzere ebediyen gözden kayboldu.

Pek ihtimal verilmemekle be­ raber bir rivayete göre de Şems aralarında Mevlânâ’nm büyük oğlu Alâeddin’in de bulunduğu bazı kimseler tarafından öldürül­ müştür.

Prof. Ali Nihat Tarlan, risa­ lesinde bu hâdiseden sonra Mev­ lânâ’yı şöyle tarif etmektedir:

«Mevlânâ yine sonsuz bir ıs­ tırap ve iştiyak içindedir. Şems’- in öldüğüne inandırmak istiyor­ lar, inanmıyor. Şama gidip arı­ yor, fakat yok...

Bu yeis ve ümit arasında bo- calıyan âşık, daima Şems’ten bahsedilmesini istemektedir. Ona, Şems’i gördüm gibi yalan haber­ ler getirenler oluyor, Mevlânâ da üstünde başında nesi varsa çıkarıp bu müjdeciye veriyordu. Bu yalandır dedikleri zaman, ben bu yalan habere sarığı, feracemi verdim; şayed doğru olsa idi ca­ nımı verirdim. Yolunda cevaplar, la mukabelede bulunuyordu.»

Şems’in gaybubetini müteakip, Mevıânâ, irşad vazifesine de de­ vam edemiyecek hale girmiştir. Hattâ o kadar ki ümmî bir ku­ yumcu olan Selâhaddin Zerkub’u kendi yerine şeyh tâyin edecek kadar çılgınlıklar göstermişti. Bundan sonra da kendini tama­ miyle sema’ ve raks’a kaptırmış­ tır. Şems’i aramak için kalkıp Şam’a gitmiştir. Şam’da MeHâ- nâ’yı bu acayip kıyafette gören halk nâm ve şan’ı belirsiz bir devriş için, şöhreti âlemi kap- lıyan Mevlânâ nasıl oldu da bu hale düştü demekten kendini a- lamamıştır. Bu Şam seyahati bl- kaç defa tekerrür etmekle bera ber, hepsinde de Şems’i bulama' maktan mütevellit meyus ve mü- kedder geri dönmüştür.

Mevlânâ, artık Şems’i bulmak tan ümidi kesilince bu defa da Salâhattin Zerkub’a gönül bağ­ ladı. Halk bu defa da bu zata düşman olmuştu. Hattâ bir ara onu öldürmeğe dahi kalkıştılar ise de Salâhattin bu kıyamı bü­ yük bir tevekkülle karşıladı.

Salahattin, aynı zamanda Sul­ tan Veled’in de kayın pederi ol­ makta idi. Mevlânâ’nın Salâhat- tinle olan bu münasebeti on se­ neye yakın devam etti. Nihayet H. 657 de Salâhattin vefat edin­ ce bu defa da onun yerine Hü- sameddin Çelebi kaim oldu. Mev­ lânâ, bu şahsa karşı da müstes­ na bir muhabbet taşımakta idi.

jMevlânâ’nm cihan şümul bl kıymet taşıyan Mesnevi ismin­ deki eserinin meydana gelmesin­ de Hıisameddin Çelebi’nin rolü çok büyüktür. Zira, Meviânâ’nın 25810 beyitlik bu muazzam ese­

rinin ancak 17 beyti kendisi ta­ rafından kaleme alınmış, müte­ baki kısmı vecd halinde söyle­ diklerinin Hüsameddin Çelebi

Konyada M evlânâ Dergâhı

Tarafından zaptedilmesiyle mey­ dana gelmiştir.

J Mevlânâ, Mesnevi’yi 1260 ta­ rihinde söylemeye başlamış, 1267 jde bitirmeye muvaffak oi'muş- jtur. Eser, tasavvuf ve ahlâk e- saslarını ihtiva eden muhtelif hikâyelerden mürekkeptir. Ma- nîaf ih bu büyük eserin muhteviya­ tı arasında «Vahdeti Vücutspren- siplerinin ince nükte’erine de çokça tesadüf edi'mektedir.

Mesnevî’den sonra Mevlânâ’- nın asıl hüviyetini ortaya koyan ikinci büyük eseri de «Divan-ı Kebir» idiç. Divan 30.000 ile 50.000 beyt arasında tehalüf et­ mektedir. Eser 22 divandan te­ şekkül etmiş muazzam bir külli­ yattır- Mesnevisiyle tasavvuf e- saslarını telkin eden Mevlânâ, bu eserinde kalbinin seslerini ve hissî hayatını terennüm etmek­

tedir Divandaki şiirler İlâhi ld- rizm’in can’ı vesika’arıdır.

Mevlânâ’nın bun’ardan başka, vaiz ve nasihatlarmı bir araya toplayan «Fihi Mafih», gene aynı mealde «Mecalis-i Seb’a», haya­ tında yazdığı mektupları ihtiva eden «Müraselât», Mevlânâ’nın gördüğü 6 rüyanın mahiyetini gösteren «Habnâme» gibi ufak tefek eserleri mevcuttur.

Mevlânâ, Hüsamettinle de 15 sene kadar bir sükûn ve huzur devresi geçirdikten sonra, niha­ yet her fâni gibi o da 672 senesi Cemaziyelahirinin 5 inci pazar günü akşam«, ruhunu teslim ede­ rek ebediyete intikal etmiştir. Bu tarihin Milâdî karşılığı ola­ rak 17 veya 23 aralık tarihleri o’duğu hususunda ihtilâf mevcut­ sa da resmen kabul edileni 17 aralık 1273 dür.

'tyem fiem tâ

YENİ İKRA M İYELER

YILDA

12

A P A R T M A N DAİRESİ

ve/l AY tin. AfiARTAVW DAİRESİ • ıiCP Ay Ainu • HER A Y PARA ¡KRAMmURi VUhkoy etcmefendí ASKALpW/t ÇAMLÂO İÇERİSİNDE Bit

APARTMAN

DAİRE t! İKRAMİYE YE HtIrakV* ¡O’ O C A K -195*

T I R K İ İ E K R E D İ

13

_

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

– World distribution: Andorra, Austria, Azerbaijan, Belgium, Bul- garia, Croatia, Denmark, England, France, Finland, Germany, Hungary, Iran, Moldova, the Netherlands, Norway,

Çünkü, her iki gru- bun hücre duvar› yap›s›na da silisyum bileflikleri kat›l›yor ve deniz suyunda- ki silisyum için rekabete girilmesi ne- deniyle, bu dönemden

anılar demeti olan kitap, Ley­ la Neyzi’nin babaannesi Ne­ zihe Neyzi’nin Amerika’da okuyan oğlu Nezih Neyzi’ye yazdığı kırk dokuz mektup­.. tan

Bu nedenle, sahne ve salon yönünden uygun olan, değişik sanatsal, kültürel ve bilimsel amaçlı etkinlikler için kullanılması olanaklıdır.. Önemli olan, elektronik ve

Bundan bin iki yüz sene evel Or- hon vadilerinde Türk halkı için dü­ şündüklerini, taşların, devamlı hatırası­ na emanet etmiş olan (B ilgi Han) kendi­ ni

Devletten maddi, manevi hiçbir destek görmediğini belirten Demet Arıyak, “ M addi açıdan çok manevi açıdan bir devlet desteği, moral bakımından çok etkili

Garp alimleri kadınların evleri dışında çalışmalarını halkın yüreğinde kana­ yan bir yara sayıyorlar” ; "Şarkta hangi aile olursa olsun bir üye­ si olan

Orta hattın hemen lateralinden vertikal düzlem- de kesilerek septumun bir tarafta bırakıldığı kesitler- de, lateral nazal duvarda concha nasalis ventralis, concha nasalis