• Sonuç bulunamadı

Üniversite öğrencilerinin öz-anlayışları (self-compassion) ile anne baba tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Üniversite öğrencilerinin öz-anlayışları (self-compassion) ile anne baba tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi"

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

EĞĐTĐM BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI

EĞĐTĐMDE PSĐKOLOJĐK HĐZMETLER BĐLĐM DALI

ÜNĐVERSĐTE ÖĞRENCĐLERĐNĐN ÖZ-ANLAYIŞLARI

(SELF-COMPASSION) ĐLE ANNE BABA TUTUMLARI

ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐNĐN ĐNCELENMESĐ

MEHMET TAKĐ YILMAZ

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. ŞAHĐN KESĐCĐ

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

EĞĐTĐM BĐLĐMLERĐ ANABĐLĐM DALI

EĞĐTĐMDE PSĐKOLOJĐK HĐZMETLER BĐLĐM DALI

ÜNĐVERSĐTE ÖĞRENCĐLERĐNĐN ÖZ-ANLAYIŞLARI

(SELF-COMPASSION) ĐLE ANNE BABA TUTUMLARI

ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐNĐN ĐNCELENMESĐ

MEHMET TAKĐ YILMAZ

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. ŞAHĐN KESĐCĐ

(4)
(5)
(6)

ÖNSÖZ

Bu çalışma üniversite öğrencilerinin Öz-Anlayış (Self-Compassion) düzeyleri ile anne baba tutumları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Bir bilginin ortaya konmasında görünür ya da görünmez on binlerce insanın emeği vardır. Öncelikle, yüksek lisans eğitimim ve tez araştırmam süresince bilimsel destek ve katkılarının yanı sıra insan sıcaklığını hissettiğim değerli bilim insanı danışman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Şahin KESĐCĐ ve Sayın Doç. Dr. Mehmet Engin DENĐZ’e teşekkür ederim.

Yüksek lisans eğitimim süresince bilgilerinden yararlandığım hocalarım Prof. Dr. Ramazan ARI, Yrd.Doç.Dr. Zeliha TRAŞ, Yrd.Doç.Dr. Erdal HAMARTA ve Yrd.Doç.Dr. Coşkun ARSLAN’a olumlayıcı ve yüreklendirici desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Ayrıca tüm manevi desteğinden dolayı arkadaşım Öğr. Gör. H. Ayla ŞENTÜRK’e, teknik desteğinden dolayı dostum Öğr. Gör. Selman ALMIŞ’a ve zamanını ayırıp gerekli çevirileri yapan Hüseyin ADEMĐR’e teşekkür ederim.

Son olarak, yüksek lisans eğitimim boyunca kendi zamanından fedakârlık edip benim işimi kolaylaştıran eşim Nülifer YILMAZ’a teşekkür ederim.

Mehmet Taki YILMAZ Aralık 2009

(7)

ÖZET

Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin öz-anlayışları (Self-Compassion) ile anne baba tutumları arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmada ayrıca üniversite öğrencilerinin Öz-Anlayışları ve Anne Baba Tutumlarının cinsiyet, sınıf düzeyi, bölüm, anne babanın eğitim düzeyi, sosyo-ekonomik düzey ve kardeş sırası (ilk, ortanca, sonuncu) değişkenleri arasında anlamlı düzeyde farklılık bulunup bulunmadığı da incelenmiştir.

Araştırmanın evrenini 2008-2009 öğretim yılında Selçuk Üniversitesi’nde okuyan lisans öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise Selçuk Üniversitesi’nin Eğitim, Teknik Eğitim ve Mesleki Eğitim Fakültelerinden tesadüfi küme örnekleme yöntemi ile seçilen 375’i kız 164’ü erkek olmak üzere toplam 539 öğrenciden oluşmuştur.

Araştırmada veriler kişisel bilgiler için “Kişisel Bilgi Formu”, Öz-anlayış düzeylerini belirlemek için Đngilizce uyarlaması Deniz, Kesici ve Sümer (2008) tarafından yapılan “Öz-Anlayış Ölçeği” ve anne baba tutumlarını ölçmek için Kuzgun ve Eldeleklioğlu (2005) tarafından geliştirilen “Anne Baba Tutumları Ölçeği” uygulanarak elde edilmiştir. Araştırmadan elde edilen verilerin analizi SSPS 10.0 programıyla gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde, frekans, ortalama, t- testi, tek yönlü varyans analizi, Tukey, LSD ve Korelasyon kullanılmıştır.

Araştırma bulguları sonucunda cinsiyet değişkenine göre kız öğrencilerin anne baba tutumlarını demokratik, erkek öğrencilerin ise koruyucu ve otoriter algıladıkları bulunmuştur. Sınıf düzeyine (1. sınıf – 3. sınıf) göre birinci sınıf öğrencilerinin üçüncü sınıf öğrencilerine göre anne baba tutumunu koruyucu algıladıkları bulunmuştur. Fakülte ve bölüm değişkenine göre anne baba tutumu arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Sosyo-ekonomik düzey ile anne baba tutumu arasındaki fark anlamsız bulunmuştur. Anne ve babanın eğitim düzeyine göre demokratik anne baba tutumu arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Anne ve babanın eğitim düzeyine göre koruyucu ve otoriter anne baba tutumu ise anlamsız bulunmuştur. Kardeş sırası (ilk,

(8)

ortanca, sonuncu) değişkenine göre ilk kardeşlerin anne baba tutumunu demokratik, sonuncu kardeşlerin de koruyucu algıladıkları bulunmuştur.

Araştırma bulgularına göre üniversite öğrencilerinin cinsiyet değişkeni ile Öz-Anlayışları (Self-Compassion) arasındaki fark anlamsız bulunmuştur. Sınıf düzeyine (1. sınıf – 3. sınıf) göre üçüncü sınıf öğrencilerinin öz-anlayış puanları, birinci sınıf öğrencilerinin öz-anlayış puanlarına göre anlamlı düzeyde yüksektir. Fakülte ve bölüm değişkenine göre Öz-Anlayış arasındaki fark anlamsız bulunmuştur. Sosyo-ekonomik düzey ile Öz-Anlayış arasındaki fark anlamsız bulunmuştur. Anne ve babanın eğitim düzeyine göre Öz-Anlayış arasındaki fark anlamsız bulunmuştur. Kardeş sırası (ilk, ortanca, sonuncu) değişkenine göre sonuncu kardeşin Öz-Anlayış puanı ilk ve ortanca kardeşe göre yüksek bulunmuştur.

Araştırma sonucuna göre üniversite öğrencilerinin öz-anlayışları ile anne baba tutumları arasında anlamlı düzeyde bir ilişki bulunmuştur.

(9)

In this study the relation between the university students’ self-compassion and their parents’ attitude has been examined. Moreover, it has been also investigated whether there are any meaningful distinctions in the university students’ self-compassion and their parents’ attitude with regard to gender, grade, department, the parents’ educational level, their socio-economic level, and birth order (first, middle or last born) variables.

The scope of this study is comprised of the undergraduate students studying at Selçuk University in 2008 – 2009 academic year. The sampling of the research is carried out through random cluster sampling method, in which 164 male and 375 female students, 539 students in total, from Faculties of Education, Technical Education and Vocational Education at Selçuk University, have been selected

The data in the research has been acquired by means of “Personal Inquiry Form” to gather personal data; “Self-Compassion Scale”, adapted into Turkish by Deniz, Kesici, and Sümer (2008), to determine their levels of self compassion; and “Parental Attitude Scale”, developed by Kuzgun and Eldeleklioğlu (2005), to measure parental attitude. The analysis of the data obtained from the research has been conducted using SPSS 10.0. Frequency, average, t-test, one way analysis of variance, Tukey, LSD, and correlation has been used in the analysis of the data collected.

When the research findings are examined, it is found out that female students perceive the parental attitudes as democratic and male students as authoritarian and protective according to the gender variables. It has been found out that the first-grade students perceive the parental attitudes as protective in comparison to the third-grade students according to the grade variable ( first and third grade students considered). The difference in the parental attitudes according to faculty and department variables has been found to be meaningful. The difference in parental attitude in views of socio-economic level has been found to be meaningless. The distinction between the democratic parents’ attitudes has been found to be meaningful according to the

(10)

parents’ educational level variable. As to the protective and authoritarian parents’ attitude, the distinction has been found to be meaningless according to the parents aducational level variable. According to the birth order (first, middle or last born) variable, it has been found out that the first born siblings perceive the parental attitude as democratic and the last born ones as protective.

According to the research findings, the distinction in the university students’ self compassion in views of gender variable has been found meaningless. According to the grade variable (first-grade or third-grade), the third grade students’ self-compassion scores are meaningfully high in comparison to the first-grade students’. According to faculty and department variable, the distinction in self-compassion has been found meaningless. The distinction in the levels of self compassion according to the socio-economic level variable has been found meaningless. The distinction in the levels of self-compassion has been found meaningless according to the parents’ educational level variable. Last born siblings’ self-compassion scores have been found meaningfully high in comparison to the first and middle born ones, according to birth order variable (the first, the middle, and the last born).

According to the results of the research, it has been found that there is a meaningful relation between the the university students’ self compassion and their parental attitudes.

(11)

ĐÇĐNDEKĐLER

BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI... Hata! Yer işareti tanımlanmamış. YÜKSEK LĐSANS TEZĐ KABUL FORMU ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

ÖNSÖZ ... iii

ÖZET ...iv

ABSTRACT ...vi

ĐÇĐNDEKĐLER ... viii

Kısaltmalar ...xi

Tablolar Listesi ... xii

I. BÖLÜM ... 1 1.1. GĐRĐŞ ... 1 1.2. AMAÇ ... 8 1.2.1. Araştırmanın Amacı ... 8 1.2.2. Problem Cümlesi ... 8 1.2.3. Alt Problemler ... 8 1.3. ARAŞTIRMANIN ÖNEMĐ ... 10 1.4. VARSAYIMLAR (SAYILTILAR) ... 11 1.5. SINIRLILIKLAR ... 11 1.6. TANIMLAR ... 11 II. BÖLÜM ... 13

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE ĐLGĐLĐ LĐTERATÜR ... 13

2.1. TUTUM ... 13 2.1.1. Tutumun Ögeleri ... 13 Bilişsel Öge ... 14 Duygusal Öge ... 15 Davranışsal Öge ... 15 2.1.2. Tutumların Özellikleri ... 16 Güç Derecesi ... 16 Karmaşıklık Derecesi ... 17

(12)

Öğeler (Bileşenler) Arası Tutarlılık ... 17

Diğer Tutumlarla Đlişki ve Merkezilik ... 18

2.1.3. Tutumları Diğer Đç Faktörlerden Ayıran Kriterler ... 18

2.1.4. Tutumların Oluşması ... 19

Anne Baba Etkisi ... 20

Akran Etkisi ... 21

Kitle Đletişim Araçları ... 22

Tutum Nesnesiyle Olan Kişisel Yaşantılar ... 22

2.2. AĐLE ... 23

2.2.1. Ailenin Tanımı ... 23

2.3. AĐLE SĐSTEMĐ ... 23

2.4. AĐLENĐN ERGEN ÜZERĐNE ETKĐLERĐ ... 24

Ailenin Benlik Kavramına Etkisi ... 24

2.5. ANNE BABA TUTUMLARI ĐLE ĐLGĐLĐ MODELLER ... 28

2.5.1. Psikodinamik Model... 28

2.5.2. Davranışçı Model ... 30

2.5.3. Baumrind'in Sınıflaması ... 31

2.5.4. Maccoby ve Martin'in Đki Boyutlu Açıklaması ... 33

2.6. ANNE BABA TUTUMLARINI ETKĐLEYEN FAKTÖRLER... 35

2.6.1. Anne Babanın Ruhsal Durumu ... 36

2.6.2. Ailenin Sosyo-ekonomik Durumu ... 37

2.6.3. Anne Babanın Eğitim Durumu ... 39

2.6.4. Anne Babanın Beklentisi ... 40

2.6.5. Annenin Çalışma Durumu ... 41

2.6.6. Anne Babanın Kendi Yetişme Biçimi ... 41

2.6.7. Anne Baba Arasındaki Đlişki ... 42

2.6.8. Kültürel Değerler ... 43

2.6.9. Çocuğun Yaşı ve Doğum Sırası ... 44

2.6.10. Çocuğun Cinsiyeti ... 46

2.7. ANNE BABA TUTUMLARI ... 46

(13)

2.7.2. Aşırı Hoşgörülü Tutum ... 51

2.7.3. Aşırı Koruyucu Tutum ... 51

2.7.4. Đzin Verici –Gevşek Tutum ... 53

2.7.5. Tutarsız-Dengesiz Tutum ... 54

2.7.6. Mükemmeliyetçi Tutum ... 56

2.7.7. Reddedici – Đlgisiz Tutum ... 57

2.7.8. Demokratik (Destekleyici) Tutum ... 59

2.8. ÖZ-ANLAYIŞ ... 62

2.9. ANNE BABA TUTUMLARI VE ÖZ-ANLAYIŞ ĐLE ĐLGĐLĐ YAPILAN ARAŞTIRMALAR ... 65

III. BÖLÜM ... 83

3. YÖNTEM ... 83

3.1. Araştırma Modeli ... 83

3.2. Örneklem ... 84

3.3. Veri Toplama Araçları ... 84

3.3.1. Kişisel Bilgi Formu ... 84

3.3.2. Öz-Anlayış Ölçeği (Self-Compassion Scala) ... 84

3.3.3. Anne Baba Tutumları Ölçeği (ABTÖ) ... 88

3.4. Verilerin Toplanması ve Analizi ... 88

IV. BÖLÜM ... 90 BULGULAR ... 90 V. BÖLÜM ... 113 TARTIŞMA VE YORUM ... 113 VI. BÖLÜM ... 121 SONUÇ VE ÖNERĐLER ... 121 Kaynakça ... 126 EKLER ... 132

(14)

Kısaltmalar

SCS : Self-Compassion Scala (Öz-Anlayış Ölçeği)

ABTÖ : Anne Baba Tutumları Ölçeği

PDR : Psikolojik Danışma ve Rehberlik

(15)

Tablolar Listesi

Tablo 1. Baumrind’in Anne –Baba Tutumuna Đlişkin Sınıflaması ... 32 Tablo 2. Maccoby ve Martin’in Đki Boyutlu Bakış Açısı Modeli ... 34 Tablo 3. Cinsiyet Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Algılanan Anne-Baba Tutumlarına Ait t Testi Sonuçları... 90 Tablo 4. Cinsiyet Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Ait t Testi Sonuçları ... 91 Tablo 5. Sınıf Düzeyi Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne-Baba Tutumlarına Ait t Testi Sonuçları ... 92 Tablo 6. Sınıf Düzeyi Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Ait t Testi Sonuçları ... 93 Tablo 7. Fakülte Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Algılanan Anne Baba Tutumlarına Ait N, X, ve Ss Değerleri ... 93 Tablo 8. Fakülte Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları .... 94 Tablo 9. Fakülte Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları ... 95 Tablo 10. Fakülte Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 96 Tablo 11. Fakülteye Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları ... 96 Tablo 12. Bölüm Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 97

(16)

Tablo 13. Bölüme Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları ... 98 Tablo 14. Bölüm Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları ... 98 Tablo 15. Bölüm Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 100 Tablo 16. Bölüm Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları ... 100 Tablo 17. Ailenin Gelir Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 100 Tablo 18. Ailenin Gelir Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 101 Tablo 19. Ailenin Gelir Düzeyine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 101 Tablo 20. Ailenin Gelir Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 102 Tablo 21. Annenin Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 102 Tablo 22. Annenin Eğitim Düzeyi Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 103 Tablo 23. Annenin Eğitim Düzeyi Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Demokratik Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları ... 103

(17)

Tablo 24. Annenin Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 104 Tablo 25. Annenin Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 104 Tablo 26. Babanın Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 105 Tablo 27. Babanın Eğitim Düzeyi Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 106 Tablo 28. Babanın Eğitim Düzeyi Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları ... 107 Tablo 29. Babanın Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Ait N, X, Ss Değerleri ... 107 Tablo 30. Babanın Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 108 Tablo 31. Kardeş Sırası Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Algılanan Anne Baba Tutumlarına Ait N, X ve Ss Değerleri ... 108 Tablo 32. Kardeş Sırası Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ... 109 Tablo 33. Kardeş Sırası Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Demokratik ve Koruyucu Anne Baba Tutumu Puanlarına Đlişkin Tukey HSD Testi Sonuçları ... 110

(18)

Tablo 34. Kardeş Sırası Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayışlarına Ait N, X, ve Ss Değerleri ... 110 Tablo 35. Kardeş Sırası Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Đlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları .... 111 Tablo 36. Kardeş Sırası Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Öz-anlayış Puanlarına Đlişkin LSD Testi Sonuçları ... 111 Tablo 37. Anne- Baba Tutumları ile Öz-anlayış Arasındaki Đlişki ... 112

(19)

1.1. GĐRĐŞ

Üniversite gençliği birçok açıdan ergenliğin son dönemidir. Bu dönem yetişkin özelliklerinin ve rollerinin ortaya çıkmaya başladığı dinamik bir dönemi ifade etmektedir. Ergenin biyolojik olarak olgunlaştığı, kişilik olarak kendisini tanımlayabildiği, toplumsal olarak kendisine toplumda bir yer edinmeye başladığı ve mesleki anlamda mesleğe hazırlık aşamasında olduğu bir dönemdir. Kısaca üniversite dönemi karmaşaların, belirsizliklerin ortadan kalkmaya, biyolojik, toplumsal, kişilik ve meslek açısından belirsizliklerin netleşmeye başladığı dönemi ifade etmektedir.

Ergenliğin temel amacı çocukların yetişkin rollerine hazırlandığı bir geçiş dönemi olarak görülür. Ergenliği belirli bir başlangıca ve belirli bir bitişe sahip olarak görmek yerine, dönemi olgunlaşmamışlıktan olgunluğa – biyolojik, psikolojik, toplumsal ve ekonomik bir dizi geçişten oluşan bir dönem olarak düşünmek daha anlamlıdır (Steinberg, 2007). Ergenlikte gelişimi tartışırken yalnızca ergenlik ve çocukluk arasındaki yada ergenlik ve yetişkinlik arasındaki farklara değil, ergenliğin kendi içindeki farklı evreler arasındaki farklara da duyarlı olmak gerekir (Steinberg, 2007).

Genç, toplum içinde kendini aramaya, kişilik sınırlarını belirlemeye başlar. Kim olduğunu, ne olacağını, nelere değer verip bağlanacağını, amacının ne olduğunu, toplumdaki yerinin neresi olduğunu bulmaya çalışır. Bilinçli ve bilinçsiz olarak kişiliğini oluşturur. Bu oluşum içinde özdeşleşme yapar. Özerkliğinin, özgürlüğünün, sorumluluğunun dengesini kurar (Kağıtçıbaşı, 1990).

Neff, (2003)’e göre öz-anlayış kavramındaki potansiyel yaş-grup farklılıkları ile ilgili gelişimsel literatür çok net bir varsayım sunmaktadır: ergenlik hayatta öz-anlayış oranının en düşük olduğu dönemdir (Sümer, 2008).

Đnsanların öz-yeterliliği, öz-güveni, öz-anlayışı toplumsal yaşam içerisinde gelişmekte ve ancak bunlar toplumsal ilişkiler içinde anlam bulmaktadır.

(20)

Bu nedenle insan toplumsal bir yapı ve toplumsal ilişkiler içerisinde kendisini tanımlar ve konumlandırır. Toplu halde diğer insanlarla birlikte yaşamak zorunda olan insanın diğer insanlarla etkileşiminde, onlara yönelik duygu ve davranışlarını büyük oranda kişiliği belirlemektedir. Kişilik, insanın diğer insanlarla ilişkisinde somutlaşmaktadır. Bir yandan insan kişiliği sosyal çevrenin etkisiyle oluşurken, diğer taraftan insanın çevresiyle olan ilişkilerini de belirlemektedir. Bir başka boyutuyla bakıldığında insanın sadece diğer insanlarla ilişkisi yoktur. Đnsan kendi kendisiyle de ilişki halindedir.

Birey diğer insanları nasıl algılıyor ve bu algısına göre davranıyorsa, yine birey kendi benliğini nasıl algılıyorsa algıladığı bu şekliyle de kendisiyle ilişki kuruyor ve davranıyor demektir. Bireyin kendisiyle ilişkisini, kendisine karşı davranışlarını belirleyen benliğini algılama biçimi, aynı zamanda diğer insanlarla olan ilişkilerinin yönünü de belirlemektedir. Bireyin hem kendisiyle hem de diğer insanlarla ilişkilerinin yönünün belirleyicisi olan benlik kavramı, bireyin içinde yaşadığı toplumsal koşullar tarafından oluşturulmaktadır. Bu toplumsal koşulların en önemlisi de ailedir.

Aile içinde bebeğe yaşamının ilk yılında gösterilecek sevgi ve sıcaklık yakınlık, onun temel güven duygusunu kazanmasında önemli rol oynamaktadır. Anne babanın gözlenen davranışları ve tutumları, çocuğun etkinliklerini, cinsiyet rollerini, kısaca tüm kişilik gelişimini etkilemektedir (Senemoğlu, 2002).

Birçok araştırmacı kişinin kendini kabulü ile başkalarının onu kabulü arasındaki ilişkiyi araştırırken, bir kısım kişilik kuramcısı da bireyin kendini kabul düzeyinin ya da kendi kişiliğine karşı geliştirdiği tutumların anababalar, öğretmenler, arkadaşlar vb. gibi “önemli olan diğer kişiler”den etkilenerek kazanıldığını iddia etmektedirler. Kişi kendini bu önemli diğer kişilerin tanımladığı ve değerlendirdiği gibi tanımlayıp değerlendirecektir (Güneysu ve Bilir, 1991).

Bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren karşılaştığı ilk ve en önemli toplumsal koşul ve ilişkileri aile çevresi oluşturmaktadır. Yani anne baba tutumları bireylerin

(21)

olumlu sosyal ilişkiler, sağlıklı kişilik ve olumlu benlik bilinci geliştirmelerinde önemli bir role sahiptir.

Çocuklar hayatla başa çıkma yollarını ailede ve öncelikle de ana babalarından öğrenirler. Bütünüyle tüm araştırmalar ve gözlemler destekler ki çocuk ve gençlerin ruhsal sağlıkları, problemleri ile ailenin durum ve tutumu arasında büyük bir ilişki söz konusudur (Ekşi, 1990). Cüceloğlu (1991) da “olumlu bir benlik bilinci geliştirebilmemiz için koşulsuz sevgi (unconditional love) içinde yetişmemiz gerektiğini” vurgulamaktadır (Cüceloğlu, 1991).

Rogers da benlik bilincine önem verir. Bir kimsenin benlik bilinci onun kendisiyle ilgili düşüncelerini, algılamalarını ve kanaatlerini içerir; kendisini nasıl gördüğünü özetler. Benlik bilinci iyi, kötü yada ortada olabilir. Benlik bilinci her zaman gerçeği yansıtmaya bilir. Yetenekli olduğu halde bir insan kendini yeteneksiz görebilir veya yeteneksiz bir kişi ise, kendini yetenekli zannedebilir. Benlik bilinci bizim kendimizi nasıl gördüğümüzü ifade eder. Herkes daha olumlu, daha gelişmiş bir benlik geliştirme çabası içindedir (Cüceloğlu, 1991).

Đnsanların kişilik ve davranış gelişimlerinde çevresel etkenler oldukça önemli bir yere sahiptir. Kişilik gelişiminin temel kaynağı ise ailedir. Çocuğun temel kişilik gelişiminde ilk dönemler önemli bir yere sahiptir. Çevresel etken olarak anne baba tutumları ilk dönemlerden başlayarak çocuğun kişilik gelişimini, benlik bilincini, olayları, çevresini ve kendisini nasıl algılayacağını ve yorumlayacağını etkiler.

Aile ve toplumsal çevre, yüksek gelişme gizilgücü olan insan beyni için gerekli uyaran besilerini (stimulus nutriment) ve öğrenme olanaklarını sağlar. Uyaran besileri ve öğrenme olanakları yaşamın ilk yıllarında beynin gelişmesini ve sonraki yıllarda da beynin gizilgüçlerinin kullanılmasını etkiler, biçimlendirir. Böyle bir etkileşim kuşkusuz insanın çok karmaşık ve geniş davranış repertuarının ve uyum güçlüklerinin gelişmesi demektir (Öztürk, 1989).

Doğumdan itibaren çocuk, etrafını saran fiziksel ve sosyal çevreye uyum savaşını verirken, bu çabasında en büyük desteği anne ve babasından alır. Çocuk,

(22)

kendini ifade edebilmeyi, kendi kendini yöneten (otonom) bir birey olabilmeyi ailesinden öğrenir (Yavuzer, 1990). Çocuk anne babasını hem model alarak hem de onların kendisiyle kurduğu iletişim şeklini de benimseyerek diğer insanlarla olduğu kadar kendisiyle de olan ilişkisinin yönünü belirler.

Anne baba tutumları, çocukların kendilerini (öz-benliklerini) nasıl algıladıklarını da etkiler. Anne babanın çocuğa karşı davranışları, onun benliğine yönelik sözleri çocuğun kendisini aynı şekilde algılamasına neden olacaktır.

Holden, (1950)’e göre, psikolojide ana baba değer ve tutumlarına ilgi 1920’lere kadar dayanır. Bu dönemde psikanalitik kuramdan kaynaklanan ve aşırı koruyuculuğun çocuklar üzerindeki etkisini araştıran çalışmalar yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda değişik toplumsal kesimlerdeki anababaların çocuklarla ilgili değer ve tutumlarını karşılaştıran ve bu tutumların çocuklar üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalar yürütüldü (Akt: Hortaçsu, 2003).

Ergenlik dönemi bir karmaşalar dönemidir. Ergenlik çocukluk ile yetişkinlik arasında bir ara geçiştir. Bu ara geçişte hızlı fiziksel, kişilik, toplumsal ve psikolojik dönüşümler yaşanmaktadır. Özellikle arkadaş grubunun ön plana çıktığı, çevrenin tepkisinin önemsendiği toplumsal bir gelişim yaşanmaktadır. Bütün bu karmaşanın kısmen durulduğu ve artık ergenin toplumda kendisine bir yer edinmeye çalıştığı dönem ise üniversite yıllarıdır.

Ergenlik sosyolojik anlamda (Sieg, 1971) “insanda, bireyin yetişkine özgü alışkanlıklarının kendisine verilmediğini hissettiği zaman başlayan ve yetişkinin tüm gücü ve toplumsal konumu toplum tarafından bireye verildiği zaman sona eren gelişim dönemi…”, (Gander ve Gardiner, 1998) olarak tanımlanabilir.

Toplumumuzda evli olmak, askerliğini yapmış olmak, ekonomik bağımsızlığını kazanmış olmak, bir iş veya meslek sahibi olmak, ebeveyninden ayrı yaşamak, üniversite mezunu olmak veya seçimde oy kullanmak başkaları tarafından “yetişkin bir kişi” gibi algılanmaya yol açan değişiklikleridir. Ergenlik çağının sonu

(23)

ve genç yetişkinliğin başları olarak kabul edilebilen yaş sınırları 21 civarıdır. (Kulaksızoğlu, 2000).

Erken ergenlikte olan yalnızca biyolojik değişimleri değil, erinliğin ergenlerin psikososyal gelişim ve toplumsal ilişkileri üzerindeki etkilerini de tanımlamaktadır. Erinlik genç insanın ve çevresindekilerin uyumunu gerektirir. Örneğin ergenin benlik imgesi fiziksel görünüşte beliren değişikliklerle geçici olarak tehdit edilebilir. Beden değişimleri, yüz değişimleri ve beklendiği üzere ergenin kendi hakkındaki duygularını değiştirir (Steinberg, (2007).

Ergenlik döneminin temel özelliklerinden biri olan güvensizlik, ergenin atılgan, gösterişçi ya da çekingen bir birey olmasına yol açabilmektedir. Bu evrede ergen, başkalarının kendisi hakkında verecekleri hükümler konusunda aşırı derecede duyarlıdır. Bu çağ, utangaçlık duygusunun ve eleştiriye yol açacak bir biçimde dikkati çekme korkusunun yoğun olarak görüldüğü dönemdir. Bu evrede küçük kusurlar son derece büyütülür ve bunlar kişinin tüm bilincini kaplar (Yavuzer, 1998).

Ergenin yaşadığı korkuların en önemlilerinden biri, sosyal ilişkilerde duyulan korkulardır. Diğer insanlarla tanışmak, alaycı kimselerle bir arada olmak, topluluk önünde konuşmak ya da çoğunluğu büyüklerden oluşan bir gruba katılmak, gençlerde korku meydana getirebilir. Bu tür sosyal korku, utangaçlık ya da şaşkınlık biçiminde görülebilmektedir (Yavuzer, 1998).

Ergenin yaşamını derinden etkileyebilecek olan kaygı, kökenini bireyin çocukluk yaşantılarından almaktadır. Aile içinde, reddedici ve küçük düşürücü tutumlar çocuğun kaygılı bir insan olarak gelişmesine katkıda bulunabilir. Çocukluğu izleyen ergenlik döneminde de ana-baba ya da diğer yetişkinlerin alaycı tutumları ergenin üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilir. Böylece, kaygı duygusunun yoğunluğu oranında davranışlar da aksar, algılama ve dikkat bozuklukları ortaya çıkar. Kaygılı kişi davranışlarını kaygı yaratan durumlardan kaçınmak amacıyla yönlendirdiğinden çevresindeki diğer seçenekleri algılayamaz. Bu durum yaşam alanının kısıtlanmasıyla sonuçlanır. Kişinin kaçındığı ve görmezlikten geldiği durumların

(24)

sayısı arttıkça davranışları da kısırlaşır. Dolayısıyla kendisine doyum sağlayabilecek birçok kaynağı da değerlendirememiş olur (Kılıç, 2005).

Đnsanların daha çok çevrelerini ölçüt alarak kendilerini yoğun olarak değerlendirdikleri dönem ergenlik dönemidir. Ergen bu dönemde bir karmaşa yaşamaktadır. Bu karmaşa beraberinde belirsizliği de getirmektedir. Ergen, kim olduğu ve ne olacağı sorularına yanıt aramaktadır. Piaget’in bilişsel gelişim kuramına göre ergenliğin başlangıcı, soyut işlemler (11-12 yaş) dönemine denk gelmektedir. Piaget’e göre bu dönemin önemli özelliklerinden birisi ergenin “benmerkezci” olmasıdır. Elkind (1987)’e göre, ergen benmerkezciliği, soyut işlemler dönemindeki ergen diğer insanların düşüncelerini de kavramlaştıra-bilmektedir. Bunu yaparken başkalarının düşüncelerinde yöneldikleri ile kendi düşüncelerinde yöneldiği konuları birbirinden ayıramaz. Diğer insanların da kendisi gibi ergenlik dönemiyle ilgili davranış ve düşüncelerle zihinlerini doldurduklarını düşünmektedir. Başkalarının sürekli kendine baktığını, kendisinin başkalarının gözünde ilgi odağı olduğunu düşünür. Kendisine hayali seyirciler yaratarak onlar tarafından izlenmekten “utanır”. Ergenin düşünsel olarak yarattığı bu “seyirciler” gerçekte mevcut olmayan, ama ergenin hem benmerkezciliğinden, hem de muhtemelen başkalarının ilgisini üzerine çekme ihtiyacından doğan bir durumdur (Akt: Kulaksızoğlu, 2000).

Ergen ben merkezciliği şüphe yok ki artan bir kişisel eleştiriye, izolasyon duygularına ve duygularla aşırı özdeşleşmeye katkıda bulunur. Bunun anlamı da öz-anlayışın özellikle bu dönemde gerekli olduğu ama yine özellikle bu dönemde olmadığıdır (Neff, 2003a; Akt: Sümer, 2008). Sosyal yaşam içinde insanlar sürekli kendi anlayışlarını ölçüt alarak birbirleri (diğerleri) hakkında değerlendirme, yargılama ve eleştiri yapmaktadırlar. Bunun sonucu olarak bazen karşıdaki insanın davranışlarına, yapıp ettiklerine karşı hoşgörülü, esnek, anlayışlı, sabırlı, sevecen, merhametli, empatik ve gerçekçi yaklaşırken, bazen de tüm bunların tersi olabilmektedir. Diğer insanların davranışları karşısında katı, acımasız, olayları büyütme, sabırsız, anlayışsız eğiliminde olunabilmektedir. Sosyal yaşam içerisinde

(25)

yaşanılan olumsuzluklara karşı insanların diğer insanlara gösterdikleri anlayış da farklılaşmaktadır.

Anlayış, “Bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme yolu, düşünüş biçimi, zihniyet, mantalite. Hoş görme, hâlden anlama (www.tdk.gov.tr.).” olarak tanımlanmaktadır. Biraz daha ayrıntılı tanımlanacak olursa anlayış, “diğerlerinin ızdıraplarına duyarlı olmayı, diğerlerinin acılarının farkında olmayı, bu ızdırap ve acılardan bağlantısız olmamayı ve sakınmamayı, diğerlerine şefkatli olmayı, diğerlerinin ortaya çıkan ızdıraplarını hafifletme arzusunu ve başarısız olan veya yanlış yapan kimseleri yargılamadan anlamayı içerir (Deniz, Kesici ve Sümer, 2008).”

Đnsanlar günlük ilişkilerinde başkalarına karşı gösterdikleri davranış, tutum ve anlayışları kendilerine karşı da göstermektedirler. Başkalarının karşılaştığı sorunlara ve yaşadıklarına karşı hoşgörülü, esnek, katı, gerçekçi, abartılı, sabırlı, sabırsız, duyarlı, duyarsız, acımasız, anlayışlı, anlayışsız, merhametli, merhametsiz davranan insan; aynı şekilde kendisiyle olan ilişkisinde de (kendisine karşı da) bu türden davranışları sergilemektedir.

Goleman (1998)’a göre “duygusal açıdan sağlıklı bebekler bakıcılarının kendilerini yatıştırma tarzlarını kendilerine aynen uygulamayı öğrenirler.” Yani insanlar bir sorunla, zorlukla karşılaştıklarında zorluğun üstesinden gelme ve zorluklar karşısında kendisine nasıl davrandığını (öz-anlayışını) bebeklikten ergenliğe yakın çevrenin anlayışı, tutumu ile şekillenmektedir.

Öz-anlayış acı veren ya da hata yapılan durumlarda kişinin kendisine karşı anlayışlı davranmasın yanında, daha caydırıcı durumlarda da olabilmelidir. Bir kişinin öz-anlayışlı olması demek, o kişinin imkanı olduğunda öncelikle acı verecek durumlardan kendini koruması, önlem alması demektir. Dolayısıyla, öz-anlayış insanın iyi durumda olmasını sağlayacak önleyici davranışların arttırılmasına öncelik vermelidir (Neff, 2003; Akt: Sümer, 2008).

(26)

Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin Öz-Anlayışları (Self-Compassion) ile anne baba tutumları arasındaki ilişkinin anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemektir.

1.2. AMAÇ

1.2.1. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin Öz-Anlayışları (Self-Compassion) ve Anne Baba Tutumlarının cinsiyet, sınıf düzeyi, fakülte, bölüm, anne babanın eğitim düzeyi, sosyo-ekonomik düzey ile kardeş sırası (ilk, ortanca, sonuncu) arasında anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını incelemektir. Bu değişkenlerden hareketle üniversite öğrencilerinin Öz-Anlayışları (Self-Compassion) ile Anne Baba Tutumları arasındaki ilişkiyi saptamaktır.

1.2.2. Problem Cümlesi

Üniversite öğrencilerinin öz-anlayışları ile anne baba tutumları arasında anlamlı düzeyde bir ilişki var mıdır? Üniversite öğrencilerinin öz-anlayışları ile anne baba tutum puan ortalamaları cinsiyet, sınıf, fakülte, bölüm, anne-babanın eğitim düzeyi, sosyo-ekonomik düzey ile kardeş sırası (ilk, ortanca, sonuncu) değişkenlerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır.

1.2.3. Alt Problemler

1.0. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

1.1. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları sınıf düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

1.2. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları okumakta oldukları fakülteye göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

(27)

1.3. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları okumakta oldukları bölüme göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

1.4. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları anne ve babanın eğitim düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

1.5. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları ailenin sosyo-ekonomik düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

1.6. Üniversite öğrencilerinin anne baba tutumları puan ortalamaları kardeş sırasına (ilk, ortanca, sonuncu) göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.0. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.1. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları sınıf düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.2. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları okumakta oldukları fakülteye göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.3. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları okumakta oldukları bölüme göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.4. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları anne ve babanın eğitim düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.5. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları ailenin sosyo-ekonomik düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

2.6. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puan ortalamaları kardeş sırasına (ilk, ortanca, sonuncu) göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?

3.0. Üniversite öğrencilerinin öz-anlayış puanları ile anne baba tutumları arasında anlamlı düzeyde bir ilişki var mıdır?

(28)

1.3. ARAŞTIRMANIN ÖNEMĐ

Ergenliğin son dönemlerini yaşamakta olan üniversite öğrencileri bulundukları gelişim dönemi özelliklerine göre kendilerini yaşamın merkezine koymaktadırlar. Bu dönemde üniversite öğrencisinin sosyal ilişkiler ve bu ilişkiler içinde kendisine anlamlı bir yer edinme, derslerde başarılı olma, farklı alanlarda kendisini gösterme, zorlukların üstesinden gelme gibi davranışları ve çabaları vardır. Kendilerini ve davranışlarını bulundukları dış çevrenin algılamalarına ve tepkilerine göre

şekillendirme eğiliminin yoğunlaştığı bu dönemde birey, başkalarınca beğenilme, takdir edilme, onaylanma, değer verilme, ciddiye alınma gibi beklenti ve bu yönde çaba içerisindedir.

Öğrenciler başkalarınca beğeni, onay, değer, takdir vb. gördükçe kendilerine karşı daha onaylayıcı, anlayışlı, sevecen ve esnek olabilmektedirler.

Öğrenciler bu süreçte karşılaştıkları problemler karşısında kendisine ilişkin (yapıp ettiklerine karşı hoşgörülü, esnek, katı, acımasız, olayları büyütme eğilimi, anlayışlı, gerçekçi, sabırlı, merhametsiz vb.) davranışları onun kimlik arayışı ve kişilik gelişimini etkilemektedir.

(Neff, 2003a)’e göre Öz-anlayış kavramının geliştirilmesi, bireylerin aşırı eleştirici ve yıkıcı olmasını engeller, diğerleri ile olan bağlarını daha rahat görmelerini ve kendi duygularına daha net yaklaşmalarını sağlar. Öz-anlayış kavramının değerini önemseyen kültürel bir değişim de topluma faydalı olabilir (Sümer, 2008).

Sarason (Akt; Tuğrul, 2000)’e göre stres altındaki kişilerin kendileriyle aşırı meşgul olduklarını, kendilerini aşağılayıcı ve karmaşık düşünce ve duygular içinde olduklarını belirtmiştir. Kendini aşağılayıcı düşünce ve duygu içinde olmak performansı düşürmekte ve emosyonel ve davranışsal açıdan işlevsel olmayı engellemektedir (Sümer, 2008).

Bu araştırma, ergenlerin zorluklar karşısında kendilerine nasıl davrandıkları (öz-anlayışları) ile anne-baba tutumları arasındaki ilişkiyi ve diğer çeşitli

(29)

değişkenlerle arasında fark olup olmadığını ortaya koymaktır. Ayrıca, ergenlerin bu kritik kimlik arayışı döneminde, sosyal ilişkilerinde, başarı, başarısızlık ve zorluklar karşısında, kendilerine yönelik davranışları (öz-anlayış) arasındaki ilişkinin ortaya konması, anne babaların ergene yönelik tutumlarının önemini ve anne baba, çocuk ilişkisinin bu yönde geliştirilmesinde yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

1.4. VARSAYIMLAR (SAYILTILAR)

1. Bu araştırmada deneklerin Öz-Anlayış Ölçeği ve Anne Baba Tutumları Ölçeği veri toplama araçlarına içten ve doğru yanıtlar verdikleri varsayılmıştır.

1.5. SINIRLILIKLAR

1. Araştırmada incelenen öz-anlayış düzeyi, Öz-Anlayış Ölçeği’nin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.

2. Araştırmada incelenen anne baba tutumları, Anne Baba Tutuları Ölçeği’nin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.

3. Araştırma sonuçları örneklem grubundan elde edilen verilerle sınırlı olacaktır

4. Araştırmanın örneklemini 2008–2009 eğitim öğretim yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi ve Mesleki Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğrenciler oluşturmaktadır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar benzer koşullara sahip öğrencilere genellenebilir.

1.6. TANIMLAR

Öz-anlayış: Birisinin kendi ızdırabına (suffering) açık olmayı, ondan

(30)

şefkatle onu iyileştirmesi ve en önemlisi de daha büyük bir deneyim kazanmanın bir parçası olarak kendi acı, yetersizlik ve başarısızlığını yargılamadan anlamayı içerir (Deniz, Şahin ve Sümer, 2008). Neff, (2003)’e göre bireyin acı ve başarısızlık durumlarında kendini eleştirmekten ziyade kendine özenli ve anlayışlı davranmayı, yaşadığı olumsuz deneyimlerin insanoğlunun yaşamının bir parçası olarak görmeyi, olumsuz duygu ve düşüncelerin üstünde fazlaca durmaktansa onları mantıklı bir bilinçte tutma olarak tanımlanabilir (Sümer, 2008).

Tutum: Bir mesleğe, kuruma, bireye ve gruba yönelik düşünsel, duygusal ve

davranışsal hazıroluşluluk ya da eğilim sosyal psikolojide tutum kavramıyla açıklanır. Smith (1968)’e göre tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir (Akt: Kağıtçıbaşı 1988).

Ergen: Ergenlik çağını yaşayan ve bu gelişim döneminde bulunan birey. Ergenlik: Sieg, (1971)’e göre insanda, bireyin yetişkine özgü ayrıcalıklarının

kendisine verilmediğini hissettiği zaman başlayan ve yetişkinin tüm gücü ve toplumsal konumu toplum tarafından bireye verildiği zaman sona eren gelişim dönemine ergenlik denir (Gander ve Gardiner, 1998).

Anne Baba Tutumu: Anne, babanın yada her ikisinin kendi çocuklarına karşı

duygu, düşünce ve davranışlarını önceden belirleyen hazıroluşluluğa ya da eğilime denir.

(31)

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE ĐLGĐLĐ LĐTERATÜR 2.1. TUTUM

G.W.Allport (1935)’a göre tutum “yaşantı ve deneyimler sonucu oluşan, ilgili olduğu bütün nesne ve durumlara karşı bireyin davranışları üzerinde yönlendirici bir etkiye sahip ruhsal ve sinirsel bir hazırlık durumu (Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003)” olarak tanımlanmaktadır.

Tutum; olumsuzdan olumluya uzanan bir süreklilik çizgisi üzerinde bir nesne, kişi ve olayla ilgili bir değerlendirmeyi içerir ve bizi o nesne, kişi ve olay karşısında belli bir şekilde davranmaya yatkın hale getirir (Plotnik, 2009).

Baron ve Byrne’a göre (1977), tutumlar oldukça organize olmuş uzun süreli duygu, inanç ve davranış eğilimleridir. Bu eğilimler diğer insanları, grupları, fikirleri, ülkenin diğer yörelerini ya da nesneleri konu edinir (Akt: Cüceloğlu, 1991). Bir başka tanıma (Smith, 1968) göre ise tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir (Akt: Kağıtçıbaşı, 1988).

2.1.1. Tutumun Ögeleri

Bir tutum, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını birbirleriyle uyumlu kılarak etkiler. Tutumlarda genellikle birbirleriyle uyum halinde bulunan bu üç faktöre tutumların ögeleri denir. Bilişsel, duygusal ve davranışsal ögeler yerleşmiş, güçlü tutumlarda tam olarak bulunur. Bu ögeler tutumu kendi içinde tutarlılığı olan bir sistem haline getirir. Böylece, bireyin çevresindeki çeşitli objelere karşı beslediği duyguları, o objeler hakkındaki fikirleri, bilgileri ve onlara karşı davranışları devamlılık ve düzenlilik gösterir (Kağıtçıbaşı, 1988).

Đnsanların belli yönde davranma eğilimlerini yani tutumlarını yakından inceleyecek olursak, bu tutumlarının düşüncelerini (bilişsel bileşen), duygularını

(32)

(duygusal bileşen) ve davranışlarını (davranışsal bileşen) etkilediğini görürüz Plotnik, 2009).

Birbirinden farklı öğelere sahip olduğuna göre, tam gelişmiş bir tutum yalın değil, karmaşıktır. Öğeler, bir tutumu kendi içinde tutarlılığı olan bir sistem haline sokar. Başka bir deyişle tutum, bireyi davranışa hazırlayıcı karmaşık bir eğilimdir (Kağıtçıbaşı, 1988).

Tutumların başlıca üç ögeden oluştuğu konusunda fikir birliğine varılmıştır (Tekarslan ve diğerleri 2000):

1. Tutumun gerçeklere dayanan bilgi hazinesini oluşturan bilişsel öge,

2. Tutumun bireyden bireye değişen ve gerçeklere açıklanamayan, hoşlanma- hoşlanmama yönünü oluşturan duygusal öge,

3. Tutumun sözlü ya da eylemsel ifadesi olan davranışsal ögedir.

Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, bu bileşenler (ögeler) birbirinden bağımsız değildir. Karşılıklı olarak birbirlerini etkiler, birbirlerinden etkilenir ve çoğu kez aralarında bir tutarlılık bulunur (Aydın, 2001).

Bilişsel Öge: Bir tutumun bilişsel bileşeni bireyin tutum nesnesine ilişkin

düşünce, bilgi ve inançlarından oluşur. Bir tutum objesi hakkında sahip olunan bilgileri içerir (Aydın, 2001; Kağıtçıbaşı, 1988). Eğer bir şeye ilişkin olumsuz bir tutumunuz varsa, o şey hakkında olumsuz inanç veya inançlarınız da olacaktır.

Đnançlar tutumların duygusal yönlerine eşlik eden söze dökülmüş ifadelerdir (Morgan, 1989).

Tutumların bilişsel ögeleri, tutum konuları ile ilgili gerçeklere dayanan bilgi ve inançları içermektedir. Tutum konusu ile ilgili bilgiyi ise bireyin o konu veya konular grubu ile ilgili ya doğrudan bir deneyim geçirme (o konu ile karşılaşma) yolu ile veya dolaylı olarak (kitaptan okuyarak, televizyondan yada arkadaşından duyarak) edinmesi gerekir (Tekarslan vd., 2000). Örneğin: Bir baba “çocuk eğitiminde baba,

(33)

otorite olmalıdır; çocuk babadan korkmalıdır” bilgisini ve inancını edinir, buna göre davranır.

Tekarslan, vd., (2000)’ne göre tutumun konusu ile ilgili bilgiler ne kadar gerçeklere dayanırsa, onunla ilgili tutumlar o kadar kalıcı olur. Bilgi değiştiğinde tutum da değişir.

Duygusal Öge: Bir tutumu, bir inanç, bir gerçek veya bir olgudan ayıran en

önemli özellik, tutumun bir duygusal bileşene sahip olmasıdır. Duygusal bileşen bireyin tutum nesnesine ilişkin duygu ve değerlendirmelerinden oluşur. Bir nesneye ilişkin olumlu tutumu olan bir birey bu nesneyi olumlu olarak değerlendirecek ve bu nesneye karşı olumlu duygular besleyecektir. Buna karşı, olumsuz tutum içinde olduğu bir nesneyi ise olumsuz olarak değerlendirecek ve bu nesneye karşı olumsuz duygu besleyecektir (Aydın, 2001). Bu nesne bir insan olabilir, bir grup olabilir (öğrenciler, zenciler gibi), bir kurum olabilir (banka gibi), ya da soyut bir şey (eğitim, din gibi) (Morgan, 1989).

Tekarslan, vd., (2000)’ne göre tutumların duygusal ögesi, bilişsel ögeye kıyasla oldukça basittir; olumlu ya da olumsuz tepkiye bir ön eğilimdir. Ancak, duygusal ögesi ağır basan bir tutumun değişmesi daha güçtür. Özellikle bireyin öz-benliğini ilgilendiren konu yada olaylara karşı tutumu daha çok duygu yüklüdür. O nedenle bu tür tutumların değiştirilmesi daha güçtür.

Kısaca, bir nesneye ilişkin tutumdan söz edebilmemiz için, bu nesneye ilişkin bilgi, düşünce ve inançlara olumlu veya olumsuz duyguların eşlik etmesi gerekmektedir (Aydın, 2001). Bu bir tutum objesine karşı gözlenebilen duygusal tepkilerdir. Örneğin, baba çocuktan beklemediği davranışlar karşısında ona öfkelenir, sesini yükseltir, onu korkutmaya yönelik mesajlar verir.

Davranışsal Öge: Bir tutum objesine karşı gözlenebilen tüm davranışlardır

(Kağıtçıbaşı, 1988). Yani duygu ve kanıya uygun hareket etme eğilimidir (Morgan, 1989). Bir tutum genellikle bireyin tutum nesnesine ilişkin davranışlarda bulunmaya eğilimli kılar. Bir nesneye ilişkin olumlu tutumu olan bir birey, bu nesneye karşı

(34)

olumlu davranmaya, ona yaklaşmaya, yakınlık göstermeye, onu desteklemeye, ona yardım etmeye eğilimli olacaktır. Bir nesneye ilişkin tutumu olumsuz olan bir birey ise, bu nesneye ilgisiz kalma veya ondan uzaklaşma, eleştirme, hatta ona zarar verme eğilimi gösterecektir (Aydın, 2001). Örneğin, çocuğa karşı mesafeli davranır, çocuğu kucağına almaz, çocuğun ilgi ve istekleri karşısında kaşlarını çatar.

2.1.2. Tutumların Özellikleri

Tutumların bazı temel özellikleri vardır. Bu özelikler hem bir bütün olarak tutumların kendileri, hem de tek tek bileşenler (ögeler) için geçerlidir. Gerek bir bireyin çeşitli tutumları arasındaki, gerekse iki bireyin aynı konuya ilişkin tutumları arasındaki farklılıklar bu özelliklerden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, bir tutumun davranışsal bileşeninin belirginlik derecesi ve değişmeye karşı ne ölçüde dirençli olacağı da kısmen bu özellikler tarafından belirlenir (Aydın, 2001).

Morgan (1989)’a göre tutumları doğrudan gözleyemeyiz, ancak bir bireyin yaptıklarından vardayabiliriz. Gözlenememelerine karşın, bireylerin tutumları sevgilerini, nefretlerini ve davranışlarını önemli ölçüde etkiler (Morgan, 1989).

Güç Derecesi

Aydın (2001)’e göre birey birçok tutuma sahip olabilir. Ancak, bu tutumlar kuvvetleri açısından çoğu kez birbirlerinden farklılık gösterir. Bir tutumun bileşenlerinin (bilişsel, duygusal, davranışsal) güçleri de farklı olabilir. Her tutumun bir (şiddeti) gücü vardır. Bir tutumun gücü, her üç ögesinin (bilişsel, duygusal, davranışsal) gücünün toplamı olarak düşünülebilir. Örneğin, bir tutumun bilişsel bileşeni oldukça kuvvetli olan bir bireyin aynı tutumunun duygusal ve davranışsal bileşenlerinin göreli olarak daha zayıf olması mümkündür (Kağıtçıbaşı, 1988; Aydın, 2001).

Tutumun Yönü

Bütün tutumların bir yönü yada işareti vardır. Tutumun konusuna karşı ya olumlu (+) ya da olumsuz (-) bir tepki eğilimi söz konusudur. Tutum olumlu olunca,

(35)

obje ya da olaya karşı olumlu duygular, değerlemeler ve eğilimler vardır, dolayısı ile tutum objesine yaklaşma söz konusudur. Olumsuz yönde ise bunun tam tersi olur, tutum objesinden kaçma ya da tutum objesine zarar verme olası tepki eğilimlerindendir (Tekarslan, vd., 2000).

Karmaşıklık Derecesi

Scott, tutumların bir boyutu olarak kabul ettiği bilişsel karmaşıklığı bireyin tutum objesi hakkında sahip olduğu bilgi sayısı olarak tanımlamaktadır (Tekarslan, vd., 2000). Bir tutumun bileşenlerinin karmaşıklığı, bir tutum veya bileşeninin içerdiği unsurların sayı ve çeşitliliğine bağlıdır. Đçerilen unsurların sayısı ve sayısı ve çeşidi arttıkça karmaşıklık derecesi de artacaktır. Gerek bir bireyin farklı iki nesneye ilişkin tutumlarının bileşenleri, iki ayrı bireyin aynı nesneye ilişkin tutumlarının bileşenleri karmaşıklık açısından farklılık gösterebilir. Bir tutumun karmaşıklık derecesi büyük ölçüde bileşenlerinin karmaşıklık dereceleri tarafından tayin edilir. Bileşenleri karmaşık olan bir tutum, yalın bileşenlere sahip bir tutumdan daha karmaşık olacaktır. Ayrıca, bir tutumun karmaşıklık derecesi ile kuvveti arasında da bir ilişki vardır. Karmaşık tutumlar, genellikle, yalın tutumlardan daha kuvvetlidir (Aydın, 2001).

Öğeler (Bileşenler) Arası Tutarlılık

Tutumların bileşenleri (bilişsel, duygusal, davranışsal) genellikle birbirleriyle tutarlı olama eğilimi gösterirler. Yani, bir bileşeni olumlu olan bir tutumun diğer iki bileşeni de genellikle olumludur; bir bileşeni olumsuz olan bir tutumun diğer iki bileşeni de genellikle olumsuz olmaktadır. Bununla birlikte; tutumlar bileşenleri arasında tutarlılığın derecesi açısından farklılık gösterebilir (Aydın, 2001). Aydın (2001)’a göre bilişsel tutarlılık kuramları olarak adlandırılan bir dizi kurama göre, bileşenleri arasında tutarlılık bulunmayan tutumlar daha kolay değişmektedir. Bu kuramlar, buna bağlı olarak, bir bireyin bir tutumunu değiştirmenin en kestirme yolunun bu tutumun bileşenleri arasındaki bir tutarsızlık veya bir çelişki meydana getirmek olduğunu ileri sürmektedir.

(36)

Diğer Tutumlarla Đlişki ve Merkezilik

Bütün tutumlarda merkezilik vardır. Merkezi tutum bir grup tutumlar arasında en önemli olan tutumu ifade etmektedir. Bir grup tutumlar arasında bir merkezde diğerleri onun çevresinde toplanmıştır. Bir tutumun değiştirilmesi diğer tutumların da değişmesine neden olabilir ya da olmayabilir. Bu söz konusu tutumun ne kadar merkezi olduğuna bağlıdır (Tekarslan, vd., 2000).

Bir bireyin değişik konulara ilişkin tutumları, diğer tutumlarıyla olan bağlantıları açısından da farklılıkları gösterir. Bazı tutumlar bireyin diğer birçok tutumuyla ilişki içindedir, bazılarının ise bağlantı içinde bulunduğu tutum sayısı oldukça azdır. Örneğin, bir bireyin bir futbol takımına karşı yüksek taraftarlığı, bu bireyin dini, politik, çocuk yetiştirme tarzı, doğum kontrolü, eğitim, vb. konulara ilişkin tutumlarıyla ilişki içinde bulunması, yani onlardan etkilemesi ve onlar tarafından etkilenmesi oldukça azdır. Buna karşın, bu kişinin dini tutumları daha büyük bir olasılıkla sözü edilen konularla ilişki içinde olacağı gibi (Aydın, 2001), bu konuların belirleyicisi olacak ve merkezinde yer alacaktır.

2.1.3. Tutumları Diğer Đç Faktörlerden Ayıran Kriterler

Şerif’e göre tutum kavramını sosyal psikolojide ayrı bir kavram olarak muhafaza etmek gerekir. Tutum kavramını, “her şeyi içeren psikolojik bir kavram” haline getirerek önemini azaltmak istemiyorsak kesin kriterler kullanarak bu kavramı ayırmalıyız. Yoksa “tutum” kavramı, her tür yatkınlık, organik hal ya da güdü için kullanılan genel bir terim haline gelir (Şerif ve Şerif, 1996):

1. Tutumlar doğuştan gelmez. Tutumlar, belli nesne, kişi, grup ya da olaylarla ilişkili olarak oluşturulur ya da öğrenilir. Bu kriter, tutumu biyolojik kökenli güdülerden ayırır. Açken yiyecek arzulamak biyolojik kökenlidir. Ancak karidesi çok sevmek bir tutumdur. Bir tutumun ortaya çıkışı öğrenmeye bağlıdır.

2. Tutumlar az ya da çok kalıcıdır. Bu kriter tam anlamıyla tutum için az kalıcı yada çok kalıcı anlamına gelir. Yani tutumlar öğrenilirler, dolayısıyla değişirler. Bir

(37)

tutuma sahip olunduğu sürece, bu tutumun işleyişi organizmanın halinin dalgalanmalarına bağlı değildir.

3. Tutumlar daima bir özne –nesne ilişkisini içerirler. Tutumlar boşlukta oluşmaz. Tutumlar, bir kişi, grup, nesne, kurum, konu ya da olay gibi belirlenebilir, göndergelerle ilişkili olarak oluşturulur ya da öğrenilir. Bir kişinin bir grup ya da kurumla olumlu ya da olumsuz ilişkisi, siyasi ya da başka bir konuda hangi tarafta yer aldığı, bu hususlardaki tutumlarını açığa çıkarır. Tutumların oluşmasında ve işleyişindeki bu özne-nesne ilişkisi, tutumları sosyal değerler yada normlar, kurumlar, gruplar ve çeşitli hususlarla (siyasi, dini, iktisadi vb.) ilişkilendirir.

4. Bir tutumun göndergesi az sayıda ya da çok sayıda maddeyi kapsayabilir. Gönderge, tek bir madde ya da tek bir kategori altındaki çok sayıdaki maddeden oluşabilir. Burada bir genelleştirme söz konusudur. Bir kuruma atfedilen düşünce o kurumun bütün üyeleri için de geçerli olmaktadır.

5. Tutumların güdüsel – duygusal özellikleri vardır. Bu kriter, tutumu psikolojik yapısındaki diğer öğrenilmiş maddelerden ayırır. Tutum, olumlu yada olumsuz bir amaca yöneliktir. Bir tutumun duygusal değeri ya uyaranın iç, doğrudan ya da “araçsal” güdüsel çekimine bağlıdır yada sosyal olarak uyarana atfedilen değere bağlıdır.

6. Yukarıdaki beş kriter, tutumları diğer iç hallerden ya da faktörlerden ayırır. Bu beş kriter hem sosyal hem de sosyal olmayan tutumlar için geçerlidir. Tüm tutumların (sosyal ya da sosyal olmayan) oluşumunun ve işlevinin altında aynı genel ilkeler yatar. Tüm tutumlar belli nesne, olay ya da kişilerle ilişkili olarak edinilmiş güdülerdir.

2.1.4. Tutumların Oluşması

Tutumlar doğuştan getirilmez, öğrenilir. Tutumların öğrenilmesi sosyalleşme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır ve bu öğrenme ya dolaysız yaşantılar ya da başkalarıyla girilen etkileşimler yoluyla ya da bilişsel süreçlerin bir ürünü olarak gerçekleşir (Hogg ve Vaughan, 2007).

(38)

Davranışlarımızın çoğu gibi, tutumlarımız da sonradan öğrenme yoluyla kazanılmıştır. Aslında tutumlar, bir bireyin kazanılmış kişilik özelliklerinin bir parçasıdır ve diğer kazanılmış kişilik özellikleri gibi klasik ve edimsel koşullanma yoluyla veya modellerin gözlenmesi ve taklit yoluyla öğrenilmişlerdir (Morgan, 1989).

Araştırma bulgularına göre tutum oluşumunda en etkili faktörlerin toplumsallaşma süreci ve grup üyeliği olduğu kuşkusuzdur. Çünkü tutumların oluşmasında temel etken diğer bireylerdir; içinde bulunduğu topluma uyma birey için yaşamsal önem taşır. Toplumsallaşma süreci kişiler arası ilişkiler yoluyla içinde bulunduğu toplumun rol beklentilerini, değerlerini ve tutumlarını öğrenme sürecidir. Bu süreç bireylerin çocukluk yıllarında aile çevresinde başlar ve yaşamları boyunca sürer (Tekarslan vd., 2000).

Tutumlara öğrenme yaklaşımı, tutum gelişimi ve değişimi sürecinde insanı öncelikle edilgen bir güç olarak görmektedir. Uyarıcılara maruz kalır; çağrışım, pekiştirme ya da taklit yoluyla öğrenir; ve bu öğrenme süreci onun tutumunu belirler (Taylor vd., 2007).

Tutumlarımızın önemli bir bölümü hayatın ilk yirmi-yirmi beş yılı içinde oluşmakla birlikte, tutum oluşması yaşam boyunca devam eden bir süreçtir (Aydın, 2001). Buna göre anne baba tutumları da anne babanın ilerleyen yaşına, aldıkları eğitime, edindikleri bilgi ve tecrübeye göre, çocukların cinsiyetine, çocukların doğuş sırasına vb. değişebilir. Bu süreç içinde nelere ilişkin ve ne tür tutumlar oluşturacağımız çeşitli faktörler tarafından belirlenmektedir. Bu faktörlerin bazıları

şunlardır:

Anne Baba Etkisi

Doğumdan erinlik dönemine kadar çocukların tutumları hemen hemen tamamen ana-babaları tarafından şekillendirilir. Đlk okul çocukları çeşitli konulara ilişkin tutumlarını anlatırken sık sık anne yada babalarının söylediklerini örnek verirler (Morgan, 1989).

(39)

Tutumlar taklit aracılığıyla da öğrenilebilir. Đnsanlar başkalarını taklit ederler, özelliklede bu başkaları önemli ve güçlü kişilerse. Sonuç olarak, çocukluk yıllarında, siyasal ve toplumsal tutumların temel kaynağı ailedir. Çocuklar ana babalarının tutumlarını taklit etmek eğilimindedirler (Taylor vd., 2007).

Bu nedenle tutumların oluşmasında ve şekillenmesinde rol oynayan en önemli faktör ana-babadır. Özellikle doğumdan ilkokul çağına kadar geçen dönemde çocuk ana-babasının, kendisine çeşitli konularda bilgi verecek, kendisini ödüllendirecek veya cezalandıracak tek otorite kaynağı olarak görmektedir. Dolayısıyla, bu dönemde ana-baba çocuğun nelere ilişkin ve ne türde tutumlar geliştireceğini tayin eden tek faktör olarak belirlemektedir. Örneğin, üniversite öğrencilerinin % 50-60 arasında değişen bir oranının babalarıyla aynı politik görüşü tercih etmeleri, ana-babanın çocukların tutumlarını uzun süreli, hatta hayat boyu sürebilecek bir biçimde etkilediklerinin bir kanıtıdır (Aydın, 2001). Buna göre anne babaların çocuklarına yönelik tutmaları, bu çocukların ileride kendi çocuklarına yönelik tutumlarını belirleyebileceği söylenebilir.

Akran Etkisi

Akranların tutumlar üzerindeki etkisi, çocukların ana-babadan çok arkadaşları ve tanıdıkları ile birlikte olmaya başladıkları ergenlik döneminde kendini gösterir. Akranların tutumları şekillendiren önemli bir etken olmasının nedeni, insanların sevdikleri ve kolay ilişki kurdukları kişileri “otorite” olarak görme eğiliminde olmalarından kaynaklanır (Morgan, 1989). Bu nedenle ergenler, ergenlikte birçok konuda akranlarının tutumlarını taklit etmeye daha eğilimlidirler (Taylor vd., 2007).

Đlerleyen yaşla birlikte çocuğun sosyal çevresi de gelişmekte ve yavaş yavaş ana-baba dışındaki etkenler de tutumların oluşmasında rol oynamaya başlamaktadır. Bu etkenlerden en önemlisi hiç kuşkusuz arkadaşlardır. Yapılan birçok araştırma arkadaş grubu üyelerin çeşitli konulara ilişkin tutumları arasında önemli benzerlikler olduğunu göstermektedir. Bu benzerlik özellikle ergenlik çağlarının başlarından itibaren daha göze çarpıcı hale gelmektedir. Bu da arkadaşların tutumlar üzerindeki etkisinin en üst düzeye ergenlik çağında ulaştığını göstermektedir. Kuşkusuz, arkadaş

(40)

grubu üyelerinin benzer tutumlara sahip olmalarına, benzer tutumlara sahip olan bireylerin birbirlerini arkadaş olarak seçmelerinin de katkısı vardır. Ancak, yapılan araştırmalar arkadaşların mevcut tutumların değişmesinde, yeni tutumların oluşmasında çok önemli bir rol oynadıklarını tartışmaya yer bırakmayacak biçimde göstermektedir (Aydın, 2001).

Kitle Đletişim Araçları

Günümüzde ana-babaların çocuklarının tutuları üzerine etkileri eskiye göre oldukça azalmıştır. Bunun nedenlerinden biri, televizyon ve diğer kitle iletişim (günümüzde internet gibi) araçlarından çeşitli olaylar hakkında kolayca bilgi ediniyor olmalarıdır (Morgan, 1989).

Medya, özellikle televizyon, tutumları etkileyen belli başlı faktörler arasındadır. Televizyonun yetişkinler üzerindeki etkisi net değilse de, çocuklardaki tutum oluşumunda önemli bir rol oynadığı tartışma götürmez bir gerçektir; çünkü kitle iletişimi, tutumlar henüz kemikleşmemişken en güçlü etkiye sahiptir (Hogg ve Vaughan, 2007).

Değişik nesnelere ilişkin tutumlarımızın oluşmasında, şekillenmesinde ve değişmesinde rol oynayan diğer bir faktör kitle iletişim araçlarıdır. Bunlar arasında gazete, radyo, televizyon ve internet gibi araçlar önemli yer tutar. Reklamlar, haberler, haber programları, filmler, dizi filmleri, yazı dizileri bazen o zamana kadar varlığından bile haberdar olmadığımız nesnelere karşı olumlu veya olumsuz tutumlar geliştirmemize veya mevut tutumlarımızın değişmesine yol açabilir (Aydın, 2001). Örneğin, seyrettiği bir filimde, çocuğuna karşı olumsuz bir tutumu sergileyen ve bunun olumsuz sonuçlarını gören bir anne yada baba kendi çocuğuna yönelik tutumunu değiştirebilir.

Tutum Nesnesiyle Olan Kişisel Yaşantılar

Tutumlarımızın bir kısmı da tutum nesneleriyle olan kişisel yaşantılarımızın sonucunda gelişir.

(41)

Diğer bir ifadeyle, insanların sahip olduğu tutumların birçoğu, tutum nesneleriyle ilgili doğrudan bir yaşantının ürünüdür. Đnsanlar bir tutum nesnesiyle karşılaşır ve onunla ilgili olumlu yada olumsuz bir deneyim yaşar, bu da, en azından kısmen, bu insanların o nesneye yönelik tutumlarını biçimlendirir (Hogg ve Vaughan, 2007). Örneğin, bir çocuğu olmadan önce çocuk eğitimine ilişkin belli bir tutumu olan birey, çocuğu olduktan sonra, onunla somut yaşantısı daha önceki tutumlarını değiştirebilir.

2.2. AĐLE

2.2.1. Ailenin Tanımı

Değişik rollerdeki insanların beklentileri, etkileşim örüntüleri, gelişim tarihi ve öteki sistemlerle ilişkileri bakımından her aile tektir (Gander ve Gardiner, 1998).

Türk Aile Yapısı Özel Đhtisas Komisyonu’na (Bulut, 1990) göre aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımların sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir (Akt: Nazlı, 2007).

2.3. AĐLE SĐSTEMĐ

Ludlow ve Howard, (1990)’a göre bir çok teori ailenin nasıl geliştiği ve etkileşimde bulunduğunu anlamaya çalışır. Aile sistem teorilerinin ilkeleri şu

şekildedir (Akt: Nazlı, 2007):

1. Sistem bir bütün olarak organize edilmiştir. Sistemin ögelerinin bağımlı olmaları zorunludur.

2. Sistem içindeki etkileşim kalıpları doğrusal değil döngüseldir. 3. Uyumlu sistemin doğasında değerlendirme ve değişim vardır.

4. Kompleks sistemler sınırları ayrılmış, belli kuralları ve etkileşim kalıpları olan alt sistemlerden oluşur.

Şekil

Tablo 3. Cinsiyet Değişkeni Açısından Üniversite Öğrencilerinin Algılanan Anne-Baba  Tutumlarına Ait t Testi Sonuçları
Tablo  4.  Cinsiyet  Değişkenine  Göre  Üniversite  Öğrencilerinin  Öz-anlayışlarına  Ait  t  Testi Sonuçları   Cinsiyet  N  X Ss  t  P  Öz Anlayış  Kız  373  79,05  15,75  0,19  P>0.05 0,846  Anlamsız Erkek 164 78,77 13,77
Tablo  5.  Sınıf  Düzeyi  Değişkeni  Açısından  Üniversite  Öğrencilerinin  Anne-Baba  Tutumlarına Ait t Testi Sonuçları
Tablo  6  incelendiğinde  birinci  sınıf  öğrencilerinin  öz-anlayış  puanları  ortalaması ( X =77.44), üçüncü sınıf öğrencilerinin öz-anlayış puanları ortalaması ise  ( X =80.24)’tür
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Bültenin Ağustos 2011‟de yayınlanan on yedinci sayısında; Sağlıkta DönüĢüm Programıyla gelen değiĢiklikler ele alınmıĢ ve sağlık çalıĢanlarının

Dürüst olma, hakkettiğini kazanma, kendi kazandığına sahip olma değerleri değişmekte, ne yolla olursa olsun, kimin olursa olsun sahip çıkma düşüncesi, yeni

– Korku kültürü İÇİNDE NE İNSAN NE ANNE NE KADIN olmak bir önem taşımaz...

Araştırma sonucunda elde edilen bulgular doğrultusunda öğrencilerin cinsiyet değişkenine göre algıladıkları anne tutum puanları anlamlı bir farklılık göstermektedir

OPUS © Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi  535 Tablo 3’de görüldüğü üzere algıladıkları ana-baba tutumu demokra- tik olan üniversite öğrencilerinin

Araştırmada demokratik ve koruyucu olarak algılanan anne baba tu- tumları ile üniversite öğrencilerinin kardeş sırası (İlk, Ortanca, Sonuncu) arasında anlamlı düzeyde

Aile içi şiddet aile üyelerinden birinin diğerini duygusal, fiziksel ve cinsel istismara maruz bırakması, sosyal olarak dışlaması ve maddi yoksun bırakması gibi davranışları

Tablo 1: Anne Baba Tutumları ile Kendini Sabotaj ve Öz-Yeterlik Düzeyleri Arasındaki İlişkilere Yönelik Korelasyon Tablosu……….70 Tablo 2: Algılanan Anne Baba