• Sonuç bulunamadı

40 yılın tecrübesiyle Erol Simavi konuşuyor:Hürriyet'in sahibi, dünyasını Hürriyet okurlarına açtı:Önce gazeteciyim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "40 yılın tecrübesiyle Erol Simavi konuşuyor:Hürriyet'in sahibi, dünyasını Hürriyet okurlarına açtı:Önce gazeteciyim"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ve sonrası I Co?kun KIRCA

'■m

İ P

I I

1 «

G

EÇEN yılın nisan ayı ile bu ayın nisan ayı arasındaki enflasyon artışı, yüzde 74.5'tir. Gerçi diğer bazı endeksler daha düşük bir rakam gösteriyorlar Fakat gösterdiğimiz bu oran, Devlet istatistik Enstitüsü'ne aittir.

Bu hız, çok yüksektir. Enflasyonun bu ölçüde artmış olması, 4 Şubat'tan beri alınan tedbirlerin ve özellikle çeşitli zamların, genel fiyat seviyesini yük­ seltmiş olmasındandır. Bu açıdan deni­ lebilir ki, hükümet, genel talebi yüksel­ ten ödeme aracı fazlasını emmek sure­ tiyle, bu sonuca hesaplı olarak erişmiş­ tir. Sıkı para politikası sayesinde, genel talep düşecek ve enflasyon hızı da önemli ölçüde azalacaktır.

Fakat hükümet, böyle bir politikayı bütün unsurlarıyla takip etmekte değil­ dir. Hükümetin gözünde, sıkı para politi­ kası, başkaları için vardır. Kamu ma­ kamları, açık bütçe ve açık finansman politikasına bugün de devam etmekte­ dirler. Emisyon miktarında, son haftalar­ da büyük artışlar olmuştur. Bu artışların başlıca sebebi, kamu makamlarının fi­ nansman ihtiyaçlarıdır.

S

AYIN Turgut Özal, ilk iktidara geldi­ ği zaman, yakın bir işadamı dostum benden, ANAP'ın iktisadi politikası hak- kındaki düşüncemi sormuştu. Kendisine şu cevabı verdiğimi hatırlıyorum: Eğer ANAP iktidarı, kamu harcamaları ile kamu gelirleri arasındaki denkliğe dik­ katli olursa, ANAP. Türkiye'nin başında -tıpkı Japonya'daki liberal-demokrat parti gibi- yarım yüzyıllık bir geleceğe sahip olabilir. Olamayacaktır. Çünkü ANAP lideri, kamu giderleri ile gelirleri arasındaki denkliğe önem vermeyen bir zihniyetin sahibidir.

Bu tahminim, bugün tamamiyle doğ­ ru çıkmış bulunuyor ANAP'ın iktisadi politikasının iflasının başlıca sebebi, kamu giderlerinin kamu gelirlerinden çok fazla oluşudur ANAP, kamunun konsolide bütçe açığını iç borçlanmayla kapatmaya yönelmiştir. Fakat iç borç­ lanma o kadar aşırı seviyelere ulaşmış­ tır ki, devlet ve diğer kamu makamları, halen toplumun nakdi tasarruflarının en büyük kısmını kendisine çekmektedir. Böyle bir sistemde, ne menkul değerler borsasının gelişmesine, ne de banka sisteminin sağlam temeller üzerine oturmasına imkân olabilir.

Hükümet, enflasyonu, faiz hadleri üzerinde oynamak suretiyle durdurabi­ leceğini sanmıştır. Kamu giderleri ile kamu gelirleri arasında büyük bir açık varsa, faiz hadlerini yükseltmek suretiy­ le enflasyon hızını düşürmek mümkün değildir. Ancak kamunun konsolide büt­ çesi açık vermiyorsa, aşırı talep fazla­ sını önleyebilmek için faiz hadlerinin yükseltilmesi, belirli konjonktürlerde olumlu sonuçlar doğurabilir. Fakat, enf­ lasyonu pompalayan asıl sebep, kamu

finansman açıklarıysa; o zaman, faiz hadlerini devamlı olarak artırmak, özel kesimi yatırım yapmaktan meneder. Hatta, özel kesimin işletme finansma­ nını sağlamakta bile hayli zorlanması sonucunu doğurur.

Bunun sonucu, üretimde durgunluk­ tur. Otomobil, buzdolabı, bulaşık maki­ nesi, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tü­ ketim mallarının satışlarında görülen düşme, enflasyonla birlikte gelen iktisa­ di durgunluğun işaretleridir. Türk imalat sanayii normal kapasite kullanımının sı­ nırında sayılabilir. Bu kapasite kullanımı seviyesini muhafaza etmek ve üretime bugünkü işçi miktarıyla devam edebil­ mek için, iç piyasanın daralması karşı­ sında, imalat sanayiimizin durgunluğa girmemek için yapabileceği tek atılım, ihracatı çoğaltmaktır. Dış piyasalarda Türk mallarını, iç piyasadaki satış azal­ masını karşılayacak ölçüde daha fazla satabileceğimize kesin bir sonuç gibi bakılamaz. O zaman, özel kesim ister istemez istihdam seviyesini düşürmeye ve işçi çıkarmaya başlayacaktır. Nite­ kim, işçi çıkarmaları başlamıştır.

Önümüzdeki aylarda, enflasyon hızını artıracak unsurlardan biri de, yeni toplu iş sözleşmeleri olacaktır. Bu toplu iş sözleşmeleri, işçi kitlesinin alım gücün­ de köklü bir azalmadan sonra yapılmış olacaktır. Bu sebeple işçiler, alım güçle­ rinde nakdi bir çoğalma sağlayabildik­ leri ölçüde, bu çoğalma, tüketim talebini artıracaktır. Bunun sonucu, yiyecek ve giyecek maddelerine talebin bir miktar artması olabilir.

ihracatımızı,yüksekenflasyonseviye- sine rağmen mevcut seviyesinde tuta­ bilmek ve hatta artırabilmek için, Türk Lirası'nın değerinin enflasyon oranı ka­ dar düşürülmesi gerekecektir. Fakat bu suretle, ithal malları fiyatlarında görü­ lecek olan artış, enflasyonu iten bir un­ sur olacaktır.

T

ÜRKİYE, iktisadi alanda son derece­

de zor bir döneme girmiştir. Bu dö­ nemden çıkabilmek için, hükümetin daha çok vergi alması ve gereksiz lüks harcamalardan kaçınması şarttır. ANAP iktidarı, ikisini de başaramamaktadır. 1988 yılı bütçesindeki harcama tahmin­ leri, gerçek enflasyon hızının en az bir misli iyimserdir. Bu durumda, bütçe açı­ ğını önlemek söz konusu değildir. Bu kadar büyük bir açıkla, piyasadaki enf­ lasyon beklentisini önlemek mümkün olamaz. Kaldı ki, bu dönemde enflasyon beklentisi ve bu beklenti yüzünden yapı­ lan fiyat zamları, ekonomimizin diğer verilerinden kopuk, tamamiyle bağımsız bir unsur halini almıştır.

Bu gidiş nasıl duracaktır? Bu soru, siyasi niteliktedir. Kısa zamanda çıkış yolunu Meclis'in siyasi manzarasının değişmesinde veya en doğrusu, seçim­ de aramaktan başka çare yoktur.

Tüm genel hizmet

memurlarının yüzleri

gittikçe asılmaktadır

A

YDIN bir kafa sahibi, ül­ kemi ve milletimi çok seven biri olarak kaygı duy­ duğum bu konuyu bir kez daha size iletmek istiyorum.

Ben, devletin üst kade­ mesinde görevli, bugün için 400.000 lira n ın üzerinde maaş alan bir memuruyum. Gördüğüm ve bildiğim ka­ darı ile bizlere verilen bu para çok olmasa da, sair imkânlarla lojman, makam otosu, servis, öğle yemeği vs. gibi tatmin edici düzey­ dedir.

Ancak, devletin asıl yü­ künü çeken düz memur ta­ bir ettiğimiz küçük memur­ ların şu anda aldıkları maaşlar, onları büyük bir ekonomik sıkıntıya soktuğu gibi, bizleri de üzmüş ve te­ dirgin etmektedir. Zira kü­ çük memurlarla aramızdaki

SCftSCSÎ Kütta

I

fark gittikçe açılmaktadır. Bir katsayı değişikliği, bu m e ­ murların maaşı kadar hatta daha fazlasını, bizlere fark olarak getirmektedir.

Bizlerin sadece özel hiz­ met tazminatı, bu görevli­ lerin maaşlarının üstün­ dedir.

Devletimiz ve yetkili bü­ yükler, hiç mi bu durumu fark etmemekte veya dü­ şünmemektedirler?

Son verilen ve bugüne kadar en yüksek olarak sağ­ landığı beyan edilen artış­ lar, bizlerde yüz bin liranın üzerindeyken küçük me­ murlarda sadece 15-16 bin lira civarında bir artış sağla­ mıştır.

Bugün özellikle büyük kentlerde oturan bu memur­ lara lojman vs. verilmediği gibi, en az 60-80 bin lira kira

ödemektedirler Dolayısıyla maaşlarını hemen hemen kira olarak yatırmaktadırlar

Devletin çarkını çeviren bu memurlar da, bizter gibi ekmeği, şayet alabilirlerse eti, sebzeyi, meyveyi aynı fi­ yatla satın almaktadırlar. Hiç değilse bu memurlara, ciddi bir araştırma yapılarak gerçek kira giderlerinin kar­ şılanması zamanının geldiği devletimizce artık bilinmesi ve yapılması gereken bir ödev haline gelmiştir.

Yoksa düz m em urun (Adliye, Maliye, Nüfus, M. E- ğitim memurları gibi) vel­ hasıl tüm genel idare me­ murlarının yüzü asıktır. Ve gittikçe de asılmaktadır. Yet­ kililere duyurulur.

(Adımın gizli tutulması rica sıyla)

Ç ? TOPRAK DÖVİZ

V

TİC. A.Ş.

Döviz ve Efektif Alım -Satım larında tek Danışmanınız...

ISTA N B Ü L, ANKARA ve IZ M jR ’den sonra bu defa,

Akdeniz sahillerinin İLK D Ö V İZ BÜROLARI:

MARMARİS

ve

KEMER’İ

hizmetinize sunmaktan büyük kıvanç duyarız.

Toprak Döviz Tic. A.Ş.

Genel Müdürlüğü

İstanbul:

Ankara Cad. 107 Cağaloğlu 513 50 94

Ankara:

Atatürk Bulvarı 79/C Kızılay 134 29 19

İzmir:

Cumhuriyet Meydanı Heykelönü 12 Alsancak 22 43 53

Kemer:

İskele Cad. No; 3

(9-3214) 2935

Marmaris:

Gözpınar Sok. No: 24

(9-6121) 16554

( Ş ır k ü t im ı.: o lr H a lis T o p r a k H o ld in g A . Ş . k u r u lu s u d u r .) ...- ... U H H U l a

7 Mayıs 1988 Cumartesi^ 5}

¡■ ¡¡¡S i

vA:-:-¡1

¡ i ŞÎfŞ: İ İ :

I !

¡ ¡ i

II

f i

i ii

Hürriyet in sahibi, dünyasını, Hürriyet okurlarına açtı...

a

‘Önce gazeteciyi

Röportaj: E m in ÇÖLAŞAHT

J

Gi

G

j

“Gazetemde haberi çıkabilecek insanlardan mümkün olduğu

kadar uzak dururum. Gerek lehine, gerek aleyhine haber

oluşabilecek kimselerle dostluk etmem. Ama hasbelkader,

arkadaşlık kurduğum insanlar vardır. Memleketin, çıkarları,

bunların aleyhine bir şey yazılmasını gerektiriyorsa, babam

olsa dinlemem. Mesela hayali ihracata bulaşmıştır. Kaçak­

çılık olaylarına adı karışmıştır. Gözünün yaşına bakmam...”

“Ben, 4 0 yıld ır H ürriyet’in başındayım, önce çıraklık,

sonra patronluk devrim var... Bazı zamanlar mutlaka

çok acılar yaşadım... Birçok meslektaşımdan, içimde ça­

lışan birçok arkadaşımdan hayal kırık lıkların a uğ­

radım... Onların h içbirini incitm ek istemem şim di...

K O N U Ş U Y O R

^ L AYIN Simavi, i l I herkesin sev-I etiği, sevmedi- ı I ği insanlar K y I vardır. Sizin U H M M İ de vardır mut­ laka... Yakın dostlarınız vardır... Bir de, hiç hoşlanmadığınız kişiler vardır. Önce, bir sevdiğinizi, yakın bir dostunuzu ele ala­ lım... Onun aleyhine, haber yazmak gerekti... Bunun ga­ zetede yer almasına izin ve­ rir misiniz? Yoksa, engel mi olursunuz?...

• Şimdi Emin'ciğim, ben, ga­ zetemde haberi çıkabilecek insanlardan mümkün olduğu kadar uzak dururum. Gerek lehine, gerekse aleyhine ha­ ber oluşabilecek kişilerle dostluk etmem... Niçin?... iyi arkadaşımızın lehine haber çı­ karsa, “Erol Simavi iltimas

yaptı” diyebilirler... Kötü ha­

ber çıkarsa “Ayıp ettin” diye eleştirirler... Ama, hasbel­ kader, arkadaşlık kurduğum insanlar vardır. Memleketimin çıkarları, bunların aleyhine bir şey yazılmasını gerektiriyor­ sa, babam olsa dinlemem... Mesela, hayali ihracata bulaş­ mıştır, birtakım karanlık işlere girmiştir, kaçakçılık olaylarına adı karışmıştır... Gözünün ya­ şına bakmam. Ama, sana bir başka örnek vereyim... Mese­ la, sen... Sevdiğim bir gazete­ cisin, arkadaşımsın. Meşhur da bir adamsın.. Emin Çöla-

şan'sın... Diyelim ki, senin bir

yakının, Allah korusun, trafik kazası yaptı. Birinin ölümüne sebep oldu... Ben, o haberi, belki de gazeteme ko­ yamam... İçim elvermez... Ama sana, yine ilginç bir şey söyleyeyim... Ağabeyimin ikin­ ci oğlu Süleyman Simavi, arabasıyla bir kadına çarptı... Ölümüne sebep oldu... Biliyor­ sun; ağabeyimin de bir oğlu vefat etmiştir Bu Süleyman, kazadan sonra, cahillik yapıp kaçıyor O zaman, 20 yaşın­ da... Ertesi gün, bu haber bi­ zim gazetede “Süleyman” is­ miyle çıktı. Ama trafik kazası aynen verildi. Sebebini de söyleyeyim... Kaçtığı için, so­ yadını öğrenememiş arkadaş­ lar. Sadece ismiyle, "Süley­

man adında bir genç, kaza yapıp kadını öldürdü” diye

çıktı. Ama, ertesi gün öğren­ dim ki, ağabeyimin oğluymuş, yeğenimmiş...

• Yani, sizin kişisel ilişkileri­ niz, gazetenin haber politika­ sına yansımıyor mu?

• Emin'ciğim, şimdi burada, isimlerden bahsetmeyeceğim, ama benim bazı arkadaşlarım var. Bunlar hasbelkader ar­ kadaşlarım değil yani... Ger­ çek arkadaşlarım... Bakarsın, bunların bankalara ödeyeme­ dikleri borçları vardır, hakla­ rında icra takipleri, haciz giri­ şimleri vardır... Bizim ekonomi sayfasında, onlarla ilgili ha­ berler şakır şakır yayınlanır. Ne onlar bana telefon edip

“Erol ne yaptın?” diye sora­

bilirler; ne de ben gazetedeki­ ler! uyarıp “Bunları aman

yazmayın” diyebilirim.

• ‘ Ben, çok zengin bir insan değilimdir... Evet, işim çok büyüktür. Ama öyle hanları, hamamları,

apartmanları olan bir insan değilim... Evet malım mülküm var, ama onların hepsini çok sevdiğim ve saydığım kanma hediye etmişimdir.’

• Belki, aşırı bir örnek ola­ cak, ama Hürrlyet'te, sizin aleyhinize bir şey çıkabilir mi?

• Haa bak, sana burada, yine ilginç bir şey anlatayım... Ben. yıllardan ben işimi kur­ muşum, en büyük gazeteyi yaratmışım. En iyi makine parkına sahibim, en iyi mües­ sese olmuşum, para kazan­ mışım, vergilerimi son kuru­ şuna kadar ödemişim. Sonra, elimde para kalmış... Şimdi ben bu parayı ne yapayım? Dışarıya mı kaçırayım?,.. Ku­ mar mı oynayayım?... Kalk­ mışım, yumurta ve tavuk işine girmişim. Bugün, köy çiftlikle­ rini saymazsan, galiba, Türki­ ye'nin yumurta işinin yüzde 70-80'ıne ben hâkimim. İhra­ cat da yapıyoruz ve memle­ kete üç milyon dolar kadar döviz getiriyoruz... Bazen bir bakıyorum, bizim gazetenin ekonomi sayfasında, "Yumur­

ta 65 lira oldu, yumurtaya yine zam geldi" gibi haberler

yayınlanıyor. Bunları yazan ar­ kadaşlarımın hepsi de, benim yumurta işinde olduğumu bili­ yorlar. Ama ben, bir gün de onlara. "Çocuklar, ayıp değil

mi?... Bu yumurtanın sahibi ben değil miyim” dememi-

şimdirl... (Gülüşmeler)... Ama yumurta fiyatı neden artı­ yor?... Yem fiyatlarına sürekli zam geliyor da. ondan... Elek­ trik, benzin, mazot zamla- nıyor. bu yüzden...

• Peki efendim; diyelim ki sevmediğiniz bir kişi var ve siz, bunun bir açığını yakala­ dınız. Gazeteye emir verir misiniz, “ Şimdi bu adamın

üzerine gidip yıpratın” diye... • Hayır Emin, bunu katiyen yapmam., iki sebebi vardır bu ilkemin... Birincisi: dindar biri olarak Allah'tan korkarım... İkincisi; bir yerde, mason kişi­ liğim!... Bu ikisi, birbirine çok benzer çünkü... Bizim dinimiz­ deki müsamaha, masonlukta da vardır. Orada öğrendim, ben müsamahayı... Hayır, kaT tiyen yapamam.,. Elimden gel­ mez.

• Gazetedeki çalışma arka­ daşlarınızdan, hiç büyük bir kazık yediğiniz oldu mu?... Yani, öyle bir olay olmuştur ki, sizi çok Üzmüş, yıprat­ mıştır...

• Emin'ciğim; unutma ki ben, 40 yıldan beri. Hürriyet' in başındayım. Bu işe 12 ya­ şında başladığımı kabul ede­ lim Önce çıraklık, sonra pat­ ronluk devrim var. Ama; iyi, kötü 40 senedir patronum di­ yelim... Babam hastalandığı için, Hürrlyet'te, çok kısa süre patronluk yapabildi. Bazı za­ manlar, mutlaka çok acılar yaşadım. Birçok meslektaşım-' dan, içimde çalışan birçok ga­ zeteciden hayal kırıklıklarına uğradım. Onların hiçbirini in­ citmek istemem şimdi... Ama, hepsini tek tek anlatmaya kalksam kitaplar dolar.

• Yani elendim, siz insan olarak...

• Bak, sözünü kesip sana bir şey söyleyeceğim burada... Ama. bu söylediğimi mutlaka yazacaksın, tamam mı?

• Tamam efendim.

• Senin bir k'tabın var “önce

İnsanım, 3rnra Gazeteci"

diye.. Şimdi Benim bir sürü işim vaç Ben gazeteciyim, ama kazandığım parayla, dı­ şarıda han hamam almadım Hep, memleketime yatırım yaptım. İki sigorta şirketim var. söyledim... Tavukçuluğum var. dedim.. Ama, bunların hiçbiri beni ilgilendirmez. Ben. önce gazeteciyim. Onun için ben seninle burada ters dü­ şerim... İnsanlık dersen, ben­ ce insanlık, normalde kişinin sahip olması gereken bir me­ ziyetidir. Yanı, senin o kita­ bının ismini sevmedim...

“önce İnsanım, Sonra Gaze­ teci...” Hayır... Senin orada

atacağın başlık “önce Gaze­

teciyim” olmalıydı

• Bir gün bana demiştiniz ki, 'Ben de bir kitap yaza­

cağım ve o kitabın adı Önce Gazeteciyim, Sonra insan' olacak...” Biliyorum, kita­ bımın ismini beğenmediği­ nizi...

• İnsan olmak, zaten normal değil mi Emin?... Kötü düşün­ memek de normal... Yani, orada sana tenkidim var...

• Peki efendim, aynen ya­ zacağım bu söylediklerinizi de... Şimdi Sayın Simavi: ga­ liba, hayatta büyük iyilikler yaptığınız epeyce insan var... Bunlardan birkaçını, ben de biliyorum. Büyük iyilik yapıp da, sonunda büyük kazık ye­ diğiniz insanlar oldu mu?...

(Burada Erol Bey'ın acı bir

gülüşü var.,.) Sizi çok sarsan

olaylarla karşılaşiınız mı?...

(Uzunca bir ara).,,

• Hem de nasıl Emin... Ak­ lının almayacağı şekilde sar­ sıldığım günler oldu. Ama be­ nim, o kadar iyimser taraf­ larım vardır ki...

0 ‘ Çevremde asalaJc çok vardı. Ama hepsini tasfiye ettim. Belli zamanlarda yurt dışında oturmamda, bu asalakların büyük rolü olda..’

• Sayıca da çok mu oldu böyle şeyler?

• Maalesef... Yine de, hep dedim ki “İnsanız, çiğ süt

emmişiz...”

• Birkaç örnek verir misi­ niz?

• Hiç sorma onları bana!...

• Sayın Simavi, bir konu var ki, kişisel olarak, ben de pek merak ediyorum. Çok zengin bir insansınız. Aynı zamanda yaşamayı seven ve yaşa­ mayı gerçekten çok iyi bilen insansınız. Burada açık söy­ leyeyim, ben sizin kadar zengin olsaydım, sizin gibi iyi yaşamasını beceremez­ dim... Herhalde, yine bugün­ kü yaşantımı aynen sürdü­ rürdüm.,,

• Yine sözünü kesiyorum: Ben, çok zengin insan deği­ limdir... Evet, işim çok büyük­ tür. Ama öyle; hanları, ha­ mamları, apartmanları olan

insan değilim. Evet; bazı ma­ lım. mülküm var, ama onların hepsini, çok saydiğım ve say­ dığım karıma hediye etmişim­ dir. Ne olur, ne olmaz... Yarın ölürsem, benden sonra mi­ rasta sorun çıkmasın... Ama bunlar, bana o kadar ucuza mal olmuştur ki... Ne bileyim; 200.000'i peşin, ayda 50.000 lira taksitle bir buçuk milyon liraya aldığım bir yer, bugün bir buçuk milyar olmuştur. Ben Fethiye'de, bir adanın, ufak bir bölümünü aldım; bir prensesten!... 500.000 lirasını peşin ödedim... Tamamı için 1 milyon 800 bin liraya anlaş­ mıştık. Bugün Araplar, oraya, 10 milyon dolar veriyorlar... Demek, 12 milyar lira olmuş. Halbuki orası benim için, hâlâ, ufacık bir ada parçası...

• Ne olursa olsun, sonuçta, yine çok varlıklı ve zengin bir insansınız. Böyle insanla­ rın çevresinde, birçok kişi vardır. Sizin de çevrenizde, çok insan var... Sizin etrafı­ nızı, sadece paranız için ku­ şatanlar oluyor mu?.. Çünkü bu tipler, Türkiye'de biraz fazladır... Asalaklar, sizden şu veya bu gerekçelerle para tırtıklamak isteyenler... Olanaklarınızdan yararlan­ maya kalkışanlar... Sofranıza oturup bedava içkinizi içip karnını doyurmaya kalkan­ lar... Bunlar var mıdır?... Size, sürekli yağ çeken, bir­ takım tipler falan...

FARKLI

DAVRANDIĞIM

TEK K İŞİ...

ÜBir tek kişi var;

ona herkes gibi

davranamam

ben... Sayın

Evren’dir.

Nedense

bilmiyorum; ben,

Kenan Paşa’mn

yanında sigara

içemem. Belki de

bana çok hürmet

telkin ettiği içindir.

Ben normal

olarak, herkese

“Sen” diye hitap

ederim nedense.

Belki de artık

yaşımın tesiri.

Demirel’e de sen

diye hitap ettim,

Özal’a da... Bu

sözü Evren’e, Allah

korusun katiyen

söyleyemem. Tabii

burada, îsmet

Paşa’yı da bir

kenara

koyuyorum ...*

• Vardı Emin, çok vardı... Ama, hepsini tasfiye ettim. Aslında ben, onları öyle kabul etmek istemezdim de, içim­ den yine de bilirdim. Belli za­ manlarda, yurt dışında otur­ mamda, bu asalakların büyük rolü oldu Yani, dışarıda otur­ mayı istememin bir nedeni de, bu asalaklardan kurtul­ mak!... İkincisi; oğlumun, işin içine daha iyi girmesini sağla­ mak. Ben burada olduğum zaman, normal olarak eski alışkanlıkla gelip her şeyi yine bana soruyorlar. Bana sorun­ ca; oğlum, haklı olarak alını­ yor. Ben, bunları vaktiyle ya­ şadığım için, iyi bilirim. Biz, ağabeyimle beraberken, her­ kes ağabeyime sorardı. Bana kimse bir şey danışmazdı; adam yerine koymazlardı beni... Oğlumun aynı duruma düşmesini istemediğim için, burada mümkün olduğu kadar az duruyorum... Sorumlulu­ ğun, daha çok onun üzerine yüklenmesini istiyorum.

• Demek; asalaklardan uzak durmak için yurt dışı, daha iyi oluyor?

• Hem de nasıl... Asalaklar­ dan kurtuldum artık. Şimdi, benim buraya geldiğimin, he­ men farkına varamıyorlar. On­ lar geldiğimi öğreninceye ka­ dar, benim yine dışarıya git­ me günlerim gelmiş oluyor.

• Sizi çok mu sömürdü, çevrenizdeki bu tipler?... Önu hissettiniz mi?

• Ohooo!...

• Sizi tanıdığım kadarıyla söylüyorum... Siz de, yüzü yumuşak insansınız. Belli ko­ nularda "Hayır” demeniz bi­ raz zor oluyor galiba...

• Bak, sana şu kadarını söy­ leyeyim... Şimdi seninle yaptı­ ğımız şu konuşmaları okuyan arkadaşlarım değil de, okuyu­ cularım beni “ saf” gözüyle görecekler... Halbuki ben, biri­ sine borç mu vereceğim; o paraya, katiyen geri gelecek­ miş gözüyle bakmam. Bakmış olsaydım, senet isterdim, çek isterdim. Gün oldu; öyle para­ lar dağıttım ki... Eğer ben böylesine açık elli olmasay­ dım, samimi söylüyorum, şim­ di Boğaz'da sayısız yalım,

köşküm olurdu. Tabii, o dö­ nemlerin paralarıyla söylüyo­ rum... Valikonağı diye bir cad­ de var. İstanbul'un en popüler caddesi sayılır. O caddenin, sağı solu benim olurdu... Em­ lak Caddesi diye, bir cadde daha var... Oranın da sağlı, sollu tapusu, elime geçerdi... Neyse; iyi ki de olmamış!... Şimdi sürekli, kiracılarla uğra­ şıyor olacaktım. Gitmiş para­ lar!... Boşveer!.. Ve biliyor musun, halen de dağıtmak­ tayım.

• ‘ Ben hayatımda, kadınlara öyle para yedirmedim. Gün olmuştur; birisine yaş günü hediyesi almışımdır, Para yedirmenin, benim kitabımda yeri yok...'

• Etendim, nerede dağı­ tıyorsunuz?.. Ben de bileyim de, bir gün orada ziyaretini­ ze geleyim!... (Kahkahalar)...

• Bak Eminciğım; ben sana şu kadarını söyleyeyim . Bir de, iyi ki kadın olarak doğma­

mışım... Kadın olsaydım, kolay kolay "Hayır" diyemezdim.

• Allah Allah...

• Evet, yüzüm tutmuyor kil... (Kahkahalar)!...

• Paranrzı yiyenler, daha çok kadınlar mı oldu; yoksa erkekler mi?

• Ben hayatımda, kadınlara öyle para yedirmedim ki!... Gün olmuştur; birisine yaş günü hediyesi almışımdır. Para yedirmenin, benim kita­ bımda yeri yok...

• Yani daha çok dostları­ nıza mı?..

• Evet, öyle... Kimisi dükkân açacaktır, iş kuracaktır veya başka bir sıkıntısı vardır... Yar­ dım ederim. Hepsi borç... Borç verdiğim zaman da. ne senet isterim; ne de çek...

• Peki, verdiğiniz borçlar genellikle geri gelir rrii?.. Yani 'Ben sizden borç almış­

tım. Buyurun, borcumu getir­ dim" diyenler oldu mu?

• Çok oldu... Askerliğimde yüzbaşım geldi. Evinin damını aktaracakmış, benden iki ay için beş bin lira borç istedi... iki ay sonra geldi, parayı ku­ ruşuna kadar verdi.

• Hepsi o kadar mı?

• Evet canım!

(Devamı Sa. 8. Sü-l'de)

Çizgilerle Hayattan Rekorlar

EN UZUN YIL A N , GUNEYûOGU ASYA, ENDONEZYA VE E/L İP İN L ER 'D E GÖRÜLEN A Ğ L I PİTONDUR. . BU Y/LA N /N BOYU 10 M ETREYİ BULUR.

D ü n k ü ç ö z ü m

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

1

2 3

4

5

6

7

8 9 10 11 12

Soldan sağa ~~|

1- Birkaç tırça vuruşuyla çabu­ cak yapılan resim... Sahte se­ bep, 2- Terbiye... Orta, 3- Ça­ nakkale'nin bir ilçesi... işvere­ nin İşyerini kapatarak uygula­ dığı İşi durdurma kararı ve ey­ lemi, 4- Kuranda bir sure ismi... Avrupa'da bir başkent... İlaç, 5- Müslümanlığın beş şar­ tından biri... Tür, 6- Alkolün di­ ğer bir adı... Geçmeyi ve aş­ mayı önleyici sağlam duvar, 7- Kuru soğuk... Çelik, 8- Hile... Dini emir ve yasaklardan asla ayrılmayan... Yazılı mahkeme kararı, 9- Çatı örtüsü... Bir okul

derecesi... En küçük İzci kurulu­ şu, 10- Nişan ve alamet... Bir tahıl ölçeği.

Yukarıdan nsaflıvâl

1- Yemek peşkiri... Bayağı ve değersiz, 2- Tanrı... Testere ile biçilen veya rendelenen bir1 şeyden dökülen kırıntılar, 3- Ci­ cili bicili... Su, 4- Yararlı bir hayvan... Ağaçlara ve tarım bit­ kilerine zarar veren bir böcek, 5- Lisan... Büyük ve gösterişli mezar (anıt kabir), 6- Mane­ viyat... Bir kimseyi başkasına karşı kışkırtma, 7- Ceviz... Hafit sis, 8- Basit halk... Başlıca içe­

ceğimiz... Karı kocadan her biri, 9- Havan tokmağı, 10- Rütbece küçük olan... Yasal ölçü örneği, 11- Sodyumun simgesi... Bir konut çeşidi... Birine uyan, itaat eden (bağımlı), 12- Seyrek do­ kunmuş bir çeşit İnce bez... Bir ~| 0 mastar eki.

(2)

( 8 ) 7 M a y ıs 1988 C u m a rte s i

5’İN d SAYFADAKİ YA23NIN ffiVAMI

“Once gazeteciyim”

• Vay canına... Sayın Si­ mav), bu arada size özel bir ş y söylemek istiyorum... i m biraz darda!.. Acaba b na da bir miktar borç

ver-niz mümkün olur mu?.,

(i. .rekli kahkahalar)... Peki

etendim, çevrenizde gerçek dostlarınız var mı acaba?.. Gerçek dost olarak bildiğiniz, hayatta size bir gün bile ihanet etmeyeceğini düşün­ düğünüz insanlar var mı?

• Herkes, benim dostumdur. Ben, herkesi severim... Ama, bazı arkadaşlarım var. Bazen konuşurken "Emret şuradan kendimi atayım... Emret gi­ deyim, şunun icabına ba­ kayım." gibi laflar ediyorlar... Yahu ben, kimsenin temize havale edilmesini istemiyorum ki!... Senin, şuradan aşağıya atlaman beni mutlu etmeye­ cek ki... Yani, böyle düşünüp böyle söyleyen arkadaşlarım var... Ama, daha tecrübesine girişmedik!.. Hiç kimseye "Be­ nim için bir gün hayatını verir misin?.. Bana bir böbreğini bağışlar mısın?" diye sor­ madım. Bilmiyorum; bunların arasında gerçek dostlar var mıdır?.. Emin, ben o kadar canciğer ve sevgili arkadaşla­ rımdan ve meslektaşlarımdan öyle tatlı; belki tatlı değil de, öyle acı kazıklar yedim ki!,..

• Yine de, insanlara güve­ niyorsunuz... örneğin, bana sorarsanız bugüne kadar an­ latmamanız gereken birçok şeyi bana anlattınız. Tamam; ben kendi açımdan, kendime güvenirim, onların hiçbirini gidip başkalarına anlatmam. Ama bana anlattığınız şeyle­ ri, mutlaka başkalarına da anlatıyorsunuz. Acaba onlar da gidip bunları sağda, solda söylerler diye, hiç kuşku duymuyor musunuz?

• Niçin kuşku duyayım?.. Be­ nim, çok gizli sırlarım yok ki!.. Vergiden sıyrılmaya bakmı­ yorum ki, sırrım olsun... Döviz kaçırmıyorum ki, sırrım olsun.. Herhangi bir karanlık tarafım, ömrüm boyunca olmamıştır ki, bunları anlatınca yaymaların­ dan korkayım... Ama ben, bir parça konuşkanımdır... Hep kendim anlatırım. Başkasına fırsat bırakmam... Konuşmayı severim...

Her şeyinizi anlatıyor mu­ sunuz?

• Anlatırım!.. Allah'ın bildiğini kuldan niçin saklayayım yahu? Allah biliyor mu, benim yaptık­ larımı?

• Alçakgönüllü bir insan mı­ sınız, Sayın Simavl?... Çünkü, bazen bir bakıyorum, lokan­ tadaki komi İle de aynı bi­ çimde konuşuyorsunuz, dev­ let büyükleriyle de...

• Ben, her zaman alçakgö­ nüllü oldum. Normali de, bu- dur her insan için... Hayatım boyunca, büyüklük kompleksi­ ne kapıldığımı hatırlamıyorum. Ayrıca, böyle bir duygunun varlığına da inanmıyorum. Bü­ yüklük kompleksi, aşağılık duy­ gusundan gelir. Dikkat et; bü­ yüklük kompleksim kim göste­ riyorsa, onda aşağılık duygusu vardır. Ben, neden aşağılık duygusuna kapılayım ki?., iyi, kötü tahsilim var... iyi bir aile­ nin çocuğuyum... İyi ya da kötü, başarılı olmuş bir işada­ mıyım. Allah'a çok şükür, ce-| bimde üç kuruş param var. i Ne merde, ne de namerde ; muhtacım... Niçin kompleksim j olsun benim?,. Ama, bir tek i kişi vardır ki, ona herkes gibi i davranamam ben...

| • Kimdir o?

• Sayın Evren'dir... Neden | bilmiyorum; ben, Kenan Pa- I şa'nın yanında sigara içemem. i Belki de, bana çok hürmet tel- | kin ettiği için, içeceğim zaman, | arkalara kaçarım. Mesela ben,

i

normal olarak, herkese “sen"

i

diye hitap ederim nedense, i Belki de, artık yaşımın tesiri... j Demirel'e de "sen" diye hitap | ettim; Turgut özal'a da... Sem- j ra Özal'a da "abla" derim.

Bu sözü Evren'e, Allah ko- | rusun, katiyen, söyleyemem. | Tabii burada, İsmet Paşa'yı bir tarafa koyuyorum. 1960 ih- tilali'nden sonra başbakan ol­ duğu zaman, onun yanına gi­ derken, sakalımı kestim say­ gımdan. Yoksa, onunla ilk defa tanışacağım zaman, sakalım seninki gibiydi... Neme lazım, alay eder falan diye, sadece çenemde bıraktım; bir de, bı­ yığım kalmıştı...

YARIN: ‘Nazım Hikmet dünyanın en büyük şairlerinden biriydi’

r

Bir Ingiliz'le evleniyorum

Artık, her gece Allah'ıma, Onu bana kısmet et” diye dua ediyordum. Ne de olsa ec­ nebi terbiyesi almıştı, ['’zerime başka kadın almazdı. Bana,

‘Boş ol” diyemezdi. Çünkü, o

zaman bir erkek, karısını hiç sebep yokken boşayabiliyordu. Ailem çok uzakta olduğu için, bunlar beni korkutuyordu.

“ MÜSLÜMAN OLMADIKÇA, H A Y IR "

İğdır’da bulunan

TEKSTİL FİRMASINA

• Tekstil Mühendisleri (iplikçi ve Dokumacı)

• Makina Mühendisleri (Işletme-Makina Enerji)

• Elektrik-Elektronik Mühendisleri

• Personel ve Ticaret konusunda

yetişmiş elemanlar arıyoruz.

Görevlendirileceklere lojman tahsis edilecektir.

Ücret tatminkârdır.

Tecrübe ve yabancı dit tevcih sebebidir.

İsteklilerin özgeçmişleri ve ücret

talepleriyle birlikte en geç 20 Mayıs

akşamına kadar aşağıdaki adrese yazılı

müracaatları.

Not: İlgililerin telefon numarası bildirmeleri

gerekmektedir.

Adres: Yıldız Posta Caddesi Akın Sitesi 4. Blok Kat. 7 Daire 78 Gayrettepe/İSTANBUL Tel: 1750270 (4 hat)

Köfte yoğurulacaksa,

yumurta çırpılacaksa,

çorba yapılacaksa,

M ULTIM IX

elinizin altında!

Mixer/Blender Set

( Fiyatı: K D V dahil 97.000.TL.)

D

A N K L E Y ile Beyazıt Meydanı'nda ayrılmamız­ dan bir ay sonra, bir akşamüs­ tü, oturduğum evin kapışım 60 yaşlarında bir zat çaldı. Gelen

Rüştü Bey adında bir avukat­

tı, M ister Dankley tarafından geliyordu. Bana kapı aralığın­ dan kartını verdikten sonra,

“ Yarın saat 16.00 da sizi Bahçekapı'daki yazıhanem­ de bekliyoruz. Ailenizden bi­ risi ile geliniz. Konuşacakla- ’

rınuz var” dedi. Anneannem

Vidin'de olduğu için, ben avu­ katın yazıhanesine yalnız git­ tim. Rüştü Bey'in çok heye­ canlı ve adeta baskı içinde ol­ duğunu gördüm. Meğer ben­ den önce gelmiş olan Dankley'

yi başka odaya almış. Sonra yanıma getirdi. Harp halinde bulunduğumuz için, bir İngiliz ile bir Türk kızını buluştur­ mak, o tarihte büyük suçtu.

Rüştü Bey, tekrar sokağı bir

kontrolden geçirdikten sonra, üçümüz bir masa etrafında oturup Fransızca konuşmaya başladık.

Rüştü Bey, bana dönerek,

“ Bay Dankley sizinle evlen­ mek istiyor, bu işin halimi bana havale etti. Bugün si­ zin ağzınızdan onunla ev­

lenip evlenmeyeceğinizi öğ­

renmek istiyor” dedi Ben de avukata, "Müslüman olma­ dıkça onunla evlenemem. Ayrıca, onun hakkında tah­

kikat yapmak isterim” de­

dim. Bunun üzerine avukat bana, Dankley'nin Londra'da asil bir aileye mensup bulun­ duğunu, anne tarafından Lord ve kendisinin de Milord oldu­ ğunu, .Amerikan Sefiri Mor-

gon Town ve İngiliz Doktoru

MacLynn'den tahkikat yapa­

bileceğimizi, Müslümanlık hakkında geniş bilgisi bulundu­ ğunu bildirdi. Müslüman ol­ mak isteyen Dankley'ye Bah­ riye mektebinden arkadaşı olan Prof. Salih Murat özdi-

lek'in yardımcı olacağını sözle­

rine ekledi. Ben de, “ Müslü­ manlığı kabul ettikten son­ ra, kendisi ile evlenirim”

dedim.

Nazmiye Hanım 'm bakışla­ rı, sehpanın üstündeki bir fotoğ­ rafa takılıyor... ilk eşi Ingiliz Wilheim Draper Dankley, solgun yüzü, mahzun bakışları ile gümüş çerçeve içinden, kendisine, belli belirsiz tebessüm ediyor sanki. Evliliğin öyküsünü dinledikten sonra, onunla mutlu bir beraber- liğı paylaştığı anlaşılıyor..._____

“ N İK ÂH IM A SALİH BOZOK'U ÇAĞIRDIM”

B

U N U N üzerine avukat

R ü ştü Bey, “ M ih r ı

müeccel, mihri muaccel ne

istiyorsunuz?” diye sordu.

Ben de. “ Altın para olarak

100 lira” dedim. Dankley,

bunun ne olduğunu öğrenmek istedi. Avukat da kendisine,

“ Bunun kadınbk parası ola­ rak, kadına güvence diye verildiğini, boşandığı ya da kocası öldüğü zaman, bu paranın ödenmesi gerektiği­

ni” anlattı. Bu açıklamayı

dikkatle dinleyen Dankley,

bana dönerek, Fransızca,

“ Ben size 1000 altm

veriyo-rum, kâfi mi matmazel”

diye sordu. Ben utanarak başı­ mı eğdim ve mahcup bir vazi­ yette, “ E vet" deyip teşekkür ettim."

N azm iye Hanım yerinden kalkıp içendeki yatak odasından eski Türkçe yazılı evlilik kâğı­ dını getiriyor. Kâğıdın son bölü­ münde “ Muaccel 500 lira, müec­ cel 501 lira, yekiin 1001 h ra " diye yazıyor. Kendisi, o zaman bin altının sadece sultanlar için verildiğini ve 1000 altının çok yüksek bir kadınlık parası oldu­ ğunu hatırlatıyor. Ve yeniden, o güne dönüyor...

A

VUKAT Rüştü Bey, 15

gün içinde her türlü mua­ meleyi yapacaklarım, bu müd­ det içinde bizim birbirimizi gö­ rüp konuşamayacağımızı bil­ dirdi. Dankley de, böyle bir yasak karşısında, işlerin bitip bitmediğini öğrenebilmem için, pratik bir yol önerdi. “ 15 gün sonra, şu saatte, Beyoğlu'n- da Sabuneakis'in önünde bulunacağım. Şayet göğ­ süme takıh beyaz, küçük bir çiçek görürseniz, her şe­ yin tamamlanmış olduğunu

anlarsınız” dedi. Ve benden,

kendisi için on Türk adı istedi. Bunlardan. Behiç Nuri adını beğendi. Ve gene, aynı şekilde sokak kontrol edilerek, geldiği­ miz gibi, yazıhaneden ayrı ayrı çıktık.

Bu arada ben, Zübeyde

Teyzem'e uğramıyordum. On­ lara evlenme haberini vereme­ diğim gibi, nikâhıma da davet etmedim. Yalnız, akrabaları olan Salih Bozok'u davet et­ miştim.

Pek tabii, nikâhımızı imam kıydı. Nikâhımızda bulunan

Salih Bozok. evlendiğimizi gi­

dip Zübeyde Teyzem'e haber

vermiş olacak ki, evliliğimizin onuncu gününde bir sabah bize sürpriz yaptılar. Zübeyde

Teyzemle, Makbule Hanım, Beyoğlu'nda oturduğumuz Si- j deridis Apartmam'nda beni zi-

| yarete geldiler. Bu apartmanın ! birinci katında möbleli iki ; odayı kiralamıştık. Birinci ka- | tın diğer 6 odasında da, İstan­ bul'un en iyi kadın terzilerin- | den Madam Murmuri oturu- j yordu. Gelinliğimi de o dikmiş­ ti. Kapıyı açan Madam Mur-

muri, Zübeyde Teyzem' le,

Makbule Hamm'ı içeriye al­

dıktan sonra, bizim odanın ka­ pısını çalarak, “ İki hanıme­

fendi sizi arıyor” dedi. Kori­

dorun ucunda anne - kızla karşılaşınca, hayretler içinde kaldım. Teyzemin elini öptüm,

Makbule Hanımla tokalaş­

tım. Zübeyde Teyzem, hiddet- j le ve çok sert bir sesle ve tipik Rumeli şivesi ile bana dönerek,

“ Patladın mı evlenesin, ben seni Mustafa'ma alacaktım. Ben şimdi, Mustafa'ma ne

diyeceğim?” diye çıkıştı.

“ İBEN N AZM İYE İLE EVLENECEĞİM "

M

AKBULE Hanım, gayet

sakindi. Evlenmemi tebrik ! etti... Meğer. Mustafa Kemal

i hazretleri Silvan'a giderken, annesi Zübeyde Hanım'a,

"B en harp bittikten sonra [ Nazmiye ile mutlaka evle- ! n eceğim . Kendisine ona göre muamele edin. Müm- : kün olduğu kadar bizde ya-

tıp kalsın.Fakat bu hususta, ! kendisine bir şey söyle­ meyin, ihsas etmeyin. Yal- ! mz anneannesine söyleyin. Ben asker adamım. Cep­ hede ölebilirim. Bu yüzden Nazmiye'nin üzülmesini is­ tem em . Ben dönünceye ka­ d a r, ona bir şey sö yle­

meyin” dive tembih etmiş...

Bütün bunları, o uzun kori­ dorda birlikte yürürken, bana bir solukta söyledi Zübeyde

Teyze... Salonda, Behiç Nuri

Bey, bizi ayakta karşıladı. Ben, “ Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin validesi ve kız

kardeşi” diye kocamla tanış­

tırdım. Fişim, her ikisinin de elini kibarca öptü. Kendilerini tanıdığı için çok memnun oldu­ ğunu ifade etti. Sonra bana Fransızca hitap ederek. "K o ­ ridorda, neden öyle bağıra bağıra konuşuyordunuz?”

diye sordu. Ben de cevaben,

“ Beni oğlu Mustafa Kemal

Paşa'ya alacakmış” dedim.

O da hafif bir tebessümle,

“ Kader böyle im iş” dedi...

YARIN: KALBİM H ÂLÂ

YARALIYD I

HAM KIZELGUR

SATIN ALINACAKTIR

Kizelgur fabrikamız için ± % 40 toleranslı 2000 ton ham kizelgur satın alınacaktır.

ilgililerin Mithatpaşa Caddesi No: 14 Yenişehir- ANKARA'daki Genel Müdürlüğümüz ile Kemeraltı Caddesi Tophane Işhanı Kat: 3 80030 Karaköy/İS- TANBUL'da mukim Alım-Satım Müdürlüğümüz vez­ nelerinden TL. 10.000 - mukabilinde temin edebilecek­ leri şartnamemiz esasları dahilinde düzenleyecekleri teklif mektuplarını en geç 23.5.1988 günü saat 17.30'a kadar Genel Müdürlüğümüz Haberleşme ve Arşiv Müdürlüğü'nde olacak şekilde göndermeleri duyuru­ lur.

Posta gecikmeleri kabul edilmeyecektir. 2886 sayılı kanuna tabi olmayan,şirketimiz, ihaleyi kısmen veya tamamen yapıp yapmamakta veya dile­ diğine yapmakta serbesttir.

TÜRKİYE ŞEKER FABRİKALARI A.Ş. A-7651

HURDA SATIŞ İHALESİ

İzm ir - Kem alpaşa'da kurulu fabrikam ız üretim inden devam lı olarak çıkan

HURDA VE DEŞE MALLAR

23 Mayıs 1988 günü 10,00'da, yıllık bağlantı esasına göre ve kapalı zarfla teklif verme yöntemiyle satışa sunulacaktır. Konuyla ilgili şartname Fabrikamızdan bedelsiz olarak temin edilebilir.

ihaleye konu olan mallar 09 • 13 Mayıs günleri 15.00- 17.00 saatleri arasında fabrikamızda görülebilir

Adres : İzmir - Ankara Karayolu, 29. km. Tel : (5481) 1150-1525

» i

¿ .

MITSUBISHI

K I R M I Z I E L M A S ^

S İZ 6

L R N C E R

fırsatı...

F U L L A K S E S U A R

A 88 model, 1500 cc, 82HP A Merkezi kilitleme sistemi A Otomatik kapı camları

A Elektronik sağ ve sol dikiz aynaları

Aİçeriden açılabilir bagaj ve benzin depo kapağı A 3 hızlı cam sileceği

AAçtk kapı ikaz sistemi

A Klima için hazır tesisat

A 4 hoparlör, anten ve radyo-teyp tesisatı A içerden ulaşılan genişleyebilir

bagaj

A ileri, geri, yukarı (sürücü) ayarlanabilir ön koltuklar ve yatar arka koltuklar

A T ü m koltuklarda emniyet kemeri A Renkli camlar A Metalik boya A Ve tüm diğer standart özellikler... İZMİR BÖLGESİ

-reıvt©© '

W

'su6'?í,^rt5'ETic'S'

A n ta ly a Göksoylar İnşaat va Tic. Koli. Şti.

1 Tlf: 1 8 .3 3 5 2 9 8 3 3 B a lık e s ir Biroto Birlik O to m o tiv Sah. v e T ic . A.Ş . T U 3 9 2 7 0 D e nizli: İzm ir

Abalıoğlu Hüseyin Çamkıran Motorlu Araçlar A.Ş. Motorlu Araçlar Tic.

Tlf 13 0 2 3 -1 3 0 5 5 Tlf 2 2 0 3 2 0 -2 -2 01 78 - 1 1 3 9 70 A ls a n c a k

M am sa

M uza ffer Çamkıran

Tlf: 5 2 82

MITSUBISHI MOTORS

f t - » * - *

T K M 0 O t * H n Omu © O B A n iC I HokKnfl Kuruluşudur

Bu Pazar,

Anneler

Günü...

ANNELERİM İZİN E L İ

_

AYAKLARI

ŞENLEN

A

'(İLECEK,

nneler Günü, biricik

annemize çeşit çeşit, renk renk

Esem Terliklerden birini armağan

etmek için güzel bir fırsat.

Örneğin bir Esem Flower, bir

Esem Gökkuşağı, bir Esem

Dolphin O ’na ne kadar çok yakışır.

S A N D A l I İ l

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

其支者,別銳眥,下大迎,合手少陽,抵於 ,下加

Hatîb el-Bağdâdî‟nin Târîhu Bağdâd Adlı Eseri Çerçevesinde Bağdat‟ta Hadis Öğrenim ve Öğretimi (KuruluĢundan Hicrî 3. Asrın Sonuna Kadar)... IV

Bu çalışmada bir aile planlaması polikliniğine RİA çıkarmak için başvuran kadınlarda RİA kullanımı sırasında oluşan şikayetleri, terk etme nedenlerini,

Bu çalışmada benzer işlemler titanyum katkılı atom topakları için yapılmıştır Au2Ti, Au3Ti, Au4Ti, Au5Ti ve Au6Ti şeklinde tanımlanmış olan titanyum katkılı

Akademi tarihçisi d’Ollvet'nln de­ diğine göre La Fonten’ln şiir zevki­ ni uyandıran Malherbe’ln bir şiiri olmuştur. Papas mektebinden çık­ tıktan sonra

Bununla birlikte kontrol grubuna göre RFRP-3 + RF9 grubunda istatistiksel olarak anlamlı azalış yalnızca Nestin mRNA düzeyinde kaydedilmiştir ve 3,51 kat azalma

Rica ederim, bu sebeble orduda bir ihtilâf zuhur ederek hayat meselesi makamın­ da olan inzibatın bozulmaması için zatıâliniz de ordunun Cemi­ yetten ayrılması