• Sonuç bulunamadı

Dil yanlışlıkları ve Nurullah Ataç

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dil yanlışlıkları ve Nurullah Ataç"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA CUMHURİYET

V i

OLAYLAR VE GÖRÜŞLER

Dil yanlışlan ve Nurullah Ataç

Dil yanlışlarına karşı sa vaşım, A taç’ın yazarlığının çok önemli

bir boyutudur. Herkesin dilde kirlenmeden yakındığı şu gun-

Var?” (Günlerin Getirdiği, s. 21).

lerde, Ataç’ı bir kez daha okumak gerektiğine inanıyorum.

KEMAL ATEŞ

Ankara Üni. Türk Dili Bölümü Başkam

D

il yanlışlan konusunda yazarlanmız öteden beri belli bir duyarlık içinde olmuşlardır. Bu duyarlığı gösteren ya­ zarlar arasında Ataç’ın ayn bir yeri vardır. Okuyup tartıştığı yazılann içeriğinden önce dilini değer­ lendirir, küçük bir anlatım kusurunu, özensizliği görmezlikten gelmez, yanlı­ şı hemen düzeltmese bile, size sezdiri- verirdi. Kendi yazısına da zarar ver­ meden, büyük bir incelikle, ustalıkla yapardı bunu. Behçet Necatigil, Hal­

dun Taner, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel gibi edebiyatımızın büyük

ustalarına bile, gençlik yıllarında o eş­ siz dil beğenisiyle yol göstermiş, yan­ lışlarını düzeltmiştir.

Son günlerde “dilde kirlenme” diye de nitelendirilen bozulmanın, yozlaş­ manın nedenleri arasında Ataç gibi bir yazarın yokluğunu da düşünüyorum ben; yokluğundan da öte, böyle bir ya­ zarın adı kimi sözlüklerden silindi, okullarda okutulması konusunda 'kuşkular uyandırıldı. Ataç’ın yazılan

dikkatlice incelendiğinde görülecektir ki, dildeki kirlenmeye karşı savaşım, onun yazarlığının çok önemli bir bo­ yutudur. Dilimizdeki yozlaşmanın, bozulmanın arttığı şu günlerde, Ataç’ı unutmak, unutturmak değil, onu çok daha iyi anlamak zorundayız. Bu ne­ denle onun gösterdiği dil yanlışlann- dan birkaç örnek vermek istiyorum.

Şu reklamdaki “Bu, bu nedir bu?” sözleri sizi de gülümsetiyor, değil mi? Türkçe konusunda biraz duyarlıysa­ nız; hem gülüyor, hem canımız sıkılı­ yor olmalı. Bakın “bu” zamiriyle ilgili olarak Ataç bizi yıllar önce uyarmış:

“Bu ismiydi onun... Böyle Türkçe mi

olur? Fransızca düşünüyor: C’etait

son nom, sonra da Türkçe yazdığını sa­

nıyor. Bu zamirini Türkçeye Edebi- yat-ı Cedideciler getirdi, bir lüzum varmış gibi... Şimdi bakıyorsunuz, ya­ zarlarımız arasında: ‘Bir nisan günüy­

dü’ yerine ‘Bu bir nisan günüydü’ di­

yenler çıkıyor. Böyle şeyleri görünce hırsımdan ağlamaklı oluyorum. Türk- çeyi beğenmiyorlarsa, frenklerin söy­ leyişine, düşünüşüne o kadar

hayran-Ataç, yabancı dillerin etkisiyle orta­ ya çıkan bu zevksizlikleri, yanlışlan sergilerken, hem biçim olarak, hem anlamca en çok yabancı sözcüklerde yanlış yaptığınızı kanıtlıyor bize. Çün­ kü kökünü bilmiyoruz o sözcüklerin. Anlamını çok iyi bildiğimizi sandığı­ mız yabancı sözcükleri bile çoğu za­ man yanlış kullanıyoruz:

“İngiltere’de büyük bir at yarışı ol­ muş, yarışı kazanan atın sahibine krali­ çe Elizabeth bir kupa veriyor: Kraliçe

kupayı takdim etti’ diyor filmi Türkçe yorumlayan. Dilimiz bu hale düştü iş­ te. Bir kraliçe takdim ediyor. Bu sözü söyleyen kişi kimdir? Ne bileyim ben, zıpınn biri, takdim etmek sözünü ver­

mek sözünün kibarcası sanıyor, merak

etmez duyduğu sözlerin anlamını. (...) takdimin ancak küçükten büyüğe ola- cağnı, bir ece’nin uyruklarına takdim etmeyeceğni, ancak vereceğni, bağş- layacağnı, ihsan edeceğini nereden düşünsün?” (Günce, s. 79).

Buna benzer bir örnek daha:

“Asilzade bir aile sözüne ne buyu­

rursunuz? Kişi asilzade olur, soy asil olur.” (Günce, s. 98)

Yazık ki yabancı sözcük düşkünlü­ ğünü en çok devlet adamlarımızda gö­ rüyoruz. Yakın, yakından demek

var-ken, bu sözcüklerin daha kibarcası sandıklan için midir, yakm, yakinen diyenler var; porte yerine portre dedik­ leri ğbi. “Cay-ı sual” _y erme “car-i su­

al” diyen Turgut Özal’ın yanlışını Uğur Mumcu (Milliyet, 11.2.1992) dü­

zeltmişti. Dilimizde en çok yapılan yanlışlardan biri de “tekil-çoğul” uyumsuluğudur. İşte Ataç’ın yaptığ bir düzeltme:

“ Bay V. M. yazarken dikkat de et­ miyor... Kendine ülkü edinen dergiler denir mi? Kendilerine demek gerekmez mi?” (Derğlerde, s. 26).

Türkçede eylem zamanlannda da çokça yanlış yapılır; usta yazarlann, usta çevirmenlerin bile eylem zaman- lannı kullanırken zorlandığ görülür. Ataç bu tür yanlışlara da dikkatimizi çekiyor:

“ Birkaç satır alıyorum kitaptan:

Kajsa küçüklerle oynamak istemiyor, onlara bir tatlı söz bile söylemiyor, son­ ra ne masal, ne de türkü biliyordu. Şüp­ hesiz onları hırpalamıyor, ama ne çare şamata ve haşarılıktan hoşlanmıyor (...)

Bir yabancılık kokusunu duymuyor musunuz bu Türkçede? Bir kere hal ile yazılmayacaktı, müzari ile, geniş za­ man ile yazılacaktı: Küçüklerle oyna­

mak istemez, bir tatlı söz bile söylemez­ di onlara. Sonra da ne masal bilirdi, ne türkü...” (Günce, s. 116)

Ataç, her konuda “bize aşılananları”

bir yana bırakıp, yeni baştan düşün­ memiz gerektiğini söyler. Dil kural­

larının kitaplardan, yazı dilinden çı-

kanlam ayacağ düşüncesindedir o. Çünkü yüzyıllardan beri yazı dilimizi, Türkçeyi sevmeyen, beğenmeyen, ba- yağ sayan yazarlar kurmuşlardır. Halkın konuşmasıyla ilğlenmemişler, halkın kullandığ sözlerden de, cümle yapılarından da kaçmışlar, cansız bir dil uydurmuşlardır (Günce, 1971, s. 180).

Elbette böyle bir yazı dilinden çıka­ rılan kurallar üzerinde yeni baştan dü­ şünmek gerekir. Yazı diliyle konuşma dilini birbirine yaklaştırma eylemi, Ataç’la birlikte yeniden güçlendi, yeni bir boyut kazandı. Süslü sözlerle dü­ şüncelerinin, söylediklerinin yavanlı- ğ n ı örtmeye çalışanlar, onun gözün­ den kaçmazdı. Yazılarında bu anlayışı yeren, eleştiren, düzelten sayısız ör­ nekler bulabiliriz. Yukanda da belirtti­ ğimiz ğ b i, dil yanlışlarına karşı sa­ vaşım, Ataç’ın yazarlığnın çok önemli bir boyutudur.

Herkesin dilde kirlenmeden ya- kındığ şu günlerde, Ataç’ı bir kez daha okumak gerektiğne inanıyo­ rum. Okumalıyız ve yeni kuşaklara sevdirmeliyiz onu. Yalnız Ataç’ı mı? Türkçenin tüm ustalarını elbette. Dilde kirlenmeye karşı savaşım, ancak böyle başarıya ulaşabilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

«Suriye ve Kilikya’da Fransa Yüksek Komiseri» General Gtıro’- nun emri ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarındaki Fransız kuvvetleri­ nin kumandanlığına

Balıkçı tekneleri, kayıklar, yatlar, lokantalar, kahveler, barlar, oteller, balıkçı hali yat limanın kenarına inci gibi dizilmiş.. Ya­ şam gece ve gündüz

Fakat Curiosity’nin sönmüş bir volkanın etrafında yaptığı ölçümlerde yüksek miktarda feldspata (granit türü kayaların içinde bulunan bir mineral türü)

A concise synthesis of denbinobin is described via an intramolecular free radical. cyclization and Fremy s salt mediated oxidation as a

Mercanlar Paleozoyik dönemden (545 milyon-251 milyon yıl önce) Miyosen dönemin sonuna kadar (24-5 milyon yıl önce) kadar olan dönemde Anadolu’nun hemen hemen her yerinde,

Geride kalan tuz kristalize olarak (katı bir maddenin uygun bir çözücü içinde soğukta az, sıcakta çok çözünmesi) kaya yüzeyi üzerinde balpeteği şeklinin

Sanatçının Koşuyolu’ndaki evin­ de yer alan “ Aka Gündüz Köşesi” ilginç görüntülerle ekranlarımıza ge­ lirken, eşi Süheyla Kutbay, oğlu Hakan Kntbay, yakın

işte, tam bu sıralardadır kî, Reşat Nuri Giintekin «G ali Kuşu» romanındaki Feride’siyle Türk kızının ilk gerçek örneğini vordi.. F e­ ride mektepten