T -
Hû ç JL
17 Ekim 19C8 P a z a rte s i^ 5• Eski İstanbul'da, zengin
konaklarının çoğunda hamamlar sönmezmiş. Hamam günü geldiğinde, beylerini yıkayan halayıklar, el etek çekildikten sonra, kurna başında türkülerle, darbukalar eşliğinde eğlenir, kendilerini yıkarlarmış...
• OsmanlI da kadın hamamları, dedikodu, tenezzüh ve sapık ilişkilerin iç içe girdiği yerlerdi. Halep kili ve Edirne sabunuyla paklanılırken,
hamam kokusunu bastırmak için olsa gerek ünlü “Lüben suyu” serpilirdi çevreye.
[ İVAYET
olu-D i
nur ki, bir za-J
m anlar,. buŞehr-i İstan- I \ \ bul’da, on dört
v A b in beş yüz otuz altı tane hamam var imiş... Bunların, yüz elli beş tanesi çarşı hamamı imiş... Ötekiler se; konaklarda, saraylarda bulunanlar. OsmanlI’da az çok varlıklı bir zat-ı muhte remin konağında bazen, iki üç hamam olurmuş...
Hamam günü, soyunma odasının kapısında bir ha layık sürekli bekler, arada bir içeri seslenirmiş; “Bir
şey istiy o r m usu nu z?”
diye... Tabii bu “nöbetçi ha
layıklar” yaşlı ve çirkinler
den seçilmezmiş! Hatta ko nağın genç beylerini bu taze halayıklar soyar, onlar kuru layıp giydirirlermiş. Bu ne denle de, evin nikâhlı hanımı derecesine kadar çıkan hala yıklar oluyormuş bazen.
Bunları söyleyen, üstat
Refik Halid Karay... Hilafı
hakikat bir vaziyet var ise vebali kendilerinedir!
OsmanlI bu
yıkanmaya
girenle
kapıönü halayığını
çiminden m i
YABANCI
FIRÇASINDAN
SAPIK SEVGİLER Je an Auguste Dominique Ingres, 19'uncu Yüzyıl'da yap tığı bu resminde, kadınlar h am a mının curcunasını yansıtm ayı başarm ıştı.İstanbul'da
fİNE üstadın belirttiğine göre, zengin konakların da hamamlar hiçbir va kit sönmezmiş.
“Halayık ve hizmetçiler hamama geceleyin, işler bi tip herkes yattıktan, el ayak çekildikten sonra, cümbür cemaat girerler ve türkülerle, darbukalar, zil ler, maşalar çalarak yıka nırlardı. Hamam dairesi hem uzakta, hem de kub beli olduğundan çevreye gürültü aksetmezdi. Fakat yine de bu, kâhya kadının iznine bağlıydı. O istemez se çıt bile çıkartmaz!...
hamam sefaları
P İ t m o l z t o r » t n n l n » ; —gitmekten tenleri şeffaflaşmış! Alay bitince gelin, ha tır lı hanım lara takdim edildi; her biri iltifat dolu sözler söyleyerek, mücev her, kumaş, mendil gibi he diyeler verdiler...”
“Konak hamamlarının kurnaları ve musluk taş ları yekpare ve pek salta natlıydı. Konak sahipleri nin hamam takımlarıysa son derece itinalı, sırma ve ipek işlemeli, sakız gibi be yaz, lavanta çiçeği kokulu ve kupkuru olurdu. Tas gü müşten, nalınlar sedefli; kadınların baslarına bağla yacakları tülbent ya pul pul altınlar dizili, ya da mercanlarla çevriliydi. Ay rıca misafirlere mahsus bir sürü yedek silecek bohça ları, peştemalından kese sine kadar hazır dururdu.”
Tabii bu konuk bohça sının niteliği, konuğun itibar derecesine göre değişirdi; hat ta bohçayı kâhya kadının ya da zenci halayığın götürmesi bile o dereceye bağlıydı.
Çarşı hamamlarına gelin ce; buralar başlı başına birer âlem yuvalarıdır! özellikle tüm yaşamı dört duvar ara sında geçen kadınlar için yal nızca bir arınma yeri değil;
“seyran”, “tenezzüh", top
luluk, hatta bazen “sapık
sevgiler” yeridir hamam...
Kadınlar, varlıklarına göre ya bohçalarını önceden gön derip “kuma tutarlar", ya da hamamın bir günlük ücre tini ödeyip tümden kapatır lardı. Temizlik için Halep kili, Edime sabunu kullanı lır; hamama kokusunu bastır sın diye de, zamanın ünlü parfümü kırmızı “Lüben” suyu kullanılırdı.
Önceleri hamam kapatılıp çengi kollarıyla sazlı, oyunlu büyük davetler düzenlenir ken; sonraları eski âdetler terk edilip birtakım ağır yiye ceklerle tıkınma düzeyine in dirilmiştir hamam ziyafetleri.
OL B E D N A M ERKEKLER
E
SKİ İstanbul’daki başlıca erkek hamamlarıy sa şunlardı: Fındıklı Hamamı, Kılıç Ali Paşa Ha mamı, Galata’da Buğuluca Hamamı, Yeşildirek Hama
mı, Kasımpaşa Hamamı
A zepler Hamamı, Hacı- kadın, Küçükpazar, Rüs- tem paşa, Sultanham am. Hocapaşa, Yıldız, Şengül
hamamları...
Üstat Reşat Ekrem Koç-
u’ ya göre, “kendini bilen"
erkekler, çarşı pazar yerle rindeki bu hamamlara git mezlerdi! Gaflete düşüp de gi denler ise ya “bednam ” olur, ya da başlarına bir bela gelmeden .çıkamazlardı ora lardan... En basitinden saati, kesesi çalınır, yahut, çizmesi, şalı yürütülürdü!
“Geceleri de bu hamam
ların içi ve camekân oda ları, bekâr taife tarafından iskân edilip türlü sebepler le sık sık kanlı vakalar çı kardı. Bu hamam zorbala rıdır ki, İstanbul’da ilk defa
’külhanbeyi’ unvanını al
mışlardır ve ilk külhanbey leri de Gedikpaşa Hamamı’ nın bekâr odalarından çık mışlardır.”
Çarşı hamamlarında yı kanan Osmanlı tebası, dinle rine göre işlem görürlerdi. Sözgelimi, Tanzimat’tan ön ceki bir buyrukla, gayri Müs- limlerin nalın giymeleri ya
saklanm ıştı. Ancak Müs-
fu-lüman kişilerin de ayakların
daki nalınları çıkarabilecek leri olasılığım göz önüne ala rak, gayri Müslümlerin ayrı ca peştemallarına birer halka takılması öngörülmüştür.
Her ne hikmetse, Saray, çarşı hamamlarının çalışma düzenleriyle çok yakından il gilenmiş, bu konuda ayrıntılı buyruklar çıkarmıştır. İşte o buyruklardan birkaçı:
• Hamama gusül için girenden bir akçe alma, kise sürünüp tıraş olandan iki akçe alma.
• Müşteri, bilhassa kara ve diyar garipleri misa firler mürüvveten akçe ver medikçe, dellak ve natır akçe talep etmeyeler.
• Tellak müşteriyi tı raş ettikte, boynuna peş- temal tuta ki, teri üzerine akmaya.
• M üşteriye riay et olunup pak ve kuru peştemal ve silecek verile.
• Tellak ve natır, müş teri çıktıkta, bahşiş için onu göz hapsine alma- yalar...
• Kefere için, halvetten taşra mahsus kurna olup Müslümanlar’a zahmet ver- meyeler ve halvete girme- yeler.
• Keferenin avreti dahi erleri gibi Müslüman av retlerinden seçilip en aşağı yerde soyunup kurnaları dahi ayn ola!
engellenmiş, Anadolu tara fından gelenler özellikle se çilip hamamların defterlerine kaydedilmişlerdir.
A R N A V U T L A R REVAÇTA
I
ERKEKLER ÜLEMİNI1FN*stanbul
daki erkek ham am ları, bir başka âlemdit n i \ L R L t n M L C m ilI U C ra Saray'ın, paşa ve bey konaklarının
leri” ; iş çarşı h am am larına geldiğinde, bam başka bir havaya b ü rü n ü rd ü ...‘ilginç gelenek-
STANBUL’daki çarşı ha mamlarının tellakları, Ar- _ navutlar arasından çıkı yordu eskiden. Ancak Arna vut olan P atrona Halil’in is yanından sonra, A rnavut ların bu mesleğe alınması
Osmanlı padişahları içir
de hamam âlemlerine en ço düşkün olanlardan biri d
ikinci Selim’di Zat-ı Şahs
ne, çeşitli ırklara mensup t< rütaze bâkireleri “südde-
saadet” te (mutluluk kap
smda) toplayıp “emr-i hii
matvun” ile âlem yapmay
pek severdi. Bir gün yin böyle körpe bâkireler çın çıplak soyulup “halvet-i hü m a y u n ”a bırakılm ışlardı ikinci Selim biraz sarhoştu onun üzerine hamamın sıcak lığı da bastırıp gevşetmişti Ay yüzlü dilberler padişahı; yorgun bedenini yıkayıp »>ı tılar, narin elleriyle masajla yaptılar. Bu işlemler sııasıt da “mübalağa” âlem icr olundu! Çıplak vücutlu kı; ların billur avazeleri hf mamın kubbesinde çınlarker pembe topuklu ayaklarına gt çirilmiş sedefli nalınlarla v dahi cilve ile padişahımı efendimizin önünden kaçıyoı lardı. Zat-ı Şahane ise heyt candan titreyen sakallarıyl çıplak kızların arkalarında; seğirtmekteydi. O sırada, tar da kızlardan birini yakala mak üzereyken ayağı kayi] boylu boyunca ıslak mermeı lerin üzerine düştü...
Kızlar çığlıklarla yetişi] hem en k o lla rın a aldıla: amma, ne çare, İkinci Selim in aşktan yorgun düşmüş yü reği bu sarsıntıyı kaldırabi lecek güçte değildi artık! Hak Teala taksiratını afîeyleye...
Y A R IN : K A H V E KÜLTÜRÜ GELİN M A M A M !
O
YSA 1718'de Türk hamamına giden LadyMontagu, o döneme
ilişkin oldukça ilginç âdetler anlatır:
“Üç gün önce, kentin en güzel hamamına, merak et tiğim için, gittim. O gün oraya yeni bir gelin geldi ve yapılan töreni büyük bir zevkle* * izledim. Akra balık kuran iki ailenin, tüm yakınları gelm işti. Yaklaşık iki yüz kadar ka dın... Evli ve dullar hamam dairelerinin kenarların daki mermer setlere oturu yorlar; genç kızlar çabucak soyunuyorlar, üzerlerinde inciler ve kurdelelerle süs-• lü saçlarından başka hiçbir şey kalmıyor.. İki tanesi yeni gelini karşılamak için kapıya doğru gittiler. Ge lini. annesi ya da akrabala rından biri getiriyordu. Çok güzel ve ancak on yedi yaşlarındaydı. Çabucak anadan doğma hale getirdi ler. O sırada, iki kız, kır mızı kaplardan etrafa ko kular serpiyorlardı. Öteki otuz kadar kız da ikişer ikişer arkadan geliyorlar. Gelinin bakışları yerde, al çakgönüllü bir edayla yü rüyordu ki çok hoşuma git ti bu. Kızlar böylece, ha mamın üç büyük salonunu dolaştılar. Hemeiı bütün kızların vücutları çok düz gün ve tenleri göz alacak kadar beyaz. Hamama sık
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi