• Sonuç bulunamadı

İnatçı Bacak Ülseri Olan Bir Hastada Gecikmiş Tanı: Werner Sendromu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnatçı Bacak Ülseri Olan Bir Hastada Gecikmiş Tanı: Werner Sendromu"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İnatçı Bacak Ülseri Olan Bir Hastada Gecikmiş Tanı:

Werner Sendromu

A Delayed Diagnosis in a Patient with Intractable Leg Ulcer:

Werner’s Syndrome

Ali Murat Ceyhan

1

, Didem Mullaaziz

1

, Mehmet Yıldırım

1

, Mahmut Yener

2

, Vahide Baysal Akkaya

1

1

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Isparta, Türkiye

2

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Isparta, Türkiye

Özet

Werner sendromu (WS) skleroderma benzeri deri değişiklikleri, alopesi, bacak ülserleri, kısa boy, katarakt, erken ateroskleroz, osteoporoz, hipogonadizm, diyabetes mellitus ve malinitelere yatkınlıkla karakterize otozomal resesif kalıtım gösteren ve oldukça nadir görülen erken yaşlanma sendromudur. Tipik olarak hayatın üçüncü veya dördüncü dekatında tanınabilmektedir. WS’li hastalar genellikle aterosklerotik komplikasyonlar ve malin tümörler nedeni ile 40-50’li yaşlarda kaybedilmektedir. Bundan dolayı, WS’nin erken tanısı, önemli mortalite ve morbidite nedenleri olan malin tümörler, ateroskleroz, diyabet veya osteoporozun erken evrede tespit edilmesi için ve genetik danışmanlık açısından büyük önem taşımaktadır. Bu makalede, sol ayak bileği arka yüzünde inatçı ülser yakınması ile polikliniğimize başvuran, geç tanı almış 51 yaşındaki WS’li bir erkek olgu sunduk. (Turk J Dermatol 2010; 4: 101-6)

Anahtar kelimeler: Werner sendromu, bacak ülseri, gecikmiş tanı Geliş Tarihi: 05.11.2009 Kabul Tarihi: 17.06.2010

Abstract

Werner’s syndrome (WS) is an extremely rare and autosomal recessive premature aging syndrome characterized by scleroder-ma-like skin changes, alopecia, leg ulcers, short stature, cataract, early atherosclerosis, osteoporosis, hypogonadism and increased susceptibility to malignancies and diabetes mellitus. It can be typically recognized at the third or fourth decades of life. Patients with WS usually die at the age of 40-50 years due to malignant tumors or atherosclerotic complications. Therefore, early recognition of WS is of great importance for genetic counseling and for the identification of malignant tumors, atherosclerosis, diabetes, or osteoporosis at an early stage, since they are the most important factors causing morbidity and mortality. In this article, we reported a case of belated diagnosis of WS in a 51 years old man who was admitted to our out-patient clinic for a persistent ulcer on the posterior side of the left ankle. (Turk J Dermatol 2010; 4: 101-6)

Key words: Werner’s syndrome, leg ulcer, delayed diagnosis Received: 05.11.2009 Accepted: 17.06.2010

Yaz›şma Adresi / Corresponding Author: Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Ceyhan, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim

Dalı, Isparta, Türkiye Tel: +90 246 211 25 01 Faks: +90 246 237 02 40 e-posta: amuratceyhan@yahoo.com doi:10.5152/tdd.2010.18

(2)

Giriù

Werner sendromu (WS), ilk olarak 1904 yÕlÕnda Alman oftalmolog Otto Werner tarafÕndan juvenil katarakt, ekstre-mitelerde pakidermi benzeri deüiùiklikler, kÕsa boy, erken yaùlanma bulgularÕ ve genital hipoplazisi olan dört kardeùte tanÕmlanmÕùtÕr. Daha sonra 1934 yÕlÕnda Oppenheimer ve Kugel bu bulgulara osteoporoz ve hiperglisemi gibi endok-rin anomalileendok-rin de eùlik ettiüini rapor etmiùlerdir (1). Werner sendromu oldukça nadir olarak görülmektedir. YÕllÕk insi-dans milyonda bir civarÕnda olup Japonlarda daha sÕktÕr (2). Tüm dünyadan, 1916-2002 yÕllarÕ arasÕnda tanÕmlanan top-lam 1300 WS’li olgunun yaklaùÕk olarak 1000 tanesinin Japon asÕllÕ olduüu bildirilmiùtir (1). Otozomal resesif kalÕtÕm göstermektedir ve RecQ- tip DNA helikazÕ kodlayan WRN geni ve yeni tanÕmlanan Lamin A/C genindeki mutasyonlarÕn patogenezden sorumlu olduüu ileri sürülmektedir (3, 4). Klinik olarak prematür yaùlanma, skleroderma benzeri deri deüiùiklikleri, alopesi, bacak ülserleri, kÕsa boy, katarakt, erken ateroskleroz, osteoporoz, hipogonadizm, diyabetes mellitus ve malinitelere yatkÕnlÕkla karakterizedir (1, 2, 4). WS’li hastalar sÕklÕkla eùlik eden aterosklerotik komplikas-yonlar ve maliniteler nedeni ile dördüncü- beùinci dekatta kaybedilmektedir. Son derece nadir görülmesi ve klinik, radyolojik ve laboratuar bulgularÕnÕn çeùitliliüi nedeni ile çoüu zaman klinisyenin dikkatinden kaçabilmektedir (4).

Bu yazÕmÕzda, sol ayak bileüi arka yüzünde uzun süredir iyileùmeyen yara yakÕnmasÕ ile polikliniüimize baùvuran ve eùlik eden diüer bulgularla birlikte WS tanÕsÕ koyduüumuz 51 yaùÕndaki bir olguyu sunuyoruz.

Olgu

Elli bir yaùÕnda evli ve dört çocuk sahibi erkek hasta, sol ayak bileüi arka yüzünde uzun süredir iyileùmeyen yara

yakÕnmasÕ ile polikliniüimize baùvurdu. HastanÕn bu yakÕn-malarÕnÕn ilk olarak yaklaùÕk bir yÕl önce nohut büyüklü-üünde küçük bir yara ùeklinde baùladÕüÕ ve daha sonra zamanla etrafa doüru geniùlediüi öürenildi. AürÕ, kaùÕntÕ gibi herhangi bir subjektif yakÕnma tariflemeyen hasta, lezyon bölgesine herhangi bir travma almadÕüÕnÕ ifade etti. Özgeçmiùinde 15 yÕl önce her iki göze katarakt operasyo-nu, iki yÕl önce de sol ayak tabanÕndan melanom tanÕsÕ ile total eksizyon ve sol inguinal lenf nodu diseksiyonu yapÕl-dÕüÕ öürenildi. Anamnez alma esnasÕnda ileri derecede ses kÕsÕklÕüÕ saptanan hasta, bu ùikayetinin yaklaùÕk beù yÕldÕr olduüunu belirtti ve sigara kullanma öyküsü tarifle-medi. Anne ve babasÕ arasÕnda akrabalÕk iliùkisi olmayan ve ailenin tek çocuüu olan hastamÕzÕn ailesinde benzer hastalÕk bulunmadÕüÕ öürenildi. Dermatolojik muayenede sol ayak bileüi arka yüzünde (aùil tendonu lokalizasyonu) 3x6 cm ebadÕnda, üzeri sarÕ fibrin dokusu ile kaplÕ keskin kenarlÕ ülsere lezyon saptandÕ (úekil 1). BaùlangÕçta has-tanÕn bu lezyonunun, lokalize olduüu bölge nedeni ile kronik tekrarlayan travmalarÕn (ayakkabÕ vurmasÕ) neden

úekil 1. HastanÕn esas baùvuru yakÕnmasÕ olan sol ayak bileüi

arka yüzündeki ülsere lezyonun klinik görünümü

úekil 3. El parmaklarÕnda fleksiyon deformitesi ve el

tÕrnaklarÕnda-ki distrofik deüiùiklikler

(3)

olduüu travmatik ülser veya staz ülseri olabileceüinden ùüphelenildi. AyrÕntÕlÕ muayene ve anamnez sonucunda hastada bu lokal yakÕnmanÕn yanÕ sÕra boy kÕsalÕüÕ (Boy: 151 cm, kilo: 52 kg), sklerodermoid deri deüiùiklikleri ve yaùÕna göre daha yaùlÕ bir görünüm (úekil 2), el ve ayak parmaklarÕnda fleksiyon kontraktürü, tÕrnak distrofileri (úekil 3) tespit edildi ve yirmili yaùlardan itibaren saçlarda seyrelme ve erken beyazlama olduüu öürenildi. Bu bulgu-lar ses kÕsÕklÕüÕ, geçirilmiù melanoma ve erken yaùta kata-rakt operasyonu öyküsü ile birleùtirildiüinde hastada WS’den ùüphelenildi ve eùlik edebilecek diüer bulgular açÕsÕndan ayrÕntÕlÕ tetkik edilmek üzere hastanÕn kliniüe yatÕùÕ uygun görüldü. Bacaktaki skleroderma benzeri deri lezyonundan alÕnan biyopsi materyalinin histopatolojik incelemesinde epidermal atrofi, orta ùiddette hiperkera-toz ve kollajen liflerde kalÕnlaùma ve hyalinizasyon izlen-diüi rapor edildi. Kemik dansitometresi ve direkt radyog-rafik deüerlendirmeler sonucunda kemik yapÕda osteopo-rotik deüiùikliler, osteopeni, el parmaklarÕnda hafif ùiddet-te osùiddet-teoskleroz ve el-ayak grafilerinde yumuùak dokuda vasküler yapÕlara uyan lokalizasyonlarda lineer kalsifikas-yonlar tespit edildi. Eùlik edebilecek erken aterosklerotik deüiùiklikler açÕsÕndan kardiyoloji bölümü tarafÕndan deüerlendirilen hastanÕn bilateral dorsalis pedis ve tibialis posterior nabÕzlarÕ alÕndÕ. AyrÕca EKG ve miyokard perfüz-yon sintigrafisi de olaüan olarak deüerlendirildi. Karotis arter Doppler ultrasonografisinde ise her iki karotiste ate-rom plaklarÕ izlendi. Ses kÕsÕklÕüÕ açÕsÕndan KBB tarafÕndan deüerlendirilen hastada her iki vokal kord ön 1/3’lük kÕsÕmda yüzeysel ülserasyon ve minimal kalÕnlaùma oldu-üu saptandÕ ve bunun üzerine yapÕlan larinks tomografi-sinde herhangi bir kitle tespit edilmedi. Rutin laboratuar incelemesinde hemoglobin: 11.4 g/dl, eritrosit sedimen-tasyon hÕzÕ: 108 mm/saat, açlÕk kan glukozu: 104 mg/dl, oral glukoz tolerans testinde 2. saat sonundaki kan glu-koz deüeri 186 mg/dl, CRP: 11.7 mg/dl BUN: 38.3 mg/dl, kreatinin:1.4 mg/dl, trigliserid: 573 mg/dl, kolesterol: 289 mg/dl, LDL: 139 mg/dl ve glomerüler filtrasyon hÕzÕ: 35.9 ml/dk olarak saptandÕ. AyrÕca antinükleer antikor (ANA), anti-DNA ve anti-Scl-70 otoantikorlarÕ negatif bulundu. BatÕn USG’de karaciüerde grade 3 hepatosteatoz ve her iki böbrek boyutlarÕnÕn normale göre küçülmüù olduüu rapor edildi. Sol ayak bileüi dorsalindeki ülsere lezyonu için plastik cerrahi birimi ile konsülte edilen hastaya her-hangi bir cerrahi müdahale önerilmedi. Bunun üzerine ülsere lezyona lokal yara örtüleri uygulandÕ ve yara dudaklarÕ epitelizasyonu hÕzlandÕrmak için periyodik ola-rak gümüù nitratla koterize edildi. Genetik danÕùmanlÕk eüitimi açÕsÕndan genetik birimine yönlendirilen hastaya 6 aylÕk dönemlerde dermatoloji poliklinik kontrolü önerildi.

TartÕùma

Eriùkin erken yaùlanma sendromu olarak bilinen WS’ye eùlik eden klinik, radyolojik ve laboratuvar bulgularÕ olduk-ça çeùitlilik göstermektedir (4). HayatÕn ilk on yÕllÕk döne-minde bu kiùiler normal bir geliùim göstermektedirler. Tipik karakteristik bulgular çoüu zaman 3.-4. dekatta orta-ya çÕkmaktadÕr. Sendromun en erken klinik belirtisi büyü-mede yavaùlama ve boy kÕsalÕüÕdÕr (4, 5). Saçlarda seyrel-me ve erken grileùseyrel-me sÕklÕkla ikinci en erken ortaya çÕkan bulgu olup genellikle ikinci dekatta belirginleùmektedir. Subkutan dokuda kayÕp ve deride atrofi sonucu oluùan gergin, parlak ve alttaki dokuya sÕkÕca yapÕùÕk skleroderma benzeri deri deüiùiklikleri, gaga ùeklinde burun ve kuù benzeri yüz görünümü WS’nin tipik bulgularÕ arasÕnda yer almaktadÕr (1, 2, 4, 5). Prematür katarakt, yüksek tonlu, ince ve kÕsÕk ses, osteoporoz, hipogonadizm, diyabetes mellitus veya oral glukoz tolerans testinde bozukluk, hiperlipidemi, subkutan doku ve/veya yumuùak dokuda kalsifikasyon, sklerodaktili, el ve ayak parmaklarÕnda flek-siyon kontraktürü, düz tabanlÕk, osteoskleroz ve tÕrnak distrofileri, WS’ye eùlik edebilen diüer bulgular arasÕnda yer almaktadÕr (1, 2, 4-6). Olgumuzda hipogonadizm, diya-betes mellitus dÕùÕndaki tüm bulgular mevcuttu.

WS’de hastalÕk seyri esnasÕnda ortaya çÕkabilen ve hastalarÕn çoüunda ölüm nedeni olabilen bir diüer önemli bulgu ise prematür ateroskleroz ve buna baülÕ geliùen komplikasyonlardÕr (miyokard enfarktüsü, kalp yetmezliüi, serebral infarkt) (1, 2, 4). Olgumuzda geçirilmiù ateroskle-rotik hastalÕk öyküsü yok idi ve miyokard perfüzyon sintig-rafisi ve elektrokardiyografik deüerlendirmede de patolojik bulguya rastlanmadÕ. Ancak direkt grafide periferik arter traseleri boyunca lineer kalsifiye aterom plaklarÕ ile uyumlu sklerotik görünümün ve karotis arter Doppler ultrasonog-rafisinde her iki karotiste de yaygÕn aterom plaklarÕnÕn izlenmesi, aterosklerotik sürece yatkÕnlÕüÕn gösterilmesi açÕsÕndan önemli bir bulgu idi.

Werner sendromlu hastalarda bir diüer sÕk ölüm nede-ni eùlik eden malinede-niteler olup hastalarÕn %5.6-25’inde görülebildiüi bildirilmiùtir (7). Epitelyal kanser ve mezenùi-mal sarkom insidansÕ normezenùi-mal popülasyona kÕyasla WS’de on kat daha fazladÕr (1). WS’de malinite geliùme riskinin normal populasyona göre neden daha yüksek olduüu tam olarak bilinememektedir (7). Normal yaùlanma sürecinde gözlenen hiperplazi ve dejeneratif deüiùikliklere benzer ùekilde, WS’de daha erken ortaya çÕkan hücresel düzey-deki bu deüiùiklikler, malinite geliùimini kolaylaùtÕran fak-törler olarak suçlanmaktadÕr. AyrÕca WS’de, kromozomal instabilite ve kromozomal yeniden düzenlemelerin (rear-rangement) yanÕ sÕra, DNA replikasyon sürecindeki defekt ve doüal öldürücü hücre aktivitesindeki azalmanÕn da

(4)

nite geliùimine katkÕ saüladÕüÕ ileri sürülmektedir (1, 7, 8). Tiroid kanseri, melanoma, osteosarkoma, meninjiom, yumuùak doku sarkomlarÕ ve hematolojik maliniteler WS ile birlikteliüi en sÕk rapor edilen maliniteler arasÕnda yer almaktadÕr (1, 9). ûlginç olarak, WS’de eùlik eden bu mali-nitelerin genellikle sÕra dÕùÕ bir yerleùim gösterdiüi ve klasik melanomanÕn aksine, solar maruziyetle iliùkisiz olarak akral ve/veya mukozal yerleùimli melanomalarÕn sÕk göz-lendiüi rapor edilmiùtir (4). Bizim olgumuzda da solar maruziyetle iliùkisiz olarak ayak tabanÕ yerleùimli melano-ma öyküsünün olmelano-masÕ WS tanÕsÕnÕ destekleyen bir diüer bulgu idi.

Werner sendromu kronik bacak ülserlerinin oldukça nadir bir sebebidir (10). Yamamato ve ark. (1) 1916-2002 yÕllar arasÕnda Medline ve Japon veri tabanlarÕnÕ kullanarak taradÕklarÕ 411 WS’li olgunun 189’unda (%46) inatçÕ ülser-lerin eùlik ettiüini bildirmiùlerdir. Oldukça zor iyileùen bu ülserler sÕklÕkla ayak bileüi, aùil tendonu, topuk, baùpar-mak ve ayaüÕn dorsal yüzeyinde yerleùim göstermektedir (1, 10). Subkutan atrofi, yetersiz perfüzyon, bozulmuù fib-roblastik aktivite, ayak anatomik yapÕsÕndaki bozulma, ateroskleroz ve diyabetes mellitus ülser patogenezinde rol oynadÕüÕ öne sürülen faktörler arasÕnda yer almaktadÕr (10). úimdiye kadar WS tanÕsÕ geciken hastamÕzda, ayak

Werner sendromu tanÕ kriterleri Olgumuzdaki bulgular

Major bulgu ve semptomlar (10 yaù üzerinde baùlangÕç gösteren)

Katarakt [bilateral] +

Karakteristik dermatopatolojik bulgular ve karakteristik yüz görünümü [Kuù benzeri yüz

görünümü] +

KÕsa boy +

Saçlarda erken grileùme ve seyrelme +

[Anne ve baba arasÕnda kan baüÕ bulunmasÕ veya hastalÕüÕn kardeùleri de etkilemiù -olmasÕ]

[Yirmidört saatlik idrarda pozitif hyalüranik asit testi] ÇalÕùÕlamadÕ

Diüer bulgular ve semptomlar

Tip 2 diyabetes mellitus

-Hipogonadizm

-Osteoporoz +

El ve/veya ayak parmaklarÕnda distal falanks’da osteoskleroz (Direkt grafi) +

Yumuùak doku kalsifikasyonu +

Prematür ateroskleroz (miyokard infarktüsü, vs.)

-Neoplazmlar: mezenùimal (sarkoma vs.), +

Anormal ses (yüksek tonlu tiz ses, veya kÕsÕk, boüuk ses) +

Düz tabanlÕk +

Kesin tanÕ

Tüm major bulgular ve minör bulgulardan 2’si Muhtemel tanÕ

ûlk üç major bulgu ve minör bulgulardan 2’si OlasÕ TanÕ

Katarakt yada dermatolojik deüiùikliklere ilaveten 4 minör bulgu TanÕnÕn dÕùlanmasÕ

Bulgu ve semptomlarÕn adelosan dönemden önce baùlangÕç göstermesi (Boy kÕsalÕüÕ hariç)

(5)

bileüi arka yüzünde (aùil tendon lokalizasyonu) yerleùim gösteren ve uzun süredir iyileùmeyen ülsere lezyon, loka-lize olduüu bölge itibarÕ ile WS’de gözlenen ülserler ile uyumlu idi. AyrÕca, polikliniüimize esas baùvuru yakÕnmasÕ olan ülsere lezyon, WS tanÕsÕnÕn konulmasÕna olanak saü-layan ilk bulgu idi.

WS tanÕsÕ klinik bulgulara dayanÕlarak konulmaktadÕr. Nakura ve ark. 1994 yÕlÕnda WS tanÕ kriterlerini geliùtirmiù-ler ve bu kritergeliùtirmiù-leri karùÕlayÕp karùÕlamama durumuna göre hastalÕüÕ kesin, muhtemel ve olasÕ WS olarak sÕnÕflandÕr-mÕùlardÕr (4). Buna göre major bulgularÕ ve ilaveten altÕ minör bulguyu saülayan olgumuz kesin WS olarak kabul edildi (Tablo 1).

Hutchinson Gilford progeria sendromu (HGPS), Rothmund Thomson sendromu ve skleroderma ayÕrÕcÕ tanÕda düùünülmesi gereken hastalÕklardÕr. HGPS prema-turiteye ve doüumdan sonra kÕsa sürede hÕzla yaùlanmaya sebep olan son derece nadir genetik bir hastalÕktÕr. WS’den farklÕ olarak yaùlanma süreci erken çocukluk döneminden itibaren baùlamaktadÕr ve hastalar genellikle ortalama 13 yaù civarÕnda atreosklerotik, kardiyak ve serebrovasküler komplikasyonlar nedeni ile kaybedilmek-tedir. Rothmund–Thomson sendromunda ise poikiloder-ma (telenjektazi, skarlaùpoikiloder-ma, irregüler pigmentasyon ve depigmentasyon, atrofi), hiperkeratotik lezyonlar, bül olu-ùumu, fotosensitivite, juvenil zonular katarakt ve nadiren rastlanan korneal distrofi gibi bulgular gözlemlenmektedir. HGPS’de olduüu gibi bulgular WS’ye kÕyasla daha erken yaùlarda ortaya çÕkmaktadÕr (5, 11, 12). Sklerodermada izlenen Raynaud fenomeni, otoantikor pozitifliüi, disfaji, gastrointestinal ve pulmoner sistem tutulumu WS’de görülmemektedir, telenjiektazi ve dijital ülserler ise olduk-ça nadirdir (11, 12).

Olgumuzda Nakura ve ark. tarafÕndan hazÕrlanan kriter-lerdeki bulgulardan farklÕ olarak kompanse kronik böbrek yetmezliüi de tespit edildi. Bunun üzerine, WS ve böbrek yetmezliüi birlikteliüi ile ilgili olarak yapÕlan literatür tarama-sÕnda üç adet anektodal vaka raporuna rastlandÕ (13-15). Kawamura ve ark.(13) WS tanÕsÕ aldÕktan 19 yÕl sonra böb-rek yetmezliüi geliùen 53 yaùÕndaki hastanÕn böbböb-rek biyopsisinde hipertansif glomeruloskleroz tespit etmiùler ve renal tutulumun hipertansiyon ile iliùkili olabileceüini öne sürmüùlerdir (13). WS ve son dönem böbrek yetmez-liüi birlikteyetmez-liüi ile ilgili bir diüer rapor ise Nishihara ve ark. (14) tarafÕndan diyabetes mellituslu bir olguda tanÕmlan-mÕùtÕr. Bu raporda yazarlar, diyabet mellitus ile iliùkili diüer mikrovasküler komplikasyonlarÕn özellikle de retinopatinin olmamasÕnÕ gerekçe göstererek, renal tutulumun diyabe-tes mellitus ile iliùkili olmadÕüÕnÕ ileri sürmüùlerdir. Kocabay ve ark. (15), diyabetes mellitus, hipertansiyon ve altta

yatan baùka bir predispozan faktör olmaksÕzÕn renal yet-mezlik geliùen 29 yaùÕnda WS’li bir olgu tanÕmlamÕùlar ve renal tutulumun WS’nin nadir görülen bir bulgusu olabile-ceüi iddiasÕnÕ ortaya atmÕùlardÕr. Bizim olgumuzda da renal yetmezliüe zemin hazÕrlayan bilinen bir neden, diyabetes mellitus, hipertansiyon ve baùka bir predispozan faktör saptanmadÕ.

Bu yazÕmÕzda, esas baùvuru yakÕnmasÕ inatçÕ bacak ülseri olan ve ùimdiye kadar tanÕsÕ konulamamÕù oldukça nadir görülen bir WS olgusu literatür eùliüinde kapsamlÕ olarak gözden geçirilmiùtir. Beraberinde görülen böbrek yetmezliüinin tesadüfi bir birliktelik mi? yoksa hastalÕk seyrinde nadir görülen klinik bir antite mi? sorusunun cevabÕnÕ vermek hali hazÕrda zor ve literatür desteüinden yoksundur.

Sonuç olarak oldukça nadir görülen ve klinik, laboratuar ve radyolojik açÕdan farklÕ özellikler gösterip, çoüu zaman klinisyenin dikkatinden kaçabilen WS’de; hastalÕk seyri esnasÕnda ortaya çÕkabilecek komplikasyonlar ve özellikle de malinite geliùim riski açÕsÕndan erken tanÕ ve takip büyük önem taùÕmaktadÕr.

ÇÕkar ÇatÕùmasÕ

Yazarlar, herhangi bir çÕkar çatÕùmasÕnÕn söz konusu olmadÕüÕnÕ bildirmiùlerdir.

Kaynaklar

1. Yamamoto K, Imakiire A, Miyagawa N, Kasahara T. A report of two cases of Werner’s syndrome and review of the literature. J Orthop Surg 2003;11:224-33.

2. Goto M. What can we learn from Werner syndrome? A biased view from a rheumatologist. Mod Rheumatol 2002;12:294-9.

3. Jacob KN, Baptista F, dos Santos HG, et al. Phenotypic heterogeneity in body fat distribution in patients with atypi-cal Werner’s syndrome due to heterozygous Arg133Leu lamin A/C mutation. J Clin Endocrinol Metab 2005;90: 6699-706.

4. Muftuoglu M, Oshima J, von Kobbe C, et al. The clinical characteristics of Werner syndrome: molecular and bioc-hemical diagnosis. Hum Genet 2008;124:369-77.

5. Leistritz DF, Hanson N, Martin GM, Oshima J. Werner Syndrome Genereviews. Available at: http://www.ncbi.nlm. nih.gov/bookshelf/br.fcgi?book=gene&part=werner 6. Shimamoto A, Sugimoto M, Furuichi Y. Molecular biology

of Werner syndrome. Int J Clin Oncol 2004;9:288-98. 7. Goto M. Hierarchical deterioration of body systems in

Werner’s syndrome: Implication for normal ageing. Mechanisms of ageing and development 1997;98:239-54. 8. Yamanaka A, Hirai T, Ohtake Y, Kitagawa M. Lung cancer

associated with Werner’s syndrome: a case report and review of the literature. J Clin Oncol 1997;27:415-8.

(6)

9. Ozgenc A, Loeb LA. Werner syndrome, aging and cancer. Genome Dyn 2006;1:206-17.

10. Yeong EK, Yang CC. Chronic leg ulcers in Werner’s syndrome. Br J Plast Surg 2004;57:86-8.

11. Yüksel P, Yüksel N, Akbay G, HasÕrcÕoülu F, Karabay Y. Werner sendromu. T Klin Dermatol 1998;8:102-5.

12. Bes C, Vardi S, Güven M, Soy M. Werner’s syndrome: a quite rare disease for differential diagnosis of scleroderma. Rheumatol Int 2010;30:695-8.

13. Kawamura H, Tsuchida H, Maezawa Y, et al. A report of a case with Werner’s syndrome suffering from end-stage renal failure. Nippon Ronen Igakkai Zasshi 2003;40:282-6. 14. Nishihara G, Nakamoto M, Yasunaga C, et al. End-stage

renal disease in a patient with Werner’s syndrome. Nephron 1997;76:360.

15. Kocabay G, Ozturk S, Ecder T. Werner syndrome associa-ted with renal involvement. Saudi Med J 2006;2: 1768-9.

Referanslar

Benzer Belgeler

Reaktif perforan kollajenozda transepidermal olarak kollajen, elastosis perforans serpinjinozada elastik doku, kazan›lm›fl perforan dermatozda ise nekrotik materyal (bazen

Günümüzün Global DünyaVÕQGD ELOJL HNRQRPLVL bilgi temelleri üzerine NXUXODQ \HQL ELU HNRQRPL DQOD\ÕúÕGÕU. Bilgi, ekonominin tüm VHNW|UOHULQGH EHúHUL IL]LNVHO

Resistance to activated protein C due to factor V Leiden mutation: high prevalence in patients with post-thrombotic leg ulcers. Kocatürk ve ark., Faktör V Leiden mutasyonuna ba¤l›

Klinik ve laboratuvar bulgular› b-talassemi ile uyumlu bulu- nan hastan›n, mevcut bacak ülserleri b-talassemi’nin deri komplikasyonu olarak de¤erlendirildi.. Tedavide 1 Ü

HBS’nda spinal refleks çal›flmalar›, bu hastalarda ref- leks efli¤inin daha düflük oldu¤unu ve fleksör refleksle- rin uykuda daha belirgin olarak genifl bir

Huzursuz bacak sendromuna, uykuda periyodik ekstremite hareket bozukluk/uğu (UPEH) denen bir uyku bozukluğu da sıklıkla eşlik eder.. Hastalarda zamanla uyku bozukluğuna

Onun gösterdiği doğrultuda, onun öğrettikleriyle yoluna devam edeceğim belirtiyor ve Vehbi Koç’un bir yıldız gibi her zaman parlayıp hiçbir zaman sönmeyeceğini üzerine

Ama öyle bir kayıttı ki bu, Neyzen her zamanki gibi sarhoş olduğu için arada bir sızıyor; uyandıktan sonra yeniden çalmaya devam ediyordu..