• Sonuç bulunamadı

Bir Beslenme Kaynağı Olarak Çeviri: Fatma Aliye Hanım’ın “Meram” Tercümesi Örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Beslenme Kaynağı Olarak Çeviri: Fatma Aliye Hanım’ın “Meram” Tercümesi Örneği"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Serap Aslan Cobutoğlu

**

TRANSLATION AS A REFERENCE SOURCE:

THE SAMPLE OF FATMA ALİYE HANIM’S TRANSLATION OF “MERAM” ÖZ: On dokuzuncu yüzyıl, kadın konusunda tüm dünyada değişimin yaşandığı bir döneme tekabül eder. Osmanlı toplumundaki kadınlar da bu değişimden etkilenirler. Bu süreçte, hukukçu ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım (1864-1926), kadın konusuna getirdiği yeni bakış açılarıyla Osmanlı’daki değişim rüzgârlarının önemli bir cephesini oluşturur. Türk kadını ile iletişime geçebilmek için işe kültürlerarası etkileşimin bir parçası olan çeviriyle başlayan Fatma Aliye Hanım, peşi sıra yayımladığı telif romanlarıyla da kadın-kadınlık-kadın sorunları gibi konuları tartışma zemini oluşturmuştur.

Bu çalışmada on dokuzuncu yüzyıl sonunda tercümenin yerli edebiyatın üretilme-sinde işlevsel olduğu bilgiüretilme-sinden hareketle ihtiva ettiği konular bakımından Fatma Aliye Hanım’ın Meram (1890) tercümesiyle telif romanları arasındaki paralellikler ortaya konmaya çalışılmış, bir beslenme kaynağı olarak tercüme metnin yazarın telif eserleri üzerindeki etkisi üstünde durulmuştur. Bununla birlikte çeviri tekniği açısından Meram’ın teknik özelliklerine de değinilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Tanzimat, çeviri, Fatma Aliye Hanım, kadın.

ABSTRACT: Nineteenth Century corresponds to a period that had been a chan-ge about women issue all over the world. Women in Ottoman society were also

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 9, Nisan 2014, s. 37-61

* Bu makale, M.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Bilgi Belge Yönetimi Bölümünün ortak programı

olan “Türk Kültüründe İz Bırakanlar: Fatma Aliye Hanım” (28 Mart 2012) konulu panelde tarafımızdan “Meram Tercümesi Hakkında Bazı Dikkatler” başlığıyla sunulmuş bildiri metninin genişletilmiş hâlidir.

(2)

affected by this change. In this process, Fatma Aliye Hanım (1864-1926), who is the daughter of a legist and a statesman Ahmet Cevdet Pasha, constitutes an im-portant side of change in Ottoman society by bringing new perspectives about the women issue. In order to communicate with Turkish women, Fatma Aliye Hanım who begins to work with translation that is a part of intercultural communication, has constituted a platform, discussing woman-womanhood issues by publishing her copyrighted novels consecutively.

In this study, based on the information that translation has a functional effect on producing local literature at the end of nineteenth sentury, parallelisms among Fatma Aliye Hanım’s translation Meram (1890) and her copyrighted novels have been tried to be presented in terms of including topics; it is emphasized that translation text as a reference source has an effect on her copyrighted novels. Moreover, the technical characteristics of Meram are also mentioned in terms of translation technique.

Keywords: Tanzimat, translation, Fatma Aliye Hanım, woman. ...

Giriş

Tanzimat dönemi ile birlikte Osmanlı geleneksel toplumunda meydana gelen dönüşüm, iç dinamiklerin harekete geçirdiği kendiliğinden ortaya çıkan bir süreç olmaktan ziyade, Avrupa karşısındaki gerilemenin zorunlu kıldığı, devletin başlatıp yönlendirdiği reform dönemine denk gelen bir harekettir.1

“Devlet işlerinde bozulan düzeni yeniden kurmak isteğinden, fikir hayatında da Batı’ya dönmek ve yeni uygarlığın gidişine ayak uydurmak ihtiyacından doğmuş bir hareket”2 olarak nitelenen Tanzimat, Osmanlı toplum yapısında, özellikle kentlerdeki

yaşam biçiminde ve en önemlisi zihniyet dünyasında önemli değişimleri başlatmış, bu yönüyle bir kültür dönüşümü hareketi halini almıştır. Bu dönemde Batı ile ilişkilerin neticeleri sadece idari, askerî ve mali alanlarda değil, devletin tüm kurumlarında gö-rülmeye başlanır. Batı ise o dönem için adeta sadece Fransa olarak kabul edildiğinden3

Batı ile kurulan bu tür ilişkilerde başrolü Fransa oynamıştır.

1 Yasemin Avcı, “Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Döneminde ‘Otoriter Modernleşme’ ve Kadının

Özgür-leşmesi Meselesi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), S. 21 (2007), s. 2.

2 Agâh Sırrı Levend, “Tanzimat Devrinde Dilde Sadeleşme Hareketinin Başlaması”, Türk Dilinde Gelişme

ve Sadeleşme Evreleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1960, s. 80. Ayrıca bk. Ömer Faruk Akün,

“Tanzimat Edebiyatı Sözü Ne Dereceye Kadar Doğrudur”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, C. VI, S 2-3 (1977), s. 15-37, 22-39.

3 Nuri Akbayar, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Çeviri”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi,

(3)

1860’lar kültür alanındaki Batılılaşmanın birden hız kazandığını gösteren örnek-lerle doludur. Bu örneklerin oluşmasında ve çoğalmasında kültürel alışverişi sağlayan çeviri faaliyeti önemli roller üstlenir.

Toplumların aydınlanma süreciyle çeviri etkinliği arasında sıkı bir bağ olduğu bilinmektedir. Özellikle geçiş dönemindeki toplumların gereksinim duyduğu yenilikler konusunda topluma geniş kaynaklar sunan çevirilerin, toplumun sanatsal ve düşünsel hareketliliğinin artırılması konusunda etkili olduğu söylenebilir.4 “Büyük edebiyat

devirleri arifesinde her millet geçmiş veyahut muasır büyük edebiyatlarından gücü-nün yettiği kadarını kendi diline çevirmiştir.” sözleriyle çevirinin hem büyük kültür değişikliklerinin hazırlanmasındaki önemine hem de edebiyatın gelişmesindeki rolüne vurgu yapan Halide Edib’e göre “tercüme”, “binbir cepheli” bir konudur ve bu konu-da herkesin birleştiği nokta “büyük edebiyatların hepsinde tercümenin, yerine göre büyük küçük, mutlak bir rol oynamış olmasıdır.”5 Tercüme, sadece diller arasındaki

bir aktarım olarak değil, bir kültürün öteki kültürlerle karşılaşması, bütün bir zihni-yetin aktarımı olarak düşünüldüğünde ise Hilmi Ziya Ülken’in “Tercüme bütün bir medeniyeti nakletmektir.”6 sözü daha anlamlı görünmektedir. Bununla birlikte çeviriyi

kültürün bir parçası olarak gören Nedim Gürsel de geçiş döneminde ve bir sıçrama aşamasında olan bir toplumun, geleneksel ideolojinin etkisinden sıyrılmasını kendi dışındaki kültürlere gönderme yapmasıyla mümkün görür.7 Bu durumda çeviri hem bu

göndermeyi sağlayacak köprü vazifesi görmektedir hem de “farklı kültürlere açılarak gelişme” sağlayacak kültürlerarası bir etkileşim aracıdır.

Tanzimat döneminde Batılılaşma aynı zamanda Batı’nın eserlerini çevirmek anla-mına gelmiş, dönemin aydınları, Batı’nın adeta bir metin gibi “eksiksiz” ve “yanlışsız” bir çevirisini yapmak istemişlerdir.8

Batı dünyasından ilk yazınsal çeviriler, Tanzimat döneminde gerçekleştirilir. Tanzimat ideolojisine uygun olarak çevrilecek metinlerin seçiminde ve tercümeleri sırasında “değişim ve yenileşme ihtiyacına cevap verebilmesi (bilgi aktarım aracı) ve toplumun yapısına ve geleneklerine uygunluğu (‘kabul edilebilirlik’ ilkesi) temel ilkeler olarak saptanmaktadır.”9 Türk okuyucusu bu dönemde yapılan çeviriler aracılığıyla

4 Faruk Yücel, “Türkiye’nin Aydınlanma Sürecinde Çevirinin Rolü”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi Dergisi, C. 23, S. 2 (2006), s. 207.

5 Ayşe Banu Karadağ, Çevirinin Tanıklığında Medeniyetin Dönüşümü, Diye Yayınları, İstanbul, 2008,

s. 83-84.

6 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, Vakit Gazetesi Matbaası, İstanbul, 1974,

s. 348.

7 Nedim Gürsel, “Çeviri Etkinliği ve Kültür”, Türk Dili, C. 38, S 322 (1978), s. 23. Ayrıca bk. Nedim

Gürsel, Çağdaş Yazın ve Kültür, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1978, s. 217. 8 Karadağ, a.g.e., s. 26.

(4)

hem yeni edebi türlerle hem de kendileri için daha önce yabancı olan bazı Avrupa örf ve adetleriyle tanıştırılmıştır.10 Çevirilerin büyük çoğunluğu Fransızcadan olmakla

beraber 1876-1908 yılları arasında çevrilen 1.776 eserden 887’sini edebiyat alanında yapılan çeviriler oluşturur.11 On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında edebî tercümeler

artmakla birlikte özellikle 1880’den sonra roman en baskın çeviri yazın türü olarak karşımıza çıkar. Roman türü bir Tanzimat aydını olan Fatma Aliye Hanım’a da Osmanlı kadınlarının sorunlarını tartışmakta vasıta olmuş, kendisine kadın sorununu tartışacağı rahat bir zemin hazırlamıştır.12 Ancak o, roman yazma sürecine geçmeden önce eşi

Faik Bey’den aldığı izin üzerine13 George Ohnet’nin Volonté’sini Meram adıyla ve

“Bir Kadın” imzasıyla Türkçeye çevirir. Bu çeviri devrinde çok beğenilmiş ve hem Fransızcayı iyi anlaması hem de Türkçeyi iyi kullanması sebebiyle müterciminin bir kadın olduğuna kimse inanmak istememiştir.14

Otuzdan fazla romanı bulunan George Ohnet’nin dilimize çevrilen romanları arasında sadece Meram adıyla çevrilen Volonté yoktur. İsmail Habib Sevük, Avrupa Edebiyatı ve Biz II adlı eserinde polis ve macera romanları türünde Eugene Sue’den sonra bu türün en meşhur isimlerinden saydığı George Ohnet’nin, Fransızcadan ya-pılan tercümelerini Son Aşk, Croix-Mort (Krua Mor) Kadınları, Demirhane Müdürü, Meram, Suziş yahut Bir Ressamın Levha-i Hayatı, İstanyomora Kızı yahut (Meyyal-i

Baskı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 2007, s. 59. Ayrıca bk. Emel Kefeli, “Edebiyatın Gelişmesinde Tercümelerin Rolü: Tercüme Edebiyatı”, İlmî Araştırmalar, S. 7 (1999), s. 147-155.

10 Özlem Berk, “Batılılaşma ve Çeviri”, Türkiye’de Siyasi Düşünce Modernleşme ve Batıcılık, C 3, (haz.

Uygur Kocabaşoğlu), İletişim Yay., İstanbul, 1985, s. 511.

11 Cevdet Perin, “Muasır edebiyatımızın Fransız tesirini en çok hisseden tarafı şüphesiz romancılığı ve

hikâyeciliğidir bu edebi neviler edebiyatımıza Tanzimat’tan sonra Fransız tesiri ile girmişlerdir. Ede-biyatımıza Fransız tesiri ile giren bu nevilerin yine bu tesir altında gelişmeleri tabii bir olaydır.” sözle-riyle Fransız edebiyatının Türk edebiyatı üzerindeki etkisine dikkat çeker. Bk. Cevdet Perin, Tanzimat

Edebiyatında Fransız Tesiri, Pulhan Matbaası, İstanbul, 1946, s. 100. Ayrıca Saliha Paker de 1856-1908

yılları arasında özellikle Fransız edebiyatından yapılan çevirilerle, yerli edebiyat alanındaki yeniliklere yönelik “ilk adım”ın atıldığını belirtir. Bk. Karadağ, a.g.e., s. 99.

12 Tülay Gençtürk Demircioğlu, “Hayattan Kurmacaya Fatma Aliye Hanım’ın Dört Romanında

Metin-lerarası İlişkiler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, V. 3, S. 13 (2010), s. 105.

13 “Faik Paşa Konya’dan geldikten üç gün sonra idi ki sıhhatim pek iyi olduğu halde George Ohnet’nin

Volonté’sini okudum. Bu romanı pek beğendim. Emilie’nin hâlini çok takdir ettim. Bunu tercüme etmek

hevesine düştüm. Bir gün oturuyor idik. Zevcime ‘Ah ne olur bunu tercüme etsem’ dedim. ‘Haydi ter-cüme et’ dedi. ‘Neşrettirmeğe müsaade eder misin?’ dedim. ‘Hay hay!’ dedi. Pek sevindim. O hevesle pek çabuk tercüme ediyordum.” Bk. Ahmet Midhat Efendi, Fatma Aliye Hanım yahut Bir Muharrire-i

Osmaniyenin Neşeti, Kırk Anbar Matbaası, İstanbul, 1311, s. 163-164.

14 Fransızcayı başlangıçta kendi çabasıyla babasından gizli bir şekilde öğrenen Fatma Aliye Hanım, daha

sonra aldığı özel derslerle dilini geliştirir. Fransızca öğrenme macerasını “O zamanlar kız çocuklara Fransızca öğretmek henüz müteammim değil idi. Yalnız bir iki familyadan başka Müslüman familya-lardan hiç birisi bunu kabul etmemişler idi. Bizim familya dahi bu hilâfgirândan olup ezcümle vâlidem bile benim Fransızca okuduğumu görecek, anlayacak olsa mazallah Te’âlâ dinimi tebdîl etmişim kadar işe ehemmiyet vererek ona göre mümâna’at için elinden geleni icrâdan geri durmayacağı derkâr idi” şeklinde dile getirir. Bk. Ahmet Midhat Efendi, a.g.e., s. 72-73.

(5)

Fena Bir Zekânın Saniha-i Ahiresi), Netice-i Meram, Kontes Sara, Serj Panin, Piyerin Ruhu şeklinde tespit etmiştir.15

Cevdet Perin ise George Ohnet’den çevrilen romanlara Nesis yahut Muhtazırın Dem-i Ademi, Cıhazsız Kız, Sevda yahut Kuğu Nağmesi olmak üzere üç roman daha eklemiş,16 böylece otuzdan fazla romanı bulunan Fransız yazarın dilimize çevrilen

eser-lerinin sayısı on üçü bulmuştur. Fatma Aliye Hanım da Meram önsözünde “terakkiyât-ı asrıye icabından” olarak son zamanlarda bazı hanımların da eserlerinin beğenildiğini, övgü aldığını ve hanımların bu konudaki kabiliyetsizliklerinden dolayı eserlerini bazı yazarlara düzelttirdiklerini belirtir. Kendisi de “bu acize de onların eserine iktifâen bir şey yazmayı kurdum” sözleriyle 1890’da tercüme faaliyetinin içerisindeki yerini alır. Edebiyat sanatındaki yetersizliğini biraz olsun örtmek için tercüme edeceği romanın güzel bir eser olmasını arzu eden Fatma Aliye Hanım, “hakikat-i hâlden çıkmaksızın insanların ahvâl-i fıtriyesini pek güzel tasvir eden ve şu zamanda dünyanın her tarafında eserlerinin gördüğü teveccühle romancılıkta bir mevki-i mümtaz ihraz eyleyen”, “Fransa meşâhîr-i üdebâsından” George Ohnet’nin eserlerini okumuş, Türkçeye tercüme edil-memiş olanlardan Volonté17 adlı romanını seçmiştir. Eserin gördüğü rağbet neticesinde

bir sene içinde ulaştığı baskı sayısını da (yüz iki) yanılmadığının delili olarak gösterir. İsmail Habib Sevük, ilk defa bir kitabın bir kadın tarafından tercüme edilmesinin o zaman herkesi şaşırttığını, bu duruma kimsenin inanmak istemediğini “bu işe yalnız

15 Son Aşk, Mütercimi Bogos, Karabet Matbaası, İstanbul, 1305 (1887) 398 s.; Croix-Mort (Krua Mor)

Kadınları, Mütercimi Ahmed İhsan, Mahmudbey Matbaası, 1887, 119 s.; Demirhane Müdürü, Mütercimi

Ahmed İhsan, Cemaşefendi Matbaası, 1305 (1889), 216 s. (Mukaddimede romanın belli bir yere kadar olan kısmının Ahmed Rasim tarafından tercüme edildiği bildirilmektedir.); Meram, Mütercimesi Bir Ka-dın, Kasbar Matbaası, İstanbul, 1307 (1891), 328 s.; Suziş yahut Bir Ressamın Levha-i Hayatı, Mütercimi Muzaffer Gıyaseddin, Artin Asadoryan Matbaası, İstanbul, 1309 (1893), 161 s.; İstanyomora Kızı yahut

(Meyyal-i Fena Bir Zekânın Saniha-i Ahiresi), Mütercimi Hamdi Kenan, Musahhihi İsmail Safa, Nişan

Berberyan Matbaası, 1310 (1894), 200 s.; Netice-i Meram, (Ermeni harfleriyle Türkçe), tercüme eden Aliş, İstanbul, 1888. Bk. İsmail Habib Sevük, Avrupa Edebiyatı ve Biz II, Remzi Kitabevi, İstanbul 1941, s. 249.

a İsmail Habib Sevük, George Ohnet’nin bunlardan başka daha birtakım romanlarının da o zamanlar

dilimize çevrildiğini belirtir: Ahmed İhsan tarafından 1891’de Kontes Sara, mütercimi zikredilmeyen

Serj Panin ve Piyerin Ruhu gibi.

a Ayrıca Sevük, o zamanlar ismi tanınmamış mütercimlerin yaptıkları tercümeye emniyet verdirmek için

bir de ismi meşhur olanlardan birinin musahhih olarak gösterildiğini İstanyomora Kızı yahut (Meyyal-i

Fena Bir Zekânın Saniha-i Ahiresi) adlı romanda bu ikinci rolü şair İsmail Safa’nın üstlendiğini belirtir.

Bk. Sevük, a.g.e., s. 249.

16 Cıhazsız Kız, Mütercimi Mahmud Sadık, Kasbar Matbaası, İstanbul, 1307 (1889); Nesis yahut

Muhta-zırın Dem-i Ademi, Mütercimi Asaf Şerafeddin, Artin Asadoryan Matbaası, İstanbul, 1308 (1890); Sevda yahut Kuğu Nağmesi, Mütercimi Hayreddin, S. Asadorya Matbaası, İstanbul, 1308 (1890). Bk. Perin, a.g.e., s. 223, 226, 227.

17 Cevdet Perin, Meram’ı 1889’da Bogos’un çevirdiğini söyler, yayınevini ise Karabet Matbaası olarak

gösterir. Bk. Perin, a.g.e., s. 223. Oysa edebiyat tarihlerinde Meram’ın Bir Kadın imzasıyla Fatma Aliye Hanım tarafından çevrildiği bilgisi vardır. Bk. Sevük, a.g.e., s. 249; İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı

(6)

bizler değil, ecnebiler de şaşırdı” sözleriyle ifade eder. O zaman Amerika’nın kırk elli kadar mecmuasında “Yazı yazan bu Türk kadını”ndan hayretlerle bahsedildiğini de sözlerine ekler.18

Gerçekten de Fatma Aliye Hanım’ın ancak “Bir Kadın” imzasıyla yayımlayabildiği bu çeviriyi bir kadının yapabileceğine kimse inanmamış, çeviriyi ya babası Ahmet Cevdet Paşa’nın ya da ağabeyi Ali Sedat Beyin yaptığı ileri sürülmüştür.19 Nitekim

Fatma Aliye Hanım’ın Meram’ın çevrilen nüshalarıyla ilgili babası Cevdet Paşa’nın şaşkınlığı üzerine söylediği “Kendimden bir ümidim var ise o da Fransızcayı iyi an-layabilmekten ibaret idi. (...) Yaptığım tercümenin Türkçesini Faik Paşa’nın tashih ve tezyin eyleyeceği ricasında idim. Bunu pedere dahi söyledik. Peder ‘Sakın ha! Buna el sürülmez’ dedi. Kendisinin tashihe inayetini rica tavrıyla yüzüne baktım. ‘Bana da yalvarsan ben de buna kalem karıştırmam’ dedi. Tuhaf şey rüya mı görüyorum diye düşünüyor idim.”20 şeklindeki sözleri ilginçtir. Kendisi de Meram önsözünde çeviriyi

“erbâb-ı edeb ve inşâdan” bir zata düzelttirmek lüzumu duyduğunu, ancak kalemin-den çıktığı gibi yayımlanmasını uygun gördüğünü belirtir. Kusurlu da olsa edebiyat âleminde kadın kaleminden çıkan bir eserin görülmesini isterken bunun aynı durumda olan kadınlara örnek teşkil edeceğini düşünür. Ahmet Midhat Efendi ise Fatma Aliye Hanım’ın eserlerinde hiç kimsenin yardımına muhtaç olmayacak bir üstad olarak yaratıldığını belirtir ve onu bazı erkek yazarlardan üstün bulur.21

18 Sevük, a.g.e., s. 249. Ayrıca Otto Hachtmann, Leipzig’deki Otto Harrossowitz kütüphanesinin Türkçe

eserlere ait 377 numaralı ve 1917 tarihli kataloguna dayanarak ve onu zenginleştirerek 1918’de neşrettiği

Europäische Kultureinflüsse in der Türkei adlı eserinin Fransız edebiyatı bahsinde George Ohnet’nin

İstanbul’da çevrilen üç eserine yer verir. Bunlardan birinin de Fatma Aliye Hanım tarafından Meram adıyla çevrilen Volonté olması sadece Amerika’nın değil, Avrupa’nın da memleketimiz neşriyatını takip ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıntılı bilgi için bk. Şerif Hulusi, “Tanzimat’tan Sonraki Tercüme Faaliyeti (1845-1918)”, Tercüme Dergisi, C. 1, S. 3 (19 Eylül 1940), s. 286-289. Aynı yazı için ayrıca bk. Yazko Çeviri, S. 7 (Temmuz-Ağustos 1982), s. 99-111. Bununla birlikte Chicago’da World’s Colombian Exposition Woman’s Library tarafından The Woman’s Library of the World’s Fair katoloğu için kendisinden kitapları ve biyografisi istenmiştir. 1893’te Chicago’dan gelen mektupta ise kitaplarının büyük ilgi gördüğü yazar. Bk. Atatürk Kitaplığı Fatma Aliye Hanım Evrakı Kataloğu-I, (haz. Mübeccel Kızıltan ve Tülay Gençtürk), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Yay., İstanbul, 1993, s. 5. Ayrıca bk. Taksim Atatürk Kitaplığı, Fatma Aliye Hanım Evrakı: 18/1, 18/2, 18/3, 18/4, 18/5 nolu belgeler. Yine 10/36 nolu belgede, kendisinden kitap talep eden birinin yurtdışından gönderdiği bir mektuba yazdığı cevapta yapıtlarının çoğunun baskılarının tükendiğini, bulabildiklerini gönderdiğini,

Nisvan-ı İslam’ın Paris’te basılan Fransızca baskısının da bittiğini, Amerika’da basılanın İngilizcesinin

ise eline hiç geçmediğini belirtir. Bk. Atatürk Kitaplığı Fatma Aliye Hanım Evrakı Kataloğu-I, s. 27.

19 Ahmet Midhat Efendi, Fatma Aliye Hanım’ın Muhâdarât adlı romanına yazdığı önsözde bundan söz

eder. Bk. Muhâdarât, s. 16.

20 Ahmet Midhat Efendi, a.g.e., 165-166.

21 “Eseri baştan başa hem de iki defa okuduk. Hiçbir yerinde kusurunu bulamadık dersek kim inanır?”;

“Hele bu romanı okudukları zaman onu hikâyât-ı mütercemeye kıyas edebilmek şöyle dursun erkekler kaleminden çıkmış olan sâir millî hikâyelere dahi kıyas edemeyeceklerini şimdiden hükmedebiliriz.”

(7)

“Bir Türk ve Müslüman kadınının hem de bir Frenk romanını tercüme etmesi; böyle âşıkane romanlar Türk kadınının iffetine yakışır mı?”22 şeklindeki ithamlara

maruz kalmamak için Fatma Aliye Hanım eserin sonuna bir de “Tabsıra” yazarak romandaki ahlaki gayeyi anlatmak üzere roman şahsiyetlerinin karakterlerini bildirir. Ona göre yazar, bu romanıyla insanları eğlendirerek ahlak dersi vermektedir. Bu öyle bir derstir ki yazar romanında bir insan sergisi gösterip her biriyle ahlak âleminin birer faslını teşkil eder. O da sadece “aşk ve alâka” konularını ihtiva eden bir roman değil, aşk ve alâkanın yanına akıl, zekâ ve iradenin de konulduğu hatta yer yer yüceltildiği bir roman çevirmeyi tercih etmiştir.

Fatma Aliye Hanım, kendi dünya görüşüne uygun bir metin çevirmekle birlikte çevirdiği bu eser de onun dünya görüşünü şekillendirmiştir denebilir. Nitekim Fransız-casına güvenmekle birlikte eseri ilk çevirdiğinde çevirisiyle ilgili söylediği “(...) Yoksa Türkçe yazdığım şeylerin iyi olabilecekleri hatırımdan bile geçmiyor idi”23 şeklindeki

sözler, hem dil hem içerik açısından bir kamuoyu yoklamasından sonra metnin daha iyi farkına varıldığına işaret eder. Bu bakımdan önce kendisini dönüştüren Fatma Aliye Hanım, daha sonra toplumu dönüştürme projesi içinde yer alacaktır. Meram’ı çevirenin hem bir kadın oluşu hem de öznel görüşleri sonraki süreçte çevirmen Fatma Aliye’yi eserin önüne geçirmiştir. Çevirinin sorumluluğunu başlangıçta “Bir Kadın” imzasıyla üstlenebilen Fatma Aliye Hanım, Avrupa’daki kadın-erkek ilişkilerinin du-rumu göstermiş, bunun Osmanlı kadınlarını neden ilgilendirdiği yönündeki toplumsal eleştirisini de ilk önce yaptığı çeviriyle dile getirmiştir. Bu açıdan çevirisine işlevsellik kazandırmıştır.

Meram’da bir kadın eğer gerçekten isterse koşullar zorlasa bile bu zorlukların üstesinde gelebilir fikri hâkimdir. Tanzimat’ın gayesine uygun olarak “yenilikçi” işleve göre seçilmiş çeviride yüceltilmeye çalışılan “irade” duygusu, ideal kadın karakterleri üzerinden verilir. Romanda asil ve zengin bir aileden gelen Hélène’in babasını kay-bettikten sonra annesiyle yaşadığı geçim sıkıntısı, kendisinin ve annesinin geçimini çalışarak, “dikiş dikerek” sağlaması, annesini kaybedince yaşlı Madam Hérault’nun bakımını üstlenmesi, onun torunu Louis ile olan evliliği, eşi tarafından aldatılması, çocuğu için bu duruma katlanması, eşini geri kazanmak için verdiği mücadele ve bu süreçte yaşadığı türlü sıkıntılar anlatılır. Bu maceranın içinde bir kadının iffetini koruyarak çalışıp para kazanma özgürlüğüne sahip olması, eş seçimi, eşler arasındaki uyum, sosyal hayata dâhil olan kadın, aldatılan kadın, fedakâr kadın, kadın-erkek ilişkisi, sadakat gibi konulara yer verilir.

1888’de yazılan ve türlü yönleriyle kadını merkeze alan bu eserin, Tanzimat döneminde ve “Bir Kadın” tarafından tercüme edilmesi dikkat çekicidir. Nitekim

Os-22 Sevük, a.g.e., s. 249.

(8)

manlı toplumunda kadın sorununun gündeme gelmesi, 1839’dan sonra, yani Tanzimat Fermanı ile başlayan yeni bir döneme rastlar. Özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı, toplumda kadının rolünün tartışıldığı, kadın-erkek ilişkisinin yazarlar tarafından işlendiği bir dönem olmakla birlikte evlilik kurumunun, özellikle kadının bu kurumdaki yerinin sorgulandığı tartışmaları da gündeme getirmiştir. Dönemin bazı aydınlarının da desteğini alarak mücadeleye başlayan kadınlar, eşitlik ve özgürlük için seslerini yine dönemin gazete ve dergilerinde duyurmaya başlarlar. Bu mücadelede, genellikle üst sınıfa mensup eğitimli kadınlar öncü olmuşlardır. Öncü aydın kadınlardan biri olan Fatma Aliye Hanım da Batılılaşma süreciyle hız kazanan kadın hareketi içerisinde aktif roller üstlenmiştir. Özelikle edebî dünya içerisinde yer almaya başladığı andan itibaren kadınlıkla ilgili problemlere sıklıkla değinmiş, kadın eğitimi, kadının toplum-daki statüsü, kadın-erkek ilişkisi, evlilik, evlilik dışı ilişkiler, çok eşlilik, boşanma gibi konuları eserlerinde işlemiştir. Bu yönüyle Jale Parla’nın Ahmet Midhat için biçtiği babalık rolünü24 karşı cinsten Fatma Aliye Hanım, annelik rolüyle tamamlamış, bu

görevi gerek romanlarında gerekse makale ve konferanslarında verdiği mesajlarla yerine getirmeye çalışmıştır.

Fatma Aliye Hanım’ın Meram Tercümesi ve Bu Tercümenin

Romanları Üzerindeki Etkisi

Çevirinin sadece diller arasında bir iletişim aracı olmaktan çok, bir kültürü besle-yen, ona yön veren etkin bir güç olduğu düşünülürse Fatma Aliye Hanım’ın çevirinin bu etkin gücünden yararlandığı, Meram çevirisinde işlenen konuları kısmen telif ro-manlarına da taşıdığı söylenebilir. Bu yönüyle Meram çevirisi yazarın telif romanlarını besleyen bir kaynak olması bakımından önemlidir. Meram’da dikkat çeken konuları, yazarın romanlarında da devam ettirmesi, roman karakterleri üzerinden türlü cephe-leriyle işlemesi onun çeviri konusunda bilinçli bir tutum içerisinde olduğunu gösterir. Fatma Aliye Hanım telif romanlarında, Meram’daki kadın kahramanların çerçevesini genişletmiş, onların üstünden işlenen konuları daha katmanlı, aksiyonu daha güçlü bir roman kurgusuna yerleştirmiştir.

Zamanında büyük ilgi uyandıran ve beğeni toplayan Meram tercümesi,25 Fatma

24 “Tanzimat gibi mutlak otoritenin zaafa düştüğü süreçlerde, dünya görüşü hâlâ mutlakçı olmakta devam

ediyorsa, yazara babalık görevi düşer. Her Tanzimat yazarının içinde bir “mürebb-i efkâr” gizlidir; her satır ‘nazende tıfl’ın terakkisi içindir.” Bk. Jale Parla, Babalar ve Oğullar Tanzimat Romanının

Epistemolojik Temelleri, İletişim Yayınları, İstanbul, 1990, s. 17.

25 Fatma Aliye Hanım, Meram çevirisinin yayımı nedeniyle Ahmet Midhat Efendi’den gördüğü ilgi ve

destekten cesaret alarak Nisvan-ı İslam’ı kaleme aldığını belirtir. Bk. Taksim Atatürk Kitaplığı, Fatma Aliye Hanım Evrakı: 11/1 nolu belge. Bir başka yazısında yine Meram çevirisinin gördüğü ilginin

(9)

ça-Aliye Hanım’ın Muhâdarât, Levâyih-i Hayât, Refet, Udî, ve Enîn romanlarında ka-dın konusuna bakışını şekillendiren önemli bir çeviri metindir. Meram’da Hélène ve Emilie’nin fikirleri üzerinden kadınların toplum hayatındaki etkin rolleri vurgulanmıştır. Meram’daki ideal kadın karakterler (Hélène ve Emilie), yazarın adı geçen romanlarında yarattığı güçlü kadın karakterlerinin prototipidir denebilir. Öncesinde çevirdiği Meram adlı eser, telif romanlarında işleyeceği konuların ipucunu vermektedir. Buradan hare-ketle bu çalışmada kadın eğitimi, evlenme şekilleri, evlilik dışı ilişkiler, çok eşlilik, evlilikte eşler arasındaki uyum, boşanma ve kadının çalışma özgürlüğünü elde etmesi gibi konular, Meram tercümesi ve yazarın telif romanları arasındaki paralelliklerden yararlanılarak incelenmiştir.26

Kadın Eğitimi, “İyi Eş, İyi Anne”

Tanzimat döneminde yeni ve modern toplumun ancak yeni ve modern anneler tarafından kurulabileceği fikri, modernleşmenin simgesi olarak görülen kadının eğitimi meselesini gündeme getirmiştir. Kadın eğitimi meselesinde amaç, Osmanlı toplum yapısındaki kadının rollerini iyileştirmek ve geliştirmektir.27 Bunun için öngörülen

hedef “iyi eş, iyi anne” olmaktır. Fatma Aliye Hanım da kadının iyi eş, iyi anne ola-bilmesi için eğitilmesini ister.

Meram’da Hélène, hem iyi bir eş hem de iyi bir anne olarak örnek bir rol modeldir. O bilinçli, akıllı, olgun bir annedir. Eşiyle mutlu bir şekilde yaşarken aralarına giren Diana’ya çocuğu için tahammül edecek kadar fedakârdır. Eşini çok seven ve “annelik onuru”nu önemseyen Hélène, çocuğunu düşünerek onu geri kazanmak ister. Romanda Hélène’in eğitimi konusunda bilgi verilmemekle birlikte aldığı cesur kararlar, olgun tavrı, aklı ve yeteneğini kullanma becerisi ve kendine olan güveni onun iyi bir şekilde

lışma isteğini artırdığını söyler. Bk. Taksim Atatürk Kitaplığı, Fatma Aliye Hanım Evrakı: 21/102 nolu belge. Ayrıca yazar, Meram çevirisinin iki cüzünü okuyan Muallim Naci’nin de övgüsünü kazanmıştır. Bk. Taksim Atatürk Kitaplığı, Fatma Aliye Hanım Evrakı: 15/1 nolu belge.

26 Çalışmada romanların şu baskılarından yararlanılmıştır: Volonté, George Ohnet, Cent Quarante-Troisième Édition, Paris, Société D’édıtıons Littéraires et Artistiques; Meram, Müellifi George Ohnet, Mütercimesi Bir Kadın, Kasbar Matbaası, Dersaadet, 1307, 328 s.; Hayal ve Hakikat, Muharrirleri Bir Kadın ve Ahmet Midhat, (haz. Bahriye Çeri), Yıldız Teknik Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, 35 s.; Muhâdarât, (haz. Emel Aşa), Enderun Kitabevi, İstanbul, 1996, 360 s.; Refet, (haz. Şahika Karaca), Kesit Yayınları, İstanbul 2012, 222 s.; Udî, (haz. Ferit Ragıp Tuncor), 3. Baskı, Selis Yayınları, İstanbul, 2009, 126 s.; Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayât), (haz. Tülay Gençtürk Demircioğlu), Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2002, 154 s.; Enîn, (haz. Tülay Gençtürk Demircioğlu), Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, 586 s.

27 Şahika Karaca, “Fatma Aliye Hanım’ın Türk Kadın Haklarının Düşünsel Temellerine Katkıları”,

Ka-radeniz Araştırmaları, S. 31 (Güz 2011), s. 97. “anne kimliği” için ayrıca bk. Karaca, “İlk Dönem

(10)

yetiştirildiğini gösterir. O, modern, ahlaklı ve inançlı bir annedir. Fatma Aliye Hanım’ın modernleştirmeyi gerçekleştireceğine inandığı anne profili Hélène gibidir denebilir. Hélène daha çok “iyi eş, iyi anne” özellikleriyle gösterilirken özellikle aldığı eğitimle dikkat çeken karakter Emilie’dir. Meram’da Emilie bireyselleşmiş, bireysel gelişimini tamamlamış bir kadın profili olarak dikkat çeker. O, aldığı eğitim ve kendini yetiştirme becerisiyle kadının düşünsel alanda da söz sahibi olabileceği fikrinin somut örneğidir. Eski maliye nazırının kızı Emilie, küçük yaşta annesini kaybedince İngiliz öğretmen tarafından terbiye edilmiş, babası kızını marifet kazanması hususunda serbest bırakmıştır. Emilie, ilim ve sanatla uğraşanlarla görüşür, keşiflerde bulunur, çalışarak bilgisini arttırır. Aşk ve sevgi evliliği yapmak isteyen, erkek gibi at binen, buna uygun kıyafetler giyen, sigara içen Emilie aynı zamanda heykeltıraştır, resim ve müzikle ilgilenir. Erkeklerin sohbetlerine katılacak kadar bilgilidir, bazen onların cahillikleriyle alay bile ettiği olur. Çok güzel olmadığının farkındadır, ancak bu durumdan kurtulmak için aşırı derecede süslenip, makyaj yapıp kendisini komik duruma düşürmez. Akıllı ve zeki olmasının yanı sıra öz güveni son derece yüksektir. Kendisiyle parası için evlenmek isteyen talip-lerini reddeder. Bu şekilde evlenmektense bekâr kalmayı tercih edecek kadar erdemli ve iffetlidir. Fatma Aliye Hanım romanlarında Emilie’nin tüm bu özelliklerini üzerinde taşıyan bir roman karakteri yaratmamıştır. Nitekim Tanzimat dönemi Osmanlı toplumu Emilie gibi bireysel özgürlüğünü elde etmiş, her bakımdan hür bir kadın imajına he-nüz hazır değildir. Bu nedenle Emilie’nin meziyetleri yazarın telif romanlarındaki pek çok kadın karakter üzerinde çeşitli yönleriyle tezahür eder. Bu durumun Fatma Aliye Hanım’ın kadın hakları savunuculuğu yaparken varolan toplumsal düzeni sarsmadan yeni düşünceleri yavaş yavaş kabul ettirmeye çalışmasıyla ilgili olduğu söylenebilir.

Meram tercümesinde eğitimle ilgili dikkati çeken bazı hususlar yazarın telif roman-larında da işlenmiştir. Onun ideal kadın kahramanları devre uygun eğitimli ve bazıları da konak eğitiminin yetiştirdiği aristokrat ailelere mensup kadınlardır. Muhâdarât’ta Fazıla iyi derecede Fransızca bilir. Piyano ve resim dersleri almıştır, her konuda bil-gi ve beceri sahibidir.28 Levâyih-i Hayât’taki kadın kahramanların hemen hepsi iyi

eğitimli, üst sınıftan kadınlardır. Eğitim meselesi açısından bakıldığında Nebahat ve İtimad arasında geçen kadın eğitiminin amacı konusundaki görüşler romanda dikkat çeker. Romanda Nebahat’in “bu tahsil ve tedris, bu emek ne için! Bir gün olup da eş yoldaş olacağımız adama beğendirmek, dinletmek, onun takdirine mazhar olmak için değil mi?”29 sorusuna karşılık İtimad, “İnsanın kendisi tam olmak, insanlığı anlamak,

içinde yaşadığı cihanı öğrenmek için, yani kendimiz için değil mi?”30 şeklinde cevap

28 Betül Coşkun, Fazıla’nın Fatma Aliye Hanım ve o devrin diğer kültürlü kadınlarının idealize edilmiş

bir örneği olduğunu söyler. Bk. Betül Coşkun, “Türk Modernleşmesini Kadın Romanları Üzerinden Okumak -Tanzimat’tan Cumhuriyet’e-”, Turkish Studies, Volume 5/4 (2010), s. 934.

29 Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayât), s. 90. 30 a.g.e., s. 92.

(11)

verir. Nitekim bu eğitim eş için olduğunda mutsuzluk getirmiştir. Bu görüş Meram’da Emilie üzerinden yansıtılmıştır. Emilie ilgisi, merakı, çalışkanlığıyla kazandığı bilgi ve becerisiyle bireysel gelişimini tamamlamış, olgun bir kadındır. Üstelik çirkinliğinin farkında bir hanım olmakla birlikte eğitimini bir erkekle evlenmek, kendini beğendirmek için de almamıştır. Onun aldığı eğitim bireysel gelişimini ve özgürlüğünü sağlamak, sosyal hayattaki yerini sağlamlaştırmak içindir. Fatma Aliye Hanım da kadının, gerek evlilikte gerek sosyal hayattaki konumunun eğitimiyle orantılı olduğunu düşünür. O, eğitimle donanmış kadınlara duyulan sevginin ulvi bir sevgi olduğu düşüncesindedir. Meram’da “hakiki aşkın” timsali Thauziat’ın gözünde Emilie böyledir. Hatta Thau-ziat, Emilie’yi kendisinden üstün gördüğü için onun sevgisine layık olmadığını bile düşünecek kadar onu gözünde ve gönlünde yüceltmiştir.

Enîn’de Sabahat eğitimli bir Osmanlı aydını olarak yetişir. Üvey kız kardeşi Nebahat ve ablası Sabite’nin cariyesi Piraye ile Londra’dan getirtilen İngiliz müreb-biye Miss Mod ve Fransız mürebmüreb-biye Madam Martin’den küçük yaşta eğitim alırlar. Komşularının kızı Fehame de Batı kültürünü bir Fransız mürebbiye kanalıyla öğrenir. Özel hocalardan çeşitli ilimlere ait dersler alır, İngilizce ve Fransızcayı Sabahat gibi çok iyi konuşur.

Tanzimat’la başlayan Batılılaşma tarihinde kadın, “Osmanlı toplumunun yüzünü Batı medeniyetine çeviren en önemli kanalı” olarak görülür. Kadına yüklenen rol, aşama aşama evin “anne”liğinden “toplumun” anneliğine yükselir.31 Refet’te yoksul bir

cariyenin kızı olan Refet ile arkadaşı Şule, aldıkları eğitimle birer “Osmanlı kızı” olarak eğitildikten sonra toplumu eğiteceklerdir. Güzelliğine güvenmeyen Refet, evlenmeme, dolayısıyla anne olmama kararı alırken ona güç veren şey toplumu eğitecek olmasıdır.

Tanzimat’tan itibaren Batılılaşmanın doğal bir sonucu olarak Batı sanatı Türk sanatına hâkim olmaya başlamış, buna paralel olarak romanlarda Batı edebiyatı, piyano ve resim, kadın kahramanların değişmez parçası haline gelmiştir. Batı sanatı, Türk ka-dınının modernleşmesinde olumlu bir etken olarak öne çıkartılırken “sağlıklı Batı”nın kapılarını açan çok önemli bir anahtar olarak yüceltilmiş ve “yeni Türk kadını”nın kimliğinin temel özelliklerinden biri olarak vurgulanmıştır.32

Meram’da Emilie resim sanatıyla uğraşır. Heykeltıraştır, müzik bilgisi ileri dü-zeydedir. Muhâdarât’ta Fazıla piyano ve resimle ilgilenir. Yazar Udî’de Bedia’ya ud çaldırır. Romanda kanun, keman, ud yanyanadır. Enîn’de Bedia udî kimliğiyle tekrar karşımıza çıkar. Levâyih-i Hayât’ta piyano vardır. Kadınların sanatsal bir uğraşları-nın olması hem onların altın bileziği hem de sosyal hayata daha kolay girebilmeleri anlamını taşır.

31 Ömer Çaha, Sivil Kadın-Türkiye’de Sivil Toplum ve Kadın, (çev. Ertan Özensel), Vadi Yayınları, İstanbul 1996, s. 87.

(12)

Kadın romancılar, toplumun ihtiyaç duyduğu ideal modern kadın tiplemesini benimsetmek için toplumda “olmaması gereken” züppe kadınlar oluştururlar. Bunlar farklı yazarlarda farklı isimlerle karşımıza çıkar. Levâyih-i Hayât’ta Rezin’in karısı ile Enîn’de Nebahat ve Piraye alafranga züppe kadınlardır. Enîn’deki Nebahat tiple-mesi Fatma Aliye Hanım’ın “hoppa kadın” protipidir.33 Bunlar hâl ve tavırlarındaki

serbestlik dolayısıyla Meram’daki Diana’ya benzerken Muhâdarât’daki Calibe de para için yaptığı evliliği ve ahlakî zaafları yönünden Diana’ya benzer. Diana da parayı önemser, ahlaken düşüktür, Louis’den ayırmak için Hélène’e iftira atmıştır. Calibe de para için kendisinden yaşça büyük Sai Efendi ile evlenmiş, ancak Süha ile münasebetini devam ettirmiş ve Fazıla’dan ayırmak için Mukaddem’e iftira atmıştır. Diana her ne kadar Sir James’le evli olsa da diğer âşıkların gözünde evlenilmeye değil eğlenilmeye layık, ahlakî zaafı olan bir kadındır. Onun tek derdi serbest yaşamak, bu hayatı ona sağlayacak zengin bir adam bulmak, gönlünü eğlendirmek, balolarda ve süvarelerde boy göstermektir. Bu yönüyle tam bir tüketicidir. Calibe tıpkı Diana gibi Fatma Aliye Hanım’ın ideal kadın tiplemesinde aradığı en önemli özellik olan “iyi eş ve anne”lik rolüne ters düşer. Yazar, Diana ve Calibe gibi olumsuz örneklerle ahlak dersi vermeyi amaçlamıştır. İdeal, modern kadınsa Hélène gibi olmalıdır.

Evlenme Şekilleri

Batılılaşmayla birlikte toplum yapısı içerisinde evlilik ve evlenme şekilleri ay-dınların eserlerinde temel problemlerden biri olarak işlenir. Fatma Aliye Hanım’ın romanlarında kahramanların evlilikte kendi seçimlerini yapabilme özgürlüğüne sahip olması çok sık işlenen konulardandır. Eş seçimi konusunda geleneksel bir tutum ser-gileyen anne ve babalar eleştirilir.

Meram tercümesinde bu geleneksel tutum büyükanne Madam Hérault tarafından sergilenir. Torunu Louis’nin bir an önce evlenmesini isteyen yaşlı kadın torununa Hélène’i uygun görür. Geçmişte Hélène’in ailesinden gördüğü iyiliği unutmayan Ma-dam Hérault, torunundan önce Hélène’e konuyu açar ve merhamet dilercesine ondan torunuyla evlenmesini ister. Yaşlı kadının iyiliklerine karşı kendisini borçlu hisseden Hélène, bu teklifi kabul eder ve kısa bir süredir birbirini tanıyan Hélène’le Louis ev-lenirler. Hélène her ne kadar büyük anneyi kırmamak için bu evliliği kabul etmiş gibi görünse de aslında uzun bir düşünme ve karar verme dönemi geçirir. Büyükannenin de tesiriyle hem tanıdığına inandığı ve hem de gönlünün istediği Louis’yi seçer. Aksi takdirde tıpkı Emilie gibi sevemeyeceği biriyle evlenmektense bekâr kalmayı tercih edecek iradeye sahiptir. Birbiriyle tanışarak evlenen Hélène ve Louis’nin evliliğinde

(13)

çıkan sorunların aşılmasının bir nedeni de Hélène’in kendine ve eşine olan güvenidir. Eşiyle tanışarak, görüşerek evlenen Hélène, onun bir gün kendisine geri döneceğini bilir. Romanda eşler arasındaki güven duygusunun kazanılmasında evlenmeden önce birbirleriyle olan tanışma süreçlerine vurgu yapılır.

Fatma Aliye Hanım’ın telif romanlarında da öncelikle üzerinde durduğu konu eşlerin birbirlerini tanıyarak evlenmeleridir. Bu durum dönemin şartlarına göre flört şeklinde değildir. Akraba, yakın çevre içinden eş adayı seçilir. Hayal ve Hakikat’te Vedat ile Vefa nişanlanmadan on yıl önce birbirlerini tanımaya başlamışlardır. Muhâdarât’ta Fazıla ile Mukaddem çocukluklarından beri birbirlerini tanırlar. Sonrasında Fazıla’nın cariye olarak bulunduğu Muhterem Bey’in konağında Şebip’le birbirlerini yakından tanıma olanağı elde ederler. Fazıla’nın arkadaşı Fevkiye ise yalnızca dış güzelliğini beğenerek evlendiği Nabi’nin evlendikten sonra karşılaştığı kötü huyları yüzünden ondan ayrılır. Enîn’de Sabahat çocukluğunu birlikte geçirdiği Suat’la nişanlanır. Aynı aile içerisinde, birbirini tanıyan Suat ile Sabahat flört etmeseler de nişanlılık sürecini eş adayı olarak birbirlerini değerlendirme süreci olarak görürler. Romanda Rıfat da kendisine sunulan, aynı ev içinde büyüdükleri Piraye’yi; Nihat, Nebahat’i reddeder. “Tanıyarak yapılan evliliklerdeki karakter uyuşmazlıklarını” göz önünde bulundurmak gerektiğini ileri süren Sabahat, bir taraftan geleneğin, diğer yandan modernitenin sesi-dir.34 Fatma Aliye Hanım’ın romanlarında gençler birbirini tanısa da evliliklerde sorun

çıkmaktadır. Çünkü bu evliliklerde kararı büyükler verir, gençler itirazsız kabul ederler. Evlilikte gençlerin söz sahibi olamaması konusu yazarın hemen her romanında eleştirel bir tutumla ele alınmıştır. Levâyih-i Hayât’ta Fehame ailesinin zoruyla, sev-mediği biriyle evlendirilmiştir. O sadece “oğullarını eve bağlamak için” uygun görülen bir “gelin”dir.35 Bu durum Meram’la benzerlik gösterir. Büyükanne de torunu Louis’yi

eve bağlamak için Hélène’den daha cazip bir eş adayı göremez. Ancak onun tavrı yıkıcı olmaktan ziyade yapıcıdır. Bu bakış açısını yanlış bulan Fatma Aliye Hanım, Enîn’de bu fikre karşı çıkacak ve “arkadaş kadın” fikrini savunacaktır.36

Enîn’de Sabahat eş seçimini dayısının hakkı olarak görmekle beraber iki ay bu mesele üzerinde düşünmek için süre ister. Dayısı da eş seçimini Sabahat’a bırakır. Bunun neticesinde olumlu karar vererek tıpkı Fazıla gibi evlilikte seçimini kendisi yaparken hayatını sevdiği biriyle evlenerek kurtarmak ümidine bağlayan Fehame, iç güveyi

34 Coşkun, a.g.m., s. 945.

35 Emel Kefeli, Levâyih-i Hayât’taki evlilik tanımlarından söz ederken Mehabe’nin evliliğinin “bahtiyarlık mukavelesi” (mutluluk anlaşması), Fehame’nin evliliğinin “taayyüş kontratosu” (geçindirme anlaşması), Sabahat’ın evliliğinin ise “birey olma çabasındaki kadının evliliği” olduğunu söyler. Bk. Emel Kefeli, “Evliliği Sorgularken: Levâyih-i Hayât”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 12 (2005), s. 196.

36 Nüket Esen, Fatma Aliye ile başlayan “evli çiftler arasında dostluk ilişkisinin bulunması gerektiği”

fikrinin önceleri daha çok kadın romancılar tarafından hissedilip işlendiğini belirtir. Bk. Nüket Esen, “Türk Ailesindeki Değişimin Romanımıza Yansımaları”, Modern Türk Edebiyatı Üzerine Okumalar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s. 205.

(14)

olarak konağa alınan hiç tanımadığı birisiyle evlendirilerek mutsuzluğa terk edilmiştir. Sabahat romanda kızların evlenmeden önce eşlerini tanımaları gerektiğinin savunu-cusudur. Romanda asıl geleneksel davranışı Rıfat’ın babası sergiler: “Gelini ebeveyn intihap eder, oğul onu kabul eder. Şimdiye kadar böyle gördük, böyle yapmalıyız.”37

diyen baba, geleneksel alışkanlıkların bozulmamasından yanadır. Romandaki Sabahat modeli ise, kendi eşini seçme ve sadakat görmediği takdirde ayrılma iradesi göstererek eskiden farklı “yeni” bir tutum sergiler. Romanda yine Batılı bir eğitim almış Fehame, Sabahat kadar şanslı değildir. Zorla vekâleti alınarak evlendirilen Fehame, nikâhlısının fotoğrafını ancak nikâhtan sonra görür.38

Udî’de Bedia, annesinin ve ağabeyi Şem’î’nin istemesine rağmen altmış yaşındaki tüccar adamla evlenmeyi kabul etmez. Onun için evlilikte kazanacağı mutluluğun ölçüsü para değildir. Bedia’nın evleneceği kişinin seçimi hususunda “özgürlük”ten yanadır ve bu konuda kararlıdır. Bu nedenle ailesinin istediği yaşlı tüccarı değil, uzak-tan görerek hakkında fikir sahibi olduğu Mail’i eş olarak kabul eder. Ancak uzak-tanıdığını sandığı eşinin evlendikten sonra ortaya çıkan kötü alışkanlıları yüzünden mutsuz olur. Muhâdarât’ta Fazıla’nın babasının kendisine evlenmek için Mukkadem’i uy-gun görmesine karşı çıkmaması baba evinden bir an önce kurtulmak istediği içindir. Böylece Mukaddem’le yapacağı evlilik ona ve kardeşi Şefik’e huzurlu bir aile ortamı sağlayacaktır. Fazıla, Mukaddem’den ayrıldıktan sonra Süha’nın evlenme teklifini de yine kendi tercihiyle reddeder ve kendisini kardeşiyle birlikte kabul eden Remzi’yle evlenir. Fazıla’nın hiçbir zaman kocasını seçme hakkı yoktur ama kendisine babası tarafından uygun görülen eş adaylarına “hayır” diyebilme hakkı vardır.

Meram tercümesinde toplumsal zeminin hazır olması dolayısıyla Hélène ve Louis birbirlerini tanıma ve birbirlerine aşklarını itiraf etme fırsatı bulmuşlardır. Oysa farklı bir yapıya sahip olan Osmanlı toplumunda koşullar uygun olmadığı için bu imkânı elde edemeyen yazarın romanlarındaki ideal kadın karakterler mutsuz olurlar.

Para için yapılan evlilikler ise Fatma Aliye Hanım tarafından onaylanmaz. Meram’da Diana, Sir James’le parası için evlenmiştir. Mösyö Lereboulley ile de yine zengin olduğu için görüşür. Onun bu tavrı Muhâdarât romanındaki Calibe’de tezahür eder. Calibe yaşlı Sai Efendi ile parası için evlenmiştir. Romanda Remzi’nin ikinci karısı da onunla parası için evlenir. Nabi de tıpkı diğerleri gibi Fevkiye ile zengin kızı diye evlenir ve karısının parasını gece hayatında tüketir. Buna benzer durum Udî’de

37 Enîn, s. 230.

38 Coşkun, Enîn’deki bu farklı evlilik öncesi süreçlerin kadınların içinde bulunduğu toplumsal yapının

göstergeleri olduğunu belirtir. Fatma Aliye’nin, kadına eşini seçme hakkı verilmesini önerdiğini ancak geleneksel yapıya ters düşmemek için flörtü kesinlikle reddettiğini bu nedenle alternatif çözüm olarak kapalı toplumlardaki evlilik modelini, akraba-komşu-tanıdık üçgenini benimsediğini söyler. Coşkun, a.g.m., 945-946.

(15)

de göze çarpar. Her ne kadar Mail’in Bedia ile varlığı için evlendiği belirtilmese de Mail’in evlendikten bir süre sonra çalışmaması gece hayatına dalması ve karısının tüm varlığını tüketmesi bu düşünceyi doğrulamaktadır.

Evlilikte Eşler Arasındaki Uyum

Evlilikte “ortak zevk”, “düşünce düzeyinde paylaşım” bağlamında eşler arasındaki uyum konusu da hem Meram tercümesi hem de Fatma Aliye Hanım’ın telif romanla-rında işlenen ortak konulardan biridir.

Meram’da evlilikte eşler arasındaki uyum meselesi Emilie üzerinden verilir. Emilie, ağırbaşlı ve olgun Hélène’e Louis’yle evlenme konusunda dikkatli davranmasını söyler. Louis çocuk gibidir. Eninde sonunda bu evlilik oyunundan sıkılıp evlenmeden önce yaptığı gibi gece gezmelerine başlayacaktır. Bu nedenle Emilie, Hélène’le Louis’nin birbiriyle uyumsuz bir çift olacağını düşünür. Hélène’in ağır, sakin, kararlı ve olgun tavrına karşılık Louis, değişken, kararsız, hareketli ve çocuksudur. Bu nedenle Emilie, Hélène’e en uygun eş adayı olarak Thauziat’ı görür. Çünkü Thauziat bilgi ve beceri bakımından olduğu kadar olgunluk, erdemlilik ve kararlılık bakımından da Hélène’e uygundur ve onu mutlu edebilir. Ancak Hélène kalbinin sesini dinler, Louis’yi tercih eder ve Emilie’yi haklı çıkarır. Yazarın romanlarında da uyumsuz eşler dolayısıyla mağdur olan kadınlar vardır.

Muhâdarât’ta Fazıla iyi yetişmiş bir genç kızdır, ama evlendirildiği kişi beraberce okuyup yazmanın, konuşmanın tadına varmayan, günlük eğlenceler peşinde koşan biridir. Evlendiğinden itibaren Fazıla, piyano ve kitaplarından uzak kalır. Zevkleri hiç uyuşmayan bir karıkoca oldukları için birlikte hiçbir şeyi paylaşamazlar. Ne eşi ne de eşinin ailesi Fazıla’ya uygun değildir; gelin gittiği konakta Fazıla kendini yapayalnız bulur.39 Romanda Mukaddem’le Enise arasında da uyumsuzluk vardır ve kocasının

zevklerine uyum sağlayacak kişi Fazıla’ya göre Enise’dir. Calibe de arada yaş farkı bulunan Sai Efendi ile uyumsuzluk gösterir ve eşiyle parası için evlenen Calibe, onu başkasıyla aldatır. Levâyih-i Hayât’ta Fehame, ekonomik nedenlerle kendisine uygun olmayan bir eşle evlenmiştir ve eşini sevmediği için mutsuzdur. Rezin’in karısı da eşine uygun değildir. Mehabe’nin yanlış bir evlilik yaptığını düşündüğü erkek kardeşi Rezin’in karısı için söylediği (Fehame’ye hitaben) “‘Dur kardeşim, acele etmeyelim. Biz bu kızın güzelliğini gördük, tahsilini işittik. Ancak asıl gereken bunun bir de fikrini anlamak, mizacını öğrenmektir’ dediğin zaman ‘Amma yaptın Fehame! Biz

39 İnci Enginün bu romanın, eğitilmiş ve kültürlü bir kadının meziyetlerini kullanacağı sosyal şartları bula-maması durumunda karşılaştığı sıkıntıları ilk defa ele alan roman olduğunu belirtir. Bk. İnci Enginün,

(16)

piyanosunu dinledik, Fransızcasını da işittik. Her görücü bu kadarını da öğrenemez, bir kere görmekle alır. Herkes gibi biz de soruşturduk. (...) Papağan gibi birkaç dil bildiğini işitip, babasının zoru, anasının tokadıyla piyanosunu dinleyip, mükemmel tahsil gördüğünü zannederek açgözlülük yaptım.(...) Tahsilinin ne durumda olduğunu bile düşünememişim. Bu ne gaflet!’”40 sözleri çarpıcıdır. Gündelik hayatın akışındaki

varlıklı kadın piyano çalmayı bilip, Fransızca öğrenince dışarıdan makbul sayılmak-tadır; fakat bu özellikler yetmez; huyunu, içsel dünyasını bilmeden yapılan-yaptırılan evlilikler sonradan yaşanacak pişmanlıklara sebep olur. Udî’de Bedia ve Mail arasındaki uyumsuzluk da dikkat çeker. Romanda Bedia’dan başka Mail de ud çalmaktadır. O da Bedia’nın ustasından ders almıştır. Ancak Mail için ud “hoppala havalardan” ibarettir. Bu yüzden Bedia ağır bestelerden birini geçerken o sıkılır, uyuklamaya başlar. Bu uyuşmazlık zamanla Bedia’nın uduna olan bağlılığını azaltır. Enîn’de ise Sabahat, kızların evlenecekleri erkeklerle ortak yönlerinin bulunması ve karakterlerin uyuşması gerektiği yönündeki görüşleriyle dikkat çeker.

Bununla birlikte eşler arasındaki uyumsuzlukların kadınların erkekleri eğitebildik-leri oranda azalacağı görüşü hem Meram tercümesinin hem Levâyih-i Hayât’ın ortak unsurlarındandır. Meram’da Hélène, Louis’nin çocuksu tavırlarına, hatalarına daima olgunlukla karşılık verir, ona yol göstermeye bir anlamda onu eğitmeye çalışır. Evlili-ğini devamlı gözden geçirdiği ve sabırla atlattığı bu süreçten kazançlı çıkar. Levâyih-i Hayât’ta ise bu konuda Mehabe’nin görüşleri dikkat çekicidir. Mehabe bazı erkeklerin yaşlansalar bile çocuk kalabildiklerine ve nasihate ihtiyaçları olduğuna dikkat çeker ve bu tür insanlara yardım etmenin gerekli olduğunu vurgular. Bir kadının “O beni geçindirip korumak zorunda olduğu halde ben mi ona akıl öğreteceğim!”41 demeye

hakkının olmadığını düşünür. Bu anlamda kadınların erkekleri aklıyla ve olgunluğuyla eğitmeleri gerektiği fikri bakımından Hélène ve Mehabe birleşir.

Evlilik Dışı İlişkiler, Çok Eşlilik Meselesi

Batılılaşmayla birlikte ortaya çıkan bir başka tartışma da taaddüd-i zevcât/çokeş-liliktir. Dönemin iyi ailelerinde yetişmiş zengin ve kültürlü kadınlar evlilik, sadakat, gayrimeşru ilişki gibi benzer sorunları tartışmıştır. Bu tartışmalar, çoğu kadın karakterin aldatılmayı affetmeyerek yalnız yaşamayı tercih etmesi şeklinde romanlara yansımış, çokeşliliğin romanlarda tartışılmasına zemin oluşturmuştur.

Meram tercümesinde Hélène, eşinin başka bir kadınla olan münasebetini kesinlikle onaylamaz. Başlangıçta çaresiz kalır, bu durumu öğrenmesi neticesinde hastalanıp

40 Hayattan Sahneler (Levâyih-i Hayât), s. 2. 41 a.g.e., s. 20.

(17)

yatağa düşer. Daha sonra kendisini toplayarak eşini geri kazanma yolunda mücadele etmeye karar veren Hélène, bir “irade” örneği sergileyerek bu arzusunda başarılı olur. Muhâdarât’ta Fazıla da eşinin birden fazla odalığı olmasına rağmen üstüne bir de eve metres getirmesini kabullenemez ve ondan ayrılmak ister. Boşanarak ayıplanmaktansa esir olmayı tercih eder, hayatına bambaşka bir yön verir. Udî’de Bedia eşini çok sever, fakat başka kadınla olan ilişkisine göz yummaz, Hélène gibi eşini geri kazanmaya da çalışmaz, başka bir yolu tercih ederek kocasından ayrılır. Udî’de aldatılan sadece Bedia değildir. Bedia’nın annesi de vaktiyle eşinin işretlerine göz yummak zorunda kalmıştır. O çocukları için bu ihanete sessizce boyun eğer. Levâyih-i Hayât’ta Sabahat da eşi tarafından aldatılan mutsuz bir kadındır. Eşini çok sevdiği için ondan ayrılmaz. Enîn’de nişanlısının kendisini akrabası Nebahat’le aldattığını anlayan Sabahat, onu affetmez ve yaşının yirmi iki olduğunu hatırlatan, “kara baş mı olacaksın?” diye soru-lar soran komşusoru-larına tahsiline devam edeceğini, evlenmeyeceğini söyleyerek yalnız bir hayatı tercih edeceğini vurgular. Aşamalı olarak Fazıla, Bedia ve Sabahat’ın çok eşlilik ya da evlilik dışı ilişkiler konusundaki aldıkları tavır bireyselleşme çabaları olarak da düşünülebilir.

“İffetli kadın” rolünü yücelten Fatma Aliye, erkek için de “sadık eş” rolünü vaz-geçilmez özellik olarak sunar, fakat onun romanlarındaki erkek karakterler genellikle çok eşliliğe ya da evlilik dışı ilişkilere meyillidirler.

Boşanma

Fatma Aliye Hanım eserlerinde çok eşliliğe karşılık boşanma sorununu dile ge-tirir. Onun romanlarında yazgısına razı gelmeyip onu değiştirmek isteyen kadınlar boşanmayı bazen bir çözüm, bazen bir kurtuluş olarak görürler.

Meram’da kocasının başka bir kadınla (Diana) ilişkisini öğrenmesine rağmen Hélène, çocuğunu düşünerek ondan boşanmayı hele hele başka bir adamın himayesine girmeyi asla aklına getirmez. Bunun yerine mücadele etmeyi tercih eder. Muhâdarât’ta Fazıla boşanmayı düşünür, fakat bunu gerçekleştirecek kadar cesur değildir. Udî romanında kocasının yanlışlarını sineye çekmek zorunda olmayan Bedia eşinden boşanır. Levâyih-i Hayât’ta fedakârlığı kendisini seven adama layık gören Sabahat çocuklarının geçimini üstlenebilecek maddi imkânlara sahiptir ve eşinden ayrılmayı düşünür.42 Fehame de hayat arkadaşı olarak kabul ettiği kocasından nefret etmesine

42 Kefeli, Sabahat’ın bu yönüyle geleneklere başkaldıran, –kadının özgürlüğü, seçme hakkı, hayatını

istediği gibi yönlendirme özgürlüğü gibi– Batı uygarlığının getirdiği yeni kavramlarla düşünen, dav-ranan, geleneğe boyun eğmeyen “yeni kadın” tipine örnek olduğunu söyler ve bu kararı ile Sabahat’ın yazarın birey olma çabasındaki kadını destekleyen cesur yüzünü ortaya koyan bir tipleme olduğunu belirtir. Bk. Kefeli, a.g.m., s. 201.

(18)

rağmen ondan boşanmaz, kaderine sessizce razı olur, çünkü onun kocasından ayrıldık-tan sonra hayatını idame ettirecek maddi gücü yoktur. Enîn’de ise Sabahat, üvey kız kardeşi Nebahat’in tuzağına düşen Suat’ı affetmez ve aile büyüklerine bile danışmadan büyük bir kararlılıkla nişanı bozar.

Kadınların Çalışması

Fatma Aliye Hanım çeşitli yazılarında kadınların zamanlarını boş işlerle geçirmek yerine tüketici konumdan üretici konuma geçmelerini önermiş, kadınların sosyal ha-yatta görünür kılınması, kadına kamusal alanda daha geniş bir yerin ayrılması yönünde savunduğu fikirlerini de aşamalı olarak romanlarında işlemiştir.43

Yazara göre kadınların üretici konuma geçerken yapabilecekleri işler yine ka-dınlığın uzantısı niteliğindeki işlerdir. Kamusal alana birdenbire çıkamayan kadının kamusal alana çıkışı da kontrollü olarak gerçekleştirilmiş ve öncelikle hemşirelik, terzilik, öğretmenlik gibi kadınlığın ev içi alandan kamusal alana uzantısı niteliğin-deki meslekler uygun görülmüştür.44 Fatma Aliye Hanım da hem eğitimsiz kadınların

yapabileceği işler (fabrikalarda işçilik) hem de kadınlığı çağrıştıran işlerle (dantel, kumaş) sosyal hayatta kadına istihdam yolları önerir. Nitekim Meram tercümesinde Hélène babasını kaybedince kendisinin ve annesinin geçimini dikiş dikerek sağlar. O toplumsal hayatın içindeki iffetli kadın örneğidir. Emilie zengindir. Ancak kendisini öyle meziyetlerle donatmıştır ki fakir de olsa geçimini temin edebilecek beceriye sahiptir. Bir kadının iffetini kaybetmeden çalışabileceği fikri Hélène’de somutlaşır. Hélène, Louis’ye erkek için “birinci fazilet”in “çalışmak” olduğunu söyler. Ona göre çalışmak gibi insan bedenine faydalı bir şey yoktur. Romanda bu fazileti Louis’den çok “yorulmaz işçi” Hélène yerine getirmiştir. Bu kadın tipi Tanzimat dönemi Türk toplumunda yeni bir kadın tipine işaret eder ve Fatma Aliye Hanım, bu örnek kadına benzer kadınları kendi romanlarında da işlemiştir.

Muhâdarât’ta Fazıla kendisini cariye olarak sattırarak kimseye bağlı kalmadan hayatını devam ettirir. Kendi tercihi ile seçtiği esaret, onun kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayan bir çeşit çalışma biçimi olarak sunulur.45 Hélène’le Fazıla,

ken-di hayatlarına bizzat kenken-di iradeleriyle şekil vermeleri bakımından benzerler. Türk kadınının sosyal hayata ve çalışma hayatına girmesini destekleyip özendiren Fatma Aliye Hanım, Refet’te, gururlu, inatçı ve akıllı bir kız olan Refet’in maddi ve manevi tüm zorluklara rağmen okuyup öğretmen olmasını okuyucuya aktarır. Refet’in annesi

43 Karaca, a.g.m., s. 104. 44 a.g.m., s. 105. 45 Coşkun, a.g.m., s. 947.

(19)

Binnaz da çalışan bir kadındır. Binnaz, eğitimsiz bir kadın olarak yapabileceği çamaşır, temizlik, dikiş gibi işlerle kendi ayakları üzerinde durur ve çocuğunu büyütür. Refet onun bir adım ötesidir.46 Refet gibi bir cariye kızının öğretmen olarak atladığı sosyal

statü önemlidir. Yazar, bir kadının “ahlâk”ını yitirmeden hayatını kazanmasını basit bir denklemle anlatır: “Çalışmalı kazanmalı.”

“Çalışmalı kazanmalı” fikri Udî’de “Çalışmasını, emeğini satmalı! Kırıtarak, süzülerek, işvebazlık, gönül avlayıcılık ile ‘yaleyli’leri değil! Ciddi tavırla, açık alınla, namus dairesinde ‘Do Re Mi Fa Sol’ satmalı! Namus dairesinde kazanmalı!..”47

şek-linde kendisini gösterir. Bedia udu vasıtasıyla toplumsal hayatın içine dâhil olmuş ve bu yeteneği ve aldığı eğitim sayesinde üç kişinin geçimini üstlenebilmiştir. Kendisini bir çengi ile aldatan kocasını affetmeyen Bedia, kendi sanatı ile “iffet” dairesinden çıkmadan geçimini temin eder. Udu sayesinde meslek kadını ve hocalık vasfını kazanır. Udu onun için bir kurtarıcı vazifesi görür, uduyla yeniden hayat bulur, hayata tutunur. Muhâdarât, Udî ve Enîn romanlarında, çalışma hayatı, kadının kendini mutsuz eden kocasına karşı bir gelecek teminatı olarak yer alır. Levâyih-i Hayât’ta mutsuz bir evlilik yapan Fehame eşi tarafından geçimi sağlandığı için kendisinde “ses çıkarma hakkı” bulamaz.

Enîn’de Sabahat’ın düşüncesi Fehame’nin durumuna cevap niteliği taşır. Sa-bahat, “kadınlık gururunu kıracak bir kocanın evindeki debdebe ve zenginlik”tense “hizmetkârlığı” tercih edeceğini söyler.48 Bu durum Hélène’i hatırlatır. Hélène de

kocasının borcu için çeyiz parasını verir. Onun için de evlilikte namus paradan daha önemlidir. Bu nedenle Louis’yle evlenmeden önce işçi olarak çalıştığı zengin mağaza sahibinin evlilik teklifini reddeder.

Yazar, Muhâdarât, Refet ve Udî’de “kendilerini bedbaht eden erkeklerin hima-yesinden çıkıp, kazandıkları ilim ve hüneri geçim vasıtası olarak kullanan kadınlar yaratır. Bu şekilde hem edebiyatta, hem hayatta yeni bir kadının öncüsü olur.”49

Meram Tecümesindeki Teknik Özellikler

Yazarın Meram tercümesiyle telif eserleri arasındaki paralellikler bu şekilde tespit edilmekle birlikte tercümede bazı teknik özellikler de dikkat çeker.

46 Karaca, a.g.m., s. 106. 47 Udî, s. 111.

48 “(..) haysiyet-i nisvaniyemi ezecek bir zevcin hanesindeki debdebe ve dârâtı terk eder hizmetkârlığa

kadar iftikar ederdim”, bk. Enîn, s. 213.

49 Sema Uğurcan, “Tanzimat Devrinde Kadının Statüsü”, 150. Yılında Tanzimat, Türk Tarih Kurumu

(20)

Özgün metinde kapağın hemen arkasında George Ohnet’nin yayımlanan eserleri-nin bir listesi yer alır. Fatma Aliye Hanım, bu listeyi çevirisine dâhil etmemiş, bunun dışında özgün metinde yer almayan, çeviriden önce çevirmen tarafından kaleme alınan ve “Dibace” başlığını taşıyan yaklaşık iki sayfalık bir önsözle çeviriden sonra “Tabsıra” başlıklı bir son söze yer vermiştir.

Hedeflediği kadın kitlesini eğitmek ve yönlendirmek gibi bir amaç taşıyan Fatma Aliye Hanım, kitabı çevirme amacını, yazdığı önsözde “bu vadide hem-râh olan ha-nımlara cesaret vermek ve önayak olarak bir çığır açmak” şeklinde dile getirir.

Fatma Aliye Hanım’ın kaynak metindeki cümle yapısı ve paragraf düzenini korumakla birlikte yer yer bunun dışına çıktığı da görülür. Uzun paragrafları böle-rek daha kısa paragraflar halinde vermiştir. Bunun yanında kaynak metinde uzun tasvirlerin yapıldığı bazı bölümlerde beş altı sayfalık kısaltmalara giderek doğrudan konuşmalara geçmiş, bu da metnin kısalmasına neden olmuştur. Volonté 420, Meram ise 328 sayfadan oluşmaktadır. Fatma Aliye Hanım ortalama 90 sayfalık bir kısaltmaya gitmiş, tasvirlerden çok olay örgüsüne ve karşılıklı konuşmalara yer vermiştir. Kar-şılıklı konuşmalardaki “Louis arkadaşına dönerek”, “Madam Hérault zayıf ve narin kıza hitaben” şeklindeki geçiş cümlelerini metnin anlaşılırlığını sağlamak amacıyla kendisi eklemiştir.

Kaynak metin de tercüme metin de on iki bölümden oluşmaktadır. Fatma Aliye Hanım kısaltmalar dışında bu on iki bölümde anlatılmak istenen temel duygu ve dü-şünceyi okurla paylaşmaya çalışmıştır.

Dil açısından çevrilen metne genel olarak bakıldığında, kısa ve basit cümlelerle sade, günlük dil kullanımı tercih edilmiştir. Zaman zaman karmaşık ve uzun cümle yapısının kullanıldığı da gözlemlenir. Çeviride bazı ifade hataları olmakla birlikte bunlar daha çok genitif ve iyelik eklerinin kullanılmamasından kaynaklanmaktadır.

Fatma Aliye Hanım, bu dil kullanımını dilin yerleşik deyişleriyle zenginleştir-miştir: “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” (Meram, s. 21), “çığırından çıkmak” (Meram, s. 43), “Allah’a ısmarladık” (Meram, s. 222) gibi.

Özel adların okunduğu şekliyle yazılması tercih edilmiştir: “Thauziat” (Meram, s.17), “Elen” (Meram, s.18), “Diana” ( Meram, s.19), “Piyer” ( Meram, s.30), “Vorezof” (Meram, s.57), “Sitri” ( Meram, s.173), vb. Orijinal metinde bunlar şöyle geçmektedir: “Thauziat” (Volonté, s.8), “Hélène” (Volonté, s.6), “Diana” (Volonté, s.17), “Pierre” (Volonté, s.37), “Woréseff” (Volonté, s.65), “Cythère” (Volonté, s.227),

Çeviride “Cenab-ı Hakk”, “Yarab”, “Yarabbi”, “Allah” gibi sözcükler sıkça kul-lanılmakta; “Tanrı” ve “İncil” sözlerine rastlanılmamaktadır. Sadece bir yerde Hz. İsa geçer. Hz. İsa’nın geçtiği yerde üç kez de Hz. Meryem’in adına rastlanır.50 Kilise ise daha 50 Meram, s. 185-186.

(21)

çok karşılaşmaların ve buluşmaların yeri olarak –özellikle yedinci bölümde– yirmi dört defa kullanılmıştır.51 Batılılaşma döneminde din önemli rol oynamıştır. Modernleşme

ile dinin mümkün olduğunca karşı karşıya konumlandırılmaması gerekmiştir. Bundan dolayı çevirmen Fatma Aliye Meram’da “Tanrı” yerine “Cenab-ı Hakk”, “Yarabbi”, “Allah” karşılıklarını kullanmış, kaynak metinde Hélène’in Tanrı’ya yakardığı, dua ettiği bölümlerde geçen “Dieu” sözcüğüne karşılık olarak kendi kültürünün dinine uygun kullanımları tercih etmiştir:

“Mon Dieu, vous voyez ma détresse, je ne vous demande qu’une seule consola-tion en ce monde, c’est de me laisser mon cher petit. Tant que je le verrai me sourire, tant que ses petits bras se tendront vers moi, je n’aurai pas le droit de me plaindre, et j’accepterai la douleur avec résignation. II sera ma, consolation, et peut-être, par lui, parviendrai-je ȧ ramener son père.” ( Volonté, s. 272) (vurgu bana aittir)

“Aman Yarabbi benim ıztırabımı görüyorsun. Bu dünyada senden yalnız bir te-selli isterim ki o da evladımı bana bağışla. Onun tebessümlerini ve küçücük kollarını bana doğru uzattığını gördükçe şikâyete hakkım yoktur. Yarab sana mütevekkil olarak mihnet ve cefalara tahammül edeceğim. Bu çocuk benim medâr-ı tesliyetim olur. Belki bunun yüzünden pederini tekrar celp ederim.” (Meram, s. 205) (vurgu bana aittir)

Bununla birlikte Ahmet Midhat, kültürler arasındaki farklılıklara dikkat çekerek her ulusun romanının kendi “istidad-ı millîsine” göre ve ait olduğu devrin “anasır-ı galibesinden” ayrılmadan yaratılması gerektiğine inanır.52 Galip unsurlardan biri dindir

ve dinin medeniyet değiştirmedeki rolü yadsınamaz. Buna göre çeviri tekniği açısından Fatma Aliye Hanım’ın çevrilecek romanların gerekli yerlerinde değişiklikler yapılarak bu eserlerin çevrilmesi gerektiği fikrini savunan Ahmet Midhat’a yaklaştığı görülür.

Kaynak metinde hiç dipnot bulunmamasına rağmen çeviride çevirmen tarafından verilen altı tane dipnot bulunmaktadır. Fatma Aliye Fransızca “muselière”, “domino”, “cavalier” kelimelerini Türkçe’ye okunuşuyla aktarmış ve hedef okur kitlesini bilgilen-dirmek üzere çevirisine bu kelimelerin sözlük anlamlarını verecek şekilde bir dipnot eklemiştir. “Sitr”, “Venüs ve Zühre” kelimeleri için verdiği dipnotta ise bu kelimelerin daha çok mitolojideki karşılıkları üzerinde durur. Bilhassa Venüs ve Zühre konusunda oldukça uzun bir açıklama yapar. Fatma Aliye Hanım, Yunan mitolojisinin Fransız edebiyatına olan tesirini, Fransız edebiyatının mitoloji fikirleriyle dolu olduğunu, İslam dininde ise putperestlik haram olduğundan buna benzer hikâye ve masalların yasaklan-dığını söyler. Romanda Emilie’nin Venüs ve Zühre benzetmesiyle mitolojiden hangi hikâyeye gönderme yaptığını açıklar, bu konudaki bilgisini de okurla paylaşmak ister.53

Bir başka dipnotsa Meram tercümesinde geçen Duc de Bligny karakterinin

yaza-51 Meram, s. 67, 181-196.

52 Mustafa Nihat Özön, Türkçede Roman, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993, s. 223.

(22)

rın –Ahmed İhsan tarafından çevrilen– Demirhane Müdürü adlı romanındaki Duc de Bligny ile aynı kişi olduğuna dair bilginin okurla paylaşılmasından ibarettir.54 Roman

içinde kaynak metin yazarının bir başka romanına gönderme yapılması ilginçtir. Bu yolla çevirmen, okurun ilgisini George Ohnet’nin diğer romanlarına çekmeyi amaç-lamış olabilir.

Bu dipnotlarda tanım verilmiş veya bilgi sunulmuştur. Çevirinin yapıldığı dö-nemde çevirmenin bir rolünün de eğitmek/öğretmek olduğu düşünülürse dipnotların bilgilendirici/eğitici niteliğinin bu rolle örtüştüğü görülür.

Bununla birlikte Meram’da –Türkçe okunuşuyla olmak üzere– başka Fransızca kelimeler de bulunmaktadır: “exposition” (Meram, “ekspozisyon”, s. 36), “modiste” (Meram, “modeste”, s. 5), “mentor” (Meram, “mentor”, s. 18) gibi kelimelerin izahı için bir dipnot konulmamıştır. Bu da bize Fatma Aliye’nin tercümesinde neye göre dipnot verdiği, dipnot verirken neyi ölçü aldığı hususunda bir fikir vermemektedir.

Sonuç

Meram tercümesi özellikle kadın sorunları ile ilgili ihtiva ettiği konular bakımından Fatma Aliye Hanım’ın telif romanları üzerinde oldukça etkili olmuştur. Bu bakımdan yazarın telif eserlerindeki beslenme kaynaklarının başında Meram tercümesi gelmek-tedir. Fatma Aliye Hanım, bu çeviriyle toplum içerisinde pasif konumdaki kadının “değişim”i sağlayacak gelişme hareketi içerisindeki etkin rolünü göstermiştir. Ona göre kadın, –tıpkı Hélène ve Emilie’de olduğu gibi– eğer gerçekten isterse toplum içinde yalnız yaşayabilir, çalışıp kendi geçimini sağlayabilir, sadece erkeklerin hakkı gibi görülen pek çok şeyi yaparak ayakları üstünde durabilir ve evlendiğinde kocasının soyadı altında kazanacağı özgürlüğü evlenmeksizin de elde edebilir, daha da ötesi bi-reyselleşebilir. Yazarın romanlarındaki erkek tiplemeler çoğunlukla saygısız, tüketici, gözü hovardalıkta, eşiyle ortak zevk ve düşünceden yoksun ve bencil oluşlarıyla tek “tip” bir durum sergilerken kadınlar ayırıcı vasıflarıyla dikkat çekerler. Kadını ön plana çıkaran bu durum, kadının bir “karakter” olarak görünür kılınması ve “birey”leşmesi sürecine katkı sağlamıştır. Hélène ve Emilie bireyselleşmiş kadınlardır. Fatma Aliye de kendi roman karakterlerini aşama aşama bireyselleştirerek bir taraftan onları var kılarken bir taraftan da yazar Fatma Aliye’nin bireyselleşme sürecine tanıklık etmemizi sağlamıştır. Nitekim sırasıyla “Bir Kadın”, “Mütercime-i Meram”, “Mütercime-i Me-ram, Aliye”, “Aliye”, “Fatma Aliye” şeklinde çeviri, roman ve makalelerinde kullandığı imzalar onun gittikçe belirginleşen kimliğine işaret ederler.

Bu çeviri metin incelemesinden elde edilen verilere dayanarak, çevirmen Fatma

Referanslar

Benzer Belgeler

Karaköyde liman, Tünel de Kolaro, Beyoğlu'nda Degüstasyon ünlü işadamlarının gittiği, yemeklerinin kalitesi hiç bozulmayan lokantalardı w KİŞİ de pek büyük

İşte Pembe Konak, İttihad ve Terak­ ki’ye merkez kılındığı günden bu iktidarın tasfiyesine ve söz sahibi liderlerinin yurt dışma göçlerine kadar bütün

kut Özal'ın oğlu Murat Özal’ı hastanelik ____ eden İstanbul Ayazağa’daki 40 dönümlük orman arazisinin kiralanmasında yasadışı yolla­ rın

' y \ Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy’un da katılacağı törenlerde, Boğaz’ın son kömürlü gemileri olan. “Anadoluhisarı”

Küreselleşme ile birlikte daha fazla artan esnek çalışma biçimleri, çalışanların işlerini kaybetmelerine veya sosyal haklarını savunamadan buldukları herhangi

Bir masal kahramanı gibi içeri gir­ miş ve salondaki çocuklarla hemen iletişimini kur­ muştu. Bir 45 dakika boyunca Barış Manço’nun çocuklarla diyaloğunu büyük

Oturulan yerleşim yeri ve daha önce yararlandıkları sağlık hizmetlerinde çocuklarının hastalığı hakkında bilgi verilme durumları açısından deney ve kontrol

Çalışmanın en önemli kaynaklarından biri olan Tanzimat dönemi ünlü devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa‟nın kızı Fatma Aliye Hanım, babasının