S s ^ t H%
fS
ı>3U*>v
~rr-
573
o£ » 5
■ ■ ■ ■ _ ■■BİR YILDÖNÜMÜNDE
MEHMET ÇINARLI
M
unis Faik Ozansoy’u kaybedeli tam bir sene olmuş. Anan ve hatırlayan yok. Sanki çok uzak bir geçmişte kalmış gibi.Devlet hizmetinin en yüksek basamaklarında görev verdiğini, cumhurbaş kanlığı genel sekreterliği, başbakanlık müsteşarlığı yaptığını bir yana bırakalım; O, küçük yaşlarda tutmaya başladığı kalemi, ölümünden bir süre önce geçirdiği uğursuz kazaya kadar elinden bırakmamış bir şair ve yazardı. Arkasında, ken disini hatırlamamıza yetecek değerli eserler de bırakmıştır.
Her şeyi ideolojik açıdan gören, sanatçıyı da bu açıdan değerlendiren yayın organları zaten sağlığında da Ozansoy’un adını pek anmak istemezlerdi. Öldü ğü zaman, bizim solcu dergilerimiz (en büyükleri, en ciddi sayılanları dahil) bunu, önemsiz bir haber olarak bile, sütunlarına geçirmek gereğini duymadılar.
Sağcı, milliyetçi yazarlarımızın da Ozansoy’a yeteri kadar ilgi göstermedik lerini, burada içtenlikle belirtmek zorundayım. Bunun sebebini kesinlikle anlaya bilmiş değilim. En yakın arkadaşlarım bile, bu konuda, bana tatmin edici bir açık lamada bulunmadılar. Mehmet Kaplan'ın «Cumhuriyet Devri Türk Şiiri» kitabın da Munis Faik Ozansoy yoktur. Ahmet Kabaklt’mn «Türk Edebiyatı» kitabının ikinci baskısında Ozansoy’a ayrı bir yer verilmişken, üçüncü baskıda (kitaba bit çok yeni isimler ve pasajlar eklendiği halde) Ozansoy’a ait kısım çıkarılmış ve rahmetli Şair, kitapta, sadece bir isimden ibaret kalmıştır.
Oiümü veya ölüm yıldönümü üzerine gazetelerimizde de dişe dokunur bir şey çıkmadı. Bazan radyolarımız, gözü yaşlı, iniltili eserlerden usanmış olan din leyicilerine hayata güler yüzle bakan, son derece iyimser bir şarkı sunarlar:
Gezerken, yağmurda, rüzgârda, karda İçimde güneşi yakar giderim;
ömrümü kaplayan karanlıklarda, Ben bir şimşek gibi çakar giderim. Varsın kovalasın gece gündüzü,
Bahar içindeyim, düşünmem güzü; Bana gülmese de hayatın yüzü, Ben ona gülerek bakar giderim.
Ama, bu sözleri kimin yazdığı anlaşılmaz. Çünkü, âdet olduğu üzere, eserin yalnızca bestecisi söylenmiş ve belki bir de makamı verilmiştir.
Munis Faik Ozansoy’un gençlik yıllarına ait olan bu şiir, O’nun bütün
rünce benimsediği bir davranışı dile getirir, Ozan- soy, gerçekten, bayata gülerek bakıp giden, kin tutmayan, kötümser olmayan bir insandı.
Dostlarının (ve elbette düşmanlarının) ilgisiz liği karşısında da, üzüntüye kapılmayacak, yine gençlik yıllarında yazdığı bazı mısraları tekrar edecektir:
San’at kolay değil, serseler nankör, anladsm Varsın sokakta, Kahvede söylenmesin adim.
Hiç bir şey istemem : ne tanınmak, ne ölmemek, Varsın benim bu san'ata vakfettiğim emek, Maddî ve manevî, bana bir şey getirmesin, Kâfidir, ey Şiir, bana yalnız senin sesin! Kâfi, benim hayatımı aydınlatan o nûr, Kâfi, zaman zaman bana tattırdığın huzur.
Şiir yazarken, şiirle uğraşırken Ozansoy’un, yakar daki mısralarda söylediği gibi, derin bir huzur duyduğunu biliyorum.
Mazhar Aykut : İstlaye
Bütün gerçek şairlerin de peşinde koştukları en önemli şey, şiirin sesi ve o sesin getirdiği hu zur değil midir? Tanınmayı herkes ister. Ozan soy’un da, şiirine ilgi gösterildiği zaman, bir çocuk gibi sevindiğini, heyecanlandığını hatırlıyorum.
«ölmeme»ye gelince : Bence, bunu hiç kim se ümit etmemeli. Ölümsüzlük, maddî manada da, manevî manada da yalnız Allah’a mahsus. «Ölümsüz şair», «ölümsüz sanatçı» sözleri du daklarımda daima acı bir gülümseme uyandırır. Milyarlarca yıllık ömrü olan bir kâinatta, bir sa natçının birkaç yüz (hatta birkaç bin) sene anıl mış olması ne ifade eder? Ve bu kadar uzun sü re anılmak da kaç kişiye nasip olur? Bu yalan cı dünyada, er veya geç, her şeyin üstünü kapa tacak olan kapkara bir yokluktur.
Bugünkü gidişin sanatçılar için daha da el verişsiz olduğu inkâr edilemez. Gün. geçtikçe maddileşen, gün geçtikçe daha çok kırıcı, yı kıcı olan insanların, bundan sonra, sanat eserleri ne ilgi göstermemekle kalmayıp, onları - kendi fikirleri, ideolojileri ve gelecekte tasarladıkları dünya için zararlı sayarak - yoketmeye de çalışa caklarından korkuyorum.
Gerçekte, benim görüşüme göre, insanlar arasındaki en büyük ayrılık ırk ayrılığı, dil ayrılığı, siyasî, İktisadî görüş ayrılığı değil; sanatçı olan ve sanatı sevenlerle, sanatçı olmayan ve sanata sevgi duymayanlar arasındaki ayrılıktır.
Dünyanın bugüne kadar uğradığı felâketlerde bu ayrılığın önemli bir rol oynadığına inanıyorum. Sanatı anlamayan, sanata sevgi duymayan, hatta kin besleyenler, sanatçılardan ve sanatseverler den her zaman çok daha büyük bir sayıya ulaş mışlar; sanatçıları ezmiş, hırpalamışlar, onların barışa, sevgiye çağıran seslerini boğmuş, bastır mışlardır.
Hiç değilse, sanatçılar birbirlerine düşmese ler. Birbirlerini karalamaya, silmeye, yoketmeye çalışmasalar. Daha güzele ,daha mükemmele ulaşmak için yapılması gerekli olan tartışmalar, kırıcı, incitici olmasa. Hepsinden önemlisi, sanat için harcanan emeği, dökülen göz nuru ve aiın terini İnkâra kalkışmasak. Sonunda hepimiz gelip geçeceğiz. Sultan Süleyman’a kalmayan bu dün ya, ne kadar güçlü olursa olsun, sanatçıya da kalmayacak.
Sanat dünyasında ne birinin ölümü ötekinin yaşamasını sağlar; ne de şu kimsenin kaybı bu nun kazancı sayılır.
Hırsa, telâşa - hele hele - insafsızlığa hiç de gerek olmadığına inanıyorum.
Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 5 1 3 0 6 9 0 0 6 *