• Sonuç bulunamadı

On beş yıl oluyor...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "On beş yıl oluyor..."

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

kitapl ar ve sanatlar

ORHAN VELİ (sağda; REFİK HALİD VE CEVDET PERİN İLE “ Söylediklerim. Shakespeare’ in 577 yadında söylemesi lâzım gelen sözlerdi.”

ŞİİR

Onbeş yıl

oluyor...

“ Kasım ayt gelince, .

havalar da güzelse

bir tedirginlik

için­

de olurum.. Kapı ça­

lar, çalar, sonra du­

rur. Böylece Orhan

V elin in öldüğüne bir

ân olsun inanmamak

tan teselli duyarım.,>

Fikret  D İ L

B

İR öğle üstü, yemekten sonra uzanmıştım. Birden telefon çal­ dı- sıçradım: Sait Faik boğuk bir sesle soruyordu:

— Orhan'dan bir haber var m ı? — Dün beraberdik, akşam beşte buluşacağız.

Durdu, sonra çekingen- — Öldü, diye duydum da...

dedi, telefonu kapattı. Bu bir kâbus mu demeğe vakit kalmadan telefon tekrar çaldı. Bu sefer bir kadın

sesi-— Hemen, diyordu; radyoyu açın, sizi alâkadar eder bir şarkı var.

Şaşkın, denileni yaptım.Osman Ni- had’ın harcı âlem olmuş o meşhur şar kışıydı bu: Bir ihtimâl daha var — O da ölmek mi dersin?

On beş yıl evvel Kasımın on beşin­ ci Çarşamba günü idi. Acı haber ger­ çekti. Orhan Veli Kanık, bir gün ev­ vel, dostlarından birimn evinde öğle yemeği yerken fenalaşmış, hastahâne- ye kaldırılmış, yanlış teşhis ve tedavi neticesi, gece yarısına doğru, “ Deli e- der insanı” diye tarif ettiği dünyaya mazlum gözlerini kapatmak zorunda bırakılmıştı.

Sessizce, şikâyetsiz. kendisine ve- dâ imkânı vermeden.

Orhan Veli, otuz altı yaşında öldü. Amma az yaşayacağını biliyormuş gi­ bi çok şey yaptı, çok yaşadı. Bu ön­ ceden bilme vergisinden midir, nedir, bir şiirinde şöyle diyordu:

Kimse duymadan ölmeliyim. Ağzımın kenarında bir parça kan

bulunmalı Beni tanımıyanlar

“ Mutlak birini seviyordu” demeliler. Tanıyanlarsa “ Zavallı” demeli. Çok sefalet çekti...”

Fa kat hakiki sebep bunlardan hiç birisi olmamalı. ‘‘İntihar” adı taşıyan bir çeşit va­ siyet de sayılabilecek şiirin ilk mısraı müstesna, ötekilerin hemen hepsi ye­

rine getirildi. Ölüm haberi bir orman yangını hızı ile bütün İstanbul’u, An­ kara’yı- memleketi sardı; aynı akşam,_ yabancı radyolar da dünyaya yayıyor­ lardı.

- Ertesi sabah, Adana’da bir grup sa natçıdan bir telgraf alıyordum: ‘‘Or- hanı ve şiiri sevenlerin başı sağ ol­ sun” diyordu. Başımız dönmüştü. Ama hava güzeldi. Üç gündüı havalar gü­ zel gidiyordu, sabahlan Boğaziçini sis bürüyordu, geciken vapurlar Köprü’ye Orhan’ın pek sevdiği telâşlı bir kala­ balık taşıyordu. Bu sis sanki Orhan i* çin örülen bir kefendi.

Cenâze Beyazıt’tan kaldırılacaktı, amma nereye gömülecekti? Belli! U- rumelihisarına. Fakat oraya gömül­ mek yasaktı; İllâki bir aile kabristanı ola: Yalan söyledik, var dedik, zaten inanmağa müsait resmi makamlar mü saadeyi verdiler.

Hava güzeldi, demiştim, fakat Ka­ sımda Boğaziçi’nden bir kaç arkadaş­ la eve döndüğümüz zaman üşümüştük, konyaklara sarıldık. Arkadaşlar ara­ sında Sabahattin ve Bedri Rahmi E- yüboğlu ile şiirleri, belki daha ziyade küfürleri ile tanınmış Fuat Ömer Kes­ kin vardı. Orhan Veli’r.m en yakınla­ rından ve içimizde içkiye hepimizden düşkün olan Fuat Ömer titriyor, ama içmiyordu. Korkmuştu, Orhan Veli’nin içkiden öldüğünü sanıyordu- Halbuki bir kaç gün evvel- Ankara’da, Orhan Veli, gündüz kazılmış, gece bir işaret

de konulmadan açık bırakılmış b ir çu kura- evine dönerken düşmüş, başım vurmuştu. Bir müddet evvel de> asker* ligini yaparken attan düşmüş, yine bar

şmdan zedelenmişti, ölümüne sebep de bu idi. Bütün bunları Fuat Ömer’ e

(2)

'¡f l f l I M I I I I i m i l l l l l l l i l l l l l l l l l l l l l i n i l l l R I l ıı ı ı ı ı ı ı « t ı n ı n ı ı ı t ı ı ı ı ı ı i m i

anlatmamıza rağmen yine de konyak İçiremedik, ona çorba yapmağa mec­ bur kalmıştık.

On beş yıl öteden Orhan Veli’yi dü­ şünüyorum. Bâzen kapı çalınırdı, ge­ len o ise, zenne taklidi ile “kim o, kîîîm 6 ? ” diye sorardım. O da Karagözün çatlak sesiyle “ Ben o> beeen 6” diye cevap verirdi. Orhan Veli, gayet gü­ zel Karagöz oynatır, aynı derece mü­ kemmellikle çingene falı açardı. Bir gün Fenerbahçe’de yanımıza sokulan bir çingeneye fal bakmış, falcı onu u- zun uzun süzerek: '“Bu demişti, biz­ den’', Orhan Veli iltifata pek sevin­ mişti, bu küçük marifetleri ile övünür dü.

Son dünya savaşında Fransa ikiye bölünmüştü. Cezayir’de de Gaulle hü­ kümeti vardı, Türkiye’ye de temsilci

göndermişti. Burada de Gaulle’cüleı1 fransızca haftalık bir edebiyat gazete­ si çıkarıyorlardı. Bu gazeteye Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay R ıfat’ın şiirlerinden tercümeler yapıp vermiş­ tim. Orhan Veli ile tanışmamız daha sonra oldu- Birbirimizden habersiz, Rimbaud. Superviene- Eluard gibi şa­ irlerden aynı şiirleri türkçeye çevirmiş olduğumuzu gördük. Pek tabiî, benim­ kiler tercümeden ibaret kalıyor, onun kiler şiir hüviyetini muhafaza ediyor­ du. Orhan Veli şairdi. V e nasıl resim akademizmden sonra bir çok merha­ leden abstreye geçmişse- Orhan veli arkadaşları Beaudelaire’a en sürrealiste lere kadar şiir dünyasını keşfettikten sonra, başta dil olmak üzere bir çok inkılâp geçirmiş memleketimizin şiir anlayışım şâirânelikten soymaya, keli­

6AYFA 16

melere yalın kılıçların parlaklığını, kes kinliğini geri getirmiye çalışmışlardır. Bir oyun olarak başiıyan bu deneme­ lere Orhan Veli, sonraları bir poetika vermek istedi; “ Garip” yayınlandı. Beş yı! sonra, Orhan Veli bu poetikayı tamamiyle benimsiyor, ikinci baskısı­ nın takdim yazısında şöyle diyordu: “ Beş sene sonra aynı şeyleri söyliye- cek olduktan sonra ne diye başladım? 1941 de söylediklerim, 1616 senesinde 52 yaşında iken ölen Shakespeare’ in 377 yaşında söylemesi lâzım gelen söz lerdı. Aynı şekilde, bundan yüz sene sonra yaşıyacak bir şairin sözleri de benim 131 yaşında düşüneceğim şeyleri anlatmalıdır.’’

Orhan Veli’nin bunları ileri sürmek ten maksadı, şiirin sürüp gelen bir kültür olduğunu açıklamaktır. Ne te­

...

ki m bundan iki yıl sonra, bir mülaka­ tında, dîvan şiirini sevdiğini, günümüz genç şairlerinin başında Yahya Ke­ mal’in geldiğini söylüyordu. Orhan Ve­ li İçin de “ kökü mâzîde olan âtidir’’ denilebilir.

On beş yıl oluyor. Kasım ayı gelin­ ce, havalar da güzelse, bir tedirginlik içinde olurum- Evdeyken kapı çalına­ cak olursa “kim o, kiiim 6” diye koş­ mak isterim. Amma, evde yokmuş gibi yapar, gidip bakmak istemem. Kapı çalar, çalar, sonra durur Böyleoe öl­ düğüne bir ân olsun inanmamaktan te selü duyarım. Ve sonra yılda bir ol­ sun kabrini ziyarete giderim. Hem bu son yıllar. Rumelihisan'nda yalnız de­ ğil. Yahya Kemal ile Ahmet Hamdi Tanpmar da oradalar. Ve Orhan Veli­ nin saydığı şairlerden Tevfik Fikret *’Âşiyân’’ a dönmüş bulunuyor.

MEYDAN, 9 KASIM 1965

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Aşık Veysel’in kültür çiçeği dedi­ ği Ruhi Su, başta Pir Sultan, halkın sesini, ezil­ mişliğini, direnişini, özlemini duyuran tüm ozanlarla özleşiyor,

Eşref Üren’le birlik­ te çalışan sanatçı yurtiçi ve yurtdışmda birçok karma

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

NASA’n›n morötesi dalgaboylar›na duyarl› Gökada Evrim Kaflifi (GALEX) uydusu, Araba Tekeri’nin de, görünür çap›n›n iki kat›na kadar uzanan daha genifl bir

Ancak orga- nik gıda üreticileri için yıkama sırasında bu tür maddelerin kullanımı bir seçenek değil, çünkü organik üretimde kullanılacak mad- delerin organik üretime

Saydam ’ın başbakanlığı bittikten sonra da sık sık hatırlanan ve çoğu zaman geçerliliğini kaybetmeyen bu sözün sahibi Refik Saydam, 19 M ayıs 1919’da

Olgu Sunumu: Eagle Sendromu (Uzamış Stiloid Çıkıntı Çıkıntı Çıkıntı Çıkıntı)))) Case Report: Eagle’s Syndrome (Elongated Styloid

Serbest kemik greftleri de plağa ek- lenebilir veya plak revaskülarize kemik greftleri için bir temel olarak kullanılabilir (5).. Biz de ol- gumuza titanyum mesh ve kondil