• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş günü İstanbul'a ilk ayak basan Refet Paşa:İstiklal Mahkemesi huzuruna nasıl çıktı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kurtuluş günü İstanbul'a ilk ayak basan Refet Paşa:İstiklal Mahkemesi huzuruna nasıl çıktı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K u rtu lu ş günü

ís ta n b u la ilk

a y a k basan

İstiklâl Mahkemesi

huzuruna nasıl çıktı

Y azan: KANDEM JK

Z

A F E R D E N so n ra Istan -

bula ilk a y a k basm ak m a zh a riy e tin e eren M il­ lî M ücadele kum andam , R e fe t P aşa d ır.

M udanya M ütarekenam esi- n in im zalanm asını m ü te ak ip T ra k y a y a geçerk en îstan b u la gelen R e fe t P aşa , b u ra d a (ilk k u rta rıc ı) olarak, ta r if edil­ m ez bir coşkunluk ve sevgi ile k arşılan m ış ve günlerce baş ta c ı edilm işti.

F a k a t (po litik a) nm ne g a ­ rip cilvesidir ki, 1922 senesi E kim inin 19 uncu günü bu su­ retle a lk ışla r ve (Y aşa!..) â- v azeleri o rta sın d a g irdiği bu şehirden, ayni R efet P aşa , pek k ısa b ir z a m a n sonra, b ir (su i­ k a s t m aznunu) olarak, ta h tel- hıfz sevkediliyordu.

V akıa, (za fe rd e n so n rak i g i­ d işa tı beğenm iyen bir m uhalif m ebus) o lm a k ta n b a ş k a hiç b ir suçu ve bilh assa ü stüne sıç ra tılm a k isten en su ik a st işi ile hiç b ir alâ k a sı y o k tu am a, neylersiniz ki, işte böyle, bir (m aznun) v aziyetine d ü şü rü l­ m üş ve te v k if edilerek, fik ir ve p a r ti a rk a d a ş la rı K âzım K arab e k ir, A li F u a t, C afer T ay y a r, R ü ştü P a ş a la rla b e ra ­ ber, İzm ir istik lâ l M ahkem esi h u zu ru n a g ö tü rü lm ü ştü .

İzm ir P olis M üdüriyetinde günlerce m e v k u f k ald ık ta n so n ra n ih a y e t 4 Tem m uz 1926 P a z a r günü s a a t on altıy ı k ırk geçe, A fyon M ebusu Ali (Çe- tin k a y a ) nm başk an lığ ın d ak i is tik lâ l M ahkem esi k arşısın a çık a rıla n R e fe t P aşa y a,

soru-Ista n b u la y a ş a âv â ze le ri ve a lk ışla rla g iren R e fe t P a şa , po­ litik an ın g a rip cilvesine k u rb an g id erek İstik lâ l M ahkem e­

sine verilm işti... lan ilk su a l şu idi:

— Z âtıâlinize, d o ğ ru d an doğ rü y a asıl m eseleyi soracağ ız ki, o d a şu d u r: 340 senesinde eski L âzista'n M ebusu Ziya H u rş it ve İzm it M ebusu Ş ü k rü B eyler A n k a ra d a Gazi P a ş a y a b ir su ik a st te rtip etm işlerdir. E rz in c an M ebusu S a b it Bey bunu h ab e r alınca, İstan b u l M ebusu R a u f Beye " ’din, b il­ diriyor. Siz de, R a u f Beyle d a i­ m a berabersiniz. Bu şebeke b ir m ü d d et so n ra tz m ire geliyor ve b u ra d a c ü rm ü m eşh u t h a ­ linde, fa a liy e te geçecekleri g ü ­ nün gecesi y ak a la n ıy o rlar. İlk v a z iy e tte R a u f Beyle, evinde b e ra b e r bulu n u şu n u za göre, bu m esele ile a lâk a n ız derecesi n e d ir?

R e fe t P aşa , bu suale sü k û ­ netle, şu cevabı veriy o r:

— Bu m esele h a k k ın d a hiç b ir m a lû m a tım y o k tu r. Em in olun h a tır a m d a b ir şey b u la­ m ıyorum . B ir akşam , A n k a ra ­

d a (kulüp) dediğim iz yerde oyun oynuyordum . R au f Bey geldi. E lim den tu ttu , (gidelim ) dedi. K alk tım . A vludan g e ç e r­ ken (d ik k a tli bulun!) dedi. So­ k a ğ a çıkınca, e tra fın a bakındı. B a n a d a : (G itm işler... Şimdi a n la tırım .) dedi. A n la ttığ ı şu idi: B ira z evvel, o ra d a üç kişi görm üş, y a k la şm c a (O dur...) gibi b ir ses duym uş ve (K im i istiy o rsu n u z ?) d em iş; (H a ­ yır...) cevabını alm ış. Şimdi, a c a b a ne olabilir, diye bunu k o n u ştu k . H erh ald e iyi b ir şey değildi. H em yürü y o r, h em ko ­ nuşuyorduk. Ş ahsî düşm anım ız yok. F a k a t h ü k ü m e t id a re sin ­ de ic ra tım ız var. B elki k ırd ık ­ larım ız var.

— ih tim a l ki b a ş k a birini bekliyorlardı, neden kendiniz­ den şüphe e ttin iz ?

— Öyle geldi. Ben, h ü k ü m e­ te h a b e r verelim , dedim . R a u f B ey b u n a t a r a f t a r değildi. S e­ bep g ö ste rm e k icap eder,

(2)

de-nü m ah k em e salonu, k a r a r ı dinlem eğe gelen k ad ın lı e rk e k ­ li, büyük, m a h şerî b ir k a la b a ­ lık la dolm uştu.

S a a t on beşi k ır k beş geçe, salona gelen İzm ir P o lis M ü­ d ü rü A zm i Bey, sa b ırsız la n ­ m a k ta olan bu k a la b a lığ a :

— H an ım lar, B eyler, E fe n ­ diler!.. diye h ita p ederek, şöy­ le dedi:

— B ira z sonra, h e y e ti h â k i­ m e k a r a r ı tefh im e d e rk en s ü ­ k û t ve itid ali m u h a fa z a e tm e ­ nizi, M üddeium um îlikten ald ı­ ğım em ir üzerine, işte te b liğ ediyorum . H ilâfın d a h a re k e t edenler m esul edileceklerdir!

Salon derin b ir sessizliğe gö m üldü. B ü tü n gözler k ap ıy a- dikilm iş, h erk es sa b ırsız lık la n eticeyi bekliyordu.

N ih a y e t a y a k seslerine k a r ı­ şan —ja n d a rm a la rın — sü ngü ş a k ırtıla rı o rtasın d a, aç ıla n k a pıdan, m a zn u n la rın sa lo n a g ir ­ dikleri görüldü.

E n önde R efet P a ş a y ü rü ­ yordu. O nun a rk a sın d a n s ıra ile T o k a t M ebusu, sab ık H a r i­ ciye V ekili B ekir S am i Bey, M ersinli Cemal, K âzım K a ra - bekir, A li F u a t, C a fe r T a y y a r P a ş a la r ve yine hepsi M ebus olan S abit, M ünir H üsrev, N e- R e fe t P a şa n ın Millî M ücadele s ıra la rın d a çekilm iş b ir resm i cati, H âlet, Besim, F a ik , F e

-di. T abiî ben, polise h a b e r ver- dediler ve geldiler. (M eclis ridun F ik ri ve K âm il B e y le r m ektense, İsm et P a ş a y a h a b e r R eisine; m a su n iy e ti şahsiye g eliyorlardı. B u n lar y erle rin e v erm ek istem iştim . O oyun oy- m eselesi vard ır. Mebus, cürm ü o tu rd u k ta n pek az so n ra d a n an a n yerde, b ir de Ziya H u r- m e şh u t olm adıkça, te v k if olu- h eyeti hâkim e, m u ta d m a ğ ru r şidi g örm üştüm . R au f Beyin n am az.) diyelim , dediler. Ben ve az am etli hal ve ta v ırla rile , o a n d a ak lın a geldi: (S ak ın o- de; (Biz, böyle m ü ra c a a t eder- &ehp> y erine yerleşti.

nu a ra m ış o lm a sın la r? ) dedi. E ve varınca, R a u f Beyle bu m evzuu k o n u şm a k ta devam e ttik . Z iya H urşidin h alini be­ ğenm ediğim izi, kendisinden şüphelendiğim izi söyliyebili- rim . F a k a t R a u f Bey (Trene binip gidecek) diyordu. Aynı zam anda, Ş ükrü ile S ab it Bey­ lerin a ra la rın ın açıldığını da söyledi, iş te gördüklerim , duy- d u k larım b u ndan ib a re ttir, k a s t h a k k ın d a ise, te k r a r ede­ yim ki, hiç bir şey bilm iyo­ rum . Ş ü k rü Beyle de, u z a k ta n se lâm laşm ak ta n b a ş k a hiç bir yakınlığım , te m asım yok tu r.

— Öyle ise, Ş ü k rü Beyin tev k ifi üzerine a rk a d a şla rla , a p a rtm a n ın ız d a nasıl ve niçin toplandınız ?

— Ben a p a rtım a n d a idim. Ş ü k rü Beyin te v k if edildiğini bilm iyordum . A rk a d aşlar, To- k atliy a n d a, te v k ifin i du y m u ş­ lar. B a n a telefon e ttile r. R ü ştü P aşa , B e k ir S am i Bey, S ab it Bey, F e rid u n F ik ri Bey, hep b era b er sizi ziy a re te geleceğiz,

sek, te şriî m a su n iy e t perdesi a rk a sın d a oy n am ak istiyoruz, zannederler.) dedim.

— Ş ü k rü Beyin te v k ifi sîz­ leri niçin bu k a d a r a lâ k a d a r ediyor ?

— M asuniyeti teşriiy e m e­ selesinden dolayı... F a k a t ben. a rz e ttiğ im gibi, b u n a t a r a f t a r değildim . A rk a d a şla ra d a bu ­ nu söyledim ; m asu n iy eti te ş ­ riiye perd esi a ltın d a sa k lan a - m am , dedim.

M ahkem e Reisi, R efet P a ş a ­ y a so ra c a k b a ş k a b ir şey bu­ lam am ıştı. Böylece, isticv a b ı­ n a n ih a y e t verdi ve te k ra r m ev k u f bulunduğu od ay a k a ­ p a ttı.

D iğer m azn u n ların , d a m u ­ h ak em eleri b ittik te n sonra, 11 T em m uzda, M üddeium um i De­ nizli M ebusu N ecib Ali Bey it ­ ham n am esin i okuyunca, a r tık iş, k a r a r a kalm ıştı.

ik i gü n so n ra da, sa b ırsız ­ lık la beklenen bu k a r a r v eril­ m işti.

T em m uzun 13 üncü Salı

gü-D inleyicilerin sab ırsızlığ ı son haddini bulm uştu.

B ir s a a t sü ren bu okunuşun so n ların d a b ütün bu m azn u n ­ la rın b e ra e t e ttik le ri an laşılın ­ ca, m ahkem e salonu, k u ru ld u k u ru la lı eşini g örm ediği b ir alk ış tu fan iy le çınladı.

Salondan d ış a rıla ra k a d a r d a lg a d a lg a y ay ılan bu a lk ış fırtın ası, so k a k la rı dold u ran k a la b a lık la rı d a y erinden oy­ n atm ış, sevinçten â d e ta çıl­ d ırtm ıştı.

O a n a k a d a r m a h k em e h e ­ yetinin, bu (m aznun) la n , h iç bir g ü n a h la rı olm adığını bile bile m a h k û m etm ek istiy ece- ğinden, pek h ak lı o la ra k k o r­ k a n la r olm uştu.

F a k a t, bu acaip is tik lâ l M ah kem esi, um um î e fk â rın te s i­ rinden çekinerek, istem iy e is- tem iye v erdiği bu b e ra e t k a - ra riy le (âdil) g ö rü n ü r gibi o- lu şu n a rağm en, yine y a p a c a ğ ı­ nı yapm ış, yâni m e m le k etin bu güzide, e v lâ tla rın ı g ü n le rc e h ü rriy e tle rin d e n te c rit e tm işti.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

toplumun tükettiği malların ve hizmetlerin üretimi için kullanılan, veya üreticinin mal ve hizmet üretimi için kullandığı toplam temiz su.

• Gri su ayak izi, bir borudan bir tatlı su kaynağına doğrudan atılan noktasal kaynaklı kirliliği veya dolaylı olarak yüzey akışı ile ya da topraktan, geçirimsiz

• Hesaplama ve sürdürülebilirlik değerlendirmesinden sonra (Aşama 1-3), su ayak izini azaltmak ve sürdürülebilirliğini geliştirmek için tepki stratejileri öncelikli olarak

Dersin bu bölümü, WWF Türkiye, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Omo ve Unilever işbirliğinde hazırlanan Türkiye’nin Su Ayak İzi Raporu

• Artan su kıtlığı veya stresi, bozulan su kalitesi, kuraklık gibi fiziksel risk faktörleri yanıt veren şirketler tarafından en çok dile getirilen risk faktörleri. Suya

• Bir ürünün, örneğin bir kot pantolonun su ayak izi, o ürünü meydana getirmek için uygulanan her bir aşamanın veya prosesin su ayak izinin toplamıdır.. • Bir kot

• Bir ürünün su ayak izinin sürdürülebilir olup olmadığını anlamak için, yerel su kaynaklarına kıyasla kümülatif su ayak izine bakmalıyız.. Bu şekilde, bir ayda,

• Tatlı su kaynakları bakımından, hayvansal ürünlere kıyasla bitkisel ürünlerden kalori, protein ya da yağ elde etmek daha verimlidir.. • Suyun toplam hacminin