• Sonuç bulunamadı

Beyoğlu'nun arka yakasını kuşatan pavyon ve birahane güruhu ortasındaki ilk cafe:Hayal Kahvesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Beyoğlu'nun arka yakasını kuşatan pavyon ve birahane güruhu ortasındaki ilk cafe:Hayal Kahvesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

panya’nın Leon yöresinde yaşa­ mıştır) çarkın kızgın dişlilerin­ den nasibini alıyordu.

“Ferman üstüne fermanla suçlanacaklar

Astronomi alanında en derin bilginler

Ve nereye giderlerse izlene­ cekler

Peşlerinde eli kanlı caniler” Birden sayıyla kendime geli yorum; yine okudu düşünceleri­ mi bu adam ve bir dörtlüyle karşılık verdi ama tam 400 yıl önce yazılmış dizeler bunlar. Hadi diyelim ki Moisés de Le- on’u tanıyordu, yaklaşık olarak aynı yıllarda yaşamışlardı, peki Galileo’yu nereden bildi? Onu da Jean-Charles de Fontbrune, Alexander Centurio, Kari Kraftt, Erika Cheetham, Rene Noorbergen, Kurt Allgeier ve Jacques Boulanger nam Nostr- damus yorumcuları söylesin, ben şu an şaşkınlıklar içinde yim. İçkimizden hallice bir yu­ dum alalım ve dönelim Hayal Kahvesi’ne...

MÜDAVİMLERİ KİMLER?

Yıl 1991, Hayal Kahvesi açılı­ yor ve Beyoğlu’nun arka yaka­ sını kuşatan pavyon ve biraha­ ne güruhu ortasındaki ilk “ca­ fe” ünvamnı alıyor. Sahibi Ser­ dar Temizkan, lokal şefi Ümit Erkılıç ve bar şefi ve “D.J.” Si­ nan Göksel kafa kafaya vererek değişik bir “keyif nosyonu” ge­ tiriyorlar Grande Rue de Pe- ra’ya. Serdar Temizkan film yö­ netmeni, istediği filmleri çeke­ bilmek (maddi açıdan) “hayal” olunca, açıveriyorlar Hayal Kahvesi’ni. Doğru ya, sinema da gümüş perdeye ypansıtılan hayallerden ibaret bir tuhaf ve sihirli sanat değil midir? Ümit Erkılıç anlatıyor ki “hayal” de­ ğil de “kahve” lafına takılan ba­ zı zevat buraya tavla oynamaya gelmiş ama zarları ellerinde kalmış! Peki, kimler müdavim yazılır Hayal Kahvesi’ne? Sine­ ma ve tiyatro sanatçıları, üni­ versite öğretim üyeleri ve öğ­ renciler çoğunluktadır, bir de alacakaranlık bir köşede fısılda- şan aşıklar vardır ki onlara meslek sorulmaz!

Yemek listesine bakıyoruz. Daha doğrusu ben bakıyorum da bizim Nostrdamus almış ba­ şını gidiyor, sararmış parşömen üzerinde ucu mürekkepli tüy cı­ zır cızır. Hayal Salatası (bol ye­ şillik, domates, peynir ve soğuk

et çeşitleri), Hayal Sandviç (peynirli ve jambonlu), Hayal burger (sebzeli hamburger), Ha­ yal Böreği (sebzeli, tavuk etli ve mantarlı), Hayal Piliç (ızgara göğüs eti üzerine krema ve mantar karışımı soslu) başı çe­ kiyor. Yahu, her şey “hayal”; yeyip bitirdikten sonra dönüp tabağına bakasın geliyor, ger­ çek miydi tüm bu lezzetler, di­ ye. Bir de Hayal Kokteyl var ki mucidi bizzat Ümit Erkılıç’tır; Smirnoff votka, Archer’s, Safa­ ri, portakal suyu, ananas suyu ve sütle değme simyacıya taş çı­ kartacak enfes bir karışım.

Ha, simyacı dedim de... DÜŞ GİBİ

Orkestra platformunun önünde oturuyor Nostradamus, tam üzerinde yine 1920 usulü dev bir vantilatör; çalışmıyor, süs niyetine asılı duruyor ta­ vanda ama insanı bir Humph rey Bogart ve “Casablanca” ha vasına sürüklemekten de geri durmuyor. Duvarda burada her gece icrayı sanat eyleyen müzik gruplarının adları da var, Indi- es, Blue Blues Band, Alacaka­ ranlık, Mercury, Bulutsuzluk Özlemi, Acil Servis.

Bir güzel gerinerek yaşamın ne kadar keyifli kılınabildiğini düşünüyorum. Bir de çevre kirliliği olmasa, gönülden seve- bilsek yeşili, maviyi... Gözüm kahinin karaladıklarına takılı yor ve donup kalıyorum. Koz­ mik felaketlerden, çıldıran ik limlerden, kuraklık dalgaların­ dan söz ediyor Nostradamus; sonunda güneş akkor gibi pa- rıldamaya başlıyor, üç gün bo­ yunca mutlak karanlık hüküm sürüyor ve yerküre sendeleme­ ye başlıyor... Aman üstad, di­ yorum kaleminizden yel alsın, olamaz! Ama dinlemiyor bile beni Nostradamus, rüzgara ka pılan sigara dumanı gibi eri­ yor, sise tahvil oluyor ve kay boluyor, zaman tünelinden yankılanan sesi tavana yakın biryerlerde:

“Gördüklerim gerçeklerdir,' sanılsa da düş gibi.”

Hayal Kahvesi’nden Beyoğ- lu’na adım attığımda, tek soluk­ la gökyüzündeki bütün oksijini içime çekiyorum sanki. Yarın mutlaka bir ağaç dikmeliyim, herkes birer ağaç dikmeli, doğa­ cak çocuklarımız adına, çok geç olmadan! Bu “hayal’Te İstan­ bul’un derinliklerinde uzaklaşı­ yorum....

ner yap, Nostradamus’la bile yarıyış olursun...

...Dedik de, üstadı unuttuk. Ben hatırlamasam kimse yüzü­ ne bakmayacak, daha doğrusu bakamayacak çünkü onu ben den başka gören yok, sureti 400 küsür yıl geride kaldı. Ağzımı açıp gönlünü almak üzereyim, benden önce davranıyor: “Bili­ yor musun, klasik diller, edebi­ yat ve tıp öğrenimi gördüm. İlk kitabım da kehanetle falan ilgili değildi, meteoroloji üzerine bir çalışmaydı. Sonra bir gün Fran­ sa Kraliçesi Catherine de Medi­ éis beni saraya çağırdı ve ço­ cuklarının falına baktırdı...”

ZO R SERÜVEN

Öyle mi başlamıştı bu “me­ şakkatli” serüven? Geleceği tüm açıklığıyla görebilmek na­

sıl bir yüktür, ne menem bir so­ rumluluk bindirir insanın sırtı­ na, tahmin edebiliyor muşu nuz?

“Çok düşmanım oldu, kıska­ nanlar ve çekemeyenler, beni ve yazdıklarımı yakmak iste­ yenler. Sevgili eşim Anne Pon- sard ve değerli astrolog dostum Jehan de Chavigny notlarımı saklamasaydı bugüne ulaşama­ yacaktım, boşa gidecekti tüm çalışmalarım.”

Copernicus’un kitapları ya­ saklanmış, yıldızbilimci Giorda­ no Bruno yakılarak öldürülme ye mahkum edilmiş, Galileo Ga­ lilei ölümüne kadar gözaltında yaşamaya tutsak kılınmıştı. En­ gizisyonun ateşten çarkları dö­ nüyor, bu arada simyacı Moises de Leon (ki otuzbeş nesil önce­ sinden büyükbabamdır ve

îs-B

EYOĞLU’NDAKİ Ha­yal Kahvesi’nde Nost- radamus’la birlikte demleniyorum. Aslın­ da ben demleniyorum

da o dinleniyor, pek içmiyor üs­ tad çünkü alkolle arası yok, çev­

resini gözlüyor, müzik dinliyor ve önündeki parşömene bir şey­ ler karalıyor. An geliyor, yaz­ dıklarına göz atıyorum.

“Geceleri çalışırım, kapanıp evime

Bir iskemlenin üzerinde, öy­ lece taş gibi

Yalnızlıktan sızan ateş ulaşır çevreme

Gördüklerim gerçeklerdir, sanılsa da düş gibi”

Gerçekten de öyle ama irkil memek mümkün değil. Geleceği karanlık bir tünele güçlü bir ışıldak tutarcasına tüm ayrıntı­ larıyla görmüştür Nostradamus ya da gerçek adıyla Michel de Nostredame. Hele 20. yüzyıl üze­ rine kehanetleri “virgülü virgü­ lüne” doğru çıkmıştır. Şimdi aranızdan iki tane “yuppie” çı­ kıp, belki de siyasal analiz ko­ nusunda “m aster” yapmıştır adamcağız, diyebilir ama o bi­ raz zor, Nostradamus 1503 yılın­ da doğdu, 1566’da dünya değiş­ tirdi! Aman aman, bir yerlerde

Biraz Bizans şarap mahzeni,

biraz İskoçya “ pub” ı, biraz

da eski Galata meyhanesi

atmosferi var

Hayal Kahvesi'nde.

Yani tam bir sentez ama bu

sentezin içinde “ alaturka”

anlamıyla “ kahvehane” den

eser yok! Duvarlar ateş

tuğlası, yalın ve sanki bir

zamanlann Şirket-i

Hayriye külhanlarında

bozarmış. Yüksek

tavanlardan uzun çubuklu,

oval demir lambalar sarkıyor

ve loş ışıkta gölgeler

oynaşıyor; Hayal Kahvesi

değil, bir çeşit “ hayal

perdesi” sanki, yalnızca

Karagöz'le Hacivat eksik.

puhu kuşu mu öttü nedir, sesi boğuk ve yankılı bir kahkahaya karışıverdi, Nostradamus dör­ düncü boyuttaki mekanından biz ölümlülere bakıp bakıp gü­ lüyor; ben görmüştüm, ben her- şeyi görmüştüm, tümü de ak ka­ ğıt üzerindeki kara yazılarımda saklıdır!

Adı üstünde: Hayal Kahvesi. Hayal Kahvesi’nde kiminle sohbete oturulur? Kehanetle­ rin düşlerin ve bucaksız h a­ yallerin “prodüktörü” Nostra

damus’la tabii ki!

Biraz Bizans şarap mahzeni, biraz İskoçya “pub”ı, biraz da eski Galata meyhanesi atmosfe­ ri var Hayal Kahvesi’nde. Yani tam bir sentez ama bu sentezin içinde “alaturka” anlamıyla “kahvehane”den eser yok! Du­ varlar ateş tuğlası, yalın ve san­ ki bir zamanların Şirket i Hay­ riye külhanlarında bozarmış. Yüksek tavanlardan uzun çu­ buklu, oval demir lambalar sar­ kıyor ve loş ışıkta gölgeler oy­

naşıyor; Hayal Kahvesi değil, bir çeşit “hayal perdesi” sanki, yalnızca Karagöz’le Hacivat ek­ sik. (Bir de şu var, ister misiniz şimdi kapı açılıp o ünlü ikili arz-ı endam eylesin, dörtlüye bak hemşehrim, Karagöz, Haci­ vat, Nostradamus ve bu “barnü- vis” aynı masada; adama; ada­ ma bir acı kahve içirirler ve ka­ pı önüne koyarlar ki, hiç vakit kaybetmemecesine!) Bar tabure­ leri “eski stil”, ahşap ve ağır, Londra 1920 havası veriyorlar.

Bar tezgahı da masif ahşap ve çok uzun,içkiler arkasında du­ vara gömülü durumda, bu sefer bir Fransız mahzeni duygusu geliveriyor müdavime. Yeni Ha­ yal sözcüğün tam anlamıyla “at­ mosferik” bir ortam, ne zaman ve nerede olduğun senin hayal gücüne kalmış, ^doğrusu da bu zaten! Barın üzerindeki demir askılıklardan başaşağı sarkan “balon” bardaklar ışığı kapıp bin parça halinde yansıtıyor, al o huzmeleri de hayallerine fe­

BEYOĞLU’NUN ARKA YAKASINI

KUŞATAN PAVYON VE BİRAHANE

GÜRUHU ORTASINDAKİ İLK "CAFE"

HAYAL KAHVESİ

18 SHOW SHOW 19

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

The meaning of inclusion (integration or mainstreaming) is to educate children with SENs in general education settings with their peers by providing extra education services to

Daha sonra büyüdükçe Bilim ve Teknik dergisinin bana da- ha uygun olduğunu düşündüm ve Bilim ve Teknik okuma- ya başladım. Sayenizde ilgi çekici ve heyecanlı her sayfa- da

Günümüz Arapçasında, Ahterî Mustafa Efendi’nin lügatinde “uykuda görülen nesne ki düş derler” diye ta- nımladığı “ru’yâ” yerine daha çok “hulm”

binmiş geziyor çocuk gibi hayal atına göz görünce gönül katlanmıyor ve diyor bütün bunlar kurmaca şimdi nerede bilmiyor. kaçıp kaçıp gelen kimdi rüyalarına aynaya baksa

Adak, Hülya, “Biyografide Toplumsal Cinsiyet: Ahmet Mithat ya da Bir Osmanlı Erkek Yazarın Kanonlaşması”, Merhaba Ey Muharrir!: Ahmet Mithat Üzerine

Astronotlar her bir görevde uzay istasyonunda ortalama olarak 6 ay geçiriyorlar ve bu, yerçekimsiz ortamın insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin görülebilmesi