• Sonuç bulunamadı

Galatasaray 100.yıl pilavı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Galatasaray 100.yıl pilavı"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

1934 senesindeki ilk pilavda en eski Galatasa -aylılar yemekhaneye girerken. En öndekiler, Cevat Paşa ile 1868 öğrencilerinden Salih Mü ıir Paşa'dır.

m

ilk Toplantımız

1934 te yapılmıştı

Geleneksel yemeğimize "Pilav,, adının verilmesini

Raif Necdet Meto'nun teklif ettiği anlaşılıyor

p

ilav fikrinin ne zaman, na- * sil doğduğunu ve yılık top­ lantılarımıza neden «Pilav» adın-.n verildiğini bilen Gala • tasaylıiarın sayısı pek az...

Ga!a‘asarayl 1ar Cemiyetine yıllarca başkanlık etmiş olan Saim Gogen’in hatırladığına göre yemekli toplantılar 30 küsur yıl önce başlamış ve bu toplan iı’ara «pilav» adı verilmesi konusunda ilk tek­ lif Ralf Necdet Meto’dan gel­ miş... Halen Adana’da çiftçi­

likle uğraşan Raif Necdet Me- to «Doğrudur» diyor, «Gala­ tasaraylIlar Cemiyetinin bir kom te toplan ışında birbiri­ mizi senede bir görebilmemiz ve unutmamamız için yıllık yemekli top'antılar yapmamız fikrini ortaya ben attım, ar­ kadaşlar da desteklediler».

(3)

İLK KARAR 30 NİSAN 1932* DE ALİNMİŞ

Meto, teklifinin tarihini ha­ tırlamıyor. GalatasaraylIlar Cem ye-inin karar defterinde yaptığınız incelemeden anla­ şıldığına güre bu konuda ilk karar 30 Nisan 1934 günü alınmış. O gün Tevfik Amir, Osman Kemal, Mithat, H. Re- sih, Bedri .Feridun, Suat Arif ve Mecdi beylerin kat ld.klan toplantıda alman kararların dördüncü maddesi şu:

«Bütün GalatasaraylIların bulunabilecekleri bir ziyafet tertibine ve bunun Galaiasa- ray lisesinde yapılabilmesini

teminen Reis Yunus Nadi beyle ve mektep müdürü bey­ le temes ederek Tevfik Amir ve Osman Kemal beylerin iş­ tirakiyle ziyafetin esasatm.n tesbitine...»

Daha sonra 14 Mayıs 1934 tarihli toplantıda şu karar a- lmmış:

«GalatasaraylIlar ziyafetinin 1 Haz’ran 1934 cuma günü verilmeline ve İş'İrak hisse­ sinin bir lira o'masma...»

Ertesi toplantı ise tamamen «ziyafet» konusuna ayrılmış. 30 Mayıs günü alınan karar­ lar şunlar:

1) 1 Haz’ran 1934 Cuma gü­ nü verilecek ziyafetin esas i M R ^ n n ^ n n M M n M n H M | n v m» f

r;

<>*>« İm4iSk:1<.

a *a v a y iıW ın sisim i .

-...

v ■ ıw t b<ı

*****

y a * « » » „ i . ı C*.*ta*aray!ı,aıtdanmîakibağlılığısSaterdtt« | i İri» ! I p p İ i İ İ l I |»'K v *-*»

nrn

'

■*a&:

* *■:

*

•«Lj

ÖT >'.v. r- -

f g z r A

m

. ; -

^ i r i s t e

S | s j . » t. M * - <-•*• 4 . 4 » ,,t nrİMBntUr. - i *■» W , WU. . ** *V» V. ‘‘¿ r * ' .; -w*, atı ,!»«Vİ». w. «.«mİ«» t», • t o. «V» • * * “ . u . t<toı ,S»e8«rv »mm kU<*ı * ı «'*<’»

^ . . . ■ « * E L «JL u» ««*>«•- •»' - î «*) • --- "** ülkr «U*»«, -“■>***

— . . >

.

«..Im u i 1»*»« &

GalatasaraylIların ilk pilavı k onusunda Cumhuriyet gazete­ sinin 2 Haziran 1934 tarihli nüshasında yapılan yayın

programı kararlaştırıldı ve va­ zifeler taksim edildi.

2) Osman Kemal bey tara­ fından beyam hoş amedi ve program hakkında söylenecek nutuk metni kararlaştırıldı.

3) Bütün idare heyeti aza- sının cuma günü saat onda mektepte bulunmasına karar verildi.

4) Cemiyet namına bu nu • tuktan başka söz söylenme, meşine karar verildi.

İlk «yemekli toplantı» ya­ hut «z’yaf.t» böylece 1 Hazi­ ran 1934 Cuma günü yapılmış­ tır. O toplantının tafsilâtı, er­ tesi günü çıkan Cumhuriyet gazetesinde şu şekilde veril­ miştir:

GALATASARAYLILAR DON BİR ARA YA GELDİLER

«Dün Galatasaray lisesi, memleketin en güzide irfan yurtlarından biri olan bu gü­ zel mektep çok samimi sevgi ve arkadaşlık tezahüratına sahne oldu. Galatasarayda ye­ tişmiş ve ekserisi çok yüksek mevkiler işgal etmiş olan bin­ lerce ve binlerce Galatasa - raylıdan îstaııbulda bulunan­ ların hemen hemen hepsi li­ sede toplandılar. Talebelik hayatlarım yaşadılar, hep bir arada yemek yediler. Gaîata- saraylılık bağının kuvvetini gösterdiler.

Daha saat onbirden itiba­ ren, bu aile yemeğine iştirak etmeğe koşan GalatasaraylI - lar bahçeye toplanmaya ve eski hatıraları ihya etmeye başlamışlardı.

Saat onikiye doğru, Galata- sarayın bahçesi yerli mallar sergisi zamanlarım ve daha doğrusu mektebin eski tevzii mükâfat günlerini hatırlatan bir kalabalıkla dolmuştu. Ga­ latasaraylIlar, sınıf sınıf, nesil nesil toplanmışlar, görüşüyor­ lardı. Birdenbire bir oyundur başladı. Mevki sahibi yaşını başını almış, fakat gönülleri genç kalmış olanlar çatalma- ' tal oynadılar, birdirbir atla - dılar, esir almaca ve futbol oynadılar. Mektebin müdürü

(4)

lifli"

^vı

îlk pilavdan heyecanlı bir sahne: pilavının kaynatılmasına mani olmaya çalışan bir GalatasaraylI

Behçet beyi, eski mubassır­ lardan M. Moşkos’u altı okka yaptılar.

Manzara görülecek şeydi. Bu ner yaşta mutıtelif mevki ve mesieti sanım insanlar, kuvvetli bir rabıta ile birbir­ lerine bağlı idiler: Aynı ırlan yuruunua OKuıııuş omıaK ra­ bıtası; Birinci Ferik Cevat Faşa‘nazreuerı, esDaK Farıs sefiri Şalin Münir Faşapan, doKtor Orıtan tansın ueyuen tutunuz da daha geçen şene çıkan gençlere varıncaya ka­ dar bine yakın GalatasaraylI, çocuk.uk zamamarmı ııaıtrıa- tan o.r tıaıuıiK, neşe ve se­ vinç içinde idiıer.

Nihayet ihtiyar tanburcu, maaıeset pek lüzumsuz yere ilga edilmiş olan tranpetesini çalarak bu intıyar çocukları toplanmaya davet etti. Bvve- lâ, bu tanour sesi şiddetle al­ kışlandı. Sonra mubassırla­ rın nezareti altında . «Grand cour» denilen büyük sınıfla­ rın bahçesine gittiler.

Orada GalatasaraylIlar Ce­ miyeti idare heyeti azasından Osman Kemal bey bir nutuk irat ederek toplantısının mak­ sadını, Galatasaraym sinesin­ de yetişmiş olanları her sene bir defa olsun bir araya top­ lamak olduğunu izah etti ve içtimain programını anlattı.

Osman Kemal bey, üçü de Ga­ latasaraylI olan Maarif, Da­ hiliye, Gümrük ve İnhisarlar Vekillerinden gelen şu telgraf­ ları okudu :

Behçet beyefendi,

Galatasaray Lisesi Müdürü Vaki olan samimi davete meşguliyetim dolayisiyle ica­ bet edemediğimden dolayı te­ essürlerimin Tevfik Amir be­ ye iblağım rica ederim.

Maarif Vekili Hikmet

Tevfik Amir Beyefendi GalatasaraylIlar Cemiyeti 2 nci Reisi

Davetinize teşekkür ederim. Vazifelerim beni buraya bağ- lamasaydı şimdi aranızda bu­ lunmayı zevkli bir borç bile­ cektim. Yarın büyük bir mil­ letin ve kudretli bir devletin mukadderatını ellerine alarak cihana ve insanlığa medeni­ yette ilerleme yollarını gös­ termeye nasıl çalışıldığım, ça­ lışmaklıkta nasıl yetişildiğini gösteren GalatasaraylIlara candan sevgilerimi bildirme­ nizi rica ederim.

Şükrü KAYA

GalatasaraylIlar Cemiyeti

Reisliğine

Mektepte toplanmayı ne gü­ zel düşündünüz. Aranızda bu­

lunamadığım İçin cidden

mahzunum. 407 Ranayı da ha­ tırlayınız. Bütün arkadaşları­ ma afiyet dilerim, sevgi ve saygı arımı sunarım efendim.

RANA

Şiddetle alkışlanan bu tel- grafnameierden sonra, Osman Kemal bey, Galatasaraym sevgili ve sevimli jimnastik muallimi, hayatının tam elli senesini bu irfan yurdunda geçirmiş otan Faik Beyin mektubunu okudu. Gözlerinin ziyası sönmüş olmasına rağ­ men gönlündeki Galatasaray' lılık ateşi sönmemiş olan bu eski Galatasaray talebesi ve hocası çok hazm bir mektup­ ta, toplantıya iştirak edeme­ mekten mütevellit tessürleri- ni anlatıyor. «Ben aranıza gi­ rince mütemadiyen ağlıyacak ve sizi ağlatacağım. Onun için gelmek istemiyorum» diyor­

du.

Osman Kemal bey, uzak yerlerde bulunup ta bu aile yemeğine iştirak edemiyen GalatasaraylIlardan yüzlerce mektup ve telgraf geldiğini bildirdi.

Gazi Hz. ile Kâzım ve İs­ met Paşalara ve Galatasaray­

l I vekillere saygı ve sevgi

telgrafları çekilmesine karar verildi. Muallim Faik Beye de

(5)

Birinci pilav sırasında Rahmetli Müdürümüz Behçet Bey altıokka edilenlerin başında geldi bir telgraf çekilmesi karar -

laştırıldı.

Sonra tekrar tambur çal­ dı, bu defa yemek, tamburuy­ du. İkişer ikişer Behçet Beyin himmetiyle fevkalâde temiz olan yemekhanelere gidildi. Sofrada sınıflar ve nesiller bir araya toplanmışlardı. Es­ ki mubassırların nezareti al­

tında yemek yenildi. Yemek­ ler cidden enfesti:

Kuzu pilavı hıyar salatası, zeytinyağlı enginar, susamlı ve peynirli börek, irmik helvası.

Yemekte bütün Galatasaray­

lIların malumu olan yaramaz­ lıklar yapıldı. Birbirlerinin

yemeklerini kapanlar, ekmek içinden küçük mermi yapıp a- tanlar, mubassırdan ceza a- lanlar, beğendikleri yemekten bir ikinci tabak daha yemek için «efendim içinden kıl çık­ tı» diyenler oldu. Bazı misa­ firler de vardı. Bu meyanda Cevdet Kerim Bey de müdür Behçet Beyin smıfile ayni masada yemek yiyordu. Mek­ tebin şimdiki talebesi eski mektep arkadaşlarını hayret­ le, muhabbetle ve hürmetle seyrediyorlardı.

Doktor Osman Şerafettin Beyle mektep numarası 55 o- lan Hariciye memurlarımız - dan Fahri bey, bazı eski ya­ ramazlıklarım anlattılar ve alkışlandılar. Fahri bey, nu­ tuk irad ederken ceketinin e- teğini haberi olmadan bir havlu iğnelenmek suretiyle bir azizliğe maruz kaldı.

Yemekten sonra, bahçede fotoğraf iler çıkarıldı, Galata­ saray rozetleri dağıtıldı ve ön­ de izciler, arkada eski Galata­ saraylIlar olmak üzere Taksim abidesine gidildi. Beyoğlu, Be­ yoğlu oldu olalı böyle bir ka­ file görmemişti. İzcilerin trampet seslerine ayak uydur­ muş, her yaştan ve her mes­ lekten bin insan, kendilerini birleştiren, kaynaştıran o gü­ Birdirdir oynamanın zevkini arayanlar...

(6)

zel san kırmızı bayrağın ar­ kasına takılmış, askeri adım­ larla Cumhuriyet abidesine gidiyordu.

Bu muhteşem kafile, Cum­ huriyet meydanında abidenin etrafına dizildi, izcilerin bo­ razanları selâm havası çaldı­ lar. G. S. markası şeklinde sarı kırmızılı çiçeklerden ya­ pılmış ve sarı kırmızılı kor- delalarla süslenmiş büyük bir çelenk abideye konulduktan sonra Fahri bev bir nutuk i- rad etti ve Büyük Gazinin heykeli önünde, Galatasaray- Iılann saltanat idaresine k ar­ şı yaptıkları mücadelelerden ve inkilâp uğrundaki faaliyet­ lerinden bahşetti.

Çok mesut ve heyecanlı sa­ atler yaşamış olan Galatasa­ raylIlar bundan sonra birbir­ lerinden ayrıldılar. Galatasa- raylılık rabıtasının gönülden gelen rıurlü kuvvetini gösteren bu toplantı da bu suretle bit­ ti.

GalatasaraylIlar Cemiyeti her sene mektepte böyle bir aile yemeği tertip edeceği gi­ bi bir de aile tenezzühü ya­ pacaktır. Bu seneki tenezzüh gelecek ay ve mehtapta ya­ pılacak.»

ÎKÎNCÎ YIL. TOPLANTI "PÎLAV„ ADINI

ALIYOR

GalatasaraylIlar Cemiyeti Karar defterinin incelenme­ sinden anlaşıldığına göre i- kinci senelik yemek için alı­ nan kararın tarihi 17 Nisan 1935 tir. Tevfik Amir, Osman Kemal, Mithat Aziz, Suat Plevne, Bedri, Rasih, Adil, Su­ at Süleyman ve Mecdi beyle­ rin katıldıkları toplantıda a- lman kararlar şunlar :

1) GalatasaraylIlar senelik yemeğinin 31 Mayıs cuma gü­ nü verilmesine (yemek: Kuzu pilavı, sebze ve kaymaklı ek­ mek tatlısı)

2) Yemeğin propagandasını temin için bir komite teşkili- ne ve bunun için Doçent Burhan beyle, mektupla mü. racaat eden Ekrem beyin ge­ lecek çarşambaya idare içti- mama davet edilmelerine ve Raif Necdet bevin de davet e- dilerek bahsettiği programın görüşülmesine karar verildi.»

Görüldüğü gibi bu tarihe kadar alman kararlarda «Pi­ lav» adı kullanılmamış, «se­ nelik yenıek»ten sözedilmiş - tir. «Pilav» adına ilk defa yu- kardaki toplantıdan sonra a­

lınan bir kararda ras Banmak­ tadır. 15 Mayıs tarihli toplan, tıda «Pilava davet edilecek zevat tesbit edildi» denmekte, sonraki sayfada da «Pilavdan sonra idare heyeti içtimaları tatil edildi» kaydı bulunmak­ tadır.

İlk yemekli toplantı kara • nm n alındığı toplantıda Raif Necdet Meto’nun ismine rast- Ianmamakta, buna karşılık ertesi yılın toplantısı hazırla­ nırken Raif Necdet Meto'nun bir programla idare heyetine başvurduğu, bunun üzerine bir komite teşkil edildiği an­ laşılmaktadır. «Pilav» adı da bu komite teşkil edildikten sonra kullanılmaya başlan­ mıştır.

Bu incelemeden çıkan so • nuç şudur :

GalatasaraylIları her yıl bir araya getirme fikri ilk defa Galatasarayhlar Cemiyeti İda­ re Heyetinin 30 Nisan 1934 gü- nü yaptıkları toplantıda or. tava atılın o yıl gerçekleştiril­ miştir. Ertesi yıldan itibaren de bu ton'anplar (anlaşıldığı­ na süre Raif Necdet Meto’nun teklifi ile) «Pilav» adını ta­ şımaya başlamıştır.

Abdi îpekçi

(7)

¿V 0

100. Y I L I

KUTLAMA

PROGRAMI

| isemizin 100. üncü ku- “ ruluş «şenlikleri» bu­ günden itibaren beş ay devam edecek ve Fransa Cumhurbaşkanı Charles

EDEBİYAT

17.5.1968 Cuma saat' 21'de, Galatftsarayh Edebiyatçılar geçidi.

19.5.1968 Pazar günü saat 14’te, Simültane satranç gös­ terisi (Bay Boysan tarafın­ dan).

TİYATRO

Akşam 21’de, iki gün sü- recek olan «GalatasaraylI Sa­ natçılar Geçidinin» başlangı­ cı. Selçuk Kaskan tarafından takdim edilecek olan prog­ ram, Haldun Tanerln bir ko­ nuşması ile b-şlıvacak ve şu oyunlar gös'crl'ecektlr:

* BİR KAVUK DEVRİLDİ

Oynayanlar:

E. Köknar (Sadrazam), B.

De Gaulle’ün Ekim ayın­ da okulumuza yapacağı bir ziyaretle sona erecek­ tir. 100 üncü yıldönümün «Büyük baİ05u»su da 27

Zobu (Neşati), İ. Devrim (Revnaki), F. Şensoy (Nev- res), C. Şamlı (Eşref) Yalçın (Pertev), G. Gülgün (Şeh­ naz), N. özdoğru (Reisül Kiittap), N. M. Ayral (Ter­ cüman), E. Dilligil (Fransız elçisi).

* KARAGÖZ

Takdim eden: Osman Sözen

* PARİSLİ KIZ

(bir pasaj) Oynayanlar:

İ. G. Arcan (Misafir sanat­ çı), N. M. Ayral, J. M. Ayral (Tözüm) (misafir sanatçı) E. Dilligil.

* LA FONTAİNE’den

SEÇMELER VE

MONOLOG

Takdim eden: Erol Günavdm

* ESKİ BİR MASAL

Yöneten:

Temmuz gecesi, Lisenin bahçesinde verilecektir.

Şimdiki halde kesinlik kazanan program şöyle- dir:

H. Özgen, Dekor: M. Kut. Oynayanlar:

Lütfiye Gürol, E. Tezcan, G. Topuzoğlu, H. Özgen İ. Koksal, C. Ş. Okray, C. Şam­ lı. v ' ■■■ ' ■

20:5.1968 Pazartesi saat 21’de Tiyatro gecesinin devamı.

* KÜÇÜK PRENS

Yazan: A. S. Exupery Çeviren: Ayberk Çölok Dekor, Köstüm ve Yöneten: A. Yürükaslan, C. Türel, Ş. Dinçel.

Oynayanlar;

A. Yürükaslan, T. Erkal, E. Köknar, E. Akçelik, S. Din­ çel, E. Dilligil, B. Pir. : Efekt:

H. Daycan

* KAYGISIZ

Oynayanlar:

Ayfer Feray, Şevket Altuğ, 22.5.1968 Çarşamba Saat 21’ de: "• 5 r •

(8)

1) Yaylı Sazlar Topluluğu

Yöneten: Cemal Reşit Rey Konsertmayster: Semih Ar* geşo

A. Vivaldi - Concertó Grosso en Ré min (L’estro Armóni­ co)

Kısımlar: 1) Allegro Adagiı Spicatto et T itti Allegro, 2) Largo e Spicatto, 3) Allegro.

2) PİYANO SONATI

Lem'i Harsa (Lisemiz 6. sı­ nıf öğrencisi)

W. A. Mozart Fa majör pi­ yano sonatı

3) İKİ KEMAN VE PİYANO İÇİN ÜÇLÜ

Birinci keman: Ragıp Ege (11 Ed.), İkinci Keman: Ali Tahirgil (11 Fen)

Piyano: Lemi Harsa L. V: Beethoven Menuetto (A R A) 4) İKİ ARYA Bariton Tahir Tahirgil’den. W. A. Mozart/Figaro'nun Düğünü Operasından, Figaro- nun aryası, «Non P ie . An- droi», G. Verdi/Ernani Ope­ rasından Silva’nın aryası «In-

teliçe».

5) VİYOLONSEL

SONATI Reşit Erzin’- den

Piyanoda: Ergican Saydam C. Debussy’nin Viyolonsel sonatı

Kısımlar: Proloque ve Deux Serenades Decinales

6) YAYLI ÇALGILAR * GODOT’yu BEKLER-

TOPLULUĞU KEN

Yöneten: Cemal Reşit Rey Konsertmayster: Semih Ar- geşo

W. A. Mozart’ın «Küçük bir gece müziği» (serenat)

Kısımlar: 1. Allegro, 2. Rc raance-Aııdante, 3. Menetto- Alîegretto, 4. Rondo-Allegro.

FRANSIZCA

OYUNLAR

23.5.68 Perşembe günü s:%at 21'de Fransızca Tiyatro gös­ terilerinin başlangıcı: * CECİLE Yazan: J. Anouilh Oynayanlar: P. Cosson, M. L. Nouhaud, P. Ekmekçi, B. Pir, E. Kök­ nar, N. Tekinel, A. Şensoy, H. Koskosoğlu, M. Akm.

* PAR LA FENETRE

Yazan J. Cocteau Realisation: E. Dilligil

* LA GRAMMAlRE (Lise temsil kolu)

Yazan: E. Labiche Yöneten: E. Dilligil Oynayanlar:

A. Kaptan, I. Konuk, J. Be- har, F. Şensoy, E. Ardıç.

* DON JUAN’dan bir parça

Okuyan: Coşkun Kırca 24.5.68 Cuma saat 21’de Li: se Tiyatro kolunun temsille­ ri: Prof. Bülent Nuri Esen’- in konuşmasiyle başlıyacak ve şu oyunlar gösterilecek:

Yazan: S. Beckett Yöneten: Mahmut Güner Oynayanlar:

Nami Başer, Engin Ardıç, Burak Gönenç, Mahmut Gü­

ner.

* MERAKİ’den bir pasaj

Yazan: Moliere

Oynıyan: Prof. Bülent Nuri Esen. '6 ve 27 Mayıs günlerinde matine ve suarelerde: SİNEMACILIKTA GA­ LATASARAY

DİĞER

FAALİYETLER

Henüz tarihleri kesinlikle belli olmıyan diğer faaliyet­ ler şunlardır:

HAZİRAN: Futbol Müsaba­ kası.

TEMMUZ-AĞUSTOS : Yüz­ me, Kürek, Voleybol, Basket­ bol ve Atletizm müsabakala­ rı.

15.7.68’den 15.8.68’e kadar de­ vam edecek «Galatasavlı sa­ natkârlar ve sanayiciler Ser­ gisi».

EYLÜL-EKÎM: Fransız Kül­ tür heveti ile müşterek dü­ zenlenecek konser ve Edebi­ yat «'ece1 eri,

EK t M SOMTJ: Fransa Cum­ hurbaşkanı Charles de Gaul- le’ün okıı'uynuzu zivareti sı­ rasında düzenlenecek bir tö­ ren ile 101. irici . eğitim yılı­ nın başlaması.

(9)

PİLAV GÜNÜ BİTEN

Düş olur, korkulu; hayra yorulmaz. Yâr olur, nazı çok; aşka erilmez. Yol olur, menzili ırak; varılmaz.

* **

Uzun bir yolculuktan dönmüş gibiyim; Korkulu geçitleri, heyecanı bol... Hoş manzaralı dümdüz ovalardan, Sarp dağlardan geçti yol.

Ve bir gün, uzak tepelerden beri Gözlerimizi dolduran

Sonsuz denize kavuştuk. Ben bilirim bu yeri; Yetmiş yedi yıldır burası Son menzildi.

Burda yollar ayrılır:

Yepyeni sahillere, çeşitli iklimlere Boy boy gemiler yolca alır...

* * *

Bir devr-i daime uyarak

İki dünya sürdü bu yolculuk... Dersiyle, oyunuyla, uykusuyla Gamsız çocukluk!

Hangi sınıflarda terkettik seni? Ne aradık bilsen, ne aradık Yakalanmaz gölgeni...

İlk delikanlık, ilk aşk, ilk heves;

Yatakhanelerin bembeyaz karanlığına sinmiştir O şnr, o sevinç, o ses...

Uzak ümitlerin ümitsizliği,

Bu ayrılık bambaşka, bu ayrılık zor; Bazan soruyorum kendi kendime;

Bir gün mü başlıyan, bir gün mü biten? Derken aklımı kaptırıp devr-i dâime, Şereflere, Fikret’lere, Haşim’lere iniyorum, Cevat Paşa ordusunda harbediyorum... Ölüsiyle, dirisiyle

Bilineni, bilinmivenivle dostlarım, Ben her GalatasaraylIyı seviyorum, ölüm bahsinde sözüm çok ama. Bırakayım tarih söylesin;

ölüsü geçit vermeyen Çanakkaledeki ağabeylerimizi Bırakayım destan dinletsin...

Bekliyorum ki, anamızın düşünen duyan genç evlâtları

Dikiş tutmayan yırtık: büyük nedametler... Her 11e heyecanı, imtihan uğultusu,

Hocalar ki, baban kadar şenindi, Hazırlanmıyan dersler, boş geçen tatil Ve günleri dolduran «çakmak» korkusu. Sınıflarda o kaynaşma, o gürültü Yemeğe yakın;

Her pirincinin hikâyesi mevcuttur Dostumuz pilâvın.

Yemeklerden sonra o sınıf sohbetleri,

Bazan havaî hikâyeler, bazen çocukluğa avdet; Bir tesellisi kaldı uzaklaşan mes’ut günlerin. Doyasıya hayâl et!

* * *

Yaşarh, Ziya’sı, Cahit’i, Naim’i, O günlerden sesler iletsin.

YOLCULUKTAN SONRA

* **

*»• ■!•’

Artık ne söylesek boş,

Artık nisyan ve hasret elele...

Soıı pilâv gününü düşünüyorum,

Son beraber nefes alıp, son beraber söyleyiş, Beraber son sofraya oturuş...

O duvarlar unutmaz gördüğünü;

Unutmaz her seneki büyükle beraber daveti, Lâkin imkân, lâkin dünya, lâkin vücut... Ve işte şimdiden içimi kavuruyor hasret. Düşüncemde ölmez günlerin selâmeti, Elimde kalem

Bir de vezin düzüyorum hâtırasına : Yetmiş yedi yıl önceki saf hevesiyle Müşfik anamız, mektebimiz, tatlı sesiyle Bir şarkıyı dinletti ve söyletti beraber. Tamburla geniş bahçelerin sihrine yer yer Ahmet Ağamn elleri sesler iletirken

Üç nesli saran söz ve duyuş senfonisinden Gördük anamız! Saklı ne kudret pilâvında.

Artık havuzdaki deniz kızı, su içen güvercinler, Artık hocalar, artık sınıflar;

Düşüncesi bir başka çile. Ve sîzler, sizler arkadaşlarım!

Bir kâğıtta, bir klişe gölgesi halinde yerleriniz. Burası böyle amma

Düşüncem siz, hayalim siz, özlediğim siz; Siz, bendeki ülkelerin fâtihi,

Siz, lüyalarım sabahlara söylediği... Gayri sözüm çok oldu;

Gayri vedâ gerek vedâ:

Vedâ SARI boyalı KIRMIZI kiremitli Benim mâbet mektebim.

Vedâ, her biri ayrı bir âlem hocalarım! Vedâ, doyamadığım, sevgili arkadaşlarım! Vedâ, sınıflar, yemekhaneler, yatakhaneler! Vedâ, koridorlar, vedâ, bahçeler!

Vedâ, Fikret’im vedâ, Gül Baba, Vedâ, havuzlar, güvercinler, çiçekler... Vedâ... Vedâ...

*

•r

** **❖

Düş olsa, korkulu; hayra yorulur. Yâr olsa, nazı çok; aşka erilir. Yol olsa, menzili ırak; varılır.

(10)

ARAMIZDAN AYRILANLARIN

GALATASARAY PİLAVI

30-35 yıl kadar evveldi. Ta­ til sona ermiş Mektebi Sulta­ ni açılmıştır. Bizlere pek kısa

görünen, adetâ göz açıp kapa­ yıncaya kadar geçiveren uzun yaz tatilinden sonra mektebe giriş ve sınıflara kapanış en uslularımızı o gün için afa­ canlaştırmıştı.

Hiç unutmam, o gün 2 nei derse fevkalâde şık, zarif, plastron kravatlı, glase

iskar-(Merhum GalatasaraylI yazar Şeİarm İsfeet Secfes’ifı bu yazısı Galatasaray Dergisi, 1947 . Özel Pilav ilâvesinden alınmıştır.)

. Yazarı: Selâm! İzzet SEDES pinleri yumurta ökçeli, tek gözlüklü bir zat muallim ola­ rak girdi.

üu âribar halli, nazik tavırlı muallimin şıklığı mı tuhafımı­ za, gitmişti? Tek gözlüğü mii asabimizi gıdıklannştı? Yok­ sa sadeçe tatil sonunun buh­ ranı, mt

l

W. uzun boylu, Avru- J>ai kılıklı, muallimle bizi alay etmeğe sev.ketmişti?... Biliyo- qrum; en büjdiğümüz on altı yaşında delikanlılardık. Kıs . kıs gülmeğe fısıldamaya, ho­

murdanmağa başladık.

<ıbar tavırlı, zarif giyimli muallimimiz, sonradan Wa- ,.şîngtbo elçiliğine tayin edi­

len Muhtar Beydi. Allah rah- . met eylesin; homurtu ve fı­ sıltılara bir müddet sessiz kaldı, sonra gayet nazikâne ihtar retti, fakat sınıf hiç o- ralı olmuyor, boğuk gürültü kısık kahkaha • devam ediyor- \d u .' "i

Nihayet Mıihtar Bey ayağa kalktı :

Çocuklar» dedi, «neden gü­ rültü ediyorsunuz. Ben de bu mektebin PİLAVINI yedim!..» • Bu, son cümle bir anda te­ sirini “gösterdi, b ir çırpıda gü­ rültüyü kesfi. Kürsüdeki mu- 'âllimifr Galataşaraym pilâvını yemiş olması, GalatasaraylI -olması sayılmasına ve o an- . - dan . itibaren sevilmesine kâ- , fi gelrnişti,

, Galatasaraym . pilâvında madde arayanlar avuçlarını yalasınlar; «Galataşaraym pi­ lâvı» bir ruhun, bir birliğin, ileri adımın, daha iyiye ve da. üa güzel gitmenin ifadesi, a- sil bir ruh haletinin tezahürü­ dür. Bu ruhu kavçıyamıyan - -Iar.. pilâvı bir nüde ve göbek meselesi yapanlar .bizden jde- - fiildir, bizi kıskânânlâfdır. , : ; ‘Galatâsarayh, . pilâva saygı

" Vur Mihek- i Terbiyeye

Dünyanın, bu arada da Türkiyenin büyük davaları karşısında bir «Galatasaraylılık ru­ hu» nun faydalı mihek olduğu kanaatindeyim. Galatasaray, hem çok «an’aneye bağlı», hem de çok «yeni fikirli» bir müessesedir: Sı­ nıfımızdan Fevzi Efendi, kallâvi sarigiyle çı­ kar; öbür derse iğneleyici nüktelerile Tevfik Fikret girerdi... GalatasaraylI tipi, bu zıt şah­ siyetleri yalnız lâtif bir müsamahayla dinle- r memiş, hepsinden gereğince hisseler kapmış­ tır.

Esasen sosyal kadromuz da buna müsait­ ti: Saltanatm en kalbur üstü aile evlâtların­ dan tutunuz, pek fakir bölgelerinden gelmiş yetim ve parasız çocuklara kadar herkes yan yana aynı rahlede otururdu. Bu hal, elbette bir karşılıklı müsamahayı icabettirecekti. Ne- tekim öyle olmuştur; GalatasaraylIlar kendi a- ralannda bir barışıldık ruhuyla, bir tesanütle yaşarlar.

Şayet İçimizde muhafazarkâriığm ifratına, yahut terakkiperver olup da makûs ucun yani an’anenin in­ kârına kaçanlar varsa, bunlar derslerini iyi öğrene- ıneylp ikmale kalmış zavalı arkadaşlarımızdır. Hakiki Galatasaravlık bu değildir.

Hakikîsi, öyle sanıyorum, • Yukarıda da söyledi­ ğim gibi • bu anlaşamıyan, geçinemiyen dünya ortasın­ da, memleketemize bir «numune ruh» teşkil edebilir. Öyleyse an’ane pilâvına kâşığı sallarken ruhunu da tecrübe mihekkine vur. GalatasaraylI: En yeni fi­ kirleri temsil ediyor musun. Ancak o takdirde tam

GalatasaraylI olabilirisin! 568 VA — NÛ 109

■_ A. • __ ■

PİLAV İÇİN YAZDIKLARI

(Merhum Edebiyat Hocamız Ercüment Ekrem Talu’nun bu yazısı Galatasaray Dergisi, 1947 özel Pilav ilâvesinden alınmış­ tır.)

BUGÜN

GENE BiRARADAYIZ

Bugün gene bir arada­ yız...

79 yıllık şerefli bir ma­ zisi olan okulumuzun bahçesinde konferans sa­ lonunda, yemekhanelerin­ de, bundan altmış bu ka­ dar yıl önceki ile bu yılın mezunu GalatasaraylI bu­ luşuyor, tamsıyor, sevişi­ yor. bizim için bir yemek olmaktan ziyade bir sim­ ge (sembol) olan «pilâv» a, birlikte kaşık atıyorlar.

Galataşaraym pilâvı!. Ö bambaşka bir şeydir. Onu pirine ve yağdan ibaret savanlar iç yüzünü bil­ mezler. Seneler senesi $u damın altından sel gibi atılın havale kanılan ne­ siller. insanı insan eden çeaitü meziyetleri kendi varlıklarına gene o pilâv­ la sindirdiler.

Biz. vılda bir kere, kar­ deş sofrasına onun için riönüvnnp;. Etrafında, ka- tak-siT bir rıase ile tonları-dıifımiT; safralar ber biri-mizi kendi talebelik yılla­ rına irca. erbvor. Sait kal­ mış arkadaşlara muhab­ betle sokuluyor, ölmüş o- lanian sevgi ve rahmetle anıyoruz. Kendilerinden feviz aldığımız değerli ho­ calarımızın aziz ruhlarım aramızda hissediyoruz.

Gene her yıl aramızdan eksilen eskilerin verine Galatasaray ailesine bir - çok yeni üyelerin katıldı­ ğını sevinçle ve kıvançla görüyoruz...

Tıpkı yerini beğenmiş bir ağaç gibi, Galatasaray her yıl biraz daha

serpi-Yazan : Ercüment Ekrem TALU liyor, gelişiyor daha bol ve daha gür meyveler ve­ riyor. Biz, misafirlik müddetleri sonuna yak­ laşan eskiler, saflarımızı bos bırakmıvacak olan genç arkadaşlarımıza bı­ rakın. Galatasaray hesabı­ na daha da ümitleniyo - ruz.

Cümle kanısının iki va­ randa. iki irfan ve fazilet timsalinin nöbet bekledi­ ği aziz okulumuz, 79 yıl içinde Vatana savısız ha- vırlı evlât veriştirmiş ol - makla övünür. Kutsal yurt tonrağını sıktığımız zaman fışkıracak şehitle rln arasında bizden olan­ lar da vardır. Bundan da­ ha büyük şeref mi olur? Onun için askerlikte,

i-5.. : y ■ ■ .c j*

limde, fende, edebiyatta, diplomaside, basın yazar­ lığında, ticaret ve san’at âleminde ün almış arka­ daşlarımızı saymayaca - ğım. Zaten sayacak ol sam, dergimizin sayfalan az gelir. Gene bir araac* yız bu yıl; ona bakalım. Gönüllerimiz bir, o gönül­ lerin taşıdığı ülkü birdir: Bu vatan için yetiştik ve gerekirse onun uğruna ve Cumhuriyet uğruna can vereceğiz. Galatasaraya karşı duyduğumuz aşk bu Vatana bağlılığı ve i- yi, güzel, doğru sevgisini bize aşıladığı içindir!

Tarihî Telâkkimiz

ATATÜRK isimli kitabın yüz otuz üçüncü sahifesinde şunlar yazılıdır :

«Biliyorsunuz ki İsa. dinini, (tıpkı Sokrat gibi), havaları ler i ne bir sofra babında toplanılıp hep bir a- rada yemekler yenir ve şaraplar içilirken telkin etme­ yi severdi. Ekmeği gösterip «bu benim etim!» şarabı gösterip «bu, benim kanım!» derdi. Çünkü insanları birleştirmek için bir arada yiyip içmekten daha kuv­ vetli bir vasıta olmadığını bilirdi.»

Büyük Edip Yakup Kadrl’nin yukarıda nakletti­ ğim canlı satırlarile görüyoruz ki, geçmişle hali ve bu arada geleceği karşılaştırmak ve birbirine tanıt­ mak İçin zaman zaman baş vurulacak en tesirli çare bu nevi sofralar tertibidir. Biz GalatasaraylIlar için şavet biivle bir gelenek teessüs etmemiş olsaydı, ben, bunun bir an evvel kurulmasını teklif ederdim. Hal­ buki şimdi, biz, bir vakıanın mirasçılarıyız. Bunun kadrini bilelim ve hep beraber sevgi ve neşe içinde, yıllık ve tarihi telâkimizi kutlulamaya koyulalım.

(11)

G Ü L

Sultan bu ya, pek fazla sıkılmış yine bir gün Durmuş, bakıyorken sarayından göğe üzgün, Sadrâzamı hürmetle eğilmiş te önünde :

— Sultanımızın neş’esi pek yoksa, bugün de

Sis örtüler altında o haşmetle uyurken

Seyreylesek Istanbulu yüksek tepelerden :

Eğlenceli olmaz mı demiş kırda gezinsek!

Vaktiyle, o Türk aslanı Sultanımızın, pek ' . . . Oynak, kara bir kısrağı varmış: ona binmiş,

Geç vakte kadar kırda veziriyle gezinmiş. v ... . , Lâkin, yarı sarhoşluğa düşmüş birden .

Sultan tepelerden dolu dizgin geçiyorken. Dizginleri kısmış ve durup şöylece bir dem Sadrazama sormuş :

— Nereden geçti bu meltem

- r• ...

Mestolmuş eserken, ediyor insanı-sarhoş. •

Bir dinle, geçen râyihalar bak, ne kadar hoş!

Sadrâzamı gülmüş ve :

- Yakınlarda demiş, bir

Gül bahçesi vardır, hele gayetle güzeldir.

. .

Şâyet yüce Sultanımız arzu buyurursa?,.

— Elbet gidelim hem, bakalım sahibi varsa, -

Hoş - beş ederiz şöyle biraz.

Sonra da bir an:

Atlar yine birden bire mahmuzlanaraktan! Yaydan kopan oklar gibi rüzgârları yarmış Çok geçmeden atlar, o güzel bahçeye varmış (1) Bir bahçe ki: örtmüş yeri her renkte çiçekler... Bir bahçe ki: baştan - başa renkolmuş emekler,

Bir bahçe ki: güller bile sarmaş • dolaş olmuş : . . . Her yer sarı mor pembe çiçekler ile dolmuş.

Güller ki, alevden daha al renkle yanarmış Hem her birinin bir adı, târihçesi varmış Sultan bu güzellikleri görmüş ve şaşmış ;

— Gül bahçesi lâkin, ne zamandan diye sormuş.

Bir noktaya dalgın, bakıyormuş, gibi sanki, Sadrâzamı hülya dolu gözlerle demiş ki:

— Vaktiyle bu gül bahçesi bir çöl gibi yermiş Yaz kış, gece çılgın gibi rüzgârlar esermiş.:

B A B A

Kuşlar üşüşüp dallara bir mesken ararken

Sağnak gibi şimşekler inermiş kara gökten!

Bir gün hızır inmiş gibi iklimine yer yer

Bir yem-yeşil atlasla döşenmiş yine her yer:

Narin o fidanlardaki dallarla örülmüş

Bahçeyle bu toprakların artık yüzü gülmüş.

Lâkin, bu güzel bahçede bir Gül Baba varmış

Mecnun gibi yap-yalnız o güllerle yaşarmış.

— Gelsin bakalım söylediğin Gül baba kimmiş!

— Hayhay! diyerek ünlü vezir bahçeye girmiş.. Güller arasından daracık yoldan yürürken Munis ve mahâbetli bakışlarla ilerden Örtülmüşe benzer gibi sakin başı karla ! Bakmış geliyor Gül baba bir nurlu vakarla! Yetmiş yaşı alnında asaletle yanarken

İnsan onu hep, indi sanarmış yere gökten. Sadrâzamı koşmuş ve demiş :

— Gül Baba, Sultan

Kalkıp seni bir görmek için geldi uzaktan.

Bak, kendisi üstünde atm, gel! seni bekler.

Sultan da, o haşmetle gelirken gülerek der :

— Güller ne güzel, onları hep sen mi büyüttün

— Elbet diyerek «Gül baba» dallardaki süzgün

Munis sarı güllerle tutup kırmızılardan Kesmiş iki gül, sonra demiş :

— Ey yüce Sultan 1

İstersen anılmak yine rahmetle eğer hep

Yaptır bu büyük bahçeye bir koskoca mektep

Millet ve vatan uğruna binlerce de evlâd

Elbet seni her an, çalışırken edecek yâd!

Güllerdeki renkler de onun arması olsun !

İsmim de benim, böylece rahmetle anılsın !

Ey Gül baba her şeyde sesinden var akisler Herşey bize hâlâ bu güzel kıssayı söyler... Yıllarca senin bahsini etsek: yine pek az : Zira, hu güzel kıssa şu mısralara sığmaz ! Bizler yine rahmetle anarken seni artık Mermerden olan kabrini güllerle donattık !

(1) Şimdi mektebimizin bulunduğu yer

(12)

MEKTEBİM İÇİN

En koskoca bir âlem olan terbiye yurdu, Müşfik kucağın feyzimin menbaı oluyordu.

Yıllarca senin sayene girdik te barındık, Koynunda taassuptan uzak, ilme yakındık.

Gafletten uyandık o belâgatli sesinle, Gel şimdi de sen bizdeki ilhamım dinle.

Her dalgası bir cehli ezen bahrimuhitsin, Ahengini rüzgâr da gelip bizden işitsin...

Coşkunluğunun bizde birer katresi vardır. Ufkunda ümidin sesi: hakkın sesi vardır.

Cephen koca bir set gibidir, cehle çekilmiş, Nurun da dimağdaki zulmetleri silmiş.

Koynun yeni bir devri, ve bir nesli kucaklar En gizli yerin bizce birer hâtıra saklar...

Bahçende bütün ömrümüzün gölgesi vardır, Pek neş’eli günler ki, bugün hâtıralardır...

İrfana dikilmiş koca bir âbidesin sen, Hep namütenahiliğe nâzır ulu cephen,

İsyanı yener, cehli ezer, lâkin ezilmez, Aşkın bize bir din gibi, kutsi ve muazzez.

<■

Cephen bize bir kıble ve bir kâbe demektir, Bir kâbe ki her an onu taktis edecektir.

Evlâtlarının kalbi uzaktan bile hissen, Vicdanımızın, ruhumuzun mâbedisin sen.

Munis Faik OZANSOY

■ l ' . ı- > .

-

'■

a i*

(13)

C E N T E N A I R E

Par : P. DUBOIS

'f>?> ;■ - ’ • .. - - . .

D

epuis longtemps déjà tout le mon­ de en parle: la promotion de cette année sera la promotion du cen­ tenaire et sur les ehevr.lières des élèves de 12 e brille déjà, artistement gravé, le nombre fatidique. Tous les élèves seront- ils reçus? Un centenaire mériterait d’être marqué par cette exceptionnelle qualité, car il ne saurait être question d’une par­ ticulière indulgence des jurys. Les gran­ des firmes qui célèbrent uri tel anniver­ saire ont leurs modèles du centenaire et nous pourrons, dans quelques semaines, tracer le portrait de l’élève du centenaire. Que sera - t - il comparé à celui des pre­ mières générations? Sûrement l’épanou­ issement de ce qui n’était qu’en germe, l’affirmation de ce qui n’était qu’en ques­ tion, la perfection de ce qui commençait, et ne croyez pas ceux qui seraient tentés de vous parler de ces jeunes de manière à vous faire regretter les anciens; diffé­ rents peut-être par certains détails exté­ rieurs, ils ont bien tous} le même coeur et le même esprit. Le centenaire va le pro­ uver à tout le monde et aux Sceptiques, s’il y en a. Les jeunes n’ont pas, bien sûr, maintenu la matérialité de toutes les vi­ eilles traditions, ils ont évolué, ils sont dans le vent, comme on dit aujourd’hui, ils surprennent même un peu parfois cer­ tains anciens, mais Galatasaray reste semblable à lui • même et fidèle à ses ori­ gines. Galatasaray est un chêne, et un chêne centenaire est encore tout jeune. Galatasaray est un temple du savoir, et

un temple est construit pour défier les siècles.

Nous connaissons tous le touchant épisode des roses offertes dont Galatasa­ ray conserve pieusement la mémoire dans ses couleurs: rouge et or. Une fois de plus il me semble que Proust a raison: il y a dans les noms, dans les blasons, dans les couleurs plus qu’un simple symbole: toute une réalité mystérieuse y est enchâssée comme dans un bel écrin. Le rouge de Galatasaray, c’est la vie gé­ néreuse, c’est le feu ardent, c’est le sang jeune et le fier drapeau. C’est l ’amour sous toutes ses formes et la rose rouge de Galatasaray c’est celle qui est offerte à tous ses enfants à l’occasion de leurs noces avec la vie qu’ils célèbrent au cours de leur éducation. L’or de Galatasaray, c’est lame noble, c’est l ’éclat de la science c’est l’esprit ouvert et l ’incorruptible idéal. C’est le rayonnement de la culture, et la rose or de Galatasaray, c’est celle qui distingue tous ses anciens dont la fidélité indéfectible est bien connu.

Le soleil au cours de ses journées change inlassablement sa pourpre en or et sonor en pourpre et ce rythme est aussi celui de la vie de Galatasaray. Les quali­ tés du coeur permettent l’épanouisse­ ment de l’esprit et la splendeur de l ’es­ prit ennoblit le coeur.

Pourpre et or - noblesse et incorrup­ tibilité • feu et lumière - non, ce n’est pas simplement un symbole. Il est impensable que Galatasaray ait d’autres couleurs!

(14)

- s e v d i ğ i m b a n k a

GALATASARAYLILAR CEMİYETİNE ve kutlama törenleri için yardımlarını esirgemeyen

AKBANK, GARANTİ BANKASI, İSTAN­ BUL BANKASI, İŞ BANKASI, OSMANLI BANKASI. TÜRK TİCARET BANKASI, YAPI VE KREDİ BANKASI'na teşekkür eder.

Teşekkür

YÜZÜNCÜ YILI KUTLAMA DERNEĞİ, Şimdiye kadar diğer pilâvları olduğu gi­ bi, 100. yıl pilâvının hazırlanmasını da sağlayan

(15)

Bu yaz bunaltıcı sıcaklarda dahi

bu lâfı söylemeniz mümkün olabilir.

C

rosley

-

yumlu

DÖNER MASA VANTİLATÖRLERİ

A R Ş İ M İ D İ S M Ü E S S E S E S İ T . A. Ş. O k ç u M u s a C a d d e s i N o . 3 0 / 5 1 K A R A K Ö Y

TATKO

SERVİS İSTASYONU

OTO - KAMYON

her türlü Bakım ve Onarım İşleri

4 8 3 6 2 7 İ S T A N B U L - M e c i d i y e k ö y , B ü y ü k d e r e C a d . N o . 111 t e l : 4g 40 36

(16)

T A Ş I T

S A N A Y I I

TAŞ-M E R K E Z : İskele C addesi, TAŞ-M escit S o k a k 6/2, İnci Han, T o p h a n e , İS TA N B U L T e le fo n : 4414 54 T e lg ra f: T A Ş IT -İS T A N B U L

F A B R İK A : Y akaköy, MERSİN - T e le fo n : 1296 - T e lg ra f: T A Ş IT -M E R S İN

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ağaç polenleri ilkbahar başlangıcında, çayır polenleri yaz başlangıcında, ya- bani ot polenleri ise yaz ortasından kışa kadar özellikle sabah saatlerinde

Kiralite özelliğine sahip molekülleri ayırma yolunda daha kat edecek yolumuz var, ama çalışmamızın tarım, gıda ve ilaç endüstrileri için çok şey vaat

Atatürk öldüğü zaman şimdi mil­ letvekili olan ablam Tezer Taş- kıran’a bir mektup yazan babam ki, iki seneden beri yüzünü gör­ müyordu ve onun menkubu

Belki de parlamenter demokrasinin olduğu ülkelerde ilk defa bir başbakan (Yıldırım Ak­ bulut) dün, bizdeki uygulamayla kabinesinde kimlerin

sohbetlerinin, hayırlı işlerin vazgeçilmezidir kahve, özel tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramı, falı ile bir kimliği vardır Türk kahvesinin.... Ve bu

Bundan sonra milli hükümet borçla rı hakkmdaki 2 haziran 1929 tarihli ve 1513 numaralı kanuna bir madde tezyi- line dair olan bütçe encümeni mazbata­ sı

Nadir Bey’in en güldüğüm öykü­ lerinden birisi (kendisi gerçekte çok esprili, şakacı bir insandı) Asil Na­ d irle karşılaşmasıdır. Asil Nadir, Nadir Bey’in elini

Masum kanı akıtmak için sizler, için için kay­ narken, biz o engin, o ge­ niş, o uysal hoşgörümüz­ le aldırmıyorduk bile si­ ze.... Daha yazımızın