• Sonuç bulunamadı

Eski konaklar bize neler anlatıyor?:Mabeyinci Faik B.in Bebekteki meşhur yalısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski konaklar bize neler anlatıyor?:Mabeyinci Faik B.in Bebekteki meşhur yalısı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

rvı 9

Eski Konaklar Bize Neler Anlafıyor?

î lkönce şair Abdülhak Hâmidin I ceddi, müverrih Hayrullah Efendinin babası ve ikinci Mahmu- dun hekimbaşısı Abdülhak molla- nınmış.. Mimarisine bakılırsa he- kimbaşmın büyükbaba, ve büyük kardeşi mesleğini tutup hekimliğe başladığı günlerden kalma değil. Sonraki, mollanın kazaskerlik ve

e

reisülülemalık zamanına ait olsa gerek.

Hazret, bilgisi derin, şiire vukuf­ lu, zarif bir zatmış. Eczanesinin üzerine yazdırdığı: (ne aransa bu­ lunur derde devadan gayri) mısraı meşhurdur... 1853 yılında bu yalı­ da irtihal etmiş.

Bina, sonra Mütercim Mehmet Rüştü Paşaya intikal etmiş. Rüştü

Paşanın Fransızca bazı eserleri

Türkçeye çevirmesi ve mütercimlik lâkabını alması eskidir. Binaen­ aleyh, yazılarına göz nurlarını bu

yalıda dökmediği meydandadır

Akla uyan taraf, Mütercim, Sad­

razamlığında Abdülâzizin ve beşin­ ci Muradın hal’ı, ikinci Abdülhami- din tah ta çıkarılışı gibi yükleri sırt ladığı zamanlar -dalı budağı derin düşünür bulunmasına nazaran- bu yalıdaki yatağmda kimbilir kaç ge çeler sabahlamış, soğuk terler dök­ müştür. Akıbet leyleğin attığı yav­ ru haline gelince de, Bebek dağla­ rına karşı sakal falı aça aça, kim- büir ne kadar pineklemiş durmuş­ tur.

Y

alı, gel zaman git zaman,

meşhur Ahmet Cevdet Pa­ şaya sayfiye oluyor. (Tarihi Cev­ det) i yazdığı, Meclisi ahkâmı adli- yede reislik ettiği, Bursa, Yanya, Suriye valüiklerine gittiği seneler herhalde başka yerde otururmuş.. Son nazırlıklarında ve Meclisi Vü­ kelâya memuriyetlerinde burada yazları geçirmiş ve 1895 de burada rahmetine kavuşmuş...

Cevdet Paşamn vefatından son­ ra yalı, mabeyinci Faik Beyin uh­ desine geçiyor. Tapusunun üstüne ilk çevirten, babası Musahip Lûtfi Ağa.mı, yoksa oğlu mu orası bana karanlıkça.. Yalnız bildiğim birşey varsa o da ülema, vüzera, vükelâ barındırmış olan bu sahilhanenin birdenbire değişiverdiği. Kırkından

sonra azan, çileden çıkıp işi vur

patlasın, çal oynaşına vuran insan­ ların haline girdiği.

Bebek koyunun sabah sisleri, için de ölgün sulara akisleri uzanan, or talik kararırken selâmlığının ay­ dınlıklar dolu pencerelerinden ka - deh şıkırtıları, çatal tabak tıkırtı­ ları, anason kokuları, keman, tam­ bur, kanun taksimleri, motlar, el’- amanlar taşan, halayık odalarından körüklü çerkes çalgılarının gıygıy- ları, kahve ocaklarından bağlama zımbırtıları, inek ahırlarından bile kaval sesleri duyulan o keyif ehli yalı nerede?.. Nerede şimdiki so­

ğuk neva suratlı, frijider kılıklı,

zevksiz vali ?

Yazan: Serm ed Muhtar A lus

B e b e k te M a b eyin ci F aik B eyin yalısının y e rd e k i apartım anlar

Mabeyinci Faik

B.in Bebekteki

meşhur yalısı

ler, sonra teklifsiz ahbaplar, daha sonra ekti kadınlar.

Hafif füo, Kandüli akıntısına kendini kaptırmamak için, Rumeli- hisarına doğru ilerleyip biraz orsa- bocadan sonra Beykoz istikametini hizalar ve tam Göksu önünü bu­ lur.. Derede, dinlene dinlene, beş on çarhtan sonra, pazulara ve kü­ reklere kuvvet, yine akıntılar aşı­ larak haydi Kalender..

Hafif filo Bebekten kalktıktan sonra bir İkincisi; yine çala kürek yollanır. Aralarında yarım balye­ mez menzilyi var yok.

Bu filonun en önündeki futada sahilhane sahibi... Bugünkü gibi gözümün önündedir: Başmda asa- bası geniş, kulaklara kadar geçmiş fesi; ağzında bilek kalınlığında el­ maslı, kehriba ağızlık; sırtında bir redingot veya koyu renk bir elbi­ se...

Çehre kuru, beniz saz, gözleri çukurda, bıyıklar* aşağı düşük ve pala pala, göğde nahif, kad bü­

kük... (antparantez söylemeden

geçemiyeceğim. Zatı şerife o dem­ lerinden çeyrek asır sonra bir yer­ de rastladım. Ne dersiniz, rengi pembe pembe, gözleri ayna, ka-' meti dimdik, yani enikonu elvan­ laşmamış mı?)

S

eyran dönüşünde kerahat

vakti gelmiş. Hurya çilin­ gir sofralarının başına; gelsin saz­ lar, ahenkler, gazeller, şarkılar... Arabi ayı on birini on ikisini bu­ lunca yine cümbür cemaat,

deniz-bulunduğu

de ve koruda, çalgılı çeganeli mehtp âlemleri..

Horozlar öter­

ken sabahı fasıl­ ları ; güneş do­ ğarken (limon­ lu!) sayhaları...

O devrin son sekiz, on senesi içinde bu (kârü- zarı) göze alabil­ mek değme babayiğitin harcı de­ ğil... Vaz geçtik böylesini, odala­ rında ve bahçelerinde bile üç dört baş bir araya gelemez, içtima olu­ yor diye curnal edilmek korkusun­ dan herkes tirtir titrer, yeni çıkma ve sivrisinek vızıltısından farksız silindirli fonoğraflar bile pencere­ ler indirilerek çalınırken yalı sa­ hibi işte böyle veryansın edendi.

Ş

ehremini Rıdvan Paşanın

vefatından sonra Göztepe- deki köşkünü (*), Bay Faik, riva­ yete nazaran 9 bin adet sarı lira sayarak, satın aldı. Bütün kapı halkı ve curcuna oraya kavança e- dildi.

Her gece köşkün içi, dışı, (şeh- râyin varmışçasına ışıklar içinde

idi.

Şimdi de, Cumaları ve Pazarları, hafif filolar yerine ayrı ayrı iki a- raba katarı Fenerbahçeye doğru caddeyi tutmada, öyle konak fay­ tonları ki Hünkârın saltanat ara - balarından geri kalmaz.

irilikleri fil kadar kadanalar,

davlumbazlı bato faytonlar, kulak­ lara dolanacak bıyıklı arabacılar.. Yine öndeki kafile harem takımı; arkadaki selâmlık takımı..

Köşk sahibi faytonunun içinde tıpkı futadaki halinde ve kıyafetin­ de. Yalnız bir farkı, somyalı maro­ ken döşemenin içine gömülmüş ve ayakları yerden kesilmiş... Mahut sigaralığın ağzında olduğunu unut- mıyalım....

(1) Şimdiki E re n k ö y K ız Lisesi.

O

vakitler haremi de, selâm­

lığı da karınca yuvası gibi kaynardı. Eski eyalet beylerbeyi­ nin, vilâyet valilerinin kapı halkı* kadar insan.

Haremde tah tı nikâhta bir çift halile, sayısız cariye, bir alay ka­ kavan kalfa, bunamış, bacı, postu sermiş ektipüktü....

Selâmlıkta mededi gür gazelhan­ lar; nakaratı gaygaylı hanendeler: yayı kıvrak kemaniler; mızrabı oy­

nak tanburîler; tırnağı fıkırdak

kanunîler.. Sonra, mukallitler, dal­ kavuklar... Mümeyyiz Bey tavırlı başağalar, kandilli temennahlı u- şaklar, yeniçeri yapılı arabacılar, taşı sıksa suyunu çıkaracak ham­ lacılar, göbekli aşçılar, rumyoz ki­ lerciler, ayvazlar, bahçıvanlar, ka­ pıcılar, korucular, inekçiler...

C

uma ve Pazarlan, ikindi gü­

neşi Anadolu kıyılarını yal­ dızlarken bir, iki, üç, daha sayaca­ ğız, dört, beş... Futa ve sandal ka- rayağız yalınm rıhtımından karşı­ ya doğru ardarda ve (aheste bes­ te) süzülür­

ündeki pırıl pırıl futalarda, gıı- guruklu başlı, kapalı peçeli, en son moda çarşaflı hanfendiler. A rka­ daki gıcır gıcır sandallarda, teşri­

fat otrociİA e v v e lâ teklifli

misafir-Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bizce ~ehnâme, Ertu~rul Bey'in Horasan'da hanlanmas~, Merzikcend han~~ olmas~, Yeni~ehir, öteki kaynaklara göre Sultanönü sava~~ndan sonra ucbeyli~ine getirilmesi, bu

Ancak orga- nik gıda üreticileri için yıkama sırasında bu tür maddelerin kullanımı bir seçenek değil, çünkü organik üretimde kullanılacak mad- delerin organik üretime

[r]

^ Fakültenin tatil olmasına rağmen gençlerin tezlerini okumakla meşgulken, birdenbire bir kalb krizinden ölen profesör Sadrettin Celâl, memleketin kendi

Ve nihayet, onlar gibi aristokrat ve zengin olmıyan, i onlar gibi hayattan her türlü lü­ tuf ve kolaylığı görmeden, türlü mahrumiyet ve sefaletle boğuğa

Enterobacter-Klebsiella grubu amoksisilin-klavulanik asid (%72), piperasilin (%65), seftazidim (%53) ve sefotaksime (%52) yüksek oranlarda direnç gösterdi¤i halde, imipenem

f è n^e^ Kâmuran (Prens Sabahattin’in gelini), nses Aleksandra (Adı belirlenemeyen kus çar­ larından birinin kızı), Gavsi Baykara (Neyzen ve bestekâr), Saniye

Bu çalışma Giresun ili Merkez ilçede yetiştirilen Sivri fındık çeşidi üzerinde 2016 ve 2017 yıllarında en iyi klonların belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Çalışmada