■j
.1
.g
p O lLİTİKA
C a h id e
V E 'Ö l
resi
[
S o n k u
Mehmed Kemal v a rd ı
C
ahide Sonku, artık yaşını başını almış btr kuşağm, bir zamanlar, güzellik ve aşk simgesi idi. Kadın, erkek, o yıllarda Cahide Sonku’ya tutkundu. Şehir Tiyatroları sahnesinde onu ilkin İstanbul tanımıştı. Sinemaya geçip, Muhsin Ertuğrul ile birlikte Şehvet Kurbanı filmini çevir dikten, bu film dalga dalga Anadolu’yu sardıktan sonra, Cahıde’ye sinemaya gidebilen taşra halkı da hayran olmuş* tu.Şehvet Kurbanı*nda Cahide, evine bağlı bir babayı baş tan çıkaran bir kötü kadın rolündeydi Çekiciliği, şuhluğu, güzelliği gözleri kamaştırıyor, bütün kötülüklerini örtüyor du. Tiyatro ve özellikle sinema seyircisi her dönemde ken dine bir sevgili arar. Bu sevgiliyi de sinema endüstrisi her zaman bulur. Ancak, Cahide Sonku, o yıllarda sinema en düstrisinin el uzatmasına gerek kalmadan parlamıştı. Bir büyü vardı onda, kadın, erkek demeden bütün seyircileri ni tutsaklıyordu. Yıllar sürdü.
Güzellik, çevre bir çöl rüzgârı gibi bir yandan yakarken, güzelin kendi de farkına varmadan bakar ki, kendi de yan mıştır. Kökeninde Yemen'de doğmanın irili ufaklı kalıtım larım taşıyan, kumral saçlı, buğday tenli, gözleri yıldızlı bir Arabistan göğü gibi parıldayan bu güzelin peşine bir ticaret burjuvası düştü. Artık, yaşam, çevre, para, pul da değiş miş, ölçüler bozulmuştu. Bir Halkevi sahnesinden Şehir Tiyatrolarına atlayan sanatçının çevresinde ticaretçiler ve siyasetçiler öbeklenmişti. Burada mayasında yoksulluğun bütün ayrıntıları yaşanan sanatçılıkla, tiyatrodan çıktıktan sonra başlayan zenginlik birbiriyle çelişiyordu. Dengelen mesi ve kurtulunması zor bir çelişki yaşanıyordu. Sanatı na değil, güzelliğine hayranlar çoğaldıkça denge bozuluyor du.
Sinemadaki ilnü, sahnedeki yorgun günlerini bastırıyor- du. Bataklı Damın Kızı Aysel, Akasya Palas, Şehvet Kur banı, Yayla Kartalı sıralı gitti, tik ve S on la bir durakla ma dönemi, Beklenen Çarkı ile bir son başladı. Güzelliği eksildikçe, unutur gibi olduğu sanatının da yozlaştığının farkına vardı. Aritmetikteki sayılar gibi eksiler, artılan g ö türüyordu. Bir tek teselli vardı: Alkol!.., Ona sarıldı.
Sahneye çıksa da çizgisini tutturamıyordu. Haldun Dormen Tiyatrosundaki denemeden sonra, Cahit Irgatla bir denemeye girişti. Bu deneme aslında bir değil, ikiydi. Sanat bağının yarımda, bir de evlenme bağı vardı. İçkinin tutsağı her iki sanatçı da birbirlerine içmemek üzere söz vermişlerdi, içk i her zaman açıkta içilmez, onun da ille gali vardır. Birbirlerinden gizliyerek içiyorlardı. Ben onu Cahitler Tiyatrosunu kurdukları zaman tanıdım. Bir Cahi de, bir Cahit’ten Cahitler’i çıkarmışlardı ama. seyirciye o- naylatamadılar. Her ikisi de çok geç kalmışlardı.
Beyoğlu’nun dar, kuytu ve ucuz meyhanelerinde eski dostlan ile bir, üd kadeh yuvarlamadan sonsuz hoşlanan Cahit, çevresine bakar: «Aman, Cahide görmesin!» derdi. Cahit böyle derdi ama, kimbilir başka bir yerde de açık tan kadehini yudumlayan Cahide de, «Aman, Cahit’e söy lemeyin!..» diye oyalanırdı.
Karlı bir İstanbul gecesinde tiyatro dönüşü hiç btr a- raç bulamadığımız için rahmetli Laz K âzım la Talimhane’ deki evlerinde zorunlu kaldık. Sabahın beşinde birer kol tukta günün ışımasını beklemek için kestirirken, onlar o- dalannda hâlâ döğüşliyorlardı. ikisinin kavgası, eşlik, ti yatro ortaklığı sanatçılık gibi bağlarının üstüne çıkmıştı. Sabahlara değin süren kavgayı cinsel tad alarak sürdürü yorlardı.
Bu son macera da bitti. Koparcasuıa birbirlerinden ay rıldılar. Cahide, bundan sonra eski günlerini ona saygıyla anımsatan, eski günlerinden başka şeyleri konuşmayan kuytu, küçük meyhanelere sığınmıştı. Birkaç kez Ayasofy* duvarına yapışık, Gülhane’ye yakın meyhanede görmüştüm. Farmakkapı’mn kuytu meyhanelerinde de gördüm. Hoyrat, hırçın, çekilmek olmuştu. Bir yolculuğa çıktığım biliyordu. Bunu gönlünce mi, tutsaklığı ile mi bitirdi, bilemem.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi