■* Sahife :
4-İSTANBULU DOLAŞIRKEN
YENİCAMİ
h
Yenicami; kubbelerinin tenasübü, minarelerinin
zarafeti, stalaktitli sütun başlıkları, tunç par
-
maklıkları
,
sed ef kakmalı pencere kapakları»
cazip çinileri, ince işli şadırvanı ile Türk mi
marisinin n efis bir nümunesidir
.
Yenicami
Şark İmpara torluğu devrin de Yenicami ile
Mısırçarşısınm bulunduğu yer lerde Karayit Yahudileri, Balık- pazan taraflarında '»’Venedikli ler, Sirkeci ve Demirkaptda C e nevizliler otururmuş.
1204 den 1261 e kadar süren Lâtin istilâsının sukutundan sonra bu Venedikliler ve Cenevizler Galataya göçetmişler. 1 5 inci as rın sonunda ve 16 ncının başın da İspanyadan yakayı kurtaran Yahudiler Türkiyeye kapağı atın ca, İstanbula düşenleri hemmez- heplerinin mahallelerine yerleş miş. Camiin yapılmasına başlan dığı sıralar Balata, Hasköye da ğılmışlar.
Yenicamiin ilk temellerini attı ran, bir Rum papazının Anastas- ya isimli kızı iken Birinci Ahm ede karı olmuş ve Dördüncü Muratla Deli İbrahimi doğurmuş olan Mahpeyker kadın, yâni meşhur Kösem Sultandır.
Deniz yakında olduğundan, temeller, kazıklar üstüne oturtul muş; bu esnada çıkrıklı dolaplar la ve çok külfetle sular boşaltıl mış. Fakat bina, pencerelerine kadar yükseldikten sonra yapı
paydos.
Gel zaman, git zaman Kösemin torunu Dördüncü Mehmet tahtta. Anası ve mahudenin gelini Hati ce Turhan kadın, yarım kalan ca mii tamamlamıya kalkışıyor. G a ribi şu ki, bu hatun da aslen Kus tur. Bir akında Kırım tatarlarının eline düşerek saraya peşkeş çeki lenlerden.
Yeni inşaata 1070 (1 6 5 9 ) de başlanmış. Havale edilenlere ge lince, dört yıl evvel Köprüİü Meh met Paşanın Sadrazamlığını tav siye etmek gibi büyük bir isabet te ve memlekete hayırlı bir hiz mette bulunan valde kâhyası Mi mar Kasım ağa ile Mimar Musta fa ağa.
Bir garibe daha: Gürcü Meh met Paşa sadarette iken. Mimar Kasımın Köprülü taraftarı oldu ğunu sezince, hemen malını mül künü müsadere ettirip Yedikule zindanına hapsettirmişmiş. Orada zavallıcığın burnunu akrep sok muş. Gürcü, mevkiinden yuvarla nıp ayni zindanı boylayınca ken di burnunu da akrep ziyaret et mez mi?
Yenicamiin dört senede bittiği cenup kapısının üstündeki şu ya zıdan da anlaşılıyor:
Camii Valde Sultan bulup itmamı Oldu her köşesi bir şeyhi güzine me’va Şali itmamına tarih mı1 ra d etmiş tir Biri kalkıp dedi (Kobei ehlüttekva)
(166S ) 107.i
Yenicami, kub belerinin tena sübü, minarele rinin zarafeti, stalaktitli sütun başlıkları, tunç parmaklıkları, sedef kakmalı pencere ka pakları, cazip çinileri,, rengâ renk camları, ince isli şadırvanı ile Türk mimarisinin nefis bir nü munesidir.
K oca Mehmet A kife doğmuş işte î
Bırak etrafı da karşında duran mabede bak Başka bir sahile kehvarei emvacm-dan Böyle bir şühedata çıkarmış mı ya kınlarda zaman Ne sihirparei san’ai ki ezelden mahmur Lebi deryada uçan bir ebedi han-dei nur Sanki ummam bekanın özeli bir nıevci Yükselirken göğe dönmüş te kesil miş inci
Camiin dışındaki altı kemerli, çıkışı meyilli yoldan hünkâr dai resine vanlır. Bitişikteki türbede Hatice Turhan kadın, oğlu D ör düncü Mehmet ve diğerlerden İkinci Mustafa, Üçüncü Ahmet, Birinci Mahmut, Üçüncü Osman, bunların anaları, oğulları, kızları, ayrı bir türbede de Beşinci Mu ratla bazıları yatıyorlar.
Yan baştaki Mısırçarşısı da Turhan kadının eseri. Cami yapı- lnken o da oracığa çıkılıvermiş. Yerinde Venediklilerle Ceneviz- lerin yine üstü kapalı, harap, met- rûk bir çarşısı varmış.
O zamanların Mısırçarşısında bugünkü gibi döşeme dayama, a- lânıod mobilya, yatak, yorgan, pamuk, yapağı gibi nesneleri arama.
M evcutlar; baharat, ıtriyat, nebat tohumu ve çiçekleri kabi linden yetmiş iki türlü derde de va kocakarı ilâçları ve bundan başka da, büyüye, iyi saatte ol- sunlara karşı türlü türlü tertipler. Eski İstanbulun başlıca eczahane- leri ve ecza depolan o ca n ip...
Camiin yan ve arkasındaki meydan pazar yeri, düpedüz bir panayırdı. Sıra sıra kahveler, yorgancılar, kuşbazlar; çadır al tındaki meydancılar arasında be kâr çamaşırcıları; (buyurun!) â- vazlarını basan köfteciler, ke bapçılar; (o n paraya bir tabak, inanmazsan ye de b a k !) diye ma kamı tutturmuş muhallebiciler, dondurmacılar. Sonra seyyar es naf: Eskiciler, kuru yemişçiler.
Sermet Muhtar ALUS
ayak berberleri...
Taşralılar, izinli Mehmetçikler ortalıkta istif.
Camiin Köprüye karşı olan muslukları abdest tazeliyenlerle hıncahınç oladursun, mermer ba samakları, karşıdaki yangına kurt dingilini kaldırmış tulumba takımlarını seyre birikenlerle d o lar, cumaları da Yıldız selâmlığı nı boylıyan Serasker kapısının Nişancı ve itfaiye taburlarını, Da- vulpaşa kışlasının mızraklı süva rilerini bekliyenlerle ıskarça olur du.
Eminönü meydanı sabahın
a-____________ ______
laca karanlığında zerzevat paza- I rı, ardından da kira ve sürücü : beygirlerinin toplantı mahalli. İs- | tanbul yakasının atlı tramvayları da oradan kalkmada.
Bugünkü tramvay yolunu takip ederek Beyazıttan doğru Aksaray karakolunun önüne varırlar, yol I ikiye ayrılarak biri Topkapıyı, ö- bürü Yedikuleyi boylardı.
O 40 sene evvelki Eminönü meydanının etrafına bir göz gez direlim :
Geçenlerde yıkılan V alde ha nın n altında, vekil vükelâ fesçisi Na; p; kapı komşusu V alde kıra athanesi ve gediklisi de ak sakal lı, samur kürklü, eli tesbihli meş hur muhabbet tellâlı Hacı Bey.
Karşıda hazır elbiseci Mayer mağazası; sağında alafranga şe kerlemeci Rum, tatlıcı ve sonra lokantacı Şam lı...
Cami merdivenlerine giden dar sokakta Karakulak suyunun en âlâsını sunan çarebrû sucu... Solda dişçi Bonife, doktor K oko- la tos... Kıyıda on paraya dolm u şa kişi ariyan
kayıkçılar----Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi