27 HAZİRAN 1993 PAZAR CUMHURİYET 2
__________________________ KÜLTÜR
G Ü N D E M D E K İ SANATÇI
/
İDİL BİRET
ONAT KUTLAR
İcracı değjl yaratıcı bir müzisyen
Bazı çok ünlü gazete yazarlarımızın, Bach, Beethoven ve Mozart gibi bestecileri sevmeyi “müptezel” sözüyle taçlandırdıkları şu günlerde, Avrupa ve Amerika’nın büyük kent lerinden plak ve CD satıcılarının vit rinlerine bakanlar, kocaman “A Chopin Landmark” sloganını taşıyan bir afişin altında güzel bir coffre için de 15 C D ’lik bir Chopin dizisi göre cekler. Chopin’in tüm piyano eserleri. Ünlü “ Naxos” etiketini taşıyan C D ’- lerin üzerinde bir piyanistin adı var: İdil Biret.
Gene Avrupa ülkelerinde, sanşın bir hanımın, Müslüman Türkiye’nin başbakanı olması gibi fevkalade “önemli” imaj yeniliği haberlerinin dışında, sanat manat gibi önemsiz ko nularla ilgilenen bazı yurttaşlarımız da, örneğin Fransa’da, Le Nouvel Ob- servateur, Le Monde gibi dergi ve ga zetelerin sütunlannda, kumral bir Türk hanımın inanılmaz övgülerle dolu başarılarını okuyorlar, okuya caklar.
Örneğin, Le Nouvel Observateur’- de şu cümlelerle:
"Frederic Chopin’in eseri, bir ‘uçu- rum ’dur. Boyutlan, güçlü teknik, dü şünsel ve esin bütünlüğü ile ürkütücü olan bu piyano sanatı anıtı, özgüllüğü ile de öyledir... Bu nedenle, kuşaklar boyu birçok piyanist, onun eserine ancak bazı parçalan çalarak yaklaşa- bilmişlerdir. Sadece Alfred Cortot, bu uçuruma korkusuzca dalmaya cesa ret edebilmiştir... Ama ondan sonra?
Ondan sonra İdil Biret! Fransa’da ne yazık ki yeterince tanınmayan bu müthiş Türk piyanist, son yıllarda, özellikle 1986’da Beethoven’in dokuz senfonisinin Liszt tarafından yapıl mış transkripsiyonlannı icra uğraşın dan zaferle çıktıktan sonra, şimdi de Chopin’in tüm piyano eserlerini nefes kesici bir mükemmellikle bize sunu yor...”
Henry-Louis de La Grange’ın yazı sı, İdil Biret’i, Kempf ve Cortot gibi büyük müzisyenlerin sırasına koya rak, övgülerle sürüyor. Dünyanın dört köşesinde sayısız müzikseverin ve müzik eleştirmenin yazılan gibi.
Biliyorum, çoğunuzun içinden şu düşünceler geçiyor: “Biz de çok beğe niyoruz İdil Biret’i. Onu kırk .yıldır, harika çocukluğundan bu yana alkış lıyoruz. Yabancı ülkelerde yüzümüzü ağartan sanatçılanmız arasında seç kin bir yere koyuyoruz. Çok yetenekli olduğunu, tekniğinin müthiş olduğu nu biliyoruz. Onu, devlet sanatçısı bi le yaptık. İdil Biret, bizim medar-ı ifti- hanmızdır...”
Doğru. Ama bu sanatçımızın kişili ğini ve dünya müzik sanatındaki yeri ni, yapmak istediklerini gerçekten bi liyor muyuz?
Alkışlarımızın ötesindeki iç dünya yı?
“ Bir fenomen”in ötesindeki sanat çıyı ve insanı?
Onun, nerdeyse efsanelere karışmış
küçük çocukluğunun yarattığı şaş kınlığın, bir Avrupa kentinde üç gün üst üste müthiş bir performansla ger çekleştirdiği konserden sonra, ayakta dakikalarca süren alkışların, her kon ser izleyicisini büyüleyen virtüözlüğü nün ötesinde ne var?
Sevgili dostum, müzikolog Leyla Pamir’in evinde, bir dost masasında sohbet ederken, evde C D ’lerini din lerken, yabancı veya yerli yayın or ganlarında onunla ilgili yazılan okur ken, hatta bu yazıyı yazmadan önce ona merak ettiğim şeyleri, sormak üzere M oda’daki evine giderken, hep bu sorulan soruyordum.
çok kuvvetli olduğunu. Bir müzisye nin hata yapmadığını, temiz sesler çıkardığını, bir dansçının tekniğinin güçlü olduğunu vurgulanz. Oysa bü tün bunlar, bilardonun, birinci topu na vurmak gibidir. Sayı, ondan sonra yapılır. Sizin Chopin üstüne yazdıkla- nmzı okurken hep Boris de Schloe- zer’in, ‘Bach’ın Müziğine Giriş’ kita bındaki “somut müzikal düşünce” deyimini hatırladım. “Chopin nasıl yorumlanmah” konusundaki düşün celeriniz, hem sanatçının kişiliğini ve çağının sanatı içindeki yerini, hem de bir müzikal analizi, bir tür müzik fel sefesini içeriyor. Siz müziği icra
etmi-Belki de söz konusu olan sanat mü zik olduğuna, ben de bir müzik uzma nı olmadığıma göre, itiraf etmekte ya rar var: Belki de bütün bu soruların yanıtlan çoktandır biliniyor. Bilme yen benim.
M oda’da bir evin geniş salonunda çaylanmızı içerken, ona bu düşün düklerimi anlatıyorum:
“Genellikle” diyorum, “bizde bazı değerlendirmeler, içinde istemeden küçümsemeler taşır. Örneğin bir ya zan överken, dilinin çok iyi olduğunu söyleriz. Ya da bir ressamın deseninin
sanatçı ve insan kişiliğindeki güçlü köklerini biliyorum. Buna ulaşmak kolay olmadı...”
Leyla Pamir’e dönerek “Biliyor sun” diyor, “ben bile yıllar önce baş ka türlü çalardım Chopin’i. Daha kuvvetli basardım tuşlara bazı yerler de. Bu, biraz da o yüzyılın piyandan ve günümüzün geniş konser salonlan ile ilgili. Chopin’i, onun kendi kafa sındaki müzikaliteye yaklaşarak yo rumlamak gerekir. Tabii sadece yak laşarak...”
Leyla Pamir’le birlikte bir süre, başka büyük Chopin yorumculanm konuşuyorlar. Pollini'yi,
Ashkenazy’-yorsunuz, m ü lk le düşünüyorsu nuz... Chopin’i kendi stilinizde yorumlamıyorsunuz, Chopin’in mü zikal dünyasının geleneksel kavranış- larına bir müdahale ve katkıda bulu nuyorsunuz. Ve bunu temellendir mek için kanıtlarınız var...”
Bir taraftan şaşırtıcı bir doğallıkla çay servisi yaparken, öbür taraftan gene çok etkileyici bir alçakgönüllü lükle gülümsüyor ve “Evet” diyor. “Chopin’in piyano eserlerindeki Bel C anto’yu, yani insan sesi özelliğini vurgulamak istedim. Bunun, onun
FOTOĞRAF: FİLİZ KUTLAR
yi, Zimmerman’ı. İdil Biret sık sık Cortot ve K em pf e göndermeler yapı yor. Anlıyorum ki çağdaş müzik sa natının Olympos’undaki ne yazık ki ölümlü tanrıların arasmdayım. Ve onlardan birinin evinde, karşısında.
Ama o benim bu düşüncemi anla mış gibi ellerini çırparak büyüyü bo zuyor. “ Biliyor musun?” diyor Ley la’ya, “bugün Salıpazan’na gittim. Saatlerce dolaştım...”, “ Birşey bula bildin mi?” , “Tabii. Bir Louis Feraud tayyör. Çok ucuza...” Sonra bana dö nüyor: “Yeryüzünün bütün
kentle-riııdeki bitpazarlannı hemen hemen bilirim. Bayılırım bit pazarlanna. Oradaki insanlara karışmak, onlan izlemek müthiş zevkli...”
Şu günlerde Chopin’in Opus 10 Etude’ünü günde en az kırk kez çalan ve ancak böylece teknik sorunlann tümünü aşarak müziğin gizemli de rinliklerine ulaşabilen sanatçının, ya şamla ilgisi şaşırtıyor beni. İdil Biret olduğu için değil, müzisyen olduğu için. Müzik dünyasının tatlı su getto sunda, biraz yaşamdan kopuk sürdü rülen ömürleri çok bildiğim için.
Ama sanıyorum ki bu yaşamla iç i- çelik, yaşamla bağlantı aynı zamanda onun sanatının kaynağ, yenilikleri nin itici gücü.
Flem Türkiye’de, hem de dünyada, müzik alatıında yenilikler onu derin den ilgilendiriyor.
Çağdaş bestecileri, Boulez’i, Schön- berg’i, Prokofiev’i ülkemizde ilk kez İdil Biret seslendirdi. Yeryüzünde bu güne kadar hiç icra edilmeyen Schu mann Kentet’i, yakında ilk kez o icra edecek. Liszt’in transkripsiyonlarının toplu icrasından sonra, şimdi Brahms’ın Mi Mineur 4. Senfonisi’- nin piyanoya transkripsiyonunu biz zat kendisi yapıyor. Yani “beste”ye yakın bir çalışmayı.
Son ve en önemli sorumu soruyo rum: “Peki, kompozisyonu hiç dü şünmüyor musunuz?” Bunu sorar ken, çocukluğundan beri hep duydu ğum, yakınlarından dinlediğim do ğaçlamalarını düşünüyorum.
Gene biraz dolaylı bir yanıt veri yor: “Transkripsiyon yapmak beste ye çok yakın bir çalışma.” Sonra Ley la’ya dönüyor: “ Biliyor musun, ato nal düşünmekte zorluk çekiyorum. Kulağım hep tonalite ile dolu...”
Ona, çeşitli sanat alanlarında artık eskisi gibi sınırlamaların hissedilme- diğini. Joyce’tan elli yıl sonra pekâlâ klasik bir roman tekniğinin kullanıl dığını ve başan kazandığım söylüyo rum. Katılıyor bu düşünceye.
Ve sezgilerim beni yanıltmıyorsa, evrensel çapta yeni bir besteci kazan mak üzereyiz.
Söyleşinin daha sonrasını burada uzun uzun yazmayacağım. Çünkü müzikle ilgili değil. İdil Biret’le bir sa ate yakın edebiyat ve sinema konuş tuk. Cari Dreyer'i. Eisenstein’ı, Kuro- sawa’yi, Joyce’u, Kafka'yı, Hüseyin Rahmi’yi... ve Proust’u.
Sanırım en uzun konuşma Proust üstüne oldu. “Kaybolmuş Zamanın Peşinde”yi en az birkaç kez okumuş iki okur, bu büyük yazar üstüne neler konuşabilirse onu.
Evden çıkarken, sanki Proust dün yasından, Verdurin’lerin evinde nefis bir Cesar Franck dinlemiş insanların yanından ayrılmış gibiydim. ■
Şimdi biliyorum ki İdil Biret, bir virtüöz, bir müzik fenomeni değil, ev rensel çapta büyük bir sanatçıdır.
Bunu, bunca inanarak bilmek, ka ramsarlığını azaltıyor.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi