V__eccLet 0
6
em z i ^
d t c i L
Derleyen M. G. GazlmihnlBüyük Karl Berg
1894 - 1947
V.__yty ecel e t i
z i C ^ tu L
1911 de Edirne’de doğ muştur. O zamanlar erkânı harp yüzbaşısı olan babası Ali Remzi bey (şimdi Gene ral Remzi Yiğitgüden), Bal kan Harbinde Edirne müdafii olarak ün alan Şükrü Paşa nın kurmayında bulunuyordu. Necdet’ in kendini ilk ta nıma hâtıraları Bandırma’da başlar. Birinci Cihan Harbi başlamış ve Çanakkale des tanı yazılmıştı. Beşinci ordu harekat şubesi müdürlüğünü genç bir kurmay binbaşı o- larak yapan babasıyle bir likte karargâhın bulunduğu
Bandırma’da oturuyorlardı.
İleri fikirli ve sanat aşıkı bir subay olan binbaşı Remzi, karargâhta hizmet eden Yu nanlı Anesti efendiyi hoca olarak tuttu; az sora da, Necdet subay ailelerinin
mah-fel toplantısında ilk konseri olarak birkaç polka dinletti.
Mütarekenin acı senele rinde ve İstanbul’dayız.-" Har bin Avrupa’da ve bilhassa vatanında doğurduğn acılar dan, insanların küçüklüğün den, bir kelimeyle cem iyet ten kaçmış büyük bir ke mancının, Sevcik’ in yetiştir diği gözde talebesi Macar viyolonisti Kari Berger’ in İs tanbul’da bulunduğu ve Ka lamış’a bir sanat dostunun yanına sığınmış olduğu ha beri bu sıralarda duyuldu.
N ecdet’in hayatının dö nüm noktası, bu büyük vir tüöz ve pedagogla karşılaş ması olmuştur. O günden iti baren hayattaki mesleği, ga yesi, yolu, sanatı hulâsa her şeyi taayyün etmiş bulunu
yordu. Necdet mektepten
alındı, N ecdet’e günde 8 sa at keman çalıştırıldı; Necdet, yemede içmede, eğlenmede herşeyde, esas sanati göz ö- ııünde bulundurularak, hususi bir rejime tabi tutuldu. Bu sert ve çetin antrenman dev resinin neticesi pek çabuk alınacak, veya Berger, teş hisinde yanılmış olacaktı...
Berger yanılmadı, biz
Necdet'i kazandık. 1920 yı lında mütarekenin o acıklı günlerinde, Beyoğlu’nun tam ortasında Galatasaray lisesi salonunda 9 yaşındaki virtü öz Necdet, şöyle bir prog ramla dünyaya Türk’ün sa nal gücünü haykırıyordu:
1 — Beethoven: Romans fa majör.
2 — Viotti: Keman kon çertosu. No. 22. 3 — Paganini: Cadıların dansı. 4 — a) Händel: Bouree. b) Bach: Air. c) Hubay: Hullamzo Balaton.
Bu konseri di£er konser- leı takibetti.. Ünyon Fransez, Robert College, Fransız ti yatrosu, birçok şetaretler, üniversite, mektepler, salon
lar, bu Türk çocuğunun her sefer daha büyük bir ateş ve daha, üstün bir başarıyla Baclı’ ı, Beethoven’i, Corelli ve Tartini’yi, Leclair’i, Pa-
ganini’yi, Vieuxtemps ve
Wieniauvski’yi, Mendeissohn ve Brahms’ ı dinletmesine şa hit oldu... Ankara, Edremit, Ayvalık ve İzmir’ e kadar konser turneleri tertiplendi.
N ecğet’ ia 1924 - 1928 se nelerini, Robert College’de genel kültürünü ve lisan bil gisini sağlamak için geçirme si de, bu konser faaliyetine ara vermedi. 1926 da Anka ra’da verdiği büyük konser de rahmetli Atatürk hazır bulundu. Konserden sonra kendisini köşke davet etti
yüksek iltifatlarını esirge
medi.
1928 Eylül’ünde müzik
tahsilini bitirmek üzere Leip- zig’e giden Necdet, orada olgun bir sanatkâr olarak karşılandı. Almaııyadaki ilk konserine Leipzig’e muvasa latından beş hafta sonra çı kışı da, bunu gösterir. Leip- zig’deki hocası Hans Bas- serman, Necdet’ e bir hoca dan ziyade bir arkadaştı; Leipzig’ del i konserlerde kıy metli «Gagliano» kemanını
Necdet’e ödünç verecek ka dar dostluğunu ileri götürdü. Necdet bu arada Gewand haus orkestrasında açılacak yedek yerlere namzetliğini koymuş bulunuyordu. İmta- han sabahı, Necde»t, konser- vatuvardan namzet olarak gösterilen diğer 28 kemancı ile birlikte Bruno Walther’ in önüne çıkıp Brahms keman konçertosunun birinci kıs mını dinlettiği zaman, beğe ndi]) beğenilmediğini bile an layamamıştı. Ancak iki gün sonra konservatuvarın ilân, tahtasında şu yazıyı görünce, gözleıi yaşla doldu: «Bruno Walther, könservatuvar na mına gelen 29 kemancının hepsinin yüksek durumda ol duğunu müşahede etmekle
memnunluğunu belirtir ve
Leipzig konservatuvarına teo riklerini sunar. Ancak, bun dan böyle Gewandhaus’ da açılacak yerlerde şu üç ke mancının münavebe ile çal ması münasip görülmüştür: Kurt Stiehler; Necdet Remzi, Andreas Kalb.
Almanya’da Leipzig, Ber lin ve Lübeck gibi şehirlerde birçok konserler verip bu meyanda Lalo’ nun (Sympho nie Espagnole) unu,
Beetho-ven velBralıms keman kon çertolarını, Beethoven - Kre- utzer ve Cesar Franck son
atlarını dinleten Necdet
Atak, 12 temmuz 1930 da Leipzig’ de solist imtahanını vererek diplomasını almıştır. Solist imtahanının resmi kri tiği şudur: «Necdet Remzi, Bach’ ın Şakonunu büyük bir üslup bilgisi ve ifade engin liği ile çalmış;joachim var
yasyonlarında ise, birinci
sınıf bir tekniğe malik oldu ğunu göstermiştir. Bu olağan üstü kemancıyı diğer birçok Leipzig konserlerinden de en iyi intibalarla hatıramda ya şatmaktayım.»
1931 df vatanına dönen v Necdel, önce Mûsiki Mual lim Mektebinde ve Devlet
Konservatuvarının kurulu-
şundanberi de bu ileri sanat ve inkılâp enstitüsünde so listliği ile muvazi olarak pe- dagogluk vazifesini görmek tedir. Necdet Remzi Atak’ ın sanat hayatının ilk çeyrek asrı, Cumhuriyet Hükümeti nin büyük sanat kadirşinas lığı ile 15 ocak 1945 tarihin de Başbakanlık Basın ve Ya y'ın Umum Müdürlüğünün ter tiplediği güzel bir törenle kutlandı. Türk güzel sanat
larının koruyucu başkanı bü yük İnönü’ nün Dolmabahçe- den telgrafla bu jübileyi kut lamasını, Necdet Remzi Atak şimdiye kadarki hayatının en ölmez şerefi salmaktadır.
Necdet Remzi Atak jü bile konserinden sonra ön plânda talebeleri için yaşıya- cağını söyler dururdu. Haki katen onun bu tarihtenken bütün varlığıyle bir Türk ke man-ekolüm kurmağa giriş tiğine şahit oluyoruz. Ken disi, bu ekolün en parlak örneği ve. bayrakdarı olarak İlhan Ö zsoy’ u gösteriyor. Vi yolonist Nihal Tanoğlu, Er doğan Çaplı, Halûk Onarır, Can Kutay ve Sümer Atak da çok güvendiği ve ilerisi için büyük ümitler beslediği ke man kudretleridir. Bir «ekolüm henüz kuruluş halinde iken
ilân etmenin ;:risk» lerini ta- mamiyle müdrik olmakla be raber, ana hatlariyie meyda na çıkmış ve üstün üyeleri ne orkestralı orkestrasız bir sıra konserler, resitaller ve keman akşamlan verdirmiş olan bu çapta bir sanat çıg- rımn daha fazla gizli kal ması için de ortada bir se bep göremiyoruz.
Gençlerin ateşini hep u- yanık tutmak için ekolüne (asrımızı ortaya bölen) c!950. ve (İstanbul fethinin 500 üncü yıldönümüne rasthyan)0953- gibi tarihleri ışık tutmasını seven Necdet Remz’i Atak’a bu muazzam idealine de eri şebilmesi için Tanrıdan uzun ömür, sıhhat ve başarılar di lerim.
Mahmut Ragıp Gazimihal
N ecdet Remzi 1920 de işgal a ltın d aki « tın b u t’ an G alatasaray lisesi salonunda
ilk büyük konserini verdiği sıralarda
Necdet Remzi Atak’m 25 sanat yılı
Büyük şehirlerde oturan Türklerden olup da onun a- dını duymayan, kemanını din le miyen var mıdır bilmem ama şimdi bu başlığı okuyup da onu bilm yenler, en az el lilik bir insan sanırlar; hal buki 1911 doğumludur ve ilk konserini 9 yaşında vermiş tir.
9 yaşından başlıyank 25 yıldır sanatını yani ruhunu Türk cemiyetine vermiş, de falarca göğsümüzü kabart mış olan Necdet Remzi A- tak’ ı düşünürken Türk mille tinin sanat kabiliyet ve ka derini bir kere daha gözü mün önüne getiriyorum:
Bu millete, çiftçi millet, asker millet demek kadar sanatkâr millet demenin de yakışık alacağına, doğru ola cağına inanıyorum.
Sultanlığın yalnız keyif çatma araçı olarak, «ihsan» ve «atıfet» diye, arada bir aklına estikçe el uzattığı sa nata Cumhuriyetin verdiği değeri düşünerek seviniyo rum:
Pazartesi günü, Basın ve Yayın Umum Müdürlüğünün
hazırladığı bir programla
Necdet Remzi Atak’ın 25 inci sanat yılı kutlanacaktır.
Necdetin 9 yaşında sanata doğduğu gün, Türk sanatının parlak, müjde dolu günle rinden biridir. Onu, tam bir
sanatkâr gibi, kâh ilâhça
küskün, kâh çocukça sevinçli kâh hastaca hırçın fakat her zaman yaratıcı ve güvenli görmenin zevkini tatmış dost- îarındanız. Fakat bugün onu, dostumuz olduğu için değil, Türklüğün güzel kabiliyetle
rinden birini daha meydana koyup dünyaya tanıtmış bir seçkin Türk olduğu için say- gıyle - sevgiyle anıyoruz.
Nasıl tarih içinde Türkün sanat kabiliyetini belirten lerden bir başlıcası Köroğlu- nun sazı olmuşsa bu çağda da Türkün sanat kabiliyetini belirtenlerden bir başlıcası Atak’ ın kemanı olmaktadır. Her Türk ailesine, Necdet’ in ailesi gibi çocuklarının isti dadını zamanında keşfedip
buna göre tahsiline, terbiye sine program çizmeyi nasip etmesini Tiirk Tanrısından1 diliyelim.
Necdet’ in yay çeken ko lunu Türk tirendazlarının ko lu kadar sıhhatli ve ruhunu Türk halk şairleri gibi her zaman yaratıcı görmek dile ğiyle; kendi başarılar yekû nunu ve bizim göğüslerimizi daha çok kabartacağını bile rek 50 inci sanat yılına gir mesini istiyoruz.
Behçet Kemal ÇA Ğ LA R
15/1/945 tarihli “ Ulus,, tan
Bir Jübile Konseri...
Bundan 25 yıl önce, gurbe tten anavatana dönmüştüm. Mütarekenin kâbusu altında inliyen İstanbul’ u ve hele sesleri, renkleri, kılıkları ve şımarıklıkları ile Türk’ü en büyük şehrinden söküp at mak küstahlığını çekinmeden gösteren Beyoğlu’ nu düşü nünüz:
Yan sokaklarında leblebi satılır gibi kokain satılan, büyük caddelerde esen rüz gârla bizimkinden başka bü
tün milletlerin bayrakları
dalgalanan, kabarelerindeki yarı beline kadar çıplak fa- bişeleri bile işve yapmak için Türk olmıyanı ariyan kamçılı ve lâtarnalı Beyoğlu.
Orada Türk olan ve Tür kün olan her şey siniyor, biraz ayıplaşıyor...
Tam bu manzara ve bu
dekor içerisinde bir hadise ve bir başarı haberi duyulu yor: Galatasaray Lisesi kon ferans salonunda bir konser
verilecektir. Bu konserde
Beethoven’in Romansı, Pa- ganini’nin Le Streghe V iotti’ nin 22 numaralı konsertosu çalınacaktır.
Bunda olağanüstü bir şey yoktur diyeceksiniz. Halbuki vardı.
Tarih 1920 idi ve bu üç parçayı, piyanoda kendisine yoldaşlık eden kız kardeşi ile birlikte çalacak olan sa natkâr, ancak 9 yaşında bu lunan bir Türk çocuğu idi: daha mini mini iken Bandır- ma’da ordu karargâhında pi yanonun üstüne çıkarak Türk subaylarına kemanla bir kaç polka çalmış olan bu
I
kârj çok iyi tanırsınız: N ec det Remzi Atak!
Bu ilk konseri ve Nec det’ in sanat hayatına atılı şının yirmi beşinci yıldönü
münü kutlamak gerekirdi.
Onu kendisi de heyecanla istiyordu.
Onun için bir konser ter tipledi: 15 Ocak 1945 pazar tesi günü akşamı, Radyo Senfoni Orkestrası ile bera
ber, Beethoven’ in Keman
Konsertosunu çalacaktır. Bu nun için dostlarına gönder mek üzere hazırladığı ve al tına kendi imzasını attığı çağrı, şu cümle ile sona eri yordu:
....Benim için mutlu bir önemi olan bu konserimi,kıy met verirseniz, radyonuzla takibetmenizi saygılarımla ri ca ederim.:.
Bu konser, aynı tarihte ve o akşam saat 21.45 te A n
kara Radyosunun büyük stüd yosunda verilecektir. Fakat genç sanatkârın dediği gibi, bunu sadece radyolarımızda takip edecek değiliz. Basın ve Yayın Umum Müdürü Ne dim Veysel İlkin, bu kutla ma konserini Umum Müdür lük adına yaptıracak ve o akşam salonun alabileceği sayıda dinleyici de Umum Müdürün ve Radyo Evinin dâvetlisi olarak orada bulu nacaktır.
1920 deki istidat, 25 yıl sonra, Türkiye’ nin içinde ve dışında gelişmiş bir üstat olarak bize bir musiki ziya feti verecek.
Bu jübileyi hazırlıyanlara
teşekkür etmeyi, Necdet
Remzi Atak’ ı bu vesile ile kutlayıp kendisine bundan sonra da sürekli başarılar di lemeyi bir sanat ve heyecan borcu bilirim.
T . İ. N urettin Artam
13/1/1945 tarihli "U lus,, gaıatesinden
Bir Artistimizin Çeyrek Asrı
Önce kulaktan duydum: «Necdet Remzi Atak, bir sanatkârın iç hayatı için ö nemli bir merhale demek ci lan çeyrek asırlık müzik fa aliyetini candan dostlarile sessizce kutlamak isterken, Başvekâlet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü de onun adına büyük bir jübile hazır lamayı münasip görmüş...» Bu haberin arkasından da N ecdet’ in radyo konserine ait bir çağrıyı aldım. Ayrıca da, aziz meslekdaşın, gaze teci dostları için kendi ka leme aldığı bir hal tercüme- sile karşılaştım:
Yakından bildiğim, yiğit fakat mütevazı dille konuşu yor.. Meslek hayatının gön lümüzü ö vünçle dolduran saf ha ve hikâyelerini mahviyetle anlatıyor: İnsanın, kendi ba
şarılarını - geçmiş bir zama na ait olsa da - kendi ağzile övmesi biraz yakışıksız ka çıyor, değil mi? diyor; ve, düşündürücü bütün bir çey rek asrın emeklerinden kıs kandırıcı yapraklar çeviri yor...
Harika çocuk (enfant pro- dige) çağma ait ilk nefis kon serlerinden, memlekette ve Almanyada verdiği gelişim çağı konserlerine kadar, şe ref ve alkışla dolup taşan
bir sıra konserlerini heye
canlı bir dille anlatıyor.. O- nun sanat hayatının türlü ve sikalarını zaten bildiğim hal de, ne yalan söyleyeyim, yi ne her satırını gözlerim Türk lük adına sevinç yaşlarile do larak okudum.
Mesleğinde olgunlaşmış şimdiki Necdet’ten ayrılarak,
eski delikanlı Necdet’ in ba şarılı konserlerine selâhiyetle geriliyebilirim: Çünkü, onun sanat hayatına ¡ait zafer saf halarını benim kadar ilgi ile takip etmiş pek az meslektaş vardır dersem, mübalâğa et miş olmam: Dokuz yaşında iken verdiği konserde de bu lundum, dinlerken dona kal dım; Leipzig’ten dönüşte ver diği ilk konserde de bulun dum. Konser salonundan he yecan ve gururdan ağlıyarak ayrıldım.
Hemen her intibaımı der hal yazıya geçirmiş olduğum da keza yalan değildir. O' zamanlar, ben de delikanlı idim yazılarımda üç beş mü balâğa kelimesi veya ona karşı beslediğim katıksız dost luğun his baskısı altında kal mış olmanın üç beş tarafgir lik kelimesi karışmış addolu nabilirdi. Fakat hayır ben, sadece gördüğümü tesbit et tim. Necdet Remzi Atak ise devamlı gayretiie, en çetin
şartların aleyhinde ittifak
etmiş gibi göründüğü anlarda
bile gösterdiği yıimazlmla
mertlik, yiğitlik ve çelik ira- desile benim teşhisimi haklı çıkardı. Eskidikçe gelişti, ge liştikçe olğunlaştı ve her
müşkülün altından sıyrılarak, onun, daha som bir iradeyle ortaya atıldığına yurtça şa hit olduk.
O, hanği yılların nankör şartlan içinde, kemanı mes lek edinmek ataklığını gös termişti? Ve hangi şartların baskılarına rağmen mesleği nin atak ve eşsiz bir gözdesi oldu? Bu gibi istifamlann c e vaplarını yer müsait olsa, en iyi ben verebilirim. Çünkü, keman gibi bir meslek peh livanı ile boğuşmanın ne de mek olduğunu ve onun biz- deki piyasasını bittecrübe bi lirim. Ben ondan daha eski bir kemancıyım. Keman uğ runda yığınla enerji, damaca nalar dolusu ter döktüm. O keman ki, en sonunda, beni yıldırdı - bnnu itiraf ederim- fakat N ecdet’in gücü onu yendi. İcra sahasında mesle ğin en titiz sahası kemandır. Necdet de onun eşsiz bir kahramanıdır.
Onun meslek kıdeminin çeyrek asra ulaştığı duyu
lunca, jübilesi yapılacak e- mekli bir ihtiyarın bahis mev zuu olduğu sanılmasın. O, henüz otuz üç yaşındadır. Yurda en faydalı olacak yıl larına henüz girmiş bulun
maktadır. Hüviyeti üzerinde ısrarla durmamızın asıl sebe bi de zaten, onun, yaş ve kı demde ilgili işte'bu sarih ra kamlardır. Gençlik içinde-kı dem ve büyük ehliyet müzik mesleği beyle rakam ergen liklerine iarihte ve her yer de olduğu gibi bizde de çok tan alışmışltr.
Necdet’ in hususiyeti, ke mandaki güciyle kafa kültü rünü istisnai bir tesadüfle, ve bu tesadüfü sağlıyan ira deli ve çok sistemli bir ça lışkanlıkla nefsinde birleşti rebilmiş olmasındadır.
Burada ne onun sanat ha yatına ait -fıkraları, hoş im kân ve tesadüfleri, esas ho
cası Macar kemancı Kari Berger’e karşı beslediği eşsiz saygılarını, konser hatırala rını, hocalık hizmetlerini sa yıp dökmeğe, ne de çalış üslûbunun nezih ve ağır başlı sadeliğini ve hele o şaşmaz tekniğini etraflı bir dille an- mıya yerimiz elverişli değil dir. Bütün bu yanları « Ar » dergisindeki etraflı bir etü dünde gözden geçireceğim.) Burada, sadece, büyük ke mancımız Necdet Remzi A- tak’a karşı olan hayranlığı mı tekrarlamak, ellinci mes lek yıl.na da bizleri eriştir mesini Tanrıdan dilemek is tedim.
Mahmut Regıp Gazimlhal
Akşam gazetesi 4 ocak 1945
♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦
c
Bir Kemancımızın jübilesi
Bir arkadaş, çok küçük yaştanheri kendisini kemanı na vermiş bir sanatkâr arka daş. Necdet Remzi Atak, 9 yaşında verdiği ilk keman konseriyle başladığı artistik faaliyetinin 25 inci yıldönü mü münasebetiyle, Ocak ayı nın 15 inci günü akşamı Rad yoda Beethoven’in re majör keman konsertosunu çaldı. Kısa pantalonlu küçük Nec det Remzi’ nin 25 yıl önce İs tanbul’da Galatasaray Lisesi salonunda verdiği konserde bulunamadım. Bu konserde
bulunan arkadaşlar küçük
Türk kemancısının o gün bü yük bir başarı ile Paganini- niıı cadı valslerini ve Viot- ti’nin bir keman konsertosu nu da çaldığını, konserde bu lunan herkesi şaşırttığını ve Türk dinleyicilerin
göğüsle-'rini kabarttığını söylüyorlar. Ben o zamanlar Ferhunde -
Necdet kardeşlerden sık sık
bahsedildiğini iyi hatırlarım; bir çok Avrupalı müzisyen- lerarasında yerii müzisyen lerimizin hayatlarını da ince lemek fırsatını buldum, Fer
hunde - Necdet kardeşlerin
müziğe intisapları ve yetiş melerini pedagoji bakımından enteresan bulmaktayım. Mü nevver bir asker baba - o za
man erkânıharp binbaşısı
Remzi Bey - bugün Tümge neral Remzi Yrğitgüden - ön ce kız çocuğunu piyanoya başlatıyor, bu suretle ailede bir müzik muhiti teşkil edi liyor, piyanoya başlatılan ç o cuk üzerinde isabet olmuş tur, çünkü Ferhunde Remzi, zaten bu sanat için yaratıl mıştır, az bir zaman içinde
piyanist olarak filiz verme
ğe başlıyor, Necdet, Ban
dırmanın bir evinde akseden Avrupai sesler, akorlar, ar moniler içinde (Ben de ke man isterim) diye tutturuyor, Beşinci ordu harekât şubesi müdürünün yanında askerli ğini yapan Anesti (efendi) İstanbul’dan yarım bir ke man satın alarak geliyor ve küçük Needet’e ilk keman derslerini veriyor. Bir müd det sonra Bandırma’ da hal ka ilk konser veriliyor, kon serde bilhassa bazı Polkalar vardır. Erkânıharp binbaşı sının iki çocuğu müziğin sih
rine kapılmışlardı. Ondan
kendilerini kurtarmıya im kân yoktur. Münevver baba başka babalara örnek olacak bir harekette bulunmuştur. Her baba çocuğunu saza baş latabilir, fakat alaturka mü zik sevmesine ve alaturka bazı aletler çalmasına rağ men Remzi Bey, kız çocuğu nu piyanoya, erkek çocuğu nu da kemana başlatmıştır, sonra tam zamanında hare ket etmiştir, gecikseydi bu gün ne Ferhunde’ye, ne de N ecdet’ e sahip olamazdık.
Büyük müzisyenlerin ebe
veynleri de Avrupa’ da b öy
le zamanında hareket ede rek medeniyete büyük sa natkârlar kazandırmışlardır. Çocuklarında müzik istidadı gören ailelerimizin çocukla rını erkenden müziğe başlat maları çok arzu olunur.
Necdet Remzi ailesi mü tareke olunca İstanbul’a ge liyor. Küçük Necdet, İstan bul’da Kari Berger adında bir kemancının talebesi olu yor. Berger iyi birpedagog- tur, küçük kemancımıza bü yük bir ihtimam gösteriyor ve aradan henüz bir sene geçmöden kemancımız Gala tasaray Lisesinde yukarda adı geçen konseri veriyor. Ferhunde - Necdet kardeşler sonra daha birçok konserler veriyorlar, Amerikan kole jinde okurken enstrümanla rına devam ediyorlar, koleji bitirince Leipzig Konserva- tuvarında tahsillerini tamam
lıyorlar, orada da başarılı konserler veriyorlar, konser - vatuvarı bitiriyorlar ve An kara’ ya dönüyorlar Cebeci
Müzik Öğretmen Okuluna
öğretmen oluyorlar. Necdet Remzi Atak Avrupadan dön dükten sonra da memlekette bir çok konserler veriyor. Devlet Konservatuvarı
ku-rulduğundanberi bu müesse- sede keman profesörüdür. Hayatını kazanmak zaruret leri onu bir müddet solis- tik hayattan uzakiaş’arınış tır, son zamanlarda keman cımızın tekrar artistik faali yete geçtiğini görmekle se viniyoruz. Necdet Remzi A- tak son senelerde keman ta rih ve edebiyatı üzerinde e- tütler yapmaktadır.
Wasili-evski’nin keman ve üstatları adlı eserini dilimize çevir miştir. Konservatuvarda bu dersin de öğretmeni bulun maktadır. Artistik faaliyeti nin 25 inci yıl dönümünü id rak eden sanatkâr arkadaşı mızı tebrik eder, solistik fa aliyetine sekte vermemesini temenni eder ve bu alanda kendisine daimî başarılar di leriz.
H alil Bedii Y ö n e tk e n
Radyo Mecmuası
Necdet Remzi Atak
ve
öğrencilerinin Konseri
Her devirde olduğu gibi bugün de az olmakla beraber büyük musiki istidadı göste ren miniminiler eksik değil dir. Yalnız bu minimini isti datların çoğu yalnış terbiye edilmek veya muhitlerini bu lamamak yüzünden daha kü çük yaştayken sönüp gider ler. Bu itibarla istidatları nis betinde nazlı olan bu mini minileri yetiştirmek ayrı bir meseledir.
Bakınız A. Rubistein ha rika çocuklar.için ne diyor:
Büyük ustalarımızın çoğu birer harika çocuktular-. Ama bunlar arasında büyük sanat çı olarak tutunanların sayısı küçük yaşta böyle büyük is tidat gösterip de sönenlerin • yanında hiç kalır. Genel ola rak çocuklarda musiki isti bdadı pek küçük yaşlarda be
lirir. Ama bu istidat erkek lerde on beş ile yirmi, kız larda on dört ile on yedi yasları arasında bir buhran geçirir. Bu buhranı atlatmı- yanlar sönüp giderler. Atla tanlar da büyük musikici o- larak tutunurlar. Yalnız bun ların sayışı parmakla göste rilecek kadar da azdır.
İşte Necdet Remzi Atak her cemiyette pek nadir ola rak görülen ve nadir görül düğü nisbette yetiştirilmesi güç olan bu harika çocuklar dan biridir, ö y le bir harika çocuk ki 1920 senesinde do-ı kuz yaşında iken Galatasaray lisesi salonunda verdiği ilk büyük konserden bugüne ka dar memleketimizin en iyi kemancılarından biri olmak vasfını muhafaza etmektedir.
/¿Daha beş altı
ken ses âleminde büyük bir alâka gösteren minimini Nec det’ in, vapur, tren düdükle
rinin, kampanaların hasılı
ses çıkaran her şeyin nota sını söyliyerek etrafındakiler'! hayrete düşürdüğünü hocamız Kari Berger’ den öğrenmiştim. Büyük bir musiki istidadiyle karşı karşıya bulunulduğuna herkes inanmıştı. Ama asıl iş bundan sonra başlıyordu. Bu büyük istidadı en verimli şe kilde yetiştirmek için ne yap mak lâzımdı? Bu istidada alafranga mı, yoksa alaturka mı öğretmek uygun olurdu? Çünkü bundan otuz sene ön ce memleketimizde sadece alaturka musikinin fonksiyo nu vardı. Sadece alaturka
rağbetteydi. Alafrangadan
aniıyanlar yok denecek ka dar azdı.
İşte böyle bir devirde bü
tün bu soruları zihnimden
geçirmek ve nihayet bir.ka rara bağlıyarak oğlunun bü yük istidadına istikamet ver mek işi, o zaman "genç bir erkânıharp zabiti olan baba sı Remzi beyin (şimdi Gene ral Remzi Yiğitgıiden) omuz larına yükleniyordu. Necdet- in yetişmesinde muhakkak ki babası Yiğitgüden’in himmeti
pek büyüktür. Bir kere bu nadir istidadı daha o zaman lar garp musikisi istikame tinde yetiştirmeğe karar ver mesi Yiğitgüden’ in, ileriyi gören, ne inkılâpçı bir şah siyete sahip olduğunu gös termeğe yeter sanıyoruz. Ge neral Yiyitgüden, oğlunun, musiki terbiyesini Karl Ber ger gibi büyük bir kemancı ya bırakmakla da hoca seç mekteki isabetini gösterdi.
Necdet dokuz yaşınday ken Galatasaray salonunda şöyle bir programla sanat hayatına atılmıştı:
1 — Beethoven: Romans fa maiör.
2 — Viotti: Keman kon çertosu N. 22. 3 — Paganini: Le Straghe (Cadıların dansıt. 4 — a) Hândel: Bourrée. b) Bach: Air. c) Hubay : Hulamza Balaton.
Bu ilk konserinden bugü ne kadar aradan tam yirmi beş sene geçmiş bulunuyor. Bu müddet içinde birkaç yü zü aşan konserlerinde Nec det bize Mozart, Bach, Beet hoven, Merrdessohn, Brahmıs, Viotti, Pağanini, Vlentemps Wieniawsky gibi
musikıcile-rin konçertolarını, keman edebiyatının, tanınmış sonat larını ve daha birçok çetin eserlerini, daima sağlam bir teknik ve olgun bir üslûpla dinletmiştir. Bu konserlerin çoğunda da kardeşi Bn. Fer- hunde Erkin’in kendisine re fakat ettiğini hatırlatmak is
terim.
Necdet 1931 senesinden beri solistlik hayatına mu vazi olarak hocalık etmek tedir. Kendisi bugün Ankara Devlet Konservatuvarının en kıdemli keman profesörüdür.
Bu akşam Dr. Praetorius idaresindeki filarmonik or kestrasının refakatinde Nec det Remzi Atakla talebeleri İlhan Özsoy ve Erdoğan Çap- lı’dan üç konçerto diııliye- ceğiz. Önce Erdoğan Çaplı - kemandaki kıdemi henüz (iç seneyi bile doldurmuş de ğildir. - Bachın La minör kon
çertosunu çalacak. Arkasın dan Necdetle Ilhan’dan, Mo zart’ın ^ keman ve viola için yazdığı ^Synphonie concer- tante» mı dinliyeceğiz. Ke man partisini Necdet, viola partisini de İlhan çalacak. İl han Özsoy bundan iki ay ka dar önce gene Dr. Praetorius idaresindeki filarmonik or kestrasının konçertosunu bü yük bir başariyle çalarak ho casına lâyık bir talebe oldu ğunu göstermişti. En sonun da da Necdet bize, 1920 se nesinde daha dokuz yaşında bir çocukken Galatatasaray lisesi salonunda çaldığı Vi- otti’ nin 22 inci keman kon çertosunu dinletecek. Oku yucularıma bu güzel geceyi kaçırmamalarını tavsiye eder ken Necdet Remzi Atakla genç talebeleri İlhan Ö zsoy’a ve Erdoğan Çaplı’ya başarı lar dilerim.
N u r e t t i n Ş a zi K ö s e m i b a l Varlık Dergisi
Değerli keman virticzü- müz Necdet Remzi Atak’dan bu arada Dvorak Kreisler’ in Mi Minör Slav dansını din
lemek fırsatım elde ettik.
Kemanı büyük bir kolaylıkla çalan ve çok küçük yaşta yabancı memleketlerde de bü
yük takdirler ve alkışlar
toplayan Necdet Remzi atak hakkında fazla bir şey ya zacak değiliz. O kendisi için büyük bir şöhret ve muhit saklamış bulunmaktadır.
En son olarak İlhan ö z - s o y ’ dan Wienievski’ nin Po lonez'ini ve Puniani -Kreisler- in Prelüt et Allegrosunu din: ledik. Günden güne ilerliyen ve gelişen bu çok- istidatlı genç bu çalışma içerisinde artık virtiözlüğe doğru yo! almaktadır. 26 Ekim akşamı İlhan Özsoy, herkeste bu ka
naati kökleştirdi. Onu, ünii sınırlar aşan bir sanatkâr o- larak göreceğimiz anın yak laştığına inanıyoruz. İlhan O zsoy’un bu üstün başarısı ve onun bu başarısını yakın dan ve içten gelen bir ilgi ile tıpkı kendi başarıları gibi takibeder. arkadaşlarının bu asî! duyguları karşısında kon-
servatuvar Müdürü Sayın
Tevfik Ararad, kendini tuta- mıyarak sahneye fırladı, se vinç ve iftihardan gözleri ya şaran dinleyicilere güzel bir
hitabede bulundu. Necdet
Remzi Atak’ ı bahtiyar fâni ler arasında sayan Tevfik
Ararad sözlerini, Necdet
Remzi Atak’ı övmek benim haddim değildir. O, küçük yaşta sınırlar aşan bir şöh rete kavuşmnş, genç yaşta ideal bir öğretmen olmak y o
lunu tutmuştur. Hakikî bir sanatkâr olmak bahtiyarlığı na erişen ve büyük bir öğ retmen olan Necdet. Remzi
Atak’ m önünde saygı ile eği lirim. Cümleleriyle bitirmiş ve dakikalarca alkışlanmıştır. Sayın. Konservatuvar Müdü rünün bu çok asîl va kadir şinas ve sanatı takdir edip seven insanlara has samimî jesti, 26 Ekim gecesinin mâ nasını bir kat daha derinleş tirdi.
Ancak bu arada Devlet
Konservatuvarmdaki diğer
öğretmenlerden de Necdet Remzi Atak gibi olağanüstü bir çalışma ve başarı göster
melerini ve meydana getir dikleri eserlerin hesabını ay nı açıklık ve dürüstlükle sa nat severlere sunmağı güzel bir gelenek şekline koymala rım bekliyoruz. Bu bir gös teriş veya reklâm değil, bir açık kalblilik, bir kendine' güvenişin ifadesidir.
Necdet Remzi Atak ke man ekolünün yaşattığı bu ılık sanat gecesini sonnııa kadar yakın bir ilgi ile taki- beden sayın Millî Eğitim Ba kanımızın bu vesile ile der gimizin 23 üncü sayısında ileri sürdüğümüz hususlarda haklı olduğumuzu müşahede ettiklerini sanmaktayız.
Am aç Sayı: 28
Cihat Özhan
Ilhan Özsoy’un İlk Resitali
10 ocak 1946 perşembe
akşamı Halkevi sahnesi en güzel akşamlarından birine şahit oldu. Son zamanlarda başkentimizin müzik çevre sini (fert) olarak iki istidat fazlaca meşgul etmekteydi: Harika çocuk yaradılışiyle henüz farkedilen İdil Biret, ve üstün istidatlı yaradılt- şıyle çabucak gönüllerimizi kapan viyolonist İlhan Özsoy. İşte geçen akşam bu İkin cisinin üstün başarılı ilk re sitalinden gönlümüz gurur ve iftiharla dolu olarak ayrıldık. Seçkin bir dinleyici zümresi onun bu tarihî gününü göz leri sevinç yaşlarivle dolu o- larak alkışladı. Oçu yetişti ren seçkin üstad Necdet Rem zi Atak’m bütün konser b o yunca- bir kaç defa yüzüne bakmak fırsatını buldum. Bu
güvenmekte haklı olan ada mın ruh haletini yazıya ge çirebilmekten kalemim âciz dir, Haklı olarak güvendi ve haklı olarak iftihar duydu. Fakat, o akşam, hepimiz için sayılı saadet günlerinden biri olmuştur.
1946 yılında çıkan şu ilk yazımı imzalarken artık şunu itiraf etmeliyiz ki: iki asırdır
ellerde başıbozuk dolaşan
zavallı keman, nihayet baş kentteki Devlet Konservatu- varımn çatısı altında ilk müs pet ve verimli okuluna ka vuştu. İlhan Özsoy da işte bu okulun bayraktan oldu.
Program kolay başarı la- mıyacak bir tertipti. Virtü özlüğün her unsurunu, her inceliğini ihtiva ediyordu. O suretle ki, Ilhan’ın cesaret ve kabiliyetini evvelden
meşeydik böyle bir yükün altından bu kadar ince bir
başarıyle kalkabileceğine
inanmazdık. Çalışındaki ha raretle ve kıvrak çizgileri bir hamlede söküp atıvermekteki güvenli yaylariyle, İlhan Öz- soy, yurdun şimdiden ileri ve genç bir vitrüozudur. An- dantelerinde duygu, ton ve
ilade bakımlarından olgunluk göze çarpıyordu.
Kısaca: İlhan Ö zsoy’un başarısını candan kutlar, ge lecek resitallerinde bize da ha yüzlerce eser dinletebil mek üzere bütün sanat ha yatının çalışkan, iradeli ve mütevazi geçmesini dilerim.
Bir Konser
Geçen gece Konservatuvarda, Necdet Remzi Atak ve öğrencileri, seçkin davetliler önünde imtihan verdiler. Her yıl Konservatuvarm birçok mezun vermesine rağmen, bu güne kadar böyle derlitoplu bir değer gösterisi yapılma mıştı. Necdet Remzi Atak, bunca senelik geceli gündüzlü çalışmasını bize meyvalarıyla gösterdi. O gece karşımızda, bugüne kadar tanımadığımız bir insan, bir idealist pedagog gördük: bize düşüncelerini, gayesini, önümüze delillerini sererek tanıttı. Artık hiç çekinmeden ve iftiharla Millî bir Türk Keman Ekolümüz vardır, diyeliliriz. Ümit edelim ki, daha ilk filizlerini yeni yeni vermiye başlayan bu dâva, etraftan fazlasıyla lâyık olduğu alâka ve teşviki görsün.
Necdet Remzi Atak, önce kısa ve değerli bir konuşma ile Ekolünün esas ve gayelerini anlattı. Ondan sonra bü tün söylediklerinin müsbet neticesini öğrencilerinde gös terdi. 6 - 7 aylık öğrencilerinden yüksek kısım öğrencilerine kadar on genç viyolonist, teker teker değerlerini ispat ettiler. Can Kutay’ ındaıı İhsan Özsoy’una kadar bütün öğ rencileri, öğretmenlerinin çalışmasına inanmış ve onu be nimsemiş görmek bizi o kadar sevindirdi ki, bu samimî ve canayakın sınıf konseri bittiği vakit hepimiz hayret ve gu rur içindeydik. Necdet Remzi Atak, kendi sahasında emi niz ki tek idealist değildir, fakat hepimizin karşısında yap tıklarının ve çalışmalarının hesabım ilk veren o ’dur. Ümit edelim ki, bundan sonra, diğer sanatkârlarımızda bize eser
lerini tanıtsınlar...
Omet Güyenç
-Ankara’da Solist Çalışmaları
Devlet Kontervatuverı ve Radyo solist konserleri son zamanlarda bir hayli artmış bulunuyor.
Türk sanatının ulu koruyucusu Cumhurbaşkanımız Millî Şefimiz Sayın İnönü’ nün her Cumartesi günü Devlet Kon- servatuvarında verilmekte olan konserleri huzurlariyle şe reflendirmeleri, hayatlarım sanata vermiş gençlerimize, beklenen amaca ulaşma yolunda sonsuz bir inan ve enerji sağlıyor. İşte büyük Önderimiz, kıymetli iltifatlarını, kon- servatuvar salonunda geçen haftanın son oda müziği kon serini vermiş olan öğretmen ve öğrencilerden de esirgeme diler. (2. Şubat 1946 Cumartesi). Nitekim aynı gün, 15 O- cak 1945 te sanat hayatının 25 inci dönüm yılını kutladı ğımız kıymetli violonistimiz Necdet Remzi Atak’ ın hazır lamış olduğu bir konser programda yer almış bulunuyordu. Atak’ ın ötedenberi konservatuvarda idare ettiği keman kursları, başkentimizin solistlik’ çalışmalarım zenginleştirdiği kadar, kemanın tarihini, tekniğini, estetiğini, literatürünü de inceleme ve Türk kemancılığına giden yolu arama ba kımından bir nevi laboratuvar çalışması yerini tutmaktadır. İşte Necdet Remzi Atak, Devlet Konservatuvarı yük sek keman bölümündeki öğrencilerine, bu neviden stüdyo araştırmaları arasında: 'Parmak Yerlerin, «İfade İnceliklerim ve «Tematik cümlelerin Açıklanmasın yolunda ders olarak ele aldığı malzemeyi, yani üç klâsik İtalyan eserini (Tar- tini: Sonat; Vivaldi; Konçerto, Şakon). 2 Şubat 1946 Cu martesi günü Konservatuvar salonunda piyanist Bedia Dö- lener refakatında başarı ile çalmış, ayrıca Millî Şefimizin takdirlerini kazanmış olan bu konserle, stütyo çalışmala rının tatbikatta da müsbet sonuca ulaşmış olduğuna sanat severleri inandırmıştır.
C evat Memduh A ltar
Bizde Keman
. . . - tenkit ma kamında - şöyle söylüyor :
«Perdesizliktir aman, e t me güman : '•> «Yakışır sine-i C orci’ye
keman •> ikinci mısradaki (sine) ve (keman) kelimelerini birleşti rirsek, siynekeman’ ın kaste dildiğini anlarız : Gerçekten de, (violon d’amour)’ un eski
rebaptan icra bakımından
haşlıca farkı, «bu yenisinin göğüse dayanarak tutulması idi; (yani, Viola da braccio- nun gelişmiş bit tipiydi).
Avrupa kemanim benim seme çağı diye anabileceği miz işte bu ilk devrede, ke man, tanzimata kaklar yalnız tarihi Türk musikisinin em rinde çalışmıştır... Tanzimat- tan itibaren sarayların ama törce orkestralarında gerçi
M a h m u t Retgıp G a z i m i b a l Ankara dergisi ( 5 )
yer bulduysada, «bu âletin virtüözlüğünü elde etmiye müteveccih çalışma göreneği meşrutiyete kadar aramızda bir türlü tutunamadı. Yardı mı görülen alelade İtalyan kemancılar ayarında keman cılar bile henüz yetişmiyor du. Acem kılıcı gibi «hem alaturka, hem de alafranga çalan iki yüzlü kemancılar görülüyordu: Vondra, ilk bir virtüözlük çığırım açtı...
* * *
Bizde kemanın tanzimata kadar, takriben yüz yıl, sırf fasıl musikisinin emrinde ça lıştığını gördük: O suretle ki onun sesi bu müddet zarfın da her sınıf kalkça tâ içten benimsenmişti. Tanzimatta.n meşrutiyete kadar geçen tak riben seksen yıl içinde de sarayda orkestra kemancılığı
emeklemiye başlamış, fakat saray dışında alaturka ke mancılık bağımsızlığını elde tutmakta devam etmişti. Be yoğlu yabancıları arasındaki tek tük meraklılar bile iyi öğretici bulamamanın mah
rumiyetine katlanıyorlardı.
Meşrutiyetten onbeş yıl ka
dar öncelerden başlıyarak
zaman zaman kurulan ve sı ra konserler veren senfonik
oskestralarda yabancı ke
mancılar arasında tek tiik yerli kemancıların da görü lür olduğunu yaşlılar anlatı yorlar. Meselâ, 1905 ile 1915 arasında ‘ Dr. Nava idaresin de senfonik konserler veren bankalardan da vardım gören orkestrada ilk defa olarak bir de Türk kemancının yer aldığı görülmüştü: Bu genç artist, İsmail Cenani Beyin oğlu Etem beydi. Saray ke mancılarının karşı taraf kon serlerinde yer almaları ya saktı. Sarayda hiçbir tarihte
'tam mânasiyle ciddî> sen fonik müzik çalınamamış, bu nun başlıca sebebi de keman ların zayıflığı olmuştur. Or kestra kemancılığının kuvvet lenmesi çağı, bizde Cumhu riyet devrine düşmüş oldu ğunu gözümüzü kırpmadan
söyliyebiliriz. Meşrutiyet sı ralarındaki saray orkestra sından söz açan yetkili bir ecnebi, soranlara şu cevabı *
vermişti Bütün kemancıları
Zeki bey değerinde elan bir orkestra kurabildiğiniz gün ancak senfonik bir ojksetra- ya sahip olmuş saj'ilabilirsi-
niz...:>
Keman virtüözlüğünün ne demek olduğunu gerek saray musikicileri, gerekse merak
lılar, Abdülmecit asrından
itibaren zaman zaman gelip konserler veren AvrupalI ke mancılardan erkenden görüp öğrenmişlerdi. Bu arada A. Von Adelburg ( ki aslen İs tanbullu idi), Luigi Arditi ve H. Vieuxtemps gibi kemancı lardan bu sazda neler yapı labileceğini, dört telde neler
yaratılabileceğini gördüler.
1848 de İstanbul’a gelen vi yolonist Vieuxtemps, ancak De Beriot’ ııun ?Tremolo» su gibi virtüöz parçaları çalmak suretiledir ki ‘ Abdülmecit’in büyük iltifatına mazhar ol muş birçok altın ve bir sürü hediyeler almıştı.
Saraya gelen kemancıla
rın her şeyden önce virtü
özlük hünerleriyle dikkati
çekebilecekleri kolayca
taşılır bir olaydır. Halbuki, sanatta virtüözlük bir ga ye değil, sadece vasıtadır. Böyle olduğu halde, acemi kemancılar ve dinleyiciler için ön plânda gelen ideal, kuru virtüözlüktür. Virtüöz lüğü edinmenin kurtları dö küldükten sonradır ki müzik
yapmak denilen şeyin üs
tünlüğü kavranır ve ancak böylelikle de keman sanatının sırrına erişilinmiş olunur.
Virtüözlüğü elde ettirecek çalışmanın göreneği Meşrûti yete kadar ne sarayda, ne de Beyoğlu çevresinde yer- leşememişti. En büyük ke
mancılardan birini saraya
getirip barındıramıyacağım
anlıyân Abdülhâmit, memle ketteki küçük istidatlardan birini saray hesabına Paris
» konservatuarında yetiştir
meyi düşündü, Vondra beyi göndertti. Filhakika, Vondra Paris konservatuvarında Gar-
cin’in sınıfını parlak bir
surette bitirmiş, 1892 de
sınıf arkadaşı Henri Marteaü ile birlikte birinci mükâfatı kazanarak saraya dönmüştü. Sararda ve hariçte bir sıra konserler veren genç Vondra, en iyi çırağı olarak viyolonist Zeki’ yi de yetiştirdiysede,
alkol yüzünden vakitsiz, öl düğü için öğreticilik hizmet leri bu kadarla kaldı... Bir müddet sonra Gerhard Bras- sin adındaki ünlü kemancı gelip yerleşti; fakat o da fazla yaşlıydı, öğreticilikte yorulmuş bulunuyordu, İs tanbul’da öldü. Çok eskiden
memleketimizde yerleşen,
iddiasız fakat çalışkan keman
öğretmeni Bay Braıın’un
hizmetlerini de bu arada
analım... Üçer beşer yıl İs tanbul’da kalıp göçen başka bir iki tanınmış violonistin ders ve konserlerinden de’ meraklılar günü gününe fay
dalandılar. Geçen büyük
harbe mücavir yıllara ait
olarak anlattığım şu öğretim durumu, çalışma göreneği bir türlü geliştirememişti ; me raki. gençler yüksek keman tahsili için batı konservatu-
varlarına koşmak heyeca-
niyle yanıyorlardı...
1876 da Boyacıköyünde doğmuş ve on yaşında kema na başlamış olan Antoniadis, bu amaçla ilk olarak Avrupa
yolunu tutan yurttaşımız
oldu ; Robertkolleji bitirdik ten sonra Viyana konserva- tuvarında Stwertka’ nın sını fında çalıştı. Yurda dönüşte
öğretmenlikte çok hizmet etmiş, pedagojik mahiyette önemli etütler hazırlamıştır...
Kabul şartları pek çetin olan Paris Konservatuvarınııı 1889 kayıtları arasında İstan bul’dan viyolonist Marchesi
(Jeanne); 1919 dan altist
Sinanian (Gregori) ve viyo lonist Grabowska (Edwige)
adlarını görüyoruz Başka,
Avrupa konservatuvarlarıııın
kayıt defterlerinde de , bu
gibi yurttaş adlariyle karşı laşıldığını düşünecek olursak
kemanda talih deneyenler
sayısının yurdumuzda da ne kadar çabuk yükselmiye baş
lamış olduğunu kolaylıkla
anlaıız. Talih deneyenlerin çoğu esaslı kemancılar oldu
larsa da, hiçbir zaman kalbur üstü sayılanlar arasında yer alamadılar.
Sarayda yetişen ilk Türk kemancı nesilleri - Avıupaya
tahsile gitmek şöyle dur
sun - keman kutusuyla saray kapısından dışarı bile çıka mazlardı ; tek tük oda - mü ziği konserleri için iradeise-
niye şarttı !... Saraydan,
Sezâi ve Seyfettin Asaf kar deşlerin Viyana’ ya gönderil melerine nasılsa irâde-i Şa hane sâdır oldu : Seyfettin
Asal orada Rose’nin sınıfında çalıştı.
Husûsî surette batı kon-
servatuvarlarında kemana
çalıştıktan sonra koıısercilik- ten umudu kesen Ekrem Be sim, İsmail Bedri gibi üç beş istidat yanında, bilâkis se batla meslekte kalan arka daşlar da oldu. Âli Sezin,
1917 de yirmi yaşında olduğu halde Berlin’de dersler alrnı- ya başlamış ve 1924 de yurda dönmüştür. İzzet Albayrak, 1922 de yirmi dört yaşında iken Berlin’de kemanını iler letmiye gitmiş ve 1928 de dönmüştür. Ekrem Zeki, 1925 de onbeş yaşında olduğu halde tahsile gittiği Paris’ten 1930 da yurda dönmüştür... Liste biraz daha uzatılabilir... Bu arkadaşların hepsi kül
türlü, hepsi çalışkan ve isti
datlıydılar. İleri gayelerle
hizmete girdikleri mutlaktır, hele öğretmenlikte çok fay dalı oluyorlar. Araştırdım : bu arkadaşların müzik isti datları hep çocckluk yaşla rında belirmiş, hatta abur cubur müziklerle uğraşmıya
erken erken başlamışlar;
fakat, metodlu çalışmalara girişmek üzere kemanı ele almakta, ilk usta
leri bulmakta hepsi de geç kalmışlar. Ali Sezin 17 ya şında; İ. Albazrak 16 yaşın da ; Ekrem Zeki 13 yaşında : geç kalmışlar!... fakat, buna rağmen erişebildikleri sevi yeler, hayretlerle karşılan- mıya şayandır.
Necdet Remzi Atak, ke mancılarımız arasında öyle bir istisnâdır ki, harika çocuk (enfant prodige) olarak kon serlere başlamak ve bunun sonucu olarak bazı üstün imkânları ele geçirebilmek
talihi, onun başına kon
muştur. İşte bundan dolayı dır ki, Necdet Atakı baş kentimizin baş - kemancısı«
diye adlandırmaktan dost
meslektaşlar daima en büyük zevk ve huzuru duymuşlardır. Necdet, şimdi iki kaygının yükü altında bulunuyor : 1 Ulaşmış bulunduğum pâyenin şerefini korumak ve kırata- sım düşürmemek. 2) Emek liye ayrıldığım zaman yerime hangi üstün genci bırakaca
ğım?.. sorusunun cevabını
hazırlamak.
N ecdet’i yetiştiren, hem kemanın teknik ve edebiya tını, hem de sanat ahlâkım
ona vaktinde kazandıran
Prof. Kari Berger hakkında
onbeş yıl önce kaleme aldı
ğım bir yazının başlığını
^Memleketimizde tutunmağa başlıyan ilk keman mektebi» diye yazmıştım (Musiki der gisi, Ankara, Nisan 1931). İşte bugün Necdet’ in ister istemez yürütmek zorunda bulunduğu dâva, onbeş yıl önceleri zihni kurcalıyan o vâkıanın yeni bir safhasıdır.
Konservatuarlarımızın ve ya hususî surette dersler
vermekte bulunan keman
öğretmenlerimizin çalışkan
sınıflarını istisgar etmeden konseıcilik ve üslûp kıyasla malarına da kalkışmadan, ya zımızın bu kısmında, Necdet Remzi Atak ve onun enerjik çalışmaları, kurduğu sınıfın sanat amaç ve kalitesi üze rinde durmak mecburiyetin deyim ; çünkü, onun son yıl larda rbir rüyadan uyanır gibi taze olduğu kadar di namik ve ısrarlı hamlelere tekrar girişmiş bulunduğunu görüyorum. Şu yazıları bana yazdırtan hızı bile, o volka nın hamle ateşinden sıçnyan bir kıvılcıma borçluyum :
Türkiye kemancılığını bir okul» halinde sağlamlaştıra cak, bir kelimeyle, onu ayak ta tutup geliştirecek en kuv
vetli sanat adamı olarak, ben, Necdet Remzi Atak'ı görüyorum. Neden mi ? d iy e ceksiniz. Böyle bir azametli
iş için gereken şari’ların
hepsi, onun şahsında misline az raslanan bir kuvvetle bir leşmiştir de ondan ; tahlil edelim :
Necdet Remzi Atak stüd yo adamıdır: Onu, fıer sınıf tan genç kemancılar arasın da keman tekniğinin en in ce problemlerini çözerken gördüm. Genç asistanlariyle mühim bir hastalığı ve onun sebeplerini araştıran büyük bir doktor gibiydi; öylesine bir araştırma ruhu ve ciddi yeti ortalığa hâkimdi.
Kendisini dinleyen genç 1 udretlerin gözleri ne kadar da parlıyordu... Bu adam, zekâsının objektifini ne ta rafa çevirse, bir kaç keli meyle ve bir iki yay doku nuşuyla her hangi bir nok tayı her ne zaman açıklamak istese (çünkü bu gibi anlar da kemanı hep elindedir), aylarca ve hattâ yıllarca si zi düşündürmüş, terletmiş o- lan o karanlık noktanın der hal aydmlanıverdiğini ve ç ö zülüp basitleştiğini görürsü nüz..,
Necdet Remzi Atak sah ne adamıdır: 25 senedir, 1920 den ve 9 yaşındanfceri verdi ği dert beş yüzü aşan kon serlerinde’ onu, hep o şaş- mıyan, yılmıyan, saat gibi tekniği ilt ; derin-ifade, o l gun üslûp ve büyüleyici şah siyetiyle başbaşa bulduk. En- sönük günümüzde içimizi a-
teşlemesini, batı müziğine
en bîgâııe çevreleri ilgilendir mesini, yığınları hep peşisı- ra sürüklemesini bildi... Sah neden onun kadar sempatik görünen bir artistimizi tanı mıyorum... Bir Türk ki (da ha 17 yaşında ikeıı)Avıupa- da kendisinden ••birinci sınıf bir tekniğe sâhip olan ola ğanüstü kemancı! diye bah
settirmiş; bir vatandaş ki,
Bach’ ın anayurdu Leipzig
şehrinde Chaconne-u din
lettiği zaman Alman kritik
lerine büyük ve engin bir
üslûp vukufuyle çaldığını-
yazdırmış... Bir artist ki. çe şitli Avrupa şehirlerinde ver diği elliyi aşan konserlerin de en 'çetin eserleri, ye bu meydanda, Brahms, Beetho ven, keman konçertolarını, Lalö’nun İspanyol senfonisini hep alkışla, hep başarıyle
Türk’e, o değerli vatandaşa biz, bu yazımızda, göğsümü zü gere gere, ve kayıtsız şartsız en büyük kemancı mız Başkemancımız* deriz.
Necdet Remzi Atak ilim adamıdır : İngilizce, Fransız ca ve Almanca bilir. Her bahis üzerine onun kadar okuyan müzisyene biz de az rastladım... Mimarlık, edebi yat ve tarih, daima incele diği, ilham aldığı konulardır. Daima okuyan bu adamın, sert ve keskin olduğu kadar öğretici ve yiğit bir kalemi de var. Tecrübelerini yaz masını biliyor ve seviyor. Wassiele\vski’ nin Keman ve üstadları» adlı eserini dili mize çevirdiğini eevelce yaz mıştım, Koııservatuvarda ay rıca kemanın tarih ve edebi- yatiyle uğraşan bir kürsünün profesörüdi r, ve bu konuda geniş bir U lif esere başlamış bulunuyor. . 25 senelik icra sanatkârlığının tecrübelerini, ilerde, «Keman Tekniği Prob lemleri > baslığı altında top lamayı tasarlıyor...
Ve nihayet, Necdet Remzi Atak gençtir (34 yaşında) ve teşkilâtçıdır : Onun, şu 1945 jübile yılı içinde kaç genç elemana yol açtığını,
nice ürkak ve kırgın genci sahneye fırlattığını, ne ustaca kombinezonlarla beş yıllık kemancıyla onbeş yıllık ke-
£mancıyı yanyana konsere
çıkardığını hep gördük...
İftihar ve heyecandan dona
kaldık. N ecdet, kollektif
çalışmasını seviyor; sınıfı bir araştırmalar laboratuvarı gi b i: Süheyl Petek’ lerin, İlhan Ö zsoy’ larm, Erdoğan Çap- lı’ların içinde yetiştiği bu
sanat stüdyosunu biz de
ziyaret eitik ; tahmini güç bazı sahneleri böylelikle tâ içerden gördük. Süheyl, İlhan
ve Erdoğan gibi gençler,
daha bugünden önemle anıl-
mıya değer kudretlerdir...
urkadan boy ve yaş sırasıyle diğer Türk çocukları sıralan mış geliyor.. Necdet’ in bazı sabahları neden dolayı saat yedide konservatuvara gelip, tâ akşamın sekizinde evine döndüğünün sebebini, ancak gönlünde sanat ateşi yanan lar kolay anlarlar. - Bir gece onun evinde topluca yemek yiyorduk, telefonun çalındı ğını duyduk : sınıfça hazır- lanmakta olan bir konser hakkında sual soruluyordu ;
bir talebe bir müşkülünü
gayet candan bir alâkayla cevap veren ev sahibimiz, aynı akşam hatırına geldikçe telefonu açarak direktiflerini genişletmekten de geri dur mamıştı : «24- saatte 24 saat
sanat için sanat b gibi bir
şey L.
Kısaca, 25 yıldanberi Türk
milletinin ileri kemancılık
taki son sözünü temsil eden Necdet Remzi Atak, hele şu 1945 jübile yılında, kendi
sahasında, Türklüğün en
azametli sanat şahlanışı ha linde dev gibi bir hayab olup kaldı. - Yaz aylarına ait çalışma projeleri ise sa
nattan anlıyanın nefesini
durduracak sertlik ve çetin likte... Gülümsüyor, gözleri dalarak ve yaşararak garip
garip gülümsüyor : Bak bu
millete ne üstün kemancılar .hediye edeceğim, diyordu... Ve, yapacak ! Bakışlarında öyle bir güven ve inan var ki, böyle devâsâ bir enerji nin, önce kendini yetiştir dikten sonra, şimdide baş
kalarım yetiştirememesine
imkân yoktu. Başarının tek Lçaresi : gençleri' coşturmak, Üçlerini tanımak ve ruhlarım ateşlemek olduğunu biliyor.
Konuşa konuşa yorulunca
yaya sarılıyor; yayı bıra kınca kaleme sarılıyor... Her saniyesi kemana vakfedilmiş bir mücadelecinin hayatı... Necdet Remzi Atak’ın mü cadeleden yılmadığını ise, çoktan beri yurtça biliyoruz :
* * *
Son birkaç sözüm de de ğerli keman amatörlerimize
ait olacaktır. Amatör 1...
Çok defa kelime oyunu ya pılarak istihfaflı anlamıyle ele alınan bir kelime... Bir de «ciddî amatör- var : ha yatını müzikle kazanmıyan, fakat profesyonel müsikici- lerden hiç de geri kalmıyan, şuur, metot ve enerji daire sinde sazıyle uğraşan müzis- ’ yen anlamında. İşte ben bu
rada sayıları gün geçtikçe artan böyle seçkin amatör
kemancılarımızı kastediyo
rum. Müzik aşklarını ve se viyelerini yakından bildiğim için ikisinin değerini burada
hayranlıkla anabileceğim :
Nurettin Şazi Kösemihal
(Felsefe doçenti) ve Fikri
Çiçekoğlu (Dr.) Kemanın
arasında her günün birkaç saatini geçiren böyle amatör lerin sayısı yurtta ne kadar artsa yeridir. Esasen üç be şini yurdun yetkili simala
rından olarak tâminiya bile zaruret vardır.
Keman dâvamız yürüyor!
Mahmut Ragtp Gazimihai Ağustos 1945
Biricik Matbaa > Ankara
1 9 4 8
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi