• Sonuç bulunamadı

Yüzüncü yılı kutlarken

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yüzüncü yılı kutlarken"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

T-GALATASARAYLILAR

bülteni

(2)

C e m iy e tim iz in Y azlık. L o k a li

D eu tsch es G aesteh au s

PRİNZENİNSEL

A L M A N M İ S A F İ R H A N E S İ

HEYBELİADA

H e y b e lia d a , A y y ild ız C a d -N o . 1 0 6

İSTANBUL — TÜRKİYE Tel : 51 85 43

C e m iy e tim iz in Y a z lık L o k a li

D eu tsch es G aesteh au s

BOSPORUS

A L M A N M İ S A F İ R H A N E S İ

BOĞAZİÇİ

B e y le r b e y i, Y a lıb o y u C ad. No- 2 6

İSTANBUL — TÜRKİYE TEL : 63 41 08

____ GALATASARAYLILAR BÜLTENİ ____

Sahibi : GalatasaraylIlar Cemiyeti adına : Prof. Dr. Zahit İMRE Yazı İşleri Müdürü: Avukat Kayıhan URAZ

Yazı Kurulu : Ali Avni ÖNEŞ, Niyazi ÖKTEM, Erol EVGİN, Kayıhan URAZ

Yönetim yeri : GalatasaraylIlar Cemiyeti İstiklâl Caddesi Beyoğlu — İstanbul

Basıldığı Yer : Yenilik Basımevi, Milas Han No. 48 - Cağaloğlu FİATI BİR LİRA

(3)

GALATASARAYLILAR

bülteni

100 Yılın Harcı

Galatasaraylılığımız

Ne uğurlu, ne verimli yılmış 1868 Türkiye için. Ülkemizin ileri atı­ lışında aktif rol oynacak, kamu düzenimizde önemli görevler yükle­ necek birçok anıt kurumlarm temeli o yıl atılmış: Daha birçoklan ya­ nında Emniyet Sandığı kurulmuş, Yargıtay kurulmuş, Kızılay kurul­ muş ve... Batı ya ilk pencere açılmış.

Bilindiği gibi Galatasarayımızdır bu ilk pencere. O açılıştan bugü­ ne dek «Lycée impérial Ottoman», «Galatasaray Sultanisi», «Galatasa­ ray Lisesi» adlarını taşıyan bu ilerici yuvamız elbette ki aslında 400 yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Ama şimdi biz bu yeniden kuruluşun yıldönümünü kutlamaktayız. Çünkü biz bu yüz yılın harcı içinde yoğ­ rulduk. Hayattaki en yaşlı GalatasaraylIdan daha ilk sınıflardaki en ta­ ze GalatasaraylIya kadar hepimiz bu yüz yılı birlikte yaşamış gibiyiz. Bu yüz yıl bizi ayni potada eritmiş, bu yüz yıl bizi ayni tezgâhta biçimlen­ dirmiştir sanki. Bu yüz yıl bize «Galata saraylılık» bilincini vermiştir. Ki mi buna «hava» der, kimi buna «ruh» der, kimi buna «espri» der. «Bil­ mem ki bu hava nereden esti?» Bu ruh nasıl oluştu? Bu espri nasıl doğup gelişti? Bırakalım ayrı ayrı -belki de yetersiz- sıfatları, adlan. Bırakalım bunun tahlilini, felsefesini; buna en anlatımlı tanımlama olarak «Galatasaraylılığımız» demek yetmez mi?

Bizi birbirimize sevdiren, bizi birbirimizle kaynaştıran bu «Gala- tasaraylılığımız» dır. Bütün ömür boyunca en tatlı hazlan, en gönülden sevinçleri tattıran bu «Galatasaraylılığımız» dır.

(4)

dır.

Bizi vatan savunmasında en ön safa koşturan, bizi her devrim ha­ reketinde en ileri iten, bizi daima güzele, doğruya, gerçeğe, yararlıya götüren, bizi her «yeni» ye ısındıran, daha yenileri aramaya yönelten ve ülkemizde bir çok «yenilik»leri ilk uygulayan kişiler yapan bu «Ga- latasaraylılığımız» dır.

Dernek dernek ayrıtsak da, parti parti bölünsekte, aramızda hiç kop­ mayan bağ bu «Galatasaraylılığımız» dır.

En yüksek mevkilere geçebilir, en parlak ünlere erişebilir, sayı­ sız şanlar ve şerefler kazanabilir, büyük güçler edinebilir, geniş ser­ vetlere sahip olabiliriz; ama daima bir «GalatasaraylI» olarak kalırız.

En ezici darbelere de uğrasak, en kötü talihsizlikler içine de yu- varlansak tek avuntuyu «Galatasaraylılığımız» da buluruz, en büyük mutluluğu «Galatasaraylılığımız» dan sağlarız.

Tutunulacak dal, sığınılacak limandır «Galatasaraylılığımız». Kısacası -eski deyimlerle- «ikbale de ersek, idbara da düşsek» Ga- latasaraylılığımız eksilmez, bozulmaz, silinmez.

Vaktiyle hırslı bir vezir, eline kudret ve fırsat geçince can düşma­ nı bildiği, Osman Efendi adlı dürüst, vakarlı, baş eğmeyen bir zata karşı elinden geldiğini ardına komaz, Adamcağızın bütün mevki ve rütbelerini geri aldırır, mallarını müsadere ettirir; onu sürüm sürüm süründürür; fakat Osman Efendi asla vekannı bozmadığı için, hırslı ve­ zirin içi rahat değildir, dostlarına söyle dert yanar; «Adama her kö­ tülüğü yaptım, ama bir Osman Efendiliği var ki ona bir türlü alamıyo­ rum-»

Evet, şanlar da geçer, şöhretler de söner, servetler de erir ya da elden alınır, ama bizim de bir«Galatasaraylılığımız» vardır ki onu kim­ se bizden alamaz, o daima bizimle kalır.

«Galatasaraylılığımız»ı gururla, övünçle, güvenle taşırız. Beşikten değilse de, okuldan mezara kadar...

Bize hayat veren, umut veren, hız veren bu «Galatasaraylılığımız»

/

Ali Avni ÖNEŞ

(5)

100. Yılımızı Kutlama

Faaliyetleri...

Erol EVGİN

Mensubu bulunmakla daima iftihar ettiğimiz Galatasaray ca­ miası için bu yıl müstesna bir önem taşımaktadır. Esasen geç­ mişi 500 yıla yakın bir tarihe dayanan okulumuzun ilk defa ba­ tıya açılan pencere haline geldiği günden bu yana tam bir asır geçmiş bulunuyor. Bu müstesna yılın Galatasaraylılığa yaraşır bir şekilde kutlanabilmesi için ilk çalışmalara üç yıl evvel başlanmış, bu arada «Galatasaray Lisesi’nin 100. Yılını Kutlama Derneği» adında bir dernek kurulmuştur. Bu derneğin 1967 yılında yapılan Umumî Heyet toplantısında İdare Heyeti'nin Galatasaray’ı temsil eden muhtelif teşekküllerden almma bir karma heyet şeklinde teş­ kil edilmesine karar verilmiş ve yapılan seçim sonucunda İdare Heyeti şu şekilde teessüs etmiştir:

Başkan : Muhiddin Sandıkçıoğlu; İkinci Başkan : Ferruhzat Turaç; Genel Sekreter : İsmail İşmen; Muhasip : Erol Evgin. Üye­ ler : Şeyfi Doral, Erhan Dilligil, Selâhattin Beyazıt, Kayıhan Uraz, Mustafa Pekin, Vefa Semenderoğlu, Fethi Özışık. Murakıplar : Hüseyin Yarsuvat, Osman Karaca, Mahmut Resne. İstişare Heye­ ti : Munis Faik Ozansoy, Suat Hayri Ürgüplü, Orhan Dikmen, Su­ at Aray, Saim Gogen.

Bilâhare İdare Heyeti muntazam çalışmalara başlamış, mü­ teaddit defalar muhtelif gazeteler vasıtasile bütün Galataraylılara çağrılarda bulunarak 100. yıl için fikirlerini almış ve bunları tat­ bik mevkiine koymağa çalışmıştır. Ancak İdare Heyeti’ne

(6)

cı olacak, kendi içimizden bir GalatasaraylI, devamlı Genel Sek­ retere ihtiyaç görülmüş ve bu göreve Ahmet Güre getirilmiştir.

100. Yılımızın Kutlama Programına 12 Mayıs 1968 tarihinde GalatasaraylIlar Cemiyeti’nin yardımıyla hazırlanan 100. yıl Pilâ­ vı ile başlanmıştır ki bu gün Galatasaray Pilâv günleri için unu­ tulmaz bir tarih olarak kalacaktır. Zira mezkûr Pilâv gününe tah­ minlerin üstünde rağbet olmuş, hepimizin iftihar ettiği ve edeceği bir gün yaşanmıştır.

17-27 Mayıs 1968 tarihleri arasında, Tevfik Fikret’in okulumuz Müdürlüğünü yaptığı sıralarda (1908 - 1909 da) inşa ettirmiş ol­ duğu Konferans Salonu’nda (yeni adıyla Tevfik Fikret Salonu’ nda) bir Sanat, Kültür ve İlim Haftası düzenlenmiş, Galatasarayl­ Inızdan yetişmiş Edebiyatçılar eserlerinden örnekler vermişler, Tiyatro yazar ve sanatkârları muhtelif gösterilerde bulunmuşlar, değerli Profesörlerimiz konferanslar vermişler, klâsik ve hafif ba­ tı müziği sanatkârlarımızın konserleri ilgiyle izlenmiş ve yine Li­ semizden yetişmiş rejisörlerimize ait filmler gösterilmiştir. Bu arada gerek Pilâv günü ve gerekse Sanat, Kültür ve İlim Haftası’ mn muhtelif gösterileri filme alınmıştır.

Bu yıl içinde kutlama programına dahil olmak üzere yapıla­ cak faaliyetlerden biri olan 100. Yıl Balosu bazı zarurî sebepler dolayısile ileri bir tarihe bırakılmıştır ki muhtemelen Eylül veya Ekim ayında yapılacaktır.

Önümüzdeki günlerde Kuruçeşme’deki Galatasaray Adası’nda 100. Yıl programına dahil olmak üzere muhtelif su sporları mü­ sabakaları yapılacaktır. Yeni sezona girilince Galatasaray futbol takımı da muhtemelen bir yabancı takımla maç yapacak, basket­ bol ve voleybol müsabakaları tertiplenecektir.

Eylül ayında tedavüle çıkarılmak üzere P.T.T. İdaresi’nce Ga­ latasaray Lisesi’nin 100. Yılı konusunda bir seri pul bastırılmak­ tadır. Yine GalatasaraylInızdan yetişmiş değerli sanatkârların e- serlerini teşhir etmek üzere bir plâstik sanatlar (resim, heykel, v.s.) sergisi düzenlenecektir.

Ayrıca hepimizin elinde 100. yıldan birer hatıra olarak kala­ cak bir «GalatasaraylIlar Albümü» nün hazırlanması için çalış­ malar ilerlemiş bulunmaktadır. Bunun için gazetelerde mütead­ dit defalar ilânlar verilmiş ve GalatasaraylIlara ait bir kartoteks hazırlığı çalışmalarına girişilmiştir.

(7)

M E K T E B İ M

Selçuk M. KASKAN Ben Galatasaraya 1926 Ekim ayında, İlk mektebin birinci sı­ nıfına leylî meccânî yazılarak başladım. Sekiz yaşındaydım. İlk, mektebin birinci ikinci sınıfını Göztepede okumuş, eski Türkçe okuyup yazmasını iyice öğrenmiştim. Fransızca yalnız 15- 16’ya kadar sayabiliyor, evet hayır demesini, bir de kâfi yahut da yeter anlamına gelen suffit kelimesini biliyordum. Bu kadarını suffisant bulmamış olacaktır ki beni gene birinci sınıfa aldılar. Birinci sınıfda Türkçe hocamız, babacan, tonton ve şefkatli Hafız Nûri bey, Fransızca hocamız, genç, akıllı ve yakışıklı bir Fransız olan M. Froitier idi. İçimde anlatılmaz bir eziklik, ilk yatılılığın ver­ diği, insana deva bulmayacakmış gibi gelen bir ümitsizlikle ak­ şamı ettim. Akşam etüdünün sanki az ışık veren lâmbalarını, kos­ koca yemekhânede yadırganarak yenilen ilk yemeği, İkinci yatak- hânenin o diş mâcunu ve sabun kokan loş garipliğini, sabahın kö­ ründe çalarak insanın içine uzlet dolduran kilisenin çanını, ara­ dan kırkiki yıl geçtiği halde, bugün gözlerimi kapadıkça hâlâ içim bir hoş olarak duyarım.

Sonra mektebin biraz loş koridorlarında, yüksek kapılı sınıf­ larında geçirilen, acılı tatlılı bir 12 yıl var. Sayılı olduğundan mı­ dır nedir, insana hayatının en uzun yılları gibi gelen, içindeyken, hiç bitip tükenmiyecekmiş hissini veren bir 12 yıl. Ders esnâsmda tatlı tatlı dalga geçilen bulutsuz bahar sabahları, sınıf pencerele­ rinden seyredilen göğün açık mâvisini bitmez tükenmez daireleriy­ le çizen kırlangıçlar, hiç kanat çırpmadan âheste beste dolaşan çay­ lak... Yatakhâneci Ahmet, Vestiyerci Yusuf, Kaloriferci Mahmut efendiler... Sakallı gece bekçileri, odacı Abidin, Müdürün Haşan, Bahçevan Adem ağa... Şefik hoca, Cemal hoca, îlk mektebin ilk sı­ nıflarında akşam etüdünün orta yerinde sınıfın kapısını açarak, «Mouvement’a gidecekleeer!» diye seslenen muallim muavini İsma­ il Hakkı bey, Eczâcı Saffet hoca, sınıfları üçer üçer geçen oğlu Zeki, Hastabakıcı Rûkiye hanım, kapıcı Neşet efendi ve daha niceleri gibi bugün bir kısmı hakkın rahmetine kavuşmuş olan nev’i şahıs­ larına münhasır renkli tipler ve bunların en başı Tanburcu Ah­ met ağayla güvercinleri.

Düşündükçe neler var daha insamn içini burkan bu 12 yılın hâtıraları içinde. Arka bahçeden hasretle seyredilen liman, Saray burnuna, Modaya, Haydarpaşaya, Adalara doğru serilen masmâvi

(8)

hürriyet denizi. Bu denizi, arkalarında köpüklü yollar bırakarak çi­ zip giden Kadıköy vapurları. Gene mektebimizin duygusuyla doğ­ ru bağrından taşarak söylediği bir mısra’la bize her zaman bu yıl­ larımızı hatırlatan o nazlı İstanbul çocuğu Şair Ziya Osman Saba’ mn dediği gibi: «Beş yaşım, onbeş yaşım, aaah yirmi yaşım...» Ya­ ğışlı günlerin teneffüslerinde lâklâkiyata katık edilerek arşınlanan, büyük malta taşları döşeli alt kat koridorları, Grand-cour’da yırtık pırtık elbiseler, burunları bembeyaz olmuş partal ayakkabılarla, salya-sümük, kan-ter içinde oynanan futbol, ön bahçede bunun te­ nis topuyla oynanan minyatürü ve çocuk felçli rahmetli Topal Sel- çuğun bastonuyla kurtardığı goller... Sonra etüdlerde, ders sırala­ rında fısıltılı tatlı sohbetler, dalga geçme bahanesi sıra yerleştir - meler, sıra kapaklarındaki artist resimleri, derse kalkma heyecan­ ları, günlerce dikkatli bir itinâ ile, ince ince hazırlanan kopyalar; Kilisenin oniki çanını, yemek ziline haberci olduğu için, koyu sofu bir Hristiyan heyecanıyla bekleyen, sınıflar dolusu, yaramaz, to­ parlak kafalar ve yemek ziliyle kopan «Yemekhaneye hücum» u- ğultusu... Daha bunlar gibi, adamın burnuna mektebi, sıcak ekmek koklamasına mis gibi kokutan binlerce hâtıralar hâtıralar. Ve bü­ tün bunlardan sonra da geçiveren koskoca bir otuz yıl.

Ne tuhaf-. Bundan yirmibeş sene önce, şimdiki yaşımın yarı- smdayken, birisi çıkıp da bana: «Sen birgün -bundan otuz yıl önce- diye lâfa başlayacaksın.» deseydi, «Hadi canım sen de!.» diye garip bir tepki gösterirdim. Halbuki, Allah ömür verdikçe : «kırk yıl ev­ vel» «elli yıl kadar oluyor» yahut da «Şöyle bir altmış yıl var» di­ yebiliyor İnsan. Ve bunu söylemeyi cümleye nasîbetsin yüce Tan­ rı. Çünkü şu mutlu günlerde aramızda bulunan 1903 mezunu da­ yım Selâhattin Refik Sırmalı, belki böyle bir cümleye : «Seksen sene evvel biz Bahçetle Commençant’da derse girdiğimiz gün...» diye başlayabilecek durumda. Gene yüce Tanrıdan onun gibi yaş­ lı GalatasaraylIların başımızdan uzun müddet eksik olmamalarını, onları, Babası «Gül Baba» olan bu pederşâhî aile yuvasına bağış­ lamasını dileriz.

Bütün mesele, bu mektebin, mektebimin, mektebimizin kapı­ sının önünden yüreğimizde küçük bir ürperme duyarak geçebil­ mektedir sevgili GalatasaraylI Kardeşlerim. Eğer kalbiniz hayat kavgasının amansız sillesini yiye yiye nasır bağladıysa bile, göz­ lerinizi bir an için kapayınız ve sizleri az önce götürmeye çalış­ tığım yerlere yani mektebe dönünüz. Göreceksiniz yahut da du­ yacaksınız ki orada, onun bahçelerinde, koridorlarında, yatakha­ nelerinde, yemekhanelerinde, sınıflarında, hattâ imtihan salonla­ rında ömrünüzün en gıpta ettiğiniz yıllarını bırakmışsınız.

(9)

Yüzüncü Yılı Kutlarken...

Abdi İPEKÇİ Galatasaray Lisesi, bilinen deyimi ile «Batıya açılan ilk pen­ cere» olmuştur. İlerici görüşler, yeni hareketler yüzyıl boyunca yurdumuza bu pencereden girmiş ve Galatasaray Lisesi sanattan siyasete, ilimden spora kadar her alanda önderlik edenleri, büyük hizmetlerde bulunanları yetiştiren bir irfan yuvası olmuştur. Ama bugün 100’üncü yıldönümünü kutlayacak olan bu müessesenin şimdiki durumunu mazisi ile karşılaştıranlar huzur ve kıvanç du- yamamakta, geleceğe ümitle bakamamaktadırlar.

Mesele sadece Galatasaray’ın, GalatasaraylIların değil, mem­ leketin meselesidir. Yukarda belirttiğimiz gibi yüzyıl boyunca bu kültür yuvasından yetişenlerin ülkemize yaptıkları hizmetler, bu­ nun böyle olduğunu göstermeye yeter.

Şimdi, Galatasaray Lisesinde okuyacakların, kendilerinden önce okuyanların edinebildikleri nitelik ve özellikleri elde edebile­ cekleri şüphelidir. Zira son yıllarda Galatasaray Lisesine gösteri­ len ihmâl ve alman yanlış kararlar sonunda bu müessese, kendi­ sine teslim edilen öğrencileri eskisi gibi yetiştirme yeteneklerin­ den yoksun bırakılmıştır. Bu ihmâl öylesine korkunç bir hale gel­ miştir ki, şimdi Galatasaray Lisesi, modern eğitimin gerektirdiği araç ve gereçleri edinmek şöyle dursun, en basit ihtiyaçlarını da­ hi eski GalatasaraylIlardan toplamaya çalıştığı bağışlarla sağla­ maya uğraşmaktadır.

Bu durumun başlıca sorumluluğunu Türk hükümetleri ile bir­ likte Fransız hükümetleri de taşımaktadır. Türkiye’de Millî Eği­ tim Bakanlığı son yirmi yıldır Galatasaray Lisesini, zaman zaman kasıtlı olduğu şüphesini uyandıran biçimde ihmâl ederken, Fran­ sa da aslında kendi kültürünü Türkiye’de ona hiçbir masrafa mâl olmadan yayan bu müesseseye ilgi göstermemeye başlamıştır. Sonuç olarak Türk eğitim kurumlarının gözbebeği sayılan Gala­ tasaray Lisesi kendi haline bırakılmış, ve ne kadar acıdır ki, bu müesseseden feyiz alıp şimdi en önemli mevkilerde bulunan eski GalatasaraylIlar da bu durumu değiştirecek bir çaba göstereme­ mişlerdir.

Geçen yıl bu noktalara dayanarak yaptığımız uyarmalardan sonra ümit verici bir haber duymuştuk; Türk ve Fransız tem­ silcilerinden kurulacak bir heyet Ankara’da toplanarak Galata­ saray Lisesinin durumunu görüşecek ve İslâhat için gerekli

(10)

Kaleci: Suat Hayri ÜRGÜPLÜ - Sağbek: Coşkun KIRCA, Soltak: İtin in

f f i İK R A S S an trh af* Cihat BABAN, Solhaf: Çetin Altan — Sağaçık: Mehmet Şevket EYGI,> Şaft" içT Turhan ’ FEYZtOĞLU, Santrfor: Nihat ERİM, Soliç: Nadir NADİ, Solaçık: Mehmet Ali AYBAR

birleri araştıracaktı. Bu teşebbüsten de hiçbir sonuç çıkmadığı şimdi anlaşılmaktadır.

Galatasaray’ın yüzüncü yıldönümünde yazılacak bir yazı, o- nun şerefli tarihine bir övgü olmalıydı. Bu zevki duyamadığımız için üzgünüz. Galatasaray’m ikinci yüzyılının birincisi kadar par­ lak olamıyacağmdan kuşkulandığımız için bu yaraya parmak basmaktan kendimizi alamadık. Yüzüncü yıl törenlerinin bu has­ talığı ortaya koyup tedavi çarelerini bulmaya vesile olmasını di­ lerken bütün GalatasaraylIları kutlar, onlara feyiz verenleri min- nitle anarız. 12 Mayıs 1968 Milliyet

(11)

Toplum cu G örüşle

G a la ta sa ra y

Niyazi ÖKTEM

Burjuva düzeni bazı kişi, örgüt, ve topluluklar yaratır. Bunun kadar olağan bir sonuç düşünülemez. Toplumcu, düzenin değişmesi için savaşır, düzen değişince imtiyazlı sınıf ortadan kalkar. Sa­ vaş, sınıf düzeyinde olduğu sürece yararlıdır, imtiyazlı guruplarla teker teker uğraşmanın anlamı olamaz.

Evet Galatasaray Lisesi toplumda imtiyazlı kişilerin doğma­ sına yol açmıştır, bir GalatasaraylI Malraux’nun «Umut» unu okur, Rousseau’yu, Marx’ı, Engels’i, Russel’ı, daha önce öğrenir. Bilgi analizin ham maddesidir, bilgili kimse daha iyi sentez ya­ par, gerçeği daha çabuk kavrar. Bilgili kimse daha yüreklidir, ger­ çek uğruna cesaretle savaşır. Genellikle bu şahıslar burjuva sını­ fının entellektüel koluna mensupturlar. Ama sınıflarına ihanet e- derler, proleter sınıfının farları, ampülleri olurlar. XIX. ve XX. yüzyılın sosyalist düşünürleri proleter sınıfının içinden mi çık­ mıştır? Çetin Altan, İlhan Selçuk, M. Ali Aybar, Sadun Aren pro­ leter sınıfına mı mensuptur? Bir İ. Selçuka neden Akaretlerde oturuyorsun? Taşlıtarlada otursana demek kadar komik bir şey olabilir mi?

G.S. Lisesi Batıya açılan ilk penceredir. Buradan Batının hem sosyalist, hem de kapitalist rüzgârları da girmiştir. Sosyalizmin öncülerinin ve liderlerinin oldukça önemli bir kısmı bu ocaktan yetişmiştir. G.S. Lisesinden okuma olanağına sahip olmak güç­ tür, ama Hakkârili için değil G.S., Vefa, Pertevniyal Liseleri bir kenara, Hakkâri Lisesinde okumak olanağı bile imkânsızdır. Tür- kiyenin koşulları böyledir, bu düzende Hakkâriye Galatasaray li­ sesi açılmaz. Açılsa bile herkes okuyamaz. Ama düzen değişince her ilimize bir Galatasaray lisesi açılmasını neden arzu etmeye­ lim? Amacımız, özgür, tok, bilgili, kuvvetli insanların yaşadığı sosyalist Türkiyedir.

Bizler düzen sonucu imtiyazlı bir sınıftayız. Yüzyıl önce bu okul kurulmuş. Önce aristokratlar faydalanmış, sonra burjuva ço­ cukları... Yavaş yavaş proleter çocukları da aralarına karışmaya başlamış. Sosyalist Türkiyede bir çok GalatasaraylIlar olacaktır,

(12)

y

o zamanın GalatasaraylIları 100., 200., 300., yıl dönümleri kutla­ yacaktır. Şimdi 100. yılı kutlayamazsmız, Anadolu ayva yerken siz nasıl pilâv yiyorsunuz demek, yukarıda belirttiğim gibi, «ne­ den Taşlıtarlada oturmuyorsunuz?» demek kadar komiktir.

Ancak burjuva düzeninde bile milli haysiyetimiz üzerinde hassasiyetle durmamız gerektiğine inanmaktayız. Fransız hükü­ metinden ilgi ve yardım beklemek bu düzende bile, hele az çok sosyalist eğilimli bir kişi için doğru olmadığı kanısındayız.

GalatasaraylIlar toplum hayatında birbirlerini tutarlar, bu­ nun nedeni oldukça basit. Üretim ilişkilerinin doğurduğu sosyal ilişkiler insanların karakterlerini, kişiliklerini yoğurur. İnsan, et­ rafın etkisi ile belli kişilik kalıplarına bürünür. Aynı etkenler de­ ğişik insanlarda aynı sonuçları meydana getirir. Aynı ahlâk anla­ yışı, aynı kültür, aynı gelenek, birbirine benzer ilkeleri doğurur. Benzer ilkelerin doğurduğu benzer insanlar bir yakınlaşma hisse­ derler, birbirlerini tutar ve severler. Galatasarayda da aynı kül­ tür, ahlâk ve yetişme tarzı bir benzenler zinciri doğurmuştur. Hep­ si bu kadar, Galatasaray ruhu budur işte.

Bu gerçekleri bileceğine inandığımız bir toplumcunun Gala­ tasaray hakkında yaptığı eleştirinin daha objektif olması gere­ kirdi. «Sosyalist yalan söylemez, sosyalist objektiftir, sosyalist namusludur» lâfını hatırlatmakla özür dileriz.

*

A

Cemiyetimiz halen faaliyetine Beyoğlu, İstiklâl Caddesi No. 348 Suriye Pasajı Kat: 3 Daire: 11 (Rus Konsolosluğu karşısında) devam etmektedir. Görevli bulunan İdare Heyeti aşağıda gösterilmiştir :

Başkan : Doç. Dr. Oğuz İmregün

2. Başkan : Kayıhan Ur az

Genel Sekr. : Mehmet Y. Çelikkıran Muhasip : Erol Evgin

Üyeler : Nihat Batur, Niyazi Öktem, Hayrettin Kozak Camiamızdaki haberleşme ve yardımlaşmanın kuvvetlen­ mesini temin etmek üzere Cemiyetimize yapılacak bütün mü- racatlann yukarıda adları belirtilen arkadaşlardan herhangi birine veya adresi gösterilen Cemiyetimizde Lokal Müdürü Erol Ölmesek’e yapılmasını GalatasaraylI arkadaşlarımızdan rica ederiz. (Cemiyet Yelefon No. 44 18 54).

v- *-*- ** 4- tf.*.*.*.** *

* jt**-*-»**-*-*-* *-*-*•*■ tf-*-**.*.*.

(13)

Galatasarayın Pilâvı

ULUNAY

Galatasaray Lisesinin bugün, ananevi «Pilâv Günü» dür. Uzun seneler bu pilâvın tadını unutmayanlar, senede bir gün, her pirinç tanesinde, bir hâtıra yaşayan bu leziz yemeğin bayrammı yapar­ lar, fakat şairin:

Gönül ne kahve ister, ne kahvehâne, Gönül ahbab ister, kahve bahâne.

Demesi gibi, pilâv bir bahânedir, asıl maksad, eski ve yeni arkadaşlarla toplanıp, mekteb hayatına ait olan hâtıralardan bahsetmektir. Fakat görüyorum ki, pek kalabalık olan bizim sı­ nıfta ancak 3-4 kişi kaldık.

Bu seneki pilâvın bir de «zerde» si var.

Sultan Abdülâziz’in iradesi ile Maarif Nâzırı Saffet Paşa’nm kurduğu bu mekteb 100 üncü senesini idrak etmiştir.

Bugün bu 100 üncü sene zerdesini beraber yiyeceğiz.

Ben kendimi Galatasaray’ın en eski talebesi zannediyordum ve seviniyordum, fakat Allah uzun ömürler versin, benden evvel daha 3 arkadaşım var imiş. Ben bizim son sınıf resmine bakamı­ yorum, onların birer birer uçup gitmiş olmaları ve koca sınıfın 3-4 kişiye münhasır kalmış olması, bende derin bir teessür uyan­ dırıyor.

Biz mektebin canavar gibi yaramaz çocukları idik. Bu duvar­ lara bakar iken, bütün hâtıralarım canlanıyor ve bu taş parçala­ rın arasına girince hepsi de dile geliyor.

Aziz okuyucularım! Bu senelik toplantımız her zaman bize neş’e veren bir toplantı değildir, bizler gibi ak saçlılar, koskoca sınıfın, dört kişiye indiğini gördükleri zaman, gülüyorsak, emin olun ki, bu biraz zoraki oluyor. Ya hocalarımız? Ya mubassırla­ rımız? Onlardan da kimse kalmadı. Bizim zamanımızda Galata­ saray yüksek tahsil görülen ve devletin diplomatik teşkilâtına kıy­ metli elemanlar yetiştiren bir müessese idi. Galatasaray,

(14)

ye’nin garba açılmış bir penceresi asla değildi. O, muazzam bir kapı di.

Bugün bu sütunda, bütün bu ilim kaynaklarının şahsiyetleri­ ni ayrı ayrı tebarüz ettirecek değilim, onlar irfan hayatında, ken­ di heykellerini, kendileri dikmiş ilim âbideleridir. Ben bugün çok şükür aranızda, daha doğrusu «aramızda» yım, elbette beni ko­ nuşturacaksınız ve ben hasta kalbimi yormamak lâzım gelmesine rağmen konuşacağım ve iki kolumu bütün genişliğiyle açarak mektebin binaları da dahil olduğu halde sizleri kalbime bastıra­ cağım.

Ey aziz arkadaşlarım!

Ey ilim âleminin müstakbel Güneşleri, Ayları, Yıldızları, Keh- keşanları!..

Ben 1902’den bugüne kadar bir Galatasaray talebesi olarak yaşadım bugün de bu eski yoldaşınıza aranızda bir muhabbet yeri ayırdığınız için hepinize sonsuz şükranlarımı arzederim.

Kalanlara muvaffakiyet gidenlere rahmet...

Benim bu vaz’ımdaki hüznü telâfi etmek için, siz eğlenceli bir vak’a anlatacağım ma’lûm ya pilâva karıştırılan zerde tatlı­ dır. Biz her sene ancak iki ay tatile girerdik, Temmuzla Ağustosu geçirdikten sonra Eylülün birinci akşamı mektebe gelirdik. O zamanlar D.D.T. filân yoktu; iki ay aç kalan tahtakuruları o akşam öyle bir hücum ederlerdi ki, sabaha kadar gözümüzü kırpamaz- dık.

Yine bir sene böyle yatağımızı istilâ eden tahtakurularıyla uğraşırken yanımdaki karyolada yatan Esat isminde gayet şiş­ man bir arkadaşın tahtakurusu hücumuna rağmen horul horul uyuduğunu gördüm ve pek tabiî olarak fena halde sinirlendim, kalktım benim yatağımda ne kadar tahtakurusu varsa, avucuma toplayarak onun üzerine attım, beş on dakika sonra Esat kaşına­ rak uyandı.

Ben galiba tahtakurularmın şefini de oraya atmış olacaktım veyahut Esat’ın etini daha lezzetli bulmuş olacaklardı ki, araların­ da «pasa-parola) geçtiler ve benim yataktakiler de oraya göç et­ tiler. Esat ertesi günü bana:

— Yahu! Bu gece hiç uyumadım. Dedi. Ben hayretle cevab verdim :

— Nasıl olur birader? Ben gayet rahat uyudum ve pek güzel rüyalar gördüm.

(15)

ARAMIZDA ANKET

SELAHATTiN KARAHAN

DİYOR Ki

SORULAR :

I — Galatasaraya bağlılık sizce ne ifade ediyor?

II — GalatasaraylIların daha iyi örgütlenmesi için ne düşünüyorsunuz? Ne yapabi­ lirsiniz?

III — 100. yıl için ne düşü­ nüyorsunuz. Nasıl katdabilir- siniz?

I — Galatasaray’a bağlılı­ ğın bence ne demek olduğunu klâsik cümleleri ardı ardına sıralamak suretiyle ifade et­ mek istemem.

Galatasarayı, mektebi, renkleri, amblemi, cemiyeti, kulübü, taraftarı, sempatizanı ve hattâ semti ile sevmek; Ga- latasaraym her sahada önde gelmesini arzulamak, bunun tahakkukunda sevinmek, aksi hallerde üzülmek kâfi değildir kanaatmdayım.

Hakiki bağlılık, yukarda saydıklarımın yanınde Galata­ saray için elden gelenin azami­ sini yapmağa gayret sarfetmek- le gösterilmelidir.

II — Galatasaraym daha iyi örgütlenebilmesi için, mev­ cut muhtelif teşekküllerinin behemehal birleşmeleri, buna

şimdilik imkân görülemiyorsa hiç olmazsa samimiyetle daya­ nışmaları gerektiğine inanıyo­ rum. Dayanışma tabirini en geniş manası ile kullandığımı bilhassa belirtmek isterim.

Ne yapabileceğime gelince, birinci sualin cevabında da te­ barüz ettirdiğim gibi, «elim­ den gelenin agamisini» demek­ le iktifa edeceğim.

III — Yüzüncü yılımızı kutlamak için kurulmuş olan Cemiyetin uzunca bir zaman­ dan beri faaliyette olduğu hepi­ mizce malûmdur. Bu heyette vazifeli ağabey ve kardeşleri­ mizin benim şu an hatırıma gelebilecek hususları detayı ile düşündüklerine eminirm. İn- şaallah aksatmadan tatbik e- derler.

(16)

Geleneğini ve Gücünü Kaybeden

Kulüp Galatasaray

Yazan: M. Ali GÜLTEKİN

Galatasaray Spor Kulübünün başarı grafiğinde, bilhassa son yıl­ larda sürekli düşmeler görüyoruz. Bunun sebeplerini soran, araştıran var mı?

Galatasaraym binlerce taraftarı vardır. Neden kulüp bu kadar tenha ve yalnızdır? Himayeden ve alâkadan neden bu kadar mahrum­ dur?

Galatasaraym kongrelerinde toplanan seçkin üyeler, idare hey’eti- ni seçmekle görevlerinin bittiğini zannediyorlar. Bu idare hey’etlerinin Galatasaray için en iyi, en faydalı yolu takip edeceklerine inanıyorlar. Gerçekler göstermiştir ki; idare hey’etleri GalatasaraylIların arzu et­ tikleri yolda ve tutumda çalışmamışlardır. Bu anlayış ve düzen bozuk­ luğunun tabiî sonucu olan başarısızlıklar, yadırganmamalıdır.

Galatasarayı kemiren dert nedir? Bunu kaldırmak mümkün mü­ dür?

Objektif bir görüşle bu günkü durumu hazırlayan nedenleri bü­ tün açıklığı ile ortaya serelim, belirtelim:

1 — Bu gün Galatasaray bir kolej ve üniversite takımı vasfını kaybetmiştir. Öncelikle zekâ kıvraklığı ve spor anlayışı bakımından yetersizdir. Futbolun hamallığını yapmaktadır.

2 — Galatasaray geleneğinde bulunan kulüp sevgisi ve spor heye­ canının pınarları kurumuştur.

Sporcunun bu fakirliği randımanı azalttığı gibi, duyuşunu seyre­ denlere de aktardığı için Galatasaray maçlarında zevk ve heyecan duy­ mak mümkün olamamaktadır.

3 — Galatasaray’ın idari ve teknik kadrosu spor başarısında te- x mel taşı sayılan disiplini kuramamış, bir gabiliyet veya bir şampiyon­ luk için oyuncuların şahsi kaprislerine boyun eğmiş, böylece kulübün manevi şahsiyetini temsil edenler emirleri altında olması gerekenler karşısında küçülmüşlerdir.

(17)

4 — Galatasaray’ın spor kadrolarında bugün yeniçeri ocağı’nın menfaatçı ve isyankâr tutumu vardır,

5 — Bu gün, spor, Dünyanın her yerinde bir fen dalı gibi uygu­ lanmaktadır. Galatasaray fenni bir metotla çalıştırılmadığı için arzu­ lanan randımanı vermemiştir. Bunun sebebi de çalıştırıcıların yeter­ sizliğidir. Takımlarımız moralman ve fizik kondisyon yönünden zayıf­ tır.

6 — Galatasaray idari ve teknik yönden teşkilât kuramamıştır. İdarecilerde ve teknik elemanlarda fikir birliği ve çalışma ahengi is­ tenilen şekilde olmamıştır. Kaprisler, kıskançlıklar Galatasarayı için­ den kemirmiştir. Bu tutum bizi, bugün, bu hale getirdi. Durumumu­ zu düzeltmezsek yarın daha kötü hallere de düşebiliriz.

7 — Üyelerin kulüple ilişkisi yoktur. Kulüp lokali idare hey’eti- nin toplantı yeri gibi gören görmekte, üyeler için hiçbir cazibe taşıma­ maktadır. Bu hal Galatasarayı manevi destekten mahrum bırakmıştır.

8 — Galatasaray üyeliğini cazip bir hale getirmek için hiçbir ted­ bir düşünülmemiştir.

9 — spor randımanının artmasında mühim bir rol oynayan spor hekimliği ile işbirliği yapılmamıştır. Durumumuz memnuniyet verici değil, ne yaparsak bu durumu arzulanan şekle sokabiliriz?

1 — Türkiye ve Avrupa çapında yapılan müsabakalarda lider ol­ mak iddiasında bulunacak isek, öncelikle kulübü idare ve spor yönün­ den Batı kulüplerini örnek alarak yeniden teşkilâtlandırmalıyız.

2 — Galatasarayı bu gün bulunduğu semt takımı durumundan kurtarmalıyız. Kulübü, münevver, terbiyeli, disiplin sever, kulüp aşkı ile dolu gençlerin yuvası haline getirmeliyiz.

Bunu temin etmek için de Galatasaray Lisesi pınarına dönmeliyiz. Oradan alınacak elemanlarla takımların iskeletini kurmalıyız.

Her branş için en az beş genç takımı hazırlanmalı, hatta bunların miniklerini de yetiştirmeliyiz. Kulübümüz elemanlarını kendi tezgâh­ larında yetiştirmelidir.

Yalnız; maçların kaderi üstünde mühim rol oynayacak üstün ka­ biliyetteki elemanlar, büyük paralar verilerek alınmalıdır.

Bugün kadrolarda eskiyen elemanların yerine aynı randımanı ve­ recek gençler konamıyorsa, bunun sebebi genç oyuncu yetiştirme ça­ basındaki hafif tutumumuzdur.

Genç oyuncu yetiştirme yolunda engeller çıkaranların, aksitezi sa­ vunanların kulüp sevgisinden şüphe etmek gerekir. Bunlar bilmeden Galatasaraym menfaatlarını baltalayan kişilerdir. Bu yetersiz bir yol olsa idi, bütün ileri spor yapan memleketlerde genç eleman yetiştir­ me işi bu kadar ciddi ve titizlikle ele alman bir konu olur muydu?

(18)

Kaldı ki; bundan sonra yetişmiş oyuncu almak zorlaşacaktır. İyi bir elemanın değeri çok yükselecektir. Bu yolla kadro kurmak hevesin de olanlar kulüp bütçesinin yetersiz kalacağını göreceklerdir. Vakit kaybetmeden bu uygulama başlamalıdır. Çünkü Galatasaraym yarınını

bu şekilde teşkilâtlama garanti altına alacaktır.

3 — Disiplin sporun temel şartıdır, çalışma disiplini, özel hayat disiplini, oyun içindeki taktik disiplini, kulüp geleneklerine saygı di­ siplini gibi pek çok şekli ile sporcunun hayatını faydalı, verimli bir ka­ nala sokar. Bu disiplin terbiyesi küçük yaştan itibaren yetiştirilen gençlere aşılanır.

Toplama oyunculara disiplin uygulamak çok zordur. Bunun kö­ tü örneklerini görmekteyiz.

Teşkilâtlanmanın kuracağı tezgâhları işler hale geldikten 1 -2 yıl sonra arzulanan elemanlar ortaya çıkmaya başlayınca, bugün bizi ü- zen durumlar ortadan kalkacak, ve bütün GalatasaraylIlar iftihar ve mutluluk duyacaklardır.

4 _ Sporun her gün gelişen yeniliklerinden faydalanmak sure­ tiyle takımları yetiştirmek, rakipler karşısında üstünlük sağlamak için şarttır.

Onun için antrenörlerin yeterli olması gerekir. Bir takımın ça­ lıştırılması tek antrenörle mümkün değildir. Avrupadaki örneklerinde olduğu gibi; 1 Menejer, 1 Baş antrenör, 2 de yardımcı antrenör, 1 fizik kondisyon hocası işbirliği randımanı çok arttırır. Bu gün mali imkân­ lar müsait olmıyabilir. Yarın bu şekil muhakkak uygulanacağına göre şimdiden kulübümüz bunun için ileri bir adım atmalıdır.

Genç takım kadrolarına Avrupada olduğu gibi öğretme kabiliyeti olan çok değerli hocalar verilmelidir. Çünkü, Genç oyuncu maça ha­ zırlanır gibi çalıştırılmaz, öğrenme devrisinde top tekniği ısrarlı tek­ rarla pişirilir. Körpe vücutlar ilmi metotlarla yıpratılmadan, bezdiril­ meden güçlendirilir, geliştirilir.

Galatasaray idarecileri genç takımdan da şampiyonluklar bekledik­ leri müddetçe kaliteli futbolcu yetişme işi gecikecektir. İki şeklin de tahakkuku iyidir ama gaye oyuncu yetiştirme olacaksa gayeyi şampi­ yonluk için feda etmemek daha akıllıca bir iş olur.

5 — Batı kulübü anlamında organize, idare hey’etlerinin başara- mıyacağı bir iş olacaksa, kongrede vazife kabul edecek bir komisyon gereğini plânlayabilir ve kulüpteki tatkikatında murakabe vazifesini de görebilir.

6 — Galatasaray üyeliği cazip bir hale getirilmelidir. Galatasaray­ — 16

(19)

lıların gerçekten güzel bir lokale ihtiyaçları vardır. Bu lokal cazip ol­ malıdır, orası bütün GalatasaraylIların aileleriyle birlikte gitmekten zevk duyacakları nitelikleri bulundurmalıdır. Spor salonu, lokantası, oyun salonları, dinlenme yerleri, kütüphanesi, spor mükâfatlarının teş­ hir edildiği köşeleri, idare odaları, duşları, masaj odaları bulunan gü­ zel manzaralı, havadar bir yerde, bahçeler içinde kurulmuş bir lokal her Galatasaraylı’nm idealindeki kulüptür. Bunun gerçekleşmesi için ilk adımları atacak olanlar modern Galatasaraym idealist kurucuları sayılacaklardır.

Glatasaray bir yönü ile randımanlı sporu uygularken bir yönü ile de her yaştaki üyelerine vücutlarını çalıştırma ve spor yapma imkân­ larını hazırlamalıdır. Lisedeki öğrenciler kulübe üye olmak istedikleri zaman bana soruyorlar. «Kulübe üye olursak ne gibi faydalar sağlıya- cağız» Ben cevap vermekte zorluk çekiyorum. Çünkü bu gün için üye­ liğin hiçbir cazip tarafı yoktur.

Galatasaray tüzüğünde ise; kulübün; Galatasaray Lisesinde okuyan veya okumuş olan gençlerin okul dışında spor yapmaları gayesi ile kurulduğu yazılıdır.

Bu da gösteriyor ki, kulüp yolunu şaşırmış, gayesini unutmuştur. Bu hale düşmüş olmasına hayret etmemek gerekir.

Önümüzdeki sezon için büyük paralar sarfedilse, kadrolar isteni­ len elemanlarla doldurulsa bile, bu davranışlar 2 - 3 yıl sonra Galatasa- rayı aynı çıkmaza sokacaktır. Çünkü, pınarı olmayan göl kurumağa mahkûmdur.

İdareciler, istenilen hamleyi yapamaz da, yine satın alınacak oyun­ culardan kulübün şereflendirilmesini beklerlerse, Galatasaraya ya­ pacakları en büyük iyilik istifa etmeleridir. Belki, yerlerine gelecekler, yeni fikirleriyle, taze heyecanlariyle modern spor anlayışlarıyle hizmet bekliyen Galatasarayı, başarıya ve modern kulüp anlayışına götüren raya oturtmaları mümkün olur.

GALATASARAYLILAR!...

Her türlü basım işleriniz için

Ö N E Ş B A S I M E V İ

Cağaloğlu, Şerefendi Sok. No: 33 Kat: 2 — 17

(20)

-tsfendiyar’ın KALEMİNDEN

Kulaklarımda «Cim Bom Bom» Sesleri

Kaderde birgün okurlarımın karşısına bir yazar olarak da çıkmak varmış.

Herkes tarafından biraz zor anlaşılan veya anlaşılmak istenmeyen «Garba açılan pencere» nin, spor dalından yetişen bir damlacık da benim. Çalışmalarımdaki gayretimin ilhamını, o ocakdaki sihirli kuv­ vetten aldım. İçimde beni iten bu kuvvet olmasa, ben bir hiç olur­ dum. Galatasaraylılık bir başka şeydir. Bir başka kuvvettir. Bir başka ruhtur. Onu anlayabilmek için GALATASARATLILIĞI içinde hissetmek lâzımdır. Bu da herkese müyesser olmaz.

17 yaşındayım. Bana ilk defa görev veriliyor. Taşıyacağım Sarı - Kır­ mızılı (7) numaranın büyük sorumluluğunu kaldıramıyacağımdan kor­ kuyorum.

— Hocam ben ufacık çocuk, nasıl oynarım, bu görevi yapabilir miyim, korkuyorum...

— Sen bir GalatasaraylIsın. GalatasaraylI olduğunu düşün yeter. Evet ben koşmaktan, didinmekten ölecek hale geldiğim zaman Ga­

latasaraylI olduğumu düşünür, biraz daha koşar, didinir, çalışırdım.

KULAKLARIMDA CİM, BOM, BOM SESLERİ...

Sene 1947, 17 sene sonra Türkiye’de yapılan ilk milli maç, 7 Gala­ tasaraylInın yer aldığı Millî Takımımız Yunanistan’ı deviriyor.

KULAKLARIMDA CİM, BOM, BOM SESLERİ...

Sene 1956. Gelmiş geçmiş takımların en kudretlisi diye İsım yap­ mış Macar Millî Takımı, Mithatpaşa’da. Maç bitiyor. Futbol ilâhları kar­ şısında oynayan futbolcularm adlarını, akıllarına bir daha unutmamak üzere iyice çakıyorlar. Öğrendikleri (7) adın sahibi Galatasaray'lı. Lan- tos da benimkini iyi öğreniyor.

KULAKLARIMDA CİM, BOM, BOM SESLERİ...

Sene 1957. Leningrad’dayız... Leningrad’ın 250 nci seneyi devriye- si. Sabahtan Kızıl Ordu Otelimizin karşısındaki meydanda muhteşem bir geçit resmi yapıyor. Otelimizden seyrediyoruz. Öğleden sonra Le­ ningrad’ın 100 binlik stadında şehrin kuvvetli takımı, Zenit ile oynuyo­ ruz. Tribünler tamamen dolu. Kruşçef hariç, Rusya’nın bütün ileri ge­ lenleri stadyumda yer almış. Sahada Galataray’ın resmî geçidini seyre­ diyor,, onu ayakta çılgınca alkışlıyor. Soyunma odasında kimse konu­ şamıyor. Bilâ istisna herkes hüngür hüngür ağlıyor. Göz yaşlarının en sıcağı ile.

KULAKLARIMDA Cim, Bom, Bom sesleri senelerdir, senelerdir... Yetiştiğim ocağın bu sene 100 üncü seneyi devriyesi. Galatasaray lılar bir asırdır memleketimizin nice nice hizmet sahalarında en önde. Daha nice, nice seneler en başta olacaklar.

(21)

Her Sayı Bir GalatasaraylI

D O Ğ A N

TURHAN

Röportaj: Niyazi ÖKTEM — Hık, Hık Sinani Bey!. — Hık hık olur mu Sinani Ağabeyciğim!? Ben de per var, alırım.

---0---— Doğan Ağabey, bu yıl- ki pilâv nasıldı?

— Berbat- Beş tabak pi­ lâvı, vezir parmağını ve sala­ tayı yedim, altıncı tabak so­ ğuktu, olur mu? Yemekhâne- cinin suratına fırlattım. Sonra kapıdan beleşçiler kaçmaya çalıştı. Bırakır mıyım hiç? Bir tek Hayri kaçtı, ama onu da seneye pilâva almayacağım...

---0---— Yavrucuğum, ben de işaret ettim, trefl damı var; valeyi koymasana be yavrum! O zaman 6 sanzatu çıkardık. Battık, olacak şey mi?

---

0---— Nihatçığım, bana 12 ta­ ne anahtarlık lâzım, ama mâli- yetine satın alırım. Sonra eğ­ risini büğrüsünü istemem, fır­ latır atarım ha!.

---0---— Oğuzcuğum, olmaz bu böyle, yürümez... Bir kere ben yedeklikten istifa ettim. Ancak

müşahit sıfatiyle toplantıları­ nıza katılıyorum.

---0

---— Sonra, Orhan Şaik, La- roumet, Reime gibi hocalar şimdi nerde? Bizim sınıf bir deryaydı be derya! Bamyacı Kahzımal Orhan, Yılmaz, Ya­ şar Önal, Doçent Oğuz hepsi bizdendir. Çok iyi arkadaştık bunlarla ha!..

— Ben mi Yaş oldu 41 ev­ lâdım.. Kırk bir. (41 kere ma­ şallah!) 927 doğumluyum, İs­ tanbulluyum. Göztepeliyim be kardeşim. 47-48 de 12 Ebedi - yat B den 830 no: lu Doğan Turhan orta dereceyle mezun oldu, yavrum. Hemoroitten, ül­ serden çok çektim.

---0

---— Ağzım yara, konuşa­ mam; yeter bu kadar konuştu­ ğum. Votka çok iyi gelir. Za­ ten eğlenmesini, gezmesini ve giyinmesini çok severim. Meh­ met Yasinle geçen sene sulu maceralarımız olmuştur ha!. Hadi, artık sıkıldım, çek git ar­ tık...

(22)

SULTANİNİN EMEKTARI

AHMET AĞA

Röportaj: Niyazi ÖKTEM

Apak saçları, güleç yüzü, pos bıyıklarıyla, yatakhane şe­ fi Ahmet Ağayı yeni ders yılı­ nın telâşıyla odasında bulduk. Çevresinde: «Ahmet Ağa benim yatağı koydurmamışsın», «Ah­ met Ağa, aman hoş bir yatak bulu ver» diyen genç Sultani­ nler. 39 yıldır aynı sözler, ay­ ni sıcak heyecan ve gene bu tatlı atmosfer...

1904 doğumlu Ahmet Ağa 24 yaşından beri bu yuvaya hizmette. 40 senede aylığı an­ cak 600 lira olabilmiş. Bu pa­ rayı hatta bunun birkaç mis­ imi bir gecede oyunda ya da eğlencede harcayan çok Gala­ tasaraylI vardır sanırım. Sul­ taninin emektarlarını bunlar yalnız anılarının sevimli bir köşesi olarak zihinlerinden ge­ çilirler. Onların maddi olanak­ lar: nı, yılların emek ve hiz- meklerini bir an olsun göre­ bilmişler midir? İşin bu yönü pek hoş değil, gelin biraz daha v.s., v.s. den söz edelim.

Malatya da doğmuş Ahmet Ağa. Başından bir hayli evlilik geçmiş. Bu 3. hanımı. Bu eşin­ den ilk okula giden bir oğlu var. Kısmet olursa, niyeti Ga- latasarayda okutmak onu, ama büyük oğluna kısmet olmamış.

Nasıl kısmet olsundu?

Büyük oğlu şimdi tornacı­ lık yapıyor, yeni evlenmiş. Ar­ zusu torun tosun görmek Ah­ met Ağanın.

Tophanede kira evinde o- turuyormuş Ağa. Tophane yo­ kuşu, şeker hastalığı yılların sıkıntısı 63 lük Ahmet Ağayı 73 lük gibi yapıvermiş. Resim­ lerini çektik; ayrılırken zih­ nim bu Ahmet Ağada değil, ço­ cuklarını torunlarını Galata - sarayda okutabilen 600 lira­ dan çok daha fazla aylık alan Ahmet Ağalarda idi.

(23)

Galatasarayda En Çok

kullanılan lâkap «Kelle»

LİSEDEN YETİŞENLER BİR­ BİRLERİNİ ADLARINDAN ÇOK LÂKAPLARI İLE TA­ NIRLAR VE HALA ÖYLE ÇA­ ĞIRIRLAR

---0

---Bakın lâkap deyip geçme­ yin .Okulda ölesiye kızdırılmak amacıyla takılan lâkaplar bir Galatasaray’h için çok önem­ lidir. Bir takma adınız yok ise Galatasaray camiasında u- nutabilirler sizi. Ama «Tanı­ madım mı, bizim Keçi Nihat’ tan bahsediyorum» dendi mi, tanımayan kalmaz anılanı. Şen kahkahalar etrafa saçılır. Bay Nihat... en teferruatlı yönüne kadar konuşulur. Ama hiç lâ- kapsız Galatasaray’lı yok mu diyeceksiniz. Var tabiî, fakat onlar unutulmamak için çok meşhur birer isim olmak zo - rundadırlar. Galatasaray Lise- si’nin belki okul sıralarında çok kızılır bu takma adlara, fa­

Yazan : Necdet GÜNKUT (Galatasaray’daki lâkabı :

ŞEBEK)

kat sonraları... lâkapsız kalan­ lar belki de üzülürler buna. Tıpkı 1921 mezunu Sun’î Hu­ lusi Hersek gibi. Şişe ve Cam Fabrikaları Mübayaa Müdürü olan bu eski Galatasaray’lı, ö- zel kitap için bütün mezunla­ ra sorulan bu soruyu «Maale­ sef yoktu» diye cevaplandır­ mış. 100. yılı Kutlama Derne­ ğine gönderilen cevaplar ara - smda Galatasaray’da en fazla «Kelle», «Baba», Arnavut» ve «Paşa» lâkaplarının konduğu anlaşılmaktadır.

Halen Okul Müdürü bulu­ nan Muhittin Sandıkçı Beye «Şeyh» derlermiş arkadaşları. Tanınmış bâzı GalatasaraylIlar ve lâkapları ise şöyle sıralanı­ yor:

SUAT HAYRI ÜRGÜPLÜ (Es­ ki Başbakan) Kaptan Prof. ORHAN OKYAY (Diş

Fak. Dekanı) Lâvantalı Bay Prof. CEVAT YÜCESOY (İkti­

sadi Tic. İl. Ak.) Hacı — 21

(24)

Prof. KEMAL ERKİN (Or­ man Fak.) Kedi

Prof. HAMİT KEMALİ SÖY- LEMEZOĞLU (İTÜ Mimar­ lık Fak.) Zigoto

Prof. BÜLENT NURİ ESEN (Dekan) Acem, Meraki, Bah­ tiyar Efendi

Prof. NEJAT HARMANCI (Cerahpaşa Tıp. Fak.) Papaz Prof. SÜLEYMAN BARDA (İk­

tisat Fak.) Serçe

Prof. SAİM SARAÇOĞLU (An­ kara Fen Fak.) Hoca

Prof. NEJAT AYBERS (Atom Yük. Müh.) Bufalobill Prof. MUSTAFA PEKİN (Dr.,

İst. Üni. Çapa) Kedi

MEHMET BAYDUR (Ottawa B. Elçisi) Koç

NİHAT DİNÇ (Elçi) Arnavut SUAT PLEVNE (Yük. Deniz­

cilik Ok. Öğ. Üyesi) Aval SETT AR İLKSEL (Büyükelçi)

Trois Settar

Doç. Dr. VEDAT DİCLELİ, John Gilbert

İZZET SEDES (Gazeteci) Siv­ ri

CEMAL SATGAN (Bankacı) Kör

ORHAN ERDİ VANLI (Bel grad Büyükelçiliği 2 nci kâ­ tibi) Vanoş

DUYGU SAĞIROĞLU (Film yönetmeni - dekoratör) Mı- gır

VEYSİ MİDİL (Eski G.S. Ma­ tematik Öğretmeni) Kıllı AHSEN YAPANER (G.S. Aka

demişi öğ. Üyesi) Kocakafa

AVNİ İNSEL (Editör Bulgar Avni

REBİİ GORBON (Y. Mimar) Mono

NEDRET UTKAN (Gemi Yük. Müh.) Deli

REFİİ CEVAT ULUNAY (Ya­ zar), Avukat

SELÂHATTİN BEYAZIT (İş adamı), Safiye

EROL GÜNAYDIN (Tiyatro oyuncusu), Tıjın

DOĞAN KOLOĞLU (Gazetci), Pandule (Rakkas)

Dr. BÜLENT ÇAĞLAR (İst. Üni. Tıp Fak.) Sefalet Doç. YÜKSEL ÖZEMRE (İTÜ

Teorik Fizik Doçenti) Ein- stin

ERCÜMENT YAVUZALP (Kıbrıs Maslahatgüzarı) Arap KAMURAN GÜRÜN (Bükreş

Büyükelçisi) Çene

TURGUT GÜLEZ (Petro 1 Mü­ hendisi) Ulum

GÜNDÜZ AKTUĞ (Emniyet Müdürü) Tayyare meydanı Prof. KEMAL OĞUZMAN (İst.

Huk. Fak) Kocakafa

VİLDAN AŞİR SAVAŞIR (Öğ retmen) Çömez

ZÜBEYİR AKER (Dış İs. Bak. ARUL Sairesi Reisi) Gambot BERRİN BEYDAĞI (Merkez Bankası Md. kurulu üyesi) Üstad

OSMAN KAPANI (Tüccar) Müfettiş

FAHİR BEKDİK (Lahey B. Elç. Tic. Müşaviri) Kazık, Bihruz Bey

(25)

LÜTFÜ ÖMER AKAD (Film Yönetmeni) Tıkız

Prof. Dr. Şeref İNCEMAN İst. Tıp Fak.) Gürbüz

NECDET ÇOBANLI (Avukat) Kelle

Prof. ABDİ DALFES (İ. Tek­ nik Üniversitesi) Hoşaf SADIK SADIKOĞLU (İş ada

mı) Laz

ÇETİN ALTAN (Yazar, T.B.M. M. üyesi) Şair

NEJAT H. BALKAN (Berlin Baş konsolosu) Gavur Prof. EDİP ÇELİK (İst. Üni.

Devletler Huk.) G..tenbacak TURGAY ŞEREN (Millî fut­

bolcu, Antrenör) Deve İSFENDİYAR AÇIKSÖZ (Es­

ki G.S. fulbolcu) Serçe Doç. Dr. ÜNAL BENGİSU

(Tıp Fak. Göz Kliniği) Sivri NİHAT ERİM (T.B.M.M. üye­

si) Petit (küçük)

NURETTİN DOĞANBEY (Konya Lezzet Lokantası sa­ hibi) Pire Nuri

Prof. YILMAZ ALTUĞ (İst. Üni. Hukuk Fak.) Ceviz Ali TURGUT TÜLÜMEN (Atina

B. Elç. Müsteşarı) Baby Prof. İSMAİL TÜRK (S.B.F.

Maliye Prof.) Karakelle Ne isimler ve ne isimler konmuş, gelmiş geçmiş Galata- sarylılara... Bazı ilgi çekici

isimleri sahiplerini sıralama­ dan belirtelim:

Kazık, Şebek, Piç, Odun, Sefalet, Yamyam, Ölü, Tirbü- şon, Marsık, Sahte, Sıçan, De­ ve, Çingene, B.. Çuvalı. Eşek Ansı, Baykuş, Torik, Fil, Por­ suk, Tavuk, Cochon (domuz), Pigeon (güvercin), Civciv, Sı­ ğır, Saksı,, Lâtilokum, Ördek, Paytak. Moustique (sivrisinek) Makara, Oiseau (kuş) Ayı, De­ vekuşu, Sütçü, Ticani, Kör, Kel, Fil, Celep, Marika, Tazı, Köfte, Parlak, Moloz, Lüfer, Sinek, Cin, Bodur, Péteur. A- rabacı, Alyanak, Piliç, Hıyar, Kaz, Çıfıt, Şapşal, Keçti, Tilki, Şişgöbek, Hoşaf, Kurtlu, Mik­ rop, Acube, Coque (Horoz)

Ve., daha neler, neler.. Birçok GalatasaraylI, ne­ dendir bilinmez. «Lâkabınız» sütununu doldurmadan geçi- vermiş. Lâkabı olmadığını ya­ zanlar arasında birkaç meş­ hur da; Anayasa Mahkemesi Başkanı İBRAHİM SENİL İst. Üni. Hukuk Fakültesi Profe­ sör MÜNCİ KAPANİ, eski Dış­ işleri Bakanlarından FERİ­ DUN CEMAL ERKİN ve gaze­ te sütunlarının almıyacağı lâ­ kaplı, lâkapsız bir çok Galata­ saraylI.. 100 üncü yıl hepinize kutlu ola.

(Milliyet)

(26)

A d r e s le r

İSTANBUL

Yavuz ERENLÎ — Karaköy, Billur Han — Avukat Faruk ÜLKÜ — Chrysler Sanayii A.Ş.

Hasan MEMİŞOGLU — Tophane Meydanı No. 22 Şahap TÜRSAN — Alyon Sokak No. 7 — Beyoğlu Tayyar TAYAR — Güzel Sanatlar Akademisi Öğret. Akın AKBAYGİL — Akbank Karaköy Şb.

Mehmet ATABERK — Son Gazetesi Yazı İşleri Md. Suat ÜLGEN — Merkez BANKASI İst. Kambiyo Şb. Niyazi ÖKTEM — Ankara Reklâm — Beyoğlu

Nejat BALCI — Avukat — İstiklâl Cad. Baro Han Kat : 5/502 Hayrettin KOZAK — Akbank Hasırcılar Şb.

Kaya KERESTECİ — Eczacı — Wander Cıba İlâç Fabr. Alpaslan KARAGÜLLE — Akbank Karaköy Şb.

Tuluğ ÜNSAL — Restoran Kapri — Büyükada

Ahmet KORULSAN — Çocuk Esirgeme Kurumu Mübayaa Şefi — Ko­ ca M. Paşa Aykut ÜLKER — Pfizer Propaganda Müdürü — Ortaköy

M. Erol KULAKSIZOÖLU — İ.T.Ü. Mimarlık Fak. Asistanı Selçuk GÜRBÜZ — Gezi Oteli — Taksim

Metin GÜVEN — Türk Pirelli Ticaret A.Ş. — Gayrettepe

Okan TEKİNŞEN —Stj. Avukat — Meşrutiyet Cad. 114 — Tepebaşı Kemal SUMAN — Tere. Rehber — Şair Lâtif Sok. 3/12 — Bahariye Ali KAÇEL — Tere. Rehber — Kumbaracı Sok. 2/4 — Beyoğlu Rauf HASAĞASI — Aslan Sok. 5/15 — Beyoğlu

Ahmet GÜRE — Miralay Şefik Bey Sok. İstanbul Palas — Ayazpaşa Osman ACAR — Emirgân, Hakim Tahsin Sok. 5/5

Feridun MALİKİ — Tüccar, Sanayici — Sirkeci, Nafizbey Han Kat: 2 Özkul AKIN — Kantarcı Nazmi Sok. 11 — Eminönü

Atilâ ÖZTEKİN — Mobil Oil Türk A.Ş.

Koksal BAYRAKTAR — İ. Ü. Hukuk Fak. Asistanı İzzettin DOĞAN — İ. Ü. Hukuk Fak. Asistanı Yıldızhan YAYLA — İ. Ü. Hukuk Fak. Asistanı Bülent TANÖR — İ. Ü. Hukuk Fak. Asistanı Erdoğan TEZİÇ — İ. Ü. Hukuk Fak. Asistanı

Behbut CEVANŞİR — Doktor — Rumeli Cad. 42/12 — Nişantaş FARUK SÜER — Doktor — Aksaray, Doğancık Sok. 22/2

Murat SARICA — Avukat — Kızıltoprak, Bağdat Cad. 222 — Kadıköy Sedat GÜREL — Doç. Yük. Mimar — İ. Teknik Ünivlrsitesi

(27)

4 4 4 -* 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4

SADIKZADE

RUŞEN

OĞULLARI

DENİZCİLİK LİNİTED ŞİRKETİ

adıkoğlu

Karaköy, Arzu Han No. 20 Tel : 44 94 15 İ S T A N B U L ¥■ ¥■ * ¥■¥• * * ¥• * * f * + * * ¥■ * * ¥■ ¥■* ¥■ * * ¥• * f ¥■ ¥• *■ ¥■ ¥■ ¥■ ¥■ + ¥■ f ¥■ ¥■ > ■i * i t İ t

NESİN REHAR

SÜPER PLASTİK

FABRİKASI

IMPORT - EXPORT

¥■ s ¥■ + ¥■ * + ¥■ ¥■ * *• *

(28)

Arçelik piyasada mevcut on beşe yakın markanın toplamından fazla satılan tek markadır

H e rg ü n d ü n d e n il e r d e

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Sava~~ tecrübesinin incelenmesi ve Rus Genel Kurmay ~~ Askeri Tarihçileri komisyonunun çal~~malar~~ üzerinde duran yazara göre, 1877-78 Rus - Türk sava ~~~ tarihçilerin

Süte nispeten yoğurtta Dek az tuz bulunduğu cihetle, damar sertliğin­ de, (tansiyon) yüksekliğinde, böbrek, kalb hastalıklarında yoğurt,' süte nispeten daha

(I990)(11), (1984) (10) farklı yaş gruplarında EOM'nin süre skorlu testlerle konuşma- lisan gelişimi, zeka gelişimi, okul başarısı üzerine et- kisini araştırmış, anlamlı

Eğer bir karikatürü güzel olma­ mışsa, baştan savma yaptığı için değil, gücü ancak o kadara yet.. tiği için güzel

Bütün zevk ihtiyaçlarını sinema, yabancı edebiyat, yaban­ cı sanat, briç, poker, moda, ya­ bancı İçtimaî görenek gibi dar kalıplara döken, mazi ile

Vezir Utbl'nin Horasan sipehsalarlığına ta- yin ettiği Ebü'l-Abbas'ı bu iki sığınmacının. ülkelerine yeniden hakim

290 bin tonluk mısır ithalat izninin 750 bin tona ç ıkarılması yönündeki taleplere tepki gösteren Adana çiftçiler Birliği Başkanı Cumali Doğru da "Stoklar tükendi

Çukurova Tahıl Üreticileri Birliği Başkanı Nur Özkan, kuraklık nedeniyle dünya genelinde mısır rekoltesinde düşüş ya şandığını belirterek, Toprak Mahsulleri Ofisi’ne