• Sonuç bulunamadı

49. yılında 6-7 Eylül için genç bir yorum

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "49. yılında 6-7 Eylül için genç bir yorum"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kafeleri seviyoruz ama

kaldırımlarımızı geri istiyoruz.

N İY E T SEFA; K IS M E T CEFA

Kahvemizin güleryüzlü çaycısı artık yok

GÜLE GÜLE

KADİR

(2)

2

| Cihangir Postası

Cami altındaki kahveyi en önce Kadir terk etti...

Kadir’i yolcu ettik

Şule Şerıtarlı

Elinin sargılı olduğu

birgün "Ne iş?" diye

sorduğumda b ir şey

yokmuş gibi davran­

masının aslında "sor,

söyleyeyim"e denk

geldiğini biliyordum.

Sordum söyledi: "Dün

gece şarap içmiştim;

misafirim de gelirken

şarap getirdi, tabii faz­

la kaçtı. Sonra da biraz

s in irle n d im E lin i gös­

terip, "Bunu cama

geçmiş buldum son­

ra"... Arkadaş derkenki

vurgusu, b ir 'hanım'

duygusunu çağrıştırın­

ca, ben de tam onun

istediği gibi yorum

yaptım: "Hmm, sanı­

rım b ir bayan arka­

daş ", Hınzır hınzır gül­

dü: "Ee, olacak artık o

kadar". Ne çok sevin­

dim ben. Kadir'in de

bayan arkadaşı vardı.

Ne, olamaz mıydı ya­

ni? Olsundu. O yalnız­

lık, kimsesizlik nasıl

çekilirdi yoksa?

G

eçen yaz, caminin önündeki mu­ salla taşının yanındaki masaya oturduğum uzda "Ahiret havayolları kalkış pistine yakın oturmuşsunuz"

esprisini düşündükçe bir tuhaf oluyor insan...Onu bu kez orada, üzerine bir­ kaç karanfil serpiştirilmiş olarak gö­ rünce...Hayat dediğimiz şey bundan ibaret galiba.

Kadir başka bir şeydi bizim için. Sadece çay getiren biri olmanın öte­ sinde başka bir şeydi. Yalnızlığına çokça takıldığım, ait olma çabasına içimin burulduğu başka biri. Ne biz­ den biriydi ne başkalarından; sadece kendiydi, kendisindendi. Arada bir ona bulaşmaktan, eşelemekten çok hoşlanırdım. Elinin sargılı olduğu bir­ gün "Ne iş?" diye sorduğumda bir şey yokmuş gibi davranmasının aslında

"sor-söyteyeyim“e denk geldiğini bili­ yordum. Sordum söyledi: “Dün gece şarap içmiştim; misafirim de gelirken şarap getirdi, tabii fazla kaçtı. Sonra da biraz sinirlendim". Elini gösterip,

"Bunu cama geçmiş buldum sonra"...

Arkadaş derkenki vurgusu, bir 'hanım'

duygusunu çağrıştırınca, ben de tam onun istediği gibi yorum yaptım:

"Hmm, sanırım bir bayan arkadaş".

Hınzır hınzır güldü: "Ee, olacak artık o kadar". Ne çok sevindim ben. Kadir'in de bayan arkadaşı vardı. Ne, olamaz mıydı yani? Olsundu. O yalnızlık, kim­ sesizlik nasıl çekilirdi yoksa? Kimine göre bir "loser", bana göre kendini is­ tediği biçimde var etmiş bir adamdı Kadir. Gözünü açmış Cihangir'i gör­ müş, zor şartlar altında yaşamış, ama kendi bildiğince okumuştu hayatı.

Arada bir taktığı küpeleri, bazen jöle- lenen saçları hep bir çabaydı. Hepimiz aslında anladık bu çabayı, mesajı al­ mıştık.

Bazen kahveye gittiğimizde onu bi­ raz bozuk görünce pek bulaşmazdık, beklerdik ki hele bir votkasını içsin, demlensin... Sonrasında şakırdı Ka­ dir. Unuturdu mutsuzluklarını... Her­ kesi tanır, herkesle samimiyet kurar, kim çayını kahvesini nasıl içiyor bilir, sahip çıkardı. Kafasına göre takılan, bazı şeylerden muaf tutulan bir adam­ dı velhasıl...

Son zamanlarda daha az görür ol­ muştum; birgün denk gelip nedenini sordum. "Herhalde saat altıdan sonra geliyorsun. Ben gitmiş oluyorum" de­ di. Onu neredeyse günün her saatinde orada görmeye alışık olduğumdan ne­

reye gittiğini merak etmiştim. "Roma Bahçesi 'nin oraya gidiyorum, orada arkadaşlar var, kızlar oğlanlar geliyor, gitar falan çalıyorlar, eğleniyoruz" de­ mişti. " Haa, Kadir yeni bir mecraya ak­ tı, adam hayat istiyor" diye geçirdim içimden. Yine sevindim. Ama nedense hep bir burukluk vardı bu sevinmele­ rimde.

Cevahir ağbinin oğlu Uğur, "l/alla dükkanı aldık, içinde Kadir ağbi vardı. Demirbaş olarak verdiler sanki" de­ mişti. Yuvası cami altındaki kahveydi. Biz de onun ailesiydik. O bizim çayı­ mızı, yerimizi kollar, bizden de en çok iki satır laf beklerdi. Umarım seni ha- yalkırıklığına uğratmamışızdır Kadir.

Mevsim döndü, havalar iyice soğu­ du. Artık Cami altına da sık gidilmez... Zaten Kadir de öldü... UffTim

(3)

Cihangir Postası | ß

Cihangir'den haber var

Alman Hastanesi

Cihangir’i “hasta etmeyi”

sürdürüyor

A

lman Hastanesi yasa dışı mimari eylem rekoru kırmak üzere. Daha önce içerideki tescilli tarihi yapılarda izinsiz olarak gerçek­ leştirdiği mimari değişiklikler yüzünden başı yasalarla derde giren hastane şimdi de yine tescilli olan tarihi duvarları projesiz/onaysız bir şekilde restore etmeye başladı.

Sıraselviler Caddesi’nde bulunan ana giriş kapısının yanındaki orijinal tescilli duvar yıkıldı ve zaten çok dar olan kaldırıma taşan sü­ tunlarla süslenmiş yeni bir kaçak düzenleme yapıldı. Tabii ki her şey daha öncekiler gibi hızla, göz açıp kapayıncaya kadar halledilip ol­ du bittiye getirildi.

Şikayetler üzerine yetkililer gelip inşaatı durdurur gibi yaparak sütunların yola taşan kısımlarını iptal eder gibi görünseler de onla­ rın ardından her şey yine eski haline getirildi ve Alm an Hastane- s i’nin gözü pek sahibi her zamanki gibi bildiğini okumaya devam etti. CGD kamu alanını işgal eden, proje onaysız bu yeni duvar dü­ zenlemesinin engellenmesi ve duvarın eski haline getirilmesinin sağlanması için semt sakinleri adına yasal yazışmaları yapıyor ve gelişmeleri adım adım takip ediyor, u t

Girilmez-çıkılmaz sokak

j j??? Sokağı, C ihangir T aksi’nin hemen yanında Susam S okak’la ■ Şim şir Sokağı birbirine bağlayan kısacak bir sokakken artık çık­ ım az/girilmez bir sokak haline geldi. Çünkü C ihangir Taksi orayı park yeri olarak kullanarak kendi kendine trafiğe kapattı. Bazı özel araçlarla birlikte taksiler o sokağın girişini ve çıkışını engelleyip ade­ ta boş bir arsa gibi otopark olarak kullanıyorlar. Yetkililerin bu an­ lamsız gaspı önlemek için gerekli işlemleri yapmalarını ve sokağın yapılan trafik düzenlemesine göre işlemesini talep ediyoruz.

Ne şiş yansın, ne kebap, ne de cami!

F

iruzağa Camii yine yangın tehlikesi atlattı. Caminin altındaki kebap salonunda bulunan

fırının bacası yine tutuştu ve yine caminin döşemeleri, halıları, duvarları alevlerden ve is­ lerden zarar gördü. Biz Cihangirliler kebapçının kebaplarını çok lezzetli buluyor ve severek yiyoruz. Ama tarihi camimizi daha çok seviyoruz. Cami kebapçının üst katından başka bir yere taşınamayacağına göre, kebapçının caminin alt katından başka bir yere acilen taşın­ masını ısrarla talep ediyoruz, l»

Benzin İstasyonu’ndan kurtulduk

D

aha önce de haberini yaptığımız Sıraselviler’deki benzin istasyonu artık kapalı. Ruh­ satsız satış yaptığı için sık sık mühürlenmesine karşın inatla oto gaz satışını sürdüren benzin istasyonu nihayet kapandı. Şimdilerde sadece oto yıkama ve otopark olarak hiz­ met veren istasyonun gelecekte ne olarak değerlendirileceği henüz b e lirs iz .^

(4)

| Cihangir Postası

Kumrulu’da süper hızlı inşaat

H

aberini daha önce de yazdığımız, Kumrulu Yokuşu’ndaki inşaat bir kaç ay içinde son hızla ilerledi. CGD’nin çevreden gelen şikayetler üzerine yaptığı resmi başvurular sonu­ cunda inşaatın projesinin izinli olduğu öğrenilmişti. Ancak yapı bu projeye uygun olarak inşaa edilmiyor ve proje dışı düzenlemeler yapılıyor. CGD du­ rumu izlemeye, yasal prosedürün yeri­ ne getirilmesi için gerekli başvuruları yapmaya devam ediyor.

Turnacıbaşı’nda

hâlâ aynı tas aynı hamam

G

eçen sayımızda Turnacıbaşı

Sokağı’nda yaşanan sel reza­ letini anlatmıştık. Sokak sakinlerin­ den öğrendiğimize göre haberimiz yayınlanır yayınlanmaz belediye yetkilileri bölgeye gelip sorunları bir de mağdurların ağzından dinlemiş ve derhal çözüm bulanacağını vaat ederek görevlerinin başına dön­ müşler. Daha doğrusu öyle bir izle­ nim vermişler. Ama görevlerinin ba­ şına dönselerdi herhalde şimdiye

kadar tüm vaatlerini yerine getirmiş olurlardı. Öyleyse başka bir yere dönmüş olmalılar. Belki yemekleri­ nin başına dönmüşlerdir? Olabilir mi? Çalışmak yerine sadece yiyor olabilirler mi? Çalışsalar, her yağ­ murda dükkan sahipleri hâlâ gece yarıları yataklarından fırlayıp dük­ kanlarının önüne torbalarla taşlarla yaptıkları barikatların sağlam olup olmadığını kontrol etmeye koşmaz­ lardı değil mi! &

Akarsu’da yokuş eziyeti park keyfiyeti

K

abataş’tan Cihangir’e çıkan Akarsu Yokuşu’nda hem yoku­ şu kullanan araçlar hem de yokuşta oturan semt sakinleri yıllardır büyük bir sorunla boğuşuyorlar. Yolun her iki yanına ikişer sıra park eden araç­ lar yüzünden geniş cadde tek şeritli bir patikaya dönüşüyor. Her gün yol verme yüzünden çıkan şoför kavga­ larına bir de koma sisleri eklenince

yokuş boyunca yaşam bir kaosa dö­ nüşüyor. Sık sık yaşanan kazalar da cabası. Kabataş’ta neredeyse tüm gün devriye gezen trafik polislerinin burayı da görmesini ve mümkün olan en uygun trafik düzenlemesiyle yo­ kuşun ya tek yön kullanıma çevrilme­ sini ya da ortaya yapılacak bir refüjle (orta kaldırım) yol kenarlarına park edilmesinin önlenmesini istiyoruz.

Boğazkesen’de trafik çıkmazı

Halil Karlık

M

erhabalar efendim, iyi günler dileyerek sözlerime başlıyorum. Bugün sizlere her gün söz dalaşı ve kavgaya sebep olan Boğazkesen C addesi’nden söz edeceğim. Tom Torn Kaptan Cami ve Hisko Lokantası’nın önüne park eden araçlar yüzünden hemen hemen her gün kavga çıkıyor, sağa ve sola araç park edi­ lince geliş gidiş olan yol tek şeride düşünce arabalar sıkışıyor. Neden mi sıkışıyor; bir Boğazkesen’den gelen araçlar, iki Ç ukurcum a’dan gelen araçlar, üç Yeniçar- şı C addesi’nden gelen araçlar, dört baba ocağından gelen araçlar eklenince, bu da yetmezmiş gibi Italyan Lisesi’ne gelen minübüsler ve bir de Fransız O kulu’na gelen araçlar ve bir de Fransız Sokağı’na gelen araçlar var. Siz gelin de bu okul sezonunda bu işin içinden çıkın efendim. Bu trafik sorununa acil çare bulunması lazım. Aksi takdirde bu sokakta çok can yanar diyorum. Bir de şöyle bir durum var, peki buradaki esnaflar arabalarını nereye koyacaklar, buna bir çare bulunmaz la­ zım. Bir gün Boğazkesen’den yukarı doğru gelirken bir trafik polisi gördüm, he­ men yanına vardım. “Merhaba memur bey, bu sokak hergün sağ sola çekilen araç­ lar yüzünden sıkışıyor” dedim. Bana ne dese beğenirsiniz, “sen işine bak” dedi. Ben zaten işime bakıyorum ama bu sokağın haline de içim cız ediyor, yol sıkışın­ ca benzinler boşa gidiyor, korna çalıyorlar, insanlar rahatsız oluyor. Bence bu araç­ lara bir çare var, o da yer altına park yeri yapılmalı, yetkililere sesleniyorum lütfen ilgilenin. Bir kusurumuz varsa affola, saygılar, ur

Tarih hızla kayboluyor

Ç

oğu geçen yüzyılın sonlarında batılı mimarlar tarafından yapılan ve yangınlarla harab olan ahşap evlerin ardından, İstanbul’un özellikle de Beyoğlu çevresinin karakteristik yapıları haline gelen yığma binalar teker teker ortadan kalkıyor. 70’lerden sonra inşa edilen betonarme apartman­ lardan çok daha güvenilir mimari özellikler taşıyan bu binaların yıkılma ne­ denleri genelde bakımsızlık. Sahipleri onları onarıp yeniden kullanılır hale getirmektense kaderine terk etmeyi ve sonunda da boş arsalarını otopark olarak değerlendirmeyi daha kârlı görüyorlar. İşte Liva S okak’taki tarihi bir yapının son anları. Artık arsasında bir otopark var. £

Yavuz Çelebi’yi kaybettik

Cihangir’in eski esnaflarından

Yavuzlar M arket’in sahibi

Yavuz Çelebi,

yakalandığı amansız

hastalığa yenilip

geçtiğimiz ay

aramızdan ayrıldı.

Yakınlarına ve onu

sevenlere baş sağlığı dileriz.

S

ıraselviler’de artık günün her saati yaşanan trafik keşmekeşinin içine ki­ mi zaman dev turist otobüsleri de karışınca trafik tamamen kilitleniyor. Yasak olmasına karşın yol kenarına park eden araçlar yüzünden sık sık ambulanslar caddede mahsur kalıyorlar. Cihangirliler olarak bir an önce burada ciddi bir trafik düzenlemesi yapılmasını ve refüjle yolun bölünüp trafik sorununun kökünden çözülmesini talep ediyoruz, l j

(5)

Cihangir Postası | ^

D ikdik P alas’ta

dik kafalı bir m en faat savaşçısı

Söz konusu yer, Anadolu’nun gözden ırak ücra b ir kasabanın sapa b ir ara sokağında değil;

Türkiye’nin en büyük metropolü olan İstanbul’un en kalabalık belediyelerinden birinin, ana arterlerinden birinde.

Her şey gözler önünde apaçık olup bitiyor. Ve her nasılsa Dikdik Palas’ın dik kafalı menfaat savaşçısı,

yasalarla açıkça belirtilen bir yolu izlemek yerine kendi bildiğini yapıyor, şahsi tarlasını sürer gibi

şehrin ortasında kaldırımı üç kez kırıp dükkanına giriş açabiliyor.

C

ihangir’de hergün, yasaları takm ayan insan­ lar ve yasaları uygulam aya gönülsüz ye tkili­ ler sayesinde yeni bir m acera (!) yaşanıyor. H at­ ta bazı m aceralar tekrar tekrar yaşanıp insana

“bu kadarda olmaz!” dedirtiyor. Tıpkı S ıra s e lv i- le r C a d d e s i’ndeki 180 n o lu bina­

nın bodrum katıyla ilgili yaşanan­ lar gibi.

Biraz d ikka tli olanlarım ız G i- m a ’nın hemen yanındaki D ik d ik P a la s ’ ın hem zem in dairesinin bir buçuk yıldır kaldırım dan giriş açı­ larak bir dükkâna çevrilm eye çalı­ şıldığının farkındadır m utlaka. Da­ ha önce de haberini yapm ıştık. Burası bir buçuk yıl öncesine ka­ dar girişi apartm an içinden olan bir daireyken dükkân haline g e ti­ rildi ve herhangi bir onaylı proje olm aksızın kamu kullanım ı için düzenlenen kaldırım dan yeni bir giriş açıldı. Mal sahibinin tam a ­ men kendi keyfine göre h içbir ya­ sal işlem yapm adan açtığı bu g i­ riş, mahalle halkının ve C G D ’nin şikayetleri sonucu 15 Eylül 2003 tarihinde Belediye yetkilileri tara ­ fından dolduruldu.

Am a mal sahibi S e rd a r D ik d ik 13

Ekim 2003 tarihinde gece yarısı hızlı ve gizli bir operasyonla kaldırımı oyarak girişi tekrar açtı. Bu durum CGD tarafından aylar boyu süren ya­ zışm alarla Belediyenin durum la ilgilenen birim ­ lerine bildirildi ve gerekli yasal işlem lerin yapıl­ ması istendi. Nihayet A ğustos ayının başlarında B e y o ğ lu Fen İş le ri M ü d ü rlü ğ ü ’nün gayretleriy­

le kaldırım yeniden d oldurulup eski haline g e ti­ rildi, döşem eleri yapıldı.

Fakat kamu alanlarını, kamu otoritesini ve ka­ mu haklarını hiçe saym akta h içbir sakınca g ö r­ meyen mal sahibi 2 Eylül 2004 günü yeni bir ge­

ce yarısı operasyonuyla taşları söktü, kaldırımı oydu ve bodrum kata caddeden girişi yine a ç ­ tı. Yani şahsi m enfaati için kamu alanını korku­ suz ve kaygısız bir şekilde gasp etm eyi ısrarla sürdürdü.

Söz konusu yer, A na d olu ’nun gözden ırak ücra bir kasabanın sapa bir ara sokağında d e ­

ğil; T ürkiye’nin en büyük m etropolü olan İstan­ b u l’un en kalabalık belediyelerinden birinin, ana arterlerinden birinde. Her şey gözler önünde apaçık olup bitiyor. Ve her nasılsa D ik d ik Pa- la s ’ın dik kafalı m enfaat savaşçısı, yasalarla açıkça belirtilen bir yolu izlemek ye rin e kendi b ild iğ in i yapıyor, şahsi tarlasını sürer gibi şehrin o r­ tasında üç kez kaldırımı kırıp d ü k ­ kanına giriş açabiliyor.

D ik d ik P alas vb. binalarda ya­ pılan yasadışı m im ari m üdahaleler ne yazık ki yetkililer tarafından ge­ rekli titizlikle ta kip edilip, yasal yaptırım lar uygulanm ıyor. Bu so ­ run ne zaman B e le d iy e B a şka n Y a rd ım c ıs ı H aşan A ta ç ’a iletilse alınan cevap aynı: “Bu tür şeyler her yerde oluyor. Neden büyütü­ yorsunuz ki?” Bu cevabı o kadar ço k duyduk ki m erak ediyoruz, A ta ç kim den yana; Yasaları hiçe sayan m enfaat avcılarından mı, yoksa hizm et etm ekle yüküm lü olduğu kam udan mı?

Biz sem tliler olarak Belediyenin artık üzerine düşen görevi hakkıy­ la yapm asını istiyor, kamu alanını gasp eden bu şahsın üç kez kaldırı­ mı kırarak kam u otoritesine karşı gelm esi d o la ­ yısıyla savcılığa suç duyurusunda bulunm asını talep ediyoruz. Eğer bu durum yetkililer tarafın­ dan hoş görülm eye / görm ezden gelinm eye d e ­ vam edilirse, binlerinin vatandaşın yasalara ve yetkililere olan güvenini özellikle sarsm aya ç a ­ lıştığına in a n a c a ğ ız .^

Erdil Yaşaroğlu

Pekalasına h e r yerini

9dze

Ice arayın l Depodaki

9 r t \ i k S / f Y i e t e f e d e b d k ı n

(6)

^ j Cihangir Postası

49. yılında 6-7 Eylül için genç bir yorum

“Neyin kilididir, h angi soruların cevabıdır 6 -7 Eylül? E konom inin halinin m i kilidi?

“Serm ayeyi nereden bulacağız?” “D estek y o k !” “A ltyapı olsaydı!”

“Para vardı kenarda ama işi bilen usta olm ayınca...” sözleri neden sanıyorsunuz.

İnsanın altından sandalye çekilince ne olursa işte ekonom iye, kültüre, sosyal hayata da o oldu.

İstiklal C a d d e si’ne to p top atılan kumaşların kırmızısı, C um huriyet Bayramı ’nda bayrak olacaktı.

K uyum cu dükkânlarından saçılan m üce vhe rle r Türkiye’nin m a d e n iyd i.”

Sinem Ayşim Özyurt

■ sterdim ki sunuşum sonrasında Iz ım b a gibi bir röportajım da ol­ sun. R öportaj yaptığım , o günü ya ­ şayan kişi deseydi ki böyle böyle oldu; şu yaştaydım , iyi hatırlıyo­ rum; kom şularım ız vardı, Y u n a n is ­ ta n ’a g ittile r o zaman, şunu şunu yaşadılar. İs tik lâ l C a d d e s i’ndeki d ü k k â n la rd a n sarkan kum aşları h erkes b iliy o r anlaşılan. C ih a n ­ g ir’de hatırlayabilecek kim e s o r­

sam bunu söylüyor. Bunu fo to ğ ra f­ lar anlatıyor zaten. Beni kum aşçı­ nın hikâyesi ilgilendiriyor. Am acım gündem e getirm ek, endişelendir­ m ek değil. Aylardan eylül, sem tler­ den C ihangir olu nca biz yazm aya­ lım da kim yazsın?! İsim verm eye­ cek, fo to ğ ra f ya yınlam ayacağım . Y aşam ayan b ile m e z belki; am a ç o k iyi tahm in e dilebilir ve anlaşıla­ bilir bir durum hissedilen te d irg in ­

lik. Dolayısıyla söyledikleriyle ye ti­ necektim ve zorlam ayacaktım el­ bette. Bilm eyene öğretm ek, hissi onlara da yaşatm aktı mesele. Tüm duygularına saygı duyuyor; bunu da anlıyorum.

Diğer açıdan bakılırsa... Kime, neyi anlatsınlar?! Biri teklifim i kabul etti diyelim . Eee! Zam an geriye d ö ­ necek mi, yaralar sarılacak; ocaklar yeniden tüte ce k mi? Büyükanne

m em leketine, A nadolu’ya göm üle- bilecek mi? Tansiyonu çıkıp felç olan anne yeniden yürüyebilecek mi? K üçük kızın Fransızca dersleri­ ne son verilip m ürebbiyesinin işsiz kalması bir ayrıntı sadece; aynı d ü ­ zen yeniden k u ru la b ile c e k mi? Hepsi geçm işe sıkıştırılmış, yüzeye çıkm asına izin verilm eyen felaket anıları, unutulm ak istenen. Bir hatır­ layacak, bir anlatacak olsalar!?

(7)

Cihangir Postası |

Yorum sa, o da benden!!!

“ Güzelliğinle böbürlenme b ir si­ vilce yeter, zenginliğinle böbürlen­ me b ir kıvılcım y e te r’’ sözü 1955‘ten sonra çıksaydı “ ...bir 6 Eylül yeter” diye biterdi herhalde.

1870’lerde Rum lar tica re tte iler­ lemeye başlar. Erm eniler daha çok zanaatçı kişiler, M useviler de Rum ­ lar kadar paya sahip değil henüz. 1923’te Yunan tab iiyetin e geçenler olur, her yıl yapılan anlaşm ayla herhangi bir sıkıntı yaşanm az. A n­ cak o yıl yapılm am ıştır.

6 Eylül günü, akşam a kadar sıra­ dan bir gündür ve tarihe geçece­ ğinden habersizdir. İkindi vakti o r­ talık karışır. Sanki özellikle bir ara­ ya getirilm iş olan insanlar kam yon­ dan boşalırcasına yayılır etrafa.

Daha önceden bildiğim iki hikâ­ yeyi anlatayım : T a ra b y a ’da yazlık, kiralanm ış bir Rum evi. Türklere ki­ ralamış yaşlı kadın. Kalabalığın se­ si yaklaşıyor. Ü çer- beşer kişi kapı­ ları çalıyor yıkarcasına; te h d it sa­ vuruyor, küfür ediyor. Evi kiralayan adam çıkıyor pencereden. Tanıyor aşağıdakini; İstanbul’a yeni gelmiş, B a lık p a z a rı’nda çalışm aya başla­ mış to y bir çocuk. Ç ocuğa iyiliği geçm iş adamın. “Ne arıyorsun bu­ rada?”, “Dayı ne işin var bu evde? Gâvur oturuyor ded iler.” Dilimin kem iği yok; ama o kadar da değil! R a m a zan E fe n d i’nin ettiği küfürle­

nin cevabı m uhtelif! Provokasyon bana sorarsanız. Çevreye uygun olm ayan “ Bir sopalı adam öteki sopalı adam a gel beraber b ir Pera yapalım !” deyip kam yonları d o ld u r­ m am ışlardır em inim ki! O nlara he­ d e f gösterilm iş ve kışkırtılan bu in­ sanlar kullanılmıştı. Olayların plan­ landığı, zam anın b ir gazetesinin akşam baskısının ç o k kısa sürm üş olm asından, yani zaten basılı o ld u ­ ğundan belli. Zaten her gün 20 bin basılırken o gün 290 bin basılmıştı.

“İktidar Sahipleri”ni destekleyen bir gazeteydi. S e la n ik ’ten bir haber geliyor A ta tü r k ’ ün evi bom balandı diye. Ekip anında hazır! Emir bekli­ yo r sanki!? G idiliyor, iş bitiriliyor. H albuki "bombaladığı” iddia edilen kişi bir Türk! Ayrıca okkanın altına yalnızca Rum lar gitm edi. Bir gayri­ m üslim düşm anlığının dışa vuru­ mu. Fazlası amacım ı aşacağı için hiç girişm iyorum . Devamı ve daha fazlası kaynaklarda, kapıları kilitli hafızalarda!

Ö nüm üzdeki yıl 50. yılı anılacak. M edyada daha geniş yer alacaktır. A m a in sa n la r su sm a ya devam edecektir. Sessizlikleri en büyük çığlıklarıdır belki de!?

A rtık kim se bana bir şey anlat­ maz. Size anlatırlarsa ben burada­ yım! Paylaşm ak erdem dir! C ihan- g irli’ye de bu yakışır! Bir Cihangirli dünyaya bedeldir! ^

ri yazam am . Bu arada evin sahibi titre m e k te ­ dir odasında.

Evdekilerden biri de 16 yaşında bir kız. A n­ nesi o sırada T a rla b a - ş ı’nda o tu ru yo r. B o - ğ a z ’a ka da r g elenler T a k s im ’e g itm e m iş olam azdı. A nnesi ne haldeydi acaba?

Anneyi ve onun evini eski kocasının m illiyeti kurtarır. Türk kom şular uyarır “Kocası Türk. B ir şey yapmayın!" Ve B a la t’ta ve Fe- n e r ’de ve A y v a n s a - ra y ’da ve K u r tu lu ş ’ta, A rn a v u tk ö y ’de neler oldu?

İs tik la l C a d d e s i’nde en pahalı kumaşın to p u 1 paraydı; güm üş si­ gara tabakaları, çerçeveler, ta b a k ­

saçılan m ü ce v h e rle r T ü rk iy e ’ nin m adeniydi.

M etropolün g ö b e k deliği, B e- y o ğ lu ’ nun T a rla b a ş ı sem tinde bir evden bir eve nasıl

o lur da çam aşır ipi g e rild iğ in in cevabı mıdır 6 Eylül? Yüksek tavanlı, dış yapısı röl- yefli binaların* g irişi nasıl 30x30 seram ik­ le döşendiği sorusu­ nun cevabı sizce ne­ dir? Size söyleyeyim ,

“Onda var da, neden bende yok; onun g i­ yin d iğ i g ib i g iyin ir­ sem, onun gördüğü itibarı ben de görü­ rüm ” ihtirasının sonu­ cu ile yukarıda sırala­ dığım soruların ceva­ bı aynı: 6 Eylül!

N edeninin, n iç in i-lar, m ücevherler, kü rkle r sudan

ucuzdu. Taşla, sopayla vitrini aşağı indirdin mi, hepsi senin. A m aç ö n ­ celikle zarar verm ekti, yağm a a r­ dından geldi. Sahibi

Rum, Ermeni, M use­ vi, hatta Türk. Dede­ den to ru n a geçen d ükkâ n ın cam ekânı tuzla buz, dükkân ha­ rabe. S u riy e P asajı, D ıy a n ış m e n t P asajı (şu an D a n ış m a n G e ç id i olduğunu sa­ nıyorum ), A fr ik a Han... G elinlikçi, te r­ zihane, düğm eci... C ih a n g ir , A rn a - v u tk ö y , K u rtu lu ş g i­ bi sem tlerde bir yaş­ lıyla, g ü n g ö rm ü ş le konuşsanız, m u h ab ­ bet sam im ileşse, eski zaman şöyle güzeldi,

insanlar öyle iyiydi ki kıvamına gelse, “Rum­ lar gidince hiçbir şeyde tat tuz kalmadı!” diye kilit noktasına varır söz.

Neyin kilididir, hangi soruların ce va b ıd ır 6 Eylül? Ekonom inin ha­ linin mi kilidi?

“Sermayeyi nereden b u la ca ğ ız? ” “D estek yo k!” “Altyapı olsaydı!”

“Para vardı kenarda, ama işi bilen usta o l­ m ayınca...” sözleri ne­ den sanıyorsunuz. İn­ sanın altından s a n d a l­ ye ç e k ilin c e ne olu rsa işte e kon o m iye , k ü ltü ­ re, sosyal hayata da o

oldu, is tik la l C a d d e s i’ ne to p to p atılan kum aşların kırmızısı, C u m ­ h u r iy e t B a y ra m ı’ nda b ayrak o la ­ caktı. K uyu m cu d ü kkâ n la rın d a n

û... ' .... •

“Bayar-Menderes döneminin büyük rezaleti”

Selim İleri 6-7 Eylül olaylarının olduğu tarihte Cihangir’de yaşayan küçük b ir çocuktu. O korkunç günlere dair hatırladıklarını daha önce

“Gramofon Hâlâ Çalıyor” adlı romanında anlatmıştı. Handan Şenköken’in hazırladığı söyleşi kitabındaki anılarında bizi yine

Cihangir’in o günlerine götürüyor...

(...) Korkunç bir olaydı. Hayli küçük olmama rağmen çok açık seçik hatırlıyorum (...) Tuhaf bir akşamdı. Beyoğlu’nda olayların patlak verdiğini işitmiştik.Teyzem de arkadaşı karıkocayla o taraflarda akşam yemeğine gitmişti; gece Kadıköyü’ne eve dönmeyecek, bizde kalacak. Onu merak ediyorduk. Derken güruh bizim sokağa geldi. Evlerin camlarını kırıyorlar, azınlık yurttaşlarını tartaklıyorlar, arada Türklerden itiraz eden olursa onları da hırpalıyorlar. Büyük bir panik. Babam müdahale etmeye kalkışmıştı. Annemin yalvarışları... titreyerek bekleşiyorduk. Güruh sokaktan nihayet çıkıp gitti. B ayar-M enderes döneminin büyük rezaletidir. Ertesi gün sokağa çıktığımızda, kasabımız T o d o ri’nin yıkık bir dükkân önünde ağladığını gördük. Güzelim Savoy Pastanesi’nin, mahallemize o kadar emeği geçmiş Savoy’up vitrinleri yerle bir edilmiş, sokakta kremalı pastalar, ezilmiş badem ezmesi, pasta gülleri, eriyip gitm iş dondurmalar... Beni Beyoğlu’na çıkarmadılar. Orası tanınmaz haldeymiş. Böylesi bir arbedeyle nereye varılır?! Bireyselliği büsbütün silinmiş toplu hareketlere kuşkum belki o tarihte başladı (...)

Selim İleri, Anılar: Issız ve Yağmurlu, sf: 22, Doğan Kitap

(8)

| Cihangir Postası

Orda bir köy var uzakta...

Ç em işgezek’te adını bizim sem tten yani C ih a n g ir’den alan b ir köy old u ğu nu b iliy o r m uydunuz?

Peki ya C ih a n g ir’de b ir zam anlar yeşillikler içind e evler olduğunu... Kolera salgını sırasında

İsta n b u l’un b ü tü n çeşm elerinin kapatıldığını... A ğaham am caddesinin hem en başındaki

kü çük Başel kırtasiyenin sahibi M e h m e t K üreli eski C iha ng ir’i anlatıyor.

Sinem Ayşim Özyurt

M

ehmet Küreli aslen Çem işgezekli. Büyük bü­ yük dedeleri molla. 1850’lerde İstanbul’a gel­ mişler ve sarayda öğretmenlik yapmışlar. Kardeş çocukları, köyden gelen diğer akrabalar da Sultan H am it’in yaptırdığı Hamidiye çeşmelerinden su da­ ğıtarak hayatlarını sürdürmüşler. Uzun yıllar yaptık­ larından Rumca, Ermenice, Yahudice konuşmayı öğrenmişler.

Firuzağa C am ii’nin altındaki, o zamanlar var olan, handa ya da bir apartmanda, simitçi fırınının yanındaki, yaşamışlar. Bina bir Fransız aileye ait o zamanlar. Yeşillikler arasındaki bu eve yazları geli­ yorlar. Kışın boş kalmasın diye yaşamları ve eve bakmaları için M ehm et Bey’in ailesiyle anlaşıyorlar.

Kolera salgını olduğunda çeşmeler kapanınca, kendilerine yeni işler bulmuşlar, meslek sahibi ol­ muşlar. Kimisi de geri dönmüş. “ Kızı” köyü muhta­ rı Cihangir’de çok köylüleri kaldığı için köylerinin is­ mini “ C ihangir Kızı” olarak değiştirmiş. Zaman içinde köy, o kişilerin sayesinde gelişmiş. Şimdi

izinlerinde önce oraya sonra tatil beldesine gidiyor­ lar; şayet az vakit varsa sadece köylerine.

M ehm et Bey’in babası 1955’te adliyenin me­ murluk sınavına girip kazanıyor. Köyde olan ailesini yanına aldırıyor. Hüseyin Ağa Bahçe S okak’a ge­ liyorlar. 65 yılında ev alıp K adiriler Y okuşu’na taşı­ nıyorlar. Ev alacaklarını öğrenen ahbap, akraba pa­ ra göndermek istemiş, “Ne zaman istersen öder­ sin!" diyerek. Para almadıkları kişiler alınmış, tenez­ zül etmiyorlar zannederek. Zaman öyle bir zaman anlayacağınız. 74’te de Asri T urşucu’nun karşısın­ daki eve geçiyorlar. Oradayken askere gidiyor, sonrasında evleniyor. Ve bu günler... Bu günlerde karşıda oturuyor. Çehresini değiştiren Cihangir onun Cihangir’i değil! “Cihangir’de Zaman"\ öğren­ mek için çalınacak kapılardan biri de onunki. Bir ta­ bure çekip kapının kenarına otursanız söyleyecek çok sözü olduğunu anlayacaksınız.

O yıllar geçerken Mehmet Bey ne yapıyor? ilkokuldayken gazete satarak Cağaloğlu mace­

rası başlıyor. Tahtakale - Cağaloğlu arasını arşın­ lıyor yıllarca. Kitapçılık ve kırtasiye işine başlıyor ile- riki yaşlarında. İşte bu M ehm et Bey’in hayat görü­ şünün şekillendiği, güçlendiği dönemdir. Kitap, sat­ tığı mal değildir onun için. Arkadaşlarını başkasıyla tanıştırmak, paylaşmak demek doğru olacak.

işi Edirne’den A rdahan’a kadar gitme imkânı sağlamış ona. Okuduğu karakterler insanlara yakla­ şımını, onları anlamasını kolaylaştırmış. Hayat mü­ cadelesi, yıkımlar, düzen değişiklikleri belki bu yüz­ den kişiliğinden bir şey kaybettirmemiş, hatta ona birer kazanç olmuş.

19 yıldır Ağaham am C addesi’nde bir Başel K ır­ tasiye var. Zaten bildiğiniz bir yer. Dükkânı ufak gö­ rüp Karamürsel sepeti sanmıyorsunuz değil mi? Ne varsa onlarda vardır asıl. “Bu zaman da kaldı mı ki?”

sorusuna cevap hep o küçük yerlerden gelir ve ora­ ya her şey sığar.

Çemişgezek nerede, Cihangir nerede? Cihangir Köyü Çemişgezek’te!

(9)

Cihangir Postası |

Q

Kaybettim

1954’de geldim köyümde dünyaya

Köyümde doğar doğmaz girmişim havaya Büyümüşüm düşe kalka çarpınca kayaya Çarpınca kayaya neşe m i kaybettim Akıllı olayım diye geldim sılaya Hasret katmıştım dut ile valaya Kapattılar beni anamla b ir odaya

Hasretten çocuk iken köyümü kaybettim Bin azar bağırışlar dayak ile büyüdüm Yaramaz korkak garip b ir söğüdüm

Babam gezmeye götürse de aklımla köyüdüm Bu çileli İstanbul’da sılamı kaybettim

Artık büyümüştüm okullu oldum Okul ile ev arasında ben b ir yoldum Kendime küçükken b ir sevgi buldum

Bulmaz olaydım şimdiden yolum u kaybettim Sevgimi düşünmekten bahtiyar oldum Sevinçliydim kendime b ir sevgi buldum Kendim okulda aklım onda sararıp soldum Gönlümü dinlemekten okulu kaybettim Genç yaşta düştüm ekmek yoluna Alırdım su testimi satmak için koluma Allaha dua ederdim bereket ya bu kuluna Çileli çalışmaktan ruhumu kaybettim İşlerde çalıştım aklım hep onda

Sevgimi sordular Cihangirköyü sılamda

Trenleri yolladım Haydarpaşa’dan hep selamla Trenleri uğurlarken gözyaşlarımı kaybettim

Artık büyüdüm sevdiğim i istediler Söz kesildi artık nişanlısın dediler Yaşım geldi askere gönderdiler Hem sılamı hem gurbeti kaybettim Askerliğim sayarak b itti teskeremi aldım Koşarak sılama sevdiğim i gördüm orda kaldım Sanki o arı ben şifa için baldım

Sevgime kavuştum üzüntümü kaybettim Görüşme kısa sürdü yolum İstanbul’a Gözler görm ez oldu ne ana ne baba ne hala Ciğerim ateş içinde akıl oldu sıla

Sevgimi düşünmekten kendim i kaybettim Düğün hazırlıkları rüya g ib i sürdü

Sevdiğim İstanbul’da ben aşık o güldü Gözüm ondan başka görmez b ir kördü Kendimi kaybederken bakan gözü kaybettim Evlendik kavuştum artık davul zurna ile Sanki kırk gün doladılar bizi dile Dediler bakın ne m utlu b ir aile

M utluluk dostum uz mutsuzluğu kaybettim Senemiz doldu dünyaya geldi kızımız Sevinçten çekilmiyordu nazımız Sanki tatlı birşey oldu alın yazımız Babalığı kazanırken uykumu kaybettim Senelerce bin özen ile yavrumuzu büyüttük yaramazlık yaptığında kulağını büktük Hastalandığında inanın gözyaşı döktük Evladımız için saçımızın siyahını kaybettik Seneler geçti iki evladımız daha oldu Çocuklarımız evimizde şeker ile baldı Hepsi teker teker büyüdü, yürüdü aldı Seneler kovalayınca gençliğim izi kaybettim

(10)

| O | Cihangir Postası

H erşey iyi güzel de, biz yürüyem iyoruz

Cihangir artık b ir kafe cenneti. Eskiden var olanlarla birlikte onlara yeni katılanlar mahallemizdeki hayatı fazlasıyla

hareketlendiriyor. Aslında yaz aylarında dışarıda oturup açıkhavanın keyfini sürmek hiç de fena bir şey değil.

Firuzağa’daki kahvelerin masalarını zabıtaların şerrinden kurtarmak için hep birlikte az savaş vermedik! Ama bu yeni

kafelere küçük b ir itirazımız var. Onlar kendi alanlarına sığamadıkları için işi biraz ileri götürüyorlar ve biz artık yaşlı,

sakat, çoluk, çocuk kaldırımlarda yürüyemiyoruz. Sefamıza cefa karıştırmadan, buna bir çözüm bulsak diyoruz...

Bilge Irm ak

K

üçükken annem ile e ttiğ im kavgalar şim d ikin d e n farklıydı. O c a d d e ­ de yürü rd ü inatla, ben kaldırım da. A nne o m uydu yo ksa ben mi? Kı­ zardım , ca d d e d e n araba g eçerdi; yayalar için kaldırım vardı.

A rtık ben de ca d d e d e n yü rü yorum ; am a büyü yü p anne o ld uğ u m için değil; kaldırım da yer olm adığı için. K aldırım larda masa, kasa, bizde ta ­ sa. P usetle aralardan g eçem ezsin, m asaların arasinda ancak sekersin.

Her şey iyi, güzel de paşam ; yü rü ye m iyo ru z bile. A lış-ve riş sonrası elim izde p oş e tle r m asalar arasından geçm ekte n sıkılıp kendim izi c a d ­ deye atıyoruz. E zilm em ek için o to m o b ille re yol veriyoruz, e ca dd e o n la ­ rın. Z aten ca dd e nin, sokağın iki yanı park e d ilm işle rle dolu. H areket ha- lin d ekile rin biri b üyü k olsa aynalar toka la şıyor. Bir biz eksik kalıyorduk e lim izde poşe tle rle ; biz de ca d d e d e yiz elim izde poşetlerle.

O to m o b ille rin sağlı sollu park edilm e sin in b ir çaresi bulunsun. İnsan­ lar ne yapsın, o to m o b ille rin i katlayıp evlerinde, iş ye rle rin d e saklayam a- yacaklarına g öre sokağa park e diyorlar. E pekiyi am b ula n sa ihtiyacım ız

olsa ne yapacağız? Bir cevap a la b ilir m iyim lütfen!? Ben park edenleri anlıyorum da o nlar beni anlıyor mu?

S orun şahsi sorunum değil ki! Herkesin hastası o la bilir; herkes, ü s te ­ lik acil olarak a m bulansa ih tiya ç d u ya b ilir. O to m o b ille rin i sepetle y u k a ­ rı çe kip yolu açam ayacaklarına göre acil durum planını açıklasınlar lü t­ fen.

İtfaiye g erekliliğ i de var tab ii. Allah m uhtaç etm esin; ama buna sığı­ nanlayız. Eşeğim izi sağlam kazığa bağlasak diyorum .

O to p a rk sorunu, ih tiya ca o to m o b il engeli yeni değil, cafe engeli yeni olsa da; çözüm gelem edi g itti. Yer vardı da güzide m uhtarlarım ız y a p ­ tırm adı mı? Var olan şa rtla rd an çözüm b ulsun la r diye, onlar b u lu r diye yerlerindeler.

S evgili m uhtarlarım , kıpırdasanız d iyo rum . Plan ve icraat bekliyoruz. Y erim iz yu rd um uz belli. Siz yapın, biz nasıl olsa g ö rü r te şe kkü r ederiz. Aynı sandık başında sizin bize te şe kkü r e ttiğ in iz g i b i ! ^

(11)

Cihangir Postası |

Niyet sefa; kısmet cefa

B

ir za­ m anlar geniş cad­ deleri, ra­ hat kaldı­ r ı ml ar ı yl a son derece Sr k o n f o r l u bir yaşama alanı olarak düzenlenen Cihangir’de artık yayalara pek huzur yok. Tüm ka- feler sadece kapılarının önüne değil sokağın ortasına da masa koymak su­ retiyle ne yazık ki kamu alanlarını özel mülkiyet haline getirdiler. Öyle ki eğer kaldırımdan yürürken yolunuzu hiç değiştirmez ve karşınıza çıkıveren masaların arasından geçme cüreti gösterecek olursanız bazen tatsız olaylar da yaşayabiliyorsunuz. Örne­ ğin kelli telli biriyseniz tuhaf bakışlara;- orta halli bir tavrınız varsa sitemli cık cıklara, biraz ezilebilir görünüyorsanız ya da çocuksanız azarlara maruz ka­ labiliyorsunuz. Sizden masaların ara­ sından geçmek yerine inip yoldan yü­ rümeniz istenebiliyor. Zaten çoğu kez geçecek yer de olmuyor. Elinizde pu­ set/ poşet/baston vs varsa masaların arasından geçerken insanları yerinden kaldırmanız, sağa sola itmeniz gere­ kebiliyor. Bir sürü yaya da bu tuhaf işi yapmamak için karşısına çıkan her kaile engelinde yolunu değiştirip cad­ deye iniyor!

Oysa tümkafe/bar/restoran/pasta- ne sahipleri biraz düşünceli davranıp

kaldırımın sağında/solunda/ortasında yayalar için bir yürüme alanı bıraksalar sorun hemen çözülecek. Yasaların yeterliliği tartışılabildiğinden ve semt sakinleri de aslında açık havada yiyip içme keyfine itiraz etmediğinden, ya­ yalara gerekli saygı gösterildiği sürece bu yasa dışı düzene hoşgörülü yakla­ şılabilir. Ama aksi halde unutmayın ki bir vatandaş olarak onlardan işgaliye izinleri olup olmadığını; işgaliye alan­ larının sınırlarını; işgaliye vergilerini her ay düzenli ödeyip ödemediklerini sorma; eğer yayaların yürüme alanına tümüyle işgaliye izni gerçekten veril­ mişse belediyenin bu hukuksuz işi na­ sıl yaptığını soruşturma ve buna itiraz etme hakkınız var.

A y r ı c a , : zaten yıl­ lardır yaşa­ nan park sorunu ye­ ni mekan­ lar yüzün­ den iyice içinden çı­ kılmaz hale geldi. Kafeler önlerine araba park edilmesini istemedikleri için önce çi­ çekler, saksılar koymaya başladılar. Sonra hızlarını alamadılar çiçeklerle saksıları caddenin ortasına koyup ma­ salarını da caddelere taşırdılar; yine yetmedi saksıları çiçekleri sağa sola da kaydırıp mekanların önlerinde T şeklinde şahane alanlar açtılar ve o

alanları cebren ve hile ile araba parkı­ na men ettiler.

Ama biz Cihangirliler istersek ara­ balarımıza yer aramak zorunda kaldı­ ğımızda bu saksıları derin bir nefes alıp yolun ortasından kaldırabilir, ke­ nara çekebilir ve arabalarımızı bu me­ kanların önüne park edebiliriz. Çünkü kimse caddenin düzenlenmesinde ki­ şisel bir tasarruf yapamaz. Sürücüler sadece trafik kurallarına göre yapılan resmi düzenlemelere uymakla yüküm­ lüdürler. Yoksa yatırımcıların şahsi menfaatleri için saksılarla ima ettikleri/ şart kıldıkları park edilmez yasağını takmak zorunda değiliz, itiraz eden olursa onları polis çağırmaya ve hak­ larını (!) aramaya davet edebiliriz.

L isten in en sonun­ daki şika­ yet de gü­ rültü. Şim­ diye kadar e ğ l e n c e m e r k e z i değil ya- W şam alanı

olarak varolan Cihangir bu kafeler sa­ yesinde ister istemez sesleri dışarı ta­ şan misafirler ağırlamaya başladı. Bu da ev içi hayatları olumsuz etkiliyor. İnsanlar kimi zaman pencerelerini bile açamıyorlar. Leyla’nın komşularının isteği üzerine 23.00’den sonra dışarı masa koymaması ve çevreye gürültü gitmesini engellemek için çaba gös­

termesi şa­ hane bir saygı örne­ ği. Eğer bu tür incelik­ lere dikkat e d ilm e z s e C i h a n g i r y a k ı n d a

yüzyıllardır koruduğu o kıymetli ma­ halle kimliğini kaybedecek ve iş yerle­ rinin istilasına uğrayarak yepyeni bir kimlik kazanacak, uc

alı

K a fe le re Güzelleme

Bu Eylül'de de gelmediyse sevdiğin, Canını hiç sıkma!

0 güzel başını Leyla'ya yasla! Kısalan gündüzleri

İskeçeli'de tamamla; Sonra da ver elini Smyrna!

Akşam oldu hüzünlendim ben yine; Önce Çınaraltın'a gidelim,

Sıkılırsak uzanırız Porte'ye. Çay içelim, kahvaltı edelim; İlk gözağnmız Kahvedan'da fo to ğ ra f çektirelim.

İzm ir'in kavakları, Ordu'nun dereleri varsa Cihangir'in de cafeleri... Her gece birine takıl, unut gizli özneleri. Yaz başlamış, bitmiş; ne diye üzülesin?

Bu mevsim Leyla’nın gözdesi gene sensin.

(12)

j Cihangir Postası

İki günlük tatilim

M

erhaba saygıdeğer okurlarım ben Halil Karlık bu gün sizlere iki gün­ lük tatil maceramı anlatacağım. Efen­ dim günlerden cuma, cuma namazımı kıldım iki günlük tatile çıkacağım ama önce bu akşam yapılacak sünnet şöle­ nine katılacağım. Şölene katıldım,son­ ra 34 MIB 41 ford eskort arabama ben, büyük kızım Yasemin, 3 çocuğu, oğ­ lum Kahraman, ortanca kızım Tuğba Karlık. Silivri G ü m ü ş y a k a ’y a doğru yola koyulduk. Saat 10:30’da Gümüş­ yaka’ya vardık. Bizi eşim Emine ve en küçük kızım Gözde Şükriye Karlık karşıladı. Hoşgeldin, muhabbetinden sonra 9. cadde, 3. sokakta bulunan komşularımla sahile, yani bizim deyişi­ mizle kordon boyuna hafif bir gezinti yaptık. Çok yorgun olduğum için saat oniki civarında uyudum.

Yeni bir güne saat yedide kalkarak başladım. Hemen kordon boyuna Der­ ya Pastanesi’ne gittim. Beş altı arka­ daş orada otururuz, muhabbet ederiz. Bana hoşgeldin başkanım dediler. Bu arkadaşlar oturaklı, üstdüzey, emekli subaylar, devlet memurları. Efendim kahvaltı öncesi bir çay, bir poğaça al­ dım, muhabbetimiz saat dokuza kadar uzadı. Dokuz yaşındaki torunum Gi- zem nur geldi, dede kahvaltı hazır de­ di. Gizem’in heyecanını anlıyorum, bir an önce denize gitmek. Eve geldim,

herkes kalkmış beni bekliyor, kahvaltı­ mızı yaptık. Ben eşim ve torunum Gi­ zem denize yüzmeye gittik. Yasemin de küçük oğlu Furkan’ı yanına almış sahilde, kumsala oturdular. Bir müddet sonra iki yaşındaki Furkan ile göz gö­ ze geldim. Gel bana dedeciğim dedim, nereden bileyim o küçük çocuğun de­ nize atlayacağını, birden fırladı koşa koşa denize atladı. Az daha boğula­ caktı. Annesine bağırdım, Yasemin koş koş diye Yasemin öyle bir hışımla koşdu ki elbise ile denize atladı oğlunu kurtardı. Furkan’ın denize atlayacağını bilseydim öyle şaka yaparmıydım. Az kalsın yazlık hayatımız mahfolacaktı.

Ben, eşim Emine, büyük torun Gi­ zem hemen denizden çıktık eve gittik. Duş aldım, şöyle bir uzandım. Aradan yarım saat geçmişti ki, bir ağlama sesi duydum, hemen uzandığım yerden fır­ ladım. Bir de baktım ki denizde boğul­ maktan kurtulan Furkan’ı arı sokmuş. Evin önündeki erik ağacına gelen arı yere konmuş, küçük Furkan arıyı eliy­ le tutunca arı da sokmuş. Karşı komşu Sibel hanım merhem getirdi. Fur- kan’ın eline sürdük, ağrısı hemen geç­ ti. Furkan zaten pek ağlamayı sevmez. Efendim bu sıkıntıyı üzerimizden at­ mak üzere iken bu seferde Furkan’ın abisi Sefa’yı ayağından arı soktu. Bir çığlık, bir çığlık Sefa’yı zor susturduk.

Torunlarım G izem , Sefa, F u rkan ve A h m e t Can

Sefa dört yaşında, çok sevimli konuş­ mayı çok sever, düzgün konuşur. Efendim bu sıkıntıları üzerimizden at­ tık, bir daha böyle şeyler bizim ve sîz­ lerin başına gelmesin.

Cumartesi saat beş civarında aile­ cek balık ziyafeti çektik, afiyet olsun di­ yebilirsiniz. Ne isterseniz bana aynısı olsun size. Daha sonra kordon boyuna yürümeye çıktık.

Kordon boyunda da yürümenin zev­ ki başka oluyor. Yol kenarlarına, tabak çanak satanı, elbise satanı, mısırcısı, kokareçcisi, sebzecisi, eğlence yerleri, gözlemecisi, beş adet dondurmacısı. Biz şahsen dondurmamızı Derya Pas­ tanesinden yiyiyoruz. Kordon boyu­ nun bir kilometrelik yolunu her gün en az üç sefer geziyoruz. Pazar sabahı saat yedi de kalktım, yine Derya Pas­ tanesi’ne gittim, pazar olduğu için on kişi olduk. Yine gırgır şamata saat do­ kuz oldu. Denize gittik, ama bu sefer

çocukları almadık, hava çok güzeldi bol bol güneşlendik akşam oldu. Karşı komşumuz Nermin ablanın torunu A r­ da beyin yaş günü var.

Tüm 9. cadde 3. sokakta bulunan bayanlar ve çocuklar iki yaşına giren A rd a ’nın yaş gününe davetli. Saat 10’da herkes gelmiş, eğlence başla­ mış, fotoğraflar çekiliyor, pastalar ik­ ram ediliyor, kolalar içiliyor, eğlence ful gidiyordu ki, bir rüzgar başladı, ağaçlar sanki yere yatıyor. Arkasında bulutlar çarpışıyor, şimşekler çakıyor, hanım­ lardan biri bağırıyor, yağmur da yağsa oynayacağız kar da yağsa oynayaca­ ğız. Öyle bir yağmur başladı ki, bar­ daktan boşalırcasına, sandalyesini alan kaçıyor. Bir de baktım ki ortalık bom boş olmuş.

Ben Halil Karlık küçük A rda’ya nice yaş günleri diliyorum, iki günlük tatilim burada bitti. Bir kusurumuz varsa affo- la, saygılarımla, ur

Pasaportsuz-Vizesiz Yunanistan

Spiro Hacıanastas

S

on dönemde Cihangir’de yaşanmakta olan yeniden oluşumda, sayısı gün geçtikçe artan cafe-restoranların, semtimize büyük bir katkısı olduğu yad- sınamayacak bir gerçek. Farklı tatları müşterilerine sunan mönüleri ile birbirle- riyle tatlı bir rekabet içindeki bu mekânlar çoğu yerde yan yana olmalarına rağ­ men özellikle akşam saatlerinde dolup taşmakta. Yaz mevsimini fırsat bilip kal­ dırımlara sıçrayan masaları her ne kadar yayaların yürümesine engel olsa da, sokaklara bir canlılık katmakta. Anlaşılan Cihangir, Beyoğ-

lu’nun eski kozmopolit havasını yakalama çabasından pa­ yını fazlasıyla alacak. Üstelik bunu sadece Cihangir sakin­ leri sayesinde değil, bu güzide semtin tadına varabilmek için Cihangir’i ziyaret eden tüm İstanbulluların katkısıyla başaracak. Bazılarımız Villa Z ürich O teli’nin girişinde açı­ lan Leyla’dan sonra, Rana isimli bir mekan bekleyedur- sun, biz şimdilik Laila-Reina rekabetini boğazda bırakıp Cihangir’e renk veren yepyeni yerlerden birini tanıyalım. Gourmelit PERA’yı çoğunuz duymuşsunuzdur. Makarna, peynir ve şarap üçlüsü bu mekanda en parlak dönemleri­ ni yaşıyorlar. Yalnızca butik tarzda üretilen şaraplara mö­ nüsünde yer veren Gourmelit PERA; sunduğu ihtisas mutfağı ile de dikkat çekiciydi kış boyunca... Mayıs’tan bu

yana; Ç ukurcum a M eydanı’na bakan bahçesinde, gruba yeni katılan Vasilis K lim a n takis’in de yönlendirmesiyle, “ İskeçeli’nin Kahvesi” ni oluşturmuş dü­ rümdalar. Iskeçe daha bugün bile Yunanistan’da Müslümanlarla Hıristiyanların bir arada yaşadığı bir şehir. Aynı şekilde Çukurcum a. Uzun seneler boyunca İstanbul’un bu eski semtinde Müslüman Türklerle Rumlar bir arada yaşamış... Yüksek eski binaların arasında; Ç ukurcum a C am ii’nin hemen karşısında; son kalan boşlukta hayat buldu Iskeçeli’nin Kahvesi. Yunan kültüründen olduğu

kadar Türk misafir perveliğinden örnekler sizi karşılıyor. Gün boyunca George Dalaras, Giannis Parios, Haris Aleksiou gibi tanınmış Yunan sanatçıları yanı sıra Türk sanatçıları tarafından seslendirilen onlarca şarkı duyuluyor. Ancak karşılıklı tolerans ve iyi niyet duyguları dahilinde. Çünkü ezan okunduğunda müzik yayını kısılmakta ve ibadet eden kesime saygı ile yaklaşılmakta. Türk ve Yunan kahvesi tartışması mönüde her iki isim de verilerek aşılmış durumda, ya­

nına sakız reçeli sunarak... Yunanlıların vazgeçilmezi olan frappe’nin ise, su hariç, tüm malzemesi Yunanistan’dan özel olarak getirtilmekte. Ev tipi pastalar ise Vasil’in anne­ si tarafından günlük olarak yapılmaktaymış. Türk kültürü­ nün vazgeçilmezi olan nargile de burada unutulmuş değil. Farklı tatlardaki nargile çeşitlerinin yanında, daha hafif ol­ ması biraz da hanımlara yönelik olması için sütlü nargile de servis ediliyor. Burada amaç gelenlerin zevkli saatler geçirmesi ise; hizmette sınır yok diyor işletmecileri... işte size bir ilk; Dizüstü bilgisayarınızı yanınızda getirirseniz ADSL ile internete ücretsiz bağlanabilirsiniz.

Mevsim kışa yaklaşıyor. Peki bu havayı nasıl devam et­ tirecekler? Ekim ayının başından itibaren; İstanbul’un en iddialı Rum meyhanesini oluşturmak üzere kolları sıvamış­ lar. işletmecisi, aşçısı, müzik yapanları Rum olan bir Rum meyhanesi. Dekoru ve garsonların giyim kuşamı bile insanların gelip fotoğraf çektirmesine imkan sağlayacak şekilde olacakmış. En uygun ev tipi mezeler için üç ay boyunca de­ neme çalışmaları devam ediyormuş. Heyecanla Ekim ayının başını beklerken; şimdilik komşumuz Yunanistan’ın bir bahçesine yaptığımız pasaportsuz, vize­ siz kısa süreli bir geziyle yetiniyor, kültür yakınlığının vermiş olduğu sıcaklığı bir kez daha içimizde hissediyoruz. k İ

K

İL

İskeçeli’nin Kah

(13)

Cihangir Postası | | ^

İki güzel ve başarılı kadın

%

Gün İrk

2

002 kışında bir hafta süreyle ara­ lıklarla yağan karın beyaz örtüsü İstanbul’a büyülü bir güzellik katmış­ tı her zamanki gibi. Böyle zamanlar­ da Cihangir’in Tarihi Y arım ada’ya bakan evleri ve karşı kıyılar seyredil­ meye doyulmaz bir tabiat harikası­ dır. Öte yandan İstanbul’da her kar yağışı hayatı felce uğratır. Trafik du­ rur, insanlar evlerinden çıkamaz, okullar kapanır. Bu durumda en ça­ resiz kalanlar ise sokak hayvanları­ dır.

O sene Cihangir’in merdivenli yo­ kuşlarından birinde belli aralarla yer­ leştirilmiş ve iç açıcı renklerle boyan­ mış köpek kulübeleri gördük. Karın beyazlığıyla hoş bir zıtlık oluşturu­ yor, insanı gülümsetiyordu. So­ kak köpekleri bu sevimli evleri hemen mesken edinip sokağı da sahiplenince bu duruma sevinen­ ler kadar hoşlanmayanlar da dev­ reye girdi. Derneğe şikayetler gel­ meye başladı. Geniş çevresi ve önemli noktalardaki insanlara bü­ yük bir doğallıkla ulaşabilmede özel yetenekleri olan arkadaşımız Necile, köpek evlerinin Ç evre ve Hayvan D ostları D erneği tara­ fından korunduğunu öğrendi. He­ men dernek yöneticileriyle bir araya gelmemizi sağladı. D ernek Başkanı Fatoş Balkan, çalışma arkadaşları A yfer U zunoğulları ve A ynu r N a rle r’le buluştuğumuz gün Cihangir’deki sokak hayvan­ larının kısırlaştırılması ve barınak konusunda kararlar alındı; daha sonra bu görüşler C ih a n g ir Pos- ta s ı’nda yayınlandı.

Bazı ilk karşılaşmalar etkileyici­ dir. O günde öyle oldu. Zaman içinde pek çok ortak bakış açısı yakaladık bu üç güzel kadınla. Çok özel bir kadın olan Fatoş ha­ nımı size daha sonra tanıtacağım. Ama önce A ynu r ve A yfe r kardeş­ lerden başlamak istiyorum. İkisi de C ihangir’de oturuyor, ikisinin de dünya güzeli birer kız çocuğu var. İkisi de iş ve aile hayatlarını başarılı bir şekilde sürdürüyor ve ikisi de Si­ vil Toplum örgütlerinde gönüllü ola­ rak çalışıyorlar. A ynu r N arler şöyle anlatıyor kendini; “Aslen Kayserili­ yiz. 1971’de babamın işi nedeniyle Çanakkale’ye geldik. Üç kız, bir erkek kardeşiz. Aile bağlarımız çok kuvvet­ lidir. Anne-baba-çocuk ilişkilerini mükemmel yaşadık. Okul yıllarında okuma ve yazmaya çok meraklıydım. 1996’dan sonra İstanbul’da reklam sektöründe çalıştım. Eşimin ve ailesi­ nin gazeteci olması benim bu dünya­ nın içine girmemi sağladı. Eşim Işık’ın Cumhuriyet’te çalıştığı yıllarda ben de Hürriyet’te çalıştım. Kısacası

alaydan yetiştim. Kayınpederim Ça­ nakkale’de elli yıldır yöresel gazeteler çırakıyordu: Haber, Anafartalar ve Devrim gazeteleri. Eşim ve ben O’nun misyonunu sürdürüyor, yirmi yıldır geceli gündüzlü çalışarak Olay gazetesini yayınlıyoruz. Eşimin ayrıca İstanbul’da şirketi var. Mali, idare ve pazarlama konuları benim kontrolüm altında. İstanbul’la, Çanakkale ara­ sında, iki evle iki işin sorumluluğunu sürdürüyorum. ”

Geçtiğimiz Ağustos ayında İkincisi gerçekleştirilen ve C ih a ng ir G üzel­ le ş tirm e D erneği olarak bizim de davet edildiğimiz Ç anakkale S okak Ş e n lik le ri’nin organize komitesinde

adına uluslararası bir çocuk şenliği yapmayı da düşünüyoruz. ”

A yfe r hanımın örnek bir sivil giri­ şim başarısı daha var: Ç anakkale Ş eh itle r A b id e s i’nin yarım kalma­ sından ötürü O lay G azetesi’nde ko­ nuyu gündeme getiriyor. K ü ltü r Ba­ k a n lığ ın a faks çekiliyor. B ozcaada- lı yazar H aluk Şahin konuya sahip çıkıyor. Ç a n akka le ’de U ğur D ün­ d a r’ı arıyor, konunun A rena progra­ mına taşınmasını sağlıyor ve anıtın tamamlanması için bir kampanya başlatılıyor. Yapımına 1987’de baş­ lanan eser ancak bu sene, bu kam­ panya sayesinde tamamlanıyor ve Ç a n a k k a le Z a fe ri’ nin yıldönüm ü

de çalışıyor A ynu r ve asıl önemlisi de bu şenliğin fikir annesi...

“ 1992'de Ağırkapı’da Hıdırellez Şenlikleri’ne katılmıştı. O neşeli or­ tamdan çok etkilendim. Bu modeli neden Çanakkele’de de uygulama­ yalım diye düşündüm. Fikrimi etkile­ yici gücü olan arkadaşlarımla ve Be­ lediye Başkan imiz Ülgür Gökhan’la konuştum. Herkes projeye gönülden destek verdi. Bu seneki şenlikte 45 etkinlik vardı. 2 gün sürdü. Kurumla- rın ürünlerini tanıttıkları açık büfe stantları ve eğlencenin yanı sıra sa­ nat ve kültür etkinlikleri de oldu. Bi­ zim gençlerimize Bulgar ve Romen gençler de katıldı. Yani binin üstünde genç organizasyonda çalıştı. Biz bu çalışmalarda sivil insiyatifin gücüne inanıyor, çıkar gözetmeden topluma hizmet etmeyi amaçlıyoruz. Seneye dünya çocuklarına Truva’yı tanıtmak

olan 18 M art’ta büyük bir törenle açılıyor.

Ayrıca Çanakkale’deki Çevre ve Hayvan D ostları D e rn e ğ i’nde de çalışıyor. Daha anlatacak çok şey var ama sokak köpeklerinden N arler ailesinin bireyi olma şansına erişmiş, cilveli B e tty sıkıldığını belli edince konuşmayı kesiyoruz.

Kardeşi A y fe r İstan b ul Ü n ive rsi­ te s i G aze te cilik F akültesi mezunu, okul bitirdikten sonra tek başına ya­ şamla başa çıkmayı seçiyor. Ingilte­ re’ye gidiyor, uzun yıllar re storanlar­ da her türlü işi (temizlik, garsonluk, aşçılık) yapıyor. Sonra kendi lokan­ tasını açma fikriyle İstanbul’a dönü­ yor. Kendisi de vejeteryan olduğu için bütçe olarak da herkesin gelebi­ leceği, kendi emeğiyle boyayıp d ö ­ şediği sevimli bir vejeteryan lokanta­ sı açıyor Beyoğlu’nda. Hayvanları

çok sevdiği için adını P arsifal koyu­ yor. Parsifal, bir masal kahramanı olan Ç izm eli K e d i’nin adı. Müşteri olarak gelen insanlarla, kurulan ilişki zaman içerisinde dostluğa, arkadaş­ lığı dönüşmüş. Artık hayatta olma­ yan annelerinin, ninelerinin reçetele­ rini, kendi özel tariflerini onlarla pay­ laşanlar da var. A y fe r bütün kültürle­ rin mutfaklarını incelemiş ve bu bilgi­ leri bizim damak tadımıza uygula­ mış. Sekiz yıllık çabalarının ürününü de güzel bir ödülle almış! P arsifal 2000 yılında Avrupa’da Türkiye’nin en iyi vejeteryan lokantası seçilmiş.

Hayvanlarını ve doğaya verdiği öneme sıra gelince şöyle anlatıyor:

“Önceleri hayvanlardan çok kor­ kardım, bir gün eve eşim bir kedi getirdi. Kediyi balkona kapattım, hayvanın balkondan düştüğünü görünce çok üzüldüm. Onu alıp iyileştirdim. Sonra aramızda bü­ yük bir sevgi oluştu. Evdekiler yetmedi, sokaktaki hayvanlara da bakmaya başladım. 15 yıldır Çev­ re ve Hayvan Dostları Derne­ ğ i’nde çalışıyorum. Dernek olarak, kısırlaştırma, aşılama ve danış­ manlık konularında Türkiye çapın­ da çalışıyoruz. ”

A yfe r bu arada lokantasındşki boş zamanlarında, en arka masa­ ya ilişip çok güzel hayvan hikaye­ leri de yazıyor, iki kardeşin aile bağları öyle güçlü ki, Ayfer ablası­ nın Çanakkale’deki sokak şenlik­ lerine gazeteci olan eşi ile birlikte destek veriyor. Önemli insanların şenlikteki panellere, konuşmacı olarak katılımlarını sağlıyor. İki yıl­ dır pek çok gazeteci, aydın ve çevrecinin katıldığı neşeli bir grup İstanbul’dan Çanakkale’deki şen­ liğe Ayfer’in “güzel hatrına” gidi­ yor... Bu aralar en büyük abla A y­ sel mutfakta en büyük yardımcısı. Anneleri Sabiha hanımdan öğren­ dikleri Kayseri Mantısı, açma yufka­ dan börekler bir anda pişip geliveri­ yor önümüze. Mutfak masası pişen yemeklerin test edildiği, günlük olay­ ların keyifle paylaşıldığı bir aile orta­ mı. A y fe r’in sevgili kızı Doğa, okul­ dan gelince karnını doyurup “güzel prenses resimleri” yapıyor masanın bir köşesinde. A y n u r’un sinema te ­ levizyon eğitimi gören zarif kızı Ç a ğ ­ lar, sıkışık zamanlarda servise yar­ dım ediyor. Bu güzel insanlarla ta ­ nışmak ve farklı lezzetler tatm ak is­ terseniz. A k s a n a t’ ın arkasındaki K urabiye S o k a k ’a girin. 13 numara­ lı P a rs ifa l’in önünde sizi yakışıklı bir genç karşılayacak, adı: Nahif. Ona Ç izm eli K e d i’yi sorun! Size en güzel hizmeti sunar. Ç izm eli K e d i’yi de alır masanıza oturtur! ^

Referanslar

Benzer Belgeler

Zimbabwe'de milyonlarca insan için temel hammadde olan mısırın fiyatında oldukça hızlı bir artış var ve bunun nedeninin de kuraklık olduğu tahmin ediliyor.. Malawi'de

Hem Osmanlı Hükümeti’nin hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eğitim konusunda gerçekleştirmeyi düşündüğü yeniliklerden birisi de cemaat okullarında görev

Elde edilen sonuçlardan incelenen agrega ocaklarına ilişkin agregaların granülometrik dağılımının uygun olmadığı, diğer özelliklerinin ise beton üretimi

By using the new Wired-AND Current-Mode Logic (WCML) circuit technique in CMOS technology, low- noise digital circuits can be designed, and they can be mixed with the high

Physical Layer: WATA does not specify the wireless physical layer (air interface) to be used to transport the data.. Hence, it is possible to use any type of wireless physical layer

Şekil 3.1 Taguchi kalite kontrol sistemi. Tibial komponent için tasarım parametreleri. Ansys mühendislik gerilmeleri analizi montaj tasarımı [62]... Polietilen insert

Tablo Tde de gi\rlildiigii gibi IiI' oram arttlk<;a borulardaki su kaybulda azalma olmaktadlL $ekil 2'de IiI' oranlanna bagh olarak beton borularda meydana gelen su

Ancak arazi fiyatlar ı son dönemde artmış.İstanbul ’a yapılacak yeni havalimanının yakınlarında yaşayan köylüler tedirgin.. Maden ocaklar ında işçi olarak