Sahife l ö
A K Ş A M
m r m y
v<e ¡3®
Yazan : SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM
^ n o a a d o a n
o
m
0
d
. mı o mı o<ş
Tercüme iktibas hakkı mahfuzdur —
Tefrika No. 6 5 3
A b d ü lh a m id g a z e te le re k o n u la n
p u ^a n n e s a n ıy o r m u ş !
, (
Gazete sahipleri akşamdan son* ra gazetelerinin ilânlarına kadar bütün yazılarının matbaa prova larını iki takım basar, gazete ha malı marifetile matbuat müdürü nün konağına gönderirlerdi. Bu konak gazetelerin engizisyon mah kemesi idi. Engizisyon hâkimi de matbuat müdürünün kendi idi.
Bay Hüseyin Cahid Yalçın neş rettiği (edebî hatıralar) da diyor ki: (Türk matbuatının Abdülha- mid zamanına ait tarihi yazılır ken sansür faslı mühim bir yer tut mak icab eder. Bugünkü gençlik ve Abdülhamid zamanına yetişip te gazetecilik hayatına temas et memiş kimseler bu sansürün şid deti, dehşeti ve ayni zamanda bu dalalığı, müvesvisliği hakkında kabil değil doğru bir fikir edine mez. Bunu vesikalar üzerinde gör medikçe insan inanamaz.
Sansüre gönderilen en ehemmi yetsiz bir yazının ne tahribata uğ radığı ancak sansür provaların dan anlaşılabilir. Bizim şimdi bu hususa dair hatırımızda kalan şeyler pek nakıstır; Abdülhamid sansürünün mahiyeti hakkında fikir veremez.
Bu sansür yalnız siyasî şeylere değil, en ufak, en adî teferruata kadar her şeye karışır, her yazıda mutlaka «arzuyu âliye» mugayir bir nokta bulur ve onu ya büsbü tün çizer, ya başka bir şekle sokar dı.
Sansür belâsı matbuatın başın da her gün şiddeti, dehşeti, buda lalığı artan bir felâket halinde devam etmiştir. Her sene bir sene evvelkine nisbetle sansürde fazla bir şiddet görülüyordu.
Sansürün iznile intişar etmiş bazı yazılar sarayın vehmine do kunursa muharrirler için yakayı kurtarmak gene pek zordu.) Mat buat müdürü mühim gördüğü ya zıların provalarını saraya gönde rir veya bizzat getirirdi.
Gazete sahipleri provalardan ekseriya bazı makaleler, haberler çizileceğini bildikleri için ihtiya ten en az iki sahife fazla yazı gön derirlerdi.
Sansür yalnız siyasî şeylere de ğil, en adî ve ufak teferruata ka dar her şeye karışırdı. Her yazıda
«marzii âliye mugayir» noktalar arar, bulur, çizer yahut bu cümle yi başka bir ş.ekle sokardı.
Ecnebi dillerden tercüme edi len romanlar da bile Abdülhami- de, saltanatına ait ne kadar çok şeyler görürdü! Bunlarda da ma nanın ve hikâyenin cereyan tarzı nın değişebileceğine hiç ehemmi yet verilmiyerek tashihler yapılır dı!
Matbuat müdürleri arasında en ziyade H ıfzı bey ile ondan sonra gelen Ebülmukbil Kemal bey - matbuat alemince kılkuyruk lâ- kabile yadedilirdi - nam bırakmış lardır.
Evvelce sansürlükte bulunmuş olan Hıfzı bey 1894 de ihdas olu nan matbuat müdür muavinliğine tayin olunmuş, hâriciyeden mat buat müdüriyetine getirilmiş olan adliye nazırı Rıza paşadam adı Behçet beyin infisali üzerine de müdür olmuştu. Hıfzı bey çok ça lışkan bir adamdı. On beş sene, bir «riin b’ le tatil etmeden gündüz- i’ -lvâb'de, grgce sabahlara ka- Saraçhanebaşmdaki evinde
sansürlük yapmıştı. Pek alışkın olduğu işinin tehlikelerini iyice müdrikti. Bunun için çağrıldıkça saraya giderken az heyecan çek mezdi.
Yüksek rütbelere terfi etmişti; maaşı artmıştı; ihsanlara nail o- lurdu. Yalnız manen de, madde ten de rahattan mahrumdu.
Bay Hüseyin Cahid Yalçın (Edebî hatıralarında) Hıfzı bey için şöyle diyor:
(H ıfzı bey matbuatın en mühim şimalarmdan biri idi. Gazetelerin canı onun elinde idi. Son derece de şiddeti ve saraya mensubiyeti ile tanınmıştı. Belki hususî ahlâk itibarile iyi bir adamdı; alelâde pek tabiî bir resmî vazife ifa eder gibi bu sansürlük işini görüyordu. Fakat sarayın vicdanlar üzerinde ki hâkimiyetini bizim nazarımız da temsil eden bu zat bizce dün yanın en nefret edilecek en kötü adamıydı. Vazifesini hakikaten zalimane, herhalde padişaha kar şı gayet sadıkane ifa ederdi; sü tun, sütun yazılar çizerdi; en ufak kelimeyi bile gözünden kaçırmaz, gece sabahlara kadar bu işle uğ- raşjrdı.)
Hıfzı bey ölümünü intaç eden hastalığa tutulduğu vakit saray dan iptida her gün hal ve hatırı sorulurdu; fakat öleceği anlaşı lınca şahsî ehemmiyetini kaybet ti; saray bu adamını birden unu tuverdi !
Bay Ahmed İhsan (Matbuat ha tıralarında) şu hâdiseyi zikredi yor:
H ıfzı bey hasta iken bay Ahmed İhsan iyadetine gider. Hıfzı bey saray usulile bay İhsanın kulağına iğilerek şu sözleri söyler:
— Zatı şahanenin 25 nci cülûsu senesinde hepiniz imzaladığınız bir arzuhal ile gazete pullarının affını istemiştiniz. Ben o arzuhali başkâtip Tahsin paşaya verdim. Paşa huzurdan avdetle bana şöyle dedi:
— Efendimiz soruyorlar: Pul lar kalktıktan sonra sansürün tas dikini ben ile anlıyacağım?
Demek ki padişah pulların mu ayeneden sonra sansür tarafından yapıştırıldığım sanıyormuş! Baş- kâtib de galiba böyle biliyordu. Ben gazeteleri puldan kurtarmak için:
— Sahiplerine imza ettiririz. Efendimiz müsterih olsunlar! De dim. İrade çıktı. Siz de gazetenin son sahifesine imzanızı atmakla pullardan kurtuldunuz. Ben ko laylık olsun diye imzalar için şim şir kalıp müsaadesini de aldım.
İşte memleketi idare eden pa dişah böyle bir kara cahildir; et rafındakiler de, ben de dahil ol duğum halde, bir alay dalkavuk larız !
Hıfzı bey «itirafı zünub» kabi linden diğer bir defa Ahmed İh san beye şu sözleri de söylemiş:
— Hırsa mağlûp oldum. İrfanı boğanların cellâdlığını yaptım. Bir gün gelir, sırası düşerse neda metimi yaz!
Acaba Hıfzı beyden sonra bu vazifeyi ifa eden Kemal bey de bilâhare ayni nedamet hislerini duymuş mudur?
Fakat ne olabilirdi? Abdülha- midin bu vazifeyi minnet ve şük ran ile ifa edecek ne kadar bende- gânı vardı...
Ebülmukbil Kemal bey iptida gazetelerde kendisine iki, üç yüz kuruş maaş ile muharrirlik bula mazken nihayet (Malûmat) mat baasına düşmüş, oradan «bâlâye» çatarak matbuat müdürü nasbedi- lince o vaktin tabirine göre «mat buatın cehennemi belâsı» olmuş, Yıldız istibdadını Babıâli cadde sine nakl ile gazetelere ve gaze tecilere karşı bu istibdadın tam bir mümessili olmuştu. Bir ara sa rayca o kadar itibar kazanmıştı ki aralan iyi gitmiyen maarif na zırı Haşim paşayı az daha maka mından yuvarlıyacağı zannedil mişti.
Gazeteler evvelce edebiyata, edebî münakaşalara hayli yer ayı rırlardı. Seneler geçtikçe siyasî gazetelerde edebiyat bahisleri azalmış, tenbihler, tehditler, tev kifler yüzünden edebî makaleler, şiir ve manzumeler neşredilemez, edebî münakaşalarda bulunula maz olmuştu. Artık gazeteler ve mecmualar «iğdic» sayılabilirdi! İmtiyaz sahipleri müdür beyin a- yağına gelerek gazete işleri hak kında kendisine maruzatta bulun mağa mecbur tutuluyorlardı.
Ebülmukbil Kemal bey «marzii âliye» mugayir gördüğü her yazı, her kelime için gazete sütunu ke narına tehditlerle işaretler etmek itiyadında idi.
Japon harbinden sonra ve Rus ihtilâli esnasında Kırım havalisin de Türkler serbestane gazeteler çıkarıyorlar, bunları «Darülhilâ-
feye» gönderiyorlardı.
Bu gazetelerin neşriyatı Abdül- hamidin halifelik sıfatile işine gel diği için bunların girmesine hü kümet müsait bulunuyordu. Gaze teler bunlardan aldıkları haberle ri (âlemi İslâm) başlığı altında
açtıkları sütunlara geçiriyorlardı. Abdülhamid bu propaganda ile hilâfet nüfuzunun artacağını u- mardı!
(Arkası var)
AKŞAM
Abone ücretleri
Türkiye Ecnebi
[ SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş
16 A Y L IK 750 » 1450 »
13 A Y L IK 400 » 800 »
l A Y U K 150 » —
Posta ittihadına dahil olmayan ecnebi memleketler: Seneliği
3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1 000 kuruştur. A dres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır.
Zilhicce 18 — Kasım 126
S. İmsak Güne? Öğle İkindi Akşam Yat» E. 10,29 12,06 6,12 9,29 12 1,30 Va. 4.41 6,18 12,24 15,42 18,13 19,41
İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk Sok.
13 No.
Satılamıyacak eşya, ki- ralanamıyacak ev, apartı- man yoktur! Ancak y o lunu bilmeli:
AKŞAM GAZETESİNİN
K Ü Ç Ü K İ LANLARI
Çabuk ve iyi satmak, kiralamak için en emin, en ucuz ve en kolay vası tadır.
Taha Toros Arşivi