8 • MİLLİYET
/ 1 v*ui V
* * $ o r
~ T T -*
iO & L
o'
DİZİ YAZILAR
ÖLÜMÜNÜN 50. YILINDA "ŞAİR-İ ÂZAM ' ABDÜLHAK HAMIT
0 0 0 0
BÜYÜK ŞAİRİN AŞKI
TAHA TOROS
Başlarken
Türk edebiyatında “Şa iri Âzam’’ olarak anılan Abdülhak Ha mli, 50 yıl önce bugün, 12 Nisan 1937’de 85 yaşında öldü. 20 Ocak 1852’de İs tanbul’da dünyaya gelen, Robert Koiei’i bitirdikten sonra Paris'te Ecole Nationale ’ de öğrenimini sürdüren Hamit, yaşamının büyük bölümünü Dışiş-
leri'nde görevli olarak yabancı ülkelerde geçirdi. Devrinde olaylara konu olan renkli bir kişiliğe sahip bulunan Abdülhak Hamit’in yaşamından ilginç bölüm leri tarih araştırası yazar Taha Toros’un kaleminden okuyacaksınız.
şair-i Âzam 'ın en çok
sevdiği konu:
B ü y ü lt ş a ir in B ü y ü k a ş k ı Abdülhak
Hamit ile Liisyen Hanım arasında 42 yaş fark vardı. Her ikisi de zarif giyinmeleriyle sos • yetenin dilinden düşmeyen bir çiftti.
Aşk ve kadın
ı Dört kez evlenen şairin başın
dan beş nikâh geçti, çünkü
büyük aşkı Lüsyen Hanım la iki
kez dünya evine girdi.
Ç kuşağın büyük şairi ve bir edebiyat abidesi olarak tanımlanan Abdülhak
Hâmid'i, ilk defa 55 yıl önce, iki ar
kadaşla ziyaret etmiştik. Önümüze dü şen —uzun süre Adana Bölgesi (Ma arif Eminliği) görevindeyken bu ma kamın ilgası üzerine, Galatasaray Lisesi edebiyat ho calığına getirilmiş olan— İsmail Habip (Sevük) Bey’- di. İsmail Habip, ünlü bir edebiyat tarihçisi ve Ab
dülhak Hâmid’in en büyük hayranlanndandı.
O günlerde Abdülhak Hâmid’in, kendinden ay rılmayan, birkaç sıfatı vardı. Basınımız, onun adının önünde (şair-i âzâm) büyük şair, yahut (dâhi-i âzâm) büyük dahi anlamına gelen kelimeleri kullanmayı âdet edinmişti. 19. asır sonlarına doğru Abdülhak Hâmid'e verilen bu sıfatlar, üç kuşak boyunca sürüp gitmişti. Türk edebiyatında H im id adı, bir zirveydi.
W J%
H a l i f e n i n f ır ç a s ıy la Son Hatife Abdülmecit, Şair-i Azam Abdülhak Hamit’in bu yağlı boya tablosunu yapmıştı (Taha Toros’un arşivinden). 'V „A- p v r t rAbdülhak Hâmid’in evine gittiğimiz ilk günün he
yecanım, çok net olarak anımsıyorum. O yıllarda, İs tanbul’un büyük apartmanlarından olan Maçka Pa- las’a girerken kendimize çekidüzen vermiştik.
Kapıyı, Abdülhak Hâmid’in, uzun süre sevgilisi ve iki kez nikâhlı karısı olan Lüsyen Hanım açtı.
Daha önce, gazeteler ve dergilerde, şair Abdülhak
Hântid’le başbaşa fotoğraflarına sık s ık rastladığımız Lüsyen, o gün, bana daha uzun boylu bir kadın gö
rünümü verdi. 0 önde, biz arkasında, Abdülhak Hâ- mid'in misafirlerinin bulunduğu, salona girdik.
Abdülhak Hâmid Bey genellikle, toplantılarında,
dedesinden sıkça bahsederdi. Hâmid'in çokça bahset tiği konulardan biri de aşk ve kadın ilişkileriydi! Şair, bu konuyu pek severdi. Bu tür konuşmalarda âdeta can lanır, koltuğunda dikleşir ve tazdenirdi! Şair, sevgili si olmayan kişilerin hiç varlıklarındaki eksikliğe deği nerek, dedesine ait bir anı ile şu beyti tekrarlardı: Âşıkı olmayan güzel bir dilber,
Hastası olmayan tabip gibidir!
ZEVKLİ SOHBETLER
Abdülhak Hâmid'in evine, bayramlarda, bazen cu
ma sohbetlerine devam eder olduk. Şairimizin vekârlı kibarlığı nazik ihtiyarlığı bizi duygulandırmaktaydı.
Hâmid konuşmalarında, her biri ayn değerde olan, anıları işlerdi. Sanki şiir okurmuşçasına konuşurdu. Çok süslü, tantanalı cümleler yapar, olayları büyük bir ustalıkla, gözler önüne sererdi. Misafirler, onu edebi bir zevk içerisinde, hayranlıklarla dinlerlerdi. Sohbet lerin ağırlığı eski edebiyat anıları, Hâmid’in dış ülke lerdeki hayatı ile maceraları, klasik Türk musikisi, tarihi konular ve bazen de içinde bulunduğumuz günlük ha yatın olaylarını teşkil ederdi. Hâmid çok konuşmaz dı, konuştururdu. Lüsyen muziplik yapar —safdil bir kişi imişçesine— daha çok tebessüm yaratacak konu ları ortaya atará.
Abdülhak Hâmid'in evindeki toplantılarda, her
kesin belirli bir yeri, bir köşesi, bir iskemlesi olurdu. Mesela Halit Ziya ve Cenap Şahabettin'in kendisine en yakın koltuklarda oturması, bu evin geleneklerin den sayılırdı. Ü staân evine sonradan gelmeye alışan kişiler ve gençler, salonun kapıya yakın köşesindeki iskemlelere otururlardı. Şayet misafirler arasında
İb-nülemin Mahmut Kemal Bey bulunursa, onun koltu
ğu Abdülhak Hâmid’in en yakınında, daha çok kar şısına doğru konulmuş olurdu.
Bir keresinde, Halit Ziya llşakhgil, İsmail Hâmi
Danişment. Mithat Cemal Kuntay, Ahmet Reşit, Na mık Kemal'in oğlu Ali Ekrem Bolayır, Faruk Nafiz Çamlıbel. Yusuf Ziya Ortaç. Yusuf Razi ve şimdi ad
larını hatırlayamadığım tanınmış kişiler oradaydılar.
4 KEZ EVLİLİK
Üçü kız, ikisi erkek olan Abdülhak Hâmid’ler 5 kardeştiler. En büyükleri Abdülhak Nasuhi Bey, par lamenterlik ve valilik yaptı. Babalan ölünce ailenin yü künü o omuzladı. Hâmid'in bile ilk eşi ve çocuklan kısa müddet onun yanında kaldılar. Hâmid'ten 21 yaş büyük Nasuhi Bey, 1912 yılında 82 yaşında öldü. Hâ
mid'in Hayrünnisa ve Nunınnisa adındaki kızkardeşleri
küçük yaşta ve evlenmeden öldüler. Kızkardeşlerinin en küçüğü olan Abdülhak Mihrinnisa H anım , ağa beyini taklit eden bir şairdi. Keçeci Fuat Paşa’nın to runu Hikmet Fuat Bey’le evlenmiş, üç yıl sonra bo şanmıştı.
Abdülhak Hâmid 4 defa evlendi. Üzerinden 5 ni
kâh geçti. Son eşi Lüsyen H anım 'la iki kez evlendiği için, üzerinden 5 nikâh geçti dememizin nedeni bu- dur.
Şairimizin ilk eşi, Türk edebiyatına “ Makber” adlı eserin kazanılmasına neden olan Fatma Hanım’dı. Ve remden Beyrut’ta öldü.
Hâmid'in diğer eşlerinden biri Türk, biri İngiliz,
sonuncusu Belçikalıdır. Hâmid. İngiliz eşi Nesli Ha- nım’la on iki yıl yaşadı. Nesli Hanım Londra’da öl dü. Cemile Hanım’la evliliği kısa sürdü. Hâmid'in bo şadığı bu hanım Edirne’de öldü. Dördüncü eşi Lüs
yen H anım ’dır ki, maceralı bir hayatın kahramanı ola
rak tanınır.
Dört kadınla evlenen H âm id'in yalnız ilek eşi Fat
ma Hanım ’dan çocuklan oldu. Bunlar. Abdülhak Hü seyin Bey ile Hamide Nasip Hanım’dır.
YARIN:
KADINLARDAN ÇOK ÇEKTİ
VE ÇEKTİRDİ
10» îviiLLİYr I
BİZİ YAZILAR___
ÖLÜMÜNÜN 50. YILINDA "ŞAİR-İ ÂZAM" ABDÜLHAK HAMİT
• •
TAHA TOROS
Ahlr-I ö m rü m ü n b a h a n Abdillhak Hâmid iki kez ni-kâhlandığı son eşi Lüsyen Hanım için şu dörtlüğü yazmıştı:
"Varol Lüsyen, tavaf et ey nur/Ey ahir-l ömrümün baharı/Nu- tunla tenevvür etti cismim/Çeşmlm kapanınca nuru kalsın"
Ş ık g iy in ir d i Gençlik yıllarını Avrupa’da geçiren ve uzun yıllar Dışişleri'nde çalı şan Abdülhak Hâmid, şık giyi miyle de dikkatleri üzerine çekerdi. Hele monoklüne pek düşkündü.
, Brüksel elçisiyken gece kulübünde bir kadının
hakaretine uğraması üzerine görevinden azledildi
Kadınlardan çok
çekti ve çektirdi
0 Şair-i Âzam Londra’da da sefir
muaviniyken bir Ingiliz kızıy
la yaşadığı gerekçesiyle yine
işinden oldu, unvanı alındı.
AİR-İ Âzam'm sohbet toplantılarına, o zamanın deyimiyle, Şair-i Âzam'ın kabul gününe, arasıra tanınmış kadın lar da katılırlardı. Bir keresinde dev rin ünlü şair ve bestekârı olan Leyla
Hanım, oğlu Yusuf Bey’le, gelmişti.
Birkaç kere de Abdülhak Hamid'in hemşiresi, şair Mih-
rinnissa Hanım’ın bu toplantıya katıldığını hatırlıyo
rum. Rahmetli ve o devrin güzel görünümlü kadın şa irlerinden Şükûfe Nihal Hanım da Hâmid'in sohbet lerine katılanlar arasındaydı.
Abdülhak Hâmid m kadınlardan çok çektiği veya
kadınların ondan çok çektiği, her zaman söylenirdi! Bunlar daha çok H âm id’in evinde toplananların, da ğılışından sonra, merdivende veya tramvaya binip dö nülürken konuşulan konulardandı.
Denilebilir ki, Abdülhak Hâmid’in fcşın kadın tut kusu, yaşamı boyunca, hem saadetinin, hem felaketi nin nedeni olmuştur. Fatma H anım ’ın ölümü üzerine yazdığı “ Makiler" kitabı, Hamid’i yücelten bir eser dir. Kalpleri dağlayan bu eseri, bir kadın ilham et miştir. Ne var ki, sefaletine de yine kadınlar neden olmuştur.
1908 Meşrutiyet inkılabından sonra Brüksel Elçi- iiği’ne gönderilen Hâmid bir gece kulübünde, masası na davet ettiği bir kadın yüzünden, hakarete uğramış, üzerinde Türk elçisi yazılı kartviziti yırtılarak suratı na fırlatılmıştı. Kişisel zaafı yüzünden uğradığı bu ha karet, —Babıali tarafından— Hâmid'in görevinden azli ile sonuçlanmıştır. Büyük şairin bu tutumuna, akibe- tine, çok üzülen Tevfık Fikret'in bu üzüntülü duru mu şu cümle ile açığa vurduğu söylenir:
— "Hükümet. Hâmid'i Brüksel’e sefaret yapsın diye gönderdi; rezalet yapsın diye değil!’’
Bir müddet açıkta kalan Hâmid, daha sonra Ispan ya’ya elçi olarak gönderilmek istenir. Ne var ki, İspan ya Hükümeti, Hariciye’nin danışma niteliğindeki ya zışım cevaplamaz. Bunun Brüksel’de gece kulübündeki olayın duyulmasıyla ilgisi var mıdır? Bilemiyoruz.
Hâmid'in son yıllarda, yaş günleri büyük edebi top
luluklarla kutlanır, bunun için —Galatasaray ve Feyzi- Âti gibi— büyük okulların salonları seçilirdi. 82. yaş günü için, sonradan adı Boğaziçi Lisesi’ne dönüştü rülen, (Feyzi-Âti) salonunda yapılan törene, şık bir delikanlı gibi gelen Hâmid'e, şair Faruk Nafiz (Çam- lıbel):
— “Üstad, ‘demişti.’ Bütün kadınlar, bu yaşınızda bile hâlâ sizden, âşıkane bir surette bahsediyorlar! Bu nun sim nedir?”
Hâmjd, gülerek şu karşılığı vermişti:
— “ İnanma! Beni bu vaziyete sokanlar, hep on lar değil mi?”
RÜYADAKİ KADIN
Abdülhak Hâmid’in kadınlarla ilgili maceraları ve onlara dair pek çok esprileri vardır. Londra’da Hari ciye memuru olarak bulunduğu sıralarda, genç, güzel ve nüktedan bir kadınla tanışan Hâmid, aşkım bir türlü açmaya imkân bulamamış. Sonunda bu fırsatı, bir zi yafet sırasında yakalamış, karşılıklı espriler arasında:
— “ Matmazel" demiş, “ Bilir misiniz ki, dün ge ce sizi rüyamda gördüm!”
Kadm hayretle Hâmid'in yüzüne bakarak ilgilenin ce, o rüyasını açıklamaya devam etmiş:
— “ Evet, rüyamda bir prens oluyorum, sonra zen gin oluyorum. Üstelik size âşık oluyorum!”
Zarif kadın kıvrak bir kahkaha atarak:
— “ Halbuki, uyanınca bunların hiçbirinin ger çek olmadığını hayretle gördünüz tabii" deyince, Ha- mid, şu karşılığı vermiş:
— "Evet matmazel, uyanınca yalnız prenslikle zenginliğimi bulamadım!”
İNCİLİZ KIZIYLA
Yıl 1894’tür. Osmanlı İm paratorluğu’nun Londra Büyükelçisi, İtalyan kökenli, Rüstem Paşa’dır. Ken disi, Katolik olup, uzun süre devletimizi İtalya’da ve İngiltere’de temsil etmiştir. O yıllarda Abdülhak Hâ
mid Bey, elçilik müsteşarıdır. Hâmid’in Yıldız Sarayı
çevresiyle de iyi ilişkileri vardır. Arasıra özel mektup lar göndermektedir. Şairimiz diplomasi yaşamında eti kete ve rahatına düşkündür. Bu açıdan Yıldız Sara- yı’ndakileri etkilemek ister. Kendisine (sefir muavini) sıfatının verilmesini arzulamaktadır. Babıali tarafın dan Hâmid, hayranlık duyulan bir şairdir. Siyasi alan da ona elçi yardımcılığının verilmesinde hiçbir mah zur görülmez. Ne var ki, İtalyan kökenli elçimiz Rüs
tem Paşa, Hâmid'e böyle bir rütbe verilmesine karşı
dır. Hariciye Nazın Sait Paşa’ya Fransızca olarak aşa ğıdaki gizli mektubu gönderir. 5 Eylül 1894 tarihli, dosya no’su 129 olan mektup şöyledir:
(...Abdülhak Hâmid, bütün yardımcılarım ara sında. bana faydası en az olanıdır. Gözde bir şair ve edebiyat mensubu olduğu söylenirse de kesinlikle, işi nin ehli değildir. Bu konuda yeteneği de yoktur. Ken disi de sık sık, büro işlerini sevmediğini söylemiştir. Öte yandan, şu sıralarda, Londra’da bir İngiliz kızı ile gayri meşru bir yaşam sürdürmektedir...)
Bu mektup üzerine konu yeniden gözden geçirilir.
Rüstem Paşa, padişahın ve hâriciyenin gözde bir dip
lomatıdır. itirazı Babıali tarafından kabul edilir. Ab
dülhak Hâmid'e verilmiş olan “ sefir muavinliği" un
vanı geri alınır.
Aşağıdaki olay ise, şairimizin yakın dostu Sami
Paşazade Sezai Bey’den dinlenilmiştir.
Abdülhak Hâmid, eşi Fatm a H anım 'ın hastalığı
dolayısıyla şehbenderlik yaptığı Bombay’dan İstanbul’a dönerken eşini Beyrut’ta kaybetti. Bu felaket, edebi yatımıza Makber adlı şaheseri kazandırdı. Hâmid, ka rısının veremden yolda ölümüne o derece üzülmüştü ki, dostlan, şairin bu büyük acıya dayanamayacağı kamsındaydılar! Hâmid, İstanbul’a dönünceHariciye Nezaretine bir dilekçe vererek, derin üzüntüsünün ça lışmaya elverişli olmaması nedeniyle izin istedi. H ari ciye’nin tüm mensuplan şairin hayranlarıydı. Büyük şaire bir jest yapmayı kararlaştırdılar. Onu —yol pa rası ve ikamet tahsisatı vermek suretiyle— izinli ola rak Paris'e gönderdiler. Şairimizin çocukluğundan beri en yakın can dostu olan Sezai Bey, o günlerde Avru pa’dadır. Hâmid'in acısını dindirebilmek ve başsağlı ğı dilemek için, Paris’in yolunu tutar. Sezai Bey çok üzgündür. Hâmid'i teselli için nasıl söze başlayacak tır. Hâmid'le nasıl kucaklaşıp ağlayacaklardır. Hep kafası bunlarla doluyken, şairin otelini aramaya baş lar. Paris’in civcivli caddesi olan Şanzelize’de Hâmid’e benzer monoglu birinin karşıdan gelmekte olduğunu görür. Bir de ne görsün, karşıdan gelen Hâmid Bey’ in kendisidir. Kolunda 20 yaşlarında, simsiyah, fakat vücudu manken gibi bir kız vardır. Burun buruna ge lirler. Hâmid'i teselli için, yüreği üzüntülerle dolu olan
Sezai Bey, bu manzara karşısında, şaşalar: — "Aman Hâmid, bu ne hal?” der.
Şairimiz üzüntülü bir sesle şöyle karşılık verir:
— “ Sezai, biliyorsun ki teessürüm çok büyük! Matemde olduğumu herkese göstermek için bu zenci kızı buldum!.”
YARIN:
1' *■ ■/ » 8 3
8 • MİLLİYET
P İ
z
T
y
A Z IL A R
ÖLÜMÜNÜN 50. YILINDA "ŞAİR-İ ÂZAM’ ABDÜLHAK HAMİT
BÜYÜK ŞAİRİN AŞKI
mı
TAHA TOROS
60 yaşındayken 18 yaşındaki Belçikalı Lüsyen’e âşık oldu
Hem yaralayan
hem mutlu
eden kadın
• H â m id 'in b o ş a n d ığ ı L ü s-
y e n 'e s e v g is i ö y le y d i ki,
o n u y e n i s e v g ilis i K o n t
S o r a n z o ile e v le n d ir d i v e
g e r d e k g e c e s i y a n d a k i
o d a d a s a b ır la k a ld ı
• | s BDÜLHAK Hâmid, Lahey elçiliğin- 3 den sonra Brüksel elçiliğine atandı. ' i İki dönem sevgilisi, iki dönem nikâhlı
karısı olan Liisyen'i burada tanıdı. ’ 18 yaşındaki güzel bir kıza, 60 ya-M '• : şmdaki ihtiyarlığa yaklaşmış kalbi ni kaptırdı. Belçikalı bu kız, o sıralarda bir gençle ni şanlı imiş. Ama, Osmanlı elçiliğinde kâtip Mahmut Sa
bit Bey’le dolaşırmış... Söylentilere göre, Lüsyen, 9
gençle flört edermiş. Mahmut Sabit, Liisyen’e, Sefir
Abdülhak Hâmid'den bahsetmiş ve tanışmalarını sağ
lamış. Tanıştığı günden itibaren, şairimizin kalbine bir iksir gibi girmiş. Abdülhak Hâmid, bir konuşması sı rasında, tüm mutluluğu onda bulduğunu söylemişti. İh tiyar âşık, onun için yazdığı şiirlerde de aynı duyguları ve Lüsyeu'e olan sonsuz aşkını dile getirmişti.
Lüsyen Hanım, zeki bir kadındı. Onun Hâmid'e
bağlılığı, ünlü bir kişi ile beraber yaşamak tutkusun dan ileri geliyordu. Onun meclisinden, sohbetlerinden, çevresinden, ona gösterilen saygıdan, büyük mutluluk duyan Lüsyen, bu suretle yaşamının gıdasını sağlamış oluyordu. Hâmid de ona gerçekten âşıktı.
Aralarında 42 yaş gibi büyük fark olmasına rağ men, neşeli halleri, aşklarının ve sevgilerinin gücü, bu yaş farkını silip atmış gibiydi. Bu kanımız, yaşamları nın son yıllarındaki izlenimlerimizdendir.
Ancak. H âm id'le Lüsyen ilişkisinin garipsenecek, hatta, ayıplanacak devrelerine de değinmek gerek.
Hâmid’in evine devam ettiğimiz sırada işittiğimize
L ü s y e n ’le s o n y ılla r ın d a Abdülhak
Hâmid, kendinden 42 yaş küçük olan ve ay rıldıktan sonra ikinci kez nikâhlandığı son eşi
Lüsyen’i toplumun değer ölçülerine uymayan bambaşka ve değişik duygularla seviyordu
sedilerek, kendisine iltimas edilmesini ve böyle bir ta yine yardımcı olması rica edilirse, Lüsyen Hanım, bu suretle İstanbul sosyetesine tekrar girecek ve Hâmid de sevgilisine kavuşacaktır!
İsmet Paşa, böyle bir mektubu okumak bile iste
mez. Kaşları çatılır ve cevap vermez.
Lüsyen’le Kont Soranzo’nun evliliği altı buçuk yıl
sürmüştür. Lüsyen, Venedik’te, kayınpederinin sara yında yüz bulamaz. Kayınpeder, oğlunun bu tür evle nişinden hoşnut olmamıştır.
Ne var ki, Lüsyen de Abdülhak Hâmid'i unuta- mamıştır. Gittiği günden itibaren ona mektuplar ya zar. Fransızca olan bu mektuplar, daha sonra Hâmid'in bir jesti olarak yayınlanmıştır.
Lüsven’ine kavuşan Hâmid, onunla eski aşıkâne ha yatına devam eder. Vakta ki Hâmid’in milletvekili se çilmesi söz konusu olur, iki sevgili tekrar nikâhlarını tazelerler.
göre, büyük şair, Lüsyen'le iki defa nikâhlanmış, iki nikâh arasında uzunca bir süre de onunla yaşamını sür dürmüştür. Hâmid'in Lüsyen’le olan iki evlilik arasın daki yaşamı, âdeta sefalet içinde geçmiş ve birçok de dikodulara neden olmuştur.
Hâmid, Lüsyen’le birlikte İstanbul’da yaşarken,
evindeki sohbetlere dadanmış olan, yakışıklı bir İtal yan kontu vardır. Bunun zamanlı zamansız Hâmid’in evine girmesi ve Lüsyen’le ilişki kurması, İstanbul sos yetesinde büyük söylentilere ve skandallara sebep ol muştur. Lüsyen’in, kalben ve şeklen Hâmid'e bağlılığı kalmak suretiyle, bir İtalyan kontu ile ilişki kurması
Hâmid’i şaşırtmamıştır! Hatta Hâmid, kendine göre,
bu duruma bir formül bulmuştur!
Lüsyen’i, İtalyan âşıkı zengin Kont Soranzo ile ev
lendirmek ve onunla olan gizli ilişkilerini resmiyete dök mek! Ama, kendisi de onlarla birlikte bir çatı altında yaşamak arzusunu yenememiştir!
Pera Palas’ta eşini Kont Mişel Soranzo ile evlendi ren Hâmid, bu evliliğin şahitliğini yapmış, gerdek ge cesi de, onların odasının bitişiğindeki odada yatmıştır! Ne var ki, ihtiyar âşık, bir türlü Lüsyen’den kendi sini koparamamıştır. Kocası Kont Mişel ile, İtalya’nın en büyük vapuru Semiramis ile Venedik’e gitmek üze re Gaİata rıhtımından ayrılırken, Hâmid'in mendil sal layarak uğurlaması, çevresinde, çok garipsenmiştir!
LUsyen’in hasretine dayanamayan şairimiz, sonraki yıllarda Venedik’e giderek, yanlarında misafirlik yap mış, onların da 1924 yılında İstanbul’a gelmelerini sağ layarak konuk etmiştir!
Şair ruhunun bu derece değişikliği, tabiat kuralla rına, toplum yaşamındaki geleneklere elbette aykırıdır. Bu tutum, dâhi şair dediğimiz Hâmid’in çok zayıf bir yönünü gösterir.
İSMET PAŞA’DAN RİCA
Abdülhak Hâm id'in bu buhranlı yaşamı sırasında
Viyana’ya gittiği, hatta parasız haline açındığından, bir müddet oradaki elçilik binamızda barındığı bilinmek tedir. Fakat o günlerdeki Hâmid, daha doğrusu Lüs-
yen’siz Hâmid, şair Hâmid değildir. Belki insan Hâ-
m id'dir fakatkendisine saygı gösterenlerin şair Hâmid’i değildir. Kalbinin her çarpması, ona, Lüsyen’i hatırla tır. Hâmid’e göre Lüsyen, zengin kontla evli kalsın fa kat, kendisinin gözü önünde bulunsun!
Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmca, ismet Paşa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hariciye Vekili olur ve Lozan’a gönderilir. İsmet Paşa, Batıkların kurt po litikacıları ile maşada âdeta bir meydan savaşı vermek zorunluluğundadır. Bütün bunları hesaplayamayan, bi zim âşık büyük şairimiz, Abdülhak Hâmid, Viyana’dan
İsmet P aşa’ya garip bir mektup gönderir. Bu mektup
ta eski karısı — İtalyan kontu Soranzo ile evlendiği için kontes olan— Lüsyen’in, kocasına İtalyan Hükümeti tarafından verilecek bir görevle İstanbul’a gelmesi ihti mali belirtilmektedir. Abdülhak Hâmid, İsmet Paşa’ dan şu ricada bulunur:
Lozan Konferansı sırkasmda, herhalde İtalya dev letinin Lozan’daki temsilcisi ile temasları d a n k tır . Bu temas sırasında, Lüsyen’in kocası Soranzo'daı
bah-ATATÜRK VE LÜSYEN
A nkara’da (Türk Ocağı) binasındaki bir toplantı ya gelen Atatürk, Abdülhak Hâmid’le Lüsyen’e rast lar. Hamdullah Suphi, Türk Ocağı’nın Genel Başkanı sıfatıyla Atatürk’ün yanında yer alır. Törenden son ra, özel sohbet başlar. Atatürk, Türk kadınlarının kül türünün yükseltilmesini, onlara erkeklerle eşitlik hakkı tanınmasını ve bu konuda çalışılmasını öğütlerken, Ab-
dülbak Hâmid, Atatürk’e yanındaki Lüsyen’i gös
tererek:
“ — Efendimiz Lüsyen cariyeniz, bu bakımdan Türk kadınlığının mükemmel bir örneğidir!'’ der. Hatta
bu konularda kendisinden çok faydalanılacağını sözle rine ekler. Atatürk, bir İtalyanla maceralı, Lüsyen Ha-
nım'ı, Abdülhak Hâmid’e göstererek şöyle cevap verir: “ — Beyefendi; bu mu Türk kadınlığının timsali olan kadın?.. Bu Hanım, Türk kadınlığına asla örnek olamaz!..”
Büyük şair, bu sert ve anlamı ağır olan sözlerden üzülür, ezik ve bitik bir durum da koltuğuna yığılıverir.
Hamdullah Suphi, hemen Abdülhak Hâmid’in kolu
na girerek, şairi, salonun bitişiğindeki odaya götürür... 1937 Nisan’ımn seması kaplı, hüzünlü bir gününde
Abdülhak Hâmid’in cenazesi Zincirlikuyu Mezarhğı’na
gömüldü. Şairimiz, bu mezarlığa gömülen ilk kişidir. Mezarlık H âm id’in ölümüyle kamuya açıldı.
Hâmid’in kabri için güzel bir proje hazırlatıldı. Pro
je, Yüksek Mimar Arif Hikmet Bey tarafından yapıl dı. 3 yıl sonra, bu mezara, —torununun eşi— ilk ka dın heykeltıraşlarımızdan Sabiha Beugütaş tarafından yapılan Hâmid’in büstü eklendi.
Yazımızın sonuna gelince, şairimizin yaşamında sı cak bir kış güneşi olan Lüsyen Hanım’m akıbetine de kısaca değinmeliyim:
Lüsyen Hanım, çok masraflı bir kadındı. Süsüne,
giyimine düşkündü. Geçmişindeki yaşamını sürdürebil mesi için Hâm id’den kalan emekli aylığıyla geçinemez- di. Aldığı dul maaşına ilave olarak, İstanbul Belediye si tarafından yaşamı boyunca maaş bağlandı. Bu ikili aylığın da yeterli olmaması üzerine, Abdülhak Hâmid’in anısına bir saygı eseri olmak üzere, kendisi Bursa’daki Çelikpalas’a müdür yardımcılığına atandı. Ne var ki, bu görevi beceremediğinden, aynı zamanda İstanbul’ daki komşu ve arkadaşlarından uzakta yaşamaya alı şamadığından, Bursa’dan İstanbul’a döndü.
Lüsyen Hanım, Sıraserviler’de oturduğu apartman
da, 18 Temmuz 1966’da 73 yaşında öldü. Ölümünden sonra, kendisinin, Hâmid’in kabri içine konulmasını vasiyet etmişti. Am a iki bakımdan bu arzu yerine geti rilemedi. Hâmid'in görkemli mezarının mermerlerinin kırılması mahzurlu görüldü. Bazılan da Lüsyen’in Müs lüman olmadığından, bir M üslüman’ın yanına gömül mesinin caiz olmadığım söylediler. Oysa. Abdülhak Hâ
mid Bey, Lüsyen’in Müslümanlığı kabul ettiğini ve adını Nasip’e dönüştürdüğünü söylerdi. Büyük şairin büyük
âşkı Lüsyen, sevgilisinin yanına gömülemedi.