• Sonuç bulunamadı

Tambur sofrasının usta aşçısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tambur sofrasının usta aşçısı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖZEL TAMBUR

İşte küçük Ercüment Batanay... Yaşı henüz 5 ama. ba­ basının özel olarak yaptırdığı tamburunu zevkle çalıyor,

kendisini dinleyenleri hayretler içinde bırakıyordu.

0 Dünün küçük, yaramaz,

afacan çocuğu, Kristal Ga­

zin osun d a H am iyet Yüce-

ses'e eşlik ederek 25 lira

ü c re t aldığı ilk sahne sına­

vını hiç u n u tm u y o r -

0

Antika zevki ve baharat

tutkusu ile tanınan, ba­

şından 5 evlilik geçen "Er-

cü", yarın gece 42. sanat

yılını şölenle kutlayacak

HALUK AKTAR

AMBURİ Hafiz Kemal Batanay ile udi Mü- veddet Batanay 1927 yılının 7 Nisan günü oğul­ ları Ercüment dünyaya geldiğinde çok sevin­ diler. Hele hele çocukları daha minicikken müziğe bü­ yük yakuılık gösterince bu sevinçleri daha da arttı ama, küçük Ercüment'in günün birinde Türkiye’nin en bü­ yük tambur üstatlarından biri olacağını hiç düşünme­ diler. O “tambur çalacağım" dedi ve çaldı. Hem de en iyi biçimde ve Türkiye’nin en ünlü sanatçılarının arkasında.

Yenisi eskisi bütün şarkıcılar, “ saz heyetinde Er­ cüment de olsun” dedi. 1927 yılında yaşama gözleri­ ni açan, dünün küçük, yaramaz, ele avuca sığmaz Er- cü’sü, bugünün dev cüsseli Ercüment Batanay'ı; pro­ fesyonel yaşamının 42. yılını büyük bir müzik şöle­ niyle kutluyor.

Bu öylesine büyük bir şölen ki, tam Ercüment Batanay’a yakışacak türden. Yann gece Büyük Mak­ sim Gazinosu’nda öyle bir fasıl kurulacak ki, yıllarca ağızlardan düşmeyecek. Bu muhteşem müzik şöleni­ ne Zeki Müren, Perihan Altındağ Sözen, Gönül Ya­ zar, Emel Sayın, Metin Akpmar. Coşkun Sabah, Se­ zen Aksu, Yaşar Özel, Afife Ediboğlu, Mustafa Yo- laşan, Erol Evgin ve de Nükhet Duru katılacaklar. Herkes Ercüment Batanay için söylerken, o da yıl­ lardır elinden bırakmadığı tamburunun telleri üzerin­ de bir ba^ka zevk ve de keyifle dolanıp duracak.

# SÜPÜRGEDEN TAMBUR OLUR MU?

Bugün “Tambur” dendiğinde ilk akla gelecek ki­ şilerden biri olan Ercüment Batanay, çok yönlü bir

Ercüment Batanay, 3 yaşında süpürgeden

tambur çalmış, 12 yaşında köfte yapmış

n

BATANAY BÖREK

Ercüment Batanay’m albümünden iki fotoğraf... Zeki Müren’le bir yolculuk öncesinde ye Hamiyet Yüceses’le Abdülvahap’m kemancısı Sami Sevva’yı dinliyorlar. Batanay bu fotoğrafların anısının büyük olduğunu söylüyor.

Tambur

1

sofrasının

usta aşçısı

insan. Nefesliler dışında her tür enstrümanı ustalıkla çalıyor. Arkadaşlarının vurguladığına göre son dere­ ce iyi bir dost ve herkesin yardımına koşan bir kişi. 1.85 boyuna, 90 kilosuna karşın son derece hareketli ve ae “ benim” diyen pek çok kişiden daha iyi bir aşçı.

“ Rahmetli babam tambur, annem de çok güzel ud çalardı. Tam bir müzik ortamı içindeydim. Evi­ mizde sık sık müzik toplantıları yapılırdı. Ben hatır­ lamıyorum, daha sonraki yıllarda söylediler, büyük bir zevkle dinlermişim” diye giriyor Ercüment Bata­ nay söze. Biraz soluklanıp anlatımım sürdürüyor:

“ 3 yaşlarında evdeki süpürgeleri tambur yapar­ dım. Sakın olmaz demeyin, çocuk akh işte. Süpür­ genin sopasını tutar, babamı taklit eder, şarkılar mı­ rıldanırdım. Evde olmadığı zamanlarda da babamın tamburlarına saldırırdım. Bendeki bu büyük isteği gö­ ren babam, özel ve küçük bir tambur yaptırdı. İşte o yıllarda enstrümanımla tanıştım.”

Babası tarafından yaptırılan özel tamburu elinden hiç düşürmeyen küçük Ercü, 5-6 yaşına geldiğinde en az on parçayı büyük bir rahatlıkla çalmaya başlıyor. Dinleyenler “olmaz böyle şey” diyorlar ama, oluyor işte!.. Bir gün babası ünlü tamburi Mesut Cemil Tel’e götürüyor ve oğluyla ilgilenmesini rica ediyor. Mesut Cemil Tel daha ilk dinleyişte henüz 8-9 yaşında olan küçüğün yeteneğine hayran kalıyor. Kısa süre birlikte çalışıyorlar. O süre içinde büyük bir ilerleme oluyor.

1944 yılında babası, henüz bir lise öğrencisi olan Ercüment Batanay’ı İstanbul Konservatuvan Reisi Hü­ seyin Saadettin Arel’e götürüyor. Arel, bu küçük öğ­ renciyi dinler dinlemez Konservatuvar İcra Heyeti’ne

Ercüment Batanay evlilik konusunda rekortmen olmasa bile biraz hızlı gitmiş ve tam be; kez nikâh masasına oturmuş. İlk dört evliliği çok kısa suren Ercüment Batanay, 1971 ’de dünyaevine girdiği Seyhan Batanay’m ken­ disine özlediği herşeyı /erdiğini, 14 yaşındaki oğulları Buğra’yla birlikte çok mutlu olduklarını söylüyor.

alıyor ve böylece profesyonel sanat yaşamına atılmış

oluyor. s

( £ GAZİNOLARA MERHABA

“ Yaşı küçük, akh büyük” Ercüment Batanay’ın o yıllarda. Konservatuvarda kısa süre içinde kendini gösteriyor. Şarkıcıların hepsi “küçük usta” ya hayran kalıyor. Bu arada hemen gazinolar için teklifler başlı­ yor.

“ Askerlik yaşım geliyordu. Bu nedenle gazino­ larda sahneye çıkmak istiyordum. Çünkü kısa bir süre sonra askere gidecek ve unutulacaktım. Oysa ben bomba gibi patlamak istiyordum” diyen Batanay, bir yandan konservatuvar konserlerine katılırken, öte yan­ dan da çevresini sürekli geliştiriyor.

Yıl 1946... Ercüment, Ankara Yedeksubay Oku- lu’na teslim oluyor. Eğitim devresinden sonra da ver elini Erzurum. Henüz o zamanlar çıta gibi bir deli­ kanlı Ercüment Asteğmen. Baktı mı yürek yakıyor. Günler birbirini kovalıyor ve askerlik bitiyor.

Kolay değil iki yıl ortada görünmemiş Ercüment Batanay. Yemden konservatuvara giriyor. Hemen ar­ dından da beklenen teklif geliyor. Çıkacağı yer bun­ dan yıllarca önce yıkılmış olan Kristal Gazinosu. Ar­ kasında çalacağı sanatçı Hamiyet Yüceses. Alacağı pa­ ra ise o zamanın koşullarına göre çok iyi, tam 25 lira.

İlk gece gazino sahnesine adımını atıyor. Atış, o atış; ondan sonra da bir daha inmiyor sahnelerden. Ücreti 3 ay sonra 40 liraya çıkıyor ve her gün biraz daha artıyor. Solistler değişiyor, Ercüment Batanay değişmiyor ve bugüne kadar geliyor, her gün biraz daha devleşerek.

# KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ

Yalnızca gazinoda çalışmadığı, konservatuvarda ve de konserlerde de sahneye çıktığı için kimler geçme­ miş ki yaşantısından. Eşlik ettiği sanatçılar sayılama­ yacak kadar çok. Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ay­ la, Müzeyyen Senar, Perihan Altındağ Sözeri, Radi- fe Erten, Zeki Müren, Behiye Aksoy, Gönül Yazar, Nesrin Sipahi, Mediha Demirkıran, Sevim Çağlayan, Sabite Tur Gülerman, Emel Sayın, Ahmet Üstün, Sa- ime Sinan, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy, Samime Sanay, Hülya Koçyiğit, Adnan Şenses “ ha” deyince ağızdan ilk dökülenler. Bir düşünmeye kalksa, kimbi- lir neler sıralayacak!..

Eşlik ettiği solistler içinde kesinlikle değerlendirme yapmaktan hoşlanmayan Ercüment Batanay şöyle di­ yor:

“ Hepsinin kendine göre çok güzel yanlan var. Ay­ rıca o iyi, bu kötü demek yanlış. Bu arkadaşlarımız ünlerini sürdürüyor, gazinolan dolduruyorlarsa, se­ viliyor demektir. Aralannda ayınm yapmak; elmay­ la armutu toplamak, ya da “ Elma mı güzel portakal mı?” diye sormaya benzer.”

Biraz sıkışınca “ Safiye Ayla kendi jenerasyo­ nunun en iyisi. Gözümüzü açtık onu duyduk. O

za-3 yumurta, tel ile koyulaşıncaya ka­ dar çırpılır. Bir fincan küllü su, bir fin­ can sirke, bir fincan zeytinyağı, yeteri kadar tuz bir tencereye karıştırılır. Kül­ lü su şu şekilde hazırlanır: Mangal külü bir tencere içine elenir. Bir süre dinlen­ dirilir ve küller dibe çökünceye kadar beklenir. Üzerindeki su alınır. Bu su ile yapılan yemekler çok lezzetli olur. Bu hamur bir süre dinlendirilir. Daha son­ ra da yoğuruiup bir beze sarılır, bir süre daha dinlendirilir.

Dinlenen hamur, mermer üstünde ve oklavayla çok ince olarak açılır. Hamu­ run ortasına 250 gram tereyağı veya ben­ zeri, katı olarak rendelenir. El ile hamur ortası asfalt gibi sıvandıktan sonra, ha­ murun bir ucu, kurşun kalem kalınlığın­ da bükülür, halat gibi sarılır. Bu işlem tamamlandıktan sonra 10 santim boyun­ da parçalar halinde kesilir ve uçları iki el ile büzülerek bastırılır. Bu halde bir süre de buzdolabında dinlendirilir. Yağ­ lar donduktan sonra, mermeri unlayıp, merdane ile çok inceltmemek koşuluy­ la açılır ve ortasına isteğe bağlı olarak, kıyma veya peynir koyularak kıvrılır. Tersyüz olarak çimdiklenir. Yağlanmış tepsiyle koyulur ve üzerine yumurta sa­ rısı ilave edilerek fırına sürülür. Nar gi­ bi kızardıktan sonra da servise hazırla­

nan plaklann üstünde “ muganniye” yazardı. Ha­

miyet Yüceses'in yüzü sürekli güler. “Bakmıyor Çeşmi Siyah” yıllarca unutulmayacaktır. Zeki Müren, Emel Sayın ve Gönül Yazar, konuklarla en iyi diyalog ku­ ran sanatçıdır" diyor ve hemen ekliyor:

“Bundan sonra ne diyebilirim ki, hepsi için “Çok kaliteli sanatçılardır. Yazılacak şeylerin hepsi aynı olur. İyisi mi bu soruyu geçin, yanıtı ilginç olmaya­ cak.”

0 NEDEN 42. YIL ŞÖLENİ

Sanat dünyasındaki profesyonel yaşamının 42. yı­ lım kutlayan Ercüment Batanay, neden 40, 45, 50 gibi bir yılda kutlama yapmadı diye akıllara bir soru gele­ bilir. Bunun belü bir nedeni yok. Gelin bu konudaki düşüncelerini Ercüment Batanay’dan öğrenelim:

“ Ben 40. yılımda bir şölen hazırlamak istiyordum ama olmadı ve bugüne kadar kaldı. Sonunda bu işe ön ayak olanlar diretip ‘Bu yd yapalım’ deyince, ‘olur’ dedim. Gerçekte bundan 10 yd öncesinde jübile yap­ mam önerildi. Sürekli kaçtım. ‘Daha çahşıyorum n, gerek var’ dedim. Kısmet bugüneymiş.

“ Bir de bu işin müzik yaşamında yalnızca bir kez yapdmasmdan yanayım. Bu şölen bir veda değil, mü­ ziğe devam ediyorum ama müzikseverler benden ke­ sinlikle bir jübile daha görmeyecekler. Şu anda da­ vetiye dağıtıyorum. Bu geceden elime ne geçecek, ne kazanacağım, davetiyelerin belli bir ücreti var mı onu bile bilmiyorum. Beni seven dostlarım, büyüklerim bir komite oluşturdular ve hazırlıkları yürütüyorlar.”

0 5 KEZ EVLENDİ

Ercüment, gençlik yıllarında filinta gibi bir deli­ kanlı. Uzun bir boy, kendine özgü hatlar, sınm gibi

(2)

•Babası Rum, annesi İsveçli olan “ Rock Müziğin Şairi”

unvanlı eski şarkıcı, şimdi “ İslam mücahidi” oldu

Bir müzik

sahtekârı

ı Uyuşturucu alışkanlığından bir klinik­

te tedavi görürken, armağan edilen

Kuran-ı Kerim’i okuyunca dünyası de­

ğişiverdi. 1977’de Müslüman oldu, Yu­

suf İslam adını aldı. Müziği bıraktı ve

kendisini islamiyetin gelişmesine ada­

dı. Stefan/Cat/Yusuf geçen hafta tak­

keli, cübbeli olarak Türkiye'ye geldi,

ama çevresinde hayranları yerine, dört

çocuğu ve çarşaflı eşi vardı...

Türkiye’de özellikle “ Lady d’Arbanville” adlı şarkısıyla tanınıyordu Cat Stevens. 1970’li yıllarda saçı, sakalı birbirine karışmış, elinde gitarı, salonu dolduran binlerce genci kendinden geçiren aşk şarkıları söylüyordu. Bugün ise başında takke, üstünde cüppe

var.

İ

S T A N B U L A ta tü rk H a v a lim a n ı dış h a tla r ter­m in a lin e sakallı, takkeli, c ü p p e li b ir adam ile ç arşafa b ürünm üş e ş i ve ço c u k la rı g ird ik le ri zam an b ir A rap turistten farksızdılar. B unlar bir M ü s lü m a n ü lked en g elen a ile o labilirdi. O ysa gelen ler, öyle sıradan in s a n la r değildi. H e le p as a p o rtu n ­ da 197 7 ’den bu yana Yusuf İslam yazan adam , A frika İs ­ lam D evlet M e rk e zi’nin h im a yesin d eki b ir “derviş ” olunca iş daha değişiyordu.

İn g iliz p o p m üzik şark ıc ıs ı C at Stevens gitm iş, yerine cum a g ü n leri İn g ilte re ’nin ünlü R egent P ark'taki büyük ca­ m iin d e vaaz veren, L o n d ra ’nın B ren t s e m tin d e “İs la m i

İlk-o k u T ’un k u ru cu su ve Y önetim Kurulu B akanı İlk-olan Yusuf İs la m g e lm iş ti.

Türkiye’deki bu “esrarengiz k o n u k ” nam azlar kıldı, kon­ fe ran slar verdi, A fg a n is ta n ’d a k i M ü s lü m a n m ü c a h itle re yardım için “is la m i C i h a f ’a ta ra fta r top la m a y a çalıştı.

O nun “Lady d ’A rb a n v ille ” ad lı şarkısını hatırlayanların sayıları p e k azdı, am a N eşe K a ra b ö c e k ’in s ö y le d iğ i “U sul U s u l” daha sonra Z e k i M üren tarafın d an “ Ö zlem R ıh tım ı" adıyla plak olm uştu. Bundan da Yusuf İs la m ’ın haberi yok­ tu. G e rç e ğ i ö ğ re n d iğ in d e g ö zle ri dolu dolu, “O gün lerin d e fte rin i kapatalı 10 yıl g e ç ti” de m e k le yetindi. İşte, bu ya­ zıda onun in a n ılm a s ı güç ö ykü sü n ü sunuyoruz.

bir vücut sahibi. Baktı mı ne canlar yakıyor. Biraz da müzisyenliğin verdiği duygusallık ağır basıyor. Bu yüzden ilk kez 20 yaşındayken nikâh masasına oturu­ yor. Sonra mı? Sanki “nikâh masasına oturma alışkanlığı” edinmişcesine 23, 30 ve 40 yaşlarında da başından evlilik geçiyor. Ama bunlar çok kısa süreli oluyor. Beşinci evliliğini 1971 yılında 44 yaşındayken yapıyor ve 15 yıldan bu yana da Seyhan Batanay’la çok mutlu bir yaşantı sürdürüyor.

“Seyhan’la evlenirken sonuncu kez nikâh masa­ sına oturduğumu biliyordum. Bundan önceki eşlerim için konuşmak istemiyorum. Herkese saygım var. Aradığım mutluluğu bana Seyhan tattırdı” diyen Ba- tanay, çocukları hakkında da şunları söylüyor:

“İki oğlum var: Üçüncü eşimden olan 25 yaşın­ daki Levent ve şimdiki eşimden olan 14 yaşındaki Buğra. İkisini de çok seviyorum. Müziğe olan yete­ neklerini görünce de çok seviniyorum.”

£ ANINDA EVLENME TEKLİFİ

Seyhan Batanay ve Ercüment Batanay’ın evlilik öyküleri de hayli ilginç. Bu konuda açıklama istediği­ mizde tambur üstadı gülmeye başhyor ve sözü Sey­ han Batanay alıyor:

“Ben Ercüment’in açtığı Batanay Restaurant’ın müşterisiydim. Sık sık giderdik. Bayındırlık Bakan- lığı’nda çalışıyordum. Aile dostu olmuştuk. Bir gün Taksim’de karşılaştık. ‘Hanım nasd?’ ‘Ayrıldık’ diye yanıtladı. O zaman ben de eşimden ayrılmıştım.

“Aradan zaman geçti, Osmanbey’de hanım ar­ kadaşlarımızla sohbet ediyorduk. Üç kadının yemek yiyebileceği bir yer düşünürken aklımıza Batanay gel­ di. Telefon açtım. Ercüment çıktı ve ‘Muhakkak bekliyorum’ dedi. Gittik. Masamıza geldi, yakından ilgilendi. Çıkarken de ‘Benimle evlenir misin?’ dedi. Şaka kabul ettim.

“Yine zaman geçti. Bir gün doktorlar kulübüne gittim. Buranın başkam o zamanlar İstanbul Beledi­ ye Başkam olan Fahri Atabey’di. Meğer Fahri Bey’- le görüşmüş. Başkan yanıma geldi, Ercüment’in be­ nimle evlenmek istediğini söyledi ve ‘Ben İstanbul Be­ lediye Başkamyım. Sen bana nüfus kâğıdım ver. An­ lıyorum sen de boş değilsin. “Olur” dediğinde he­ men bir gün içinde nikâhınızı kıyarım’ şeklinde ko­ nuştu. Meğer gönlüm varmış ki, verdim. Bir akşam kapıya zabıta memuru geldi, hiç unutmam 4 Kasım dı ve ‘8 Kasım da nikâhınız var’ dedi. Şoke oldum. Ak­ şam da Fahri Atabey geldi durumu anlattı ve nikâ­ hımız gerçekten 8 Kasım’da Feriha Tunceli’nin evinde kıyüdı. O gün bugün de mutluluğumuz sürüyor.”

0 TİTİZ BİR AŞÇI

Ercüment Batanay’ın en büyük özelliği yemek ko­ nusunda da son derece ünlü olması. Çok titiz bir aş­ çı. Mutfağa girdiği anda harikalar yaratıyor. Çeşit çeşit yemeği son derece çabuk ve de lezzetli bir biçimde ha­ zırlıyor.

Çok küçük yaşlarda başlamış yemek merakı Er­ cüment Batanay’ın ufakken mutfağa girer, yemekle­ rin nasıl hazırlandığına bakarmış, ilk yemeğinin öy­ küsünü şöyle dile getiriyor:

“ Yaş 12. Evde kimse yok ve biz okul pikniğine gideceğiz. Hemen mutfağa girdim, kuru köfte ve Ya­ rımca börek yaptım. Yiyenler benim yaptığıma inan­ mayınca çok heveslendim. İşte o günden bu yana da mutfaktan çıkmıyorum. Sanıyorum bu da, kilomdan da belli oluyor.”

“ Yemek” le ilgili her şeyi seviyor Ercüment Ba­ tanay. Evine dünyamn dört bir yamndan baharat ta­ şıyor. İran’dan “ pilav”lık pirinç getiriyor, Avrupa ül­ kelerinden Pyrex’in akla gelebilecek her türünü alıyor, müzayedelerden tek tek çatal bıçak (akımlan toplu­ yor, evin bu konudaki bütün alışverişini de kendi ya­ pıyor.

“ Yemek yaparken ayn bir zevk duyarım” diyen Batanay, anlatımım sürdürüyor:

“ Evde yemekleri zamanım olursa ben yapanm. Yoksa 30 yıllık emektarımız benim denetimimde ha­ zırlar. Yaptıklanmın zevkle yenmesi de beni en se­ vindiren konudur. Hep değişik özelliği olan şeyler yap­ mak isterim. Bildiğim yemeklerin sayısı sanuım 1.500 civanndadır.”

Şimdi de minik özelliklerine değinelim: Tam bir antika tutkunu. İlk çaldığı tamburu sak­ lıyor. Onunla birlikte 7 tamburu var. Doktora gitmek­ ten çok korkuyor. Dışarıdan getirdiği baharatların sa­ yısı 34, geceleri eve genellikle 01.30’da geliyor ve yine qinin belirttiğine göre, son derece iyi bir ev erkeği.

İşte böyle bir insan yarın gece 42. sanat yılını kut­ layacak olan Ercüment Batanay ve tambur ustası bü­ yük şölenin iyi geçmesi için dua ediyor ve de konuk­ lara nefis bir konser verebilmek için hazırlıklarını sür­ dürüyor.

Eğer yolunuz düşerse, yarın gece Maksim’e bir uğ­ rayın ve izleyin Ercüment Batanay’ı. Onun nasıl ke­ yifle ve ilk günkü heyecanla yay çektiğini görün.

Ercüment Batanay’lar kolay yetişmiyor.

ATILI müzik eleştirmenleri onu “ Rock müziğin şairi” veya “ Pop tarihinin --- en güzel aşk şarkdarını yazan sanatçı” olarak anlatıyorlardı. Elinde bir gitar, saçı, sa­ kalı birbirine karışmış, karşısındaki 40 bin kişi­ ye aşk şarkıları söylüyor, sevgililerine duyduğu özlemi dile getiriyordu.

Sonra ne oldu, bilinmez ününe, servetine, davranış biçimine, yaşam tarzına bir çizgi çeki­ verdi. Ve, inanılması güç haber bir bomba gibi patlayıverdi:

“ Pop müzik şarkıcısı, gençliğin ilahı Cat Stevens İslam dinine girdi, Müslümanlığı seçe­ rek şarkıcılığı bıraktı” .

Bugün 38 yaşındaki Yusuf İslam, “ tesettüre” uygun giyimi, ile o ülke senin, bu ülke benim demeden gezip duruyor. Tek amacı var. İslam dinini yaymak. Müslümanlık dininin yeni “ mücahit” i için dur, durak yok.

0 NEREDEN NEREYE

Annesi İsveçli, babası Kıbnslı bir Rum olan Stefan Dimitri Georgio çocukluğunda yetersiz beslenme sonucu ileri derecede verem hastalığı geçirdi. Sonra ailenin İngiltere’ye göç etmesiy­ le, babası bir lokanta açtı. 9 yaşında masa aralarında meze taşırken şarkılar mırıldanma­ ya başlayan Stefan harçlığını biriktirip kendisi­ ne bir gitar aldı.

“ Matthew And Son” adlı şarkısında, ilk kız arkadaşına duyduğu aşkı, sevgiyi anlatan 1960’h yılların “ taze şarkıcısı” , henüz 15 yaşında

ün-lü oldu. 1967 yılı geldiğinde yaşadığı ülkeye uy­ gun bir ad buldu. Kendine: Cat Stevens. İşte çıkış, o çıkış, müzikte yükseldi.

Amerikalı çok güzel bir artist olan Patti d’Arbanville bu genç şarkıcının yaşamında bir dönüm noktası oldu. 1971 ’de yaptığı “ Lady d’Arbanville” adlı şarkı ile ünü Türkiye’ye ka­ dar ulaştı. Ölüm döşeğindeki sevgilisinin soğuk dudakları, beyazlaşan teni ve kırmızı bir gülü armağan etmesi o günlerde bütün dünya gençli­ ğini etkiledi.

£ İLAHİ KUDRET

“Foregner, “Tea For The Tillerman” , “Te- aser And The Firecat” albümlerindeki şarkıla­ rıyla Cat Stevens, müziğin zirvesine taht kur­ du. Ama, bütün yaşamım değiştiren olay 1975’te gerçekleşti. Uyuşturucu alışkanlığından bir kli­ nikte tedavi gören şarkıcının ağabeyi “ Canın sı- kddıkça okursun” diyerek bir Kuran-ı Kerim armağan edince, dünyası değişti.

“ Bir gecede sabaha kadar gözlerimi kırp­ madan bu ilahi kitabı okudum. Gerçeği bul­ muştum. Müslüman olmahydım” diye o gün­ leri anlatan Cat Stevens, son L P’si olan “ Back to Karth” un kapağına Kuran-ı Kerim’den bir ayet koyunca adeta kıyamet koptu. 1977’nin Ocak ayında Londra’daki Merkez Camii’nde Müslüman olan ve Yusuf İslam adını alan şar­ kıcı “ Yeni dinim konusundaki bilgisizliğimden bunu yaptım, kötü niyetim yoktu” diyerek ken­ dini savundu. Yusuf İslam, 10 yıldır kendisine domuz eti ve alkollü içkiyi yasaklamış. Genç Müslümanların eğitimi konusunda okul ve yetiştirme yurtları yaptıran “ mücahit" mutluluğu ararken, önce uyuşturucu tutkunu olduğunu, sonra Budizm’e kaydığını, 1977’de Müslümanlığı seçtiğini söylüyor Ve o gün, bugündür Stefan/Cat/Yusuf dün­ yayı bir “derviş” sorumluluğunda dolaşarak İs­ lam dinini yaymak için çalışıyor. Takkeli, cüb­ beli, beş vakit namaz kılarak. Müslümanlığın ge­ reklerini giyimden sofraya kadar yerine getirmeye çalışan Yusuf İslam, geçmişteki hatalarını unut­ mak istiyor. Domuz eti ve alkollü içkiyi 10 yıl­ dır ağzına koymadığını söyleyen kendisini bir “İslam mücahidi” olarak tanımlayan Yusuf İs­ lam ile yaptığımız kısa söyleşi şöyle:

— “ Müziği nasıl noktaladınız?” — “ İnsanlara dini ve insani görevlerini ha­ tırlatacak müzikler yapılabileceği gibi ticari amaçla, para kazanmak amacıyla da yapdabi- lir. Bu alandaki bütün hileleri, üç kağıtçılıkla­ rı çok iyi biliyorum. Müslüman olmadan önce müzikteki bütün bu sahtekârhklan ben de yap­ tım. Elhamdülillah, kutsal kitabı okuduktan sonra kendimi tamdım ve 1980 yılında bütün müzik aletlerimi sattım.”

Yusuf İslam, kendini genç Müslümanların eğitimi konusunda merkezi Londra’da bulunan bir örgüte adadığını anlatıyor. Okul ve yetiştir­ me yurtlan yaptınyor. Üç kızı ile bir oğlunu da bu İslami eğitim merkezlerinde okutuyor. Ken­ disi de buralarda öğretmenlik yapıyor.

— “ İslam diniyle tanışmanız nasıl, nerede oldu?”

— “İslam denince Türk ve Arap ırkıyla ba­ ğımlı bir kavram aklıma gelirdi, sadece belirli bir ırka özgü din olarak dönüşürdüm. Haya­ tın anlamını keşfedebilmek için kalıcı bir mut­ luluk aradım. Bulabilmek için de akbnıza ge­ lebilecek her türlü çdgmhğı denedim. Bunla- nn arasında uyuşturucu en önde gelir. Önce, Budizm olmak üzere bütün dinleri de araştır­ dım. İslami bu dinlerin arasında en mantıklısı olarak buldum.”

— “ Kutsal kitabı nasıl okudunuz?” — “Kudüs'ü ağabeyim ziyaret etmiş ve ora­ da Hıristiyanlığın merkezinde İslam diniyle ta­ nıştım. Gelirken bana da bir kitap getirdi. Has­ tanede tedavi görüyordum, bir gecede okudum. 1975 yılıydı. O dönemde ben de bir arayış içinde bocalamaktaydım. Yaptığım albümlerde, şar­ kılarda mutluluk arayışı içinde olduğum göz­ lenebilir. Bugün, Allah’ın verdiği ilahi lütufla Kuran-ı Kerim’i Arapça olarak okuyabiliyo­ rum. İslam dinini daha derin olarak araştırmaya başladıkça, Allab’a karşı olan vazifelerimi tam anlamıyla gerçekleştirmem güçleşti. Müziği ta­ mamen bıraktım ve 1977’de Müslüman ol­ dum.”

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İzmir, Türkiye 2 Dr.. Suat Seren

Anne Sütüyle Bulaşma İzlenen Bir Bruselloz Olgusu A Case of Brucellosis Transmitted Through Breast Milk.. İbrahim Halil Şahin 1 , Celal Çalışır 2 , Hakkı Mustafa Güldüren 3

Attilâ Ilhan’ın hakkımdaki görüşleri baştan beri bel­ liydi: Yirmi yıl önce beni “III.. Yeni”

Öğrencilerin, Torrance Yaratıcılık Testi’nden aldıkları puanlarla okul öncesi eğitim durumu değişkeni arasında anlamlı fark tespit edilmiştir Başlıkların

Böyle bir senaryoyu düflleye- bilmek için bile, yapay zekâ, biliflsel bi- limler, biliflim teknolojileri, t›p, biyo- teknoloji, nanoteknoloji ve daha bir- çok

Oktav, bir telin en basit bi- çimde bölünmesiyle elde edil- diğine göre, değişik notalar oluştururken kuşkusuz ona da temel olacak.. Bir oktav aralıklı iki Do

Çok eski yıllarda Göksu ile Küçüksu bilhassa cuma, pa­ zar ve çarşamba günleri bü­ yük bir tahaccüme uğrardı.. O kadar ki cuma günleri Göksu deresinde

Yüksekkaldırım İstanbulun en eski bir yeri olduğu için onu öylece mu­ hafaza edelim. Fakat basamakları tamir etmek, onu zamana uydurmak