• Sonuç bulunamadı

Yetmiş sene evvel:İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yetmiş sene evvel:İstanbul"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ü!L . _L JU1— J-— ' J . ■ 1■pwg [U . '.HUBP-ııiiiMi.ı j , ı . ı j ı ı j ^ j ıa » . L

Y e tm iş se n e evvel

İ S T A N B U L

7

mecmuudur ve her

küçük bir müze,

tiyatrodur

Kavaflardan geçiş ( O zamanlar çarşıdan

atla geçilebiliyormuş)

Kapalıçarşı 100 pazarın

pazar aynı zamanda

t

Kapalıçarşı dı - şından göze çarp- maz, ve dışından bakıp içinin anlaşıl­ ması imkânsızdır . Şekli gayrimunta - zam, yüksek esmer duvarlarla çevril - miş, üstü kurşun kaplı ve gün gir - mek için delikleri bulunan yüzlerce kubbe ile örtülü muazzam bir abide. Civarından hiçbir ses işitilmez, hatta ¿.apışma dört adım yaklaşm aya kadar bu kale duvarları - nın ardında sessiz - lik ve ıssızlıktan başka birşey bulu - nulmıyacağı sam - lıı. Fakat içine gi­ rer girmez insan şa­ şırır kalır. Bu bir a - bide değildir: Sü - tunlar ve kemerler üzerine oturmuş kub­ belerle ö r t ü l m ü ş yollarile bir labi - rent; küçücük mey - danları ve yol ağız- Iarile hakikî bir şe - hirdir; sık bir or - man gibi loş; için - de azim bir kalaba­ lık dolaşıyor.

Her sokak bir pazardır. Bu yarı ka - ranlık sokaklardan ve dalgalanan kala - balığın ortasından arabalar ve atlılar geçiyor. İnsan her taraftan işaretler ve sözlerle çevrilir. Rum bazirgân ses - lenir ve elile kolile işaretler yaparak da­ vet eder; Ermeni, biraz daha mütevazi; Yahudi, malını kulağa fısıldıyarak ar - zeder. Türke gelince, sessiz, dükkânının eşiğine koyduğu bir şiltenin üzerine diz çökmüş, müşterisini sadece bakışlarile ça­ ğırır. On sesin birden size seslendiğini işi~ i tirsiniz: «M aylord! K irya! Eksellans! T.nyor! Kaptan! M ösyö!» Yanlarındaki methallerden her sapışta, uzun koridor­ ların boyunca bir sıra payeler ve kemer­ ler, kısa sokakçıklar, pazarın uzaktan ve karışık bir manzarası görünür; dük - kânlar, duvarlara ve kubbelere asılmış mallar, işi başından aşmış bazirgânlar, yüklü hamallar, yaşmaklı kadın kafile - leri. Bu karmakarışık görünüş tamamen zâhirdir. Bu muazzam çarşıda herşey bir kışla gibi tanzim edilmiş, zabıt ve rabıt altındadır. İnsan, kısa bir zaman içinde hiçbir rehbere ihtiyacı olmadan aradığı­ nı bulabilecek hale gelir. Her nevi esna­ fın bir küçük mıntakası, bir küçük soka­ ğı, bir küçük koridoru, bir küçük mey - dam vardır. Kapalıçarşı, birinden öbü - rüne geçilen yüz tane küçük pazarın mec- mudur; ve her pazar da ayni zamanda bir küçük müze, bir gezinti yeri, bir çar­ şı, bir tiyatrodur. İnsan onun içinde hiçbir şey satın almadan her şeyi görür, kahve içer, on çeşit dille konuşur ve şarkın en güzel kadmlarile göz alışverişi eder.

Kumaş ve esvab satılan yere girelim: Burası evvelâ, gözlerin karardığı, başın döndüğü ve kesenin boşaldığı bir zen - ginlik ve haşmet çarşısıdır. İpek üstüne sırma işlemeli Bağdad kumaşlarından, Karaman halılarından, Bursa ipeklile - rinden, Hind bürümcüklerinden, Bingale müslinlerinden, Madras, Kişmir ve A - cem şallarından, Kahirenin alaca doku­ malarından yığınlar arasında dolaşılır;

altın arabesk işlemeli yastıklar; gümüş çubuklu ipek tüller; ten rengi ve mavi çizgili, hafif ve şeffaf, sanki bir buhar gibi tüten gaz eşarplar; sempatik imti - zaçlara karşı en asi olan kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renklerin cür’et ve ahenkle birleştirilerek dokunmuş hernevi ve çe - şidde kumaşlar karşısında ağzınız açık kalırsınız.

Burada yeşil, portakal rengi ve süm - bül rengi feracelerden ipek iç gömlek - lerine, altın sırma işlemeli mendillerine, saten kuşaklarına kadar bir Türk kadı - nınm kocasından başka bir erkeğin gö - remiyeceği eşyalarını birer birer görür ve hayran oluruz.

Şurada kakım kenarlı kırmızı kadife kaftanlar, pembe ipek donlar, beyaz da­ masko üzerine altın çiçekli içlikler, gü - müş pullarile ışıldıyan gelin duvakları; Rum, Ermeni ve Çerkez kadınlarının bir zırh gibi göz kamaştıran ve sert na­ kışlarla donanmış bin çeşid tuhaf es - vabları; ve bu haznelerin ortasında so - ğuk Fransız ve İngiliz kumaşları, kötü renklerile, şiir sahifeleri arasında bir ter­ zinin ölçü alırken kaydettiği avare işaret­ ler gibi.

Pazarların en muhteşemlerinden biri de Kavaflardır. Biribirine benziyen iki sıralı dükkânlarda A sya ve Avrupayı dolaşan bütün ayaklara mahsus ayakkabı var. Bölmeler, acayib renkli ve tuhaf şe­ killi saten, işlemeli, tüylü ve kadife ter­ liklerle kap lı; çifti beş franktan yüz fran­ ga kadar, bir kayıkçı karısından bir sa - raylı ayağına kadar hernevi ve kıymette ayakkabılar; sokağın taşlarım çiğniyecek kösele ayakkabılar, halılar üstünde geze­ cek pabuçlar, beyaz satenden ökçeli zen­ ne pabuçları, inci işlemeli kadın terlik - leri.. Bu terliklerin içine girecek olan a - yak nasıl birşeydir, bir huri, bir melek ayağımı ki, boyu bir zambak yaprağı, eni bir gül yaprağı kadar. Ecnebilerin

Kapalıçarştda kumaş alış verişi

en çok dolaştıkları yer burasıdır. Bil - hassa gene Avrupalı kadınlar görülür, ellerinde bir İtalyan veya Fransız aya « ğmın kâğıd üzerine alınmış ölçüsü, göz - lerini tutan bir pabuça bir ölçüyü koy - dukları zaman, pabuçun küçük kaldığı­ nı görünce hayret etmekten kendilerini alamıyorlar. Bu çarşıda ekseriya beyaz yaşmaklarile Türk kadınları dolaşır, on­ ların satıcılarla uzun uzadıya konuştuk­ ları görülür, kulağı bir mandolin gibi ok- şıyan berrak seslerile güzel türkçenin a- henktar kelimeleri işitilir: «Bunu kaça verirsin? - P ahalıdır! - Z iyade vermen!»

En zengin ve görülmeğe değer bir pa­ zar da Silâhçılardır. Burası bir pazar değil, bir müzedir, hatıralarla dolu haz­ neler taşıyor. Silâhların ortasında al ve mor kadife, inci ve sırmadan ay yıldız işlemeli kaltaklar ve eğer takımları, bin- bir gece masallarındaki peri padişahları­ nın rüyalar memleketindeki altın şehir­ lere girerken bindikleri atlara mahsustur. Bu haznelerin altında, duvarlara fitilli, çakmaklı tüfekler, kocaman Arnavud ta­ bancaları, mücevher gibi işlenmiş uzun Arab tüfekleri, kaplumbağa kabuğu ve suaygırı derisi kaplı antika kalkanlar, Kafkasyanm örgülü zırh gömlekleri, K a­ zak kalkanları, Moğol miğferleri, oklar ve hernevi bıçak ve hançerler asılmış. Si­ lâhçı esnafının hepsi Türktür, ekserisi ihtiyar, uzun boylu, zayıf, kıyafetleri ve simalarile eski asırlardan kalma insan -

Nakleden

REŞAD EKREM KOÇU

lar.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

C, B’nin “biz bu say›lar› bulamayaca¤›z” cümlesinden sonra flu flekilde düflünür: “ B ikimizin de say›lar› bulamayaca¤›ndan emin oldu¤una göre say›lar›n ikisi de

(Cümlesi) demeyip (büyük ço­ ğunluk) diyişim şundan ileri ge­ liyor ki, aüeler bazan • oğullannm müstakbel karışım yıllarca evvel kendi aileleri içinden,

Onu sevenler, arkadaş­ ları ve akrabaları, Kşnlıca sır­ tındaki sakin kabristanda, göz­ yaşları arasındaı son vazifelerini yerine getirerek aziz naşı m

Baktım ışık vardı orta Karta «Neden yarına bırakayım ta­ nışmayı, decıim, çıkar (Merhaba!) ererim!... Çıktım

Yaşamı boyunca müzik çalı­ şmalarının yanı sıra toplumsal konularda da inandığı şeyler uğrunda tavizsiz mücadele ve­ ren Timur Selçuk, kültür ve

Koçak (2013) tarafından 211 branş öğretmeni ile yapılan ortaokul yönetici- lerinin sosyal iletişim becerilerinin öğretmen motivasyonuna etkisinin araştırıldığı

Toplum böyle bir anlayış açısından ortaya konur, örneğin savaş yılla­ rının güç ekonomik koşulla­ rının yol açtığı ekmek kıtlı­ ğını konu edinen

Hor şeyi kolay kolay beğen- ıniyen, yahut evvelâ beğenir görünüp de hatır için "fikir değiştiren Haindi Tanpmar, tabii güzel hanımların gru- punda;