• Sonuç bulunamadı

Kadınların çalışma hayatının evlilik doyumuna etkisi: Aksaray ili örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kadınların çalışma hayatının evlilik doyumuna etkisi: Aksaray ili örneği"

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ ANABİLİM DALI AİLE DANIŞMANLIĞI VE EĞİTİMİ BİLİM DALI

KADINLARIN ÇALIŞMA HAYATININ EVLİLİK DOYUMUNA ETKİSİ: AKSARAY İLİ ÖRNEĞİ

Sevgi ŞEN İNANÇ

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Dr. Özlem ALTUNSU SÖNMEZ

(2)
(3)

ii T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

Ö

ğr

enc

inin

Adı Soyadı Sevgi ŞEN İNANÇ

Numarası 134211001001

Ana Bilim / Bilim

Dalı Aile Danışmanlığı ve Eğitimi

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Özlem ALTUNSU SÖZMEZ

Tezin Adı Kadınların Çalışma Hayatının Evlilik Doyumuna Etkisi: Aksaray İli Örneği

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Kadınların Çalışma Hayatının Evlilik Doyumuna Etkisi: Aksaray İli Örneği başlıklı bu çalışma 17/06/2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(4)

iii ÖNSÖZ ve TEŞEKKÜR

Araştırmam boyunca bana sabırla rehberlik eden, yardım ve desteklerini esirgemeyen, çalışmamı tamamlamamda büyük katkısı olan kıymetli tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Özlem ALTUNSU SÖNMEZ’e en içten teşekkürlerimi sunarım. Araştırmamın istatistiki kısımlarında çok büyük desteğini gördüğüm, en daraldığım anda yardımcı olan kıymetli hocam Kadriye AKKOCA’ ya teşekkürü borç bilirim.

Yaşamım boyunca attığım her adımda, aldığım her kararda yanımda olan, emeğini hiç esirgemeyen, varlığıyla bana güç veren çok kıymetli babam Ali ŞEN’ e, hakkını asla ödeyemeyeceğim, hem bana hem kızıma göstermiş olduğu sevgi ile hayat yolunda ışığım olan canım annem Fadime ŞEN’ e, dünyaya ilk geldiğim andan beri en büyük yardımcım desteğim can yoldaşım, ilk arkadaşım abim Ramazan ŞEN’ e, hayatımda yeri ve tarifi imkansız olan, dert ortağım, enerji kaynağım kardeşim Ezgi ŞEN’ e, Ailemizin yeni üyesi umut ve neşe kaynağımız, varlığıyla bana güç veren en büyük motivasyon kaynağım, biriciğim canım kızım Ada’ya varlıkları için teşekkür ederim. Bana verdiğiniz emek ve güven olmasaydı bunları başaramazdım. Sözlerle anlatılamayacak bir şükran duyuyorum sizlere.

Sevgi ŞEN İNANÇ Konya-2019

(5)

iv ÖZET

Günümüzde kadınların iş hayatına katılması ile aile içi rollerin paylaşımı değişmiştir. Kadınların hem iş yaşamında aktif görev almaları hem de aile içinde ki anne-eş rollerini üstlenmeleri evlilik doyumlarını etkilediği düşünülmektedir. Bu araştırmada çalışma hayatında aktif olarak yer alan ve yer almayan kadınların evlilik doyumları, yaş, eğitim durumu, ailenin aylık geliri, evlilik süresi, çocuk sayısı, evlenme şekli, eş ile evlenmeden önceki tanışıklık süresi, eş desteği, ev ve çocuk bakımında eşlerinin desteğinin olup olmaması gibi değişkenlere göre incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu Aksaray ilinde yaşayan çalışma hayatında aktif olarak yer alan 100 ve çalışma hayatında yer almayan 100 olmak üzere toplam 200 evli kadın oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak “ Evlilik Yaşam Ölçeği” ve “Demografik Bilgi Formu” kullanılmıştır. Araştırmanın sonucuna göre, çalışma hayatında aktif olarak yer alan kadınların evlenme şekillerinin evlilik doyumunu etkilediği; eşleriyle anlaşarak evlenenlerin görücü usulü ile evlenenlere göre evlilik doyumlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışma hayatında aktif olarak yer alan ve yer almayan her iki grupta da katılımcıların evlilik doyumlarının eş desteğine, eşlerinin çocuk bakımında ve ev işlerinde kendilerine yardımcı olup olmamasına ve evliliklerinde kendilerini ne kadar mutlu olarak algıladıklarına göre evlilik doyumunu etkilediği; eşleri tarafından desteklenen, ev ve çocuk bakımında eşleri tarafından destek gören ve evliliklerinde kendilerini mutlu ve çok mutlu olarak algılayan kadınların evlilik doyumlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgular sonuç kısmında daha detaylı anlatılmış ve öneriler kısmıyla çalışma sonlandırılmıştır.

(6)

v ABSTRACT

Today, the share of domestic roles has changed with the participation of women in business life.It is thought that women taking active roles in business life and undertaking the roles of mother and wife in the family affect their marital satisfaction. In this study, it was investigated according to the variables such as marital satisfaction, age, education status, monthly income of the family, number of Children, number of children, date of marriage before marriage, duration of acquaintance with the spouse, support support, whether or not the spouse has support in home and child care. The study group consisted of 100 women who were active in working life in Aksaray province and 200 married women who were not active in working life. As a data collection tool, “ marriage life scale” and “demographic information form” were used. According to the results of the study, it has been observed that the way women who are actively involved in their working life affect the satisfaction of their marriage; the way in which they deal with their wives is higher than the way in which they deal with their marriage. In addition, both groups actively involved and not involved in the working life of the participants in marriage satisfaction spouse support, their spouses in child care and home work to help them and marriage satisfaction is affected by how happy they perceive themselves in marriage; it was observed that the marital satisfaction of women supported by their wives, supported by their spouses in home and child care, and perceived themselves as happy and very happy in their marriages were higher. The results of the study were explained in more detail in the results section and the study was finalized with the Suggestions section.

(7)

vi İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ve TEŞEKKÜR ... iii ÖZET ... iv ABSTRACT ... v İÇİNDEKİLER ... vi TABLO LİSTESİ ... x BİRİNCİ BÖLÜM ... 1 1. GİRİŞ ... 1 1.1 Araştırmanın Amacı ... 3 1.2 Araştırmanın Önemi ... 4 1.3 Araştırmanın Sınırlılıkları ... 5 1.4 Araştırmanın Sayıltıları ... 5 İKİNCİ BÖLÜM ... 6 2. KURAMSAL ÇERÇEVE ... 6

2.1 Kadın ve Çalışma Hayatı ... 6

2.1.1 Çalışma Hayatında Kadın ve Toplumda Kadın Algısı ... 9

2.1.2 Kadınların Çalışma Hayatındaki Konumu: Kuramsal Yaklaşım ... 13

2.1.3 Kadının Çalışma Hayatında Yer Almasının Önemi ... 15

2.1.4 Türkiye’de Çalışma Yaşamında Kadının Konumu ve Sorunları ... 18

2.2 Evlilik Doyumu ... 31

2.2.1 Evlilik, Aile ve Evlilik Doyumu Kavramları ... 31

2.2.2 Evlilik İle İlgili Yaklaşımlar ... 33

2.2.3 Evlilik Doyumuyla İlgili Kuramsal Açıklamalar ... 48

2.2.4 Evlilik Doyumu ve Aile ... 52

2.2.5 Evlilik Doyumu ve Cinsellik ... 54

2.2.6 Evlilik Doyumu ve Benlik ... 55

2.2.7 Evlilikte Doyumsuzluk ve Boşanma İlişkisi ... 56

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 59

3. YÖNTEM ... 59

3.1 Araştırma Modeli ... 59

3.1.1 Veri Toplama Araç ve Teknikleri ... 59

3.2 Problem Durumu ... 59

3.2.1 Problem Cümlesi ... 59

(8)

vii

3.3 Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu ... 60

3.3.1 Demografik Bilgi Formu ... 61

3.3.2 Evlilik Yaşam Ölçeği ... 61

3.4 Veri Toplama Yöntem ve Süresi ... 63

3.5 Verilerin Analizi ... 63

3.5.1 Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımları ... 63

3.5.2 Katılımcıların Eğitim Düzeyine Göre Dağılımları ... 63

3.5.3 Katılımcıların Aylık Gelirlerine Göre Dağılımları ... 64

3.5.4 Katılımcıların En Uzun Süre Yaşadıkları Yerleşim Yerine Göre Dağılımları ... 65

3.5.5 Katılımcıların Evlilik Sürelerine Göre Dağılımları ... 65

3.5.6 Katılımcıların Çocuk Sayısına Göre Dağılımları ... 66

3.5.7 Katılımcıların Evlenme Şekillerine Göre Dağılımları ... 66

3.5.8 Katılımcıların Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre Dağılımları ... 67

3.5.9 Katılımcıların Kaçıncı Evlilikleri Olduğuna Göre Dağılımları ... 67

3.5.10 Katılımcıların Evlilik Yaşlarına Göre Dağılımları ... 68

3.5.11 Katılımcıların Eşleri Tarafından Desteklenmelerine Göre Dağılımları 68 3.5.12 Katılımcıların Çalışma Durumlarına Göre Dağılımları ... 69

3.5.13 Katılımcıların Sahip Oldukları Mesleklerin Dağılımı ... 69

3.5.14 Katılımcıların Çocuklarına Yardımcı Olanların Durumlarına Göre Dağılımları ... 70

3.5.15 Katılımcıların Eşlerinin Çocuk Bakımında Yardımcı Olma Durumlarına Göre Dağılımları ... 70

3.5.16 Katılımcıların Eşlerinin Ev işlerinde yardımlarına Göre Dağılımları . 71 3.5.17 Katılımcıların Evliliklerindeki Mutluluklarına Göre Dağılımları ... 71

3.5.18 Katılımcıların Kazançlarının Kullanımına Verilen Karara Göre Dağılımları ... 72

3.5.19 Katılımcıların Eşlerinin Maddi Durumuna Göre Kadınların Çalışması Düşüncesine Ait Dağılımları ... 72

3.5.20 Katılımcıların Çalışmalarının Evlilikleri İçin Olumlu Gördükleri Yanları 73 3.5.21 Katılımcıların Çalışmalarının Evlilikleri İçin Olumsuz Gördükleri Yanları 73 3.5.22 Katılımcıların Çalışma Sebeplerine Göre Dağılımları ... 74

(9)

viii

3.6 Evlilik Doyum Ölçeği Fark Analizleri ... 74

3.6.1 Yaşın Evlilik Doyumuna Etkisi ... 74

3.6.2 Eğitim Düzeylerinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 76

3.6.3 Gelir Düzeylerinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 78

3.6.4 Evlilik Sürelerinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 79

3.6.5 Çocuk Sayılarının Evlilik Doyumuna Etkisi ... 81

3.6.6 Evlenme Şekillerinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 83

3.6.7 Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerinin Evlilik Doyumuna Etkisi 84 3.6.8 Evlilik Yaşının Evlilik Doyumuna Etkisi ... 86

3.6.9 Eş Desteğinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 87

3.6.10 Evliliklerinde Mutluluk Düşüncelerinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 89

3.6.11 Eşlerin Çocuk Bakımında Desteğinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 91

3.6.12 Eşlerin Ev İşlerinde Desteğinin Evlilik Doyumuna Etkisi ... 93

3.7 Çalışan Kadınların Suçluluk Duygusuna İlişkin Fark Analizleri ... 95

3.7.1 Yaşa Göre Fark Analizi ... 95

3.7.2 Eğitim Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 96

3.7.3 Gelir Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 97

3.7.4 Katılımcıların En Uzun Süre Yaşadıkları Yerleşim Yerlerine Göre Fark Analizi 97 3.7.5 Evlilik Sürelerine Göre Fark Analizi ... 98

3.7.6 Çocuk Sayılarına Göre Fark Analizi ... 99

3.7.7 Evlenme Şekillerine Göre Fark Analizi ... 100

3.7.8 Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre Fark Analizi 100 3.7.9 Evlilik Yaşına Göre Fark Analizi ... 101

3.7.10 Eş Desteğine Göre Fark Analizi ... 102

3.7.11 Katılımcıların Çocukları Varsa Çocuklarının Bakımında Ücretsiz Yardımcı Olanlara Göre Fark Analizi ... 102

3.7.12 Eşlerin Çocuk Bakımında Desteklerine Göre Fark Analizi ... 103

3.7.13 Eşlerin Ev İşlerinde Desteklerine Göre Fark Analizi ... 104

3.7.14 Katılımcıların Evliliklerindeki Mutluluklarına Göre Fark Analizi .... 105

3.7.15 Evlilikte Kazancın Kullanımına Erkeğin Karar Vermesi Gerektiği Düşüncesine Göre Fark Analizi ... 106

(10)

ix 3.7.16 Erkeğin Maddi Geliri Yeterli İse Kadının Çalışmaması Gerektiği

Düşüncesine Göre Fark Analizi ... 107

3.7.17 Katılımcıların Çalışma Nedenlerine Göre Fark Analizi ... 108

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 109

KAYNAKÇA ... 113

EKLER ... 136

Ek-1 ... 136

(11)

x TABLO LİSTESİ

Tablo 2.1.4.1 Mevsim Etkilerinden Arındırılmamış Temel İşgücü Göstergeleri

(Nisan 2016 – Nisan 2017) ... 27

Tablo 3.3.2.1 Güvenirlik Analizi ... 62

Tablo 3.5.1.1 Katılımcıların Yaşa Göre Dağılımları ... 63

Tablo 3.5.2.1 Katılımcıların Eğitim Düzeyine Göre Dağılımları ... 63

Tablo 3.5.3.1 Katılımcıların Aylık Gelirlerine Göre Dağılımları ... 64

Tablo 3.5.4.1 Katılımcıların En Uzun Süre Yaşadıkları Yerleşim Yerine Göre Dağılımları ... 65

Tablo 3.5.5.1 Katılımcıların Evlilik Sürelerine Göre Dağılımları ... 65

Tablo 3.5.6.1 Katılımcıların Çocuk Sayısına Göre Dağılımları ... 66

Tablo 3.5.7.1 Katılımcıların Evlenme Şekillerine Göre Dağılımları ... 66

Tablo 3.5.9.1 Katılımcıların Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre Dağılımları ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış. Tablo 3.5.10.1 Katılımcıların Kaçıncı Evlilikleri Olduğuna Göre Dağılımları ... 67

Tablo 3.5.11.1 Katılımcıların Evlilik Yaşlarına Göre Dağılımları .... Hata! Yer işareti tanımlanmamış. Tablo 3.5.12.1 Katılımcıların Eşleri Tarafından Desteklenmelerine Göre Dağılımları ... 68

Tablo 3.5.13.1 Katılımcıların Çalışma Durumlarına Göre Dağılımları ... 69

Tablo 3.5.15.1 Katılımcıların Çocuklarına Yardımcı Olanların Durumlarına Göre Dağılımları ... 70

Tablo 3.5.16.1 Katılımcıların Eşlerinin Çocuk Bakımında Yardımcı Olma Durumlarına Göre Dağılımları ... 70

Tablo 3.5.17.1 Katılımcıların Eşlerinin Ev işlerinde yardımlarına Göre Dağılımları ... 71

Tablo 3.5.18.1 Katılımcıların Evliliklerindeki Mutluluklarına Göre Dağılımları ... 71

Tablo 3.5.19.1 Katılımcıların Kazançlarının Kullanımına Verilen Karara Göre Dağılımları ... 72

Tablo 3.5.20.1 Katılımcıların Eşlerinin Maddi Durumuna Göre Kadınların Çalışması Düşüncesine Ait Dağılımları ... 72

Tablo 3.5.23.1 Katılımcıların Çalışma Sebeplerine Göre Dağılımları ... 74

Tablo 3.6.1.1 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Yaşlarına Göre Fark Analizi ... 75

Tablo 3.6.1.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Yaşlarına Göre Fark Analizi ... 75

Tablo 3.6.2.1 Çalışma hayatında aktif olarak yer alan kadınların eğitim düzeylerine göre fark analizi ... 76

Tablo 3.6.2.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Eğitim Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 77

Tablo 3.6.3.1 Çalışma Hayatında Aktif olarak yer alan Kadınların Gelir Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 78

Tablo 3.6.3.2Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Gelir Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 79

(12)

xi Tablo 3.6.4.1 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Evlilik

Sürelerine Göre Fark Analizi ... 80

Tablo 3.6.4.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Evlilik Sürelerine Göre Fark Analizi ... 81

Tablo 3.6.5.1 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Çocuk Sayılarına Göre Fark Analizi ... 82

Tablo 3.6.5.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Çocuk Sayılarına Göre Fark Analizi ... 82

Tablo 3.6.6.1Evlenme Şekillerine Göre Fark Analizi ... 83

Tablo 3.6.6.2 Evlenme Şekillerine Göre Fark Analizi ... 84

Tablo 3.6.7.1 Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre Fark Analizi 85 Tablo 3.6.7.2 Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre Fark Analizi85 Tablo 3.6.8.1 Evlilik Yaşına Göre Fark Analizi ... 86

Tablo 3.6.8.2 Evlilik Yaşına Göre Fark Analizi ... 87

Tablo 3.6.9.1 Eş Desteğine Göre Fark Analizi ... 87

Tablo 3.6.9.2 Eş Desteğine Göre Fark Analizi ... 88

Tablo 3.6.1.1Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Evliliklerinde Mutluluk Düşüncelerine Göre Fark Analizi ... 89

Tablo 3.6.1.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Evliliklerinde Mutluluk Düşüncelerine Göre Fark Analizi ... 90

Tablo 3.6.2.1 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Eşlerinin Çocuk Bakımında Desteğine Göre Fark Analizi ... 91

Tablo 3.6.2.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Eşlerinin Çocuk Bakımında Desteğine Göre Fark Analizi ... 92

Tablo 3.6.1.1 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Alan Kadınların Eşlerinin Ev İşlerinde Desteğine Göre Fark Analizi ... 93

Tablo 3.6.1.2 Çalışma Hayatında Aktif Olarak Yer Almayan Kadınların Eşlerinin Ev İşlerinde Desteğine Göre Fark Analizi ... 94

Tablo 3.7.1.1 Yaşa Göre Fark Analizi ... 95

Tablo 3.7.2.1 Eğitim Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 96

Tablo 3.7.3.1 Gelir Düzeylerine Göre Fark Analizi ... 97

Tablo 3.7.4.1 Katılımcıların En Uzun Süre Yaşadıkları Yerleşim Yerlerine Göre Fark Analizi ... 97

Tablo 3.7.5.1 Evlilik Sürelerine Göre Fark Analizi ... 98

Tablo 3.7.6.1 Çocuk Sayılarına Göre Fark Analizi ... 99

Tablo 3.7.7.1 Evlenme Şekillerine Göre Fark Analizi ... 100

Tablo 3.7.8.1 Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre Fark Analizi ... 100

Tablo 3.7.9.1 Evlilik Yaşına Göre Fark Analizi ... 101

Tablo 3.7.10.1 Eş Desteğine Göre Fark Analizi ... 102

Tablo 3.7.11.1 Katılımcıların Çocukları Varsa Çocuklarının Bakımında Ücretsiz Yardımcı Olanlara Göre Fark Analizi ... 102

Tablo 3.7.12.1 Eşlerin Çocuk Bakımında Desteklerine Göre Fark Analizi ... 103

Tablo 3.7.13.1 Eşlerin Ev İşlerinde Desteklerine Göre Fark Analizi ... 104 Tablo 3.7.14.1 Katılımcıların Evliliklerindeki Mutluluklarına Göre Fark Analizi 105

(13)

xii Tablo 3.7.15.1 Evlilikte Kazancın Kullanımına Erkeğin Karar Vermesi Gerektiği Düşüncesine Göre Fark Analizi ... 106 Tablo 3.7.16.1 Erkeğin Maddi Geliri Yeterli İse Kadının Çalışmaması Gerektiği Düşüncesine Göre Fark Analizi ... 107 Tablo 3.7.17.1 Katılımcıların Çalışma Nedenlerine Göre Fark Analizi ... 108

(14)

1 BİRİNCİ BÖLÜM

1. GİRİŞ

Evlilik, toplumun temelinde yer alan aileyi oluşturması bakımından önemli bir sosyal kurum olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda evlilik, bireyin yaşamında önemli değişiklikler yaşanmasına neden olmakta ve evlilik kurumu içerisinde yer almak doğrultusunda birey, farklı roller üstlenmeye başlamaktadır.

Genel bir belirleme doğrultusunda “evlilik” kavramı; karşı cinsten iki kişinin birlikte yaşamak, yaşamı paylaşmak, çocuk dünyaya getirmek ve yetiştirmek amacıyla taraflar arasında gerçekleştirilen bir sözleşme olarak tanımlanabilmektedir (Özgüven, 2014: 11).Bir başka tanımlama çerçevesinde de “evlilik” kavramı; kurumlaşmış bir yol ve ilişkiler sistemi, karşı cinsten bireyleri birbirine bağlayan ve dünyaya gelecek çocukların sosyal yaşamda statü edinmelerini olanaklı kılan, devlet kontrolü, hak ve yetkisi ile yasal hale getirilen bir ilişki biçimi olarak ifade edilmektedir (Tufan – Çetin, 2010: 34). “Aile” kavramı ise; yetişkin bireylerin ve çocukların etkileşimde bulundukları ve bu doğrultuda aile üyelerinin birbirlerini etkiledikleri temel bir sosyal birim olarak tanımlanmaktadır (Onur, 2017: 32).

Evlilik yaşamının kalitesi, evli bireylerin fiziksel ve psikolojik sağlık düzeyleri ile bağlantılı olarak belirlenmektedir. Bu temelde de evlilikte, öncelikli olarak eşler arasında uyumlu ilişkiler kurulmasına önem verilmesi gerekmektedir (Koydemir, Selışık ve Tezer, 2005: 67). Hünler ve Gençöz’e (2003: 101) göre de, evlilik deneyiminin niteliği bireylerin yaşam kalitesini direkt olarak etkilemektedir. Bu nedenle de evlilik doyumunun sağlanması, aynı zamanda yaşam doyumu sağlanması açısından önem taşımaktadır.

“Evlilik doyumu” kavramı ise bu doğrultuda, ihtiyaçların ve beklentilerin evlilikle buluşma derecesi olarak tanımlanabilmektedir (Bahr, Chappell ve Leigh, 1983: 797). Bir başka tanımlama çerçevesinde de “evlilik doyumu”; bireyin evlilik ilişkisi içerisinde kendi ihtiyaçlarını karşılama derecesine yönelik algısı olarak ifade edilmektedir (Tezer, 1996: 2). Özgüven’e (2014: 19) göre de “evlilik doyumu”;

(15)

2 evliliğin, birçok konu üzerinde eşlerin anlaşmaya varabildikleri kaygı ve stres yaratmayan bir ilişki haline getirilebilmesi durumu olarak tanımlanmaktadır.

Bu tanımlamalar doğrultusunda görülmektedir ki; evlilik doyumu, evliliğe ilişkin memnuniyet düzeyini ifade etmektedir ve evlilik ilişkisinde mutluluğun artırılması ve çatışmanın azaltılması ile sağlanabilmektedir. Zira evlilik ilişkisinde bireylerin ne denli doyuma ulaştırıcı sıcak ve samimi ilişkiler kurması olası olabilmekteyse, çatışmaların da o denli azalması ve genel olarak evlilikten doyum alınması söz konusu olabilmektedir.

Kadınların çalışma hayatında yer almaları ve işgücüne katılım oranları, günümüz itibariyle sürdürülebilir kalkınmanın önemli unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Konu ile ilgili araştırmalar doğrultusunda da; çalışan kadınlarda doğurganlık ve çocuk ölüm oranlarının çalışmayan kadınlara göre çok daha düşük düzeyde gerçekleştiği ve çalışan kadınların yer aldıkları ailelerde eğitim ve sağlık harcamalarına çok daha fazla pay ayrılabildiği belirlenmiştir (Gürsel ve Uysal, 2010: 82).

Aynı şekilde araştırmalar kapsamında; çalışan kadınların gelirlerini – erkeklerden farklı olarak – sadece kendileri için değil, büyük oranda aileleri için harcamalarının ailenin sosyal konumunun iyileştirilmesine katkı sağladığı bulgulamıştır. Zira araştırmalarda; erkeklerin gelirlerinin büyük bir bölümünü, göreli olarak eğlence, alkol ve sigara vb. gibi harcamalara ve çalışan kadınların da gelirlerinin büyük bir bölümünü çocukların eğitim ve sağlık harcamalarına yönlendirdikleri belirlenmiştir (Gültekin, 2014: 23 vd.).

Bu belirlemeler doğrultusunda görülmektedir ki, kadınların çalışma yaşamında yer almaları, hem genç kuşakların daha iyi bir eğitim almalarını hem de daha sağlıklı yetişmelerini sağlamak açısından önem taşımaktadır. Genç kuşakların daha eğitimli yetişmeleri ile de, yapısal olarak kadınların işgücüne ve çalışma hayatına katılım oranları yükselmeye devam etmiş olacaktır. Bunun yanında iş hayatı kadınların sorumluluk alanını genişletmiş ve zaman zaman kadınlar üzerinde baskı ve strese neden olabilmektedir.

(16)

3 Günümüzde kadının sosyal yapı içerisinde ki konumunun değişmesi, ataerkil bir toplum olmamızdan kaynaklı kadının ev işlerinin temel sorumlusu olarak görülmekteyken sanayi devrimi ile birlikte yaşanan toplumsal değişimler sonucu kadının iş hayatına katılımının artması gibi nedenler aile ve evlilik içerisinde kadının rollerinin çeşitlenmesine neden olmuştur. Kadının hem iş hayatında çalışan rolü hem de evlilik hayatında anne eş rolleri kadının üzerine düşen sorumluluğu arttırmış ve zaman zaman kadınların gerilim, baskı, tükenmişlik gibi durumları yaşamasına sebep olmuştur. Tüm bu durumlar evlilik doyumunu etkileyebilmektedir. Çalışan kadınlar özellikle çocukları olduktan sonra çocuklarını bırakıp işe gitmek zorunda kaldığı için stres ve suçluluk yaşayabilmekte, çocuğun bakımını üstlenecek birlerini bulma konusunda maddi olarak ya da güven hususunda sorunlar yaşayabilmektedir. Tüm gün işte olan ve eve geldiğinde bir yandan çocuğu ile vakit geçirmek isteyen bir yandan da evde yapması gereken işler olan ve erkeğin genellikle ev işleri, yemek, çocuk bakımı gibi konularda sorumluluk almaması nedeniyle kadın tükenmişlik yaşayabilmektedir. Ataerkil bir toplum olmamızdan kaynaklı ve toplumsal cinsiyet rolleri nedeni ile çocuk bakımı ve ev işleri sadece kadının sorumluluğunda olarak görülebilmektedir. Çocuk sahibi birçok erkek belki de çocuklarının altını hiç değiştirmemiş, çocuğunun beslenmesinde hiç yardımcı olmamış ya da hiç banyo yaptırmamış olabilmektedir. Oysa bunları yapmak eşine yardımcı olmak olarak görülmekten ziyade baba ya da eş olmanın gerekliliği olarak görülmelidir. Bunun aksi olduğu durumlarda evlilikte rol çatışması yaşanabilmekte, gerilim artmakta ve bu çatışmalar sağlıklı bir şekilde çözülmediği durumlarda boşanmalar olmaktadır. Bu araştırmada da kadınların çalışma hayatında aktif olarak görev almalarının evlilik doyumuna nasıl bir etkisinin olduğunu araştırmak amacıyla Aksaray ilinde evli 100 çalışma hayatında aktif olarak görev alan, 100 çalışma hayatında aktif olarak görev almayan kadınlarla gerçekleştirilmiştir. 1.1 Araştırmanın Amacı

Günümüzde kadınların iş hayatına katılması ile aile içi rollerin paylaşımı değişmiştir. Kadınların hem iş yaşamında aktif görev almaları hem de aile içinde ki anne-eş rollerini üstlenmeleri kadınların yıpranma payını arttırmıştır. Çalışan kadınlar için eş desteği oldukça önemli olmaya başlamıştır. Çalışma hayatının kadının

(17)

4 yaşamında değiştirdiği en önemli durumlardan birisi de kadının kendisine olan saygısının artması ile kendine güveninin artmasıdır. İstediklerine evet, istemediklerine hayır deme hakkı olduğunu, her iki eşin de birbirine sorumluluğu olduğunu benimseyen kadın, aile hayatında bu isteklerine karşılık bulamadığında bu durum eşler arasında çatışma nedeni olabilir. Her ne sebeple olursa olsun kadının çalışma hayatının eşler arasındaki ilişkiyi etkilediğini görmekteyiz. Eşlerinden ya da ailelerinden gerekli desteği almaları eşlerin evlilik doyumunu etkileyeceği düşünülmektedir.

Kadının aile içindeki “geleneksel anne rolü” ile iş hayatındaki “çalışan kadın rolü” beklentileri zaman zaman birbiri ile uyuşmayabilir. Bu durum birey üzerinde baskı ve gerilim oluşturur. Bu gerilim giderilemeyip sürdüğü zaman bir çatışma durumuna sebebiyet verecektir ve sonuçta roller arasında bir çatışma söz konusu olmaktadır(Arslan, 2012).

Bu araştırma, kadınların çalışma hayatının evlilik doyumu üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu incelemek amacıyla yapılmıştır.

1.2 Araştırmanın Önemi

Yaşadığımız yüzyılın son çeyreğinde en büyük sosyal değişimlerden birisi iş gücündeki çalışan anne sayısındaki artıştır. Çalışan anneler genellikle çocuklarının ilk bakıcılarıdır ve ilkokula başlayana kadar çocuklarının yanlarında olmaları beklenmektedir. Bu geleneksel tanımı kabul eden kadınlar, çocuğundan ayrıldığı zaman endişe ve suçluluk duyabilmekte, ayrılığın çocuğu için zararlı olacağına inanmakta ve bakıcı aramayı reddederek yalnızca kendisinin o kapasitede olduğuna inanabilmektedirler. Bakımın etkinliği ise annenin psikolojik uyumu, medenî hali, aile içinden ve dışından sosyal desteğe ulaşması ile ilişkilendirilmektedir. Kadınlar geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine göre ev dışında bir işte çalışsa da çalışmasa da genellikle aile işlerini daha fazla yerine getirmektedirler. Kadınlar çalıştıklarında dahi geleneksel olarak aile ile ilgili işlerin birinci sorumlusu olarak düşünülmekte, eş zamanlı olarak bu çoklu rolleri gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Bu nedenle kadınların bireysel yaşamlarında kaygı, stres, tükenmişlik, suçluluk duygusu ve fiziksel sorunlar yaşamaları kaçınılmaz hale gelmektedir. İş ve aile yaşamına ilişkin

(18)

5 dengenin sağlanamaması sonucu ortaya çıkan stres fizyolojik sorunların yanı sıra, duygusal gerilimler, aile, arkadaş, komşu ve akrabalarla yaşanan sorunlar, kültürel değişim gibi toplumsal ve sosyal sorunları da ortaya çıkarabilmektedir. Bu da çalışan bireyin kendi yaşamından tatmin olmamasına neden olabilmektedir. Özellikle çalışan kadınların bireysel ve aile yaşamlarındaki bu olumsuz deneyimler, iş ve aile yaşamındaki dengesizliğe bağlı olarak yaşadıkları stresi arttırabilmektedir (Gönen vd., 2004). Bu nedenle son zamanlarda iş yaşamının kadınlar üzerinde ki etkileri ve bunun da doğrudan ya da dolaylı olarak evlilik doyumuna olan etkisi evlilik üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

1.3 Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırma, Aksaray ilinde yaşayan çalışan ve çalışmayan evli ve halen eşiyle birlikte yaşayan kadınları kapsamaktadır. Evli olduğu halde eşiyle ayrı yaşayan kadınlar kapsam dışında bırakılmışlardır.

1.4 Araştırmanın Sayıltıları

Araştırmada katılımcılara yöneltilen kişisel bilgi formu, evlilik doyum ölçeği ve suçluluk duygularına yönelik sorulara doğru ve samimi yanıtlar verdikleri varsayılmaktadır.

(19)

6 İKİNCİ BÖLÜM

2. KURAMSAL ÇERÇEVE 2.1 Kadın ve Çalışma Hayatı

Kadınların çalışma hayatında yer almaları ve işgücüne katılım oranları, günümüz itibariyle sürdürülebilir kalkınmanın önemli unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Konu ile ilgili araştırmalar doğrultusunda da; çalışan kadınlarda doğurganlık ve çocuk ölüm oranlarının çalışmayan kadınlara göre çok daha düşük düzeyde gerçekleştiği ve çalışan kadınların yer aldıkları ailelerde eğitim ve sağlık harcamalarına çok daha fazla pay ayrılabildiği belirlenmiştir (Gürsel ve Uysal, 2010: 82).

Aynı şekilde araştırmalar kapsamında; çalışan kadınların gelirlerini – erkeklerden farklı olarak – sadece kendileri için değil, büyük oranda aileleri için harcamalarının ailenin sosyal konumunun iyileştirilmesine katkı sağladığı bulgulanmıştır. Zira araştırmalarda; erkeklerin gelirlerinin büyük bir bölümünü, göreli olarak eğlence, alkol ve sigara vb. gibi harcamalara ve çalışan kadınların da gelirlerinin büyük bir bölümünü çocukların eğitim ve sağlık harcamalarına yönlendirdikleri belirlenmiştir (Gültekin vd., 2014: 23 ).

Bu belirlemeler doğrultusunda görülmektedir ki, kadınların çalışma yaşamında yer almaları, hem genç kuşakların daha iyi bir eğitim almalarını hem de daha sağlıklı yetişmelerini sağlamak açısından önem taşımaktadır. Genç kuşakların daha eğitimli yetişmeleri ile de, yapısal olarak kadınların işgücüne ve çalışma hayatına katılım oranları yükselmeye devam etmiş olacaktır.

Bu noktada da konu ile ilgili araştırmalar çerçevesinde; kadınların işgücüne ve çalışma hayatına katılım oranlarının artmasının genel olarak eğitim süresindeki artışın hızlanmasına neden olduğu ve kadınların işgücüne ve çalışma hayatına katılım oranlarının çok daha düşük düzeyde gerçekleştiği alt ve orta sınıfta ise, eğitim süresindeki artışın çok daha düşük bir hızla arttığı bulgulanmıştır (Gürsel ve Uysal, 2010: 82).

(20)

7 Bununla birlikte bir ülkede sürdürülebilir bir kalkınmadan söz edilebilmesi için; kadın ve erkek eğitim, sağlık, güvenlik, istihdam ve sosyal yaşam alanlarında her iki cinsiyete sunulan hakların eşitlik ilkesi doğrultusunda kullanılabilir olması gerekmektedir (Çekiç, 2010: 157). Bu temelde günümüz itibariyle özellikle gelişmiş ülkelerde kadın – erkek eşitliğinin temelinde; kadının eğitim durumunun, çalışma hayatındaki yerinin, konumunun ve statüsünün erkekler ile aynı olmasının yer aldığı kabul edilmektedir.

Küreselleşmenin etkisi ile birlikte ve günümüz itibariyle teknolojik değişme ve gelişmelerin, çalışma koşullarının, işgücü piyasasının niteliğinin ve işgücü piyasasında söz konusu olan taleplerin değişmesi doğrultusunda, çalışma hayatının kadınlardan bağımsız düşünülemeyeceği belirtilmektedir. Bu noktada da eğitimli ve vasıflı kadın işgücü yetiştirilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır (Korkmaz ve Korkut, 2012: 47). Zira artık her dönemde olduğundan çok daha fazla eğitimli ve vasıflı işgücüne ihtiyaç duyulmaktadır ve vasıflı işgücüne sahip olunabilmesinin temelinde de, kadınların eğitim olanaklarından gereği gibi yararlanmasının sağlanması yer aldığı kabul edilmektedir.

Kadının çalışma hayatında yer almasının sağlanması, kadın – erkek eşitsizliğinin giderilmesinde önemli bir husus olarak değerlendirilmektedir. Bu durum aynı zamanda, kadınların eğitim olanaklarından da daha fazla yararlanabilmesini beraberinde getirdiğinden, kadın emeğine vasıf kazandırılması açısından da önem taşımaktadır. Zira kadınlar sosyal yaşamın önemli ve ayrılmaz bir parçasıdır ve kadınların annelik, eş olma ve ailedeki hasta, yaşlı ve/veya engelli bireylerin bakımı haricinde çalışma hayatının içerisinde yer almaları, sosyal yaşama katılımlarının sağlanması açısından önem taşımaktadır (Çubukçu, 2006: 1).

Korkmaz ve Korkut’a (2012: 59) göre; kadınların sadece ailenin bakım gereksinimlerini karşılayan ve çocukların, ailedeki yaşlıların, hastaların ve/veya engelli bireyler ile özde öz bakımını gerçekleştirebilecek olan eşlerinin bakım ihtiyaçlarını üstlenmiş bireyler olarak görülmemeleri gerekmektedir. Buna karşın kadınlar; ailelerinde söz konusu edilen tüm bu bireylerin beslenme ve temizlik ihtiyaçları ile duygusal ihtiyaçlarını her zaman ve sınırsız bir şekilde karşılayabilecek

(21)

8 bireyler olarak görülmektedirler ve bu durum da kaçınılmaz olarak kadın emeğinin öncelikli olarak aile içerisinde sömürülmesini beraberinde getirmektedir.

Belirtilen bu sorumluluklara kadının çalışma hayatında yer alması eklendiğinde de, özde naif ve kırılgan bir yapıya sahip olan kadınların yükleri daha da ağırlaşmaktadır. Oysa gerek özel anlamda ailenin ve gerekse de genel anlamda toplumun sağlıklı, mutlu ve huzurlu olabilmesinin ve sağlam temellere oturtulabilmesinin özünde, kadınların sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmalarının sağlanması yer almaktadır.

Aynı şekilde kadınların sahip oldukları sorunların çözümlenmesine özveri ve samimiyetle yaklaşılmadığı takdirde, o toplumda başka birçok sorunun ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelecektir. Zira kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunlar sadece kendilerini ya da ailelerini değil, toplumun tüm katmanlarını etkileyen ve yakından ilgilendiren sorunlar olarak kendisini ortaya koymaktadır. Buna karşın 21. yüzyılın yaşandığı günümüzde dahi, kadınların çalışma hayatında karşılaştıkları birçok sorun yanında, sadece kadın olmak dolayısıyla sosyal yaşamda birçok sorunla karşı karşıya kaldıkları görülmektedir.

Kadınlar çalışma hayatı içerisinde; işe alınma, terfi ettirilme ve ücretlendirilme vb. noktalarda, erkek çalışanlardan farklı uygulamalara maruz bırakılmak bağlamında birçok sorun yaşamaktadırlar. Bu bağlamda kadınlar çalışma hayatında, objektif kriterler doğrultusunda ve erkek çalışanlarla aynı ölçütlere göre değerlendirilmediklerinde ayrımcılığa maruz kalmaya başlamakta ve yaptıkları işlerle ilgili olmayan nitelikleri dolayısıyla farklı muamele görmektedirler (Biçerli, 2004: 238).

Konu ile ilgili araştırmalar çerçevesinde de, erkeklerle aynı eğitim düzeyine sahip olan kadınların ortalama kazanç düzeylerinin erkeklerden daha düşük düzeyde gerçekleştiği bulgulanmıştır. Aynı şekilde araştırmalar doğrultusunda; yine erkek çalışanlarla aynı eğitim düzeyine sahip olmalarına karşın kadın çalışanların, sadece cinsiyetleri dolayısıyla dezavantajlı durumda oldukları düşünüldüğünden, terfi ve

(22)

9 atama olanaklarından erkek çalışanlarından daha az yararlandıkları ve dolayısıyla da ücret eşitsizliğine maruz bırakıldıkları belirlenmiştir (Gültekin, 2014: 25).

Kadınların uzun çalışma saatlerine maruz bırakılmaları, düşük ücretlerle çalıştırılmaları doğrultusunda erkek işgücünün alternatifi olarak görülmeleri, sigortasız çalıştırılmak doğrultusunda emek sömürüsü ile karşı karşıya kalmaları ve işe alım sürecinde eşitlik ilkesinin uygulanmaması gibi nedenler de kadının hem özel anlamda çalışma hayatını ve genel anlamda tüm hayatını olumsuz etkilemektedir (Kocacık, 2004: 56).

Aynı şekilde kadınların çalışma hayatında eşit işe eşit ücret uygulamasının dışında bırakılmaları, mobbinge en fazla maruz kalan çalışanlar olmaları ve aile yaşamında kadının çalışma hayatında yer almasına yönelik kısıtlamalar getirilmesi gibi nedenler dolayısıyla hem çalışma hayatında hem de genel anlamda tüm yaşamlarında sorunlar yaşamaları söz konusu olabilmektedir (Küçük, 2015: 3).

Sonuç olarak gerek çalışma yaşamında ve gerekse de sosyal yaşamda kadının karşı karşıya kaldığı söz konusu edilen bu sorunlara yönelik günümüz itibariyle birtakım sosyal politikalar üretilmesi ve uygulanması adına hareket ediliyor olunsa da, bu politikaların yeterli olduğu söylenememektedir. Zira halen kadınlar hem çalışma hayatında hem de sosyal yaşamda birtakım sorunlar yaşamaya devam etmekteyseler, kat edilmesi gereken çok daha fazla mesafe olduğu hususu göz ardı edilmemelidir.

2.1.1 Çalışma Hayatında Kadın ve Toplumda Kadın Algısı

Tarihsel süreç içerisinde kadınların köle, çırak ya da yamak olarak çalışma hayatında yer aldıkları görülmekle birlikte, günümüzdeki anlamına yakın olarak kadınların çalışma hayatında yer almaya başlamalarının 18. yüzyılın sonlarına denk geldiği görülmektedir. 18. yüzyılda Sanayi Devrimi ile birlikte hem tarımsal üretim koşullarında değişim yaşanması hem de sanayi sektörünün gelişim göstermesi doğrultusunda, kadınlar tarımsal faaliyetlerin dışında da çalıştırılmaya ve üretim sektörü haricinde hizmet sektöründe de istihdam edilmeye başlanmışlardır.

(23)

10 Söz konusu edilen dönem itibariyle, üretim örgütlenmesi dolayısıyla daha fazla işgücüne ihtiyaç duyulmasının ve kadınların düşük ücretlerle çalıştırılabilecek potansiyel işçiler olarak görülmelerinin, kadının çalışma hayatında yer almaya başlamasının en önemli belirleyicileri olduğu kabul edilmektedir. Zira sanayileşmenin hızlanması ve özellikle nitelikli işgücüne ihtiyaç duymayan büyük ölçekli tekstil fabrikalarında erkek işgücü yanında kadınların da çalıştırılmaları ile birlikte, kadınların aile işçiliğinin ve tarımsal alanın dışına çıkmaları söz konusu olmuştur. Bu dönem aynı zamanda, kadın işgücünün uzun çalışma saatlerine maruz bırakılmasının ve erkek işgücünün ikamesi olarak görülmesinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Yılmaz ve diğerleri, 2008: 91).

Genel olarak tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de kadının çalışma hayatındaki yerinin eğitim düzeyine göre değiştiği görülmektedir. Bu bağlamda göreli daha yüksek eğitim düzeyine sahip olan kadınların, sosyal yaşamda kadın cinsiyetine uygun görülen ve statüsü daha yüksek kabul edilen işlerde istihdam edilmeleri söz konusudur. Buna karşın eğitim seviyesi ne olursa olsun, ülkemiz gibi genel olarak ataerkil bir yapıya sahip olan toplumlarda, kadınların çalışma hayatı dışında aile yaşamına ilişkin sorumluluklar altında ezilmeleri söz konusu olabilmektedir (Ergöl ve diğerleri, 2012: 44).

Ülkemiz kapsamında değerlendirildiğinde ayrıca; günümüz itibariyle halen kızların erken yaşta ve istemedikleri evliliklere zorlandıkları, ergenlik dönemlerini ve fiziksel gelişimlerini tamamlamadan çocuk sahibi olmak durumunda bırakıldıkları ve eğitimde erkeklerle eşit olanaklara sahip olamadıkları görülmektedir. Bu durum da kaçınılmaz olarak kadınların çalışma hayatında yer almalarını güçleştirmekte ya da imkânsızlaştırmaktadır. Zorunlu olarak da kadınlar yarı zamanlı, düşük ücretli ve/veya sigortasız olarak çalıştırılmayı kabul etmek durumunda kalmaktadırlar (Kaya, 2009: 32). Kadın yoksulluğunu beraberinde getiren bu durumlar ise, sosyal yaşamda büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Ülkemizde sosyal yaşam ve aile yaşamı, büyük ölçüde erkeğin gelirine ve tek kişi olarak çalışmasına endeksli bir aile modeli doğrultusunda yürütülmektedir. Bununla birlikte dönem dönem yaşanabilen ekonomik krizler nedeniyle ailenin

(24)

11 geçimini sağlayan erkek işsiz kalabilmekte ve bu durum ailenin geçim sıkıntısı yaşamasına neden olmaktadır. Aynı şekilde iş kazaları, kronik hastalıklar, engellilik ve iş göremezlik gibi nedenler dolayısıyla da ailenin geçimini sağlayan kişinin iş yaşamının dışında yer alması zorunluluğu ortaya çıkabilmekte ve aile yoksulluğa maruz kalmaktadır (Karabıyık, 2012: 240).

Bu bağlamda kadının çalışma hayatında yer alması, tek kazananlı aile modelinden çift kazananlı aile modeline geçilmesinin teşvik edilmesi açısından da önem taşımaktadır. Zira çift kazananlı aile modeli ile erkek işgücünün belirtilen bu ve benzeri nedenler dolayısıyla çalışma hayatı dışında yer alması gerektiğinde, ailenin büyük bir maddi çöküntü yaşamaması sağlanabilmektedir.

Çalışma hayatında kadına yönelik algı; sosyal yaşamda kadın algısının bir devamı olarak kadının sabırlı, uysal, itaatkâr, dikkatli, becerikli vb. olmasına yöneliktir. Bu algı temelinde de çalışma hayatında kadınların; emek – yoğun, rutin ve sıkıcı işlerde çalıştırılabilecekleri ve buna itiraz etmeyecekleri ya da etmemeleri gerektiği düşünülmektedir. Sosyal yaşamda kendilerine yüklenen bu roller doğrultusunda da kadınlar, bu rollerle özdeşleştirilmiş olması bakımından çalışma hayatında eğitim, bakım, temizlik işleri vb. gibi genel olarak “kadın işi” olarak nitelendirilen işleri tercih etme eğilimi göstermektedirler (Doğrul, 2007: 41).

Bu tercihler de neticesinde çalışma hayatında kadınların; kadın – erkek ayrımcılığı nedeniyle yüksek kazançlı işlerde çalıştırılmamalarını, eşit işe eşit ücret uygulamasından yararlanamamalarını, düşük statülü, enformel işlerde istihdam edilmelerini ve işgücü piyasasında ikincil konuma itilmelerini beraberinde getirmektedir. Aynı şekilde kadınlar, cinsel cazibe gerektiren işlerin de kadın işi olarak değerlendirilmesi dolayısıyla, çalışma hayatında bu işler için istihdam edilerek bir anlamda aşağılanabilmektedirler (Ulutaş, 2009: 27).

Ulutaş’a (2009: 29) göre, çalışma hayatında her halükarda kadın işgücünün emeği sömürülmektedir. Kadın emeğinin sömürülmesi ve kamusal hizmetlerin yetersiz ve eşitsiz dağıtılması ile kadınların hem çalışma hayatı hem de özel hayatı ya da aile hayatı bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Kadınların maruz kaldıkları ya

(25)

12 da maruz bırakıldıkları bu olumsuzluklar ise, sosyal yaşamda çöküntüler yaşanmasını beraberinde getirmektedir. Zira çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerine devlet tarafından yeterli kaynak ayrılmaması, ücretsiz ve olması gereken nitelikte sunulmaması nedeniyle, çalışma hayatı yanında kadınlar ailedeki çocuk ve/veya yaşlı bakımını üstlenmek durumunda kalmakta ve ailede bu hizmetlere yönelik söz konusu olan ihtiyaçlar karşılıksız olarak yüklenilmektedir. Hatta belirtilen bu hizmetleri yerine getirmek dolayısıyla kadınlar, zorunlu olarak çalışma hayatının dışında yer alabilmektedirler.

Özellikle gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde ve bu ülkelerdeki kırsal bölgelerde kadınların çalışma hayatının dışına itilmeleri, sosyal haklarında da feragat etmelerine neden olabilmektedir. Bu ülkelerde konu ile ilgili sorunların çözümlenmesine yönelik gerçekçi politikalar izlenmemesi ise, ülke kaynaklarının eşitsiz dağılımını kaçınılmaz kılmaktadır (Dayıoğlu ve Kırdar, 2010: 78).

Aynı şekilde bu ülkelerde kadınların kamusal kaynaklardan ve hizmetlerden eşit yararlanamamaları, karar mekanizmalarına da katılamamaları gibi sonuçlar doğurabilmektedir (Uraz ve diğerleri, 2010: 49). Dolayısıyla da kadınların çalışma hayatının dışına itilmesi, sadece kazanç sağlayabilecekleri bir işe sahip olmamaları ile değil, aynı zamanda birçok vatandaşlık hakkından da yararlanamamaları ile sonuçlanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde ise, ekonomik yapı içerisinde kadınlar için iş olanakları sağlanmasına yönelik tedbirler alınmakta ve ücret dengesi bağlamında kadın – erkek eşitliğinin sağlanmasına adına politikalar üretilmektedir (Gülmez 2011: 128). Bu durumun bir yansıması olarak kadınlar, aile içerisinde üstlendikleri sorumluluklar yanında çalışma hayatında yer almalarına yönelik tercihte bulunabilmekte ya da çalışma hayatında yer almaları durumunda kendilerine en uygun işi seçebilmektedirler.

Sonuç olarak kadının çalışma hayatı ile aile hayatının uzlaştırılabilmesi ve sosyal yaşamda kadına yüklenen rollere ilişkin sorumlulukların hafifletilebilmesi için, aile içerisinde ve eşler arasında sorumluluk paylaşılmasına gidilmesine özen

(26)

13 gösterilmelidir. Aynı şekilde devlet yasal düzenlemeler kapsamında, kadının hem çalışma hayatındaki hem de aile hayatındaki sorumluluklarının hafifletilmesine yönelik çalışmalarda bulunmalıdır. Bu şekilde kadının tüm yaşamına yönelik iyileştirmelerde bulunulabilecek ve dolaylı olarak sosyal yaşamın iyileştirilmesine katkı sağlanabilecektir.

2.1.2 Kadınların Çalışma Hayatındaki Konumu: Kuramsal Yaklaşım

Kadınların çalışma hayatındaki konumunun belirlenmesine ve çözümlenmesine yönelik, iktisat literatüründe birçok kuramsal yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar içerisinde; “Neo – Klasik Beşeri Sermaye Kuramı” ile “Feminist Kuram” kapsamındaki belirlemelerin ön plana çıktığı ve bu kuramlar çerçevesinde kadınların çalışma hayatındaki konumlarının ve karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümlenmesine yönelik argümanlar ortaya konulduğu görülmektedir.

Neo – Klasik Beşeri Sermaye Kuramı’ na göre; kadın işgücünün çalışma hayatında düşük konuma sahip olması, kadınların erkeklere göre daha az beşeri sermayeye sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Neo – Klasik Beşeri Sermaye Kuramı daha az beşeri sahip olunması ya da beşeri sermaye eksikliği ile daha az vasfa ve tecrübeye ve daha fazla bilgi yetersizliğine sahip olunmasını ifade etmektedir. Kadınların beşeri sermaye eksikliği içerisinde olmalarının temel nedenleri ise; öncelikli olarak ev, aile ve/veya çocuk bakımı ve sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekliliği olarak görülmektedir. Belirtilen bu sorumluluklar, kadınların aynı zamanda işe devamsızlık, işe ara verme ve iş devir oranlarının artmasına neden olmakta ve dolayısıyla da kadınlar kısıtlı sayıdaki işler için tercih edilmektedirler (Durmaz, 2016: 38).

Feminist Kuram ise; kadınların çalışma hayatına katılmaları ve çalışma hayatındaki konumları ile ilgili belirlemede bulunurken, cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasındaki ayrıma yönelmektedir. Feminist Kuram; cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkları belirlemeye yönelik bir anlam ifade etmekteyken, toplumsal cinsiyet bağlamında cinsiyetin ve kadın – erkek arasındaki biyolojik farklılıkların ön plana çıkartılmaya çalışıldığını savunmaktadır. Bu bağlamda Feminist Kuram’ a göre;

(27)

14 toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek için öngörülen cinsel kimliğin sosyal olarak kurgulanmasını ifade etmektedir (Derks ve diğerleri, 2011: 521).

Feminist Kuram; cinsiyetin biyolojik olarak belirlendiğini ve doğuştan olduğunu, toplumsal cinsiyetin ise biyolojiye bağlı olarak şekillenmediğini belirtmektedir. Zira Feminist Kuram’ a göre; toplumsal cinsiyet, sosyal yaşamda var olan kültürel, dini ve ideolojik anlayışların ve sistemlerin bir ürünü olarak kendisini ortaya koymakta ve güçlenmektedir. En önemlisi de toplumsal cinsiyet doğrultusunda, bu sistemler tarafından güçlendirilen toplumsal işbölümü ortaya çıkmaktadır (Zamfirache, 2010: 177).

Toplumsal cinsiyet kavramı, sosyal yaşamda cinsiyete dayalı işbölümünü ve biyolojik cinsiyetler arasındaki ilişkileri vurgulamak ya da ön plana çıkarmak amacıyla türetilmiş bir kavramdır. Bu bağlamda da toplumsal cinsiyet, sadece kadının değil, aynı zamanda erkeklerin de sosyal yaşamdaki konumlarına işaret etmektedir. Cinsiyete dayalı işbölümü kavramı ise; sosyal yaşamda kadın ve erkek arasında oluşturulan işbölümünün, hem cinsel hem de sosyal ve kültürel öğeler doğrultusunda şekillendirilmesini ifade etmektedir. Bu anlayışla cinsiyete dayalı işbölümü; kadına eve endeksli çalışmanın ve üreme, erkeğe de kamusal alan ve üretim ile ilişkili görev ve sorumluluklar yüklemektedir (Watts ve Rich, 1992: 288).

Feminist Kuram’ a göre; cinsiyete dayalı işbölümü doğrultusunda kadına çalışma hayatında yer almasından daha çok ev içerisinde gerçekleştirmesi gereken işler, erkeğe ise ev dışındaki işler anlamında çalışma hayatı uygun görülmektedir. Bu temelde kadın ev ve çocuk bakımı ile görevlendirilmekte, erkek de evin geçimi ile sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle de feminist analizde toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü, sadece teknik bir işbölümü olarak değerlendirilmemektedir. Zira toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü ile erkekler, sosyal yaşamda kadınlardan daha üst bir konuma yerleştirilmekte ve kadınlar erkeklere bağımlı hale getirilmektedir. Bu durum aynı zamanda kadının, çalışma hayatında yer alması söz konusu olduğunda, erkeklerden daha düşük ücret ödenen işgücü olarak görülmesine neden olmaktadır (Tzannatos, 1989: 7 – 8).

(28)

15 Bergmann’a (1989: 45) göre, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü ile kadınların ekonomik açıdan erkeklere bağımlı olmaları garanti altına alınmaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü ile kadınlara çalışma hayatında erkeklere göre daha az ücret ödenmesi doğrultusunda da, yine erkeklerin kadınlar üzerindeki maddi hükümranlıklarının devam ettirilmesi sağlanmaktadır. Sonuç olarak bu durum; kadınların çalışma hayatında yer almakla birlikte ev içi sorumluluklar ile görevlendirilmeleri zorunluluğunu da beraberinde getirmekte ve hiyerarşi ve otorite bakımından erkekten daha düşük konumda bulunmasını kabul etmesini normalleştirmektedir.

Feminist Kuram; kadınların ev içi sorumluluklar yanında çalışma hayatında düşük ücretlerle yer almak durumunda olmalarının, çalışma hayatının dışında yer almalarının sağlanmasına yönelik bir durum olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu durum aynı zamanda bazı gelişmekte ve gelişmemiş ülkelerde ataerkillikle desteklenmekte ve bu şekilde erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları tahakküm güçlendirilmeye çalışılmaktadır (Çolak ve Cem, 2001: 61).

Sonuç olarak; ilgili literatürde hâkim olan ve konu ile ilgili iki önemli kuram olarak kabul edilen Neo – Klasik Beşeri Sermaye Kuramı’ na ve Feminist Kuram’ a göre, kadınların çalışma hayatının dışında tutulmaya çalışılması ve bunun temelinde de sosyal yaşamda ve aile yaşamında kadının birincil sorumlulukları olarak değerlendirilen ev, aile, çocuk vb. bakımının yer alması söz konusudur. Zira kadın ve erkek; sosyal yaşamda kişiliklerine göre değil, “kadın” ve “erkek” olmaya yönelik kendilerine yüklenilen roller ve sorumluluklar kapsamında değerlendirilmekte ve kadının çalışma hayatındaki konumu da buna göre belirlenmektedir.

2.1.3 Kadının Çalışma Hayatında Yer Almasının Önemi

Kadınların çalışma hayatında yer almaları, etkinlik ve üretkenliklerinin desteklenmesi bağlamında önem taşımaktadır. Bu bağlamda bir ülkenin gelişmişliği, kadının etkinliğinin ve üretkenliğinin desteklenmesi ile doğru orantılı olarak söz konusu olmaktadır. Çünkü kadının çalışma hayatında yer alması ile birlikte, hem sosyal hem ekonomik kalkınma süreci desteklenebilmekte ve insanın ve insan

(29)

16 emeğinin özgürleştirilmesi olanaklı kılınabilmektedir. Kadının çalışma hayatında yer alması, sosyal statülerinin yükselmesi bakımından da gereklilik arz etmektedir (Özaydın, 2013: 49).

Kadınların çalışma hayatında yer almalarının sağlanması ile aynı zamanda sosyal ve ekonomik kalkınma sürecinde etkin bir şekilde yer almaları sağlanmaktadır. Kadın destekli sosyal ve ekonomik kalkınmanın sağlanması ise; kadınların işgücüne katılımlarının ve istihdamının artırılmasını ve hem bireysel hem de sosyal açıdan sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesini olanaklı kılmış olacaktır. Zira kadın istihdamının ve kadınların işgücüne katılım oranlarının artırılması ile haneye giren gelir düzeyi yükseltilebilecek, kadın yoksulluğu önlenebilecek ve genel anlamda toplum daha iyi yaşam koşullarına kavuşabilecektir (Dedeoğlu, 2013: 9).

Kadınların çalışma hayatında yer almaları doğrultusunda kendilerine ait bir gelire kavuşmaları, ekonomik bağımlılıklarının azaltılmasını ya da ekonomik anlamda bağımsız olabilmelerini sağlayacaktır. Ekonomik bağımlılığın azaltılması ya da ekonomik bağımsızlığa sahip olunması ise; kadının aile içerisinde maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddete ve/veya fiziksel ve psikolojik tacize boyun eğmemesini sağlayacak, erken evlenme ya da evliliğe zorlanma, erken yaşta doğum yapma gibi zorunluluklarla baş edebilmesini olanaklı kılacaktır (Uşen ve Güngör – Delen, 2011: 130).

Çalışma hayatında yer almak, ev ve aile içerisinde sürekli rutin işlerle uğraşmak durumunda olan kadınların sosyalleşmelerini ve potansiyellerini ortaya koymalarını sağlamak açısından yaşam doyumlarını artırmaktadır. Zira çalışma hayatı içerisinde yer almadığı zaman kadın, sürekli tekrarlanan işleri yapmak durumunda kalmakta ve sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirmek olanağı bulamamaktadır (Ecevit, 2012: 12). Bu bağlamda çalışma hayatı; kadınların yeteneklerini, ilgilerini ve yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak açısından önem taşımakta ve kadın istihdamı ile kadınların sahip olduğu bu potansiyellerden yeni üretimlerde bulunulması sürecinde yararlanılabilmektedir.

(30)

17 Dedeoğlu ve Elveren’e (2012: 30) göre; kadınların çalışma hayatına katılmaları ile birlikte, sosyal hayatta da daha fazla yer almaya başlamaları söz konusu olacak ve bu doğrultuda kadın ve erkeğin sosyal yaşamda birlikte var olmaları olgusu güçlendirilebilecektir. Bu şekilde kadının sosyal yaşamdaki konumu da güçlendirilebilecek ve zaman içerisinde güç dengesi kadın lehine dönüştürülerek, hem aile hayatında hem de sosyal yaşamda kadın ve erkek birlikteliği daha demokratik ve özgürlükçü bir temele oturtulabilecektir.

Buğra’ya (2013: 7) göre; kadın – erkek birlikteliği maddi koşulların gerekliliğine ya da kadının sosyal yaşamda mağdur olmamasının sağlanmasına yönelik bir birliktelik olarak değil, sevgi ve saygı içerisinde sürdürülmesi gereken ve hem bireyin hem de toplumun güçlendirilmesini sağlayan bir birliktelik olarak görülmelidir. Bu nitelikteki bir birlikteliğin ise; sadece özel yaşamdaki ya da aile yaşamındaki bir birliktelik ile değil, çalışma hayatında ve dolayısıyla da sosyal yaşamda bir arada bulunma ve ortak amaçlara hizmet etme ile sağlanabileceği bilinmelidir.

Kadının çalışma hayatında yer almasının önemine yönelik söz konusu edilen bu belirlemelere karşın, ülkemizde kadın istihdamının oldukça düşük düzeyde gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum bariz ve tek bir nedene bağlı olarak açıklanamamakla birlikte, genel olarak çok boyutlu ve çok etmenli bir sorun olarak değerlendirilmelidir. Zira önceki anlatımlarda da yer verildiği üzere bu durum; geleneksel aile yapısından, toplumsal değerlerden ve sosyal yaşamda kadına yönelik söz konusu olan bakış açısından, toplumsal cinsiyet temelli işbölümünden, kadın emeğine yönelik talebin zayıf olmasından, ekonomik istihdam hacminin düşük olmasından ve bu nedenle istihdamda öncelikle erkek işgücüne ağırlık verilmesinden kaynaklanabilmektedir.

Aynı şekilde kırsal kesimden kentlere yoğun olarak yaşanan göçler, tarımsal üretim yapısının çözülmeye başlaması, hem genel hem de mesleki anlamda kadın eğitim düzeyinin düşük olması ve kadının doğurganlığının, annelik, ev işleri ve çocuk bakımı ile ilgili sorumluluklarının öncelikli sorumlulukları olarak görülmesi, kadının çalışma hayatında yer almasını zorlaştırmaktadır.

(31)

18 2.1.4 Türkiye’de Çalışma Yaşamında Kadının Konumu ve Sorunları

Kadınlar Osmanlı İmparatorluğu’nun her döneminde üretimin her aşamasına katılmış olmakla birlikte, ilk olarak 1843 yılında alınmaya başlanan ebelik eğitimi ile çalışma hayatında aktif olarak yer almışlardır. Bu gelişme yanında kadınlar, 1897 yılından itibaren ücretli işçi olarak iş yaşamına katılmaya ve 1913 yılından itibaren de devlet memuru olma hakkına sahip olmaya başlamışlardır. 1914 yılı itibariyle de kadınların, tüccar ve esnaf olarak iş yaşamının içerisinde yer almaya başladıkları görülmektedir (Özdemir, 2006: 19).

1923 yılında Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonraki on yıllık dönem içerisinde de, gerçekleştirilen reformlar doğrultusunda kadınların erkeklerle eşit haklar kazanma yave sosyal yaşam içerisinde aktif olarak yer almaları başlamaları söz konusudur. Bu doğrultuda sosyal yaşam yeniden yapılanmaya başlamış ve kadınların eğitim, siyaset ve çalışma hayatı gibi kamu alanlarında yer almaları olanaklı hale getirilmiştir (Abadan – Unat, 1982: 21). Bu dönemden itibaren, eşitlikçi kamu politikaları ile kadının çalışma hayatında yer almasının özendirilmesine ve teşvik edilmesine devam edilmiştir.

Türk kadınları, 1930 ve 1934 yılları itibariyle yerel ve genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlardır (Tekeli, 1982: 26). Günümüze kadar da yasalar gözden geçirilerek; Anayasa, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu, Ailenin Korunmasına Dair Kanun ve Belediye Kanunu kapsamında konu ile ilgili düzenlemelerde bulunulması adına hareket edilmiştir.

1987 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bünyesinde kurulan “Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu” ile de, kadınlar ile ilgili çalışmalara hız kazandırılmıştır. 1990 yılında kurulan ve2011 yılından itibaren T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde görev yapan “Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü” de, 2004 yılında yürürlüğe giren “Teşkilat Kanunu” ile yeniden yapılandırılmış ve görev kapsamı bu doğrultuda revize edilmiştir (Gül ve diğerleri, 2014: 170).

(32)

19 Çalışma hayatının düzenlenmesine ilişkin son dönemde yapılan yasal düzenlemeler arasında, 30.06.2012 Tarih ve 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan 20.06.2012 Tarih ve 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu büyük önem taşımaktadır. 25.08.1971 Tarih ve 1475 Sayılı Mülga İş Kanunu’nu yürürlükten kaldıran 22.05.2003 Tarih ve 4957 Sayılı İş Kanunu da, 10.06.20013 Tarih ve 25134 Sayışı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Konu ile ilgili yasal düzenlemeler kapsamında; çalışma hayatında çağrı üzerine çalışma, geçici iş ilişkisi, telafi çalışması, kısa süreli çalışma ve belirli süreli çalışma gibi esnek çalışma şekillerinin getirilmesi de önemli düzenlemeler arasında değerlendirilmektedir. Aynı şekilde, 16.08.2013 Tarih ve 28737 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla, Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” ve 24.08.2013 Tarih ve 28717 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik” de önemli yasal düzenlemeler arasında yer almaktadır.

Söz konusu edilen bu yasal düzenlemeler yanında; ev içi üretimlerden elde edilen gelirlerde vergiden muafiyet uygulamasının getirilmesi, aktif işgücü programları düzenlenmesi ve kadınların bu programlara katılımlarının teşvik edilmesi ve “Avrupa İstihdam Stratejisi” ile uyumlu olması doğrultusunda “Ulusal İstihdam Stratejisi” hazırlanması çalışmaları da büyük önem taşımaktadır (Yeldan, 2012: 8).

Kadınların çalışma hayatının düzenlenmesine yönelik 2007 – 2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda yer verilen önlemler ve kadın girişimciliğinin desteklenmesine ve yaygınlaştırılmasına yönelik bankalar tarafından uygulanan kredi programları da, yine konu ilgili önemli gelişmeler arasında değerlendirilmektedir. Çalışma hayatının içerisinde yer alan kadın iş görenlere analık ve emzirme durumunda tanınmaya başlanan haklar da, konu ile ilgili ilerlemeler sağlanmasına katkıda bulunmaktadır (Toksöz, 2012: 37).

(33)

20 Kadın iş görenlere analık ve emzirme durumunda tanınmaya başlanan haklar ve 4857 Sayılı İş Kanunu “Analık Halinde Çalışma ve Süt İzni” başlıklı 74. Maddesi kapsamında; kadın işçilerin doğumdan sekiz hafta öncesinde ve doğumdan sekiz hafta sonrasında olmak üzere, toplam on altı haftalık süreyi kapsayan bir dönem için çalıştırılmamaları esas alınmaktadır. Aynı şekilde çoğul gebelik durumunda, doğumdan önce çalıştırılmayacak olan sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenmesi hükme bağlanmıştır. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir.

4857 Sayılı İş Kanunu “Analık Halinde Çalışma ve Süt İzni” başlıklı 74. Maddesi kapsamında öngörülen süreler, işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilmektedir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilmektedir. Hamilelik süresince kadın işçiye, periyodik kontroller için ücretli izin verilir. Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz.

İsteği halinde kadın işçiye, on altı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde on sekiz haftalık süreden altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz. Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır (4857 Sayılı İş Kanunu, Madde – 74).

4857 Sayılı İş Kanunu ile kadın işçilerin gece çalıştırılmalarına olanak sağlayan bir hüküm de çalışma hayatına yönelik bir başka düzenleme olarak getirilmiştir. Bu bağlamda kadınların gece çalıştırılmalarına yönelik Mülga 1475 Sayılı İş Kanunu Madde – 69 kapsamında yer verilen ve her yaştaki kadınlar içi getirilen yasak, kadın – erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için ve özellikle de günümüz itibariyle söz konusu olan gelişmeler dikkate alınarak bertaraf edilmiştir.

“İşe Başvurmada, Mesleki Eğitim ve İşte Yükselmeden ve Çalışma Koşullarında Kadın ve Erkek İçin Eşit Muamele İlkesinin Yürürlüğe Konmasına Dair Avrupa

(34)

21 Birliği (AB) Direktifi” de, işe başvurmada cinsiyet ayrımı yapılmamasını ve kadınların korunması bağlamında hamilelik ve doğumla bağlantılı hükümlere yer verilmesini sağlaması açısından önem taşımaktadır (Gül ve diğerleri, 2014: 170).

4857 Sayılı İş Kanunu Madde – 72 hükmü uyarınca da; maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde kadınların çalıştırılması yasaklanmıştır. Bununla birlikte “International Labour Organization (ILO – Uluslararası Çalışma Örgütü)” tarafından hazırlanmış olan “161 Sayılı ILO Sözleşmesi” ve “178 Sayılı ILO Sözleşmesi” kapsamında, kadın – erkek ayrımı olmaksızın tüm iş görenlerin madenlerde çalışabilecekleri belirtilmektedir (Uysal, 2014: 12).

4857 Sayılı İş Kanunu Madde – 73 ve Madde – 85 uyarınca çıkarılan yönetmelikler ile de, gece çalışması ile ağır ve tehlikeli işlerde kadınların çalıştırılmaları yasaklanmaktadır. Bu doğrultuda T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, hem 4857 Sayılı İş Kanunu’nun hem de 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun uygulanmasının kolaylaştırılmasına yönelik ve ortaya çıkabilecek yasal boşlukların ortadan kaldırılabilmesi amacıyla “Kadın Çalışanların Gece Postalarında Çalıştırılma Koşulları Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Aynı kapsamda, AB’nin konu ile ilgili Direktifi olarak yayımlanan “92/85/EEC Sayılı Direktif” doğrultusunda “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla, Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur.

2.1.4.1 Cinsiyet Ayrımcılığı

Cinsiyet ayrımcılığı, sosyal yaşamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasını ifade etmektedir. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet eşitliği; kadın ve erkek bireylerin, cinsiyetlerinden bağımsız olarak sosyal yaşamda eşit hak, fırsat ve sorumluluklara sahip olması olarak tanımlanabilmektedir. Kadınların çalışma hayatında karşı karşıya kaldıkları sorunlar, büyük oranda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasından ya da cinsiyet ayrımcılığına maruz kalınmasından kaynaklanmaktadır (Alparslan ve diğerleri, 2015: 68). Zira kadınlar çalışma hayatında,

(35)

22 farklı düzeylerde ve türlerde ayrımcılığa maruz kalmakla birlikte, özellikle cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılıkla karşı karşıya kalmak bakımından mağduriyet yaşamaktadırlar.

4857 Sayılı İş Kanunu’nun “Eşit Davranma İlkesi” başlıklı 5. Maddesi kapsamında da konu ile ilgili belirlemelere ve bu doğrultuda “İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz. (…) Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.” hükmüne yer verilmektedir.

4857 Sayılı İş Kanunu Madde – 5 kapsamında söz konusu edilen bu belirlemelere karşın, ülkemizde halen çalışma hayatının her kademesinde kadınların cinsiyet eşitsizliğine maruz bırakılmaları söz konusu olabilmektedir. Buna karşın 4857 Sayılı İş Kanunu hükümlerine dayalı olarak ve kadınların çalışma hayatındaki durumlarının iyileştirilebilmesi amacıyla, sivil toplum örgütleri (STK) ile resmi kurum ve kuruluşlar konu ile ilgili olarak uzun yıllardır sürdürdükleri çalışmalarını devam ettirmektedirler.

Kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığının ve her türlü ayrımcılığın önlenebilmesi amacı amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 1979 yılı itibariyle kabul edilen “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (Convention on The Elimination of all Forms of Discrimination against Women – CEDAW)”, ülkemizde tarafından da 1985 yılında kabul edilmiştir. Sözleşmeye katılımın ülkemiz tarafından uygun bulunduğuna dair Kanun, 14.10.1985 Tarih ve 18898 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Sayar, 2008: 31).

Türkiye; 1975 yılında Mexico City’de düzenlenmiş olan “Birinci Dünya Kadın Konferansı”, 1980 yılında Kopenhag’da düzenlenmiş olan “İkinci Dünya Kadın Konferansı” ve 1985 yılında Nairobi’de düzenlenmiş olan “Üçüncü Dünya Kadın Konferansı” kapsamında yayımlanmış olan Deklarasyonlara ve Eylem Platformları’na

Şekil

Tablo 2-1doğrultusunda ve “Mevsim Etkilerinden Arındırılmamış Temel İşgücü  Göstergeleri  (Nisan  2016  –  Nisan  2017)”  kapsamında;  15  –  64  yaş  grubunda  yer  alanların 2016  yılı  Nisan ayı  itibariyle işgücüne katılma oranlarının  % 57 oranında  g
Tablo 3.5.4.1  Katılımcıların En Uzun Süre Yaşadıkları Yerleşim Yerine Göre  Dağılımları  Frekans  Yüzde  Köy  25  12,5  Kasaba  3  1,5  İlçe  28  14,0  Şehir  131  65,5  Büyükşehir  6  3,0  Toplam  193  96,5  Kayıp  7  3,5  Genel Toplam  200  100,0
Tablo 3.5.6.1  Katılımcıların Çocuk Sayısına Göre Dağılımları
Tablo 3.5.8.1 Katılımcıların Evlenmeden Önce Eşleri ile Tanışıklık Sürelerine Göre  Dağılımları  Frekans  Yüzde  0 yıl  52  26,0  1 yıl  60  30,0  2 yıl  27  13,5  3 yıl ve üstü  28  14,0  Toplam  167  83,5  Kayıp  33  16,5  Genel Toplam  200  100,0
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

tutulumları ve eşlik edebilecek hastalıklar açısından ayırıcı tanı yaptığımız ve tedavisiz izlediğimiz dört aylık kız vaka ile seyrek görülen bu deri

AraĢtırmanın üçüncü alt problemi “Seçmeli Matematik Uygulamaları dersi öğretim programının sürecine iliĢkin öğretmen görüĢleri cinsiyet, mesleki kıdem ve

I love to drink many types of tea, and to drink tea is something I do every morning, even without eating something for breakfast. The kinds of tea I love to drink are mostly

Tablo 5՚ de çalıĢmaya katılanların tümü dikkate alınarken (96 kiĢi) Arizona ölçeğine göre cinsel iĢlev bozukluğu ile eğitim düzeyi arasında iki grup arasında

21. yüzyılda İş Dünyasında Neler Oluyor?.. 21.yy.ın gerektirdiği beceriler hangileri?  Öğrenme ve İnovasyon Becerileri. 1. Eleştirel düşünme ve

Araştırmanın amacı, KKTC’de yaşayan evli bireylerin evliliklerinde yaşadıkları çatışmalar, çatışma çözüm stilleri ve evlilik doyumları arasında bir ilişki olup

The applicants implied the weak sides of Akçakoca region as: the lack of collaboration and coordination among the foundations, there is not a strategic and master

öksürük yemekten sonra ve gece yattığında artıyor. Yatmadan bir şeyler yiyip