• Sonuç bulunamadı

2.2 Evlilik Doyumu

2.2.2 Evlilik İle İlgili Yaklaşımlar

Konu ile ilgili literatür incelendiğinde, evlilik kavram ve sürecinin açıklanmasına yönelik birçok yaklaşım ortaya konulduğu görülmektedir. Bu yaklaşımlar birbirinden bağımsız düşünülememekle birlikte, her yaklaşım evliliği farklı bir açıdan ele almakta ve değerlendirmektedir. Bu bağlamda farklı yaklaşımlar kapsamında evlilik; eşler arasındaki ilişkinin niteliği, ekonomik düzey ve iletişim düzeyi ile duygusal ve cinsel yaşam kapsamındaki sorunlar, eşlerin birbirlerini etkileme düzeyleri ve birbirlerine yönelik yaklaşımları bağlamında farklı açıklamalar ortaya koymaktadır.

34 Çalışmanın bu aşamasında; söz konusu edilen bu yaklaşımlar çerçevesinde “Sistem Yaklaşımı”, “Yapısal Yaklaşım”, “Davranışçı Yaklaşım”, “İletişim Yaklaşımı”, “Bilişsel Yaklaşım”, “Stratejik Yaklaşım”, “Yaşantısal Aile Yaklaşımı” ve “Gelişimsel Yaklaşım” ile ilgili ayrıntılı belirlemelerde ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.

2.2.2.1 Sistem Yaklaşımı

“Sistem Yaklaşımı” ya da “Psikodinamik Yaklaşım”, evliliğin temelinde yer alan ailenin açık bir sistem olduğu anlayışına dayanmaktadır. Bu bağlamda Sistem Yaklaşımı’na göre; diğer tüm sistemlerde de görüldüğü gibi evlilik de, iç ve dış uyaranlarla etkileşime girerek kendisini geliştirebilmekte ya da bu etkileşimden başarısızlıkla çıkarak parçalanabilmektedir (Kamo, 1993: 553).

Sistem Yaklaşımı’na göre evlilik; bireysel ve ortak fonksiyonelliğe sahip olan ve eşler arasında etkileşim kurulmasına olanak tanıyan bir sistemdir. Evliliğin temelinde yer alan ve açık bir sistem olan aile ise; aile üyelerini oluşturan bireyler, eşler, çocuklar, aile ile birlikte yaşayan akrabalar, arkadaşlar, iş arkadaşları vb. anlamında iç faktörlerle ve içerisinde yer alınan toplumun temel dinamikleri, ekonomik krizler, siyasi yapı vb. gibi dış faktörlerle karşılıklı etkileşim içerisinde bulunan bir bütünlük taşımaktadır. Bu etkileşimde neticesinde, eşlerin evlilikten aldıkları doyum düzeyini direkt olarak etkileyebilmektedir (Lye ve Biblarz, 1993: 159).

Postmodern bakış açısı ile de günümüz itibariyle Sistem Yaklaşımı, evlilik ve ailenin geniş bir perspektiften değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu bağlamda Sistem Yaklaşımı; geniş bir sistem olarak değerlendirdiği evliliğin bireylere duygusal sorumluluklar yüklediğini, eşler arasında eşitlik sağlanmasının esas olması gerektiğini, eşlerin birbirlerini kabul etmedikleri evliliklerin uzun süreli olamayacağını, bu nedenle de eşlerin birbirlerini onaylamaya ve benliklerine karşılıklı değer vermeye özen göstermeleri gerektiğini savunmaktadır (Perry – Jenkins ve Crouter, 1990: 138). Aynı kapsamda Sistem Yaklaşımı, dış faktörlerin evlilik yaşantısını etkileme biçiminin önemli olduğunu ve evlilik doyum düzeyini direkt

35 olarak etkilediğini belirtmektedir. Buna göre de; eşlerin işleri ya da ebeveynleri evlilik doyumunun artmasına neden olabildiği gibi, doyumsuzluğa da neden olabilmektedir (Bir – Aktürk, 2006: 65).

Evlilik; bir sistem olan aile üzerine kurulması bakımından, ailenin alt sistemleri olan eşler, çocuklar, anne – çocuk ve baba – çocuk sistemleri bağlamında değerlendirilmeli ve tanımlanmalıdır. Zira aile sisteminin alt sistemlerinde yaşanan problemler ailenin tümünü ve dolayısıyla da evlilik yaşantısını ve doyumunu direkt olarak etkilemektedir (Gündoğdu, Nurcan 1995: 41).

Aile gibi bir sistem üzerine oturtulan evliliğin karakteristik özellikleri; bütünlükçü bir yapıya sahip olması, geribildirimi zorunlu kılması ve eş – sonluluk (etkileşim) olarak ifade edilmektedir. Evliliğin bütünlükçü bir yapıya sahip olması ile eşlerin birbirlerini nasıl tanıdıkları ve tanımladıkları, kişilik özelliklerini nasıl değerlendirdikleri ve rollerini nasıl algıladıkları konusunda bir bütünlük oluşmasının sağlanması kast edilmektedir (Johson ve Booth, 1990: 160). Zira eşler birbirlerine bağımlı bireylerdir ve evlilikte bütünlükçü bir yapı sağlanması ile bu bağımlılığa uygun yaklaşımlar sergilenmesi olası olabilmektedir.

Sistem Yaklaşımı bağlamında geribildirim ve eş – sonluluk ile söz konusu edilen ise, eşlerin ihtiyaçlarının giderilmesi sürecinde doyum düzeyinin eşler arasında paylaşılmasıdır. Örneğin; eşlerin cinsel ihtiyaçlarının giderilebilmesi ve cinsel yaşamın sağlıklı olabilmesi için geribildirim ve eş – sonluluk süreçlerine önem verilmesi gerekmektedir (Umberson ve diğerleri, 2005: 488). Bu şekilde eş alt sistemi içerisinde eşlerin ihtiyaçları giderilebilmekte ve evlilik doyumu sağlanabilmektedir.

Evliliğin devamlılığının sağlanabilmesi için, aile sistemi içerisinde yer alan eşlerin yükümlülükleri kapsamında değerlendirilen birtakım temel fonksiyonların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu temel fonksiyonlar; aile üyelerinin gelişimlerinin sağlanması, fiziksel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının giderilmesi, aile üyelerine sevgi ve şefkat gösterilmesi, inanç sistemlerinin oluşturulması, cinsiyet rolleri edinmelerine olanak tanınması, ev işlerinin yapılmasında aile üyelerine sorumluluk verilmesi, sosyal ve kültürel kuralların aile üyelerine benimsetilmesi, aile üyelerinin

36 duygusal doyum elde etmelerine özen gösterilmesi, aile üyelerine iletişim becerisi kazandırılması ve kendilerini ifade edebilecekleri ortamın oluşturulması gibi sorumluluklar bağlamında ifade edilmektedir (Yaşın – Dökmen ve Tokgöz, 2002: 252).

Sonuç olarak Sistem Yaklaşımı’na göre; aile sistemi üzerine kurulan evliliğin devamlılığının sağlanabilmesi ve evlilikten alınan doyum düzeyinin artırılabilmesi için, aile alt sistemlerinin birbirleri ile uyum içerisinde olmasına ve bütünlük arz edecek şekilde yapılanmalarına özen gösterilmelidir. Bu süreçte eş alt sistemi bağlamında söz konusu olan sorumlulukların yerine getirilmesi ise, aile üyelerinin sağlıklı gelişmelerinin desteklenmesi açısından önemli görülmelidir.

2.2.2.2 Yapısal Yaklaşım

Salvador Minuchin (1960) tarafından geliştirilen “Yapısal Yaklaşım” ya da “Yapısal Aile Kuramı”; ailenin sosyal bir yapı olması dolayısıyla, aile kurma temelinde şekillendirilen evliliğin ve evlilik doyumunun da aile üyelerinin etkileşimi ile değişiklik göstermesi söz konusudur. Bu bağlamda ailenin sosyal parçalarını oluşturan alt sistemlerin nasıl etkileşime girdikleri, eşler ve çocuklar arasında nasıl denge sağlandığı, ailede geribildirim mekanizmasının nasıl işletildiği ve etkili olmayan iletişim biçimlerinin nasıl ortaya çıktığı gibi hususların incelenmesi, evlilik doyumu ile önemli bilgiler elde edilmesini olanaklı kılmaktadır (Gökmen, 2001: 40).

Yapısal Yaklaşım’a göre; evlilik, ailenin bir alt sistemi olarak kendisini ortaya koymaktadır ve bu sistem temelde eşlerden oluşmaktadır. Eşlerin evliliklerinin ilk yıllarında oluşturdukları etkileşim kalıpları ile eşler birbirlerini tanımakta ve bu tanıma sürecinin niteliği ise evlilik doyum düzeyini belirlemektedir. Bu süreçte eşlerin değerler, duygular, düşünceler ve yargılar ile ilgili beklentileri ne denli örtüşmekteyse, eşler arasındaki etkileşim o denli sağlıklı gelişmekte ve evlilik doyum düzeyi artırılabilmektedir (Hawkins ve Booth, 2005: 448).

Evlilik alt sistemi, zaman içerisinde değişim gösterecek bir nitelik taşımaktadır. Buna karşın evlilik alt sisteminin; sistemin devamlılığını sağlamak, sistemin temel dinamiklerini muhafaza etmek ve aile üyelerinin sosyalleşmelerini sağlamak gibi

37 değişmeyen temel sorumluluklar içermesi söz konusudur. Evlilik alt sisteminin güçlü ve sürekli kılınabilmesi ailenin gelişimini desteklemekte ve dolayısıyla evlilik doyum düzeyini artırmaktadır. Bu süreçte de eşler; birbirlerinin farklı kişilik özelliklerini öğrenmeye, ihtiyaçlarını karşılamaya ve birbirlerinin rollerini tamamlamaya özen göstermelidir (Friedlander, Wildman ve Heatherington, 1991: 397).

Aile bütünlüğünün sağlanabilmesi ve evlilik doyum düzeyinin artırılabilmesi için, eş alt sistemi ile birlikte ebeveyn ve çocuk alt sistemlerinin de önemli görülmesi gerekmektedir. Zira sağlıklı bir aile ve evlilik yaşamı oluşturulabilmesi için, bu üç alt sistemin birbirleriyle uyum içerisinde hareket etmeleri sağlanmalıdır. Bu süreçte aynı zamanda, çocukların sosyalleşmelerine ve benlik duygularının oluşmasına da özen gösterilmelidir (Gülerce, 1996: 78). Ancak eşler arasında çatışma yaşandığında alt sistemlerle ilgili ihtiyaçlar karşılanamamakta ve sistemler arasında söz konusu olan iletişim kopukluğu evlilik doyumunu olumsuz yönde etkilemektedir.

2.2.2.3 Davranışçı Yaklaşım

Davranışçı Yaklaşım’a göre; ailede etkileşim oranının artırılması, olumsuz ilişkilerin azaltılması ve iletişim kurmak doğrultusunda problem çözme becerilerinin geliştirilmesi evlilik doyumunun artırılmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda Davranışçı Yaklaşım; aile üyelerinin etkisiz ve olumsuz davranış örnekleri edinmelerinin ve bu davranışların pekiştirilmesinin evlilikte sorunlar yaşanmasına neden olduğu, evlilik doyumunun da bu davranışların değiştirilmesi ile olanaklı olabileceği anlayışına dayanmaktadır (Giblin, 1994: 49).

Davranışçı Yaklaşım’da temel amaç; sistemli bir şekilde eş, ebeveyn ve çocuk alt sistemlerinin fonksiyonel olmayan davranış biçimlerinin değiştirilmesidir. Zira Davranışçı Yaklaşım’a göre; aile ve evlilik yaşamındaki doyum düzeyinin artırılabilmesi için, fonksiyonel olmayan davranışların yerine fonksiyonel olan davranışlar yerleştirilmelidir (Kocadere, 1995: 42).

Davranışçı Yaklaşım’a göre; evlilikte zorlanma ve doyumsuzluk, eşlerin birbirlerine yönlendirdikleri pekiştirecin miktarından ve her eşin bir diğerine cezalandırıcı yaklaşımlar sergilemesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda

38 Davranışçı Yaklaşım, evlilikte zorlanmanın ve doyumsuzluğun giderilebilmesi için; aile üyelerine ne istediklerinin açıkça sorulmasına, olumlu ya da olumsuz geribildirimlerle aile üyelerinin birbirlerini objektif algılamalarının sağlanmasına, saldırgan davranışlar sergilenmeden aile üyelerinin birbirlerine güven duymalarının ve suçluluk hissetmeden konuşabilmelerinin olanaklı kılınmasına özen gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir (Berk, 2009: 67).

Davranışçı Yaklaşım’a göre ayrıca; aile üyelerinde olumlu benlik algısı oluşturulması, aile üyelerine iletişim becerisi ve sosyal beceriler kazandırılması ve ailedeki problemlerin çözümlenmesine yönelik çatışma stratejilerinin öğrenilmesi, evlilik ve yaşam doyumunu artırmaktadır. Zira aile üyelerinin davranışlarının düzenlenmesi, eşlerin evlilik ilişkilerinin de düzenlenmesini sağlamaktadır (Nazlı, 2014: 122).

Davranışçı Yaklaşım, evlilik doyumunun artırılmasına yönelik eşler arasında düzenlenmesi gereken davranışları aşağıda verildiği gibi ifade etmektedir;

 Eşlerden birinin, diğer eşin önceleri heyecan verici ya da sempatik bulduğu davranışına zamanla alışması söz konusu olabileceğinden, bu davranışların cazibesi ortadan kalkabilmektedir. Böylesi bir durumla karşılaşılmaması için, eşlerin davranış yelpazelerini geniş tutmaları gerekmektedir. Davranış farklılığa yer verilmesi ile de evlilik doyum düzeyinin artırılması sağlanabilmektedir (Canel, 2007: 66).

 Eş seçiminde titiz davranılmış olunsa dahi, zaman içerisinde istek ve taleplerle ilgili olarak eşler arasında çatışma yaşanabilmektedir. Buna karşın önemli olan eşler arasında hiç çatışma yaşanmamasını sağlamak değil, çatışmaların olması gereken şekilde çözümlenmesini olanaklı kılmak olmalıdır (Ersevim, 2008: 98).

 Eşler, evlilik sistemi dışından gelen olumsuzluklar dolayısıyla çatışma yaşamamaya özen göstermelidir. Örneğin; eşlerden birinin terfi alması ile eşine ve/veya ailesine daha az zaman ayırması söz konusu olabilmekte ve bu terfi, eşlerden biri için ödül olarak değerlendirilirken, diğer eş ya da aile için ceza olabilmektedir (Everett, 1990: 499).

39 Bu belirlemeler doğrultusunda Davranışçı Yaklaşım, evlilik doyumunun artırılması ile ilgili aşağıda verilen üç temel ilkenin göz önünde bulundurulması gerektiğini savunmaktadır;

1. İlke: Eşler arasındaki uyumsuz davranışlar öğrenilmiş davranışlardır ve bu davranışlar ailenin diğer üyelerini de etkilemek doğrultusunda sağlıksız bir aile ve evlilik yapısının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Evlilik doyumunun artırılabilmesi için, öncelikli olarak öğrenilmiş uyumsuz davranışların değiştirilmesi adına hareket edilmelidir.

2. İlke: Eşler arasındaki uyumsuz davranışlara odaklanılması, bir süre sonra uyumlu davranışların görülememesine neden olmaktadır. Evlilik doyumunun artırılabilmesi için, eşler arasındaki uyumsuz davranışlara değil, bilakis uyumlu davranışlara odaklanılması adına hareket edilmelidir.

3. İlke: Eşler ya da aile üyeleri arasındaki sorunların çözümlenebilmesi için, ailenin uyumsuzluk davranışlar sergileyen üyesi ile görüşme yapılması ve bu şekilde uyumsuz davranışını değiştirmesinin sağlanması adına hareket edilmelidir.

Sonuç olarak Davranışçı Yaklaşım’a göre; hem özel anlamda eşler hem de genel anlamda aile üyelerinin uyumsuz ve olumsuz davranışlarının uyumlu ve olumlu davranışlarla değiştirilmesinin sağlanması, aile üyelerinin daha mutlu olmalarını olanaklı kılmakta ve bu şekilde de evlilik doyum düzeyi artırılabilmektedir.

2.2.2.4 İletişim Yaklaşımı

İletişim Yaklaşımı; eşler arası iletişimde sürekli olarak olumsuz duyguların aktarılmasına yer verilmesinin, evlilik doyumunu azalttığını savunmaktadır. Bu temelde İletişim Yaklaşımı, evlilik doyumunun artırılabilmesi için eşler arasındaki iletişim sürecinde aşağıda verilen hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmektedir (Gottman ve Krokoff, 1989: 48 – 49):

 Evlilik doyumunun artırılabilmesi için, eşlerin birbirlerine yönelik olumsuz duygularının iletişim kurulması doğrultusunda değiştirilmesi adına hareket edilmelidir.

40

 Evlilik doyumunun artırılabilmesi için, birbirlerine yönelik olumsuz tepkilerinin iletişim kurulması doğrultusunda değiştirilmesi adına hareket edilmelidir.

 Evlilik doyumunun artırılabilmesi için, birbirlerine yönelik yapılandırılmış ve belirli kalıplara dayanan davranışlarının iletişim kurulması doğrultusunda değiştirilmesi adına hareket edilmelidir.

Eşler arasında etkili iletişim kurulmasının sağlanması, sağlıklı bir evliliğin temel yordayıcısıdır. Etkili iletişim ile de; ortak ilgilere sahip olunması ve eşlerin problem çözme kapasitelerinin, birlikte iyi vakit geçirme ve değişime uyum sağlama becerilerinin geliştirilmesi kast edilmektedir. Aynı şekilde eşler arası ilişkide esprilere yer verilmesi, genel olarak aile üyeleri arasındaki etkileşimin güçlendirilmesini sağlamakta ve aile üyelerinin birbirlerine yönelik duygularını bastırmadan ifade etmelerini olanaklı kılmaktadır. Bu tablo ise, ailede sağlıklı ilişkiler kurulabilmesini sağlamak temelinde evlilik doyumunu artırmaktadır (Xiaohe ve Whyte, 1990: 938).

İletişim Yaklaşımı’na göre, eşler arasındaki iletişim biçimi ve eşlerin problem çözme becerisi evliliği direkt olarak etkilemektedir. Zira eşler arasında sağlıklı bir iletişim kurulabilmişse ve eşler problem çözme becerisine sahipse, bu durum evlilik doyumuna önemli derecede ve olumlu yönde etkide bulunmaktadır (Thompson, 1993: 559).

İletişim, eşler arasında sadece bilgi alışverişinde bulunulmasını ifade etmemektedir. Bu bağlamda sözel olmayan iletişim de, eşler arasındaki ilişkiyi direkt olarak etkilemektedir. Eğer, hem eşler hem de aile üyeleri arasındaki sözel olmayan iletişim sağlıklı bir şekilde koordine edilebilmekteyse, bu durum evlilikteki mutluluğun ve doyumun önemli bir yordayıcısı olarak kendisini ortaya koymaktadır (Fowers, 1993: 126).

Eşler arasındaki iletişimin kalitesi, eşlerin birbirlerini anlamaya yönelik çaba sarf etmelerini ve bu şekilde eşler arasındaki duygusal yakınlık düzeyinin artırılmasını sağlamaktadır. Aynı şekilde nitelikli iletişim kurulması sayesinde eşler, iletişimden kaynaklanan problemlerini aşabilmekte ve genel olarak yaşam zorluklarını birlikte çözmek adına hareket edebilmektedir (Fowers, 1993: 128).

41 Evlilik doyumunu olumsuz yönde etkileyen ve evlilikte birçok problem yaşanmasına neden olan birçok etmen bulunmaktadır. Bu etmenlerden en önemlileri, eşlerin birbirlerine yönelik iletişim problemlerini paylaşmamaları ve etkili iletişim tekniklerinin öğrenilmesine önem verilmemesi olarak ifade edilmektedir. Eşlerin iletişim sürecinde belirtilen bu etmenlere gereken önemi vermemeleri ise, mevcut problemlerin artmasına neden olmaktadır (Soyer, 2006: 92).

Eşler arasındaki savunucu iletişim tarzı da, eşlerin birbirlerini anlamalarını zorlaştırmakta ve birbirlerine karşı empati geliştirmelerini engellemektedir. Bu durum da eşler arasında çatışma yaşanmasına neden olmak doğrultusunda, kaçınılmaz olarak evlilik uyumuna ve doyumuna olumsuz yansımaktadır (Story ve diğerleri, 2007: 721). Bu nedenle de eşler arasındaki iletişim tarzının ilişkiye ne yönde yarar sağladığının ya da zarar verdiğinin bilinmesine özen gösterilmelidir.

2.2.2.5 Bilişsel Yaklaşım

Bilişsel Yaklaşım, Akılcı – Duygusal Yaklaşım ve Sosyal Öğrenme Yaklaşımı bağlamında değerlendirmelerde bulunmaktadır. Akılcı – Duygusal Yaklaşım, aile üyelerinin mantıkdışı inançlarının duygusal bozukluklara ve bu doğrultuda evlilik doyum düzeyinin düşmesine neden olduğunu anlayışına dayanmaktadır. Bu bağlamda da Bilişsel Yaklaşım; aile bireylerinde söz konusu olan duygusal sorunların temel nedeninin sosyal çevre değil, bilakis aile çevresi anlamında aile üyelerinin sahip oldukları mantıkdışı inançlar olduğunu savunmaktadır (Şener ve Terzioğlu, 2002: 81). Bilişsel Yaklaşım’a göre; eşlerin büyük oranda ebeveynlerinden edindikleri mantıkdışı inançlar aile içi ilişkilerde işlevselliğin ortadan kalkmasına neden olabilmekte ve bu inançlar uzun vadede bireyin kendisini kabul etmemesini beraberinde getirebilmektedir. Bu temelde de Bilişsel Yaklaşım kapsamında, öncelikli olarak bireyin kendisini ve ardından da başkalarını kabul etmesini öğrenmesini sağlamak amaçlanmaktadır (Yaşın – Dökmen, 2010: 67). Zira bu şekilde aile üyelerinin daha mutlu olması olanaklı kılınabilmekte ve evlilik doyum düzeyi artırılabilmektedir.

42 Aile üyelerinin birbirlerini ciddiye almaları ve diğer bireylerin nasıl hareket etmeleri istenmekteyse bu hareket tarzının öncelikle bireyin kendisi tarafından sergilenmesi, mantıkdışı inançlardan vazgeçilmesini kolaylaştırabilmektedir. Bu süreçte aile üyelerinin birbirlerini duygularını yaşamaları konusunda cesaretlendirmeleri ve desteklemeleri, duyguların yaşanmasından doğacak pozitif enerjinin aile ilişkilerine olumlu yansımasını sağlayacaktır. Bu şekilde ayrıca bireylere, kendilerini sıkıntıya sokmadan aileleri ya da aile üyeleri ile nasıl ilgilenebilecekleri veya onlarla nasıl kaliteli zaman geçirebilecekleri de öğretilmiş olunmaktadır (Binici ve Azizoğlu, 2000: 39).

Sullivan ve Scwebel’e (1995: 299) göre de; eşler arasında uyumsuzluk görülmesi doğrultusunda evlilik doyumunun düşük düzeyde gerçekleşmesi, temelde gerçekçi olmayan duygulardan, düşüncelerden ve davranışlardan kaynaklanmaktadır. Eşlerin birbirlerine yönelik geliştirdikleri olumsuz yargılar ve düşünceler, evlilikte çatışmalar yaşanmasına ve dolayısıyla da evlilik doyum düzeyinin düşmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda eşlerin evlilikten gereği gibi doyum almalarının sağlanabilmesi için, bilişte yer alan ve gerçekçi olmayan düşüncelerin değiştirilmesi gerekmektedir. Zira ancak bu şekilde eşlerin birbirlerine karşı gerçekten ne hissettikleri, birbirlerine yönelik düşüncelerinin ne yönde olduğu ve birbirlerine ilişkin algılarının objektif olarak belirlenmesi olası olabilecektir.

Sosyal Öğrenme Yaklaşımı kapsamında da; evlilik doyum düzeyinin artırılabilmesi için, eşlerin zaman içerisinde birbirlerinden nasıl etkilendiklerinin ve bu temelde karşılıklı nedensel kalıpların nasıl geliştirildiğinin belirlenmesi noktasında çalışmalarda bulunulmaktadır. Bu bağlamda Sosyal Öğrenme Yaklaşımı evlilik doyum düzeyini direkt olarak etkileyen etmenleri; flört döneminin niteliği, evlilik yaşamının niteliği, çocuklarla ilişkilerin niteliği, ikamet edilen şehir ya da bölgenin nitelikleri, meslek değişimleri nedeniyle ailede söz konusu olan yaşam tarzı değişiklikleri, ailenin sosyo – ekonomik düzeyinde söz konusu olan değişimler, çocukların evden ayrılması ve eşlerin emeklilik dönemini nasıl yaşadıkları kapsamında değerlendirmektedir (Nazlı, 2014: 59).

43 Sosyal Öğrenme Yaklaşımı, söz konusu etmenlerden herhangi biri nedeniyle eşler arasında uyumsuzluk yaşanmaya başlanmasının evlilik doyum düzeyinin düşmesine neden olacağını belirtmektedir. Özellikle de eşler arasında uygun etkileşim kurulamamışsa ya da etkileşim becerilerinin kullanılması noktasında yetersizlik yaşanmaktaysa, ailenin iç ve dış çevresinde yaşanan değişimler aile üyelerini çok daha olumsuz etkilemekte ve aile üyelerinin birbirlerine yönelik kullandıkları pekiştireçlerin sayısının da azalması ile birlikte evlilik doyumu düşmektedir (Nazlı, 2014: 61).

2.2.2.6 Stratejik Yaklaşım

Paul Watzlawick (1962), Salvador Munichin (1974), John Weakland (1986) ve Cole Madanes (1991), Stratejik Yaklaşım’ın önemli temsilcileri arasında değerlendirilmektedir. Stratejik Yaklaşım kapsamında Madanes (1991), eşler arasında yaşanan sorunların büyük oranda sevgi ve saldırganlık arasında ikilemde kalınmasından kaynaklandığını belirtmektedir. Bu doğrultuda Madanes (1991), bu ikilemlerin dört grupta ele alınması gerektiğini savunmaktadır (Aktaran: Allan, Kashani ve Reid, 1998: 171):

Birinci İkilem: Eşlerin birbirlerini kontrol etme ve diğer eşe göre daha baskın olma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu durum eşlerde davranış problemlerinin ortaya çıkmasına neden olmakta ve dolayısıyla da evlilik doyum düzeyi düşmektedir.

İkinci İkilem: Eşlerin birbirlerine yönelik sevgi ya da nefret duygularını ifade etmeye başlamalarından kaynaklanmaktadır. Bu durum, özellikle nefret duygularının ifade edilmesi bağlamında eşler arasında sorunlar yaşanmasına neden olmakta ve dolayısıyla da evlilik doyum düzeyi düşmektedir.

Üçüncü İkilem: Eşler arasında, aile üyelerini sevme ve koruma bağlamında çatışmalar yaşanmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum, eşler arasında sevme ve koruma ihtiyaçlarının giderilememesine ya da zarar verme ve sevmeme davranışlarının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla da aile içerisinde sorunlar ortaya çıkmakta ve evlilik doyum düzeyi düşmektedir.

44

Dördüncü İkilem: Eşler arasındaki sorunların giderilmesine yönelik pişmanlık duygusunun dile getirilememesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum eşler arasında çatışma yaşanmasına neden olmakta ve dolayısıyla da evlilik doyum düzeyi düşmektedir.

Madanes’e (1991) göre; söz konusu edilen bu ikilemlerin giderilebilmesi için, eşlerin birbirlerine değer verdiklerini ortaya koyabilecek nitelikte ve uzlaşmaya

Benzer Belgeler