• Sonuç bulunamadı

I. Dünya savaşı'nda 7. Kolordu'nun(Yemen) sıhhî durumu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "I. Dünya savaşı'nda 7. Kolordu'nun(Yemen) sıhhî durumu"

Copied!
169
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA 7. KOLORDU’NUN (YEMEN) SIHHÎ

DURUMU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Ferudun ATA

Hazırlayan Neslihan BOLAT

(2)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI...v

TEZ KABUL FORMU...vi

ÖNSÖZ...vii ÖZET...ix SUMMARY...x KISALTMALAR...xi GİRİŞ ... 1 I. BÖLÜM ... 8

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE YEMEN VİLAYETİ VE 7. KOLORDU... 8

A- YEMEN VİLAYETİ... 8

1- Coğrafi Özelikleri ... 8

2- Yemen’in Jeopolitik Önemi... 9

3- Sosyolojik Durum ... 10

4- Yemen’in Ekonomik Durumu... 12

4. 1- Ulaştırma... 12

4. 2- Tarım... 13

4. 3- Ticaret ... 14

4. 4- Endüstri ... 15

5- Osmanlı İdaresinde Yemen... 15

B- 7. KOLORDU ... 26

1- 7. Kolordu'nun Kuruluşu………....….……….26

2- Birinci Dünya Savaşı'nda 7. Kolordu…...……….………...27

3- 7. Kolordu’nun Yemen’de Seferberlik İlanı ... 33

4- 7. Kolordu’da Lojistik Faaliyetler... 34

4. 1- Menzil Teşkilatı ... 34 4. 2- İkmal ... 35 4. 3- Ulaştırma... 38 4. 4- Muhabere Hizmetleri ... 39 4. 5- Veteriner Hizmetleri ... 39 II. BÖLÜM... 41

7. KOLORDU’DA SIHHÎ HİZMETLER... 41

A- BÖLGE HASTANELERİNİN TEŞKİLİ... 41

(3)

D- SIHHÎ MALZEMELERİN TEMİNİ ... 53

E- SIHHİYE PERSONELİNİN İŞLERİ ... 61

1- İdarî İşler... 61

2- Personel İkmali ... 63

3- Tayin ve Terfiler ... 64

4- Personelin Sağlık Durumu ... 64

5- Sıhhiye Eri Yetiştirilmesi... 65

6- Sıhhiye Küçük Zabitanı ... 66

7- Hasta Kabulü... 68

F- SİVİL İŞLER ... 69

III. BÖLÜM ... 71

7. KOLORDU’NUN SIHHÎ DURUMU... 71

A- SALGIN HASTALIKLAR VE SEBEPLERİ... 71

1- Salgın Hastalıklar... 71 1.1-Çiçek ... 72 1.2- Sıtma ... 74 1.3- Humma... 76 1.4- İskorbüt ... 76 1.5- Tifüs ... 77

1.6- Tifo ( Kara Humma) ... 80

1.7- Kolera... 80 1.8- Zührevî Hastalıklar ... 81 1.8.1- Frengi ... 82 1.8.2- Bel Soğukluğu... 83 1.9- Kanlı İshal... 84 1.10- Trahom... 85 1.11- Verem... 85

2-Salgın Hastalıkların Sebepleri... 87

2.1- Yiyecek Kıtlığı... 87

2.2- Giyecek Kıtlığı... 89

2.3- Temizlenme Çalışmalarının Yetersiz Kalması ... 92

2.4- Yemen İkliminin Etkisi... 93

(4)

2- 1915 Senesi Salgın Hastalık Raporları ... 97

3- 1916 Senesi Salgın Hastalık Raporları ... 98

4- 1917 Senesi Salgın Hastalık Raporları ... 100

C- İSTATİSTİK RAPORLARI... 102

1- 1914 Senesi İstatistik Raporları ... 103

1.1- Mart Ayından Ağustos Ayına Kadar ... 103

1.2- Şubat Ayı ... 105

1.3- 1914 Senesi Bütün Birlikler... 106

2- 1915 Senesi İstatistik Raporları ... 107

2.1- Mart Ayı Bütün Hastaneler... 107

2.2- Nisan Ayı Bütün Hastaneler ... 108

2.3- Mayıs Ayı Bütün Hastaneler... 109

2.4- Haziran Ayı Bütün Hastaneler ... 111

2.5- 1915 Senesi Bütün Birlikler... 112

3- 1916 Senesi İstatistik Raporları ... 114

3.1- Ocak Ayı ... 114

3.2- Şubat Ayı ... 116

3.3- Mart Ayı... 118

3.4- Nisan Ayı Bütün Birlikler... 120

3.5- Mayıs Ayı Bütün Hastaneler... 121

3.6- Haziran Ayı Bütün Birlikler... 123

3.7- Temmuz Ayı ... 124

3.8- Kasım Ayı ... 125

3.9- Aralık Ayı ... 125

3.10- 1916 Senesi Bütün Birlikler... 126

4- 1917 Senesi İstatistik Raporları ... 128

4.1- Mart Ayı... 128 4.2- Nisan Ayı ... 129 4.3- Mayıs Ayı... 131 4.4- Haziran Ayı... 132 4.5- Temmuz Ayı ... 133 4.6- Ağustos Ayı ... 135 4.7- Eylül Ayı... 136

(5)

4.9- 1917 Senesi Bütün Birlikler... 140

D- HASTALIKLARA GÖRE ÖLÜMLER... 142

SONUÇ ... 146 KAYNAKÇA ... 148 EKLER ... 153 EK-1...153 EK-2...154 EK-3...155 EK-4...156 ÖZGEÇMİŞ...157

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(7)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Neslihan BOLAT tarafından hazırlanan I. DÜNYA SAVAŞI’NDA 7. KOLORDU’NUN(YEMEN) SIHHÎ DURUMU başlıklı bu çalışma 01.07.2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof.Dr. Ramazan TOSUN Başkan İmza

Doç.Dr. Ferudun ATA Üye İmza

(8)

Beslenme, barınma, nakliye ve sıhhiye hizmetlerinden oluşan lojistik faaliyetler savaşların kazanılmasında ya da kaybedilmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu sebeple söz konusu hizmetlerde meydana gelebilecek herhangi bir problem savaşın gidişatını büyük ölçüde değiştirebilmektedir. Lojistik faaliyetler bu denli önemli olmasına rağmen, bugüne kadar yapılan çalışmalarda savaşların muharebe kısmı ele alınmış, lojistik faaliyetlere pek değinilmemiştir. Oysa lojistik hizmetler vasıtasıyla ülkenin iç kesimleri ile cephe arasında kesintisiz bir bağlantı sağlanmaktadır. Böylece hem savaşın seyri hakkında bilgi edinilmekte, hem de cephede savaşan ordunun ihtiyaçları giderilmektedir. Bu hizmetlerin en önemlilerinden biri olan sıhhiye hizmetleri genel olarak, hasta ve yaralıların en uygun tedavi merkezlerine aktarımı ile tedavilerinin yapılması, sağlık durumlarının takibi için gerekli olan bilgilerin istenilen doğruluk ve zamanında sağlanması, kan tahlilleri, hijyen kuralarına uygunluk ve gıda kontrol ile koruyucu hekimlik konularını kapsamaktadır.

Osmanlı Devleti’nin, Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığı cephelerden birisi de Yemen Cephesiydi. Fakat bölgenin merkezden uzak olması ve ulaşımda yaşanan birtakım güçlükler sebebiyle lojistik faaliyetlerin yürütülmesinde çeşitli problemler ortaya çıkmıştı. Bu bağlamda söz konuşu problemlerden birisi de sıhhiye hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde yaşanmaktaydı. Özellikle sıhhî ve tıbbî malzeme tedarikinde zorlanılmış ve ihtiyaç duyulan malzemeler temin edilememiştir. Buradan hareketle bu çalışma, bölgede görev yapan 7. Kolordu’nun sıhhiye hizmetlerini nasıl idare ettiğini ve ortaya çıkan problemlerin sebeplerinin neler olduğunu açıklamayı amaçlamaktadır.

Bu çalışmanın esas kaynağını Genelkurmay ATASE Arşivi’nden alınan belgeler oluşturmaktadır. Bununla birlikte Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerine de başvurulmuştur. Ayrıca hatıralardan da faydalanılmıştır. Fakat bu çalışmanın öncelikli hedefi “Birinci Dünya

Savaşı’nda 7. Kolordu’nun Sıhhî Durumunu” izah etmek olduğundan hatıralardan sınırlı

şekilde faydalanılmıştır.

Çalışmaya başlandığında Yemen Cephesi’nin lojistik faaliyetleriyle ilgili herhangi bir araştırma tesbit edilmemiştir. Ancak 7. Kolordu’nun harp tarihindeki yerinin ve öneminin ele alındığı Naci Koçoğlu’nun; “7. Kolordu’nun Balkan Harbindeki ve Birinci Dünya Harbindeki

Rolü” adlı çalışmasını zikretmek gerekir. Öte yandan Genelkurmay Başkanlığının 1976

yılında hazırladığı “Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi C.VI Hicaz Asir Yemen Cepheleri ve

Libya Harekâtı 1914–1918” adlı çalışma da hem Yemen vilayetini hem de 7. Kolordu’nun

(9)

Dünya Savaşı’na giriş süreci değerlendirilmiş ve savaşlarda lojistik hizmetlerin öneminden bahsedilmiştir. Sıhhiye hizmetlerinin savaşların idare edilmesinde nasıl rol üstlendiği tablolarla örneklendirilerek izah edilmiştir.

Birinci Bölüm, Yemen vilayetini ve 7. Kolordu’yu anlatan iki ana başlıktan oluşmaktadır. Yemen vilayetinin coğrafi özellikleri ile bunun kolordunun harekât kabiliyetine olan etkisinden bahsedilmiştir. Ayrıca Yemen vilayetinin Osmanlı tarihi içindeki seyrine değinilmiştir. 7. Kolordu başlığı ile de kolordunun Türk Harp tarihindeki yeri ve üstlendiği önemli vazifeleri ve Yemen Cephesi harekâtını nasıl idare ettiği açıklanmaya çalışılmıştır.

İkinci Bölümde, 7. Kolordu’nun Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen Cephesi’nde gerçekleştirdiği sıhhiye hizmetlerine yer verilmiştir. Öncelikli olarak teşkil edilen hastaneler ve bu hastanelere atanan doktor ve eczacılara değinilmiştir. Tıbbî ve sıhhî malzeme tedarikinde yaşanan güçlükler ve bütün bunlara rağmen sivil halka yapılan yardımlara dikkat çekilmiştir.

Üçüncü Bölümde ise Kolordu’da görülen hastalıklar ve bunların sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede kıtaların harp istatistikleri ve salgın hastalık raporları incelenmiştir. Buna göre hangi hastalıkta kaç vak’a olduğu, kaç kişinin vefat ettiği tesbit edilmiştir. Bu raporlar doğrultusunda aylık ve yıllık değerlendirmeler yapılmıştır.

Bu araştırmada mümkün olduğu kadar sade bir üslup kullanılmaya çalışılmıştır. Hastalık isimleri gibi özel isimler değiştirilmeden yazılmış ve yanına parantez içerisinde günümüz Türkçesi’ndeki karşılığı verilmiştir. Söz konusu isimler Osmanlıca Tıp Terimleri Sözlüğü’nden faydalanılarak doğru bir şekilde ifade edilmeye gayret gösterilmiştir.

Çalışmalarımda her zaman yol göstericiliği, teşvikleri ve sabrı ile yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Ferudun ATA’ya; Genelkurmay ATASE Arşivi’nde her türlü kolaylığı sağlayan ve çalışmalarıma destek veren arşiv müdürü Albay Ahmet TETİK’e; yine çalışmanın hazırlanması sırasında maddi ve manevi desteğini esirgemeyen aileme şükranlarımı sunuyorum.

Neslihan BOLAT Adana 2009

(10)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Neslihan BOLAT 064202051002

Ana Bilim / Bilim Dalı

Tarih Ana Bilim Dalı / Atatürk İlkleri ve İnkılâp Tarihi Bilim Dalı

Ö

ğrencinin

Danışmanı Doç. Dr. Ferudun ATA

Tezin Adı I. Dünya Savaşı’nda 7. Kolordu’nun(Yemen) Sıhhî

Durumu

ÖZET

Birinci Dünya Savaşı sırasında ordular yalnızca birbirleriyle değil, kimi zaman birbirlerinden daha öldürücü bir düşmanla, salgın hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Özellikle kötü beslenme ve olumsuz hava ve barınma koşulları, hem askerlerin hem de sivil nüfusun kolera, tifüs, dizanteri, hatta grip gibi hastalıklar neticesinde ölümlerine yol açmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Yemen’de bulunan 7. Kolordu’da sıhhiye hizmetleri, bölgenin merkeze uzak olması, coğrafi koşulların elverişsizliği gibi sebeplerle iyi idare edilmemişti. Bu yüzden salgın hastalıklar Yemen’de daha fazla görülmekteydi. Gerek Taiz gerekse Tehame harekât bölgesinde rastlanan çeşitli hastalıklar arasında iskorbüt, dizanteri, sıtma, çiçek, karahumma ve kolera başta gelmekteydi. Bu hastalıklara önlem olarak askerler aşılanmaktaydı. Bu kapsamda, yapılan aşıların kime tatbik edildiği, ne gibi bir tesir bıraktığı doktorlar tarafından tutulan defterlere kayd edilmekte ve kolordu baştabipliğine rapor verilmekteydi. Ancak alınan raporlarda vefatların artmış olduğunun tespit edilmesi, salgın hastalıklar için alınan tedbirlerin yetersiz kaldığını göstermektedir.

(11)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Neslihan BOLAT 064202051002

Ana Bilim / Bilim Dalı

Tarih Ana Bilim Dalı / Atatürk İlkleri ve İnkılâp Tarihi Bilim Dalı

Ö

ğrencinin

Danışmanı Doç. Dr. Ferudun ATA

Tezin İngilizce Adı In I.World War 7th Corps’s Sanitary Satatus

SUMMARY

During the First World War army not only with each other, sometimes with each other than a deadly enemy, was forced to deal with epidemic diseases. In particular, malnutrition and adverse weather and housing conditions, both soldiers and civilian population of cholera, typhus, dysentery, and even the flu has led to the death as a result of disease. The first world war in Yemen in the 7th Corps medical service the region is far from the center, such as geographic conditions badness administration was not good reasons. Therefore, the epidemic was seen more in Yemen common in the Taiz area needed Tehame scorbutic between various diseases, dysentery, malaria, flowers, typhoid and cholera to come first. As measures of this disease vaccine soldiers. In this context, the vaccine is applied to who, what seemed like an effect doctors are held by the record book are to report to and the corps was chief physician

. However, the increase in reports of the death that is determined, the measures for outbreaks of disease indicates inadequate.

(12)

ATASE Arşivi: Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi ATB: Askerî Tarih Bülteni

BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi C: Cilt

Çev: Çeviren

DH. İD: Dâhiliye Nezareti İdare Evrakı Dos: Dosya

F: Fihrist

Haz: Hazırlayan

İA: İslam Ansiklopedisi

İ. MMS: İrade Meclis-i Mahsus Kls: Klasör

nr: Numara S: Sayı s: Sayfa

(13)

GİRİŞ

1789 Fransız İhtilâlı’ndan sonra XIX. yüzyılda meydana gelen siyasi ve sosyal gelişmeler ile sanayi ve teknolojideki gelişmeler, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada düşünce ve yaşam tarzlarında değişiklikler meydana getirmiştir1. Özellikle Fransız İhtilâlı ile başlayan milliyetçilik hareketleri bütün dünyayı etkisi altına almış ve siyasi hayatta devlet millileşmiştir2. Bu gelişmelerden hareketle ilk olarak Almanya ve İtalya milli birliğini sağlamıştır. Bu iki olaydan sonra, Avrupa’da yeni bir çığır açılmış, 1871 yılından sonra Avrupa dengesinin mahiyeti değişmiştir3.

XIX. yüzyıl başlarında çok uluslu devletler, ülke topraklarının bütünlüğünü sağlamak ve korumak amacıyla çeşitli politikalar üretirken, yeni kurulan milli devletlerin genişleme siyasetleri, toprak bütünlüğünü korumada kararlı olan devletlerle aralarında anlaşmazlık çıkmasına sebep olmuştur4. Nitekim Almanya, genişleme siyaseti çerçevesinde ilk olarak Fransa’yı yalnız bırakmayı hedeflemiştir. Bu düşünceden hareketle Almanya, Avusturya- Macaristan ve Rusya arasında, 8–9 Eylül görüşmeleriyle herhangi bir yazılı anlaşmaya dayanmayan Üç İmparatorlar Antlaşması yapılmıştır. Fakat 1878 yılında Berlin Kongresi’nde, Avusturya’nın Rusya’ya karşı İngiltere ile birlikte tavır alması nedeniyle Rusya üçlü imparatorlar birliğinden ayrılmıştır5.

Üç imparatorlar birliği dağıldıktan sonra Almanya, 1879 yılında Rusya’ya karşı, Avusturya – Macaristan ile ittifak yapmıştır6. Fakat Rusya, bir yandan Almanya ve Avusturya arasındaki bu yakınlaşmadan çekindiğinden, diğer yandan da İngiltere ve Fransa ile birleşme imkânı olmadığından bu ittifaka katılmak zorunda kalmıştır. Rusya’nın başvurusu ile 1881 yılı Haziran ayında ikinci üç imparatorlar birliği oluşturulmuştur. Almanya, bu birlikle Fransa’yı Avrupa’da yalnız bırakmıştı. Ancak bununla da yetinmemiş, Fransa’nın Tunus’u işgal etmesine göz yumarak Fransa ve İtalya ilişkilerinin bozulmasını sağlamıştır. Nitekim 1882 yılında Almanya, Avusturya ve İtalya arasında üçlü ittifak anlaşmasını imzalanmıştır. Böylece Almanya’nın Fransa’yı yalnız bırakma politikası en yüksek noktasına ulaşmıştır7.

Öte yandan 1881 yılında Rusya, Avusturya ve Almanya arasında üç imparatorlar birliği,

1 Abdul Haluk Ülman, Birinci Dünya Savaşına Giden Yol ve Savaş, Ankara 1973, s. 46.

2 Hurşit Tolon, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Yapılan Taksim Anlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol, Ankara 2004,

s. 19.

3Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, C. I, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Ankara 1970, s. 3.

4 Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, Nasıl İdare Ettik? İstanbul 1937, s. 45. 5 Türk Harbi, C. I, s. 5–6.

6 Ülman, Birinci Dünya Savaşına Giden Yol, s. 97.

(14)

Rusya ve Avusturya’nın Balkanlar’daki rekabetleri yüzünden tümden bozulmuştur. Bu olaydan sonra Rusya’nın Fransa yanında yer almasını engellemek isteyen Almanya, 18 Haziran 1887 tarihinde Rusya ile teminat anlaşması imzalamıştır8. Bu anlaşmanın Osmanlı açısından önemi, Almanya’nın, Rusya’nın Boğazlara yerleşmesini kabul etmesidir. Hatta bu konuda Almanya, maddi ve manevi olarak Rusya’ya yardım edeceğini açıkça bildirmiştir. Amacı olası bir savaşta doğu cephesini güvence altına almaktı9. Fakat 1887 yılı Almanya’nın Fransa’yı durdurma, yalnız bırakma politikasının son yılı olmuştur. Çünkü Rus- Alman anlaşması imzalandıktan bir süre sonra II. Wilhem Rusya’yı dışlamıştır10. Rusya’nın kendisini yalnız hissetmesi ve denge unsuru araması Fransa ile yakınlaşmasına yol açmıştır. Nitekim 1894 yılında Fransız-Rus anlaşması imzalanmıştır11.

Almanya’da II. Wilhem’in hükümdar olmasından sonra, Alman dış politikasına yayılmacı bir politika anlayışı hâkim olmuştur. Bu politika, Almanya’nın karşısında olan Rusya, Fransa ve İngiltere’de endişe uyandırmıştır. Buradan hareketle, 1871 yılından sonraki dönemde Almanya’nın Avrupa’daki üstünlüğüne pek önem vermeyen İngiltere, Avrupa’daki dengenin Fransa’nın aleyhine döndüğünü ve Almanya’nın deniz silahlarında İngiltere ile arayı kapatmaya başladığını anlayınca, sömürge yollarının korunması endişesiyle Fransa’ya yaklaşmıştır12. Nitekim 1904 yılında Fransa ile anlaşma imzalamıştır13.

Öte yandan Rusya, İngiltere ile sömürge alanlarının üzerinde uzlaşma sağladıktan sonra 1907 yılında bir İngiliz- Rus anlaşması imzalamıştır. Sonuçta, Avrupa’daki Alman tehdidine karşı 1894 yılında Fransız-Rus, 1904 yılında İngiliz- Fransız ve 1907 yılında İngiliz- Rus anlaşmaları yapılarak, Almanya’nın kurduğu üçlü ittifak bloğuna karşı üçlü itilaf bloğu meydana getirmiştir14. Ancak İngiltere ve Rusya, Balkanlar ve Osmanlı toprakları üzerindeki kesin kararı sonraya bırakmalarına rağmen, İngiltere, Rusya’yı Osmanlı Devleti karşısında serbest bırakmayı prensipte kabul etmiştir. Bu antlaşmalara güvenerek Avusturya ve Rusya Balkanlar üzerinde faaliyetlerini yoğunlaştırırken, Almanya da, Bağdat demiryolu projesi ile ilgili İngiltere ve Rusya’nın menfaatlerini doğrudan tehdit eder bir konuma gelmiştir15.

8 Sevgi Çetinkaya, Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşına Girişi, (İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve

İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi) İstanbul 1995, s. 8.

9 Türk Harbi, C. I, s. 5–6. 10 Türk Harbi, C. I, s. 7.

11 Mücahit Özçelik, Türk Basınında Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına Giriş Süreci, (Gazi Üniversitesi,

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Master Tezi) Anakara 2006, s. 8.

12 Oral Sander, Siyasi Tarih, İlkçağlardan 1918’e, Ankara 1995, s. 190. 13 Ülman, Birinci Dünya Savaşına Giden Yol, s. 224.

14 Tolon, Sevr’e Giden Yol, s. 23.

(15)

Birinci Dünya Savaşı öncesinde bir başka gelişme de Balkanlar’da yaşanmaktaydı. Bu bölgede, Almanya ve Rusya arasında Pangermenizm ve Panslavizm politikalarının hayat sahası yönünden çekişme vardı. Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, topraklarında yaşayan önemli sayıda Slav asıllı vatandaşları dolayısıyla, Rusya’nın Panslavizm politikasını hem kendi birliği hem de Balkanlar’daki nüfuz mücadelesi için hayatî bir tehdit olarak görmekteydi. Üstelik Sırbistan da Balkan Savaşları’ndan daha kuvvetli bir halde çıkmıştı16. Rusya, Avusturya’yı parçalayarak buradaki Slavları kendi idaresine almak istemesinin yanı sıra, müttefiklerine güvenerek İstanbul’u ve Boğazlar’ı da kendi topraklarına katmak istemekteydi.

İngiltere ise Hint deniz yolunun güvenliği ve sömürgelerinin muhafazası endişesindeydi. İtalya, bir yandan Akdeniz’de yayılmak isterken, diğer yandan Avusturya idaresinde kalan topraklarını kurtarmayı düşünmekteydi. Bu yüzden gizlice Fransa ile anlaşmıştır. Nitekim 1915 yılında İtilaf Devletleri safında savaşa girmiştir. Böylece Düveli Muazzama’nın, sömürgeci politikası, hammadde ve pazar ihtiyacı gibi nedenler I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına yol açmıştır17.

Bu arada Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Balkan Savaşları yenilgisi ile siyasî ve askerî açıdan yalnız olduğunu anlamıştır. Bu yalnızlığın kötü sonuçlarından korkan Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Bulgaristan, Yunanistan ve Fransa ile ittifak yapma teşebbüsünde bulunmuştur18. Fakat Osmanlı Devleti bu tekliflerden olumlu bir cevap alamamıştır. Nitekim yalnızlıktan kurtulmak için son olarak ittifak bloğuna katılmak zorunda kalmıştır19. Üçlü ittifak bloğuna katılması için Avusturya’dan gelen teklifi Osmanlı Devleti olumlu karşılayarak üçlü ittifaka katılmak üzere, 22 Temmuz 1914 tarihinde Almanya’ya başvurmuştur. 27 Temmuz 1914 tarihinde İstanbul’da başlayan ittifak görüşmeleri, 2 Ağustos 1914 tarihinde Türk – Alman ittifakının imzalanması ile son bulmuştur20.

Diğer taraftan bloklar arasında süregelen çatışma son haddine gelmişti. Savaşa bir bahane gerekmekteydi. Bu bahane 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya Macaristan veliahdının ve eşinin Gabriel Prençip adlı bir Sırp tarafından öldürülmeleri olmuştur.21 Çünkü İttifak ve İtilaf Grubu’na mensup devletlerin birbirilerine savaş açmaları bu olaydan sonra

16Cezmi Eraslan, “Bir Devletin Çöküşü: Osmanlı Devleti’nin Çöküşü”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ankara

2002, s. 72.

17 Ahmet İzzet Paşa, Harbi Umuminin Vukuu ve Ziyaında Mesuller ve Mesuliyetler, ATASE Arşivinde

Yayınlanmamış Daktilo Metin, s. 2–3.

18 Özçelik, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına Giriş Süreci, s. 28. 19 Tolon, Sevr’e Giden Yol, s. 27.

20 Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve İşittiklerim, C. I, İstanbul 1970, s. 213. 21 Armaoğlu, 20. Yüzyıl, s. 102.

(16)

gerçekleşmiştir. 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesinden sonra Almanya, önce Rusya’ya sonra Fransa’ya ve son olarak da Belçika’ya savaş açmıştır22.

Osmanlı Devleti, savaş başladığı zaman seferberliğini ilan etmekle birlikte, tarafsızlığını bildirmişti23. Fakat Almanya, savaşın çıkışından itibaren Osmanlı Devleti’ne kendi yanında savaşa girmesi için baskı yapmaktaydı. Osmanlı Devleti, Almanya’nın bu baskılarına seferberliğini tamamlayamadığını, ordusunun silah ve cephane durumunun iyi olmadığını ileri sürerek savaş dışı kalmaya çalışmıştır24. Ancak Amiral Souchon komutasındaki Yavuz ve Midilli savaş gemilerinin 30 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalaması üzerine, Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. Böylece Osmanlı Devleti, 2 Kasım 1914 tarihinde Birinci Dünya Savaşı’na girmiştir25.

Osmanlı Devleti, daha savaşın başında dört cephede birden savaşmak durumunda kalmış, savaşın ilerleyen yıllarında mücadele ettiği cephe sayısı 10’u bulmuştu. Bu cepheler Kafkas, Irak, Filistin-Suriye, Çanakkale, Galiçya, Makedonya, Romanya, Hicaz-Yemen, İran ve Libya Cepheleriydi26. Cephe sayısının çok olması, kalabalık ve donanımlı bir ordu gerektirmekteydi. Fakat kalabalık bir ordu, personel, silah, mühimmat, iaşe, sıhhiye, gibi ikmal maddelerinin temini ile mümkün olmaktaydı.

Amerikan Savunma Bakanlığı istatistiklerine göre, I. Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin savaş boyunca silâhaltına aldıkları asker sayısı altmış beş milyondur27. Savaş başladığında yaklaşık yirmi beş milyonluk nüfusa sahip Osmanlı Devleti’nde ise dört yılda askere çağrılanların sayısı 2.850.000 dir28. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin seferberlik giderleri (1 milyar 802 milyon dolar29) savaşan ülkelerin harcamalarına oranla %0.85’den ibaret kalmıştır. Bu rakamlar esas alındığında Osmanlı ordusunun dünya ortalamasına göre 5.15 kat fakir olduğu görülür30.

Nitekim Osmanlı Devleti, 3 Ağustos 1914 tarihinde genel seferberlik ilan ettikten sonra bütün ordu hazırlanma sürecine girmiştir. Bu hazırlık devresi ordunun savaştaki başarısına

22 Hakan Türkkan, Askeri Mecmua’da Birinci Dünya Savaşı Türk Cepheleri (1–45. Sayılar),(Kırıkkale

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkale 2007, s. 2.

23 Karabekir, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, s. 154. 24 Tolon, Sevr’e Giden Yol, s. 31.

25 Tolon, Sevr’e Giden Yol, s. 32. 26 Türkkan, Askeri Mecmua, s. 4.

27 Tuncay Öğün, Kafkas Cephesinin I. Dünya Savaşı’ndaki Lojistik Desteği, Ankara 1999, s.7. 28 Öğün, Kafkas Cephesinin, s. 218.

29 Osmanlı Devleti’nin dört yıllık savaş gideri Vakit gazetesinin haberine göre 700 milyar Mark’tır. Vakit, 7

Ağustos 1334(1918), nr. 387.

(17)

etkisi bakımından çok önemlidir. Çünkü savaşlarda başarılı olmanın yolu, lojistik faaliyetlerin eksiksiz olarak sağlanmasından geçmektedir31. Nitekim Balkan savaşlarında alınan

yenilgilerin sebepleri arasında ordunun lojistik faaliyetlerinin iyi idare edilememesi de vardı. Osmanlı Devleti, yaşadığı bu problemlerden ders almış ve Birinci Dünya Savaşı öncesinde hazırlıklara büyük önem vermişti32.

Tarih boyunca zaferlerle sonuçlanan savaşlar, alınan isabetli kararların ve uygulanan mükemmel harekât planlarının yanı sıra, zamanın icaplarına göre kurulmuş ve yürütülmüş lojistik ve idari destek faaliyetler düzenin işletilmesiyle elde edilmiştir33. Söz konusu hizmetlerin en önemlilerinden biri olan sıhhiye hizmetleri genel olarak, hasta ve yaralıların en uygun tedavi merkezlerine aktarımı ile tedavilerinin yapılması, sağlık durumlarının takibi için gerekli olan bilgilerin istenilen doğruluk ve zamanda sağlanması, kan işlemleri, sağlığa uygunluk ve gıda kontrolü ile koruyucu hekimlik konularını kapsamaktadır34.

Birinci Dünya Savaşı’nda, koşulların zorluğundan dolayı, Osmanlı cephelerinde sıhhiye hizmetlerinde istenilen başarıya ulaşılamamış, binlerce asker ve sivil uygunsuz sağlık koşulları nedeniyle hayatlarını kaybetmiştir. Genelkurmay Başkanlığı Arşivi kayıtlarına göre, Büyük Savaş’ta bütün cephelerde hastanelere giren asker sayısı iki buçuk milyondur. Kuşkusuz bu sayının içinde mükerrer kayıtlar bulunabilir. Fakat ölüm sayısı hastane kayıtları açısından tam bir kesinlik arz etmektedir35. Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, hastalıktan ölenlerin, savaşarak ölenlerden daha fazla olduğu tek ülkedir. Bu savaşta asker ve görevli olarak orduya katılanların üçte biri hastalıktan ölmüştür. Sonuçta silâhaltına alınan gençlerin yalnızca yüzde 10- 20’lik kısmı evlerine dönebilmiştir36.

Muharebede ölüm 50.000

Yaralıdan ölüm 35.000

Hastalıktan ölüm 240.000

Yaralı 400.000

Toplam 725.000

Esir, Kaçak ve Kayıp 1.565.000

Genel Toplam 2.290.000

31 Alican Erkiletlioğlu, Askeri Lojistik Politikalarının Belirlenmesinde Analitik Şebeke Yöntemi, (İstanbul Teknik

Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Yükse Lisans Tezi) İstanbul 2000, s. 1.

32 Tevfik Sağlam, Büyük Harpte 3. Orduda Sıhhi Hizmet, İstanbul 1941, s. 5.

33 Yusuf Alpmansü, “Birinci Dünya Savaşı Öncesi Menzil Teşkilatı ve İdari Faaliyetlerin Yürütülmesi Esasları”, ATB X/19 s. 1–12, Ankara 1985, s. 1.

34 Erkiletlioğlu, Askeri Lojistik, s. 42.

35 Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler (1914–1918), Ankara 2005, s. 141. 36 Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler, s. 153.

(18)

İngilizlerin 1922 yılı verilerine göre, 240.000 kişi hastalık sebebiyle vefat etmiştir37. Bu

istatistik savaşın hemen sonrasında yapılmış, düzeltmeye muhtaçtır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin ve ABD’nin verileri gerçeğe biraz daha yakındır.

Tedavi görenler 2.167.941

Sakat 891. 364

Şehit 501. 091

Toplam 3.560.296

Osmanlı Hükümeti’nin 30 Ocak 1919 tarihli bildirisine göre, savaştan geriye 60 bin asker kalmıştır. Ayrıca 800 bini aşan sakatlar kendi geçimlerini temin edemeyecek durumdaydı38. Sivil halk uzun bir süredir ülkede devam eden savaşlar nedeniyle zaten perişan bir haldeydi. Özellikle savaş süreçlerinde daha fazla hissedilen ekonomik ve sosyal sıkıntılar insanların dirençlerini kırmıştır. Aşağıda verilen bilgiler Osmanlı Devleti’nin personel veya askerin sağlık durumunu ifade etmesi bakımından çok mühimdir.

Yıllar Hastalıktan ölüm Yaralıdan ölüm Toplam ölüm

Savaşın birinci yılı 57,642 21,988 79,450 Savaşın ikinci yılı 126,216 21,988 148,204 Savaşın üçüncü yılı 133,469 8,081 141,550 Savaşın dördüncü yılı 84, 712 7,407 92,119 Dört yılın toplamı 401,859 59,462 461,321

1930 yılında ABD’nde yayınlanan bu istatistik, savaşa katılan dokuz Osmanlı Ordusu’na aittir. Bu sayılara bağımsız birlikler ve öteki cephelerdeki hastalıktan ve yaralanarak ölenlerin sayıları da eklendiğinde; (64.100 ve 8.916) hastalıktan ölenler 466.759 kişi, yaralanarak ölenler 68.378 kişi olmaktadır. Böylece askerî sağlık birimi kayıtlarındaki hastalıktan ve yaralanarak ölenlerin toplamı 535. 137 kişiyi bulmaktadır. Ancak bu rakamlara Çanakkale Cephesi verileri dâhil değildir39.

Yukarıda verilen rakamların cephelere göre dağılım şöyledir:

Cepheler Yatan hastalar Yatan yaralılar Hastalıktan

ölenler Yaralıdan ölenler Şehitler Kafkas 628.953 60.983 116.290 2.968 Çapakcur(Bingöl) 377.316 41.754 67.414 Irak 217.609 41.133 33.242 5.939 Suriye 788.135 44.449 65.205 1.823 Çanakkale 354.634 343.648 44.407 7.756 56.127

37 Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler, s. 133. 38 Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler, s. 136. 39 Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler, s. 137.

(19)

Galiçya 7.115 10.326 124 522 3.859 Romanya 17.511 13.106 809 681 2.132 Karadeniz Boğazı 18.525 29 615 3 1 Makedonya 4.804 376 671 82 105 Hicaz zayiatı 8.571 36 1.166 9 Asir zayiatı 4.176 218 Yemen zayiatı 4.162 392 630 58 16 Toplam 2.431.511 556.233 330.796 19.841 62.240

Tabloda verilen bilgilere göre; bütün cephelerde hastanelere giren asker sayısı 2 milyon 500 bindir40. Buraya kadar verilen istatistiklerden anlaşıldığı üzere cephelerde ölenlerin yarısından fazlası hastalıklardandır. Söz konusu veriler temelde düzeltmeye muhtaç olmakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin, savaşta sıhhî hizmetler bakımından başarısız olduğunu göstermektedir.

Birinci Dünya Savaşında diğer cephelere göre daha dar bir sahada, daha az kuvvetle Yemen Cephesi’nde savaşı idare etmeye çalışan 7. Kolordu, hem sıhhî hizmetlerin yürütülmesinde, hem de diğer lojistik hizmetlerin yürütülmesinde büyük problemler yaşamıştır. Buradaki birlikler, sağlık kurumları, özellikle sağlık personel ve gereçleriyle ilaçlar bakımından yoksundu. Daha harbin başında ve devamı sırasında, bazı hastalık ve bunların zararlı sonuçlarıyla karşılaşılmıştır. Öldürücü sıcağın, susuzluğun, gıdasızlık ve bakımsızlığın hüküm sürdüğü Yemen’de, savaştan ziyade hastalıklar askerlerin ölümüne neden olmuştur.

(20)

I. BÖLÜM

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE YEMEN VİLAYETİ VE 7. KOLORDU A- YEMEN VİLAYETİ

1- Coğrafi Özelikleri

Yemen, Arabistan Yarımadasının güney batı köşesinde 12–30’’ kuzey enlemleri, 47- 30’’ doğu boylamları arasında yer alan bir bölgedir. Arap yarımadasının 250.000 kilometrekarelik bir alanını kaplamaktadır. Kuzeyden güneye 755 km uzunluğunda, 350 km genişliğindedir41. Doğudan Hadramut ve çöller bölgesi ki Dehna’ya kadar uzanır. Batıdan Kızıldeniz’e, güneyden Aden Körfeziyle Hint Okyanusu’na(Umman Denizi) bakan Yemen, coğrafi olarak bu iki denizi birbirine bağlayan, dar ve stratejik boğaza hâkim durumdadır42. Bağlı bulunan sancakları San’a, Taiz ve Hudeyde’ydi43.

Yemen arazisi esas itibarıyla Sera ve Tehame adlarıyla iki kısma ayrılır44. Sera (Sera dağları), Yemen’de kuzeyden güneye uzanan dağlık kısma, bunun iki tarafına uzanan çöllere de Tehame denilmektedir. Tehame, Kızıldeniz ve Sera dağları arasında çekilmiş bir denizden kalan kumluk alan olup kuzeyden güneye doğru genişler45.

İklim bakımından Yemen, Arabistan yarımadasının diğer kesimlerine göre değişiklik gösterir. Yemen’de dört mevsim yaşanmaktadır. Kış mevsimi, Ekim ayında başlayarak Kasım ve Aralık ayında devam eder. İlkbahar; Ocak, Şubat ve Mart aylarında yaşanır. Yaz; Nisan ayında başlar, Mayıs ve Haziran aylarında devam eder. Sonbahar; Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında yaşanır46. Tropikal karakterin hâkim olduğu Yemen’de genelde yükseltiye bağlı olarak değişiklikler görülürken mevsimlik farklar dikkati çeker47. Bölge zaman zaman

kuzeyden esen yakıcı rüzgârların etkisinde kalır. Vadiler dışında arazi susuz ve bitkilerden yoksundur48. Yemen’in dağlık bölgelerinde iklim çölden tamamen farklıdır. Yağmurlar kış mevsiminde yağmaz. Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında bolca yağmur yağar. Batı

41 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi C.IV Hicaz Asir Yemen Cepheleri ve Libya Harekâtı 1914- 1918, Ankara

1978, s. 39.

42 İhsan Süreyya Sırma, Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, İstanbul 1994, s. 21. 43 Murathan Keha, Salnamelere Göre Yemen Tarihi, ( Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Erzurum 2002, s. 1.

44 Ali Emiri, Yemen Hatıratı, Yayına Haz: Yusuf Turan Günaydın, Ankara 2007, s. 91. 45 Hasan Kadri, Yemen ve Hayatı, s. 6.

46 Vahit Şekercioğlu, Hicri Birinci Yüzyılda Yemen, (Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi) Elazığ 1999, s. 7.

47M. Şakir Ülkütaşır, “Türk Tarih ve Halk Edebiyatında Yemen”, Türk Kültürü Dergisi, VI/62, Ankara 1967, s.

121.

48Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetler ve Lojistik C. X, Ankara

(21)

kesimleri doğuya göre daha yağışlıdır. Geri kalan zamanlarda havada bulut görülmesi neredeyse imkânsızdır. Yemenliler susuzluğa tedbir olarak su ihtiyaçlarını gidermek için yağmur sularını biriktirirler49.

Yemen’in coğrafi özellikleri Birinci Dünya Savaşı’nda askerî harekâtı oldukça etkilemiştir. Yemen coğrafi bölgelerinin Tehame ve dağlık kesimlerinde, harekâtı geliştiren bir takım engebeler yanında, şiddetli sıcak ve susuzluk faktörleri mevcut olmakla beraber harekâtı büsbütün durdurabilecek engeller hemen hemen yok gibiydi. Yemen’in doğusundaki Denha çölleri ile büyük ve küçük Nüfud çölleri başlıca engel teşkil etmekteydi. Özellikle Denha çölü, vahalardan yoksun ve tamamıyla susuz olduğundan buralarda insana rastlanmaz ve dolayısı ile bu çöl tümü ile askerî harekâtı engellemekteydi50.

Yemen harekât bölgesinde genellikle tekerlekli araçların hareketine elverişli yollar bulunmamaktaydı. Tehame’de Sera’ların vadilerine kadar olan kesimde harekâtı etkileyen bir takım dağ ve boğazlar gibi engebeler ile kum tabakalarıyla kaplı geniş ovalarda hüküm süren şiddetli sıcaklar, bunun sonucu susuzluk, çölde zaman zaman ve yer yer esen sıcak ve kavurucu rüzgârlar gibi etkenler, stratejik alanda büyük birliklerin harekâtını hayli güçleştirmekteydi51.

2- Yemen’in Jeopolitik Önemi

Yemen, dünyanın çok stratejik bir noktasında yer alır. Amerika ve Ümit Burnu keşfedilmeden, Avrupa-Uzak Doğu ticaret yolu güzergâhında bulunan Yemen, adı geçen yerlerin bulunmasından sonra da bu coğrafi önemini korumaya devam etmiştir52. Ümit Burnu

keşfedildikten sonra, Avrupalıların, Mısır- Kızıldeniz Yemen yolunu kullanmalarına gerek olmadığı kanısı uyanıyorsa da, koca Afrika kıtasını dolaşmak zaman ve para açısından zordu. Bu sebeple Avrupalılar, Mısır- Kızıldeniz Yemen güzergâhını ele geçirmek amacıyla yıllarca uğraşmışlardır53. Bu mevkiler haricinde Kızıldeniz’in doğu yakasında olup eskiden beri ticaret merkezi olan Moha ve Hudeyde şehirleri ile Kamran adası ve Süveyş de önemli bölgelerdendi54.

49 Ülkütaşır, “Halk Edebiyatında Yemen”, s. 121. 50Zeki Ehiloğlu, Yemende Türkler, İstanbul 1952, s. 29.

51 Naci Koçoğlu, 7. Kolordu’nun Balkan Harbindeki ve Birinci Dünya Harbindeki Rolü, (Hacettepe Üniversitesi,

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 1995, s. 152.

52 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 55.

53 Mualla Bayrak, Abdülaziz Dönemi Yemen İsyanları, (Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 1998, s. 6.

(22)

Eski çağlardan beri Hindistan’dan gelen deniz ticaret yolunun Asya tarafındaki son durağı olması itibariyle Aden önemli bir konumdadır. Süveyş kanalının açılması Aden’in önemini daha da artırmıştır. Burası gemilerin uğrak yeri ve kömür ihtiyacının karşılandığı bir liman olmuştur55.

Babü’l Mendep Boğazı, Aden körfezinden Kızıldeniz’e yapılacak olan bütün geçişleri kontrol altında tutar. Perim Adası, Şeyh Said ve Cibuti; Babü’l Mendep boğazından geçenler için birer uğrak ve sığınma yerleridir. Perim Adası’nda gemilerin sığınması için eskiden beri bir liman vardır56. Şeyh Said, Yemen’in güney batı ucunda olup, Aden Körfezi ile Kızıldeniz’in bittiği yerde, Perim Adası’nın tam karşısında stratejik bir bölgededir57.

Hudeyde, Yemen’in en önemli limanlarındandır. 16. yüzyılda da önemini koruyan Hudeyde, Moha Limanı, Asya ve Hindistan arasındaki kahve ticaretinin merkezi haline gelince önemini kaybetmiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda eski önemine kavuşan Hudeyde Limanı büyük bir ticaret limanı haline gelmiştir58.

Moha, eski tarihlerde sadece Yemen’in değil, bütün Arabistan yarımadasının ticaret kapısını oluşturmaktaydı. Karşı kıyıda olan Habeşistan ile olan ilişkiler de Moha üzerinden yapılmaktaydı. Burada alınan ve satılan malların çoğu Kızıldeniz yolu ile Avrupa’ya giderdi. Kamaran Adası ve Süveyş, bu ticaret yolları üzerinde uğrak ve konak yeriydi. Süveyş hareketli Kızıldeniz ticaretinin anahtarı gibiydi59.

3- Sosyolojik Durum

Yemen vilayeti, Arap yarımadasındaki diğer bölgelere göre daha kalabalık bir nüfusa sahipti60. Bu nüfusun çoğunluğunu Müslüman Araplar teşkil etmekteydi. Bunlardan başka

Yahudiler, ticaretle uğraşan Yunanlılar, Hintliler, çok az sayıda İtalyan ve Almanlarla kölelikle geçinen Sudanlılar nüfusun geri kalan kısmını oluşturmaktaydı61.

Müslüman Araplar, mezhep, renk, yaşayış, örf ve adetleri bakımından birbirlerinden farklılık gösteririler. Yemen halkı genelde buğday rengindedir. Köylüler ziraatla meşgul olduklarından esmerdirler. Yemenli insanların vücutları narin ve zayıftır. Saçları; siyah, parlak ve daima yağlıdır. Fukaha ve bazı Seyyidler başlarını tıraş ederler. Cepheler çıkıkça,

55 Mustafa Bilge, “Aden”, İslam Ansiklopedisi C.I., İstanbul 1998, s. 368.

56 İsmet Binark, Yemen Tarihi’nin Kaynakları Bakımından Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin Önemi, Ankara

1996, s. 8.

57 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 57.

58 Rıza Kurtuluş, “Hudeyde”, İslam Ansiklopedisi C.XVIII., İstanbul 1998, s. 299. 59 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 58.

60 Ali Emiri, Yemen Hatıratı, s. 91 61 Hicaz Asir Yemen Cepheleri, s. 51.

(23)

simalar uzunca ve sevimlidir. Kadınların gözleri iri ve caziptir. Yemen halkı fota denilen bir giysi giyerler. Bir kısmı da sadece avret yerlerini örterler. Vücutlarının diğer kısımlarını çıplak bırakırlar62.

Yemen’de altı mezhep göze çarpar63. Bunlar: Hanefi, Şafii, Zeydi, Mükerremi, Davudi ve Vehabi mezhepleridir. Bazı dağlık kesimlerle genel olarak Tehame halkı, Şafii mezhebinden olup büyük çoğunluğu teşkil eden dağlık kesimdekiler de Zeydi’dir. Hayat standartları oldukça düşüktür. Araplar hadari ve bedevi olmak üzere iki sınıfta toplanmaktadır. Hadari, şehir ve kasabada oturan Araplara denir. Bedevi ise, göçebelerdir64. İslamiyet’in eşitlik prensibine rağmen bu bölünme bir türlü ortadan kaldırılamamıştır. Seyyid, Nukaba, Meşâyih, Ukkâl, Kabili ve Fukaha Yemen’deki itibarlı gruplardır65. Genel olarak kabile başkanları ve mutasarrıflar itibarlı sınıf olan bu gruplardan seçilir, onlar yalnız kendi aralarında evlenirlerdi66.

Zeydiler’in ve şafilerinin birbirleri ile ilişkileri yok gibiydi. Diğer bir deyimle ne Şafiiler Zeydiler’i ne de Zeydiler, Şafii ve Mükerremileri sevmekteydiler. Hicazda olduğu gibi kabileler halinde yaşayan insan toplulukları başlarındaki Seyyid, Şeyh ve Emirlere körü körüne itaat etmek zorundaydılar. Kabileler arasında anlaşmazlıklar eksik değildi. Yemen’de çıkan problemlerin önemli bir kısmını; Nehem, Havlân, Erhâb, Hidâ, Hâşid-i Bekîl adlı kabilelerin bir birleri ile olan mücadeleleri oluşturmaktaydı. Ali Emiri’nin tesbitlerine göre; bu kabileler ıslah edilmediği sürece Yemen’de sıkıntılar devam edecekti67. Bu kabileler birbirlerini düşman olarak gördüklerinden zaman zaman aralarında kanlı çatışmalar çıkmaktaydı. Başka bir deyişle bunlarda da birleşmeden ziyade dağılma eğilimi söz konusuydu68. Aynı nedenle birleşip bir kuvvet olmaktan çok, dağılma eğilimli toplumları

62 Mithat Çelik, XIX. Yüzyılın Sonu XX. Yüzyılın Başında Yemen, (Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Elazığ 1999, s. 8.

63 Hicaz Asir Yemen Cepheleri, s. 51. 64 Çelik, XIX. Yüzyılın Sonu, s. 9.

65Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s.129–131, Çelik, XIX. Yüzyılın Sonu, s. 9.

Seyyidler: Peygamber sülalesindendirler. Yemenliler, bunların bütün sözlerine itîmad ettiklerinden en muhterem sınıftır.

Nukaba: Eski derebeylerinin çocuklarıdır. Hatırı sayılır bir sınıftır. Meşâyih: Bu sınıf şeyhlerden oluşur. Köylü hareketlerinin liderleridirler Fukaha: Fıkıhla meşgul olan kimseler.

Ukkâl: Şeyhlerle aynı nitelikte bir sınıftır.

Kabili: Asaletini muhafaza eden köylüler, çiftçiler ve Bedevilerdir.

66 Hasan Kadri, Yemen ve Hayatı, İstanbul 1328, s. 24–34. 67 Ali Emiri, Yemen Hatıratı, s. 91.

(24)

kapsayan bu bölgede ulusal ve disiplinli bir ordu kurulamayacağından, dost kuvvetlerin karşı koyma harekâtı, ancak tek tek kabile müdahalelerine inhisar edecekti69.

4- Yemen’in Ekonomik Durumu

4. 1- Ulaştırma

Birinci Dünya Savaşı’nın başında mevcut bozuk birkaç şoseden başka diğer bütün yollar, dar, adi, patika ve iz halindeydi. Kısaca Yemen modern anlamda bir ulaştırma sisteminden yoksundu. Hükümet merkezi San’a’nın Kızıldeniz’le bağlantısını sağlayan tek yol (San’a- Hudeyde) ise, keza bozuk ve niteliksiz bir şoseden başka bir şey değildi. Bu yolun Tehame’ye rastlayan kesiminde ulaşım sıcakların şiddetinden ötürü gündüz sekteye uğradığından, ancak geceleri yapılabilmekteydi. Menaha ile San’a arasında dağlık sarp kayalık ve geçit vermeyen bir patikadan ibaretti. Gerek yolun bozukluğu, gerekse yol üzerinde ulaştırma aracı olarak kullanılan deve, ester (katır), öküz ve eşeklerden başka modern araç bulunmayışı, Yemen’in tek ticaret yolu olarak bilinen bu yol bile normal ulaşımı imkânsızlaştırmaktaydı. Dolayısı ile kapasitesi düşük ekonomik değeri de o derece azdı70.

Yemen’in Anadolu ile karadan bağlantısı yoktu. Bu bölge ile karadan da bağlantı kurulabilmesi için ilgili ilk önemli adım 1908 yılında atıldı. 24 Ağustos 1909 tarihinde çıkarılan özel bir kanunla, Hudeyde’den San’a’ya kadar bir demir yolu inşa edilmesi; Cibâna Körfezi’nden Hudeyde’ye, San’a’dan Umrân’a bir şube hattı yapılması kararı alındı71. Bu plana göre demir yolu tamamlandıktan sonra ileride Hicaz’a birleştirilecek ve böylece Yemen ile karadan bağlantı kurulmuş olacaktı72.

1909 yılında alınan karar ancak 1911 yılında uygulamaya konulabildi. Demir yolunu inşa etmek üzere kurulan Hudeyde - San’a ve Şuebâtı Demiryolu Şirket-i Osmaniyyesi, aynı sene hazırlıklara başladı. Fakat bir süre sonra, inşaat bir Fransız şirketine ihale edildi. Fransız şirket inşaata başladıysa da, Türk- İtalyan harbi sırasında yapılan tesislerin bir kısmı tahrip edildi. Arkasından, 1914 yılında I. Dünya Savaşı çıkınca Yemen demiryolu projesi kâğıt üzerinde kaldı73.

Yemen’e karadan bağlantı olmadığı gibi deniz yolu ile ulaşım da oldukça zordu. Yemen’e asker nakli için yeterli vapur bulunmadığı ve bu ihtiyacı gidermek için yabancı

69 Hicaz Asir Yemen Cepheleri, s. 52.

70 Koçoğlu, 7. Kolordu’nun Balkan Harbindeki, s. 153. 71 Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul 1994, s. 144.

72 Ahmet Gündüz, Ortadoğu’da Demiryolu Ulaşımı, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul 2001, s. 80.

(25)

şirketlerden vapur kiralandığı görülmüştür. Üstelik bu iş için de binlerce lira ödenmiştir. Bir tek sefer için İngilizlerin LLOYD şirketine 2.846.000 kuruş kira verilmiştir74.

Yemen ile Osmanlı arasında irtibat sağlayan diğer bir vapur İdare-i Mahsusa vapurlarıydı. Kırk beş günde bir kere İstanbul’dan hareket eden vapur Kala-i Sultaniye, İzmir, Beyrut, Port Said, Süveyş, Yenbeı’l Bahr ve Cidde’ye uğrayarak Hudeyde’ye gelmekte, burada üç gün bekledikten sonra aynı güzergâhla İstanbul’a geri dönmekteydi. Bu vapurla posta taşınmaktaydı. Yemen’e giden bir diğer vapur ise, Posta-i Hidiviye vapurlarıydı. Bu vapurlar her on beş günde bir Yemen’de birikmiş ve İstanbul’a gidecek olan postaları alarak; Süveyş’ten Cidde, Sevaken ve Masu’ ya uğrayarak Çarşamba günü Hudeyde’ye gelmekteydi. Buradan da İstanbul, Süveyş ve Beyrut postalarını alıp, Cuma günü Aden’e ulaşan vapur burada dört gün kaldıktan sonra aynı güzergâhı takip ederek Süveyş’e gelir ve burada kalırdı. Nemçe Vapurları ise on beş günde bir kere Süveyş’ten hareketle, Cidde, Masu’ ve Aden’e uğrayarak Hudeyde’ye buradan aynı güzergâhla Süveyş’e dönmekteydi75.

Yemen’deki haberleşmeyi sağlayan telgraf hattı, Şeyh Said’deki Eastern Telegraph Company şebekesine bağlıydı. Bu şekilde yapılan muhabere de, tamamen İngiliz kontrolü altında sayılırdı. Aden’den geçen telgraf hattı İstanbul’dan gönderilen telgrafın San’a’ya çok geç varmasına neden olmaktaydı. Bu sakınca göz önüne alınarak müstakil bir telgraf hattı düşünülmüş, hatta bu iş için on dört bin kese masraf gösterilmiş ama bunda çok geç kalınmıştır76.

4.2- Tarım

Yemen halkının çoğunluğu çiftçidir. Tehame ve Cibal’in neredeyse her tarafında toprak işlenir. Vadilerden dağların yüksek kesimlerine doğru taraçalar halinde düzenlenmiş tarlalar görülür77. Tarıma elverişli yerlerde tahıl, çeşitli sebze ve meyve yetiştirilir. Dura ve kahve başta olmak üzere buğday, susam yağı, zamk-ı arabî, pamuk, hurma ve tütün yetiştirilir78. En önemli tarım ürünlerinden olan kahve, Yemen’e 1571 yılında Habeşistan’dan getirilmiştir. Aynı yıllarda Yemen halkı tütüne alışmıştır. Daha sonraki yıllarda Yemenliler temel geçim kaynakları olan kahve ağaçlarını sökerek yerine gat79 denilen bir bitki ekmeye başlamışlardır80.

74 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 110. 75 Keha, Salnamelere Göre, s. 90. 76 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 111. 77 Hasan Kadri, Yemen ve Hayatı, s. 34.

78 Hulusi Yavuz, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de Osmanlı Hâkimiyeti, İstanbul 1984, s. 19. 79 Ehiloğlu, Yemende Türkler, s. 74.

(26)

Yemende yirmi çeşit üzüm yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Güney Arabistan’daki eski kitabelerde daha o zamanlarda bile bağlardan sık sık bahsedilir. Coğrafyacılar bunları Sarum Rah, Havran, Aşafit ve Vadi Zahr’da gösterirler. Yemende boya maddesi olarak bilhassa Zebid civarında yetişen çivit ve zerdeçöh ( Bars, Bilat, Hobeş Udayn, Cible Eb vb.), kökboyası, yalancı safran ve kına elde edilir. İlaç ve kauçuk veren ağaç, fundalıklara ve bilhassa günlük ve bir nevi zamk elde edilen ağaçlara eski devirlerden beri çok önem verilirdi81.

Yemen verimli topraklara sahip olmasına rağmen, toprağın ilkel metotlarla işlenmesi nedeniyle istenilen miktarda ürün elde edilememekteydi. Yemen’de ziraatın artırılması için Hudeyde mebusu Zühdî 1910 tarihli layihasında bazı görüşler ortaya koymuştur. Zühdi’ye göre denize akan derelerin önüne setler yapılmalı, kuyular açılmalıdır. Tarlalar yıl boyu sulanacağı için ürünler artacaktır. Ayrıca ziraat için para kredisi sağlamak amacıyla bir ziraat bankası şubesi açılmalıdır82. Fakat daha sonraki gelişmelerden de anlaşılacağı gibi bu öneriler hayata geçirilmemiştir.

Sonuç olarak Yemen’de tarım arazisinin nisbeten fazla olması itibariyle elde edilen tarım ürünleri, 7. Kolordu’nun ihtiyacı olan ürünleri yerinden sağlama imkânı verebilecek durumdaydı. Ancak, elde edilen tarım ürünlerinin, stoklama ve koruma koşulları daha barıştan itibaren düzenlenmemiş olduğundan istenilen düzeyde faydalanılmamıştır83.

4.3- Ticaret

Yemen, Hindistan, Çin ve Avustralya ile Mısır ve Avrupa arasında önemli bir coğrafi mevkie sahip olması itibariyle öteden beri ticari bakımdan değerli bir bölgedir. Bu önemine rağmen, ticari bakımdan yeterince gelişememiştir. Burada bir banka bile bulunmadığından, halk paralarını evde saklamak zorunda kalmaktaydı. Aynı şekilde endüstri de gelişmemiş olduğundan Yemenliler ilkel yöntemlerle ürettikleri ürünleri satabiliyorlardı84.

Gat: Yemen’in bazı yerlerinde yetişen defneyaprağına benzeyen bir bitkidir. Gatın filizleri ve küçük körpe yaprakları öğle yemeğinden akşam yemeğine kadar çiğnenir. Gat çiğnemeye mahsus ”mebrez” denilen yerler vardır. Kapılar ve pencereler sıkıca kapatılır, oda nargile ve duman kokuları arasında berbat bir hal alır. Buralarda gat çiğnenirken Gatın yanında tatlı su ve nargile de içilir. İşi olanlar, Gat’ı sokaklarda çiğneyerek gezerler. Bir tür uyuşturucu niteliğinde olan Gat’ı zenginler genelde akşamları çiğnerler. Gat yaşam da o kadar yer etmiştir ki, kahve tarlaları sökülüp, yerine gat ekilmiştir.

80 Yavuz, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de, s. 35. 81 Şekercioğlu, Hicri Birinci, s. 94.

82 Çelik, XIX. Yüzyılın Sonu, s. 21. 83 Hicaz Asir Yemen Cepheleri, s. 59–60. 84 Hicaz Asir Yemen Cepheleri, s. 57.

(27)

Dağlık kesimde bol miktarda yetiştirilen kahve ile denizden çıkarılan inci ve sedef gibi ürünler, başlıca ticaret maddelerini teşkil ediyordu. Dış ticaret Yunan, Hind, İtalya Avusturya, İngiltere ve Mısır ile yapılmaktaydı85.

4.4- Endüstri

Endüstriden yoksun olan Yemen’de daha çok el sanatları (dokumacılık, terzilik demircilik, ciltçilik, marangozluk, hasırcılık ve teknecilik) gelişmiştir. Kuyumculukta da oldukça ileri gitmişlerdir. Zamanın koşullarına göre daha çok mimaride yetenek göstermişlerdir86.

Memlekette bir maden araştırma kurumu olmadığından, Yemen’de mevcut olduğu söylenen madenlerin cins ve miktarları hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değilse de bazı kaynaklar, gümüş, altın, demir, tuz, bakır, krom, kükürt, petrol, mika, akik taşı, kireç, alçı taşı, Hemir harabelerinden çıkarılan mermer ve kurşun madenlerinin bulunduğunu bildirmektedirler87. Ancak, memlekette bu madenleri işletecek modern tesisler bulunmadığından, yerli halk bunlardan kazma kürekle çıkarabildiklerini ilkel yöntemlerle işleyerek kullanabilirlerdi88.

Yemen’in güneyinde Hint Okyanusundan Kızıldeniz’e geçişte ve Yemen topraklarındaki geniş hinterlanda açılan önemli geçiş kapısı olması nedeniyle Aden, yüzyıllardır stratejik değerini koruyan hareketli bir ticaret limanıdır. Bir yılda bu limana uğrayan gemilerin tonajı, 12- 15 milyon ton arasında değişmektedir. Bu noktanın önemini anlayan İngilizler 1839 yılında burayı işgal etmişlerdir. İngiliz işgalinden sonra serbest liman ilan edilen Aden, Beyrut gibi her çeşit malların satılabildiği bir pazar olmuştur89.

5- Osmanlı İdaresinde Yemen

Yemen, özel konumu itibariyle en eski zamanlardan beri çeşitli devletlerin hâkimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Akdeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan Süveyş -Kızıldeniz ve Mendep Boğazı güzergâhı bu bölgeye sahip olmak isteyen devletlerin en önemli gerekçelerinden biridir. Osmanlı Devleti de temelde söz konusu güzergâha hâkim olmak istemekle birlikte;

- İslam birliğini sağlamak,

85 Hasan Kadri, Yemen ve Hayatı, s. 37.

86 Yavuz, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de, s. 136 87 Hasan Kadri, Yemen ve Hayatı, s. 14.

88 Hicaz Asir Yemen Cepheleri, s. 57–58. 89 Ehiloğlu, Yemende Türkler, s. 36.

(28)

- Osmanlı Devleti ile savaşan İran’daki Safevi Devleti’nin doğu ile temaslarını önleyerek, Portekiz’le bir blok oluşturmalarına fırsat vermemek gibi sebeplerle Yemen’i almak istemiştir90.

1517 yılında Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethederek, Memlûk saltanatına son vermesi, Yemen’i de etkilemiştir91. Çünkü Yemen’de, Memlûk hamiliğinde Emir İskender bulunmaktaydı92. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında San’a’yı işgal etmiş bulunan Kölemen Kumandanı Emir İskender, Kahire’nin zabtı üzerine Zebid’de başsız kalmıştır93. Osmanlı’dan çekinen İskender, bağlılığını bildirmiştir. Nitekim Cuma günü halkı San’a'nın en büyük camiine toplayarak, asıl memleketleri olan Mısır'ın Osmanlı orduları tarafından zapt olunduğunu ve Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'in tâbiiyetine geçtiğini ve bu nedenle kendilerinin de bütün Yemen halkı ile beraber Osmanlı padişahının tebaası olduklarını tebliğ etmiş ve padişah adına hutbe okutmuştur94. Yavuz Sultan Selim, İskender Bey'i paşalık rütbesiyle 1517 yılında Yemen'e vali olarak tayin etmiştir95.

Osmanlı Devleti ile Yemen arasında ilk ilişkiler her iki taraf açısından da memnun edici bir şekilde başlamıştı. Fakat bu güzel başlangıç aynı şekilde devam etmemiştir. İlerleyen zamanlarda bazı Çerkezler ve İmam Şerefü’d-din önderliğinde halk, İskender’e uymamış ve bağımsızlığını ilan etmiştir. Yaşanan bu hadiseler üzerine Padişah Kanuni Sultan Süleyman, Mısır valisi olan Hadım Süleyman Paşa’yı Yemen’de Osmanlı hâkimiyetini sağlaması için göndermiştir96. Aynı dönemde Hind kıyılarında bulunan Gücerat Sultanlığı, Portekiz saldırılarına karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istemişti. 1536 yılında gerçekleşen bu durum karşısında Osmanlı Devleti, Hadım Süleyman Paşa komutasındaki 70 gemi ve 20 bin askerden oluşan donanmasını Süveyş’ten hareket ettirmiştir97.

İlk olarak Cidde’ye uğrayan Osmanlı donanması, buradan hareketle Zebid’in karşısındaki Kamaran adasında bir müddet kaldıktan sonra Aden limanına gelmiştir. Aden’in hâkimi bulunan Davut oğlu Amir iyilikle kaleyi teslim etmiştir. Bu olay, tarihçilere göre Yemen’in Osmanlı tarafından ilk fethi sayılır. Ancak Amir, aman dileyip iyilikle kaleyi teslim

90 Yavuz, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de, s. 40.

91 Yahya Yeşilyurt, Ali Emiri’nin Yemen Hatıratı, (Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış

Yüksek Lisans Tezi) Erzurum 2007, s. 15.

92 Turgut Hatipoğlu, Yemen’in Osmanlı’dan Ayrılışı(Kopuşu), (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 2004, s. 15.

93 Bayrak, Abdülaziz Dönemi, s. 9. 94 Ehiloğlu, Yemende Türkler, s. 185.

95 Veysi Karabulut, Meşihat Müsteşarı Hüseyin Kamil Efendi’nin Yemen Hatıratı (1912–1913), (İstanbul

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul 2006, s. 8.

96 Salih Özbaran, Yemen’den Basra’ya Sınırdaki Osmanlı, İstanbul 2004, s. 135. 97 Yeşilyurt, Ali Emiri’nin, s. 16.

(29)

etmesine rağmen Süleyman Paşa onu astırmıştır98. Buranın sancak beyliğine ise Behram Bey

getirilerek, Gücerat tarafına yapılan sefere devam edilmiştir. Diyu limanı alındıktan sonra Süleyman Paşa geri dönerken Aden’e bağlı Şıhr kentini de ele geçirmiştir. Boğazı geçerek Moha limanında demirleyen Süleyman Paşa buradaki Emir Ahmet’in Padişah’a bağlılığını bildirmemesi üzerine peşine adamlar göndererek, Emir’i yakalatmıştır. Buranın yönetimini Gazze Sancak Bey’i Bıyıklı Mehmet Paşa’nın oğlu Mustafa Bey’e vererek, Yemen’de Osmanlı yönetimini (1539) tam olarak başlatmıştır99. Yemen, Osmanlı Devleti tarafından 1540 yılında salyaneli eyalet statüsünde teşkilatlandırılmış ve ilk beylerbeyliğine Gazze Sancak Bey'i Mustafa Paşa tayin olmuştur100.

1547 yılında Yemen'e vali olarak atanan Özdemir Paşa, Yemen'deki karışıklığın sebebi olarak Zeydiler’i görmüştür. Zeydilik ortadan kaldırılmadıkça Yemen'de düzen ve istikrarın sağlanamayacağı tespitiyle, Yemen'de isyan eden ve isyanlara karışan İmam Mutahhar ve İmam Şerefü’d-din gibi kişilerin nüfuzlarını kırmak için uğraşmıştır101. Özdemir Paşa, Yemen'de Osmanlı hâkimiyetini sağlamak için cami ve medreseler inşa ettirip vakıflar kurdurmuştur102.

Özdemir Paşa’dan sonra Yemen ve Aden Beylerbeyiliği’ne 1568 yılında Rıdvan Paşa atanmıştı. Paşa, görevine başladığında daha önce Yemen’de Beylerbeyilik yapmış olan Mahmut Paşa’nın adamlarına baskı yapmaya başlamıştı. Bu durum üzerine Mahmut Paşa, kendisine Mısır valiliğini alarak Yemen’in geniş bir coğrafya olduğunu İstanbul’a iletmiş ve çeşitli yollarla İstanbul’u etkileyerek Yemen’i iki eyalete böldürmüştür. Bu yıllarda Yemen, San’a ve Ta’iz olmak üzere Murat Paşa’ya, Zebid ve çevresi de bir sancak olarak Hasan Paşa’ya verilmiştir103.

Rıdvan Paşa ve Mahmut Paşa arasında geçen bu durum, İmam Mutahhar’ı cesaretlendirmiştir. Nitekim 1569 yılında İmam Mutahhar San’a’yı kuşatmıştır. Meselenin çözümü için Murat Paşa görevlendirilmiştir. Ancak Zebidlilerin yoğun mücadelesi sonucu Paşa öldürülmüştür. Daha sonra Murat Paşa’nın kesik başı, asilerden kaçarak San’a kalesine çekilmiş olan askerlere gösterilmişti. Bu korkunç olayı gören askerler umutsuzluğa düşünce kaleyi teslim etmişlerdi. Asiler, daha sonra Taiz’i alıp Aden’e saldırmışlardır. Burga ve Moha’yı da Kapudan Mahmut Paşa’nın karşı koymasına rağmen ele geçirmişlerdir. Bu

98 Çelik, XIX. Yüzyılın Sonu, s. 44.

99 Ülkütaşır, “Halk Edebiyatında Yemen”, s. 122. 100 Binark, Yemen Tarihi’nin Kaynakları, s. 6. 101 Karabulut, Meşihat Müsteşarı, s. 8.

102 Rüştü Paşa, Yemen Hatıratı, İstanbul 1325, s. 28. 103 Özbaran, Yemen’den Basra’ya, s. 135.

(30)

kayıplardan sonra Yemen’e Özdemir oğlu Osman Paşa104, Koca Sinan Paşa gibi dirayetli

devlet adamları Yemen'e gönderilmiş ve devletin kırılan nüfuzu yeniden tesis edilmeye çalışılmıştır. 1580–1597 yılları arasında Yemen'de bulunan Hasan Paşa, Yemen'i kâmilen inzibat altına almış, Osmanlı askeri yanında Yemenlileri de istihdam etmiştir. Zamanında ne kadar isyan çıktıysa, hepsini başarılı bir şekilde bastırmıştır. Hasan Paşa'nın Yemen'i zapt etmesi ve imar bakımından büyük hizmetler yapması İstanbul dâhil herkesin haklı takdirine sebeb olmuştur105.

Özdemir ve Sinan Paşaların ardından iş başına gelen valiler Yemen’de aynı düzeni devam ettirememiş, halk yeniden isyan etmeye başlamıştır. 1595 yılından itibaren İmam Kasım’ın isyanları başlamış, bu hal 1635 yılına kadar devam etmiştir. 1635 yılından sonra Yemen’de hâkimiyet Zeydiler’in eline geçmiştir 106.

1600’lü yılların ilk yarısından 1800’lü yılların ilk yarısına kadar geçen iki yüz yıllık dönemde, Yemen’in idaresi Zeydilerin elinde kalmıştır. Nitekim 1833 yılında Mehmet Ali Paşa ümerasından “Türkçe Bilmez” lakaplı biri, bilinmeyen bir sebeple Cidde’de bir grup asker toplayarak Yemen’e saldırmıştır. Yemen’de bazı şehirleri ele geçirmiştir. Ancak Türkçe Bilmez, Yemen’de tutunamayarak kaçmış ve yakalanarak Mısırda idam edilmiştir107. 1834 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa ticaret yollarını ele geçirip Mısır'ı kalkındırmak amacıyla oğlu İbrahim Paşa'yı Yemen'e göndermiştir. Hudeyde, Luhye, Tehame ve Taiz zapt edilmiştir108.

1839–1840 yıllarında Mısır ordusu Yemen'den çekilince İngilizler, burayı gaz ve kömür deposu yapmak üzere Aden'e girmişlerdir. Aden'e girdikten sonra Osmanlı Devleti'ne haber vermişlerdir. Aslında İngiltere’nin bu tavrı işgal anlamına gelmekteydi. Fakat İngiltere, Osmanlı Devleti'nin başında bulunan fakat henüz on yedi yaşında olan Padişah Sultan Abdülmecid ve sadrazamı Mustafa Reşit Paşa'nın, İngiltere'nin etkisindeki politikalarına güvenerek, tereddüt etmeden Aden'e girmiştir109.

Diğer taraftan 1849 yılında, Mekke Şerifi Muhammed b. Avn ile yardımcısı Tevfik Paşa'nın teklifiyle Osmanlı Devleti, üç bin kişilik bir ordu ile Hudeyde'ye ve Tehame'ye çıkarma yapmıştır. Küçük bir direnişten sonra buralar Osmanlı Devleti tarafından zapt olunmuştur. Böylece 1849 yılında Yemen, ikinci defa Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmiştir.

104 Yavuz, Kâbe ve Haremeyn İçin Yemen’de, s. 54. 105 Karabulut, Meşihat Müsteşarı, s. 9.

106 Binark, Yemen Tarihi’nin Kaynakları, s. 7. 107 Hatipoğlu, Yemen’in Osmanlı’dan, s. 22. 108 Rüştü Paşa, Yemen Hatıratı, s. 37. 109 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 64.

(31)

Hudeyde, bir mutasarrıflık olarak Hicaz vilayetine bağlanmıştır110. Hudeyde'yi teslim alan

Tevfik Paşa ile Mekke-i Mükerreme Şerifi Muhammed b. Avn, San’a'yı da almak için Mekke-i Mükerreme Nakibü's-Sadatı Seyyid İshak Efendi'yi bir mektupla San’a İmamı Muhammed Yahya'ya göndermiştir. Kendisine her tarafta baş kaldıran Arap kabileleri tarafından sıkıştırıldığı için Muhammed Yahya, San’a'dan Hudeyde'ye giderek Tevfik Paşa ile anlaşmış ve birlikte San’a'ya dönmüşlerdir. Bu sebeple İmam Muhammed, Tevfik Paşa'ya tedbirli davranmasını tavsiye etmiş ise de, Tevfik Paşa San’a da askerlerini serbest bırakmıştır. Askerlerin serbest bırakılmasından faydalanan şeyhler, çarşı pazara dağılan askerlerin çoğunu öldürdükten sonra Tevfik Paşa'yı iç kalede muhasara altına almışlardır. Tevfik Paşa, burada yirmi beş gün mahsur kaldıktan sonra İmam Ali Mehdi'nin yardımıyla, serbest bırakılmıştır111.

Tevfik Paşa’dan sonra Yemen’e sırası ile önce Mahmut Paşa, sonrada Mustafa Sabri Paşa vali olarak atanmışlardır. Mustafa Sabri Paşa’nın görevinden ayrılmasından sonra 1852 yılında Bonapart Mustafa Paşa, Yemen’e vali tayin edilmiştir. Ne var ki, tedbirli bilinen Bonapart çevresindekilere uyarak Araplar üzerine yürümüş ve pusuya düşürülerek öldürülmüştür112. Yemen, beylerbeylik olduğu için buraya vezir rütbesinde valiler de tayin edildiyse de, Osmanlı hâkimiyeti maalesef Hudeyde'den ileri gidememiştir. Nitekim 1869 yılında Süveyş Kanalı'nın deniz trafiğine açılması, Mısır'ın yabancıların ilgisini çekmesi, Osmanlı Devleti’nin dikkatini yeniden Yemen üzerine çekmeye başlamıştır113.

Bu arada 1870 yılında Asir'de isyan eden ve tüm Yemen'e göz diken Ayzoğlu Emir Muhammed için Yemen'e Anadolu'dan on yedi tabur asker gönderilmiştir. Tümen komutanlığına Redif Paşa, yardımcılığına da Ahmet Muhtar Paşa getirilmiştir. Bu tümene Mekke Şerifi de katılmıştır. Bütün kuvvetler birleşerek, isyan eden Emir üzerine harekete geçilerek Sa’da, Ebha ve Ride zapt edilmiştir. Emir Muhammed esir edilerek Asir bölgesinin geri kalan kısmı kolayca ve savaş yapılmadan ele geçirilmiştir. Bu arada Redif Paşa'nın hastalanarak İstanbul'a dönmesi üzerine, ordu komutanlığına Ahmet Muhtar Paşa getirilmiş ve kendisine müşir rütbesi ile Yemen Valiliği ve askeri komutanlığı da verilmiştir114.

Ahmet Muhtar Paşa, San’a ve civarındaki kabilelere davetiyeler göndererek Osmanlı hâkimiyetini tanımalarını istemiş, fakat bu kabileler bu davete icabet etmedikleri için San’a ve

110 Asaf Tanrıkut, Yemen Notları, Ankara 1965, s. 43. 111 Tanrıkut, Yemen Notları, s. 43.

112 Sırma, Osmanlı Devleti’nin, s. 53. 113 Karabulut, Meşihat Müsteşarı, s. 12. 114 Rüştü Paşa, Yemen Hatıratı, s. 41.

(32)

civarındaki kaleleri kuşatmıştır. Yirmi sekiz ay süren harekât neticesinde Yemen'de kesin bir hâkimiyet sağlanmış ve geniş sınırlara ulaşılmıştır. Burada meşhur VII. Ordu kurularak San’a, ordu merkezi yapılmıştır. Bundan sonra Yemen; Asir, San’a, Taiz ve Hudeyde olmak üzere dört sancağa ayrılarak yönetimde çeşitli düzenlemeler yapılmıştır115.

Ahmet Muhtar Paşa’dan sonra 1874 yılında Yemen'e vali olarak Mustafa Asım Paşa atanmıştır. Bu dönemde çıkan isyanları bastıran Mustafa Asım Paşa, Yemen'de önemli icraatlara imza atmış ve Osmanlı yönetiminin Yemen'de tamamen kurulmasını sağlamıştır. Bu çerçevede imamların asker olarak kullandığı kişileri, devlet hizmetine almış ve jandarma olarak istihdam etmiştir. Böylece Yemen'de Osmanlı idaresini tam anlamıyla oluşturmuştur. Paşa, aynı zamanda idareye ayak bağı olacak ve isyan çıkarabilecek olan on sekiz kadar şeyhi de uslanmaları için hapsetmiştir. Bu dönemde Yemen tam bir sükûnet ve istikrara kavuşmuştur. Vali Mustafa Asım Paşa’dan sonra İsmail Hakkı Paşa, Yemen valiliğine atanmıştır. Fakat İsmail Hakkı Paşa, çok iyi niyetli olduğundan, önceki valinin tehlike arz ettiği için hapsettirdiği on sekiz şeyhi salıvermiştir. Bu şeyhler arasında İmam Yahya'nın babası İmam Hamidüddin de bulunmaktaydı116.

Yemen'de II. Abdülhamid devrinin ilk on yılı sakin geçmişse de İsmail Hakkı Paşa'nın serbest bıraktığı on sekiz şeyhten biri olan İmam Hamidüddin 1891 yılında isyan etmiştir. Bunun üzerine Hicaz vali ve kumandanı müşir Tatar Ahmet Feyzi Paşa isyanı bastırması için görevlendirilmiştir. Ahmet Feyzi Paşa, daha önce Yemen’de görev yapmış olduğundan bölgeyi çok iyi tanımaktaydı. Böylece isyanı kısa sürede bastırmış ve Yemen’de sükûneti yeniden sağlamıştır117.

Yemen’de Osmanlı hâkimiyeti sağlanmış olmasına rağmen, İmamlar isyan etmeye devam etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam eden bu isyanların ardında batılı devletlerin(İtalya, İngiltere, Fransa) etkileri yadsınamaz118. Özellikle batılı devletler

halkı isyan ettirmek için imamları kullanmışlardır. Çünkü Yemen'de imamlık, krallıktır. Hem mezhep açısından hem de idarede etkinlik açısından yegâne güç imamlarındır. Aslında dini bir tabir olan imamlık, yerini Yemen'de halk üzerinde idari, siyasi ve mali kuvvetlere sahip ve mutlak kuvveti olan bir anlama bırakmıştır119.

115 Hatipoğlu, Yemen’in Osmanlı’dan, s. 26. 116 Rüştü Paşa, Yemen Hatıratı, s. 45. 117 Ehiloğlu, Yemende Türkler, s. 185.

118 Süleyman Kani İrtem, Osmanlı Devleti'nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi, Yay. Haz. Osman Selim

Kocahanoğlu, İstanbul 1999 s. 141.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kurum Kimliği: Kurum kimliği kavramı bir örgütün veya işletmenin kimliğini ifade ederek onun varlığını sürdürebilme biçimi olarak görülmektedir Kurumsal kimlik

Devlet muhasebesi alanındaki reform çalışmalarına ülkemizde 1995 yılında genel ve katma bütçeli idarelerde tahakkuk esasına geçilmesini amaçlayan Kamu Mali

358 Buradaki söz ile aksiyon karşıtlığında Clov’un bitti sözüne karşılık oyun başlamakta yani aksiyon, sözcüklerin önüne geçmektedir. Yine karşıtlıklardan

Klasik temelciliğin bu yaklaşımını eleştirdikten sonra Plantinga’ya göre, herhangi bir delil ve gerekçe olmadan Tanrı’nın varlığına inanç

1) Oyunculuk: Bir tiyatro oyununda, bir karakteri canlandıran kişinin yapmış olduğu iştir. Bu kişi tiyatro oyunu içerisinde kendisine uygun olan

Yapılan ki- kare analizi sonucunda katılımcı tipi “Toplam kalite yönetimi uygulamaları çerçevesinde iletişim kaynakları etkili ve verimli kullanarak iletişim

İkinci bölümde, yukarıda belirlenen kıstaslar çerçevesinde ülke karşılaştırmaları (ABD, İngiltere, Fransa) yapılacaktır. Bu karşılaştırmalar ile hükümet

Buna göre araştırmaya katılan ve doktorluk mesleğini tatmin edici bulmayan 54 doktordan 13’ü doktorluk mesleğini tatmin edici bulmama nedenini ülkenin içinde