• Sonuç bulunamadı

Perslerin yönetim politikası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Perslerin yönetim politikası"

Copied!
92
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TARİH ANA BİLİM DALI

ESKİ ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

PERSLERİN YÖNETİM POLİTİKASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HAZIRLAYAN

Yavuz ARSLAN

TEZ DANIŞMANI

Prof. Dr. Hasan BAHAR

(2)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI...iii

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... iv

ÖNSÖZ ... v

ÖZET ... vi

ABSTRACT... vii

GİRİŞ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM PERSLERİN SİYASİ TARİHİ 1. Pers Tarihi, Coğrafi Durumu ve Pers Öncesi Siyasi Durum ... 5

1. 1. Pers Öncesi Medler ve Persler’in Ortaya Çıkışı...6

1. 2. Persler’in Medler ve Lydialılar’la Siyasi İlişkileri ...8

1. 3. Perslerin Yükselişi ve Siyasi Gelişmeler ...9

1. 4. Perslerin Gerileme Dönemi...21

1. 5. Persler’in Çöküş Dönemi...32

İKİNCİ BÖLÜM PERS UYGARLIĞI YÖNETİM MEKANİZMALARI İmparatorluk Yönetimine Genel Bir Bakış...36

2. Devlet Yönetimi...42 2. 1. Kral ...43 2. 2. Veliahtlık...44 2. 3. Satraplık ...45 2. 4. Ordu ...48 2. 4. 1. Eyalet Orduları...54 2. 4. 2. Deniz Kuvvetleri...54 2. 5. Yol Ağı...57 2. 6. Ekonomi ...59

2. 7. Halk Zümreleri ve Hoşgörü Siyaseti ...63

2. 8. Din ...65

SONUÇ ... 72

(3)

EKLER ... 80

Ek-1: Persler’in Coğrafi Sınırları...80

Ek-2: Ksenophon’un Takip Ettiği Yol Güzergahı...80

Ek-3: İmparatorluğun Yol Ağı...81

Ek-4A: İmparatorluğun Satraplık Merkezleri ve Ödenen Vergiler ...82

Ek-4B: İmparatorluğun Satraplık Merkezleri ve Ödenen Vergiler ...83

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Yavuz ARSLAN tarafından hazırlanan “Perslerin Yönetim Politikası” başlıklı bu çalışma 03/09/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Prof. Dr. Hasan BAHAR Başkan İmza

Doç. Dr. Özdemir KOÇAK Üye İmza

(6)

ÖNSÖZ

Bu çalışmanın bir prensip içerisinde ilerlemesini sağlamamda ve kaynak taramasında yardımını esirgemeyen tez hocam Prof. Dr. Hasan Bahar’a, olumlu ve realist eleştirileriyle tutarlı bir çalışma yapma gayreti hissini veren Doç. Dr. Özdemir Koçak ve Doç.Dr. Mustafa Demirci’ye, manevi olarak yardımını esirgemeyen aileme ve Prof.Dr. Ahmet Yaman Hocam’a, çalışma esnasında kütüphanelerinden istifade ettiğim İSAM’a, Hollanda Arkeoloji ve Fransa Arkeoloji Enstitüsüne, Boğaziçi Üniversitesi ve Selçuk Üniversitesine ayrıca çalışma dairesi içerisinde yardımı bulunan herkese teşekkür ederim.

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı YAVUZ ARSLAN Numarası: 074202011001 Ana Bilim

/ Bilim Dalı TARİH / ESKİÇAĞ TARİHİ

Öğ

rencinin Danışmanı Prof. Dr. Hasan BAHAR

Tezin Adı PERSLERİN YÖNETİM POLİTİKASI

ÖZET

Tarih sahnesinde iki yüz yıldan fazla bir süre zarfında varlık gösteren Pers İmparatorluğu’nun yönetim politikası çalışma kapsamında ele alınmıştır. Perslerin kendilerinden önceki uygarlıklardan aldıkları mirası ve kendi dönemlerinde uygulamış oldukları yönetim faaliyetleri o dönem içerisinde demokratik bir yapıdaydı. Bu demokratik yapıyla gelişen idari sistem, günümüz devlet sistemlerinde de uygulanan yönetim mekanizmalarına yakın bir yapıya sahip olduğu için incelenmeye değer görülmüştür. Yöntem uygulamasında döneme ilişkin birincil kaynaklardan istifade edilmiş olup; çağdaş yorumcuların da fikirleri çalışma kapsamında dikkate alınmıştır. Buradan hareketle imparatorluğun hareket planı ve genişleme sahasının politik yönünün askeri bir disiplin, ahlaki ve demokratik bir siyasetle de bu imparatorluğun tarihi, elde edilen bilgiler ışığında yansıtılmaya çalışılmıştır.

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı YAVUZ ARSLAN Numarası: 074202011001 Ana Bilim

/ Bilim Dalı

TARİH / ESKİÇAĞ TARİHİ

Öğ

rencinin

Danışmanı Prof. Dr. Hasan BAHAR

Tezin İngilizce Adı THE PERSIAN MANAGEMENT POLICY

ABSTRACT

The present study was conducted in order to discuss the management policy of the Persian Empire, which existed on the stage of history for a period of more two centuries. The heritage of the Persians they inherited from previous civilizations and the management activities they conducted during their reign had a democratic structure compared to the systems of that period. Since the management system that developed with this democratic structure had a similar structure with the management mechanisms implemented in today’s state systems, it was regarded worth examining in the study. Primary resources on the period were utilized while studying on the management practice; at the same time, the ideas of contemporary commentators were included within the scope of the study. From this point of view, the political aspect of the action plan and the expansion area, military discipline, and the history of this empire were aimed to be presented through an ethical and democratic policy in the light of the information obtained through the study.

(9)

GİRİŞ

Persler, tarih sahnesine çıktıklarında ilişki içerisinde bulundukları uygarlıkların politik duruşlarını iyi tahlil edip siyasi boşlukları iyi değerlendirerek, gerek askeri bir dehayla gereke de uygulamış oldukları siyasi yöntemlerle hızlı bir yükseliş sağlamışlardır. Kendilerinden önceki dönemlerde uygulanan ve Persler’in dönemlerinde daha ileri düzeye getirilen idari alandaki politikalar, sonraki dönemlerde gerek B. İskender’in, Roma’nın ve devam eden tarihte ortaya çıkan diğer büyük medeniyetlerin çoğunda izlenen bir yöntem olmuştur. Böyle kadim bir uygarlığın sonraki toplumların politik yapısını etkileyen bir yöntem bırakması incelenmesi gereken bir durumu ortaya çıkarıyor. Amaç her ne kadar yönetim politikası olarak adlandırılmışsa da, bu politika içerisine devletlerin ikili ilişkileri içindeki savaş politikaları ve siyasi ilişkileri de girmektedir. Bizde bu prensipleri göz önünde bulundurarak Pers İmparatorluğu’nun siyasi tarihi içinde yapmış olduğu savaşları ve bu savaşların imparatorluğa getirdiği kazanımlar ve zararlar üzerinde durmaya çalışıp kendi döneminde başta bulunan imparatorların askeri yöntemleri ve siyasi iradeleri de ele alınmaya çalışıldı. Yönetim politikası derken bu hususlarda konu içersine dâhil edilmiştir yani yönetim politikası adı altında sadece idari mekanizmaları tek algılanmamalı. İmparatorluğun geçirdiği bu süreçleri aktarırken mümkün mertebe birinci el kaynaklardan istifade etmeye çalıştık. Başta da belirttiğimiz gibi sonradan İskender’i ve diğer uygarlıkları etkilemiş bir politika mirasını şuan günümüzde ABD, İngiltere vb. eyalet sistemine sahip ülkelerde de görmekteyiz. Konuyla bağlantısı açısından hem birincil kaynaklardan hem de günümüz literatüründeki haliyle politika ve devlet kavramları hakkında bilgi vermenin yerinde olacağı kanısındayım.

Devlet, herhangi iyi bir amaç için bir araya gelmiş insanlardan oluşan bir ortaklıktır. Aristo “iyi” diyor ve bütün insanların eylemlerinde iyi olduğunu düşündükleri şeyi amaçladığını söyler. O halde, açık bir biçimde bütün ortaklıklar iyi bir şeyi amaçladığı için en yüksek olan ve tüm diğerlerini kapsayan şey de, en yüksek iyiyi kendisine amaç olarak kabul edecektir. Devleti bir ortaklık (Devleti birkaç köyden oluşan son ortaklık olarak da görür), politikayı da bu ortaklık türü olarak görür. Bir diğer tanımlamasında vatandaş ve devleti anlatırken; bir kişinin,

(10)

müzakere yetkisine ya da yargısal yetkiye katılma hakkı elde eder etmez, o kişiyi bulunduğu devletin vatandaşı kabul ederiz. Kendi kendini idare edebilecek bir oluşum meydana getirebilecek bu kişilerin yeteri kadar çok sayıda olmaları durumuna da genel olarak devlet diyor. Polis (devlet), polites (yurttaş) olarak tanımlayıp polisi hem devlet hem de devletin ülkesi anlamında kullanır. Politeum’a da yurttaş topluluğu olarak, politeia’yı da siyasal yönetim olarak kullanıp anayasa anlamına da yorar(Aristo, Politika: 2007).

Platon’da devlet adlı kitabında Sokrates’in yapmış olduğu devlet tanımında devletin; insanın tek başına yetmediği, birçok şeye muhtaç olduğu zamanda ortaya çıktığından bahseder(Platon, Devlet: 2005).

Günümüzde ise politika terimi; siyaset kelimesinin yerine aynı anlamda kullanılıp, siyasetin batı dillerindeki karşılığıdır. Politika, XIII. yüzyıldan itibaren Batı dillerinin sözlüklerine girmiş ve devlet yönetimi olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede hükümet için “politié”, devlet adamı ve vatandaş için “policien”, hükümet biçimi için de “police” kelimeleri kullanılmıştır (Dursun, 2002: 26–27).

Siyaseti, oluştuğu çevrelerden (coğrafi, ekonomik, sosyal, kültürel) soyutlayarak ele alıp incelmek bütüncül bir konu içerisinde eksiklik oluşturur. Kuşkusuz coğrafi, iktisadi, demografik, teknik, ideolojik, hukuki ve devlet adamlarının kişiliğinden oluşan etkenler, bütünün siyaset üzerindeki etkinliği zaman ve mekân içinde değişmektedir.

Siyasal gücün belirli bir toprak parçası üzerinde oluştuğunu vurgulamakla coğrafyanın siyasal sistemle ilişkileri genel bir biçimde belirtilmiş olunuyor. Siyasal iktidar ile üzerinde bulunduğu toprak parçası ve bu parçanın coğrafi nitelikleri arasında çok sıkı ilişkiler vardır. Coğrafya, geniş anlamda, doğal faktörlerin bütününü içerip siyasetin maddi alanını belirlemektedir. İklimin, toprak yapısının, madenlerin ve enerji kaynaklarının bir devlet tarafından benimsenen siyaset için ne denli önemli olduğu zamanlar boyu bilinen bir gerçektir. Saha, toprak bir devletin kudretini etkilediğinden uluslar arası ilişkilerde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle devletler, geçmişte olduğu gibi günümüzde de, sınırları dışındaki sahayı stratejik veya ekonomik yönlerden denetlemek için (askeri üsler, ekonomik ayrıcalıklar v.b.) yarış halindedirler.

(11)

Gerek ulusal gerek uluslar arası yaşamda ekonominin önemli bir rol oynadığı ve devletler arasında savaşa kadar gidebilen anlaşmazlıklara, çekişmelere neden olduğu tarihi gerçekler arasındadır. Hammaddeleri ve temel ürünleri denetim altında tutmak için mücadele, ticari piyasaları ele geçirmek için çekişme ekonomik savaşın öğeleri durumuna girmiştir. Bir devletin gücü; coğrafi, demografik ve ekonomik etkenlere dayanmaktadır. (Pers ordusunun ticaret yollarına sahip olması bunun bir örneğidir.)

Yönetenlerin kişiliği, karakteri, siyaseti etkileyen bir faktördür. Kuşkusuz siyasal kişiler, devlet adına hareket eden karar verici durumunda olup devleti temsil eden yönetim ile özdeşleştiğinden, bir tür siyaset oyunun aktörü durumundadırlar. Ama bu rollerinde tamamıyla bağımsız değillerdir.

Tarih, yönetenlerin karakter ve kişiliklerinin çok değişik olduğunu göstermektedir. Her bir politik sorumlu, kendine özgü bir duruma sahiptir. Uluslar arası niteliğe sahip birçok olay devlet adamlarının kişilikleri bilinmeden açıklanamaz (Çam, 2000: 26–34).

Verilen açıklamalar ışığında çalışma içerisinde Pers İmparatorluğu’nun askeri disiplini, ticari faaliyetleri ve devlet adamlarının kişilikleri bir bütün halinde verilmeye çalışılmıştır. İmparatorluk dönemi içerisinde bu faaliyetler bütünlük arz edip, imparatorluğun yükselişinden yıkılışına kadar her birinin halkanın bir zincirini oluşturduğu görülmektedir.

Yönetimin, politikanın ve devletin tanımını yaptıktan sonra konuyu iki bölümde ele alıp sunuyoruz. Birinci bölümde imparatorluğun siyasi tarihi incelenip bu siyasi tarih içerisinde yapılan savaşlar ve antlaşmalar ele alınmıştır.

İkinci bölümde ise savaşlarda fethedilen yerlerde uygulanan sistemler ve hoşgörü siyasetinin uygarlık üzerindeki etkileri anlatılmıştır. Bölümün başında giriş mahiyetinde olan imparatorluk yönetim politikası anlatılmıştır. Sonrasında bu yönetim politikasının organları irdelenmiştir. Yönetsel alandaki politikalar ve bu politikalarla fethedilen yerlerin halklarına tanınan özerklik hakları o dönem içerisinde uygulanmış olan kayda değer bir siyaset yöntemidir. Ayrıca buradaki

(12)

halkların dinlerine saygı ve onlara hoşgörülü davranma yöntemi, Persler’in tebaa içerisinde sevgiyle karşılanmasını sağlamıştır.

Burada üzerinde durduğumuz başka bir husus ise tarihte medeniyetlerin bir etkileşim içerisinde olduğunu sunmaktır. Bir örnek vermek gerekirse; satraplık sisteminin sonraki medeniyetlere de bir politik yöntem olarak önderlik etmesi usulüdür. Prensip olarak bu çalışmada tarihin bir ilerlemeci mantık içerisinde olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Bu ilerleme süreci hep olumlu bir durum göstermeyip olumsuz bir grafikte çizmiştir. Tarih disiplinini ele alırken ya da tarihi bir olayı ele alırken onu coğrafyadan, siyasetten, ticaretten v.b. disiplin ve olaylardan bağımsız ele alamayacağımız gibi, zamanında (döneminde) yaşamış olan kişilerin (bir imparator, bir başkan) şahsiyetleri ve siyasi tecrübeleri de bu disiplinin bir parçası olarak karşımıza çıkar.

(13)

BİRİNCİ BÖLÜM PERSLERİN SİYASİ TARİHİ

1. Pers Tarihi, Coğrafi Durumu ve Pers Öncesi Siyasi Durum

İran’da bir uygarlık oluşturan Persler (Parsua’lar) tarihteki farklı kavimler tarafından Parsa, Parşua, Pers veya Fars gibi isimler almışlardır. Siyasi bir güç olarak Pasargad boyundan Akameniş ya da Ahemeneş klanının Med devletine son vermesi ile tarih sahnesine çıkmışlar (Bahar, 2009: 263). İran boylarının ilk devlet kurduğu topraklar Mezopotamya’nın doğusundadır. Bu toprakların büyük bir bölümünü, batıda Zağros dağları, kuzeyde Hazar Denizi, güneyde Basra Körfeziyle sınırlı geniş İran yaylası kapsar; doğuda ise İndus’a kadar uzanır. Coşkun ırmakları, güzel vadileri ve gür ormanlarıyla yaylayı dört bir taraftan çevreleyen dağlarda tarım ve hayvancılığa elverişli topraklar vardır. Bu durum, nüfusun yerleşik hayat tarzına erkenden geçmesinin belirleyicisi olmuştur. Yaylanın ortasına doğru ilerledikçe durum değişir, akarsular ve göller kaybolur, karasal bir iklime geçilirdi. Hayvancılık gelişmiş olup batı bölgeleri yerleşik, doğu tarafı ise göçebeydi. Boylar, büyük ve küçükbaş hayvan, at ve deve yetiştiriyorlardı. Av hayvanı bakımından zendin ormanlara sahip olması yerli halka avlanma olanağı sağlıyordu. Eski zamanlarda, bu topraklarda, ilkel topluluk düzenleri bozulmaya başlayan, değişik kökenden boylar yaşıyorlardı. Doğudaki boylar hayvancılıkla, kuzeybatı ve batı boyları tarımla uğraşıyorlardı. Bu yüzden göçebe boylar sürekli yerleşik tarımcılara saldırıyorlardı.(V. Diakov – S. Kovalev, 2008: 212-213)

Medler ve Persler tarih sahnesine ilk kez M.Ö. 843 ve M.Ö. 835 yıllarında Asur İmparatoru III. Salmanassar’ın yıllıklarında, Parsua ve Medes adlarıyla çıkarlar. Kuzeybatı İran’daki Urmiye Gölü’nün güneyine doğru yapılan seferleri konu alan bu Asur yıllıklarına göre, Persler M.Ö. dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında kıyıya fazla yakın olmamakla birlikte, Urmiye Gölü’nün güney ve güneybatısında, Medler ise güneydoğusunda Hemedan yakınlarında oturmaktaydılar. M.Ö. sekizinci yüzyılda Asur İmparatorluğu’nun baskısıyla güneydoğu yönünde harekete geçen Pers boyları Bahtiyari Dağları’nın batısındaki Parsuaş ya da Parsumaş olarak adlandırılan bölgeye yerleştiler.

(14)

Bu fetihlerden sonra Persler İmparatorluğu’nun sınırları Erythrai denizi denilen güney denizine dayanır; kuzey sınırlarda Medler otururlardı. Medler’in üst yanında Saspeirler (İspir-Bayburt yakınında), Saspierler’in üstün de Kolkhisliler (Doğu Karadeniz), ki bunlar Phasis (Batum’un kuzeyinde Karadeniz’e dökülen bir ırmak) ırmağının döküldüğü kuzey denizine kadar giderler iki deniz arasındaki bütün alanı bu dört ulus tutmaktadır.

Bu ülkelerden günbatısına doğru, iki denizin kıyıları bölgenin batı yönündeki denize kadar uzanır. İmparatorluğun kuzeyi Phasis’den başlar ve deniz kıyısını izleyerek Pontos-Euxeinos (Karadeniz) ve Hellespontos (Çanakkale Boğazı) boyunca uzanır. Troas’da Sigeion (Çanakkale-Kumkale) burnuna gelir; güney kıyı çemberi, Fenike’de Myriandikos (İskenderun) körfezinden Triopion (Deveboynu-Datça) burnuna kadar uzanır.

İki kıyı bölgesinden biri budur. Öbürü İran’dan çıkarak, Erythreia (İzmir-Çeşme’ye 27 km. uzaklıkta bir koy) denizi yönünde uzanarak orada sona erer; İran, onun devamı olarak Asurya ve Asurya’ya bağlı olan Arabistan bu bölgenin içindedir. Bu bölge Dareios’un Nil’in bir kanalının yatağını değiştirttiği Arap körfezinde biter. İran ile Fenike arasında çok geniş bir ova vardır; Fenike’den başlayarak kıyı boyu Filistin Suriye’sini ve Mısır’ı izleyerek bizim (Akdeniz) denize uzanır; burada yalnız üç ulus vardır. İran’dan batıya doğru Asya ülkeleri bunlardır. İranlılar’dan daha uzakta Medler, Saspeirler ve Kolkhisliler, doğu bölgelerine doğru Asya, güneyden Erythreia deniziyle, kuzeyde Hazar denizi ve doğuya doğru akan Araxes (Aras) ile sınırlıdır. Asya, Hindistan’a kadar insanların oturdukları yerlerdir; oradan sonra doğuya doğru ıssız sınırları bunlardır (Herodotos, IV: 37–40; Sevin, 1982: 310). (Harita için bakınız. Ek: 1).

1. 1. Pers Öncesi Medler ve Persler’in Ortaya Çıkışı

İran’ın kuzeybatı ve batı bölgeleri tarihin ilk çağlarından beri Elamlılar ve yakın doğunun diğer ilk kavimleri ile akraba olan bir halk tarafından yerleşiliyordu. Sami ve Hind-İranlı kavimlerden ayırmak için çok defa Asyanikler ve Ön Turanlılar adı verilen bu halktan İran’ın kuzeybatı bölgesinde bulunanlar M.Ö. altıncı yüzyılın başlarında Ön Medler veya Matalar adıyla tanınmışlardır.

(15)

Milattan önceki dokuzuncu yüzyıla ait belgelerde İran’ın kuzeybatı halkından Amadai veya Madai adıyla anılan boylar, Urmiye Gölü’nün güneydoğusunda Elvand Dağı’nın kuzeydoğu yamaçlarında şimdiki Hemedan bölgesinde oturuyorlardı. M.Ö. yedinci yüzyıl başlarında Yunan kaynaklarında Medya olarak geçen memleketin sınırları kuzeyde Hazar Denizi’ni çevreleyen dağlar, doğuda Hirkanya, güneyde Elam ile Anşan (Anshan: Antik Pers şehri. İran’daki Tepe Tall-i Malyan-Modern Siniraz kentinin 36 km. kuzeybatısında), batıda ise Asur Devleti ile çevriliydi. Yedinci yüzyıldan itibaren Mata adı altında toplanan kuzey-batı İran halkı arasına ikinci bin yıl sonlarına doğru Asur kaynaklarında Parsualar denilen yeni bir grup girer. M.Ö. dokuzuncu yüzyıl sonlarında Urmiye Gölü batısında oturan bu halk Türkistan’dan kuzeydoğu İran’a inen Hind-İranlılar’a mensuptu. Bunlar zamanla batıya doğru ilerleyerek Asurlular’ın kendilerini tanıdıkları bölgeye, Urmiye Gölü’nün batısına Küçük Zap suyu kaynağı ile Dzagattu kaynağı arasına yerleşmişlerdir (Günaltay, 1948: 97–118).

Medler, bakır, bronz, altın ve elektrum (altın ve gümüş alaşımı) işlemesini biliyorlardı. Hayvan yetiştiriciliğiyle ünlü Medler, disk biçimli tekerleği olan arabaları çok erken zamanlarda kullanmaya başlamışlardı. Medlerin diğer İran boylarından daha çabuk gelişmelerinin nedeni; Asur ve Elam’la ve Zağros dağlarından geçerek Mezopotamya’yı Hindistan’a bağlayan büyük ticaret yollarıyla olan ilişkileridir. Asurya’nın VII. yüzyılın sonunda çökmeye başlaması nedeniyle, Medler Asurya’ya karşı birçok sefer düzenlediler. Froart’ın yerine geçen oğlu Keyakser, Babil kralı Nabupolassar’la ittifak yapıp Asurlular’a saldırdı. M.Ö. 612– 605 yıllarında Med ve Babil birleşik güçleri Asurlular’a saldırıp Ninova’yı alırlar. Ninova’nın alınmasıyla Asur İmparatorluğu çöker. Keyakser’in takipçisi Astyages (M.Ö. 585–550) yayılımcı politikayı sürdürdü. Astyages’in hükümdarlık döneminde ülke sınırları İran yaylasının ortalarından Kızılırmak kıyılarına, Suriye ve Basra körfezine kadar genişlemişti (Herodotos I: 96–107, 123–130; V. Diakov – S. Kovalev, 2008: 214–215, Olmstead, 1948: 22–24 ).

(16)

1. 2. Persler’in Medler ve Lydialılar’la Siyasi İlişkileri

M.Ö. 615 yılından itibaren Babilli Nabupolassar ve kuzeyli göçebe İskitler ile birleşip Asur İmparatorluğu’na son veren Keyakser (M.Ö. 612) Urartu Devleti’nin toprakları da olmak üzere tüm Doğu Anadolu’yu ele geçirip, sınırlarını batıda Halys’e (Kızılırmak) değin genişletti. Alyattes yönetimindeki Lydia Krallığı ile karşı karşıya geldi. M.Ö. 590’da Lydia Devleti ile savaşa tutuldu. Halys (Kızılırmak) Irmağı kavsi içinde yapılan ve beş yıl süren Lydia-Med savaşı, M.Ö. 28 Mayıs 585 yılında meydana gelen bir güneş tutulmasının taraflarca ateşkes çağrısı olarak yorumlanması sonucu son buldu.

Savaş sonunda yapılan ve kız alıp verme ile güçlendirilen antlaşmaya göre, Halys Irmağı her iki devlet arasında sınır kabul edildi. Böylelikle en batıdaki Lydia dışında, tüm Batı Asya, kuzeyde Med, güneyde de Babil olmak üzere iki güç arasında ikiye bölündü. Keyakser’den sonra tahta oğlu Astyages (M.Ö. 585–550) geçti. Bu sıralarda Med egemenliği zayıflamaya yüz tutmuştu. Ama aynı zamanda İran’da dinamik bir devlet gelişiyordu. Pers İmparatorluğu’nun temelleri, eski Elam Krallığı’nın, Asur imparatoru Asurbanipal tarafından, Pers soylusu Akhaemenes’in yardımlarıyla yıkılıp M.Ö. VII. yüzyılın ortalarında atılmıştı. Nitekim Akhaemenes’in oğlu Teispes (M.Ö. 675–640) daha o zamanlar eski Elam prensliklerinden birinin adına göre Anşan Kralı unvanını kullanmaktaydı. Asur İmparatorluğu’nun M.Ö. 612’de ortadan kalkışıyla daha da güçlenen Persler, III. Anşan Kralı I.Kambyses (Kanbujiya) zamanında, bağlı oldukları Medler ile iyi ilişkiler içindeydiler. (Sevin, 1982: 310). Bu ilişkiler Med Kralı Astyages’in kızını I.Kambyses’e vermesi ile daha da güçlenmişti. Bu evlilikten sonraları “Büyük” unvanını alacak olan Kyros (Kuraş) doğar. Astyages’in saltanatının son zamanlarında, İran’ın güneybatısında Astyages’e bağlı Pers Prensi Kambyses’in yerine oğlu II. Kyros tahta çıktı ve Anşan Kralı ilan edildi (M.Ö. 559).

II. Kyros’un Persler’in başına geçtiği yıllarda Ön Asya, Med, Lydia, Babil ve Syennesis adlı krallarca yönetilen Kilikia Devletleri arasında bölünmüştür. Doğu Akdeniz, Mısır’ın 26. sülale firavunların etkisi altındaydı. Ege dünyası ise küçük kent dünyalarına bölünen Yunanlılar’ın çekişmesi alanıydı. Mezopotamya, Suriye, Filistin Babil Krallığı’na, Dicle ve Fırat’ın yukarı bölümüyle Kızılırmak’a değin

(17)

uzanan bölgeler de Med Krallığı’na kalmıştı. Cüretli bir asker, becerikli bir komutan olduğu kadar da geniş görüşlü, enerjik bir devlet adamı olan Büyük Kyros, Ön Asya’nın kendinden önceki güçlü hükümdarlarının deneyim ve başarılarını örnek alarak, önce disiplinli bir ordu kurdu. Despotluğu ve yönetimsizliği ile görkemli Astyages’e karşı Babil kralı Nabu-Na’id ile birleşerek isyan bayrağını açtı; öte yandan Astyages’in başkomutanı Harpagos’u elde ederek Med ordusunu bozguna uğrattı ve Astyages’i tutsak aldı (M.Ö. 550). Bu zafer sayesinde tüm İran’dan başka, batıda Halys Irmağı’na değin uzanan Ön Asya ülkelerini içine alan Büyük Pers İmparatorluğu kurulmuş oldu (Halys ırmağı, Ermenistan dağlarından çıkar. Kilikia’dan geçer, Mateinleri sağına Phrygia’yı soluna alıp bu iki ülke arasında akar. Bu ülkeleri geçtikten sonra, kuzeye doğrularak Kapadokia Suriyeliler’i ile sol kıyıdaki Paphlagonia arasında sınır çizer. Burası bütün Asya’yı bir kıyıdan öbürüne kesmiş olur, bir yandan Kıbrıs adasının karşısına rastlayan kıyı, öbür yanda Karadeniz kıyılarına rastlar. Bu nedenle Halys ırmağı stratejik bir öneme sahiptir. Kyros sülalesinin ilk kralı olduğuna inanılan Akhaemenes (Persçe: Hakhamaniş) nedeniyle, İmparatorluğu yönetmeye başlayan bu sülaleye Persler adı verildi (Herodotos, I: 72; Sevin, 1982: 311).

1. 3. Perslerin Yükselişi ve Siyasi Gelişmeler II. Kyros Dönemi Siyasî Olayları (M.Ö. 559–529)

M.Ö. 559 dolayında, daha sonra Büyük Kyros diye bilinen Kyros Persler’in yöneticisi oldu. Kyros II, Astyag’ı (Astyages) ortadan kaldırarak büyük emellerinin gerçekleşmesine engel olabilecek devletlerden birini yok etmekle kalmamış, Medya (Med) Krallığı’na da varis olmak suretiyle büyük bir kudret kazanmıştı. Karşısında kendisiyle boy ölçüşebilecek tek devlet Küçük Asya’ya hâkim olan Lydia Krallığı idi. Bu dönemde Lydia Krallığı’nın başında Kroisos vardı. Bu tehlikenin farkında olan Kroisos ittifak arayışına girdi. Mısır’a elçi gönderdi ve Firavun Amasis tarafından iltifatlarla karşılandı. Firavun İran’da görünen büyük değişimlerin kendisi için bir tehlike olacağını sezmişti. Mısır ile Lydia arasında bir savunma-saldırma antlaşması yapılır. Bu antlaşmaya Babil Kralı Nabu-Na’id ve Spartalılar da katılır. Kyros II, önce Kilikia Krallığı’nı barışçı yoldan ele geçirerek, Lydia’ya o zamanki

(18)

müttefikleri Mısır ve Babil’den gelmesi mümkün görünen yardım yolunu kesti. Sonra Kroisos’a haberciler göndererek Pers egemenliğini kabul etmesini, eğer olumlu karşılarsa taht ve krallığını koruyacağını resmen bildirdi.

Kroisos’un yardım göreceği Mısır ve Babil yolu kesilmişti. Pers ve Lydia orduları Kızılırmak kavsi içinde yaptıkları ilk savaşı sonuçlandıramadılar. Bunun mevsimin sonbahar olduğunu düşünen Kroisos’un çekilmesi izledi. Ancak Kyros II eski çağ savaş geleneklerini hiçe sayarak, Zağros Dağları ve Doğu Anadolu yaylalarından toplamış olduğu soğuğa dayanıklı ordusuyla Kroisos’u hızlı bir biçimde kovaladı. Kroisos’un ücretli ordusunu gelecek ilkbaharda yeniden toplanmak üzere terhis ettiği sırada, Sardies’e Pers ordularının yaklaşmakta olduğu haberi ulaştı. Kroisos zor durumda olmasına karşın yiğitlik ve güçlülüklerine inandığı uzun mızraklı süvari ordusuyla Persleri başkentine yakın ovada karşıladı. İki taraf arasında yapılan savaşı Persler kazanırlar (Herodotos, I: 75, 84; Günaltay, 1948: 134–135; Sevin, 1982: 311).

Kyros II’nin bu zaferinden sonra İonlar ve Aiollar Kyros II’ye elçiler göndererek, Kroisos ile olan koşullar çerçevesinde kendisine uyruk olmak istediklerini bildirdiler. Kroisos ile savaşmadan önce İonlar’a bir elçi gönderip, Lydia’ya karşı ayaklanmalarını istediklerinde İonlar bu öneriyi kabul etmemişti ve bu yüzden Kyros II bu duruma ilgisiz kaldı. Kyros II, Miletos dışında diğer kent devletlerinin elçilerini geri gönderir. Kyros II iç Asya’ya doğru yola çıkararak Sardies kentini yeni atadığı komutan Tabalos’a bırakır. Tabalos’a yardım etmek için de Paktyas adında bir Lydialı’yı görevlendirdi. Kyros II’nin başkent olarak kullandığı Ekbatana’ya doğru hareketinden hemen sonra Lydialı Paktyas alıp kaçar. Kaçırdığı hazineyle kendisine bir ordu kurar. Sardies’e saldırıp kenti kuşatsada Mazares’in Tabalos’a yardıma gelmesiyle oradan kaçar. Bu kovalamacadan bir müddet sonra Aiol kenti olan Khios halkı Paktyas’ı yakalayıp Mazares’e teslim ederler ve böylece isyan son bulmuş olur.

Mazares, Paktyas’ı ele geçirdikten sonra Tabalos’a saldıranlara savaş açtı. Önce Pirene’yi ele geçirdi ve halkını köle olarak sattı. Sonra tüm Maiandros Vadisi’ni (Büyük Menderes) yağmaladı; fakat bu sırada ansızın hastalanarak öldü. Mazares’in yerine geçen Harpagos ilk kez Fokaia’dan başlamak üzere tek tek tüm İon kentlerini,

(19)

surların önüne yığdırttığı toprak tepelerden yararlanarak ele geçirdi. Karialıları ve kıyıdaki Dor kenti Knidos’u (Tekir) direnme görmeksizin teslim aldı. Pedasalıların (Karacahisar) küçük bir karşı koyuşu dışında, Karia kolayca Persler’e geçti. Güneye doğru Kaunas (Dalyan) ve özellikle Xanthoslular’ın (Kınık) karılarını, çocuklarını, mal ve kölelerini yaktıktan sonra giriştikleri kahramanca savaşa karşın üstün Pers gücü Lykia bölgesini de İmparatorluğu’nun egemenliği altına soktu. Böylece M.Ö. 546/545 yılında batı Anadolu tümüyle Pers boyunduruğuna girdi. (Herodotos, I: 153-177; Sevin, 1982: 313).

Büyük Kyros II, geniş toprakları fethettikten sonra tek bir kralın hâkimiyeti altında, çeşitli halkların oluşturduğu ve bugün genel olarak tarihin ilk dünya imparatorluğu olarak adlandırdığımız hükümdarlığı kurdu ( Casabonne, 2007: 23).

Kyros II’nin Ekbatana’da fazla kalmayıp yeni kurduğu devlet için tehlikeli gördüğü İran’ın doğusundaki cesur ve savaşçı boyları hükmü altına almak için, büyük bir ordu ile Asya içlerine doğru yürür. Beş-altı yıl süren (M.Ö. 546–539) bu seferler sonucunda Bakteriyan, Morjiyaza (Horasan), Uvarazimiya (Harezm) ve Suğdiyana (Maveraünnehir) Pers bölgelerine dâhil edildi. İran kuvvetleri Sirderya (Seyhun nehri) boylarına kadar ilerlediler (Taşkın, 1992: 50- 51).

Nabopolassar M.Ö. 612 yılında İranlı Medliler’le gerçekleştirdiği ittifak sayesinde Ninive’yi ele geçirerek Asur İmparatorluğuna son verir. M.Ö. Asur kralının sığındığı Harran şehrinin alınması Babil hükümdarına Yakındoğu ile Akdeniz kıyısının ve daha sonra da Mısır’ın yolunu açtı. Nabopolassar, Asur İmparatorluğu’nun topraklarının büyük bölümünü kendi topraklarına dâhil ederek, Babil krallığını bir imparatorluğa çevirmişti. Nabopolassar’dan sonra yerine oğlu II.Nabukadnezar geçer. Nabukadnezar uzun süre tahtta kalır ve bu süre içinde siyaset, hukuk, din ve ahlak alanlarında birçok şey gerçekleştirir. Babil İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletmeye devam etti (O dönemde II.Nbukadnezar Akdeniz’de, Mısır sınırıyla Suriye-Filistin kıyılarından İran’a kadar Yakındoğu’ya hakim olup o dönemin diğer iki büyük gücünü de kontrol altında tutuyordu: Güneybatıda Mısır İmparatorluğu ile kuzeyde ve doğuda Med İmparatorluğu). Nabukadnezar’ın ölümünden sonra imparatorluğun siyasal gücü azalıp Babil İmparatorluğu’nun sınırlara artık genişleyemez olmuştu. Yerine geçen oğlu

(20)

Amel-Marduk kayınbiraderi Neriglissar tarafından öldürülür ve onun yerine tahta geçer. Bu dönemde Kyros II, Asya’dan toprak ele geçirmeye başlamıştı ve Babil İmparatorluğu’nun gücü azalmaya devam ediyordu. Neriglissar’dan sonra Harran kökenli din işlerinde hatırı sayılır Nabonidos (Nabu-naid) başa geçer. Nabonidos Arabistan’daki Teima vahasına yerleşir ve Babil’de hüküm sürme yetkisini oğlu Baltazar’a bırakır. Baltazar her ne kadar babasının yerine baksa da hiçbir zaman resmi olarak kral olmadı (Andre-Salvini, 2006: 42-45).

Bu arada Kyros II, doğudaki cesur Ön Turanlıları imparatorluğa bağladıktan sonra Mezopotamya’daki Babil Devletine saldırmaya karar verir. Kyros II’nin zaferleri devam ederken Babil tahtı parti kavgaları yüzünden çöküyor, Suriye ve Filistin’de kavimler yer yer ve zaman zaman isyanlar çıkararak, sarsılmaya yüz tutan otoriteyi bir kat daha çürütüyorlardı. Kyros II, doğu seferinden döndüğünde, Babil tahtında Nabu-na’id oturuyordu. Nabu-naid, bir kahraman olmak şöyle dursun, hakiki manasıyla bir asker bile değildi. O, bilgin fakat gevşek, enerjiden mahrum, barış ve sükûn içinde yaşamak isteyen biriydi. Tapınak işleriyle uğraşmayı daha çok seviyordu. İdareyi ve başkenti oğlu Baltazar’a bırakıp kendisi tapınaktaki eski belgeleri araştırmak, halka ağır vergiler yükleyerek, tapınakları, yıkılmış anıtları tamir ettirmek gibi işlerle uğraşıyordu. Kyros ordusuyla Babil önlerine geldiği zaman Nabu-na’id başkentte değildi. Şehirde oğlu Baltazar, onun adına hüküm sürüyordu. Babil iç içe üç surla çevrili olduğundan zabtı kolay değildi. Fakat Kyros II burada ileri gelenlerinden bazılarını elde etmişti. Bunların başında Diyala, Zab ırmakları arasındaki bölgenin valisi olan Kubara bulunuyordu. Kyros II, M.Ö. 539’da suların azaldığı mevsimden faydalanarak Fırat’ın mecrasını değiştirmekle işe başladı. Bu suretle merkezle irtibatı kesilen Opis şehrindeki Baltazar’ın kuvvetlerine hücum ederek kolaylıkla perişan etti. Sippar şehrinde bulunan Nabu-na’id de kaçmak zorunda kaldı. Mezopotamya’yı tamamen alan Kyros II, kendisini M.Ö. 20 Mart 538’de Babil kralı ilan etti. Marduk’u da yine öteden beri olduğu gibi Babil Tanrısı ilan etti. Bu suretle ne kendi hanedanının, ne de Parsalar’ın dinini zorla kimseye kabul ettirmek yoluna gitmeyeceğini göstermiş oldu. O çağlarda herhangi bir memleketi alan hükümdar oranın tanrılarını kovar ve onların yerine kendi tanrıları koyardı. Bu haliyle liberallik göstermişti. Nabu-na’id bu hareketiyle rahiplerin

(21)

tepkisini çekerken, Kyros II onların beğenisini kazanmıştır (Herodotos, I: 189-192; Günaltay, 1948: 142–144).

Kyros II Yaksart (Sirderya) ötesinde yaşayan Massagetlerin imparatorluk arazisine yaptıkları akınları önlemek üzere kraliçeleri Tomris ile evlenmek istemiş, fakat teklifi Tomris tarafından hakaretle reddedilmiştir. Tomris’in ret cevabına kızan Kyros II, Seyhun’u geçerek Massagetler yurduna girmiş. Tomris’in veliahdı ve büyük oğlu Spargapises idaresindeki öncü kuvveti mağlup ve prensi esir etmiştir. Fakat prens bu olayı hazmedemeyip intihar eder. Tomris, bu olaydan dolayı büyük bir orduyla Kyros II’nin üzerine yürür. Kanlı bir çatışmanın ardından Massagetler zafer kazanır. Kyros II’nin de ölenler arasında olduğu görülmüştür (Herodotos, I: 97– 100).

Kyros II 29 yıl saltanat sürdükten sonra öldüğünde geriye Akdeniz’den İndus’a değin uzanan büyük ve güçlü bir imparatorluk bıraktı. Çok kısa zamanda bu denli büyük bir imparatorluğun kurulmasında Kyros II’nin izlediği ve yakın doğuda bu döneme doğru görülmeyen liberal ve yumuşak siyasetin büyük etkisi vardı. Yenik prenslere karşı adaletli davrandı ve boyun eğdirdiği toplulukların törelerine saygı gösterdi. Önceleri Asurluların ülkelerinden zorla sürdüğü ulusların eski yurtlarına dönmelerine izin verdi. Bu yüzdende işgal ettiği ülkelerin halkları tarafından da bir kurtarıcı olarak karşılandı. Sonuçta imparatorluğa son veren Makedonyalı B. İskender’e de örnek oldu (Sevin, 1982: 314) (İmparatorluğun yükseliş döneminde uygulanan bu hoşgörü politikası sonraki zamanlarda etkisini yitirmiştir).

II. Kambyses Dönemi Siyasî Olayları (M.Ö. 529 - 522)

Kyros II sağlığında büyük oğlu Kambyses II (Kombujiya)’yi veliaht göstermiş, Babil’e kral tayin etmiş ve son savaşlara giderken yerine bırakmıştı. İkinci oğlu Bardiya’yı da Kambyses II’den sonra tahta geçmek üzere Kirman, Baktriyan, Partya, Harezm gibi doğu eyaletlerini idaresine almıştı. Bu suretle kendisinden sonra, oğulları arasında taht kavgası çıkmasını önlemek istemişti. Fakat öldükten sonra vasiyeti yerine getirilmedi. Kambyses II, tahta otururken isyanlarla karşılaşır. Halk tarafından sevilen Bardiya’nında (Semerdis) günün birinde idaresinde bulunan

(22)

memleketlerindeki orduya dayanarak taht iddiasına kalktığı takdirde, hoşnutsuzlarında onunla birleşme ihtimali vardı. Bu yüzden Kambyses II kardeşini gizlice öldürtür. Kimse kimin öldürdüğünü anlayamaz.

Lydia ve Babil imparatorluklarının yıkılmasından sonra sıra Mısır’a gelmişti. O dönemde Mısır’ın başında Amasis bulunuyordu. Mısır’a sefer yapılmasının en büyük amaçlarından biri Mısır’ın ekonomik gücü ve Persler’in önündeki en güçlü rakip olmalarıdır.

Kambyses II’nin ordusu Mezopotamya ve Suriye’nin topraklarını çiğneyerek Filistin’e indiği zaman Mısır’a gitmek için iki yol ile karşılaştı. Ya Fenike donanmasının yardımıyla denizden deltaya geçecek ya da Filistin ile Nil arasındaki çölü geçecekti. Deltayı çeviren bataklık ile çöl uzun zamandan beri Asya’dan gelecek akınlara karşı Mısır’ı korumuşlardı. Filistin’in en son kalesi olan Jemisos (Hani Yusuf) ve Serban gölü bölgesi ile Delta arasından uzunca bir çöl bulunuyordu. Kambyses II, Gazze önlerinde bu endişede iken Amasis’in Yunanlı komutanlarından Halikarnaslı(Bodrum) Fanes, Amasis’in hizmetini bırakarak gemileriyle Gazze’ye gelir ve İran hükümdarına sığınır. Ona karadan Mısır’a girmek için çöl çevresindeki Bedevi Şeyhleriyle anlaşmasını tavsiye eder. Bedevi Şeyhler onlara çölü geçmeleri için su tulumları yüklü binlerce deve gönderirler. Kambyses II, Pelus önüne geldiğinde Amasis ölmüş yerine oğlu Psammetik III geçmiştir. Pelus önündeki harpte Mısırlılar ağır bir yenilgi aldılar. Birkaç gün sonra şehre giren Kambyses II yukarı Mısır’ı savaşsız teslim alır. Mısır’ın zaptından sonra ilk defa olarak eski dünya tek imparator idaresi altına girmiş oldu (Herodotos, III: 1–13, 25; Günaltay, 1948: 152–154; Taşkın, 1992: 54).

Kambyses II, M.Ö. 522 yılında Mısır’da bulunuşu sırasında başkent Pasargad’da Gaumata adında bir rahip, Büyük Kyros’un ikinci oğlu Bardiya adıyla tahta çıkar. Gaumata Kambyses II’nin öldürttüğü kardeşi Kyros’un oğlu Bardiya’ya çok benziyordu. O nedenle imparatorluğun en önde gelen iki kabilesinden Mata ve Parsalar düzmece Bardiya’yı, öldüğünü duymadıkları gerçek Bardiya sanmışlardır. Bu haber üzerine Kambyses II Mısır’dan hareket ederek Suriye’ye girer fakat yolculuğu sırasında ölür. Bu olay üzerine Otanes adında bir komutan beş kişiyi İntophornes, Gobryas, Megabyzos, Aspathines ve Hydarnes’i bu yalancı kralı

(23)

öldürmek için görevlendirir. Dareios’da İran’dan Susa’ya gelince onu da aralarına alarak bir plan uygulayıp bu sahte kralı öldürürler (Herodotos, III: 61–72). Bu taht entrikaları sürerken Pers İmparatorluğu’nun yönetiminde çeşitli aksaklıklar ve ihtilaller görülmeye başlandı. M.Ö. 522’de Frigya’yı elinde bulunduran İran-Lydia satrabı Oroites, önce Samos Adası Tiran’ı Polykrates’i, Menderes Magnesiası kentine çağırarak tuzağa düşürdü ve öldürdü. Sonra planlarına engel olan Daskyleion Satrabı Mytribates ile oğlu Kroneispesi ortadan kaldırarak bu satraplığı da ele geçirdi (Herodotos, III: 120).

Darius I Dönemi Siyasî Olayları (M.Ö. 522–486)

Pers İmparatorluğu idari örgütlenişin yetersizliği yüzünden daha başlangıçta birbirini izleyen ayaklanmalarla bunalırken Pers İmparatorluğu’nun başka bir kolundan olan Parthia (İran’ın kuzeydoğusunda bir kent) satrapı Hystaspes’in oğlu Darius I (Darayavahuş) altı Pers soylusunun yardımıyla Gaumata’yı devirdi ve kendini M.Ö. 521’de kral ilan etti. Hystaspes oğlu Darius I artık Kral olmuştur. Araplar dışında bütün Asya ulusları Kyros II’nin aldığı ve Kambyses II’nin genişlettiği topraklarla beraber hükmü altındaydı. Araplara gelince bunlar hiçbir suretle İranlılar’ın boyunduruğu altına girmemişler, sadece Kambyses II’yi Mısır’a geçmeye bıraktıkları zaman müttefikleri olmuştu (Sevin, 1982: 314).

Darius I, tahta geçer geçmez yaptığı bütün kötü işlerden ötürü özellikle Mytribates ve oğlunu öldürdüğü için Oroites’in cezasını vermek istedi. Açıkça bir ordu göndermek istemiyordu zira tahttaki değişikliğin yankıları hala sürüyordu. Darius I’in (Dareios) aldığı habere göre; Oroites 1000 İran askeri tarafından korunuyordu. Phirygia, Lydia, İonia bölgelerini elinde tutuyordu. Dareios bu adamın öldürülmesi için gönüllüler arasında kura çektirir ve kurada Artentes oğlu Bogaios’un adı çıkar. Bogaios, dahiyane bir tuzak hazırlayarak Oroites’i öldürtür. (Herodotos, III: 127–128). Dareios yedi yıllık didinmesinden sonra Pers İmparatorluğu’nun iç barışını yeniden sağladı. İç barışın sağlanmasından sonra imparatorluğun eski ve genişleyen sınırları karşısında yetersizleşen idari yapısına son verme işine yöneldi, devletini yeni baştan örgütledi. Çünkü önceleri İran’ın güneybatı kıyılarından küçük bir prenslikken 20–30 yıl içinde büyük bir

(24)

imparatorluk haline gelen devletin idari yapısı bu büyük devlete yetecek ve uygun düşecek biçimde yapılanmış değildi. Nitekim bu türde iyi düzenlenmiş ve zaman içinde gelişmiş idari yapısı olmadığından, Pers İmparatorluğunda Kambyses II’nin ölümünden sonra karışıklıklar ve idari yapıda çatlaklar meydana gelmiştir. Darius I, bu durumun aksayan yanlarını görüp, imparatorluğu ayakta tutacak idari reformları zaman geçirmeden uygulamaya başladı. Büyük Kyros ile başlayan hoşgörülü devlet politikasını sürdürdü. Persler ve Medler dışında kalan uyruklarına aynı hak ve görevleri verdi, bazen yerli kralları kendi adına ülkeyi yönetmekte görevlendirerek yerine bıraktı. Bu özgürlükçü görüşün doğuracağı sorunları göz önünde bulundurarak, bunu güçlü bir yönetim yapısı ile bertaraf etmenin çarelerini aradı (Sevin, 1982: 315).

Yunanistan Küçük Asya’da ve imparatorluğun diğer bölgelerindeki Grekler üzerinde tesirler yapıyor, entrikalar çeviriyordu. Bu yoldaki müdahaleler bazen Sus sarayını rahatsız edecek ve kızdıracak kadar ileri götürülüyordu. Çünkü Yunanistan’daki sitelerle İran imparatorluğu tebaası olan Grekler arasında haberleşme devam ediyor orada hazırlanan entrikalar Anadolu kıyılarında oynanıyordu.

Bunun neticesi olarak Ege’nin öte tarafındakilerinin tertip ettikleri suikastler, ihtilaller, İran hegemonyasındaki Küçük Asya’da patlak veriyordu. Darius I, iç çatışmaları bastırmakla meşgulken bu hale göz yummak zorunda kalmıştı. İsyanların bazılarını bastırdıktan ve çok kuvvetli bir ordu meydana getirip Yunanistan’a sefer yapmaya karar verdi.

Yunanistan’a gitmek için iki yol vardı. Biri İonya kıyılarından Attik’e giden deniz, diğeri de Trakya ve Makedonya üzerinden geçen karayolu. Birinci en kısa yoldu. Fakat denizyolu büyük orduları aynı zamanda nakledebilmek için pek çok gemiye ihtiyaç gösteriyordu. Bu kadar geminin yolda birden bire düşman hücumuna uğraması ihtimal dâhilinde idi. Böyle bir durum karşısında asker yüklü gemileri korumak için bir filoya ihtiyaç vardı. Ancak bu sayede asker yüklü gemiler İonya kıyılarından Yunanistan kıyılarına kadar bir hücuma uğrasa bile müdafaa edilebilirdi. Bundan başka denizden gönderilecek askeri karada çıkaracakları yerde dost olarak karşılayacak şehirler, limanlar temini lazımdı. Hâlbuki deniz yoluyla gidecek askerin

(25)

çıkacakları Attik Köprübaşı İranlılar’a (Persler’e) karşı büyük bir husumet besleyen Pesistratlar’ın elinde idi. Bu gibi durumlar Darius I’i kara yolunu tercihe mecbur etmişti. Trakya ve Makedonya sahillerinden giden bu dar yolda da güçlükler az değildi. Bu yoldan Yunanistan’a gidebilmek için İskitlerle çarpışmak lazımdı. Darius I, Yunanistan üzerine yürümeden önce İskitleri en iyi keşif merkezleri olan Karadeniz’in kuzeyindeki topraklarda yenerek hem Asya sınırlarında imparatorluğa yapabilecekleri akınları önlemek hem de Yunanistan’a göndereceği orduların yandan bir hücuma uğramaları ihtimalini bertaraf etmek için İskitler üzerine yürümeyi kararlaştırdı (Günaltay, 1948: 174–177).

Bu haberi duyan İskitler meydan savaşına girmeyip azar azar toprak bırakarak çekilecekler, kuyuları doldurarak, çeşmeleri tıkayacak ve otları biçeceklerdi. Çocuk, kadın ve yiyeceklerin bir bölümünü gönderip sadece kendilerine yetecek kadar yiyecek bırakmışlardı ve durmadan kuzeye doğru çekileceklerdi. (Skyth) İskit gözcüleri İran ordusuyla karşılaştılar ve geri kaçtılar. İran askerleri bunların peşine veriyor ama onları yakalayamıyorlardı.

Pers ordusu İskitya’ya içlerinde Sauromatlar’ın ülkelerinde ilerlediler ve kimseye zarar vermediler. Çünkü şehir boşaltılmıştı. Persler bunları kovalamaya devam ettiler ve boş steplere çıktılar. Burada tek insan yaşamıyordu. Darius I, stepe çıkınca orduyu durdurdu ve ordusunu Oaros üzerine yerleştirdi. Bu arada İskitler İskitya’ya (Skythia) doğru geliyorlardı. Darius I, buradaki kovalamayı bitirip batıya yöneldi. İskitleri burada bulacağını zannediyordu. Orduyu yürüyüşle götürüyordu. Bu kovalamaca oyunu böyle sürüp gidiyordu. Bu kovalamaca sırasında Darius I, birçok defa tuzağa yakalandıktan sonra kıtlık içine düştü. Daha sonra ileri gitmenin faydasız olduğunu görüp çekildi. Kral askerlerini geri çekip Tuna’yı geçirdi. Sefer böylece M.Ö. 512’de son buldu. Darius I, buradan eli boş dönmedi. Trakya (Tharakia) ve Makedonya’nın bir bölümü bu sefer sonucunda Persler’in eline geçti. Byzantion ve Khalkhedon ile birlikte Troas bölgesinde Antandros’u (Altınoluk) ayrıca da Lemnos (Limni) ve İmbros (İmros) adalarıda Pers imparatorluğunun topraklarına katıldı (Herodotos, IV: 120–144; Sevin, 1982: 316–317).

M.Ö. altıncı yüzyıl sonlarına doğru İonya satraplığına giren Yunan şehirlerinin durumu bir hayli değişmişti. Siyasal bağımsızlığın elden gitmesinin ve tiranlığın bu

(26)

şehirlerde normal bir hükümet şekli haline gelmesinin doğurduğu hoşnutsuzluğu birde İonya’nın maddi hayatının temeli olan ekonomik bunalım katılmıştı. Bir taraftan Pers gümrük vergilerinin yüksekliği ve bazen iddia edildiği gibi Persler tarafından korunan Fenikeliler’in rekabete girişmeleri, diğer taraftan İonialılar’ın Mısır’daki en büyük merkezi olan Navkratis’in M.Ö. 525 yılında tahrif edilmesi bu hususta hiç şüphesiz etken olmuştu. Fakat M.Ö. 513 yılında Darius I’in deniz yollarını ele geçirmesi İonialılar’ın ticaretini sekteye uğratmıştı. Byzantiya (İstanbul), Khalkhedon (Kadıköy) ve Perinthos’un (Marmara Ereğlisi) Pers boyunduruğundan kurtulmak için yaptıkları teşebbüsler bir sonuç vermemişti. Diğer taraftan aşağı İtalya’da Sibaris’in M.Ö. 511 / 510 yılında tahrip edilmesi, Miletos’un batıyla yaptığı ticaret için büyük bir darbe olmuştu. Siyasal, ekonomik ve ulusal nedenlerden ötürü altıncı yüzyıl sonlarında İonia’da için için bir kaynaşma vardı.

M.Ö. 500 yılında Miletos’un başında bulunan Tiran Aristagoras, Sardes satrabı Artefernes’i Naksos adasına bir sefer yapmaya teşvik etti. Fakat dört ay kadar süren sefer başarısızlıkla sonuçlanınca kendisinin Persler tarafından suçlanmasından korkan Aristagoras, Miletos halkını ayaklandırdı ve Pers boyunduruğu altında ezilen tüm Yunanlılar’ın kurtarıcısı olarak ortaya çıktı. İsyan Miletos’lu Hekataios’un uyarılarına rağmen diğer kentlere de sıçradı ve İonya kıyılarını sardı. İhtilale tüm İonya şehirleri katılmadığı gibi aralarında bir birlikte yoktu. Persler’in seferberlik hazırlıklarını yavaş tutmalarından dolayı ilkin bazı başarılar kazandılar. Sardes üzerine yürüyerek burayı yaktılar. Pers ordusu Sardes’e doğru hareket edince Efesos’a kadar geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu ilk başarıdan dolayı İonia’ya, Karya, Likya ve Kıbrıs şehirleri de katıldı. İsyan Marmara bölgesi ve İstanbul boğazına kadar yayıldı.

Persler M.Ö. 497’de harekete geçince durum değişti. İlk önce Kıbrıs’taki Yunan şehirleri üzerine yürüdüler. Salamis açıklarında İon donanması Pers donanmasına karşı büyük bir zafer kazanmasına rağmen bu şehirler birer birer ele geçirildi. Sonra Pers orduları Anadolu’ya geçerek Marmara bölgesi ve Aiolya’yı İonia’dan M.Ö. 497’de ayırdılar. İonialılar günden güne fena bir duruma düşerler ve birer birer Persler tarafından fethedilirler. Aristagoras, Trakya’daki çiftliğine kaçar ve orada ölür. Lade adası yöresinde yapılan deniz muharebesine Persler, Fenike,

(27)

Mısır, Kilikya ve Kıbrıs’tan alınan 600 gemiyle katılırken, dokuz kentten meydana gelen birliklerden oluşan ve yalnızca 353 gemisi bulunan bir düşman birliği vardı (Roaf, 1996: 212). İhtilalcilerin son büyük dayanağı Miletos ilk önce karadan, Yunan donanmasının uğradığı büyük bir yenilgiden sonra (M.Ö. 495- 494) denizden de kuşatıldı ve ihtilalin altıncı yılında Persler’e teslim olmak zorunda kaldı. Persler buradaki ve yöresindeki birikmiş hazineleri alıp buraları yaktılar (Mansel, 1971: 265–269).

M.Ö. 492 yılı ilkbaharında Sardes satraplığına Darius I’in damadı ve Gobryas’ın oğlu Mardonios (Marduniya) getirildi. Büyük bir kara ve deniz ordusuyla İonya’ya gelen Mardonios, Yunan kentinin başındaki tiranları kovup demokratik hükümetler kurmalarına izin verdi. Sonra İonya (İonia) ihtilalinden dolayı sarsılmış bulunan Thrakia (Trakya) ve Makedonya’da ki Pers egemenliğini güçlendirmek için deniz ve karadan güçlü bir orduyla Avrupa’ya geçti. İhtilale katılmamış olan Thasos (Taşoz) adasını ele geçirdi. Thrak boylarıyla savaştı ve buradaki huzur ve güvenliği yeniden kurdu. Makedonia krallığının yasal bir devlet olarak Pers etkisi altına girmesini sağladı. Ancak gerek donanmasının bir fırtınaya tutularak büyük bölümünün batması gerekse kara ordusunun kayıpları nedeniyle geri çağırıldı. Komutanlığı elinden alındı. Yerine Media’lı Datis ve Artafernesin oğlu Artafernes getirildi (Herodotos, VI: 42–45; Olmstead, 1948: 18–161; Sevin, 1982: 319).

M.Ö. 490 yılında Persler eski İran Hippias’ın tavsiyesi üzerine Attika’nın kıyılarında Evripos (Eğriboz) koyunda Maraton ovasına bir çıkarma yaptılar. Atinalılar Pers ordusunun Maraton’da karaya çıkarak şehirleri üzerine yürüdüğünü haber alınca Sparta’ya bir haberci göndermişler ve kendilerine acele yardımda bulunmasını istemişlerdir. Spartalılar bu isteği iyi karşılamışlar fakat bazı dini nedenlerden dolayı ayın on beşinden sonra geleceklerini bildirmişlerdir. Atina düşmana yalnız başına karşı koymaya karar verir.

Halk meclisi tarafından başkomutan seçilen Myltiades 10.000 kişi tahmin edilen ordusuyla Maraton’a ilerleyip Atina yoluna egemen bulunan Agrieliki tepelerinin alt yamaçlarında mevzi aldı (Mansel, 1971: 272-273). Persler’den önce Yunanlılar saldırıya geçerler ve harp uzun müddet devam eder. İki tarafın mücadelesinde Yunanlılar Pers ordusunu bozguna uğratarak galip gelirler. Pers

(28)

ordusunu bataklığa doğru sürerek çoğunu bataklıklarda öldürürler. Geride kalan Pers askerleri de cesaret edemeyip çıkamayınca Datis, filoya Faler’e (Phaleron) gitmek emrini verir. Fakat yolda Yunanlılar’ın hücumlarına uğrar. Ertesi gün Sunium burnunu aştı. Faler’e girerken Atinalılar’ın yeni bir savaş için cesaretle beklediklerini gördü ve Küçük Asya’ya kaçtı. Atinalılar dünya imparatorunun yenilmez ordusunu kaçırmışlardı (Herodotos, VI: 94–117; Günaltay, 1948: 185; Souza, 2003: 27–31).

Bu arada Mısır’da da hareketli olaylar yaşanıyordu. Mısır’ı fetheden Kambyses II dönerken buraya Parsalar’dan Aryandes adında birini satraplığa atamıştı. Sirenenoyka’daki (Cyrenaica) Dorlar, kralları Arkhesilas’ı İran satrabına itaatinden dolayı Barka (Barco) şehrinde öldürürler. Kralın annesi Faretim Mısır’a gelir ve satraptan yardım ister. Aryandes’de kraliçeye yardım için Barka’ya gider ve orayı kuşatır. Mısır generalleri Sirenenoyka’yı zapt etmeye karar verirken Mısır’a geri çağrılırlar. Darius I, aldığı bu haberden dolayı Aryandes hakkında şüpheye düşer. Aryandes kendi adına kralın gümüş paralarından daha iyi ve zarif paralar bastırmış, kötü muameleleriyle Mısırlılar’ı İran hâkimiyeti aleyhine çevirmişti. Kendisinden müsaade almadan Sirenenoyka’ya saldırmaya teşebbüs etmesi, Darius I’de onun istiklal hevesi arkasında koştuğu şüphesini kuvvetlendirmişti. Bu teşebbüsün muvaffakiyetsizlikle son bulması üzerine Aryandes öldürüldü. Bu olay üzerine Darius I, Mısır’a gelir ve halkın gönlünü alır. Tanrılara ve eski krallara hürmet gösterdi, ihsanlar verdi. Darius I, idaresindeki Mısır çok gelişti. Satraplar, firavunların sarayında oturuyor onlar gibi hüküm sürüyorlardı. Emirlerinde büyük bir ordu vardı. Eski feodal sistem Mısır’da devam ediyordu. Topraklar gibi üzerindeki halkta rakipler arasında bölünmüştü. Darius I, ticareti geliştirmek için Nil nehrini Kızıldeniz’le birleştiren kanalı ikmal etti. Ve gemiler Akdeniz’den Hint denizine geçmiş oluyorlardı.

Fakat Darius I’in şahsına karşı beslenilen bu sevgi Mısır’a yaptığı hizmetlerin minnettarlığı Mısırlılar’da ki hürriyet ve istiklal aşkını söndürecek kadar kuvvetli değildi. Maraton hezimeti onlarda İran boyunduruğunu sarsabilecekleri cüreti uyandırmıştı. Bu cüretle M.Ö. 486’da İran garnizonlarını kurmak teşebbüsünde bulunuyorlar. Vergilerin ağırlığı da bu isyanda etkili olmuştur. Darius I, bu isyana rağmen Yunanistan’a sefer yapmaktan vazgeçmedi. İsyanı bastırmak için ikinci bir

(29)

ordu kurdu. Hem Yunanistan’a hem de Mısır’a karşı harp hazırlığında bulunurken saltanatının 36. yılında M.Ö. 485’de ölür (Günaltay, 1948: 186–189).

1. 4. Perslerin Gerileme Dönemi

Xerxes Dönemi Siyasi Gelişmeleri (M.Ö. 486–465)

Darius I’in ölümünden sonra yerine oğlu Xerxes (Kşayarşa) geçmiştir. Xerxes bütün Mısır’ı Darius I’in zamanınkinden çok daha ağır koşullar altında yeniden köle yaptı ve Mısır’ın satraplığına Darius’un oğlu ve kendi kardeşi olan Akhaimenes’i getirmiştir. Xerxes Atina’ya yapılacak seferin yönetimini ele almadan önce Persler’in ileri gelenlerini çağırtmış ve bir komisyon kurdurmuştur. Komisyonun Yunanistan’a yapılacak olan seferle ilgili niyetlerini öğrenmek istemiştir. Yapılan müzakere neticesinde Yunanistan’a yönelik savaş kararı çıkar (Herodotos, VII: 7–8, 18–19).

Xerxes, M.Ö. 483 yılı ilkbaharında Yunanistan’a karşı karadan ve denizden harekete geçti. Savaşa katılacak birlikler orta Anadolu’da ki Kapadokya bölgesinde toplandılar. Buradan hareketle Halys ırmağı (Kızılırmak) geçilip Maiandros kaynakları (B. Menderes) yakınlarında ki Kelainai kentlerini izleyerek giden güney yolunu kullanarak Alaşehir üzerinden satraplık merkezi Sardes’e ulaştı. Burada bir kış geçirdikten sonra, Çanakkale Boğazı üzerine bu sefer için kurulmuş iki köprüden geçerek Avrupa kıyılarına ayak basmak üzere Gygaie gölüne (Marmara Gölü), Thyateria (Akhisar), Adramytteion (Edremit), Antandros (Altınoluk) ve İllion (Hisarlık) yolunu izleyerek Abydos’a (Nara) hareket etti (Herodotos, VII: 36; Sevin, 1982: 320).

Bu iki köprünün birinden yaya ve atlı askerler, ötekinden ise yük hayvanları ile ordu donanmaları hiç aralık vermeksizin yedi gün yedi gecede karşı kıyıya geçtiler. Ainos (Enez) üzerinden Hebros (Meriç) ırmağını geçip Dariskos ovasında kamp kurdular. Savaş öncesi son hazırlıklar ve ordunun sayımı burada tamamlandı.

Yine Herodotos’tan öğrendiğimiz kadarıyla savaşta Persler’in yenilgisinin Sikinnos adında bir Yunanlı tarafından gerçekleştiğini aktarır. Skinnos Pers ordusu içine gelerek bir Atinalı komutanın kendisini öbür Yunanlılar’dan gizli olarak gönderdiğini ve düşmanın korku içinde olup kaçmak üzere olduğundan bahsedip

(30)

oradan kaçar. Pers ordusu gece olunca sağ ve sol kanatlardan Yunanlılar’ın kaçmasını engellemek amacıyla gemilerini denize yayarlar. Pers ordusu karaya çıkıp Yunan ordusunu dağıtma hesabı yapıyordu. Bu arada Yunan ordusu da arkadan gemileri sarmaya başlamıştı. Saldırıya uğrayan Pers ordusu filosu ağır kayıplar verir (Herodotos, VIII: 75–93).

Bu olaydan sonra Persli komutan Mardonios sefere çıkar. Mardonios Boiotya’ya vardığı zaman Thebaililer ona Yunanlılar’ın ileri gelenlerine para verirse tümenlerini Yunanistan’a daha rahat sokacağına dair tavsiyelerde bulunurlar ve Yunanistan’ı diplomatik yolla egemenliğine alabileceğini söylerler fakat Mardonios bunu kulak ardı eder. İki ordu Boiotya’da karşılaşırlar. Ovaya inen Pers ordusu Yunanlılar’ın inmediğini görür ve saldırıya geçer. Yunanlılar bu saldırıdan büyük zarar görürler ama savaş esnasında Persler’in ünlü komutanı Mosistios’un ölümünden dolayı defin işlemleri için durur. Yunanlılar’da bundan istifade savaşı Plataia ovasına kaydırırlar. Herodotos, IX: 1–66; Aiskhylos, Persler: 1968).

Dariskos’ta ki son hazırlıklardan sonra Pers kara ordusu Thrakia ve Makedonia üzerinden kuzey Yunanistan’da ki Thessalia’ya ve oradan da Thermophylai geçidine, hiçbir direnişle karşılaşmaksızın vardı. Donanmada denizden orduya eşlik ediyordu. Atina’lı devlet adamı Temistokles’in hazırladığı Yunan donanması Persler’i Euboia adasının kuzey kesimindeki Artemision burnunda yendi. Fakat Pers kara ordusu savunmayı püskürtüp Thermophylai’den geçince Yunan gemileri Attika bölgesini korumak için güneye çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Atina kenti tümüyle kuşatıldı. Persler kısa sürede Atina’ya girdiler. Akropolü kolayca ele geçirdiler. İonya ihtilalinde yakılmış olan Sardes’e karşılık olmak üzere, kenti baştanbaşa yakıp yıktılar. Buna karşılık M.Ö. 28 Eylül 480 sabahı Persler’in birleşik Fenike-İon donanması Salamis körfezinde bozguna uğratıldı. Savaşı Attika kıyılarından izleyen Pers kralı Xerxes yenilgiyi görünce aceleyle Yunanistan’ı terk etti ve kışı geçirmek üzere Sardes’te ki satraplık merkezine gitti. Mardonios’un komutasındaki Pers ordusu da Thessalia’ya çekildi. Ertesi yıl bu ordu yine güneye doğru yola çıktı. Atina’yı bir kez daha yıkıma uğrattıktan sonra kuzeye çekilip Plataia ovasında ordugâh kurdu. Bu arada Atina-Sparta birliği Plataiai önünde Persler’le savaşa

(31)

tutuştular. Mardonios öldürülerek savaş kesin olarak Yunanlılar tarafından kazanıldı (Herodotos, VII: 1–239; Sevin, 1982: 320).

Yunanlılar İonia’da ki ırkdaşlarını İran aleyhine isyana sürüklemek suretiyle bu başarılarını kesinleştirmek, Persler’in Ege ve Akdeniz öteleriyle olan münasebetlerine son vermek istiyorlardı. Bu sebeple (Isparta) Spartalı Leotychides idaresindeki Yunan donanması Küçük Asya kıyılarına gitmişti. 300 gemilik İran ordusu Sisam’daydı. 60 bin kişilik bir ordu da Anadolu sahilinde Mykale burnu yanında karargâh kurmuştu. İranlılar Yunan donanmasını görünce savaşmaya cesaret edemediler ve gemileri Mykale’ye getirip karaya çıktılar. İran komutanı İonia’lılara güvenmediğinden Sisamlılar’ın silahlarını aldı. Milletliler’i de dağ yollarının muhafazasına memur etti. İran askerleri şarampollerin önünde kalkanlarını siper alarak bekliyorlardı. Lakedemonyalılar dağ tarafından hücuma geçtiler. İonialılar’da Yunan ordusuyla birleşerek İran ordusunu mahvettiler. Miletoslular Persler’e ihanet edip askerleri Yunan ordusunun geldiği tarafa yönlendirirler ve Persler’e savaş açarlar. Böylece Pers ordusu yenilgiye uğrar. Kara ve deniz yenilgilerinden sonra Persler imparatorluk sınırlarını geri çektiler (Herodotos, IX: 99–107; Souza, 2003: 60–62).

M.Ö. 478/77 yılında Atina merkezi Yunan dünyasının kutsal adası olan Delos olmak üzere “Attika –Delos Deniz Birliği”adını taşıyan siyasal bir birlik kurdu. Bu birliğin amacı Persler’e karşı sürekli mücadelede bulunmak suretiyle adalar ve Anadolu’da ki Yunan şehirlerinin bağımsızlığını sağlamak, Persler’in Yunan ülkesinde yaptıkları tahribatın öcünü almaktı. Birlik donanması ilkin Trakya kıyılarını Persler’den aldılar. Sonra Atinalılar Ege’nin kuzey bölgelerini güven altına aldıktan sonra Rusya’dan Atina’ya ithal edilen hububat için büyük önemi olan Boğazlara bir sefer yaptılar ve başta Byzantion olmak üzere oradaki şehirlerin deniz birliğine girmesini sağladılar (Mansel, 1971: 319–320).

M.Ö. 466 yılında Karya ve Likya kentleri birliğe katıldı. Pamfilya’da Evrimedon (Köprüçay) ağzında Pers donanmasını bozguna uğrattı. Bunun üzerine Persler güney Anadolu limanlarındaki üslerini kaybettiler (Bu yenilgiden sonra Xerxes M.Ö. 465’de öldürülür. Yerine oğlu Artaxerxes I geçer). Ancak bu başarı Atinalılar’la Spartalılar’ın arasını açmaya başlamıştı (Bahar, 2009: 286–287).

(32)

Artaxerxes I ve Darius II Dönemi Siyasi Gelişmeleri (M.Ö. 465–405) Pers-Grek savaşları sonucunda Anadolu Ege bölgesinden kopmuştu. Doğu Grekler’in ürettiği şarap, zeytinyağı çeşitli mallar ve sanat eserleri ya da batı ülkelerinde ve Karadeniz’de Yunan tüccarları tarafından toplanıp doğu mallarıyla değiş tokuş edilen ham maddeler için iyi bir alıcı olmaktan çıkmıştı. Ticaret alanında Atina’nın en büyük rakibi Fenikeliler’di. Mısır ve Batı Akdeniz ülkeleriyle yapılan ticareti ellerinde bulunduruyorlardı. Topraklarının büyük bir kısmı zeytinlik ve üzüm bağlarıyla kaplı olan Attika muhtaç olduğu buğdayı Mısır’dan getirebilirdi. Bu nedenlerden ötürü Atinalılar Mısır ve Kıbrıs’a karşı taarruza geçerler (Mansel, 1971: 302–304).

M.Ö. 460/59 yılında 200 gemilik bir Atina donanması ilk önce Kıbrıs’a oradan da Delta bölgesinde İnaros’un çıkardığı isyanı desteklemek üzere Mısır’a gitti. Atinalılar Persler’e karşı kazandıkları bir zaferden sonra Nil ağzına girmeye ve satraplık başkenti Memfis’i kuşatmayı başardılar. Fakat şehri zapt edemediler. Megabizos (Suriye satrabı) idaresindeki Pers ordusu Mısır’a girip Memfis’i muhasaradan kurtarıp savaşı kendi lehlerine çevirirler. Atinalılar büyük bir zarar görürler. Fakat Persler bu başarıdan gereği gibi faydalanamadılar.

M.Ö. 451 yılında Perikles’in yerini alan Kimon, Sparta ile beş yıllık bir mütareke imzaladıktan sonra iki yüz gemilik bir donanmayla Kıbrıs’a gider. Aynı zamanda 60 gemilik bir kuvvet Nil deltasında patlak veren bir isyanı desteklemek için Mısır’a gönderildi. Kıbrıs’ta ki harekât Atinalılar lehine dönmeye başlamıştı ama Kimon hastalanarak ölünce tekrar başa geçen Perikles bu yıpratıcı savaşa son vermenin çarelerini aradı ve Kallias adında bir diplomatı Susa’ya göndererek Persler’le barış müzakerelerine başladı.

M.Ö. 449 yılı ilkbaharında akdedilen ve tarihlere “Kallias Barışı” olarak geçen bu barışa göre; Atina, Kıbrıs ve Mısır’dan kesin olarak vazgeçiyor, fakat bu fedakârlığa rağmen deniz birliğinin asıl amacını yani İonia’nın bağımsızlığının Persler tarafından resmen tanınmasını sağlamıyordu. Çünkü Pers kralı bir karış toprak dahi kaybetmeksizin yalnız İonialar’a karşı hükümsürenlik haklarını kullanamayacağını, donanmasını kuzeyde İstanbul Boğazı’yla, güneyde Likya’nın doğu kıyıları önündeki Helidon adaları (Beş adalar) arasındaki hattan ileri

(33)

geçmeyeceğini, kara ordularını ise Anadolu’nun batı kıyılarından üç günlük mesafede bulunduracağını taahhüt ediyordu. Bu suretle her iki devletin nüfus alanları sınırlanmış oluyordu (Mansel, 1971: 306–307).

Harbin asıl nedeninin ise Pers harplerinden sonra Atina’nın siyasal ve ekonomik olarak güçlenmesi ve bunda başta Sparta olmak üzere Peleponnesliler’in de endişe duymasıdır (Thukydides, 1972: 58–59).

Peleponnes harplerinin bütün Yunanistan’ı harap ettiği bir sırada Atina en iyi gemilerini en gürbüz askerlerini Sicilya’da kaybetmişti. Bu felaket haberi doğuya gelince başta bulunan Darius II, M.Ö. 449 yılında yapılan antlaşmayı bozma zamanı geldiğine hükmetti. Misya ve Lydia satraplarına Yunan şehirlerinden vergi almak emri verir. Kendiside Spartalılar’la anlaşır. Spartalılar anlaşmayı kabul ettiler. Bu zamandan itibaren küçük Asya’daki Yunan siteleri Pers hükümdarının ve ajanlarının nüfuzu altına girer. Darius II’in iki oğlu vardı. Artakhsatra (Erdeşir-Artaxerxes) ve Kuraş (Kyros). Kuraş anasının da yardımıyla Anadolu eyaletlerinin yüksek komutanlığını elde eder. Büyük kardeşinden önce tahta geçmek içinde annesinin sarayda çevirdiği entrikalara güveniyordu. Böyle de veliaht olmazsa muharebe ile tahtı kardeşinden almaya karar vermişti. Bu düşüncesini icra edebilmek için Yunanlılar’la anlaşmayı düşünüyordu. Babası onu Karanos unvanıyla Küçük Asya’ya gönderir. Ayrıca annesinin himayesiyle Kapadokya, Firigya, Lydia satraplıkları da kendisine verilir. Kuraş (Kyros) menfaati ve geleceği açısından Spartalılar’la anlaştı (Günaltay, 1948: 209–210).

Persler’in Spartalılar’la işbirliği yapması üzerine, Atinalı Alkibiades M.Ö. 407 sonbaharında yüz gemilik bir donanma ile Anadolu kıyılarını geçti ve Notion (Ahmet beyli) önünde demirlemek suretiyle Ephesos (Efes-Efesos) limanlarına giriş çıkışı kontrol altına aldı. Fakat orada aylarca beklemesine rağmen Ephesos’ da Pers parasıyla kurulmuş 90 gemilik bir Sparta donanmasının başında bulunan Lysandros’u harbe zorlayamadı. Bir süre sonra donanmasını ikiye bölme yanlışlığı yapan Alkibiades’in bu hatasını gören Lysandros harekete geçip gemileri bozguna uğrattı. Bu başarısızlığından dolayı Alkibiades radikal demokratlar tarafından başkomutanlıktan azledildi. Trakya’daki çiftliğine çekilen Alkibiades Pers satrabı

(34)

Farnabazos ile ilişkiler kurdu, fakat Spartalılar’ın entrikaları yüzünden Persler tarafından öldürüldü (Mansel, 1971: 336).

Artaxerxes II’den Darius III’e Kadarki Dönem İçerisindeki Siyasi Gelişmeler (M.Ö. 405–336/334)

Artaxerxes II döneminde imparatorluk fazlasıyla toprak kaybetmeye başlamış ve artık bu dönemin imparatorları ülkenin sınırlarını korumaya çalışıp Sparta ve Atina arasındaki çekişmelerden istifade yoluna giderek toprak kazanma arzusuna düşmüşlerdir. Artaxerxes II, bu dönemde imparatorluğun işlerinden ziyade imparatorluk dışındaki işlere hakemlik ederek kendi ülkesinin yönetimiyle ilgilenmemeye başlamıştır. Zaten imparator ile kardeşi Genç Kyros arasındaki taht kavgası imparatorluğu yönetim açısından krize sokmuştur.

Bu dönemde Pers hükümdarı Artaxerxes II’nin (Erdeşir II, Artakhşatra) kardeşi Kyros (Kuras) Pers tahtını ele geçirmek istiyordu. Batı Anadolu satraplığı yapan Kyros tahtı ele geçirmek içinde Anadolu şehirleri halkından birçok Yunanlı bulunan büyük bir orduyla kardeşi Artaxerxes II Mnemon üzerine yürümüş fakat Babil yöresinde Kunaksa’da yapılan bir meydan muharebesinde öldürülmüştür. Yunanlı tarihçi Ksenophon ordusunun başına geçer ve orduyu alıp ana yurtlarına dönerler (Mansel, 1941: 384; Ksenophon: Anabasis; Lloyd, 1998: 39–45). (Harita için bakınız. Ek: 2)

Yunanlı’nın bu muazzam devletin merkezi çevresinde büyük İran ordusunu yarıp geçerek kurtulması sonrada mükemmel bir intikam ile Pers devletine ait topraklar ortasından pervasızca geçerek büyük zayiat vermeksizin Pontos sahiline gidebilmesi muazzam imparatorluğun zayıflığını açık bir suretle meydana koymuş; Pers yıkılmazlığı kanaatini yıkmıştır. Artaxerxes II kardeşinin ölümünden sonra Anadolu kıyıları satraplığını İonya Grekleri’ni zapt etmek amacıyla Tissafern’e vermişti. İstiklalleri için titreyen İonyalılar Lakedomanyalılar’a elçiler göndererek yardımlarını istediler. Peleponnesos galibi Spartalılar, İonyalılar’ın bu talebine karşı Atinalılar’ın eski hamilik rolünü üzerine aldılar. Genç Kyros’un ölümü, Persler’e olan taahhütlerine son vermiş, onları hareketlerinde serbest bırakmıştı. Spartalılar’la son mütareke tekrar ettiği sırada satrap Farnabazos Sus şehrine giderek Artakhşatra

(35)

II’yi Makedonyalılar’a karşı Atinalılar’la ittifak etmeye ikna etti (Günaltay, 1948: 212–214).

Kyros tarafını tutan Pers satrabı Tissafernes’in öç alacağından korkan Anadolu’daki Yunan şehirleri Sparta’dan yardım isteyince kendilerini tüm Yunan dünyasının hamisi sayan Spartalılar bir zamanlar Persler’den aldıkları altınları unutarak Persler’e harp ilan ettiler, Anadolu’ya bir ordu geçirdiler.

Harbin ilk evresi önce Tibran sonra Derkilidias (İonya komutanları) tarafından idare edilen küçük çarpışmalar şeklinde geçti. Fakat yetenekli bir komutan olan Lysandros tarafından korunan Sparta kralı Agesilaos M.Ö. 396 yılında yeni bir ordu ile Anadolu’ya ayak basınca savaş daha da geniş bir alana yayıldı. Savaş Spartalılar lehine gelişti. Persler, Aigospotamai yenilgisinden sonra Kıbrıs’a sığınan Atinalı amiral Konon’u kendi tarafına çekerek onu bir donanma kurmakla görevlendirdiler. Yunanistan’a akıttıkları altınlar sayesinde Spartalılar’ın gerisinde ikinci bir cephe kurmayı başardılar. Agesilaos, Sardes’te Pers satrabı Tissafernes’e karşı parlak bir zafer kazandıktan sonra (M.Ö. 395) Paphlagonia’ya (Paflagonya) girmek üzereydi. Yunanistan’da harp patlak verdi. Bunun üzerine kral Yunan kontinanına geri dönmek zorunda kaldı. Tarihe “Korint Harbi” olarak geçen bu harp M.Ö. 395’den 386 ya kadar sürdü. Lysandros bu savaşta ölür. Persler’den para alan bazı küçük şehirlerin Atina ve Thebai ile birleşmeleri üzerine Yunanistan’da Spartalılar’a karşı bir koalisyon meydana gelmiş oluyordu. Konon’un idare ettiği Pers donanması Sparta donanmasını Knidos‘ta büyük bir bozguna uğratmıştı. Sparta’nın deniz egemenliğine son veren bu muharebeden sonra Pers donanması ilk kez Ege Denizine girdi. Anadolu kıyılarındaki Yunan şehirlerine otonomi vaat etmek suretiyle bunları Sparta’dan ayırıp Persler tarafına geçirdi. Bu süre içinde Persler’den yardım gören Atina kendini toplamaya devam ediyordu. Eski kolonilerden Lemnos (Limni), İmbroz (İmroz) ve Skiras tekrar Atina’ya bağlanmıştı.

Atina’nın dış nüfuzunun günden güne artması, Trasibulos’un deniz birliğini yeniden kurmak teşebbüsünde bulunması (M.Ö. 389), Atinalılar’ın Persler’e karşı isyan eden Kıbrıslılar ve Mısırlılar’ın taraflarını tutması siyasal durumu değiştirdi ve Persler’in tekrar Spartalılar’la birleşmesine yol açtı. Spartalılar, Pers parasıyla yapmış oldukları bir donanmayı Çanakkale Boğazına göndererek boğazı kapadılar.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Keynesçi modelde, gerek para gerekse maliye politikalarıyla denge gelir düzeyini etkilemek mümkün.  Likidite tuzağı varsa, genişleyici para politikasıyla faizleri

Rusya 'nın San Petesburg limanından demir alan ve Cebelitarık'a doğru açılan “Prestige” adlı petrol tankeri, 13 Kasım 2002 tarihinde Galisya'daki Finisterre burnunun 34

Çeşmelerinden akan suyla hastanelik olan Dulkadir köylüleri, Eti Gümüş'ün arazilerini satın almak istediğini öne sürdü.. Çeşme suyundan 7 kişinin zehirlendiği

Aynı zamanda bu ikinci koşuldur, çünkü 0’ın Öklid komşulukları, σ’nın boş olmayan

Bu soruya cevap vermek için öncelikle cari faiz oranını hesaplamalı, sonra da tahvilin 5.. Ancak, enflasyonun borçlanma maliyetleri üzerindeki etkilerini dikkate aldı˘gı-

Merkez bankaları, yukarıda sayılan genel ve özel araçlara ek olarak, döviz kuru po- litikasını yürütebilmek için döviz alım ihaleleri gerçekle¸stirir ve döviz alım

Bu ülkelerin merkez bankaları döviz kuru hedeflemesi nedeniyle geni¸sletici para politikası izleyemedi˘gi için büyüme yava¸sladı, i¸s- sizlik arttı.. Sonuç olarak, bu

Dersin sonunda ö˘grencilerin Türkiye’deki finansal yapı, TCMB’nin görev ve yetkileri, TCMB para politikası araçları, para politikası uygulamalarının ekonomi