• Sonuç bulunamadı

Darius III Dönemi ve Pers İmparatorluğu’nun Çökmes

PERS UYGARLIĞI YÖNETİM MEKANİZMALARI İmparatorluk Yönetimine Genel Bir Bakış

2. Devlet Yönetim

Persler; Akadlar, Asurlular, Hattiler gibi kanunları ihtiva eden belgeler bırakmadıklarından teşkilatları hakkında bilgimiz Yunan kaynaklarının parça parça ve çok noksan olarak verdikleri malumata dayanır. Fakat bu eski kaynaklar arasında maraton meydan muharebesine iştirak etmiş olan bir askerin Pers savaşları hakkında yazmış olduğu dram bazı hususlarda devletin idare tarzı hakkında bir fikir vermektedir.

Bu imparatorluk, zamanı kısa olmakla birlikte, şefkatli, adaletli bir otorite göstermiş, genel barışı emniyet altına alabilmişti. İmparatorluk Asurlular’ın, Babilliler’in zulum ve şiddet üzerine kurulan rejimlerine nispetle insanlık lehine büyük bir terakki merhalesi olmuştur. Dünya üzerinde o zamana kadar görülen devletlerin en büyüğü ve en nizamlısı olan Pers İmparatorluğu’nun ırkları, dilleri, dinleri, gelenekleri birbirinden çeşitli milletleri bir tek bayrak altında toplamak kudretini göstermiş olmasında, idare tarzının büyük bir hissesi vardır. Persler’in hürriyeti sever ruhu, her milleti kendi hususiyetlerinde serbest bırakmak süretiyle Pamir’den Akdeniz’e kadar uzayan bölgede hakiki bir şark konfederasyonu oluşturmaya muvaffak olmuştu. Yalnız Mısır bu konfederasyona ısınamayıp sık sık birlikten ayrılma teşebbüsünde bulunmuştur. İmparatorluğun geniş teşkilatında

devletin birinci rüknü ve devlet kuvvetlerinin merkezi “krallar kralı” denilen büyük kraldı (Günaltay, 1948: 259-260).

2. 1. Kral

Pers krallığı mutlak bir krallığa sahipti “ülkeler kralı” ya da “krallar kralı” ünvanını taşıyan büyük kral tüm dünyanın egemeni sayılır ve istekleri yasa niteliği taşırdı. Nakş-i Rüstem’de Darius bunu şöyle anlatır: “Ben Darius büyük kral, kralların kralı, çeşitli insanlara sahip olduğu ülkelerin kralı, uzak ve geniş büyük yeryüzünün kralı, Hystapes’in oğlu, Achamenidli,bir Persli’nin oğlu, Aryan kökünden, bir Aryan.” Kral Mısır’da olduğu gibi tanrı sayılmamakla birlikte tanrı Ahuramazda’nın yer yüzündeki temsilcisi olarak kabul edilirdi. I. Darius Nakş-i Rüstem’deki yazıtında “Büyük tanrı Ahura Mazda ki o bu yeryüzünü yarattı, ki o öteki cenneti yarattı, ki o insanları yarattı, ki o insanlar için refahı yarattı, ki o Darius’u kral yaptı, çoğunluğun kralı, çoğunluğun lordu” diyerek güç ve kuvvetini tanrıdan aldığını açıkca anlatmaktadır (Tolman, 1908: 43). Büyük kralın yetkileri sınırsız olmakla birlikte devlet işlerinde söz sahibi olan bir danışma kuruluda vardı. Bu kurum Pers imparatorluğundaki yedi büyük boyun başkanlarından oluşuyordu. Para basmak yalnız kralın hakkı idi. Ahuramazda’nın adaletini yeryüzünde yayan bir temsilci olduğundan kral özellikle cezai işlerde yargıçlık yapmakla yükümlüydü. En yüksek yargıçta kendisi idi. Bunun yanında kral tarafından seçilmiş yargıçlarda vardı. Kral bunların hak ve adaletten ayrılmamalarına çok özen gösterirdi. Örneğin I. Darius zamanında İonia (İonia) satraplığına karanos olarak getirilen Otones bu göreve gelmeden önce kraliyet yargıcı olarak babasının derisinden yapılma bir koltukta oturarak karar vermek zorundaydı. Çünkü babası Sisamnes haksız hüküm vermek için rüşvet alınca Kambyses tarafından derisi yüzülerek öldürülmüş, yargıçlık yaparken oturduğu koltuk da yüzülen derisiyle kaplanmıştı. I. Darius’un mezarı üzerindeki uzun yazıtta krallar doktrini şöyle ilan edilmekteydi: “Adaleti sevdim yalanı sevmedim istek ve buyruğum; yetime, dula karşı hiçbir şekilde adaletsizlik yapılmaması olmuştur. Yalancıyı şiddetle cezalandırırım. Fakat tarlasını süreni de ödüllendirdim.” Büyük kral ordularında baş komutanıydı. (Sevin, 1982: 326).

İran siyasi kültüründe hükümdarlık kendisini krallık, yönetim ve kurumlar üzerindeki etkileşimde gösterirdi. Bu etkileşim ortak kültür, ortak değerler ve ekonomi çatısı altında işlevsellik sağlardı. Persler’in hükümdarlarının çoğu kendi kanunlarının yasallaşması için çabalamışlardır ve kendilerinden önceki kanunlarla, kendi koydukları kurallar arasında bir benzerlik sağlamaya çalışmışlardır. Bunu yaparkende kendilerini önceki hukuk geleneğinin haklı mirasçıları olarakta göstermeyi ihmal etmemişlerdir. Pers hükümdarlığı çoklu yönetimini tek politik birey üzerinden tanımlayıp, hiyerarşik kozmoloji ve siyasi kültür bağlamında işlevseleştirirdi. Bu hiyerarşik düzende en üstte tanrı, hükümdar, yönetilenler, evren, ülke ve bölgeler hiyerarşisi gelir. Burada önemli olan hükümdarın tanrı ile kulları arasında aracı görevi görmesidir. Bunun sonucunda da onlar üzerinde baskın olup bireysel kültürler üzerinde aşkın (üstün) bir konuma sahip olur. Bunun ötesinde etnik ve coğrafik komplekse sahip bir toplumu yönetir. Hükümdar, hükümdarlık üzerinden kendisini, soyunu ve en yakın akrabalarını kurumsallaştırıp temsil ediyordu (yani üst kademelere hep yakın çevresinden kişileri tayin ediyordu) (Garthwaite, 2005: 11-13).

2. 2. Veliahtlık

Ksenophon’dan öğrendiğimiz kadarıyla “veliahtlar ve Pers büyüklerinin tüm çocukları kralın sarayında yetiştirilir, orda güzel ölçülülük dersleri alır; dürüst olmayan hiçbirşey işitmez ve görmezlerdi. Çocuklar kralın onur verdiği ya da gözünden düşen kimselerin adını işitir, böylece çok küçük yaşta buyruk vermeyi ve buyrukları yerine getirmeyi öğrenirlerdi.”(Ksenophon, Kyropedia. IX: 1) Herodotos’ ta, “bir çocuğa beş yaşından yirmi yaşına kadar yalnız üç şey öğretiyorlardı: Ata binmek, ok atmak, doğruyu söylemek”(Herodotos, I: 136) diyerek bu eğitimin önemini belirtir. Pers hanedanında krallık babadan büyük oğula geçiyordu fakat; büyük oğlun anasının asil olması ve babasının krallığı zamanında doğmuş olması göz önünde bulunduruluyordu. Büyük Darius’un son zamanında veliahtlık meselesi ortaya çıktığı zaman, zevcelerinden olan Büyük Kuraş’ın (Kyros) kızı Atossa, kendi oğlu Kşayarşa’nın (Xserxes) krallığı zamanında doğmuş olduğunu ileri sürerek Gobryas’dan doğan büyük oğlu Artabazan’a tercih edilmesini iddia etmişti. Bu istek

Darius I tarafından da kabul edilerek o zamana kadar veliahd olması gereken büyük oğlu yerine Xerxes’in veliahdlığını ilan eder.

Genç Kyros’da krallığın kendi hakkı olduğu iddiasıyla kardeşi Artakhşatra (Artakses) II’ye isyan ettiği zaman bu eski örneği ileri sürmüştü. Fakat imparatorluğun gerileme devrinde bu eski geleneğe riayet imkanını bertaraf etmek için tahta namzed olacak prenslerin ortadan kaldırıldığını, krallığa saray faciaları tertip edenlerin istedikleri prenslerin geçirilmiş olduğunu öğreniyoruz (Günaltay, 1948: 268-269).

2. 3. Satraplık

Büyük kral eyaletlere bölünen imparatorluğu merkezden atadığı genel valilerle yönetiyordu. İmparatorluk her biri “krallığın koruyucusu” anlamına gelen bir satrap (khşatrapa, gerekse satrapos) tarafından yönetilen satraplıklara yani valiliklere ayrılmıştı. Pek çok yönüyle Asur İmparatorluğu’nun eyalet yönetimi biçimine benzeyen satraplık sistemini büyük Kyros’un Medler’den benimsediği sayılır. Ancak bu sistemin Kyros dönemindeki durumu konusunda fazla bir şey bilinmez. Vergi bölgeleri ile birlikte satraplıklar I. Darius döneminde yeniden bir düzene sokuldular. Bu yeni düzenlemede mülki otorite ile askeri otoritenin tek kişinin elinde toplanmasına özen gösterilmiş böylece satraplıkların zamanla bağımsızlığa yönelmeleri olasılığı önlenmeye çalışılmıştır (Olmstead, 1948: 59; Sevin, 1982: 326).

Bu satraplıklar şunlardır:

1- Parsa: Pers Satraplığı. Pasargad ve Persepolis burada idi (Bugünkü İran). 2- Uvaja: Elamı (Bugünkü yeri Zağros dağları boyunca uzanıp Tigris nehrinin 250 km. doğusunda bir yer), Darius’un çok defa merkez yaptığı Sus şehrine nisbetle Susionia da denilirdi.

3- Babirus: Kalde satraplığı.

4- Athura: Asur (Yukarı Dicle ırmağı üzeri merkezli bir yer). Habur’ dan Zağros dağlarına kadar.

6- Mudraya: Mısır

7- Deniz Halkları Satraplığı: Kilikia (Bugünkü Mersin tarafları)- Kıbrıs satraplığı.

8- Yauna: Likya (Günümüzde Antalya ilinin batı kesimi, Muğla’nın güney doğu ucu), Kayra (Aydın ve Muğla illerinin büyük kısmı, Denizli’nin batı ucu), Pamfilya (Antalya ilinin doğu kesiminin hepsi, Akdeniz’den Toroslar’ın güney eteklerine uzanan kıyı şehri) ile sahil Yunan kolonileri, İonya (İzmir ve Aydın illerinin Ege denizi kıyısındaki tüm batı kesimi ile Yunanistan’ın Sakız ve Sisam adaları), Eolya’yı (İzmir ilinin kuzeyi, Yunanistan’ın Midilli adası)kapsıyordu.

9- Çparda: Lidya (İzmir ilinin doğusu Manisa ilinin büyük bir bölümü Kütahya, Uşak illerinin batı uçlarını kapsayan bölge) ve Misya (Balıkesir ilinin tümü, Manisa, İzmir, Bursa, Kütahya ve Çanakkale’nin bir kısmını kapsar)

10- Medya (Günümüz Tahran ilinin yakınında bir yer) 11- Armenia (Ermenistan)

12- Katpaluka: Küçük Asya’nın Toroslar’dan Karadeniz’e kadar uzanan kısmıdır. Kapadokya (Bugünkü Nevşehir dolayları).

13- Parthava: Hirkanya ve Partya (Antik İran’ın kuzeybatısında bir yer. Bugün Türkmenistan ve İran dolayları)

14- Zarangiye: Zaranka

15- Haraiva: Ariya (İran ve Hindistan arasında yaşayan bir kavmin adı) 16- Uvarazmiya: Harezm (Türkmenistan ve Özbekistan arasında bir yer)

17- Bakhteris: Bakteriyana (Afganistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan’ın bir kısmını teşkil eden bölge)

18- Sughda: Sugdiyana (Özbekistan’da Semerkand ve Bukhara topraklarını içerir)

19- Gandara: Kandalar (İndus vadisi tarafları) 20- Sakalar: Seyhun ötesindeki Türk illeri.

22- Horauvatis: Arakhosya (Afgsnistan’da Kandahar)

23- Makalar: Harmund geçidi bölgesi (Tolman, 1908: 5; Günaltay, 1948: 170– 171; Sevin, 2001: 115–213).

Sonraları satraplık anlamı merkezi hükümetin otoritesini temsil eden bir anlam olmaktan çıkmış birleşik Pers devleti içinde sadece bir idari bölümü ifade etmeye başlamıştır. Hatta Pers ülkesi bile, bazı imtiyazlara sahip olmakla beraber, aynı şekilde bir idari bölüm sayılmıştır. Bazı satraplıklar mesela batı Anadolu’daki Daskileion satraplığı kuşaklar boyunca ırsi bir makam imiş gibi aynı ailede kalmıştır. Darius’un ölümünden sonra imparatorlukta Fratarakta unvanını taşıyan 127 alt-satrap bulunuyordu. Satraplık başına ortalama beş alt-satrap düşmesine rağmen, Frataraktalar tarafından oluşturulan “Yediler Meclisi” önemli bir yönetim organıydı. Buradan anlaşıldığına göre satraplıkların büyük bir kısmı yedi yönetim birimine ayrılmıştı. Karahmara adı verilen bir tür kadastro defterinde bu birimlerin yüzölçümleri, sınırları ve özellikleri ayrı ayrı kaydediliyordu. Sivil ve askeri gücün bir elde toplanması bir çok hallerde satrapların merkezi hükümet karşısında özgür kalmalarına ve hatta ayaklanmalarına yol açmıştır. M.Ö. 5. yüzyıl ortalarında birçok satrap isyanı görülüyor (Mielke, 2002: 702-703; Mansel, 1971: 256-257).

Her satraplıkta birbirine bağlı olmayan, her biri saraydan atanan ve genellikle Pers ya da Med soyluları arasından seçilen üç büyük memur bulunuyordu. Satrapların yanında bir genel yazman vardı. Görevi satrabın yönetimini izleyip saraya rapor vermekti. Askeri yönetim ve eyalet ordusunun yönetimi ise bir komutana bırakılmıştı. Çoğu kez de satrap ve genel yazmanın arası hep açık olurdu. Darius bununla da yetinmeyerek her yıl eyaletleri denetleyerek rapor vermek üzere “kralın gözü” ve “kralın kulağı” denilen bir takım memurlardanda yararlanıyordu. Kendilerini koruyan ve gerektiğinde de yardım eden bir askeri birliğin koruması altında hiç beklenmedik zamanlarda her işi inceler, genel durumu denetler ve krala rapor verirlerdi. Saray bu memurların raporlarına göre kesin tavrını ortaya koyardı. Kötü yöneticiler hemen merkeze alınarak ya mahkeme edilerek öldürülür ya da kendilerini savunmalarına olanak tanınırdı.

Satrap ve öteki yöneticiler eyaletlerinin yönetiminde bağımsızdılar. Satraplıklarda yaşayan türlü ırktan uluslar kendi gelenek ve görenekleriyle yasalarını

ve varsa başka özelliklerini korumada serbesttiler. Satraplar ancak siyasal bir zorunluluk gördükleri zaman bu işlere karışacaklardı. Satrapların en başta gelen görevlerinden biri vergileri zamanında toplamaktı. Bunun yanında eşkiyalığa karşı savaşım, iç düzenin korunması, ulaşım güvenliğinin sağlanması ve tarımın korunup geliştirilmesi de satrabın sorumluluk alanına giren önemli görevlerdi. Örneğin Darius’un satrap Gadatas’ı Anadolu’da ağaç diktirdiği için kutladığı söylenir. Satraplarda büyük kral gibi boş zamanlarını avla geçirmekten hoşlanırdı (Sevin, 1982: 326-327).

2. 4. Ordu

Pers askeri eğitiminin temelini ata binmek, atla avlanmak, ok atmak ve mızrak kullanmayı bilmek oluşturuyordu. Ağır (miğferli ve zırhlı) veya hafif Pers süvarisi Hellenler’i oldukça etkilemişti. Med topraklarından gelen ve kraliyet haralarından yetiştirilen Nesea atları çok ünlüydü. Nakş-ı Rüstem yazıtında birinci Darius’un askeri yönü şöyle belirtilir. ‘Eğer bir asi görürsem veya onu görmediğim zaman bile hem ellerim hemde ayaklarımla becerikliyimdir. Süvari olarak iyi bir süvariyimdir. Okçu olarakta hem ayakta hemde at üzerinde iyi bir okçuyumdur. Mızrakçı olarak hem ayakta hem at üstünde iyi bir mızrakçıyımdır’ (Aktaran: Casabonne, 2007: 32).

Antik çağın en önemli güçlerinden biri olan Persler M.Ö. 550 yılında Ön Asya’nın önemli devletlerin biri olan Medlere karşı zafer kazanarak, başta İran olmak üzere, batıda Halys Irmağı’na değin uzanan Ön Asya ülkelerini içine alan büyük Pers İmparatorluğu’nu kurmuşlardır. Kısa bir sürede coğrafi olarak çok geniş bir alana yayılan Pers İmparatorluğu için hem ele geçirdiği toprakları koruması hem de yayılmacı siyasetini sürdürebilmesi açısından güçlü bir orduya sahip olmak en önemli unsurlardan biridir. İmparatorlukları aslında belirli bir etnik-kültürel kimliğe sahip insan topluluğunun savaşla ya da askeri zorlamayla diğer toplumları kendi hâkimiyeti altına alması olarak tanımlayabiliriz. Çeşitli halklardan oluşan birlikteliğin dağılmaması için her ne kadar barışçıl tavırlar sergilense de askeri örgütlenme imparatorluklar için hayati bir önem taşımaktadır. Pers yönetim sistemi içersinde askerlik tüm sınıflar için zorunlu bir görevdi. Bu yüzden de eğitim Persler için çok büyük bir önem taşıyordu. Herodotos’a göre, “bir çocuğa beş yaşından yirmi

yaşına kadar yalnız üç şey öğretiliyorlardı: Ata binmek, ok atmak, doğruyu söylemek”(Herodotos, I: 136)Pers ordusu, ondalık sisteme göre, yani onlu, yüzlü ve binli birliklere ayrılmıştı. On kişiden oluşan bir birlik bir dathapatiş’in, 100 kişiden oluşan bir birlik bir satapatiş’in, 1000 adamlık bir birlik bir hazarapatiş’in ve 10.000 kişiden oluşan bir birlik ise bir baivarapatiş’in komutası altında bulunuyordu. Daha yüksek rütbeli subaylar ile başkomutanlar ise Pers ve Med soylularından seçilmekteydiler. Kralın ordusu içindeki en seçkin birlik 10.000 kişiden oluşan ve ölümsüzler adıyla anılan birlik idi.

Ordu içerisindeki işlemlerinde ise; kendi bölüğünü düzenli bir biçimde tutmayı başaran bir yüzbaşı eğer orduda da ihtiyaç varsa binbaşılığa terfi ettirilirdi. Böylece bölük komutanları arasında başarılı olanlar da yüzbaşıdan boşalan yerlere yükseltilirlerdi. Görevini en güzel biçimde yapan onbaşılar takım komutanlığına getirilirlerdi. Beş kişinin başında olanlar ise onbaşılığa gelirdi. Böylece herkes kendi komutanına itaat ederek yükselme şansı yakalamış oluyordu. Ayrıca komutanlarına daha fazla itaat eden beş kişinin başlarının, takım komutanlığına, onbaşıların bölük komutanlığı ya da bölük komutanlığı yardımcılığına atandığı da oluyordu (Ksenophon, Kyropedia. II: 1).

Ordu, merkezi güçlerin yanı sıra satraplık ordularının bileşiminden oluşmaktadır. Ordunun çekirdeği soylu Pers ve Medler’den teşkil edilmiştir. Mer- kezdeki kralın iktidarı uyruklarının bağlılığına, yani vergilerin ödenmesine ve askerlik hizmeti yükümlülüğünün yerine getirilmesine dayanmaktadır. Ayrıca imparatorluk sınırlarında huzurun ve düzenin sağlanmasının temelinde de iyi teşkilatlanmış bir ordunun önemi büyüktür. Erken dönemlerde Pers ordusunun, her askerin kendi donanımını sağladığı bir milis ordusu olduğu düşünülmektedir. Egemenlik alanının genişlemesiyle birlikte bu ordu, Perslerin yanı sıra Medler’in ve Doğu İran kavimlerinin hizmet ettiği sürekli bir orduya dönüşmüştür. Ordunun çekirdeğini oluşturan sürekli orduya “spada” adı verilmektedir ve bu ordu mızrak alayları, okçular, piyadeler, at ya da deve üzerindeki süvariler ve savaş arabalarından oluşmaktadır. Bununla birlikte ölümsüzler olarak tanımlanan ve Pers-Med yüksek soylularından oluşan seçkin birlikler de yer almaktadır ki, bunlar kralın “yakın korumaları” olarak da adlandırılmışlardır. Gerektiğinde, satraplık ordularının yanı sıra imparatorluğun buyruğundaki halkların oluşturduğu diğer ordular da bu çekirdek

orduyu tamamlamışlardır. Ayrıca, kalelerde ve garnizonlarda konuşlandırılmış bir sınır-işgal ordusu ve öncü birlikler de yer almaktadır. Kentlerdeki (akra) ve kırsal kesimdeki (khora) garnizonların bakımı, satraplar tarafından yerel kaynaklardan sağlanıyordu. Bu garnizonların görevi, ülkenin korunması ve tehlikeli durumlarda birliklerin hızla hazır tutulmasıdır. Ayrıca garnizonların komutanlarının büyük kral tarafından atandıkları ve bunların krala karşı doğrudan sorumlu oldukları da bilinmektedir. Özellikle dördüncü yüzyılda paralı askerlerin ordu içinde yoğun bir şekilde yer aldıkları görülmektedir. Erken dönemlerden itibaren Asya ve Yakındoğu’da yaygın olarak kullanıldığını bildiğimiz savaş baltaları Pers ordusunda da sıklıkla kullanılmıştır. Bu baltalar uzun-ince saplı ve keskin ağızlıdır. Hafif bir silah olduğu için süvari ve piyadeler tarafından rahatlıkla taşınabilmektedirler. Keskin ağızlı bir silah olması nedeniyle de miğfer ve zırhların içine kolaylıkla işleyebilmektedir.

Pers okları kamış ya da ince çubukların ucuna üçgen şeklinde bölmeli bronz uçların takılmasıyla yapılmışlardır. Denge unsurunun sağlanması için üzerine üç tüy takıldığı bilinmektedir. Nispeten hafif bu oklar geniş başlı olmaları nedeniyle kalkan ya da zırhları delmekten çok zırhsız hedeflere karşı daha etkiliydiler. Disiplinli ve eğitimli birlikler olmasına karşın Pers okçuları Yunan kalkan ve zırhlarına karşı çok etkili olamamışlardır. Pers piyadelerinin göğüs göğse savaşta kullandıkları en önemli silahlardan biri de mızraklardır. Bunlar tek elle ya da kargı gibi iki elle tutuluyorlardı. Herodotos eserinde muhafızların ve ölümsüzlerin gümüş ya da altından yapılmış elma veya nar şeklindeki mızrak dipçikleri taşıdıklarından bahseder (Herodotos. VII: 40–41). Persler göğüs göğse savaşta mızrakların yanı sıra çok çeşitli silahlar kullanmışlardır. Bu silahların çoğu Med, Yunan, Mısır ve İskit kökenli silahlar olduğu bilinmektedir. Bunlardan en karakteristik olanı İskit kökenli bir silah olan akinakes’tir. Akinakes, 34–35 cm. uzunluğunda, düz, sıklıkla demirden yapılmış çift yüzlü kısa bir kılıçtır. Antik kaynaklarda altından yapılmış örneklerden de söz edilmektedir. Bu silahın kemere takılması için düzenlenmiş ilginç bir sapı bulunmaktadır.

Pers ordusunda savunma aracı olarak değişik formlarda kalkanlar kulla- nılmıştır. Büyük dikdörtgen şeklinde, hasırların bir araya getirilip deriyle bir- leştirilerek güçlendirilmesiyle yapılan kalkanlara spara adı verilmektedir. Bu

kalkanları taşıyanlar ise sparabara olarak adlandırılmaktadır. Bu tip kalkanların Büyük Kyros’tan başlayıp Genç Kyros’un Kunaksa savaşına kadar kullanıldıkları düşünülmektedir. Ortaçağda da benzeri kalkanlar kullanılmıştır. Bu kalkanlar özellikle ön saflardaki piyadeler tarafından bir bariyer ve kalkan duvarı olarak hizmet görüyorlardı. Hafif malzemeden yapılan kalkanlar yaklaşık omuz hizasındaydı. Bu tip kalkanların paralı askerler de dâhil Pers ordusunun büyük kısmı tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Orduda kullanılan diğer bir kalkan tipi de keman şekildeki kalkanlardır. Her iki taraftan oyulmuş yuvarlak şeklindeki görünümüyle bu adı almışlardır. Bu tip kalkanlar sparabaların arkasında 2.-3. sıralardaki askerler ya da muhafız alayları tarafından taşınmaktadır.

Persler’in savaş bayrakları kullanıp bu bayraklar parlak renklerle boyalı olup uzun bir kazığın üzerine konulmuş kartal biçimindeydi (Ksenophon, Kyrou Paideia. VII: 1). Bayraklar olasılıkla savaş alanında düzenin işareti olarak ya da saldırı sinyali olarak kullanılmış olmalıdır. Pers komutanlarının kendi kişisel bayraklarının varlığından yola çıkarak, bunların savaş alanındaki pozisyonu ve otoriteyi simgelediği sonucuna da varabiliriz. İşlevsel olarak bakıldığında ise birliklerin ayrımında ve geniş alanlara yayılan ordunun kontrolünde bu bayraklara ihtiyaç duyulduğu düşünülebilir. Bayraklar üzerinde çeşitli hayvanlar, bitkiler, dini ya da mitolojik semboller betimlenmektedir. Zaman zaman geometrik desenler de bu bayraklar üzerinde görülmektedir.

Kyros zamanında sekiz oklu arabalar yapılıp bu arabalarda on altı öküz çekildi. Normal arabaların yükünden fazlasını taşımaya başladılar (Ksenophon, Kyrou Paideia. VI: 1). Savaş alanında ya da özellikle destek kuvvetlerin beslenmesi için iaşe taşımakta önemli bir rol oynamışlardır. Savaş arabaları Persler tarafından çok çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. Bu arabalar Persler için saldırı aracı olarak değil otorite ve gücün sembolü olarak önem taşımaktadır. Askeri ve dini törenlerde güç sembolü olarak, avlanmaya ya da savaşa giderken de nakliye aracı olarak işlev görmekteydiler. Kyros zamanında üç yüz savaş arabasına birer asker biniyordu. Kyros bu arabaların kullanımını yasaklayıp daha uygun olanlarının kullanılmasına karar verir. Arabaların tekerlekleri güçlendirilip kırılma tehlikeleri ortadan kaldırıldı. Dingillerin uzun yapılması ise devrilme olasılıklarını düşürüyordu. Arabacıların yeri tahtadan bir kule şeklindeydi, böylece arabacı boğazına kadar korunuyordu. Her

arabacı silahlanarak dingillerin uçlarına orak gibi keskin bir alet taktıklarından düşmana daha fazla zarar verirlerdi. Ayrıca yolda arabaların tamir edilmesi durumunda ise her arabanın üzerinde bir tırpan ve bir bel bulundurmaları

Belgede Perslerin yönetim politikası (sayfa 50-88)

Benzer Belgeler