J
KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLER
|
i
rr i
Í ! (O \Selim S ırrı, 2 m a rt 1957 cum artesi akşam ı, evinde, so frasın ın b aşın d a b ir denbire öldü. Seksen üç y aşında H ak k ın rah m etin e k av u şan bu ih tiy ar in san, 1908 M eşrutiyet in k ılâ b ın d a n son ra toplum h a y a tım ız d a b eliren önem li ve tesirli şahsiyetlerden b irid ir. Beşer a ra sın d a tek eşitlik noktası olan ölüm, sona v a rd ırd ığ ı bu u zu n öm rü d o ld u ran şahsî o layları silebilir; fa k a t to p lu lu ğ a geçmiş h izm etlerin i yok edemez,
etm em elidir de.
' Çocuk hafızam da onun en eski h a vali, şu d u r: K ocam an bir a t üstünde y a v e r kordonlu subay elbisesile gene, y a k ışık lı bir asker. İh tilâlin beşiği Se- lâ ııik ten d ah a kim se gelm ediği için N iyaziler, E nverlerden önce biz, o za m an İstanbulda iki h ü rriy e t kah ram an ı ta n ım ıştık ; Selim S ırrı. Rıza Tevfik. B unlar, .sokaklarda, m eydanlarda K a- n u n .i Esasinin ilân ı h ak k ın d a n u tu k lar veriy o rlar, otuz üç sene sürm üş istib d a d ın k ö tü lü k lerin d en bahsediyorlar. K avuştuğum uz h ü rriy e tin İyiliklerini sayıp d ö küyorlar; m illet de «Yaşasın İttih ad ve T erakki!» diye ç ıld ıra sıy a bayram ediyordu. Ne oldu, ne bitti, bilm iyoruz; k ısa zam an sonra h er iki k ah ram an da sahneden çekildiler. İsim leri söylenmez, cisim leri görülm ez oldu. B ir eyyam sonra Selim S ırrı yeniden ortaya ç ık tı. Bu defa sırtın d a subay elbi sesi yo k tu . H attâ belden Y ukarısı çıplak tı. K an u n .i Esasiden, h ü rriy etten , is-, tlbdaddan bahsetm iyordu. M eydan n u t ku söylem iyordu. Yeni bir davaya bağ la n m ıştı: Beden terbiyesi. Bu söz o- n u n d u r. İlk defa «terbiye» ile «beden» k av ra m la rın ı b irb irin e bağlayıp söyle yen T ürk, Selim S ırr ıd ır. O zam ana k ad ar «terbiye» edeb an lam ın d a k u l la n ılırd ı; «beden» de ancak hasta olup bozulduğu v ak it v a rlığ ın d a n haberim iz olan bir hak vergisi idi. B unun te rb i yesi olur m uydu? Yersin, içersin, yatar uy u rsu n ; b u n lard an a rta k alan zam anın b ir k ısm ın d a da üç beş k u ru ş k azan m ak için olduğu k a d a r ç a lışırsın !... Esas, ru h tu r, zekâdır, k a fa d ır. Onu parlatm alı, onu terb iy e etm eli. O dev rin bu m iskin k a n aatin e kuvvetli kolu ile ilk y u m ruğu Selim S ırrı vurdu.
Selim S ırrın ın getirdiği yeni fik rin d ü stu ru şu idi:
Salim kafa, sağlam vücııd...
O, bu özdeyim! söylediği devirde a n nelerim iz, tişüm iyelim diye bize uzun y ü n donlar, k alın Selânik fan ilâları giydirir; daha kü çü k k en de dikişli p a m uk z ıb ın la r içinde b izleri m um yalar gibi sa rıp sa rm alarlard ı. Çoğumuz, başı y u k a rı k a ld ırm a k a y ıb sa y ıld ığ ı için sokakta önüm üze bak arak , y ü rü r; okullarda, sın ıfla rd a aynı suretle k a fam ızı öne iğ erek o tu ru rd u k . Dik y ü rüm e, dik o turm ayı T ü rk gençliği Se lim S ırrıd a n öğrenm iştir. K endisi de o zam anın bizleri gibi b iraz kam burca durd u ğ u için bu çelişmeyi şakacı söz lerle giderm eye ç a lışır, m u h a ta b la rın ı g ü ldürürdü. K am bur d u rm an ın fe n a lı ğı, ciğerlerin az h av a a lıp verm esinde, ancak üst k ısım la ra hava girdiği için alr h ısım la rd a k i k a n ın oksijenle tem
iz-C
H A S A N
-
Y a z a n
ÂLİ
1
i
lenm em esine sebeb o lm asın d ad ır, d iyerek b ü tü n b ir gençliğe şu kum andayı v e rm işti:
Sayı ile nefes al, biiiir!..
«Derin, daha derin!» diye b ağıran Selim S ırrın ın , bize ra h a t nefes a ld ı ra n o y arıcı sesini şim di duyuyorum ; nna npıpr h o rd u olduğum uzu bir kere
bl sim siyah çarşafiara bürünm üş, h a ttâ bir k ısm ı peçesini bile açm am ıştı. Se lim S ırrı, k apalı T ü rk k a d ın ın ı bu k ap k ara sargı bezleri içinde h o p latıp z ıp la tm ıştır. Şimdi h ik ây e o larak h a tırla d ığ ım ız bu gülünç, fa k a t a ğ la n a cak hali düşünüp bugünlere n erelerd en rfairv-uo rtMııfiıımıi7.ıı nenelerim iz, iyi bil— d ah a d ü şünerek ölüm ünün acısı içinçle
h â tıra sın ı m innetle anıyorum . Selim S ırrıy a gelinciye k a d a r o kul la rd a y a p tığ ım ız beden işlemi, ancak b arflk sli jim n astik ti. Alman usulüne göre u y gulanan bu ta rz ın dayandığı ilim esaslarından hiç kim senin haberi yoktu. Gülle k ald ırm a k , dem ir çu b u k la r üstü n d e oynam aktan başka bir şey bilinm ezdi. S elim S ırrı, n asıl isabetli b ir buluşla İsveçe gitti? O rada b ir gene öğrenci gibi n a sıl beden öğretm en o- k u lu n a girip b u n ları öğrendi? M uhak k ak olan şu d u r: Bu buluş, ona. ilerlem e tarihim izin ön sın ıfın d a bir adam ol m a şerefini k a z a n d ırm ıştı.
O zam anın yobazları İle bıkm adan, y ılm ad an m ücadele eden Selim S ırrı, gençleri soym ak suçu ile töhm etlendi- rilm işti. İlk defa, İsveç usulü beden terbiyesini gene k a d ın la rım ız a ö ğ ret m ek için o nlardan on beş yirm isini Pir aray a to p lad ığ ı zam an bu s u ç la n d ırıl ma, son h ad d in i bulm uştu. H albuki topladığı gene k a d ın la r, kuk u m av
gî-m elidirler.
Selim S ırrı, T ürkiyedeki garblılaşm a h a re k e tin in politika h a y a tın a girm eden çalışan (onun m illetvekilliği de gayri- siyasî idi!) öncülerinden b irid ir. B i rinci sın ıf bir konferansçı olan m e r hum . bazulnrı k a d a r kuvvetli olan dili ile «medenî yaşama» n ın bizde en cerbezeli öğretm enlerinden olm uştur. O turup kalkm a, yem ek yeme, su içme, giyinm e ve selam laşm ada bile m uaşe re t usullerini öğrenm eye m uhtaç biz- lere bütün öm rü boyunca b u n ları a n la tm ıştır. D ansta, m usikide g arb lıla ş- m a için verdiği em ekleri u n u tab ilir m i yiz? Zeybek o y u n ların ı h e r yerd e ta k dim edilebilir hale getirm ek için çok çalışm ış, bir ta k ım figürleri ve k aid e leri tesbit etm işti.
Dağ başını duman almış
T ürküsü, onun y a d ig â rıd ır. A tatürk, Selim S ırrıy ı gördüğü zam an bu t ü r k ü y ü pek sevdiğini ve Sam suna gider ken f ırtın a lı K aradeniz dalg aları ü s tü n d e ç ırp ın a n gem inin güvertesinde
b u n u heyecanla söylediğini te k ra rla r; onun gönlünü a lırd ı. Selim S ırr ı bir İsveç şa rk ıs ın d a n adapte ettiği bu h a re k e tli tü rk ü İle y a rım a sır, T ü rk ço c u k la rın ı canlı can lı y ü rü tm ü ştü r. B u ııd aa sonra da y ü rü tecek tir.
Selim S ırrı, ih tiy a rlığ ı hiç sevme- m işti. Yirm i seneye y a k ın bir zam an önce, ben A nkara Gazi E nstitüsünde m ü d ü rlü k ed erk en onu odam a m isafir etm iştim . Üstad, o sıra la rd a altm ışı geçm işti. İh tiy a rlık ta n lâ f a ç tı:
— Aman, Âli, dişlerim i sö k tü rd ü k ten sonra aynaya bakacağım tu ttu . Ç ene lerim i b irb irin e y a k la ştırd ığ ım zaman kendim den tiksindim !
B u n ları söylemiş olm aktan pişm an b ir duygu İle hem en şu n la rı ilâve etti:
— Bak, şim di bu d işlerle gene gene du rm u y o r m uyum ?
Sonra çan tasın ı açtı. M untazam dı, h er şeyi tertem izdi. K enarda bir küçük şişe gördüm . İçinde koyuca re n k li bir şey v ard ı. N edir bu, diye sorunca:
— Ha. dedi, o v erm u ttu r. Üşürsem içeyim diye benim h an ım koydu.
Ve re fik asın d an gözleri y a şa rırc a sı- na. sevgi.le, bağlığile, saygile bahsetti. Selim S ırrı, duygulu bir aile babasıydı. H er ikisi de birb irin d en kıy m etli k ız la rın d a n b irin i kaybetm esi, onu y ık m ıştı. Bu acı olm asaydı, böyle seksen üçte ölmez, belki yüz y ıl y a şa rd ı. K i- ta b la rı, k o n fera n sları, y u k a rıd a n b e ri saydığım b ü yük h izm etlerile tarihim ize geçmiş olan Selim S ırrıy i Y üksek Öğ retm en okulunda m üdürüm , M aarif m ü fettişliğinde m eslekdaşım . B. M. Mec lisinde ark ad aşım , m e d e n iy e t sa v a şın d a k ıy m etli ve tesirli b ir ü lküdaşım o larak sevgi ile an arım . P ek m uhterem re fik a sın a , pek değerli b ir T ü rk h a n ı m ı olan k ız ın a , yetiştirdiği gençliğe ve böyle b ir evlâdı kaybetm iş olan T ü rk m illetine acılı baş sa ğ lık la rı d i lerim . Son zam an ların d a kendisini a ra m adığım a ne k a d a r üzgünüm . M a a le se f, bizler böyleyiz. Ne y ap ay ım ; vefasız lık la r, v efasızlık doğuruyor.
V E F A T
M a d d e Ö ğenin eşi T o p rak M a h su l le ri O fisi İs ta n b u l Bölge M ü d ü r M u av in i H atif Ö ğenin, SU m erbaıık B u rsa M erinos M üessesest P ersonel B aşm e- m u ru S aeit Ö denin b ab aları, S em a h a t, Lam la Ö denin kalm pederlerl, E nder, Ça-Jla Em re ve C ü n e y t Öğe n in dedeleri eekl polis m ü d ü rle rin d e n o lup B ursa İ n h is a rla r B a şm ü d ü rlü ğ ü S a tış A m irliğinden em ekli m ille tin e ve v a ta n ın a can ı ve k aııiie b ü y ü k hiz m e tle r etm iş olan
ALİ KIZA ÖGE
14 m a r t 1957 de B ursa Çelik P alas k arşısın d a 18 n u m a ra lı ik a m e tg â h ın d a H ak k ın ra h m e tin e k av u şm u ştu r. Ce n azesi 15 m a rt 1957 cu m a g ü n ü U lu C am iden öğle n a m a z ın ı m ü te e k ıb ebe di lstlra h a tg fth m a tev d i ed ilecek tir. H ak ra h m e t eyliye.
* * *
Ş e h rim iz in ta n ın m ış ve şevlim i Y1; • - a k -T ü tü n T ü c a ır la r m d a n
liay ARTIN TÜLEKOĞLU
kısa sü re n b ir h a s ta lık ta n so n ra vc% e tm iştir. Cenaze m erasim i y a rın cı m a rte si 16/m art/1957 saat. 15.30 c