• Sonuç bulunamadı

Eski milli tiyatromuz:orta oyunu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski milli tiyatromuz:orta oyunu"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

t ■

Eski Millî Tiyatromuz

ORTA OYUNU

Oı'ta oyunun iki ünlü siması:

Seier Mehmet Efendi ile Kavuklu Ali Bey SERMET M U H TA R ALUS

;

OKTA O Y U N U , K A R A G Ö Z O Y U N U N U N C A N LIS ID IR . O, B Ü T Ü N

} M E V Z U L A R IN I T A M A M E N B İZD E N , İÇ İM İZ D E N ALM IŞTI. B U N U ,

\

Y E N İ N E S İL M A A L E S E F GÖREM EMİŞTİR, B U BİR E K SİK LİK TİR .

E

skiden «Zuhuri Kolu», «Meydan Oyunu» denirmiş; sonraları «Orta oyunu» derler­ di. Bu adların verilmesine sebep: Oyuna çıkan kişilerin birer birer zuhur edişi, kol teş­ kil eyleyişi; oyunun meydanda, ortada oyna­ nışı..

Perde kurulup, şem’a yakılıp oynatılan ka­ ragözün canlı nev’idir: Yalnız bunda Haci- vad’m yerine pisekâr, Karagözün yerine K a­ vuklu kaim olur; bütün şahıslar, hanım nine, boy boy Zenne (kadın kılığına girmiş erkek), Siyahi, Şetaret Bacı, Razzakizade Tarcun Bey, Tiryaki, Acem, Kayserili, Ak, Arap, Muhacir, Laz, Arnavut, Kürt, Balama (Frenk), Yahu­ di, Matiz (sarhoş) Tuzsuz Bekir, Aptal... sı­ ralarını savarlar..

Meydana «Yen i Dünya» tâbir edilen, para­ vanayı andıran, yanları bükülü tahta çıta ko­ nur, içinde iki kahveci iskemlesi durur. Ba­ şından sonuna kadar, fasla zuma ile çifte nâ­ ra iştirak eder, ortaya çıkan her şahsın mu­ ayyen bir havası bulunurdu.

Pişekâr’ın bestesi segâh makamından; Ka- vuklununki Hüseyniden; zennelerin «Ey benim nazlı yârim severim kimse bilmez halim» bes­ tesi müsteardan; Razzakizadenin «Gelince bezmi mestane döner meclis gülistane», nakış Semaisi hüzzamdan: Tiryakinin «D ili biçareyi mecruh eden tiği nizâhındır, beni sevdalara düş eyliyen zülfü siyahındır». Koşması ferah- nâktan; Acemin «İsfahanda bir kuyu var, için de tatlı suyu var «şarkısı hicazdan;

(2)

rin «Havada turnam sesi gelir, kanadı bur­ mam» türküsü eviçtendi.

Kayserili «Gayserinin gızları, sırma gibi saç­ ları» ile; Laz «H ey tablalu tablalu, naraları turalu»; K ürt '«Karşıda kürt evleri, yayılmış develeri», Arnavut «Tunada çırpar bezini, pek sevdim Bulgar K ızım ile çıkar; Balama K ö h ­ ne bir polka tutturup fırıl fırıl döner, Yahu­ di «Balat kapusundan yirdim içeri»yi söyliye söyliye zıp zıp zıplar; Tuzsuz Bekir avaz avaz naraları basar; aptalda curcunalı nağmelerle sersem sepet damlardı..

Zurna — çifte nâra ahenge koyulmuş, f a ­ sıl başlamış. Evvelâ pişekâr çıkagelir, meydan: bir kere dolaşır iki eliyle halkı yerden selâm­ lar; o günkü oyunun adını söyleyip meselâ: «Kadımn Fendi, Erkeği Yendi» oyununun tak lidini aldım, ç a l!» diyerek bir kenara çekilir; ardından Kavuklu kendine mahsus hava ile sökün ederek bir defa ortayı devrederdi.

Pişekârla karşılıklı muhavereye girişirler. Nükteler, cinaslar, tekerlemeler, veriştire ve- riştire hayli çene çalarlar. Derken efendim zenneler çeşit çeşit taklitler gösterir, fasıl so­ na ererdi.

Şekil, tarz ötedenberi böyle...

Bizim çocukluğumuzda ve ilk gençliğimizde Kom ik K el Haşan da ara sıra orta oyunu oy­ nardı ama bu işin asıl erbabı Kavuklu Hamdı idi. Çarşambaları, Merdiven köyü civarındaki Mama’da, pazartesileri Küçük Çamlıca yama­ cındaki Libade’de oyunlar verir, mesire gâhlar hınca hınç dolardı.

Ağaçların altında rütbeli mevkili, kelli ferli zevat; kafeslerin arkasında kibar hanfendiler, tazeler Lübiyat başlamadan önce, kapı dışında Zurnacı Şişko Ahmetle çömezi çığırtkanlık e- der; Hamdinin oğlu Belediye Kabası Enver Efendi - dayızademin süt ninesi, Berrak ha­ nımın kocasıydı — bir aşağı bir yukarı gezi­ nirdi.

Kavuklu Hamdi o zaman 55 Iik kadardı. Doğma büyüme Eyüplü imiş saçları bıyıkları ağarmış, sevimli yüzlü babacan halh bir K ı ­ rantaydı. Yaradılıştan nekre, hazırcevap. «Bu anlattıklarımın hepsi rüyamış meğerse..» diye uydurduğu kıssalar gayet hoş ve merak çeki­ ciydi.

Zeııaatine nasıl siftah ettiğini ağzından işi­ ten üstad Ahmet Rasim merhum şöyle nakle­ der: «Daha tüysüz tüzsüzken mahallede ak- ranlariyle bir araya toplanırlar; kimi an­ nesinin feracesini gizlice alır, kimi kasaba yal­ varıp yırtık pırtık bir peştimal ister, kimi E- yüp oyuncakçılarından -bir havan koparır,

ki-^

/

CTb

usıen

Kuaför

K A D IN SAÇ M O D A S IN IN E N

SON Y E N İL İK L E R İY L E

E M R İN İZ D E D İR

N O T : D O R M E N T İ Y A T R O S U S A N ’A T K Â R L A R I S A Ç L A R I ­ N I S A L O N U M U Z D A B O Y A T I R V E T A R A T I R L A R

Adres:

Yeni Melek

Sineması

yanı Beyoğlu

(3)

mi dedesinden yadigâr Kavuğu aşınrmış her- şey hazır olunca haydi meydan oyununa, konu komşu da seürine seğirtmeğe.

Günün birinde, kabaca bir arkadaşının ak­ ima esmiş: i

— Gelin, şu tahta perdeli arsada oynaya­ lım. Ben kapıda dururum, şundan bundan on para, 20 para toplar, pay ederiz! demi,3

Tahta perdeden içeri girmişler. Giriş o gi­ riş...»

Gelini Berrak Hanımın rivayetine göre, Haindi delikanlılığında yaman zamparalardan, ele avuca sığmayanlardanmış. Galatada, Ka- ğıthanede, Çırpıcı Veliefendi çayırlarında vur patlasın, çal oynasın.

O çağlarında Haliç’te bir kaza atlatıyor, alabora olan kayıktan güçlükle canını kurta­ rıyor, denizden artık ödü kopuyor. Aradan 30 bu kadar yıl geçtiği halde gene eski korkusu berdevam: sandala, vapura binemez; yazın Mama, Libade mevsimi yaklaşınca rahat hu­ zuru kaçar, adaklar adıyarak Üsküdar yaka­ sına araba yapuruyla kapağı atarmış Semte dönüşte hakeza...

Oyunda kılık kıyafeti hep ayni idi. Başın­ da beyaz tülbent sarılı, dilim kavuk, sırtında kırmızı cüppe altında şalvar, ayaklarında çe­ dik pabuçlar, peşinde Kambur Mikacol K am ­ bur Sadi, Cüce Vasılâki ile ortayı boylar, peşekâla karşılaştımı çekingen çekingen tepe­ den tınmağa onu sâzer; beriki âşinâ çıkıp kan dilli temennahlan savururken etekleri tutu- şuk, iyi saatte olsunlara raslamış gibi «Des­ tu r!» diye kış kışlarla çırpınır, okur, üfler, nihayet tanışırlar; Hamdi;

— Başıma gelenden haberin yok cancağı­ zım!

Mukaddemesiyle o meşhur kıssalanndan birini anlatırdı.

Faraza: Beykoz dalyanında gözcülük ya­ parken direkten yuvarlanıp cumburlop denizin dibine gidişi, köpek balığı tarafından yutulu- şu... Yakacıkta bindiği haşarı atın gemi azıya

alarak tâ İzmite kadar dört — nala kaçışı... Çağınldığı Kına gecesinde düğün evinin an­ sızın göçüşü bütün davetlilerin hâk ile yek­ san oluşu...

— Yatakta gözümü açtım, rüya değilmiy- miş birader! der. demez heyecanla kulak ke­ silen seyirciler gülmeden kırılırlardı. Öncele­ ri pişekârı Tosun Efendiymiş; sonraları K ü ­ çük îsmaille uyuşmuştu. Küçük İsmail, ud- huke perdaz Ahdtirrezzakm akıl hocası, reji­ sörü aşıklık rolü yapan aktörüydü.

Tulûatçılıkta emsalsiz, sahne ağızı, basma kalıp lâflara, adi .tavırlara asla yanaşmaz, evi­ nin odacağzmda çoluk çocuğu, eşi dostuyla konuşurmuş gibi konuşur, leb demeden leble­ biyi çakar, her cümleye zemin ve zamana uy­

gun cevaplan şipşak dayardı.

Orta oyununda onun da başında tülbent sarılı sipsivri Özbek külahı, sırtında kenarla- nna iki parmak kürk kaplı, mavi çuhadan bi­ niş, elinde şakşak. O ana kadar îstanbuida yetişmiş pişekârlann en üstünü olduğu mu­ hakkaktır.

Hamdının oyunlarında Büyük Asım zenne­ lerinin anası; Hayali Şair Ömer (Fah ri), K ız Tevfik, Zihni Faik zenne, Üsküdarlı, A- rap Ahmet Şetaret Bacı olurdu.

K ız Tevfik, keman kaşlan, mahmur göz­ leri, bembeyaz teni, kusursuz endamı, fıkır fıkır kaynayışlariyle harikuladeydi. Billur yaşmağı örtünmüş, eflâtun feraceyi giymiş, yüzünde püskürme benler, kırım kırım kırı­ tırken eski kurtlardan fısıltılar bitip tüken­ mez:

— Kaymak tabağının bir vakitki sermaye ­ si Pesend’in tıpkı tıpkısı!..

— Allah A llah!... Benli Hürmüzdeki K ü ­ çük Alliye ne de andırış yarabbi!

— Yarım elmanın yarısı Kodoş Bahrinin încitah’ı, yarısı bu delikanlı!...

Zennelerinin Kavuklunun etrafına topla­ nıp hep bir ağızdan «Kabaramazsm K e l F a t­ ma, annen güzel sen çirkin» diye tutturmaları;

Son Senelerin En Güzel Piyesi

Kitap Halinde Çıktı

KAMP 17

Satış yerleri: Küçük Sahne ve Mete

Yayınevi. Çağaloğlu Türbedar Sok.

No. 9/ 13

Tel: 22 63 30

(4)

hele üstüne üşüşüp tepeli civciv çıkartmak için yaka paça kuluçka yatırmıya sürükleme­ leri ömürdü.

Züppe, çitkırıldım Razzaki zadeye Nuri, kara papaklı, şal kuşaklı İraniye Meddah Aş­ kı; Kafasına kefiyeyi dolamış, mütemadiyen ayınları çatlatap Ak Arap baklavacıya Terlik- çi R ifat; Kayserili pastırmacıya Terzi Salih; Rumelili Muhacire, Şerbetçi Muhittin; Bala­ maya Armenak; matize Tulumbacı, Kemal (Kem al B aba); Amavuda, Kürde, Laza ma­ lûm elbiseleriyle bilmem kimler; Tuzsuz Be- kire Garbis aptala komik Ali Rıza, çıkardı.

A li Rıza, Şevkiye kapılandıktan sonra ye­ rini Göztepeli Rafet aldı. Kuşdilindeki Halili Mahmudiye mektebinin çalışkan, uslu bir ta- lebesiydi; baştan çıkarak haylazlığa saptı tu- luat tiyatrolarına girdi, çok geçmeden verem­ den öldü.

Orta oyunu icra oluna gelirken, selleme hüsselam ver yansın cihetine gidilmez, birta­ kım kayıt kuyut gözetilirdi zira hâzırun me­ yalımda meri yülhatır kimseler, erkekli ka dinli zevatı muhtereme mevcut. Saadetlû utuf- etlû pâyeli beyefendiler; müşarünileyhlerin

valdesi. kaymvaldesi, refikası hanımefendiler... Bir çarşamba, Mekâtibi askeriye nazır sâni- ' si Riza Paşa Mamaya buyurmuş. Paşa on asıl Kayserili... Pastırmacının sırası düştüğü va­ kit, seyircilerden işgüzar bir zabit efendinin keyfiyeti usulca ihtarı üzerine Terzi Salih sol­ dan geri edince, farkına varan Rıza Paşa «Sırayı bozmasın, çıksın-» haberini yollamış, Kayserili taklidine kahkahaları kopararak Sa­ libe bol bol bahşiş sunmuş.

Balama, mutlaka doktor olurdu. Juübiyat- kârı kadimya, fi tarihinde frenkten, tatlı su frenginden gayrı Îstanbulda doktor yok — Bu rolü Armenak mükemmelen becerir. Kelim e­ leri ciğniye ciğniye yutkuna yutkuna, çetre­ fil çetrefil meram anlatmıya çabalar; zenne­ lerin suyuna tirit, sıkardım sohbete, el şakala­ rına girişince kocakarıdan, Şetaret Bacıdan bir temiz kötek yerdi.

Şimdi şurada burada orta oyunu temsille­ rine yelteniliyorsa da nerede o eski kavuklu, ptsekâr. türlü türlü taklitler? Hepsi çoktan kayıplara karıştı.

(Resim li Tarih Mecmuasından alınmıştır»

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kuşkusuz tüm bu bilgi birikimi yanında DNA’nın mo- lekül yapısının aydınlatılması için kullanılabilen çok güç- lü bir silah daha vardı: X ışını.. 40 yıl kadar önce Lawrence

Figure 6. The temperature dependencies of FMR spectra of iron and cobalt granular films synthesized in viscous and solid silicone polymers at a dose of 1.25x1017 ions/cm2. The

•— Bence aşk, büyük eseri san’atlar gibi büyük zekâların ve büyük kalp­ lerin yüksek bir insana karşı olan meftuniyetidir ve o büyük eserler kadar

Bu sonuçlara benzer sonuçlar Randahl (1991 ),Özyürek (1998)'de de gözlenmektedir. Mesleki ilgiler ile OSS başarısı arasında da pek çok anlamlı ilişkiler bulunmuş

Gazeteci - yazar Murad da, bundan böyle Türkiye'ye yararlı olmak için ça­ lışacağını vurgulayarak şunlan söyle­ di: "Eğer ailem hayatta olsaydı, Türk

Beşir el Kutb, gazetemize gön­ derdiği açıklamasında şöyle dedi: “ 13.10.1982 günü yayınlanan Hürriyet Gazetesinde, terörist Be- gin’den Nobel ö d ü

Ancak tiroid kanseri hastalarında postoperatif dönem takipte tiroid sintigrafisinin kulla- nımı, bu çalışmada da belirtildiği gibi rezidü dokuyu göstermede I-131

Aziz Nesin son kitabını bir veda mektubu gibi yaz­ mış ve incelikle işlemiş.. Orada diyor ki: “Ama yaz­ dıklarım