B İ L İ M D Ü N Y A M I Z D A N B İ R K A Y I P
A,-^W
- W l z
İlk bilim kadınlarımızdan
Remziye Hisan'ın anısına
Haziran 1992 günü Prof. Dr. Remziye Hisar’ı kaybettik. Kim yacı Remziye Hanım, temel bi limlerdeki ilk çağdaş araştırmacılarımız- dandı. Doktorası ülkemizde Sorbonne’dan alınan ikinci fen doktorasıydı (ilki jeoloji dalında müzeci Osman Hamdi Bey). Rem ziye Hisar, kimyada ilk iki yurtdışı dokto radan birini (diğeri yine bir hanım tarafın dan, Saffet Rıza Hanım tarafından aynı tarihlerde alınmış) çok zor şartlarda ve çok parlak biçimde tamamlayarak 1930’larda yurda dönmüş, üniversitelerde ve çeşitli kurumlarımızda bilim ve araştır manın bilinmediği ve engellendiği ortam larda tek başına üretken bir araştırma ka riyeri ortaya koymuştur. İlk gençlik çağında Darülfünun'un kimya şubesine yazılmasının sebebini birkaç yıl önce ken di sözleriyle şöyle aktarmıştı: "Fen dersle rinde kanunlarda olsun, başka şeylerde olsun hep yabancı isim olması bir tek Türk adı olmaması beni kahrederdi, sanki bu eksiği ben tamamlayacağım zanneder dim; tabii çocukluk..." Remziye Hanım gerçekten olağanüstü kişiliğiyle ait oldu ğu ve çok iyi bildiği İstanbul kültürünü, bu şehrin kaybolan yakın tarihini kendi ve sonrasında yaşanan değişimler içinde, çağdaş uygarlığım, vazgeçilmez unsuru olan doğa bilimlerini ve bilimsel araştır mayı gerçekten oilen, uyguiayan, lek başı na üreten çok nadir insanlardandı. Araş: tırmalarım kendisinin bilinçle ortaya koyduğu örneği algılayacak bir bilim orta mı olmadan, birçok engelemelere rağ men sürdürdüğü anlaşılıyor. 1955 yılında Fransız "Officiel de l’Academie” nişanını ve 1991 yılı TÜBİTAK Hizmet Ödülünü alan Prof. Dr. Remziye Hisar’ın iki çocuğu da bilim alanında başarılı oldular: oğlu geçenlerde kaybettiğimiz büyük fizikçimiz Prof. Dr. Feza Gürsey ve kızı Johns Hop kins Üniversitesinde psikiyatrisi Dr. Deha Gürsey. Remziye Hanım'ın önce Azerbay can’da ve Kurtuluş Savaşı sırasında Ada- na’da öğretmenlikle başlayan ilginç hatı ralarından 1936-1942 arasında Ankara’daki Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde yaptığı araştırmalarla ilgili iki kısmı Hazi ran 1988’de kendisinin teybe anlattığı şe kilde yayınlıyoruz. Bu parçalar daha önce Remziye Hanım’ın 1991 yılı TÜBİTAK Hiz met ödülünü alması üzerine Şubat 1992 tarihli TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisin de yayımlanmıştı.
Enteresan bir kök
"Bir gün Silvan Savcılığından bir mek tup ve beraberinde bir paket geldi. İçinde kök parçaları vardı. Savcının dediğine gö re orda bazı kişiler sevmedikleri düşman larına iftira etmek için bu kökü dövüp kol larına koyuyorlar ve ondan sonra kendilerinin hasım tanıdıkları insanlar ta rafından dövüldüğünü iddia ederek adli- yeye müracaat ediyorlardı. Ben de mev- cuyu enteresan gördüm; bu nevî muayenelerde âdet olduğu üzere kökü dövdüm ve tüyleri dökülmüş tavşanların sırtında muayene etmek istedim. Fakat hayvanlar tahammül etmedi, kabil değil koyamadım ve bunun üzerine ben kendi
Geçen yıl TÜBİTAK Hizmet Ödülü olan Remziye Hisar, oğlu Feza Gürsey ile birlik te.
kolumda deneyeyim dedim. Orda "herhal de zararlı olsa insanlar kendileri üzerinde tatbik etmezlerdi” diye düşünerek koluma koydum, öğle yemeğinde eve çıkmak üze re paltomu giydim. Fakat yolda müthiş bir kaşıntı ve yanma hissiyle rahatsız oldum. Açtım baktım, henüz çürük rengi yok. Da ha olmamış dedim bir daha kapadım. Böy- —fece-bir buçuk saat tuttum. Fakat çıkardı
ğım zaman kolum mahvolmuştu. Baştanbaşa yara ,ve bu yara bir buçuK se ne sürdü. Yeri de sonra uzun müddet kal dı. Sonra ben bu vakayı Fransa’da azası olduğum Bullettin Societe Chimique'e gönderdim. Orda kolumdaki yara izi ile beraber basıldı. Bünyesini maalesef tayin edemedim. O zaman elimdeki vasıtalar ki fayet etmiyordu. Fransa’da çok alakadar olan eczacı mektebinden bir profesör ba na mektup yazdı. Ona bu kökleri ve kökler den çıkardığım billurî iğneler manzarasın da turuncu müessir maddeyi gönderdim. Orada yapılan analiz spektralle bunun bir difenol olduğu ve bünyesi tayin edildi. Fransa’da kolumdaki yara ile beraber ya yınladı."
Vitaminlerle İlgili Çalışmalar
“ Bir buçuk sene Türkiye'de C vitamini araştırmasını sistemli olarak yaptım. Ka radeniz portakallarından Dörtyol portakal larına kadar. Meyvenin değişik bölümle rinde bile vitamin dağılımının değişebildiğim gösteren neticeler aldım. Bu araştırmalarım Hıfzıssıhha Enstitüsü Mecmuası’nda 70 sahifelik bir makale ola rak neşredildi: 'Meyvelerimiz ve Sebzele rimizde Vitamin C Miktarları.'Ben çocukken annem çocuklardaki raşi tizme karşı sütüme kaynarken iki üç tane mahlep atardı. Ben buna hiç inanmazdım kocakarı ilacı diye. Sonra vitaminlerin çok küçük miktarlarda olduğunu duyunca anti- raşitik vitamin D olması ihtimalini düşün düm ve mahlep taneleri üzerinde de araş tırmalar yaptım. Evvela mahlebin tanelerindeki yağı ayırdım. Ve orada haki katen vitamin D’nin kimya reaksiyonları ile mevcut bulunduğunu gösteren tecrübeler yaptım...”