• Sonuç bulunamadı

Resim benim dinim gibi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Resim benim dinim gibi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M

id

e

G

ü

li

za

r

H

a

ft

a

n

ın

k

o

n

u

ğ

u

Ş

e

fi

k

B

u

rs

a

h

utsa’

da 1903 yılında

S ? d?^ İ 9 W d f r ^ m bölümünü

S

Galatasaray ve akadem

^

^

S

S

E

b ü t u n

»

s

a

r

:

*

'

düzenlenen serg ilerek »

iQ^7’de Güzel Sanatlar

Akademisi’«c öğretim üyesi

Ö

t

Kişisel sergiler

I 8° i r „ „ rtdısındaki karma

sergilere katıldı- Halen resim

1 çalışmalarını Ankara d

sürdürmektedir.

Resim benim

dinim

gibi-4

«^— ursa’da Karaşeyh So-

kağı’nda doğdum, Hâ- kimiyet M atbaasının sırasında bir evde” di-

M ye anlatıyor Türk re-

J R — m P sim sanatının kökleri ta

derinlerde, toprağa sımsıkı sapasağlam sa­ rılmış, 83 yıllık ulu çınarı Şefik Bursalı. “Karaşeyh Camii’nin yakınındaki yatırın mezarıyla, dalları duvarın üstünden sar­ kan, hoş kokular saçan defne ağacıyla, ah­ şap, kocaman bahçeli evleriyle Türk karak­ terli bir sokaktı orası. Bu saydığım şeyler so­ kağımızı kutsileştirir, mistik bir hava verir­ di. Ben o hava içinde büyüdüm. Derler ki Karagöz’le Hacivat da bu sokakta oturmuş!’ Sonra derin bir iç çekiş... Çünkü şimdi­ lerde o sokağın iki yanındaki evler de bir­ kaç daire karşılığı değişilen 10-12 katlı apart­ manlara dönüşmüş. Dükkânlara, pasajla­ ra dönüşmüş, insanlar o canım güzellikle­ re kıymışlar. Bir de adını değiştirip Masat Sokağı yapmışlar... Şefik Bursalı, daha son­ ra doğduğu sokağın bir resmini yapmış.

O yıllarda doğan tüm çocuklar gibi Şe­ fik Bursalı da mahalle mektebine gitmiş, büyük hemşerisiyle, ama mektebin “geri, gerici havası, okutulan ilmuhal, mevlitler, lokum duaları, uzun sopalarla kendilerini dürtükieyen öğretmenleri sevemediği için” sıkılır ve kaçarmış.

Sonra ilk mektep, rüştiye, Bursa Sultanisi (lisesi). Hem ailesinin maddi durumu elver­ mediği ve çalışması gerektiği hem de ulum-u diniye ve kuran derslerinden ipka kaldığı için 1921’de “sultani”den ayrılmış. Ayrıca sanat aşkı da zorluyor, sanatta zaman ka­ zanmak istiyor ve “en kısa zamanda, Sanayi-i Nefise-yi Şahane (Güzel Sanatlar Akademisi)” diyormuş. Zaten bir yandan okuyor, bir yandan da çalışıyormuş.

— Savın Şefik Bursalı, nasıl bir çalışmaydı bu?

— Ünlü karikatüristimiz Cemal Nadir­ in Sanatlar Çarşısı’nda bir dükkânı vardı, orada hattatlık yapardım. Ayrıca suluboya resimleri yapıp Setbaşı Kitabevi’nde teşhir ederdim ve bunlar hemen satılırdı. Ama be­ nim istediğim bu değildi.

İstediği bir an önce İstanbul’a, akademiye gidebilmek, ama nasıl? Bir kere para gerek­ li, ancak ondan daha önemlisi, izin belge­ si. Çünkü yıl 1921 ve Bursa Yunan işgali al­ tında. İşgal kuvvetleri, izin belgesi olmayan­ ların yakın köylere gidişini bile engellemiş, İstanbul’a ise kuş uçurtmuyor.

“Aklıma bir düzen geldi” diyor Şefik" Bursah, “Civarda peyzajlık süjeler vardı,

(2)

bunları resmederken Yunan subaylarına rastlıyordum. Beğenip alıyorlardı resimle­ rimi. Bir gün Bursa’nın karakteristik yerle­ rinin birkaç resmini yaptım. Yunan Kuman­ danının yaverine gittim ve bu resimleri ku­ mandana vermek istediğimi söyledim. Ta­ bii resimlere bir dilekçe eklemeyi de ihmal etmedim. Dilekçeye ailemin İstanbul’da ol­ duğunu, Bursa Lisesi’nde leyli okuduğumu ve mutlaka ailemin yanına gitmem gerekti­ ğini filan yazmıştım!’

Sonuç mu? Hemen imzalanıp verilen izin belgesi.

Sonra, ver elini İstanbul, ver elini akade­ mi.

Akademi yepyeni bir dünya. Hocaları Çallı’sıyla, Namık İsmail’i, Feyhaman’ıyla Avni Lifij’iyle... Genç öğrencileri, Eşref Üren’i, Refik Epikman’ı, Cevat Dereli’si, Ali Çelebi’si, Zeki Kocamemi’siyle, Halit Dik- men”i, Hamit Görele’siyle yepyeni bir dün- ya.

— Biraz o günleri konuşalım mı?

— Lisede başarılı olmayan Şefik Bursa­

lI, akademinin sevilen, gözde bir talebesi ol­ du. Çalışmalarını, özellikle renk ve desen­ leriyle, hocaların dikkatini çekiyordu. Aka­ deminin paralı yarışmalarına katılıp para kazanıyordum. Bir kazanç kapısı da Babı- ali caddesinde yapıp sattığım tabelalardı. İz- lemci grup ressamları, Paris’ten dönmüşler, Galatasaray Sultanisi’nde durmadan sergi­ ler açıyorlardı. Çoğu hocam olan bu insan­ lar, beni sergilere davet ediyorlar ve ben ora­ da kendimi gösterip satışlar yapıyordum.

— Bütün bunların arkasından da...

— Bütün bunların arkasından da bazı ya­ zar ve sanatçıların hakkımdaki övgü dolu yazıları geldi. Bu sözlerimi sakın kendisini dev aynasında görmek diye tefsir etmeyin lütfen.

— Hocalarla ilişkileriniz nasıldı?

— Hocalar beni severlerdi. Bazen onlar

siparişler verir, bazen de ben Çallı’ya yar­ dım ederdim. Rakı sofralarına bile çağırdık­ ları olurdu. Ben de utana sıkıla bir kadeh­ çik içmeye çalışırdım. Hocalar gerçekten mütevazi, fedakâr, candan, gönülden insan­ lardı.

— Maddi bakımdan sıkıntı çektiniz mi akademide?

— Hayır, çünkü herkesten aldıkları iki al­ tın lirayı burada benden almadılar. “Bur- sa’dan İstanbul’a böyle sanat aşkı ve heye­ canıyla dolu, Yunanlılardan kurtulup gelen genç” olarak takdirlerini kazanmıştım. Okul müdürü karikatürist Cem ve hocalar, “Böyle bir insandan para alınmaz” demiş­ ler. Yardım bile ettiler.

Akademi yaşamı sekiz yıl sürmüş Bursa- lı’nın. Aslında bundan sonra bir resim öğ­ retmeni olarak çalışmayı düşünmüyornıuş. Zaten önüne yeni bir hedef de koymuş... Pa­ ris.

— 1930’da Avrupa Konkuru’na girip bi­ rincilikle kazandım. Ama Paris rüyam ger­ çekleşemedi. Maarif Vekâleti’nin tahsisatı az olduğu için talebe göndermediler. Birin­

ciliğimi müktesep hak olarak göz önünde

tutacaklarını ifade ettiler.

Akademi günleri, Şefik Btırsalı’nın Kon­ ya Lİsesi’ne resim öğretmeni olarak atan­ masıyla biter. Bursa’da biriktirdiği paralarla aldığı resim sehpası ve resim malzemeleriyle akademiye gelen Şefik BursalI, şimdi

Kon-W

V*1'

Fransızca

M 3 bilmiyor diye

Ë

kötüleyenlere

Léopold Lévy,

‘Fark etmez, onun

resimleri Fransızca

konuşuyor’ demişti. Ben

ezilmiş, küstürülmüş,

üzerine çok yüklenilmiş

bir ressamım.

ya yollarındadır yeni bir kararla: “Sıradan bir öğretmen değil, sanatkâr hoca Şefik

Bursalı olacağım!’

Konya’nın Bursa’yı aratmayan mistik ha­ vası... Mevlana’lı, müzeli, türbeli bir ortam ve bu ortamda yapılan resimlerin Avrupa ülkelerinde kazandığı sükse. Yabancı oto­ ritelerin üzerinde birleştikleri nokta: “Şe­ fik Bursalı... İşte gerçek Türk ressamı!’ Bu arada Ankara’daki sergilere gönderilen ve ilgi gören, sevilen tablolar... Özellikle Sov- yetler Birliği’ndeki sergide bulunan tablo­ nun çok beğenilmesi... Bu başarının A ta­ türk’ün akşam sofralarına ulaşması ve Ata­ türk’ün yetkililere verdiği direktif:

“Bu genç, bir kabiliyet, kendisini değer­ lendirin!’

O sıralar Türkiye’ye getirilen Léopold Lévy’nin, Bursalı’nın resimlerini kendi an­ layışına yakın bulması, asistan olmaları için seçtiği Bedri Rahmi, Cemal Tollu ve Zeki Kocamemi’nin arasında Şefik Bursalı’nın da bulunması... Bu kadar etken bir araya ge­ lince, yetkililerin Şefik Bursalı’yı dikkate al­ maları da kaçınılmaz olmuş ve sonuç ken­ diliğinden gelmiş. Akademi, resim bölü­ münde öğretim üyeliği... Yıl 1937.

— Sayın Şefik Bursalı, Avrupa’ya gidiş­ teki müktesep hakkınızı ne zaman kullan­ dınız?

— Maalesef hiçbir zaman. Birtakım çe- kememezlikler, yetkilileri olumsuz etkileme­ ler... Araya bir de İkinci Dünya Savaşı gi­ rince bizim müktesep hak güme gitti. As­ lında bu Avrupa’ya gitme bir karışık iştir. Yalnızca yetenek, özündeki cevher yetmiyor, yedi evliya kuvvetinde torpiller de gerekli... Hem de birinciden daha çok.

— Peki siz hiç gitmediniz mi Avrupa’ya?

— Gittim. Konkurda birinci olduktan 31 yıl sonra, 1961’de kendi paramla gittim. On­ dan sonra hemen her sene, başta Fransa ol­ mak üzere, birçok Avrupa ülkesine gittim.

— Ne kazandırdı size bu gidişler?

— Elbette çok şey... Resim sanatının us­ talarını böylesine yakından tanımak az bu­ lunur şey midir? Ama gördüm ki Avrupa1 ya gitmek, tek başına hiçbir şey ifade etmi­ yor, aslolan insanın özündeki cevherdir.

— Sayın Bursalı, yüzlerce tablo yaptınız herhalde?

— Yoo, hayır, ben çok resim yapan, ve-

lut bir sanatçı değilim. Az olsun, öz olsun

dedim hep. Siz sormadan söyleyeyim, her esprideki sanat anlayışını takip ettim, res­ mi moda gibi takip etmiyorum. Ben, resmi bilmeyip de bu açığını modern şaklabanlık­ larla kapatmak isteyenlere karşıyım.

— Neler yaptınız, yapıyorsunuz?

— Peyzaj, natürmort, portre... Hepsini de seviyorum.

Parlak, tüm nüansları değerlendirilmiş renklerin dünyasında yaşıyor Şefik Bursa­

lI. Her zaman olmasa bile, mutlaka aydın­ lık ve renkli resimler yapmak isteği var için­ de. Gözünün gördüğü gibi değil, kalbinin hissettiği gibi yapıyor ve hassas, ince ince çalışıyor tablolar üzerinde. Duyarak yapı­ yor, aşkla yapıyor. Cezanne, Corot, Manet, Lautrec, Delacroix, Veronese, Tisien hayra­ nı. Resimde aradığı ilk şey hayatiyet.

— Resim nedir Sayın Bursalı?

— Objeyi bestelemek gibi bir şey.

— Hâlâ her gün çalışıyor musunuz?

— Prensip olarak her gün çalışırım. Çün­ kü resim benim dinim gibi bir şey olmuş­ tur. Ben ressam doğdum, ressam öleceğim. Ama resimden başka hiçbir şey düşünmü­ yorum demek değil bu.

— 83 yaşınızın olgunluğuyla, devlet ser­ gilerinde beş ödül almış Şefik Bursalı'yı de­ ğerlendirir misiniz?

— Benim resmim dünyanın her tarafın­ da resimden anlayanlarca beğenilir. Beni kendisine Fransızca bilmiyor diye kötüle­ yenlere Léopold Lévy, “Fark etmez, onun resimleri Fransızca konuşuyor” demişti. Ben ezilmiş, küstürülmüş, üzerine çok yük­ lenilmiş bir ressamım. Ben Şefik Bursalı1 yım. Bir daha bir Şefik Bursalı yetişmez. □

Beşiktaş Belediye Başkam Mümtaz Kola, İstanbul Anakent Belediye Başkam Bedrettin Dalan ile Kültür ve Turizm Bakam Mükerrem Taşçıoğlu. (Fotoğraflar: UĞUR GÜNYÜZ)

' Artık turistin

üstsüzüne,

altsızına

v

karışmayıp...

...

«

,

... •'

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bugün Kayseri’de çeşitli hayvan derilerinden yapılan teflerin duvara asılması, Eski Türklerde Şamanın kötü ruhları ve bunların neden olduğu felaketleri

En sonunda herşey hazırlanınca Philippe Soupault’ya burasını Yaprak dergisinin, genç kuşağın dergisinin yazıhanesidir diye

Paris’teki hemen hemen bütün gerçek ressam lar gibi Arbaş da, resim piyasasının durum undan ve resim tüccarlarından d ert ya­ nıyor:. «Geçenlerde bir tablo

Türk folklor ve halk edebiyatının birçok alanında sistemli araştırma, derleme ve değer­ lendirme çalışmalarına ön­ cülük eden Boratav, İstanbul Erkek

O’nun zevceleri olan mü’minlerin anneler- ine de olsun.” (Eş’arî, tsz., 6) Burada ilk üç asırda meydana gelen siyâsî hadiseler net- icesinde oluşan mezhebî

Tüm vakalar; yafl, cinsiyet, teflhis y›l›, sosyal güvence, ikamet yeri, ilk baflvuru flikâyeti, ek hastal›k varl›¤›, TB tipi, tan› yöntemi, tan› ald›¤› klinik,

Çünkü Aralık 1993'de Emekli Sandığı ile Kamer inşaat arasında yapılan sözleşme, restorasyon için değil, Serkldoryan Bloğu'nun tamamen yıkılıp yerine dev bir

Şurasını çok iyi bili­ yoruz ki, Cahit Sıtkı, Ahmet Muhip gibi şairlerimiz gençlikle­ rinde Verlaine’den, Baudelaire’den, Rimbaud’dan çok esinlen­