• Sonuç bulunamadı

Bu anahtar neleri açar?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bu anahtar neleri açar?"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bu anahtar

**»»■ fSmftm

mm

■»««o* Üstad Refik Halid Karay’ın salo­ nunda, duvardaki yağlı boya tablo­ lardan ziyade, en güz alıcı eşya soba- tır. Halepten buraya kadar yük edilip getirilmeğe değer bir soba doğrusu... Bir dolduruluşu 24. saat devam eden bu soba, kapağının geniş mikası a r­ kasından gösterdiği ateşleriyle insana bir ocak başı zevkini tattırıyor.

Musluk ve kilit tamirinden tutunuz da, boruları gayet muntazam surette takarak sobasını bile her kış kendi kendine kuran «Anahtar» m uharri­ rinin lisan bahsinde ne kadar titiz olduğunu bilmiyen kalmamıştır. O mutfakta birdenbire boşanıverdi musluğu tamir ededursun, biz masa­ sı üstünde duran yeni romanı « Anah­ tar» müsveddelerini karıştırmakta devam edelim:

Müsveddenin birinci kâğıdında bir apartunau anahtarının resmi var. Eli her işe yatkın olduğuna göre, mu­ hakkak ki bu resmi de kendisi yap­ mıştır.

Muhariplerden birçoklarının el ya­ zılarını gördüm. Yazıları en güç oku­ nan muharrirler; Hüseyin Cahit Yal­ çın, Hakkı Tank Us, Ahmet Şükrü Esmer, Dr. Adnan ve Halide Edib Adı- varlaria Falih Rıfkı Atay ve M ithat Cpmal Kuntay’dır. Okuya olcuya ken­ disini alıştıramıyan mlircttfpler bu muharrirlerin yazılarım kolaylıkla söktüremezler...

En temiz müsvedde veren muhar­ rirlerin başında Refik Halid Karay gelir. Bizim Cemal Refik de m atbaa­ ya temiz ve okunaklı müsvedde ver­ mekte ikinciliği alır.

« A n a h t a r » n a s ıl

b a ş l ıy o r ?

150 küsur eseri cedit kâğıt üzerine yazılmış < Anahtar» m şu satırlarla başladığını okuyoruz:

«Anahtarını kaybettiği günün akşamı apartımanmm kapısını — ilk defa olarak — kemlisi aça­ madı; asık suratla zile bastı »

Bu el çabukluğunu, roman m uhar­ riri Refik Halid Karay mutfaktan dö- nünceye kadar bitirmem, lâzım geldi­ ğinden sahifeleri süratle çeviriyor ve şu satırlar üzerinde duruyorum:

«... Lâmbanm yeşil atlas aba­ jurla yumuşatılmış ışığı içinde karısının başım kaldırıp doğrul- duğıınu gördü, kendisi de öyle yaptı. Abajur, Perihanm gözleri­ ni gölgesine almıştı. Lâmba, yü­ zünün ancak alt kısmını ve sedef imişçesine üzerinde pembeli, ma­ vili ışık buğuları koşuşan çıplak omuzlarım aydınlatıyordu.»

Kendisinden müsaade almadan gi­ riştiğim bu hareketimden dolayı en hafif bir ayak sesinin beni ürpertti­ ğini kaydetmeme bilmem lüzum var

ır.ı?

Muharrirle karşı karşıya

Nihayet üstadın musluk tam irin­ den yazı masası başına dönerek ve beni «Anahtar» müsveddelerini göz­ den geçirir vaziyette görmesi işime yaradı.

— Hayrola? dedi. Romanın ilk oku­ yucusu mu olmak istiyorsunuz.

— Müsaade ederseniz?

— Evet müsaade edeyim, oku ve sonra da gidip nasıl bittiğini birkaç satırla yazıver...

.— Böyle bir şeyi aklımdan bile ge­ çirmem. Merak etiğim cihet şu... Yedi sene durduktan sonra bu defaki romanınızda nasıl bir lisan kullan­ mış olmanız...

Oturduğu yerden kalkarak gene ge­ zinmeğe başladı ve gezine gezine de: — Romanımı, dedi, bundan yirmi sene evvelki lisanla yazdım. Üslûba, sarf ve nahiv kaidelerine çok ehem­ miyet verdiğim malûm. Şunu da söy- iiyeyim ki son üç romanım İstanbul üzerine yazılmış romanlar değildir. Bu «Anahtar» da ise tamamiyle İs- l.aftbulu ele aldım. Hem de bütün va- :

.a iki aya sıkıştırılmıştır ve İstanbu- j

neleri açar?

Yedi

sene

roman yazmamasının

sebebi? — Lisan bahsi — El yazıları

kolay ve zor okunan m uharrirler

kimlerdir? — İki kahraman : Perihan

ve Kenan — Yüksek sosyete ve aşk!..

B. Iîefik Halid Karay «ANAHTAR» ı başımla

l

Yazan

Cemaleddin BİLDİK

lun son senelerine, yani bugünkü va­ ziyetine aittir.

Y ü k s e k s o s y e te

— Romanda yüksek sosyeteyi mi. yoksa orta tabakayı mı ele aldı­ nız?

— Bundan evvelki romanlarımda meselâ Sürgün, Çete ve Yezid’in Kızı romanlarımda her çeşidine başvurul­ muştur. Bu sefer Anahtar süjesini zaruri olarak yüksek sosyete içinden alıyorum. Çünkü daha aşağı tabaka­ ya düşürmüş olsam işin sır tarafı kal­ maz. ..

— Ne gibi sır?

— Zira şüphelenen koca, vakayı bir cinayetle bitiriverir...

— Hayal tarafı nasıl?

— Ben her şeyden evvel realist bir muharirim. Hakitkate mutabakatı ol- mıyan hiçbir tahlilim ve tasvirim yoktur. Ne vazdımsa muhakkak onun hayatta bir örneği re bir eşi vardır.

— Ne manzaralar geçiyor bu ro­ manda?

— Çay davetleri, balolar, Boğaziçi gezintileri, Beyoğlunun meşhur lo­ kanta ve pastahaneleri gibi yerlerin tasvirleri vardır.

A ş k

tarafı

Üstad, sokak üstündeki pencere önünde duran rah at bir divanın bir ucuna oturarak, diğer ucunda oturan refikasını işaretle:

— İşte, diyor, bütün ömrümüz bu divanda geçiyor... Evin eıı çok sevdi­ ğim yeri burasıdır.

— «Anahtar» m, diyorum, bende merak uyandıran bir tarafı da onda aşk veya polis tarafının mı galip ol­ duğudur?

— Amma da sual soruyorsun be birader! diyor. Neredeyse beni bülbül gibi söyletip romanımı yazıverecek­ sin... Mesele ele geçen anahtarın ki­ min kapısını açmasıdır. Romanda bu anahtarla birçok kapıların önüne gi­ deceğiz, tecrübe edeceğiz; bakalım hangisini açacak? Tabii bu anahtar nihayet kendi kilidini bulacaktır. Bulduğu zaman bir ihanet karşısın­ da mıyız, yoksa hiç akla gelmiyen yepyeni mesut bir hayatın kapısı mı açılacak?

Birdenbire derlenip toplanarak: —* Az daha onu da ağzımdan kaçır­

tacaktın.., «Anahtar» daha ziyade bîr kıskançlığın tahlilidir. Mesele, bir kadınla alâkalı anahtar karıştığı için daima şüphe ve merakı devam ettiren bir polis romanı mahiyetini de alıyor. Muhakkak ki aşk tarafı da vardır.

7 s e n e n iç in

durdu?

Son yedi sene içinde niçin roman i yazmadığım sorduğum zaman üstad: ■ — Halı, diyor, işte böyle sualler sur? j Son yedi sene içinde niçin roman 'yazmadım ?... Niçin yazmadım?... Yazamazdım da onun için yazma­ dım... Başlıca sebep harb hali idi. Lü­ zumu kadar başımı dinliyemlyordum. Gündelik vakalar beni fazla meşgul ediyordu.

— Şimdiki vakalar kafayı dinlen­ direcek halde mi?

— Şimdiki vaziyet her halde, yüz binlerce kişinin harb meydanlarında öldüğü zamanlarla kıyas kabul et­ mez. Bugün de geçim darlığı ve zorlu­ ğu varsa da artık bu, tabiî bir hal al­ dı.

— Yani alıştık!

— Evet alıştık ve alışıyoruz.., Esas mevzudan ne kadar uzaklaş* sak, ben gene «Anahtar» bahsine dö­ nüp sual sormaktan kendimi alamı­ yordum :

— Roman kahramanlarınızın adını öğrendim, dedim, birisi Perihan, diğe­ ri de K enan...

— Nereden biliyorsun?

— Siz m utfakta musluk tam ir eder­ ken müsveddeleri gözden geçirmiştim de..,

__ Onlar, diyor, ahbaplık ettiğim birer dost gibi canlıdırlar; bütün yüz hatlarına kadar bilirim... Gözlerinin rengini de tanırım. Belki onları, şim­ di tanıdığım kadar yazıda belirteme- mişimdir. Fakat kafamda her hangi canlı bir m ahlûktan daha canlıdırlar. Yolda raslıyacağımı bile sanırım ...

Dört beş saat devam eden ve baş tarafını dünkü nüshada bulacağınız bu uzun konuşmadan sonra veda edip ayrılırken üstad:

— Sakın, diyordu, romanın sır ta ­ rafını vereyim deme!... Bak sonra, bugünkü kadar dostane konuşma­ yız...

Ben, okurların . merakım tatm in edebilmek gayretiyle konuştum, «Anahtar» m sır tarafını verebildim mİ, veremedim mi, onu Refik Halid Karay üstadımız bugün yazıyı oku­ duktan sonra anlıy&cağım.

(2)

*

Refik Halici Karay salonda gezine gezine konuşurken

Bu anahtar

i *■

===== neleri açar?

Muharrirler romanlarım nasıl yazarlar?

Anahtar yerine kaşık koleksiyonu...

— ... . I I— . > ♦ < — I. I

Refik Halid Karay ile bîr konuşma

Üs ti d Refik Halid Karay’ı, AKŞAM da çıksn ilânlarından da anlaşılacağı ' veçhile, «ANAHTAR» romaııile meş­

gul görüyoruz...

Okurlar, bir muharririn ne gibi ; şartlar alımda roman yazdığını, kah- i romanlarını hayattan mı yoksa ha­

yalden mi aldıklarını nasıl merak liderler ve öğrenmeğe çalışırlarsa; bende de romancılık tarafm ı yedi | sene müddetle frînliyen üstadı ¡«ANAHTAR» ı başında görmek, İm­

kân bulabilirsem enteresan ta rh la rı­ nı açıklatmak merakı uyandı.

Sefalet, yokluk, gurbet ve parasız­ lık pisikolojisini tahlil eden «Sür- ¡giin»; dağlarda ıssız hisar burçların- | da geçin bir aşk hikâyesi »Çete»; bir milyoner kızını ele elarak sürükleyici usİübu Pe tatlı t atlf'okuttu* u «TC7^- ı din kızı» ilh... romanlarından sonra okuyacağımız «ANAHTAR» .ıası bir ■omandır? Bu «ANAHTAR» kimlerin kapısını açacak vs hangi esrar per­

delerini ortadan kaldıracaktır?

Refik

H a l id K a r a y ’ın

evinde

Bir taraftan okurların, âiğ'r ta ra t­ man da kendi merakımı giderebilmek

ümidile üstadın Bomontl’dski apartı- manma gittim. «Apartımanına» de­ dim diye kendisini mal sahibi san­ mayınız, bir çoklarımız gibi o da bir katında kiracıdır.

53 yaşında olmasına ve kusurlu ra ­ mpalardan hoşlanmadığı için *60 ışındayım» demesine rağmen zinde- iği karşısında 45 den yukarıya çıka- r3mıyacağınız Refik Halid Karay’ı salonda bir aşağı bir yukarı gezinir­ ken buldum'. Bana ver gösterip:

— Hoş geldiiin. diyor. Hangi rüz- ; gâr attı seni buraya... •

İşaret ettiği mavi kadife koltuğa .otururken soruyorum:

— Fakat siz böyle ayakta mı kaîa- j caksmız?

j — Evet, diyor. ayakta... Çünkü ; oturmak hoşlanmadığım blrsey... ! — Yazılırınızı da böyle gezine ge-. zine mi yazarsınız?

— Tabiî, diyor, işt? böyle gezine ge­ zine... Yani yaz3r yazar gezinirim... j Masa başında saatlerce oturmak pek I sıkar beni... Yalnız yazıda değil, lstl- I rahst zamanımda da gezinirim. Hattâ j misafirlikte bile yerimi değişi irlrim...

Koleksiyon merakı

Konuşuyoruz amma, zihnimi meşgul eden yegâne şey, «ANAHTAR» roma­ nıdır. Hep o mevzuua temas etmek fırsatını arıyor re türlü sualler ara­ sında:

— Merak ettiğiniz şey «ANAHTAR» mı? İşte...

Dedirterek yazıyı tomarile uzatma­ sını temin etmeği düşünüyorum. Me­ selâ, soruyorum:

— Romana «ANAHTAR» ismini vermeniz nfredfn akhnızâ^geldi?

— Ben, diyor, çocukluğumdan be­ ri anahtara korşı son derece merak j duyarım.

I — Bu merak, size bir anahtar ko­ leksiyonu yaptırmış da olabilir?

İleri doğru yürüyerek bir vitrin 'önünde duruyor ve:

— Gel de bak, diyor, yaptığım ko- ı îekslyona!...

| Boy boy anahtar göreceğimi düşü­ nerek vitrine yaklaşıyorum:

— A... Bunlar ne?..

— N" oiacak, diyor, kaşık işte..,. İnsan öyle her merak ettiği şeyin ko­ leksiyonunu yapmağa kalksa bütçeyi kediye yükler...

Vitrin cammı açarken ilâve ediyor:

i Hattâ o merak öyle bir

hasia-«Anahtar» muharriri ka

hktır ki insanda kediye bile yükliye- cek bütçe bırakmaz...

Keşik koleksiyonmıu gözd ıı geçiri­ yorum: Hindistan cevizi kabuğundan,

sedıften, deniz mahlûkları' kabukla­ rından yapılmış, saplan mercan işle­ meli boy boy hoşaf, muhallebi, pilâv, tatlı kaşıkları... Türk iııce sanatinin pek nefis numuneleri.

— Mademki, diyorum, anahtara karşı çocuk ¡uğursuzdan Deh merak duyarsınız. Onu ihmal etmemeliydi­ niz!

— O merak başka merak1 Koleksi­ yona gelmez... dedikten sonra ilâve ediyor: Asıl hoşuma giden anahtar­ lar babamın kasa anahtrlaTiydı. Yani Maliye hâzinesinde içleri altın ûchı olan çelik kasaların anahtarla­ rı...

— Acaba şimdiki «ANAHTAR» mız da yine böyle içinde İstif İstif atim duran kasaları mı rçacak?

— Yooo! diyor. Bak bun t cevap ve­ remem...

Meşhur sözdür: -.Bir ipte iki cam­ baz oynamaz». Karşılıklı konuşmamızı buna benzetiyorum! Ben «ANAHTAR» ın mevzuu hakkında bir şeyRr alma­ ğa çalışıyorum amma, ustad verecek gibilerden değil... Salonun bir başın­ dan öteki ucuna doğru yürürken bir­ denbire duruyor ve gülerek:

— Bütün mesele, diyor, tefrikada bir merak uyandırmaktır. Or.u şimdi söyleyiverirsem ne İşe yarar... Zaten ar.alıtar, haddi zatında gayet merak verici bir şeydir. Her anahtarın da kendisnî mahsus sıkı sıkr/a sakladığı bh sır vardır ve o sırrı, Kİ.iıi'ni bul­ madıkça yermez...

Roman nasıl yazılır?

Üstadın dili sJtmda sakil duran sırrı öğrenebilmek İçin b'r aralık mevzudan uzaklaşmanın faydalı ola­ cağını düşünerek konuşmanın seyri­ ni değiştiriyorum:

— Okurlar, diyorum, muharrirlerin romanlarım nasıl yazdıklarını pek me rak ederler. Meselâ siz, yıkılarınızı açık havada, güzel manzaralı bir yerde veya bir çamlıkta falan mı yaz­ mağı tercih edersiniz?

— Açık hava, güzel hava, manzara şu ve bu... Saçma şeyler bunlar. Fıkra ve makale gibi gündelik yazalar bir mecburiyet tahtında her yerde yazı­

I if

koleksiyonu İtasında

lan yazılardır. F:,kat roman buna benzemez, dekordan ziyade zamana muhtaçtır. Meselâ yazdığım «ANAH­ TAR» iki sinedenken zihnimde yavaş yavaş canlanan bir romandır. Tipler bu zaman zarfında ağır ağır gcrülöü ve elle tutulur bir hale geldi Kasıl başîıyacağınıı buldum ve b'şiadım. Eser yarısına gedikten sonra da nasıl bitireceğim bir gün k'ndiliğinden doğdu. Roman yazarken öyle kı;.ı köşe tenha yerlere çekileni m. Şehir kala­ balığı isterim. Penceremden baktım mı bir insan kalabalığını, h3İkin na-, sil geçtiğini görmeliyim. Çünkü ro­ manda insan yaşatılıyor. Bir kimya­ ger için lâboratuvar ne kadar lüzum­ lu ise, b>r romancı için de şehir ka­ labalığı o kadar lüzumludur. O şehir kalabalığı, o insan kaynatması ara­ sında romancı, başkasının hiç ehem­ miyet vermediği bir tip bulabilir ve belki o tip de romanın kahramanı oluverir... H attâ o tip, muharrire bir hikâye de ilham eder...

Y emekte

Konuşmamızın tam burasında ye­ leğinin cebinden çıkardığı saate ba­ kan ANAHTAR m uharriri Refik Halid Karay:

— Bizde, dedi, saht tam 13 oldu mu öğle yemeği yenir. Gitmeyin oturun da Allah ne verdiyse yimeği de bir­ likte yiyelim...

«ANAHTAR.;ın ne çeşit sır kapıları­ nın kilitlerini açacağını yemekte sız- dırabilirim ümidile sofraya oturduk. Fakat mümkün mü? En dolambaçlı yollardan suali o noktaya getirdiğini şaman üstad öyle güzel bir manevra yapıp mevzudan uzaklaşıyor ki hay­ ret... Meselâ sofradaki tuzluğu ala­ rak:

— Bu tuzlukta, diyor, tuz ıı? kadar rutubetli yerde olursa olsun katiyen top top olmaz... Çünkü içinde değir­ meni vardır. Şu ufacık sapı parm ak­ larınızın ucile usulcacık çeviriverirse- nlz toz gibi tuz akar...

Tekkeyi bokliyen derviş mu1'" im a erermiş... Nihayet Mr hayli m 'raklı şeyler sızdırmağa, h attâ üstadın mutfaktaki musluğun köselesini de­ ğiştirmeğe gitmesinden istifade ede­ rek masası üstünde duran «ANAH­ TAR»'dan epeycesini okumağa v> bir çok yerlerini not etmeğe vakit bula- bildim.Yarm da yine aynı sütuıvarda konuşmamızın diğer kısmını ve bu notları bulacaksınız.

Ccmalcddin BİLDİK

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha sonraki sayfalarda Rıza Tevfik ile ilgili başka düşüncelerini de be- lirten Karay, onun karakterine dair şunları da yazar: “Rıza Tevfik’i zevahi- rine bakarak saf, safdil

Yazar, tıpkı “Zincir” hikâyesinde olduğu gibi köpek ile arasında kurduğu ilişkiyi vatan özlemi teminde anlatır.. Köpeğin gözünde- ki yaşları, kendi gözündeki

Böyle bir sorun karşısında alkol bağımlısı bireyle birlikte uzun yıllar yaşayan ve bireye yakın olan eş, anne-baba, çocuk gibi aile bireylerinin yaşamlarının

Kaya Bcy’den sonra konuyu baş­ ka yetkililerle de konuşmaya başladım. Bir süre sonra gördüm ki, topladığım malzeme bir yazı dizisine sığmayacak kadar fazla

Derken, bir den bir lodos rüzgârı çıkıyor, İtalyan gemilerinin yelkenleri­ ni dolduruyor, ve gemiler kuv­ vetle ileriye yürüyor, Türk ge- miler’ııe cenğe

Yapılan örneklemeler sonucu Gammaridea subordosuna ait 3 familya (Gammaridae, Crangonyctidae, Niphargidae), 3 cins (Gammarus, Synurella, Niphargus) ve 9 tür (Gammarus

On the other side, according the data published in the Semiannual Statistical Bulletin of Macedonian Stock Exchange (2020), the total turnover in the first semester of

specialists is interested in the development of the way, and he is interested in “how it will take place when the tourist flow increases” (Respondent No. Another expert