• Sonuç bulunamadı

“Güzel Elen” Çevirisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“Güzel Elen” Çevirisi"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İnci Enginün

THE TRANSLATION OF “GÜZEL ELEN”

ÖZ: Truva Savaşı’nın sebebi olan Helen’in Paris tarafından kaçırılışının parodi-si olan Offenbach’ın Güzel Helen opereti 1864’te Paris’teki temparodi-silinden sonra 1869’da İstanbul’da da oynanmıştır. Çok sevilen bu operetin metninden söz etmiş olan sadece Niyazi Akı’dır. Fazla dikkati çekmemiş ve tek nüsha olan bu metin ortaya çıkmamıştı. Bu yazıda Millî Kütüphane’de bulunan ve muhtemelen Takvor Nalyan tarafından çevrilerek basılmış olan bu metin ve oynanan eser hakkındaki eleştiriler ve etkileri üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Belle Hélène, Takvor Nalyan, Jacques Offenbach, operet, Opéra bouffe, Millî Kütüphane.

ABSTRACT: Offenbach’s opera bouffe, La Belle Hélène is a parody of Helen’s abduction by Paris which was the cause of the Trojan Wars. La Belle Hélène was staged in İstanbul in 1869, just a few years after it was staged in Paris in 1864. Only Niyazi Akı mentioned the Turkish text of the play, but somehow it did not draw the attention of the scholars and the sole copy of the text remained untouched. This article deals with the only copy existing in the National Library, Ankara, discusses the probable translator Takvor Nalyan, the critical reception and the influence of the work.

Keywords: Belle Hélène, Takvor Nalyan, Jacques Offenbach, Opéra bouffe, National Library (Ankara).

...

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 13, Nisan 2016, s. 55-73. * Prof. Dr., Emekli Öğretim Üyesi.

(2)

Tanzimat tiyatrosunda yabancı eserlerin çevrilip oynanmasını hemen yerli eserler takip eder. Aslında eserlerin oynanmasında seyirlik sanatların, her yabancı unsuru yerlileştirme çabası bulunmaktadır. Bunlar hakkında elimizde yazılı bilgiler azdır çoğunun metni de ortada yoktur. Ancak çevirilerin veya teliflerin metinlerine ulaşıl-dıkça bu yerlileştirme havasının boyutu da görülmektedir. Operetler, şarkılı oyunlar Tanzimat tiyatrosunun başlangıcından itibaren rağbet görmüştür. Bunlarla ilgili süreli yayınlarda çıkan ilanlar, kısa haberler ve nadiren eleştiriler bulunmakta, başta hatıralar olmak üzere ufak bilgi kırıntılarına rastlanmaktadır. İlk Türkçe müzikli eserin Leyla ve Mecnun oyunu olduğunu Refik Ahmet Sevengil belirtirken bunun bir opera ve operet değil, sadece içinde müziğin de bulunduğu bir oyun olduğunu açıkça söyler. Geleneksel seyirlik oyunlarda hareket ve söze müziğin daima refakat ettiği malumdur. Bu durumda batıdan gelen yeni türün de eskinin sevilen unsurlarına benzetilmek istenmesi tabiidir. Hatta batıdan gelen türün kesinlikle seyirlik oyunlara benzetilmesine karşı çıkan ve eskinin bütünüyle reddini savunan Namık Kemal bile eserlerinin çoğunda müziğe yer vermiştir. Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’una dayanan oyunu Mustafa Efendi sahneye göre hazırlamış, araya bazı müzik parçaları eklenmiştir. Türkçe hazırlanan eserlerden “üçünün” (Leblebici Horhor, Arif’in Hilesi, Köse Kâhya) metinlerinin bulunduğu bilinmekteyse de, dönemlerinde çok ünlü oldukları hâlde metninin mevcut olduğunu bilmediklerimiz de vardır. Bu yazıda, sahnenin ilk eserlerinden olan La Belle Hélène oyununun metninden ve eserin oynanması dolayısıyla hakkında çıkmış olan haberlerin, şimdilik ulaşabildiklerimden söz edeceğim.1

Tanzimat döneminin ünlü eseri La Belle Hélène, Jacques Offenbach’ın (1819-1880) Opéra bouffe2 olarak bestelediği üç perdelik operetidir. Eserin Fransızca librettosu,

Fransız dram ve libretto yazarı Henri Meilhac (1831-1897) ile Fransız oyun yazarı Ludovic Halévy’nin (1834-1908) kalemlerinin ürünüdür.3

Eser, Truva Savaşı’na yol açan Helen’in Paris tarafından kaçırılmasının parodi-sidir. İlk defa Paris’teki Théâtre des Variétés’te 17 Aralık 1864 yılında oynanan eserin baş rollerinde Hortense Schneider (La Snédèr, 1833-1920. 19. yüzyılın en büyük operet sanatçılarından Fransız soprano) ve José Dupuis (1833-1900, Belçikalı şarkıcı 1 Refik Ahmet Sevengil, Türkçeye çevrilip basılan ilk opera metninin Belisario olduğuna dair bilgi vermiştir.

Milattan sonra 580 yılında Bizans imparatoru Cüstinyan’ın seraskeri Belisario ile olan vaka Ceride-i

ha-vadis, nu. 84, 19 R.ev. 1258/Nisan 1842, çıkmış. Bu kitap Türkçeye çevrilip basılan ilk kitap. (Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi II: Opera Sanatı ile İlk Temaslarımız, 2. b., İstanbul: MEB Yayınları, 1969).

2 Opéra bouffe 19. yüzyıl sonlarında Fransız operetindeki bir tarz. Eserlerini Théâtre des

Bouffes-Parisiens’de sahnelemiş olan Jacques Offenbach ile ilgilidir. Bu tarz, komedi, taşlama, parodi ve fars nitelikleri taşımaktadır. http://en.wikipedia.org/wiki/Op%C3%A9ra_bouffe

3 http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCzel_Helen_%28opera%29; http://www.stageagent.com/Shows/

(3)

ve oyuncu. Paris’te opera-boufe tarzında çok faal) bulunmaktadır. Eserin oynanması sırasında oyuncular arasında ihtilaflar yaşanmıştır. La Belle Hélène hem seyirciler hem de tenkitçiler tarafından çok beğenilmiş, yedi yüz temsil gerçekleşmiştir. 1864’te Viyana, Berlin, 1866’da Londra’dan sonra 1867’de Chicago’da oynanmıştır. Eserin Paris’teki başarısından beş yıl sonra İstanbul’da oynanmış olması, Avrupa ile yakın temastaki Ermeni asıllı Osmanlı sanatçıları kanalıyladır.

1864’te S. Manasse’ın getirdiği bir Fransız topluluğunun Naum ve Şark Tiyatrosu’nda verdikleri temsillerle Fransız Tiyatrosu kurulmuş olur. “Manasse’ın Fransız Topluluğu-nun” 1867 ve 1868’de oynadıkları oyunlar arasında Belle Hélène adı da geçmektedir.4

Bel Elen’in Türkiye’de oynandığına dair süreli yayınlarda görebildiğim ilk

kayıt 1869 yılına aittir: “Beyoğlu’nda küşad olunan Fransız Tiyatrosu’nda Bel

Elen komedyası fevkalade mükemmel ve zarifane icra olunmuş ve memurîn-i

kiram hazeratı ile pek çok temaşayan komedya-ı mezkûrun hîn-i icrasında hazır bulunmuştur.”5 Bu metinde görüldüğü gibi eserin ne çevirisinden ne de

oyuncula-rından söz edilmektedir.

La Belle Hélène’in bu tarihten sonra da oynandığına dair ilanlar vardır. Oyuncuların

adlarını gösteren el ilanları da neşredilmiştir, hatta çeviricisinin adı da zikredilmekte-dir, fakat elde basılı metninin bulunduğuna dair bir bilgi, tiyatro tarihi kaynaklarında geçmemektedir. Daha doğrusu Niyazi Akı’nın XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi adlı kitabında Millî Kütüphane’deki bir Belle Hélène metninden söz ettiği kayıt dikkatlerden kaçmıştır.6 Niyazi Akı, Beyoğlu Fransız Tiyatrosu’nda oynanan (Terakki, nu. 276, 21

Şaban 1286/14 Teşrin-i sani 1385/26 Kasım 1869) Belle Hélène’in Hüsn-i Cemal ile

Meşhur olan Elini Tiyatrosunun Faslı adıyla bu eserin Abdülaziz devri sonlarında

dilimize çevrilmiş olması mümkündür” der ve eserin son yaprağında Bulak, fi 18 Ramazan tarihi bulunduğuna işaret eder. Niyazi Akı eserin hangi dilde oynandığını, kaynağı olan Terakki gazetesindeki haberde olmadığı için belirtmemiştir.7Refik Ahmet

Sevengil “Gedikpaşa Tiyatrosu muharrirlerinden Senpetersburg sefiri Şakir Paşa, Atina sefiri Agâh Efendi, Hasan Bedrettin Paşa, Agop-Çuhacıyan rekabetini teşvik etmişler,

La Belle Hélène, Giroflé-Girofla, Orphée aux Enfers les Brigands, La fille de Mme Angot operetlerini dilimize çevirmişler, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynatmışlardı”

der.8 Bu ifadeden kimin hangi eseri çevirdiği anlaşılamamaktadır. Bu dönemde ti-4 And, “Eski İstanbul’da Fransız Sahnesi”, s. 81.

5 Terakki, nu. 276, 21 Şaban 1286/14 Teşrin-i sani/26 Teşrin-i sani 1869, s. 4. 6 Akı, XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi, s. 166.

7 1822’de Kahire yakınlarında (Mısır) kurulmuş olan Bulak Matbaası hakkındaki bir inceleme için bk.

Ekmelettin İhsanoğlu, Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları: Mehmed Ali Paşa’dan Günümüze Basılı

Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme, İstanbul: IRCICA, 2006.

(4)

kay-yatro ile ilgilenenlerin, âdeta hoşça vakit geçirmek için sahneye çıkacak eserlerin bir ucundan tuttukları izlenimi uyanmaktadır ki, Ahmet Mithat’ın birçok müzikli eserin oynanmasındaki katkısından söz ettiği satırları da bu durumu teyit etmektedir.

Tek nüshası Millî Kütüphanede bulunan çeviri adı kitap kataloglarında da mev-cuttur.9 Kitapta basım yılının bulunmaması dolayısıyla kitabın hangi yıl neşredildiğini

tespit mümkün değildir.

Eğer 1869’da oynanmış olan Güzel Elen Türkçe oynanmışsa, elimizdeki bu met-nin kullanıldığı tahmin edilebilir. Tiyatroyu teşvik etmiş olan Mısır valisimet-nin 1864’te İskenderiye Tiyatrosu’nu yaptırmasından sonra bu tiyatroda oynanmak için çevrilmiş olması da mümkündür.

1869’dan itibaren sahnelerde Güzel Elen’in hangi sıklıkta oynandığına dair elimizde 1875’e kadar belge bulunmamaktadır. Sevengil, Güllü Agop’un müzikli eserler oynatmak amacıyla Ménadier adlı bir Fransız rejisör getirttiğini, Türkçeye çevrilen Fransız operetlerinin sahnelendiğini yazar. “Türkiye’de de yabancı truplar tarafından Fransızca olarak birçok defa oynanmış” olan La Belle Hélène (opera bouffe) 2 Ocak 1875’te oynandıktan sonra “aynı tiyatro mevsimi içinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sekiz, Kadıköy, Ortaköy, Beyoğlu ve Üsküdar tiyatrolarında birer defa tekrar” edildikten sonra 1875-76, 1877-1878 ve 1884 yıllarında da oynandığını belirtir.10 Ancak bu demek değildir ki eser dört yıl kadar oynanmadı. Az sayıdaki

seyirciyi sürekli olarak yeni eserlerle beslemek mecburiyeti, kumpanyaları aynı eseri farklı adlarla oynamaya bile sevk etmiştir. Güzel Elen’in tuluata elverişli yönü onun da, müziği dışında aslını hemen hiç hatırlatmayacak oyunlarla devam etmesini

naklarda sadece kimliği bilinmeyen bir Agâh adı geçmektedir ve onun da Namurad adlı bir oyunu vardır. Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu, s. 66.

9 Poyraz-Tuğrul, Tiyatro Bibliyografyası (1859-1928), s. 31 (226 “Hüsn-i Cemal ile Meşhur Olan Elena

Tiyatrosunun Faslı”); Türkiye Basmaları Toplu Kataloğu Arap Harfli Türkçe Eserler (1729-1928) V, s. 279 (14415 “Hüsn-i Cemal ile Meşhur Olan Eline Tiyatrosunun Faslı”).

10 Sevengil, Tanzimat Tiyatrosu, s. 92, 97, 99-100, 108. II. Abdülhamit’in kızının naklettiğine göre sarayda,

İtalya’dan gelen Çampi ailesi ve iki İtalyan’ın da dâhil olduğu Mızıka-yı Hümayun, aralarında La Belle

Hélène’in de bulunduğu oyunları sık sık oynamıştır (Sevengil, Saray Tiyatrosu, s. 122.

a 1901-1902 tiyatro mevsiminde İstanbul’a gelen Jeanne Saulier operet heyeti, II. Abdülhamit’e “Mascotte

ve La Belle Hélène opera komiğini oynamışlardır” (Saray Tiyatrosu, s. 129). Sarayı görmek isteyen bir Fransız kadını kumpanya ile anlaşıp onlarla birlikte saraya girmiş ve hafiyelerin ihbarı üzerine durumun ortaya çıkarak bir karışıklığa sebep olduğunu Osman Nuri’den naklen (Osman Nuri, Abdülhamid-i sani

ve Devri Saltanatı, s. 487-488) yazmıştır. Kumpanya İstanbul’dan ayrılmadan önce padişahın isteğiyle

son bir defa daha La Belle Hélène’in oynanması sırasında olmuştur. (Saray Tiyatrosu, s. 130-131). Şehzadebaşı’nda Mınakyan repertuvarında da bulunan Belle Hélène, Saray Tiyatrosu’nda da Türk aktörler tarafından Türkçe olarak oynanmıştır (s. 135).

(5)

mümkün kılabilirdi. Kavuklu Hamdi, Hayalhane-i Osmanî’de Belle Hélène dâhil birçok oyunu tuluata aktararak 1874-1880 yıllarında oynamıştır.11 Yine de süreli

yayınlardan toplanması güç olan ilanların ve hatıralardaki zikirlerin derlenmesi arttıkça bu konuda daha doğru bilgilere ulaşılabileceği gibi, eserin İstanbul içindeki ve civarındaki turneleri de öğrenilebilecektir.

Türk tiyatro tarihinin başlangıç dönemlerine ait pek çok bilgiyi, dağınık da olsa nakleden Metin And, Güllü Agop’un tiyatro alanındaki tekelinin kırılmasından ve müzikal oyunlar oynayan Çuhacıyan’la Güllü Agop’un mücadelesinden söz ederken şöyle der:

1875 yılında her iki topluluk da müzikli oyunlara yer veriyordu. Güllü Agop, Nalyan’ın çevirdiği La Belle Hélène’i oynarken, Dikran Çuhacıyan (Besteci, 1837-1898)da Riştuni’nin (Karekin Rişduni (1840-1879), metni üzerine Alboretto ile birlikte bestelediği Köse

Kâhya’yı oynuyordu.12

Aşağıdaki bilgi kırıntıları toplandığında, Metin And’ın da belirttiği gibi Belle

Hélène’in ilk çevirisinin oyuncu Takvor Naryan tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Bu eseri Türkçeye nakletmiş olan Takvor Nalyan (1843-1877) İstanbul’da, Mısır’da öğretmenlik yapmıştır (1865-1868). Mısır’da bulunduğu sırada bu oyunu çevirmiş ol-ması muhtemeldir. 1868’de İstanbul’a dönen Takvor Nalyan, Gedikpaşa Tiyatrosu’na girmiş; oyuncu, öğretmen, çevirici, müellif olarak tiyatroya hizmet etmiştir. Aralarında İki Çavuşlar, Rikkat, Monte Cristo, Lion Postası, İğreti Saç’ın bulunduğu çok sayıda oyunda oynamış, operetlerde bariton olarak yer almıştır. Fransızca, Türkçe ve Erme-nice bildiği için birçok eseri Türkçeye çevirmiş olan Nalyan için Kevork Pamukciyan “Güllü Agop’un heyetinin oynadığı hemen bütün piyes, vodvil ve operetleri o tercüme 11 Karaboğa, Geleceğe Perde Açan Gelenek: Geçmişten Günümüze İstanbul Tiyatroları I Suriçi İstanbul’u,

Bakırköy ve Çevresi, s. 120.

12 And, Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu 1839-1908, s. 171. Aynı cümlelerle bu bilgi Metin

And’ın Osmanlı Tiyatrosu: Kuruluşu-Gelişimi-Katkısı adlı kitabında da tekrarlanmıştır (s. 72-73).

a Tiyatrolar arasındaki rekabet ve oyuncuların yer değiştirmeleriyle ilgili olarak Güllü Agop’un “Basiret

gazetesinin geçenki nüshasının üçüncü sayfasında tiyatrocu Çuhaciyan Dikran Efendi Güllü Agop’un ileri gelir oyuncularından bazılarını kumpanyasına almış ve bu kış icra-yı lu’biyat edecekmiş mealinde bir fıkra görüldüğü cihetle benim kumpanyamdan hangi ileri gelir oyuncularını aldığının lütfen esa-misiyle beraber neşriyle bizi dahi meraktan tahlisi rica olunur. (Güllü Agop)” sorusunun hemen altına gazete şu cevabı vermiştir: “Tiyatrocu Çuhacıyan Dikran Efendi’nin kompanyasına almış olduğunu evvelce gazetemize derceylediğimiz oyuncular Nalyan ve Çaprazyan ve Riştoni Efendilerdir” Basiret, 1585, 12 Temmuz 1291/30 C.emaeyilahir 1292/24 Temmuz 1875, s. 3. Levant Herald (15 Ocak 1875). Güllü Agop’un başta Çuhacıyan olmak üzere hem meslektaşları hem de gazetecilerle olan çatışmaları sık sık konu edilmiştir.

(6)

etti” demektedir. Nalyan’ın Güzel Helen, Telemak Cupidon Tapınağında gibi çevirileri başka topluluklarda da oynanmıştır.13 Çok genç yaşta veremden ölen bu çalışkan

tiyat-rocu, Türk folklorunu iyi bildiğinden Leblebici Horhor Ağa yazdığı en iyi metinlerden sayılmaktadır. Takvor Nalyan, daha sonra 11 Ocak 1876’da Fransız Tiyatrosu’nda oynanan Leblebici Horhor Ağa’nın sahne düzenini hazırlamıştır.14 Şarasan Türkiye Ermenileri Sahnesi ve Çalışanları adlı kitabında Nalyan’ın ölüm tarihini 1876 olarak

verir. Monte Cristo’daki Caspar Cadrus ve Lion Postacısı’ndaki Hırsız Şopar rolleri için “bu tiplemelerde hiç kimse onun kadar başarılı olamamıştır” diyen ve herkesin onu daima bu rolüyle hatırladığını yazan Şarasan, “komedilerdeki asil baba rollerinde” de başarısını zikreder. Onun başarılı olduğu roller kendi karakteriyle de örtüşmektedir:

Sabırsız, iyi niyetli, kaba, kendisiyle barışık olmayan ve çabuk sinirlenen bir insandı. Tar-tışan, eleştiren, ama yetenekli, eğitimli bir kişiydi. Arkadaş çevresinde, herkesle tartışırdı.

Ama arkadaşları dürüst ve yüce gönüllü olduğunu bildiklerinden onu sever ve sayarlardı.15

Hagop Baronyan’ın (1843-1891)16 yakın dostu olması onun çıkardığı Tiyatro

dergisinde sık sık adının yer almasına imkân vermiş olmalıdır. Yine de onun büyük başarısı, Leblebici Horhor’un livresini yazmasıdır. Sevengil, 30 Aralık 1876’da Be-yoğlu Fransız Tiyatrosu’nda Osmanlı Opera Kumpanyası tarafından bu oyunun “aktör Nalyan Efendi menfaatine” oynandığını belirtmiştir.17

Ahmet Mithat Efendi, Çuhacıyan’la ahbaplığını andığı 17 Teşrin-i evvel 1314/29 Ekim 1898 tarihli mektubunda İstanbul’da oynanan birçok operetin metinlerinde katkısı olduğundan söz ederken “Madam Ango, Bel Eleni, Jirofle-Jirofla gibi operet-leri ben yaptım” der.18 Bu cümlede kullandığı “yaptım” yüklemiyle neyi kastettiğini

anlamak güçtür. İlk akla gelen metnin çevirisini kastetmiş olmasıdır; fakat Ahmet Mithat, yaptıklarını gizleyen bir insan değildir. Bu metinde muhtemelen eklemeler ve çıkarmalarda bulunmuş olduğunu hatta sadece oynanmasını sağladığını bile tah-min edebiliriz. Sevengil, Ahmet Fehim’den naklen Ahmet Mithat’ın “sahne tekniği ve eserleri hakkında oldukça bilgisi” bulunduğunu yazar.19 İlanlarda ve görebildiğim

kaynaklarda çeviricinin genellikle arka plana atılması üzüntü vericidir. Çeviricinin 13 Nalyan Efendi Telemak’ı da bir perdelik opera olarak hazırlamıştır. Eserin muzikası Alfonso Piccito,

balesi Serope Benliyan tarafından düzenlenmiş 10 Aralık 1871’de oynanmıştır. Sevengil, Tanzimat

Tiyatrosu, s. 65; And, Osmanlı Tiyatrosu, s. 144.

14 Pamukciyan, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar IV: Biyografileriyle Ermeniler, s. 318. 15 Şarasan (Sarkis Tütüncüyan), Türkiye Ermenileri Sahnesi ve Çalışanları, s. 109-111. 16 http://tr.wikipedia.org/wiki/Hagop_Baronyan [erişim tarihi: 27 Ocak 2015]

17 Sevengil, Tanzimat Tiyatrosu, s. 90.

18 Ahmet Midhat Efendi, Fazıl ve Feylesof Kızım: Fatma Aliye’ye Mektuplar, s. 398. 19 Sevengil, Tanzimat Tiyatrosu, s. 105.

(7)

kültürleri tanıştırma işlevinin pek dikkate alınmadığını gösteren bu tavır günümüzde de pek değişmeden devam etmektedir. Müzikli oyunlarda müziğin ön planda gelmesi tabii olsa da, dayandığı metnin kimin elinden çıktığının belirtilmemesini bir kadir bilmezlik sayıyorum.

Metin And, 1869’da Mannasse’ın topluluğundaki “Mme Potel topluluktan ay-rılıp kendi topluluğunu kurdu ve Naum Tiyatrosu’na rakip oldu” ve “Gedikpaşa Tiyatrosu’nda da Belle Hélène’i oynadı”der.20 Oyun seyirciler tarafından sevilmiştir.

1875’ten sonra oynandığını gösteren ilanlar ve oyun dolayısıyla bazı yorumlar bulun-maktadır.21 Bu yorumlardan birisi de bir okuyucu tarafından gönderilmiş ve “Varaka”

başlığıyla yayınlanmıştır:

Geçen günkü nüshanızda Osmanlı Tiyatrosu’nda oynanan Bel Elen yani Güzel Eleniko oyununa dair beyan ettiğiniz mütalaatı gördüm. Bu babdaki itirazlarda hakkınız olduğunu bu oyunun esasına vâkıf olanların benimle beraber tasdik edeceklerinde şüphe etmem. Malumdur ki Belle Hélène oyununun vak’a-ı tarihiyesi meşahir-i şuara ve müverrihîni Homer’in eser-i şairanesidir. Fransa imparatoru sabık Üçüncü Napolyon zamanında Paris’te her nevi âsâr-ı rezilenin revaç bulduğu sırada bu misilli meşahirîn âsârına da itale-i dest-i taarruzla tiyatrolarda ve eğlence gazetelerinde “karikatür”lerini yaparak tezyife cüret edenler oldu ve ahlak-ı umumiye daima böyle şeylere meyyal bulunduğu için birkaç kişinin tarizine mukabil ekseriyet tarafından rağbet gösterildi.

Oyunun vakasını tarif için evvel emirde halkımıza “mitoloji” fenninden bahsetmek lazım gelip bu ise bu mahalde mümkün olamayacağından ondan sarf-ı nazar eylerim. Ancak yukarıda söylediğimiz veçhile bu oyun diğer birkaç parça emsaliyle mücerret eski bir şairin eserini tezyif ile memlu olarak ahlak ve terbiyeyi ifsada medhal-i küllisi muhakkak bulunmuş olduğu halde şu suretle Avrupa’nın bu misilli rezailine henüz vâkıf olmayan 20 And, “Eski İstanbul’da Fransız Sahnesi”, s. 82.

21 Bel Elen operasının temsillerine dair ilanlardan bazıları için bk. Gedikpaşa’daki temsil hakkında Tiyatro,

nu. 63, 28 Kânun-ı evvel 1291/12 Zilhicce 1292/9 Ocak 1876, s. 1. İlan derginin sonraki sayılarında da devam eder (64, 79).

a Metin And’ın bu oyuna ait neşrettiği okunmaz durumdaki el ilanı (Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu 1839-1908, s. 159) daha önce Sevengil tarafından neşredilmiştir. “İşbu Ramazan-ı

şeri-fin 21’inci Pazartesi günü” diye başlayan bu ilanda kimin hangi rolü oynadığı belirtildiği gibi çevirici olarak da Nalyan Efendi adı yer almıştır (s. 314) . Metin And, Osmanlı Tiyatrosu adlı kitabında, “Selim Nüzhet Belgeliğinden Millî Kütüphane’ye geçen Belle Hélène el ilanından şu sanatçıların adlarını saptıyoruz: S. Bengliyan, Fasulyeciyan, Tıryants, Koergyan, Agop Bengliyan, Ahmet Fehim, Sferyan, Kuyumciyan, Rupen Binemeciyan, Efendilerle, Koharik, Hiranuş, Bayzar, Öjeni ve Mari Hanımlar” der (s. 97). Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III: Tanzimat Tiyatrosu, s. 314. Son olarak bu ilana Karaboğa,

Geleceğe Perde Açan Gelenek: Geçmişten Günümüze İstanbul Tiyatroları I: Suriçi İstanbul’u Bakırköy ve Çevresi adlı kitabında yer vermiştir (s. 31).

(8)

halkımızın içinde “memleket lisanıyla” mevki-i temaşaya vaz olunuşuna sizinle beraber tarizden geri duramam Bununla beraber tiyatro direktörü Agop Efendi’ye tariz etmem. Çünkü kendisi böyle şeyleri bilmez. Vakıa tiyatronun menfaatine hizmet eden ahibbası

burasını kendisine ihtar etmişlerse de her nasılsa Arif operasına22 rekabet hırsı bu ihtar-ı

halisaneyi istimaa mani olmuşmuş.

Şurasını ilave ve itiraf eyleyelim ki tercümesinde aslı gibi birtakım münasebetsiz tabirler kullanılmamış ve oyun dahi Beyoğlu Fransız Tiyatrosu’na nispetle pek güzel icra edilmiş olduğundan bu babda Agop Efendi’nin gayretini takdir etmemek haksızlık olur. Ahalimizin rağbeti bahsine gelince her milletin ekseriyeti böyle eğlenceli şeylere meyyaldir. Burası tabii oldukça ve matbuat idare-i behiyesi dahi muzır olan şeyleri meydana koydurmamakta gösterdiği gayrette devam eyledikçe Agop Efendi’nin bu misilli oyunları icra eylemesi ve

ahalinin dahi rağbet göstermesi ca-yı itiraz olmamak lazım gelir.23

İmzasız olan bu “varaka” çok sevildiği hemen bütün kaynaklarda belirtilen Güzel

Elen operetine yöneltilmiş nadir eleştirilerdendir. Hayal’in bir önceki nüshasında “ilk

defa” oynanması konusu da Gedikpaşa’da ilk defa oynandığı anlamındadır. “Memleket lisanıyla” ibaresi de Türkçe oynandığını göstermektedir. Eserin kaynağını açıklaması, toplumun konunun kaynağı olan mitolojiye aşina olmadığını belirtmesi, Güzel Elen’in bu uyarlamasını Fransa’da ahlak bozukluğunun yaygın olduğu döneme bağlaması dikkati çekmektedir. Bu yazının bir başka ilginç noktası da aslı çok açık saçık olan eserin, sansürün dikkati sayesinde daha derli toplu oynandığını belirtmesi. Yazara göre, eserin güzel oynanması, Agop Efendi’nin bu konuları bilmemesindendir. Eserin adının “Güzel Eleniko” olarak anılması, yazarının muhtemelen bir Rum seyirci olduğunu akla getirmektedir. Hatta, Güllü Agop’u hiç sevmemesi dolayısıyla bu varakanın, Hayal’i çıkaran Teodor Kasap tarafından yazıldığı da düşünülebilir.

Bir başka haberde ise tiyatroyu uzak semtlerde oturanların da seyredebilmesi için tiyatronun teşebbüslerinden söz edilmektedir:

Suret-i mükemmelede olarak ilk defa Gedikpaşa’da icra olunan Belle Hélène nam opera böfün (opéra bouffe) temaşasında Boğaziçi mümkün olamazsa fakat Üsküdar ahalisinin olsun mahrum ve bu cihetle dil-hun olmamaları için mahsus bir vapur tayini hakkında Güllü Agop tarafından Şirket-i Hayriye idaresine verilen emirname reddolunmuş ve binaenaleyh

Şirket aleyhine küllî tazminat iddiasına teşebbüs buyurulmuş olduğu rivayet olunmaktadır.24

22 Hoseb Yazıcıyan, Arif’in Hilesi, İstanbul: 1289/1873, 32 s. Eser ilk önce 9 Aralık 1872 tarihinde

Ge-dikpaşa Tiyatrosu’nda oynanmıştır.

23 Hayal, nu. 129, 18 Kânun-ı evvel 1290/21 Zilkade 1291/30 Aralık 1874, s. 4.

24 Hayal, nu. 128, 14 K.evvel 1290/26 Aralık 1873, s. 4; Belle Hélène ilanı, Gedikpaşa’da, ilan. Hayal,

(9)

Eseri oynayanlardan biri de Sercanbaz Eşref Bey yönetiminde Osmanlı Tiyatrosu adlı topluluktur ve Beyoğlu’nda Croissant Tiyatrosu’nda temsiller vermiştir. “Topluluk ekim ayında [1880] Croissant Tiyatrosu’nda La Belle Hélène ile Leblebici Horhor

Ağa’yı oynamıştır.25

Metin And “Gedikpaşa’da Fasulyeciyan’ın yönetimindeki Osmanlı Tiyatrosu da

Belle Hélène gibi müzikli oyunlar oynuyordu” demektedir.26

Refik Ahmet Sevengil’in Tanzimat Tiyatrosu adlı eserinde büyük boy olarak basılmış olan “Gedikpaşa Tiyatrosu’nda Fasulyaciyan ideresinde Bel Elen operetinin ilanı” Metin And’ın sözünü ettiği ilan olabilir.27

Metin And ayrıca “Mınakyan’la Küçük İsmail’in birlikte çalıştıkları dönem üzerine elimizde bir Güzel Elen el ilanı bulunmaktadır. Topluluğun adı Osmanlı Tiyatrosu-Osmanlı Dram ve Opera Kumpanyası’dır” dedikten sonra çalışanların adlarını ve oy-nadıkları eserlerden bazılarının adlarını vermiş ve “Güzel Elen”e ait olduğu belirtilen el ilanını (1892) kitabına almıştır.28

Bel Elen’de tanınan sanatçıları da anan Metin And, Yeramhi Karakaşyan Hanım’ın

“kardeşi Virgine Karakuşyan ile” müzikli oyunlarda, “özellikle Arif’in Hilesi, Belle

Hélène’de kendisini göstermiş” olduğunu belirtir.29

1874’te birçok defa oynanan Bel Elen operası hakkında Tiyatro dergisinde (nu. 64, 21 Ocak 1874)30 çıkan ve yer yer bir eleştiriden çok tekerlemeyi andıran, Baronyan’ın

olduğunu sandığım imzasız yazıda bazı belirsizlikler bulunsa da açıkça anlaşılan çeviricinin Nalyan olduğu, ancak oyunculuğunun beğenilmediğidir. Onun canlı ve 25 And, Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu 1839-1908, s. 180. Metin And’ın kaynağı La

Turquie, 12, 28 Ekim 1880’dır.

26 “Bir de Selim Nüzhet belgeliğinden Millî Kütüphane’ye geçen Belle Hélène” ilanında sanatçıların

adlarını tespit eden Metin And (a.g.e., s. 188) dipnotunda “Bu el ilanının üzerinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nun elle yapılmış bir resmi bulunduğundan bu incelemeye de alındığı gibi bu tiyatroyu gösteren tek resim olması bakımından başkalarınca da çok kullanılmıştır” demektedir. Tanzimat ve İstibdat Döneminde

Türk Tiyatrosu 1839-1908, s. 187. Metin And’ın bu bilgiye kaynak olarak verdiği künyeler Tercüman-ı Hakikat, 1725, 18 Nisan 1884; Osmanlı, nu. 57, 29 Nisan 1884’dır. Ancak bu süreli yayınların verilen

sayı ve tarihleri tutmamaktadır. Tercüman-ı Hakikat’in 1725 sayılı nüshasının tarihi 18 Nisan 1884 değil, 5 C.evvel 1301/20 Şubat 1299/3 Mart 1884’tür. 18 Nisan 1884 (21 C.evvel 1303/6 Nisan 1300) tarih ve 1755 sayılı nüshasında da bu bilgi bulunmamaktadır. Aynı durum Osmanlı dergisi için de geçerlidir. Derginin 57’nci sayısının tarihi 23 Eylül 1293/27 Ramazan 1294’tür.

27 Sevengil, Türk Tiyatrosu Tarihi III: Tanzimat Tiyatrosu, s. 61-62.

28 And, Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu 1839-1908, s. 436. Metin And’ın kaynak olarak

verdiği Levant Herald, 2 ve 16 Ağustos 1892 kaynaklara ulaşamadığım için kontrol edemedim.

29 a.g.e., s. 150.

(10)

hareketli rollerin oyuncusu olduğundan Metin And adı geçen eserinde söz etmektedir. Metinden anlaşıldığı üzere eserin Minilas’ı hiç de canlı ve hareketli bir kişi değildir. Bu metin Belle Hélène hakkındaki nadir eleştirilerden olduğu için bütünüyle alıntılıyorum:

– Ey kariîn-i kiram! Size yeni ve hiç söylenmemiş bir söz söyleyeyim mi?

– Söyle! Hem de çabuk söyle. Çünkü çoktan beri böyle yeni söz işittiğimiz yoktur. – Efendim tiyatro edep mektebidir! ‘Sakın bunu başka vakitte işittik zannetmeyiniz. Daha birinci veyahut bir milyon birincidir’ bizim de bir tiyatromuz var ki o da Güllü Agop Efendi’nin taht-ı idaresindedir.

Gazetelerin ilan ettiği üzere birkaç haftadır bu tiyatroda La Bel Elen isminde muzikalı, notalı, besteli bir oyun verildi. ‘Eğer vaktimiz müsaade ederse bundan sonra biz de

Tiyat-ro’muzda besteli bentler neşredeceğiz’ ve halkça memul olunduğu dereceden daha güzel

verildi. Lakin her bir işin bidayetinde noksanı olacağı Basiret gazetesinin hatadan salim olamaması gibi mücerrebâttan olduğundan Agop Efendi de bunu tasdik etmek için bazı kusurlarda bulundu. Zararı yok! Tek Güllü her işin bidayetinde kusuru olacağını tasdik etsin de kusurdan âri olmayıversin!

İmdi bu oyun hakkında, şu –her işin bidayetinde noksanı olacağı kaidesini bizim aktör ve aktristlere anlatmak için deriz ki:

Eğer Orist rolüne çıkan ben olaydım Küçük Karakaşyan’dan iyi yapamayacaktım. Ve eğer Belle Hélène ben olaydım Büyük Karakaşyan’dan taallüm etmekliğim lazım gelecekti. Eğer Paris ben olaydım, Paris memleketi değil ha, oyundaki Paris, yani âşık, o da olmadı.

Bir şarivari gazetesi31 sahibi yani ahaliye mehasin-i âdâb öğretici bir adam âşık olsun,

bu hiç olur şey mi? Fakat mutlaka benim olmaklığım lazım gelseydi Papazyan Efendi’yi elinden tutup zayıf simayı şişmanlatan bir ilaç bilir bir adama teslim eder ve oradan aldıktan sonra yine Papazyan Efendi’yi bir fıçı içine sokardım ve oradan da iki ay sonra çıkarıp ve tiyatroya getirip ‘alınız işte, işte, işte âşığınızı! İşte şimdi güzele benzedi’ diye, Agop Efendi’ye verirdim. Eğer Kalkas ben olaydım, Trıyans olurdum ve hareketimi de yüzü-mün yani Trıyans Efendi’nin yüzünün buruşukluklarına uydururdum. Eğer Agamemnon olaydım Bengliyan olurdum. Eğer Minilas olaydım oyunun mütercimi ve Nalyan olurdum ve oyunu hâl-i tabiiden çıkarmamaya biraz daha gayret ederdim.

Eğer Aşil rolünü bana vereydiler Tosbatyan Efendi’den hafiflik hakkında biraz nasihat alırdım Fakat nasihatlerinin hepsini tutmayıp az oflar ve Ajax’ları o kadar çok düşürmeyip dizlerinde yara açmazdım.

31 Mustafa Nihat Özön, “Fransızca ünlü bir güldürücü gazetenin adı olup, 1870 sıralarında mizah ve

karikatür gazetesi anlamında kullanılmıştır” der (Türkçe-Yabancı Kelimeler Sözlüğü, s. 215). Bu dergi karikatürist Charles Philipon’un Gabriel Aubert ile birlikte 1 Aralık 1832-1937 arası Paris’te çıkardıkları

Le Charivari adlı günlük resimli dergidir. http://en.wikipedia.org/wiki/Le_Charivari [erişim tarihi: 3

(11)

Eğer Ajax olaydım ismimi değiştirip Çaprastçıyan kor ve yanıma da Sancakcıyan’ı alırdım. Eğer koro olaydım... Olamam ki olayım... Elhasıl ümit ederiz ki aktör ve aktrisler biraz

daha gayret edip bu ufak nakayisi de ikmal ederler de halkı da memnun bırakırlar.32

Bir mizah dergisi olan Tiyatro’daki yazıların belki de hepsi bir tiyatro âşığı olan Baronyan’ın kaleminden çıkmaktadır. Yukarıdaki metinde Orist’i Küçük Karakaşyan, Helen’i Büyük Karakaşyan, Paris’iPapasyanKalkas’ı TıryantsAgamemnon’u Bengliyan, Minilas’ı Nalyan, Aşil’i Tosbatyan, Ajax’ı Çaprastçıyan ve Sancakcıyan’ın oynadıkları anlaşılmaktadır.33 Şarasan, kitabında oynadıkları rollerle parlayan oyuncuları zikreder

ve Verkine Karakaşyan’ın (1856-1933) Orist rolündeki başarısını söylerken erkek rollerinin kadınlar tarafından da oynandığı ifade etmiş olur. Belle Hélène’de Siranuş Kantarcıyan’ın Paris rolünde Haçik Papazyan, Ajaks’ta Çaprast’ın, Agamemnon’da Bengliyan’ın ve Minilas’ta Nalyan’ın rolleriyle ünlendiklerinden söz eder.34 Yeranuki

Karakaşyan’ın 1881’den sonra Belle Hélène’deki, Tosbatyan’ın 1877’deki Trakya ve Yunanistan turnelerinde Güzel Helen’de oynadığından rolleri belirtmeden söz eder. Baronyan’ın Nalyan’ı “oyunu hâl-i tabiiden çıkarmamaya biraz daha gayret”e çağır-masına karşılık Şarasyan “...onun güzel Helen’deki Kral Menelaus gibi karmaşık ve zorlu bir karakterde gösterdiği başarı inanılmazdı”, demektedir.35

Elimizdeki metnin Nalyan’ın çevirisi olduğundan şüphe zordur, çünkü Ahmet Mithat’ın müphem ifadesi ile Sevengil’in başka bir belge ile desteklenmeyen iddiası dışında, hiçbir ad Güzel Elen çeviricisi olarak geçmemektedir.

Nalyan’ın çevirisinde metin son derece sadedir, cümleler kısadır. Bu basılı metin aslıyla karşılaştırıldığında şu özellikler görülmektedir:36

1. I. Perde’de Jüpiter tapınağının başrahibi Kalkas tanıtılır. Venüs’ün Minilas’ın karısı Eline’yi Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’e verdiğini herkes bilmektedir. Şimdi Helen’in Paris’e âşık olması lazımdır. Önce Helen, daha sonra çoban kılığında gelen Paris başrahipten yardım isterler. Başrahip halkın tanrılara karşı cömert olma-malarından şikâyetçidir.

Eline, bu elmalı adamın kendi kaderi (kısmet ve ölüm anlamlarında) olduğunu bilir. Grek kralları toplanırlar ve ‘kaz oyunu’ diye bir oyun oynarlar, bunu Paris kazanır 32 “Bel Elen”, Tiyatro, nu. 64, 14 Zilkade 1291/11 Kânun-ı evvel 1290/23 Ocak 1874, s. 1-2.

33 Aşot Madat da Mikael Çaprast’ın 1885’te Bel Elen’de Amaksi (Ajax) rolünü oynadığını yazar. Serovpe

Benliyan da Agamemnon rolüyle ünlenmiştir. Madat, Sahnemizin Değerleri, s. 88, 101.

34 Şarasan (Sarkis Tütüncüyan), Türkiye Ermenileri Sahnesi ve Çalışanları, s. 115. 35 a.g.e., s. 50.

36 Metin And, Ermeni sanatçılarla ilgili bilgilerin büyük kısmını Stepanyan’ın Batı Ermenilerinin

Tiyat-roları adlı kitabından nakletmektedir. Bu kitabın bir nüshası İÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

(12)

ve hüviyetini açıklar. Aşil (Akhilleus) (Phthiotis Kralı) ve Aças’lar (Aias) (Eserdeki iki Aças’tan biri Telamon oğlu Aias I, öteki Salamis Kralı Oilee oğlu ve Loride kralı Aias II’dır) buna itiraz etseler de Eline, ödül tacını Paris’e giydirir. Paris, gökgürültü-sü gongunu çaldırıp Minilas’un (Isparta kralı ve Helene’in kocası) Girit’e gitmesine dair bir kehanette bulunması için Kalkas’ı kandırır. Minelas Girit’e gidince Eline’yi kolayca kaçıracaktır.

II. Perde’de Kalkas’ın kumarda hile yaptığı, saraylıların çirkin ve garip davranış-ları görülür. Bunlarla alay edilir. Eline, yanına gelen Paris’i reddedince Paris ayrılır. Fakat Eline uyurken, sanki rüyadaymışçasına ona görünür ve onunla sevişir. Tam bu sırada Minilas gelir ve onları birlikte görünce Eline “kader, kader” şarkısını söyler ve kocasını suçlar. Zira iyi bir koca karısının yanına ne zaman gelmesi gerektiğini bilmelidir. Paris Minilas’a sesini çıkarmaması gerektiğini söylerse de, o bütün Grek krallarını çağırır. Hepsi Paris’in geldiği yere dönmesini söylerler. Paris oradan ayrılır.

III. Perde, Mora’da Yenişehir’de geçer. Krallar ve yanlarındakiler, Naupalia’da yazlarını geçirecektirler. Gemiyle gelen bir Venüs tapınağı rahibi Eline’yi Cythera’ya götürme göreviyle gönderildiğini haber verir. Eline’nin cezalandırılması için bin tane dana kurban edilecektir. Eline, Minilas’un kendisine refakat teklifini reddeder. Tan-rıçayı kendisi gücendirdiğine göre cezayı da kendisi çekmelidir. Aslında Eline, rahip kılığına girmiş olan Paris’i tanımıştır. Onunla birlikte gemiye binerler ve yelken açarak uzaklaşırlar.Bu özet eserin orjinaline uygun olduğunu da gösterir. Eserin daha sonra İngilizceye çevrilen bir nüshasında da ana çizginin korunduğu görülür.37 Eserin

çevi-risinde yer alan öteki kişiler Agamemnon’un oğlu Orist,Kalkas’ın hizmetçisi Filikum, bir demirci, nalbant Otiklis ve Lœna, Parthénis adlı kadınlardır.

2. Eser bir operet (opera-boufe) olduğu için, önemli olan metin değil, müziktir. Metinde hiç noktalama işareti kullanılmamıştır. Cümleler çok kısadır. Bu da halkın kullandığı dilin özelliğini göstermektedir. Metinde Ermeni şivesini yansıtan bazı ibareler bulunmaktadır.

3. “İşbu kitapta mezkûr olan rical ve nisanın isimleriyle mansıb ve vazifeleri be-yanındadır” başlığı altında yer alan adların yazılışlarıyla, metnin orijinalindeki adlar farklıdır. Bunun listesi aşağıda yer almaktadır.

37 Helen, A Comic opera in three acts based upon “La Belle Hélène” by Henri Meilhac and Ludovic

Halévy. The English version by A. P. Herbert, presented by Charles B. Cochran at the Royal Adelphi Theatre, London, January 30, 1932, London, Methuen & Co.Ltd. 112 s.

(13)

Çevirideki adlar:

Minilas [Menelaus] Yunanistan’da vaki Sibirta [Sparta] padişahıdır (Minut dağları).

Agamemnon Yunan padişahlarının padişahıdır.

Kalkas [Kalkhas] Müşteri [Jupiter] heykeli kâhinlerinin reisidir. Aşil [Akhilleus] Yunanistan’da vaki Kasitid [Phthiotis ]padişahıdır. Büyük Açaş [Aias I] Yunanistan’da vaki Salamine [Salamis] padişahıdır. Küçük Açaş [Aias II] Yunanistan’da kâin Lokiryan [Loride] padişahıdır.

Akhilleus Phthiotis Kralı

Bahis [Bacchis] Mezkûr Helena’nın musahibesidir.

Helena Zikr olunan Sibirta meliği Minilas’ın zevcesidir.

Orist [Oreste] Mezkûr Agamemnon’un oğludur.

Filokum [Philocom] Zikrolunan Kalkas’ın hizmetkârıdır Bu hizmetkâr gök gürleme yani ra’d memurudur.

Otiklis [Euthyclès] Demircidir.

Fritlins [Parthénis] Kadındır, gençtir, aşkbazdır. Lehine [Leona ] Kadındır, gençtir, aşkbazdır.

Paris Eski İzmir kurbunda vâki Troy (Servam şeklinde

yazılıdır:aaaaaa) şehri padişahı Priyam’ın [Priamos] oğludur.

Metnin dili hakkında bir fikir vermek için Eline’nin Kalkas ile konuştuğu en geniş bölüm olan Birinci faslın beşinci sahnesini (metinde oyun denmektedir) alıntılıyorum:

BEŞİNCİ OYUN Eline ile Kalkas

Eline – Dinle sana bir söz söyleyim ey saadet-mendim.

Kalkas – Baş üstüne emrine mutî’im ey Lida’nın kızı, ancak her şeyden evvel kurban Eline – Kurbanın başka vakti vardır.

Kalkas – Ondan başka ne var bana söyle.

Eline – Benim hâlimi cünuna hamletmek istersin besbelli.

Kalkas – Ey melike... Sana ihtiram etmek vacibdir.38

Eline – Girit dağının ahvalini daima düşünürüm. Ulûhiyetin acayibini hâvi olan ol ormanlıkları ve üç ilaheyi dahi tefekkür etmekteyim. Nisânın en güzeline idad olunan 38 Metinde İslâmiyet’e ait kelimeler geçmektedir. Bunun yorumu, toplumda bu ibarelerin Müslüman

olmayanlar tarafından da kullanılmasına bağlanabilir.

(14)

elma tanesini ve mahut çobanı, hususa bu çobanı, tefekkür etmekten hiç hâlî olmuyorum. Acaba bunlara dair taze haberlerin var mıdır?

Kalkas – Ah yazık bu babda haberler yoktur ki sana arz edeyim.

Eline – Acaba sahih midir ki, ol çoban elmayı Zühre’ye verirse, âlemde olan nisânın en güzelinin visaline mükâfaten mazhar olacağını ona vaat etmiş midir?

Kalkas – Bu haber gerçektir, muhakkaktır.

Eline – Senin reyine göre dünyada olan nisânın ecmeli kimdir?

Kalkas – Bîşek ü şübhe zenanın en güzeli sensin, milket-i cemalin şehinşahı sensin. Eline sağ tarafa tahavvül edip dedi

– Sus, sus dediğin gibi olaydı neler olurdu. Kalkas – Ya hakikat-i hâl nedir?

Eline – Ukulü selbeden, gönülleri hayrete uğratan tâli-i mesud sahibesi odur. Kalkas – Kimdir o acaba?

Eline – Takdir-i ilahi iktizası dünyaya geldim geleli ikbalsiz, bahtsızım, tâli-i sa’îd mukadderdir.

Kalkas – Bunda şüphe yoktur bu keyfiyet kaziye-i müsellemedir. Eline – Sen bilirsin benim tufuliyetimi ( ) ve sergüzeştimi.

Kalkas – Bunu bilmeyen ve bu maceralara vakıf olmayan kimdir (Sonra bu hususta türküler teganni olunur.)

Eline – Validemin visali için Müşteri turna kuşu şekline girdi, Zühre dahi kerkes heyetine girip onu sayd etmek istedi ki, visalinden men’ etsin ancak benim validem Lida Müşteri’yi kucağına alıp kurtardı, bu münasebetle visaline nail olmağla, ondan bana hâmile oldu. İmdi ey Kalkas malumun olsun ki ben başka nisâlar gibi değilim, benim madde-i vücu-dumda ulviyet ve ruhaniyet vardır ki babam Müşteri’dir. Ma’haza ahar veçhile tekevvün etmekliğimi isterdim, imdi sen ki ehl-i keşfsin, mükâşefe tarikiyle benim zamirime ıttıla’ edebilir misin ve ne tarikiyle tekevvün etmek istediğimi bile bilir misin?

Kalkas – Ey Müşteri-i felekin kızı, hüsnün muradına vukufum yoktur?

Eline – Avam-ı nâsın kızlarından olduğumu temenna ederim ki, bunlar gibi baş / kurtu-laydım da, Midilli adasının iyi tüccarından birisini tezevvüç edeydim. Bak nesim sebebiyle kaza ve kader bana ne yaptı ki, on altı yaşına vardığımda Atina padişahı deli teyze kamer heykelinde raksa meşgul olduğum esnada beni kaptı, ben isem bu halete uğrayacağım

hatırı39 hiç hutur etmezdi.

Kalkas – Vakıâ senin vücudunun mebdei böyle idi hem de gençliğini naz u nimette geçirdin. Eline – Beli, ondan sonra aşk ve muhabbet gençliğimde beni kahran, cebren azdırdı. Bu halet senin vesair Yunanlıların malumudur, garabet bundadır ki aşkın divaneliği aynü’l-fi’linde iken rüşt ü salah hâlinde olduğumu zannederdim.

39 Birçok durumda e hâli yerine i hâli kullanılmıştır.

(15)

Kalkas – Bu haletlerin menşei senin kocan Minilas’tır zannolunur.

Eline – Beli menşei odur pek iyi adamdır, muhabbetine çok çalıştım, kendimi zorlatır, ona ihtisas eylemeğe ragıba oldumsa da, buna kudret bulamadım. Bu sebeple çok maceralar oldu.

Kalkas – Bu sözlerin mânası nedir, ona muhabbet etmeğe kudret-yab olmadınsa nasıl geçiniyordun?

Eline – İzdivacına beni istediği vakit ona rıza gösterdim, ondan başka diğer kimseler bana talip oldular. Tezahüm eyledilerse de, başkasına rıza vermedim, ona muvasalat ey-ledim, çok uzatmayım benim izdivacım vasıtasıyla Sparta’ya padişah oldu. Güya cihazım mukabilinde bu memleketin tahtını ona vermişim, hakikatte onu padişah eden benim. Kalkas –Kendisi pek iyi adam, zannederim bu nimeti elbette inkâr etmez.

Eline – Ya ben fena mıyım, dostum öyle değildir, nisânın en güzelinin visaline mazhar olacağını çobana Zühre’nin vaat eylediğini ve Zühre’nin kendi cümle nisânın güzeli olmağla çobana mahsus (s. 10) olacağını tefekkür ettikçe hâlim diğer gûn oluyor. Kalkas – Artık Zühre meramına nail olacaktır.

Eline – Bu iyi çobanın hâli acaba nasıl olacaktır?

Kalkas – Ey hanım Zühre ne emrederse elbette nafiz olur, yerini bulur.

Eline – Mukaddema sana söylediğimin sıhhati zahir oldu, saadet makadire tâbidir, tesadüften ibarettir.

Kalkas – Senin bu çobanın aczden naşi bir itizar vâhidir ki, âdeta mağlup tarafından sudur eder.

Eline – Artık benim özrüm vazıhtır, beni bundan ziyade söyletme. Kalkas – Beli bu babda tahayyüle kudretin yoktur.

Eline sağ taraftan sol tarafa intikal edip der

– İşte benim tâliim böyledir. Arabamla yürüdüğüm vakitte çok yerlerde, avamlar yüksek sesle hakkımda derler ki, bu afet hüsnen melike değildir, aşkbaz bir mahbubedir. Kalkas – Aman aman ey melike-i muhtereme senin hakkında maşuka-ı aşk-baz dediklerini işitiyor musun?

Eline – Evet bu sözleri işitiyorum. Bu haletlerle beraber çobanın Zühre’ye rağbet ettiğinde hakkı vardır. Benim dahi tahayyüş ve hiffet etmekte ve her türlü hareketimde suçum yoktur ki, hevai tuyurdan bir tayrın kızıyım, âşıka-ı muhtâle olmayıp da ne olayım naz ve şive etmeyip de ne edeyim.

Bu muhavere esnasında heykelin dışarısında mizmar sesiişitilip ol vakit, Kalkas sağ tarafa bakıp Eline’ye söyler

– Çabuk gir gir ey melike, zira âşık-ı nevcivan Orist Bey geldi. Eline – Benim biraderzadem şeytan geldi mi?

Kalkas – Beli bu taraftan geldi, şerr ü fitne taifesi dahi beraberindedir.

(16)

Herkes tabiatının muktezasını icra eder, heykele girelim, onlardan uzak olalım (diyerek süratle heykele yürümeğe başlar, o esnada “Kalkas” diye nida eder birisinin sesi işitilir.) Kalkas – Çabuk gir, ey melike çabuk gir. Ben burada durayım ki birader-zadeni ısrar ettiği şeytanlık icrasından men edeyim, zira heykelde bir fesat koparmağa ve kurban takdim eylemek ihtiramatına halel vermeğe kadirdir.

Eline – Onu neşatlı, ferahlı görüyorum.

Kalkas – Beli böyledir, lakin onun mekâid (aaaaaaa)ve mefasidini bilirim, tesiratından

havfederim.

Eline heykele girmezden evvel sağ tarafına gelip Kalkas’a dedi- Acîb hareketlere, garip işlere bak. İşte Orist ile cariye Bertonis [Parthoenis] gereği gibi ülfet üzere beraberdirler. Giydiği rubalara nazar et, böyle melbusatı ancak böyle zenler giyer (Eline heykele girer)”

Eserin yazarlar üzerindeki etkisi çoktur. Tiyatroyu çok seven Ahmet Mithat,

Avrupa’da Bir Cevelan adlı eserinde seyrettiği bazı oyunlar dolayısıyla

İstanbul’da-kileri de hatırlar. Bunlardan biri Berlin’de gördüğü Wagner’in Firari Hollandez’idir [Uçan Hollandalı]. Onu seyrederken tekniğin esere kattıklarına hayran olur ve onları ayrıntılarıyla anlatırken İstanbul’da ilkel şartlarda oynanan Belle Hélène operetinin yetersiz teknik özelliklerini hüzünle hatırlar:

Bu akşam tiyatroya âdeta pek gönülsüz olarak gelmiş bulunduğum hâlde bu oyunun he-men her perdesi deniz sahilinde ve deniz üzerinde vuku bulmak hasebiyle saha-i temaşa tezyinat ve tertibatında gösterilen maharet hoşnutsuzluğumu bir itminan-ı tamma tahvil eyledi. Yapılmış olan deniz epeyce bir mesafeye kadar canfes ferşiyle yapılıp köpüklü ve mütemevvic bir surette boyanmış olduktan maada hava tulumbalarıyla altından rüzgâr dahi verilerek o kadar güzel temevvüç eyliyordu ki uzaktan âdeta deniz zannolunuyordu. Bunun üzerinde birkaç büyük gemi bulundurularak hele bir tanesi müteharrikti. On beş yirmi kişiyi istiab eyleyen bu gemi vaktiyle Güllü Agop Efendi’nin Belle Elen ve Dikran Çuhaciyan Efendi’nin Leblebici Horhor oyunlarında saha-i temaşa üzerine getirdikleri sandallar gibi yan taraftan görünüşten ve perde kenarından sürünüşten ibaret bir suretle hareket etmeyip yan cihetinden iskeleye yanaşmış olduğu zaman gerçek gemiler gibi rıhtımdan küpeşteye uzatılan koca bir kalas tahtası üzerinden yürüyerek girilip çıkıldığı gibi bilahare demir almaya başlayan baş tarafı denize açıldıktan sonra kıç tarafının erbab-ı temaşa cihetine dönmesi ve nihayet yelkenler açılıp gemi harekete gelerek senanın sağ tarafına doğru yürüdükte teknenin diğer kenarının da görünmesi ve bir kavis resm ederek yürüyüp sağ cihete doğru gözden kayboluncaya kadar gitmesi ve sirenlerine tayfalar

çık-ması bir geminin iskeleden kıyamını tamamı tamamına tahayyül ettiriyordu.40

Birçok hikâye ve romanda Güzel Helen’den söz edilmektedir. Araba Sevdası’nda 40 Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da Bir Cevelan, s. 443.

(17)

1286/1870 Mayıs ayı başlarında açılan Çamlıca Bahçesi’ne kadın erkek rağbet ederler, hatta civar semtlerden gelirler. Bahçede dönemin modalarını takip eden “süslü hanım-lar, şık beyler” dolaşır, bahçedeki iskemlelere otururlar “ve çalgıcıların –o zamanlar İstanbul’ca pek moda olan Belle Hélène operasından çaldıkları havaları dinleyerek gezinenleri temaşa ile eğlenirler.”41 Bihruz Bey’in Periveş’le tanıştığı günün

gecesin-de gördüğü karmakarışık rüyada, “kaplumbağalar dans etmeğe, fino köpeği gecesin-de Belle

Hélène operasından bir parçayı terennüm ederek” havlamaya başlar (s. 252). Bihruz

Bey, bu rüyayı ertesi gün hatırladığında “Fino köpeğinin Belle Hélène’i şante etmesi hepsinden drol! Lel le le lel lel... lel le le lel lel... lel le le lel lel... lel lel lâ...” (s. 262) demekten ve operadan melodileri tekrarlamaktan kendisini alamadığı gibi, keyifli ol-dukça bu operayı terennüme devam eder (s. 263, 280). Bihruz Bey, Periveş’e vereceği mektup müsveddesini zar zor hazırladıktan sonra keyiflenir ve “gâh ıslık çalarak, gâh ağzından ‘lel lele lel lele... lel lele lel lel’ diye mühmel lafızlar çıkararak Belle Hélène havalarını terennümle odanın içinde dolaşmaya” başlar (s. 260).

Araba Sevdası’nda anılan Belle Hélène ile ilgili olarak Tanpınar çok ilginç bir

yorumda bulunur: “Arabadan, Çamlıca’dan sonra kitabın bir kahramanı daha vardır. O da Bihruz Bey’e aşkı öğreten La Belle Hélène operetidir. Bu operet, kitabın hem manasını, hem de bahsettiği âlemin seviyesini verir. Operet veya vodvil, o bir şakadır.”42

Niyazi Akı da Ali Haydar Bey’in Rüya Oyunu’nun “Telemak tercümesinden ya-hut La Belle Hélène’den gelen Yunanî bir ilhamı kolayca sezdir”diğine işaret eder.43

Doğrusu buna ilham demekten çok, karşı konulamaz bir taklit demeği tercih ediyo-rum. Zira Rüya Oyunu’nun ilk perdesi bir rüyadır.44 Bey, rüyasında deniz kenarında

bir güzel görür. Bu güzel Kalipso’dur. Ona hemen âşık olur, yanına gider, yolunun buraya bilmeden düştüğünü söyler. Kalipso, beyin böyle konuşmasını beğenir, çünkü bu sahillere insanoğlunun ayak basması kendi iznine bağlıdır. Kalipso beyi gülistanına götürür. Kızlar dans etmektedir. Bey hem onları hem de bahçeyi tasvir eder. Kalipso’nun “Aşkıma al bu badeyi nuş et / Gam-ı ferdayı gel feramuş et / Neşesi sende yadigârım

ola” (s. 7) diyerek sunduğu içkiyi içer.

Kalipso ona adını söyler, ülkesinin kendi yanağının güneşiyle aydınlandığını anlatır. Sonra bir gün sahilde iki adam görmüş, onları sorgulamış, Telemak ve Men-tor olduklarını, gemileri batınca dalgaların kendilerini buraya attığını öğrenmiştir. Çok yorgundurlar. Telemak Truva savaşından dönen babası Ülis’i aradığını anlatır. O hikâyesini bitirince Kalipso, Telemak’a babasının vefasız bir adam olduğunu, bu 41 Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası yahut Bihruz Beyin Âşıklığı, s. 213.

42 Tanpınar, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 485. 43 Akı, XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi, s. 50.

(18)

yerde bir süre kaldıktan sonra kaçtığını, bu yüzden de Kalipso’nun ona her an inkisar ettiğini, babasını bulmaktan umudunu keserek, bu yerde kalmasını söyler. Mentor durumu anladığı için Telemak’a işaret eder. Kalipso öfkelenip onları öldürmek isterse de sonra vazgeçer, bir süre birlikte kalırlar. Sonra bir gün ikisi de kaçar. İşte Kalipso Telemak’ın geri dönmesini beklemektedir. Artık “Ademoğlunda rahm u mihr-i vefa” olmadığını anlamış, onlardan soğumuştur.

Bey uykudan uyanır. Keşke uyanmasaydım diye düşünürken aklına rüyasını tabir ettirmek gelir. Rüyayı yazar ve uşağına verir. O sırada Ayyar “Müjde” diyerek gelir ve “büyük peder”in öldüğü haberini getirir. Büyük peder, bütün malını da Bey’e vasiyet etmiştir. Bey ölene acımıştır, rahmet diler. Ayyar ise onunla alay eder. Bey’in “büyük pederi” ölürse çevresindeki kadınları “mala gark” etme sözü verdiğini hatırlatır. Bey sözünü unutmamıştır. Ayyar “Cimrinin malını sefihler yer / Süfehanınkini acep kimler

yer” (s. 19) diyerek kendisini ve kadınları hatırlar ve hemen bir âlem düzenlemek üzere

çıkar. Bir yandan da ölenin hasisliğine karşı Bey’in müsrifliğini anlatır.

Oyunun ikinci faslı bir eğlence âleminin tasviridir. Bu âlem beyi hemen o gece iflas ettirmek amacıyla Ayyar tarafından düzenlenmiştir. Bu sırada rüya tabircisinden dönen uşak tabiri getirir: “Bey’i etmek için fakir ü hakîr / Bir Marinko Arinko bir

Ayyar / Eylemişler bu gece kavl ü karar” demiştir (s. 29) Eğlenceyi gören uşak vakit

kaybetmeden ilgili mercilere müracaat etmek üzere çıkar. Burada ilginç olan Tanzimat yazarlarının “kanun” hâkimiyetini belirtmek için gösterdikleri gayrettir.45

“Gideyim etmeden zamanı güzer / Verip icap eden mahalle haber / Ede tayin

cezanızı kanun / Ehl-i ırzlar görüp ola memnun” (s. 29)

Uşak gittikten sonra Ayyar pişmanlık gösterir, çare aramak çabasıyla söylenirken oyun biter.

Bu kısa özet iki perdenin birbirinden ayrı olduğunu ikisini birleştirmek için rüya tabircisinin araya katılmasının da yetersizliğini göstermektedir. Ancak ilk bölümde

Telemak’ın bir etkisi şüphesiz ki vardır. Ali Haydar’ın tiyatro sevgisi hatırlanınca bu

etkiye Güzel Elen’inki de eklenebilir.

Şarkısı, dansı, masal havasıyla ne kadar batılı sayılmak istense de bu ilk denemeler bir noktada seyirlik oyunlar geleneğiyle birleşmektedir. Onların sahnelenmeleriyle ilgili bilgimizin yok denecek kadar az olması, onlar hakkında verilen hükümleri de tartışmalı hâle getirmektedir.

45 Bu dönem eserlerinde sık sık tekrarlanan “kanun” kelimesi, Tanzimat Ferman’ının getirdiği kanun

(19)

KAYNAKLAR

Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da Bir Cevelan, haz. Arzu Pala, ed. Fazıl Gökçek, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2015.

, Fazıl ve Feylesof Kızım: Fatma Aliye’ye Mektuplar, haz. F. Samime İnceoğlu ve Zeynep Süslü Berktaş, Tashih-Kontrol: M. Suat Mertoğlu, İstanbul: Klasik Yayınları, 2011. Akı, Niyazi, XIX. Yüzyıl Türk Tiyatrosu Tarihi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1963. Ali Haydar, Rüya Oyunu, [İstanbul]: La Turquie ve Şark Matbaası, 10 Rebiülevvel 1292/16

Nisan 1875.

And, Metin, “Eski İstanbul’da Fransız Sahnesi”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, AÜ DTCF, S. 2, 1971.

, Tanzimat ve İstibdat Döneminde Türk Tiyatrosu 1839-1908, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1972.

, Osmanlı Tiyatrosu: Kuruluşu-Gelişimi-Katkısı, Ankara: A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, 1976.

Enginün, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, 6. b., İstanbul: Dergâh Yayın-ları, 2012.

Helen, A Comic opera in three acts based upon “La Belle Hélène” by Henri Meilhac and

Lu-dovic Halévy. The English version by A. P. Herbert, presented by Charles B. Cochran at the Royal Adelphi Theatre, London, January 30, 1932, London, Methuen & Co. Ltd. 112 s. İhsanoğlu, Ekmeleddin, Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları: Mehmed Ali Paşa’dan

Günü-müze Basılı Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme, İstanbul: IRCICA, 2006.

Karaboğa, Kerem, Geleceğe Perde Açan Gelenek: Geçmişten Günümüze İstanbul Tiyatroları

I: Suriçi İstanbul’u, Bakırköy ve Çevresi, İstanbul: YKY, 2011.

Madat, A., Sahnemizin Değerleri, C. 2, İstanbul: Osmanbey Basımevi, 1944.

Osman Nuri, Abdülhamid-i Sani ve Devri Saltanatı, C. 2, Matbaa-i Hayriye, 1327 (1911). Özön, Mustafa Nihat, Türkçe-Yabancı Kelimeler Sözlüğü, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1962. Pamukciyan, Kevork, Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar IV: Biyografileriyle Ermeniler,

yay. haz. Osman Köker, İstanbul: Aras Yayınları, 2003.

Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası yahut Bihruz Beyin Âşıklığı, haz. İsmail Parlatır-Nurullah Çetin-Hakan Sazyek, Recaî-zade M. Ekrem Bütün Eserleri III, İstanbul: MEB Yayınları, 1997.

Poyraz, Türkân-Tuğrul, Nurnisa, Tiyatro Bibliyografyası (1859-1928), Ankara: Milli Kütüphane Yayınları, 1967.

Sevengil, Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi II: Opera Sanatı ile İlk Temaslarımız, 2. b., İstanbul: MEB Yayınları, 1969.

, Türk Tiyatrosu Tarihi III: Tanzimat Tiyatrosu, İstanbul: MEB Yayınları, 1961. , Türk Tiyatrosu Tarihi IV: Saray Tiyatrosu, İstanbul: MEB Yayınları, 1962.

Şarasan (Sarkis Tütüncüyan), Türkiye Ermenileri Sahnesi ve Çalışanları, Ermenice aslından çev. Boğos Çalgıcıoğlu, yay. haz. Fırat Güllü, İstanbul: bgst Yayınları, 2008.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, haz. Abdullah Uçman, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2012.

Türkiye Basmaları Toplu Kataloğu Arap Harfli Türkçe Eserler (1729-1928) V, haz. Müjgân

Cunbur, Dursun Kaya, Hacı Yılmaz, Niyazi Ünver, Ankara: Kültür Bakanlığı Millî Kütüp-hane Başkanlığı, 1998.

Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu, İstanbul: Kanaat Kitabevi, 1934.

(20)

Referanslar

Benzer Belgeler

— öncelikle söyleyeyim kİ, benim kadar çok çalışan kişi pek az, benim kadar az resim yapan­ sa hiç yok gibidir.. Çünkü kendime gömlek dikmek ten tutun

Bunlar­ dan, Yahya Kemal Yaşarken ki­ tabında, senin gençlerimize bir bilgi ve tahlil yoluyla tanıtılma­ sını uygun bulduğun şiirlerin, fi­ kirlerin ve

»1982 yılında, Tevfik Fikret’in evi “Âşiyan”ın onarımı ve geniş bahçe düzenlemesi çalışmalarını baş­ lattı.. »Gülhane Parkı nda “Tanzimat Mtizesi”nin

*) Dr., Okt., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagati Ana Bilim Dalı (e-posta: ahmad.adyab@gmail.com) Ahmed ALDYAB (*) 1 ءاجهلا رعش ًف

Yapılan analizler sonucunda lise öğrencilerinin anne baba tutumları psikolojik özerklik alt boyutu ile kariyer gelişiminde aile etkisi arasında anlamlı ilişki

Zerkeşî’nin İ‘lâmü’s-Sâcid bi Ahkâmi’l-Mesâcid adlı eseri fıkıh alanında telif edilmiş olup; Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî, Mescid-i Aksâ ve diğer

Bu matem saçan havanın içinde daha fazla durmak istemeyen Voli Hâşim Bey, mâtemzede kızın kolun­ dan tutarak onu teselli etmeğe gay­ ret ederken, kahraman

BAHAR TANR1SE VER___________ ANKARA - Hükümetin MHP ka­ nadının, Nâzım H ikm et’e yurttaşlık hakkının geri verilmesine ilişkin ka­ rarnameye soğuk bakması, sanatçı ve